Bir e-posta düştü posta kutuma.
Öyle tek başına kalmış, öyle hassas ve ince; öylesine doğadan yanaydı ki yazılan satırlar, kafamdaki her başka satırı ve konuyu bir kenara bıraktım ve onun yanında olmaya karar verdim.
Ayılarımıza sahip çıkmak istiyorum ben de, evet!
Öldürülmesinler.
Öldürülmelerini ben de istemiyorum!
Bana yazan İzmirli bir Veteriner Hekimdi.
Erzurum’da öldürülmesine karar verilen Boz Ayı ile ilgili endişesini ve yapılmakta olan hatayı çok güzel dile getiriyordu.
Şöyle diyordu:
Hiç sevmez Bayram sabahı geç kalkılmasını. O yüzden her Bayram aynı şey karnımı ağrıtır. Çok tatlı bir ağrıdır bu ama.
Annemin bizim içimize ektiği bir çiçek bu. Elden ele dolaşıyor diye düşünüyorum. Bu alışkanlıklara, örf ve adetlere sahip çıkmayı seviyorum.
Yalnız dün sabah az kaldı geç kalkacaktık, ucuz atlattık. Bir gece evvel ta üniversiteden beri yapmadığımız kadar çok Bodrum’a kandık demem lazım.
Sabaha karşı dönünce eve, kalkmak kolay olmuyor ama başardık yine de.
****
Dün sabah hele, evdeki hava iki kere güzeldi.
Hem Zafer Bayramı hem Şeker Bayramı.
İkisini de kutladık. Annem sabah haberleri ile birlikte Zafer Bayramı’nı da bir güzel anlatmış çocuklara, Şeker Bayramı’nı da.
Mesela şu anda duygularıma yenildim.
Bu ülke beni neden duygularıma yenik düşürüyor bunun hesabını sormak istiyorum ben.
Ama kime soracağım ve nasıl?
Mutluluk patlaması yaşadım. Deliler gibiydim hafta sonu boyunca mutluluktan.
Birden tam da şu anda, aynı anda hazan çöktü üstüme durduk yerde.
Sürekli tutarsız bilgi, sürekli bitmek bilmeyen bir savaş hali, çözüm arayışları ayağına çözümsüzlük ve tıkanma paketleri filan derken; kendimden nefret ettim bir anda mutlu olduğum için. Sanki benim yapmadığım bir şeyler yüzünden oluyor tüm olanlar, hissine kapıldım.
Sorumlu, yani sorumsuz hissettim kendimi.
Gözüm gazetelere çarptığı an, haberlere takıldığım an umutsuzluk çöküyor üzerime.
Şunları...
Cırcır böceği sesini seviyorum.
Ben gece uyumaya çalışırken, onlar ağaçların bir yerlerine gizlenmiş, sürekli cırlıyorlar. Bana hala yaz olduğunu ve etrafımda çam ağaçları olduğunu hissettiriyorlar. “Çocuklar bu ses nedir?” diye soruyor, onlara cırcır böceğinin yedi sülalesini anlatıyorum. Çok hoşuma gidiyor bu durum mesela.
Denizin sesini seviyorum.
Dalga minik minik geliyor, gidiyor. O sesi dinlerken ne ara uyuya kalıyorum hiç bilmiyorum bile. Dalıveriyorum dalga diye uykunun derinliklerine.
Çocukların iskeleden atlamalarını seviyorum. Onlar atlarken, havada ne hissedebiliyor olduklarını düşünüp, bir gün büyüdüklerinde o iskeleden bakıp o hislerini hatırlayıp ne hissedeceklerini düşünmeyi seviyorum.
Ben bugün o hislerle yaşıyorum bazı şeyleri ve çok hoşuma gidiyor ya, ondan işte.
Deniz tuzunun beni gıcık gıcık kaşındırmasını da seviyorum. Bütün kış başıma gelmeyen bir şey ya bu, ne zaman kaşınsam bunu düşünüyorum.
Hiçbir evlat, çocuk, insan şehit olmasın.
Silahlanma, bombalama, mayına çarpma, çatışma, bomba yağdırma haberlerini de istemiyorum.
Haberlerini geçin, bunların hiçbiri olmasın; bu insanlık utancı son bulsun diye ümit ediyorum.
Hayalperestim ben değil mi?
Asmalımescit’den kaldırılan masalardan
Beyoğlu’nda yasaklanan sokak müzisyenlerinden
Şort giydiği için tacize uğrayanlardan
15 yaşında gelin-damat olanlardan
Her Allah’ın günü dayak yiyenlerden
Her gün, her saat memleketin bir köşesinde şiddete ve şiddetin her türlüsüne maruz kalanlardan
Okuyamayan çocuklardan
Ne değil; kim diye sormak lazım her şeyden önce.
O bir kedi.
Sarı-beyaz çizgileri olan bir sokak-dağ-tepe-deniz kedisi. Durduk yerde bahçemize geldi.
Yalıkavak’da.
Uzaktan bize bakıp miyavladı. Önce emin olamadım gerçekten bize mi miyavlıyor yoksa ağaçların arkasında arkadaşlarına mı diye. Bekledim.
Aaa gerçekten bize miyavlıyor.
Çocuklara seslendim. “Koşun bir kedi geldi, galiba bize yerleşesi var, ve karnı aç olabilir...” diye.
Süpermarkete ne zaman gitsem, illa kedi-köpek maması alırım. Evde torba dolusu var. Bazen bir yerlere bırakıyorum. Elbet birileri yiyor ki, hiç kırıntı kalmaz.
Dün tam da Nil’in Teoman yazısını okuyup
(linki burada, hemenokuyun mutlaka)
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/18436610.asp?yazarid=113&gid=61
Hem Nil’e hem Teoman’a,
Hem müziğe, hem sanatçıya, hem müzisyene, hem yazara
Hem ona hem buna hem şuna…
Yani yaratıcılıkla ilgili her türlü ilahi şeye öyle veya böyle değen birilerine dair binbir türlü sancılı duyguya kapıldığım anda,