Gerçekten yeter.
Hani dolarım olsa da sevinsem, altınım olsa da çıkıp meydanlarda göbek atsam.
Ama yok.
Olmayan şeyinin olmuş olması durumunda: “Ay ne güzel olurdu di mi amaaa!” hayalleri kurmakla geçer mi bi ömür ya?
Benim geçiyor valla.
Ne zaman birazcık para biriktirdik, dolar düştü.
Altın aldımdı bir ara çocuklar doğduğunda, onlar adına. Ev aldık. Satmak gerekti. Altın sözümona o ara iyiydi. Bizim satacağımız an geldi: küt! En düşük seviyeye gümledi. Tabi ki zarar ettik, kazansak şaşardım hani!
Ne zaman dolar ve altın haberi duyuyorum, sinirlerim bozuluyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Fikir de, yazılar da müthişti. Canlıydı, duygu vardı. Sahada olmayanlara, sahanın ruhu aktarılmıştı.
Alınmak yok. Resmen kadın farkı vardı.
Sanırım spor sayfalarımızı dün hayatında daha önce hiç okumamış tüm kadınlar okumuştur.
Fenerbahçe sağolsun, hayatımızda her anlamda tarihi bir gün yaşandı.
Şimdi bu işin birinci kısmı.
İkinci kısmı ise benim geldiğim tatsız nokta ile ilgili.
Ben, dün Hürriyet kadınları tarafından hazırlanmış o spor sayfalarına bakarken, kendimle ilgili son derece zavallı bir gelişmeye tanıklık ettim.
Sayfaların üst köşelerinde esprili bir şekilde “Bu sayfalara erkek eli değmemiştir” damgası vurulmuştu.
11 yaşındaki Sivaslı Aykut, polisi arayıp, okula gitmek istediğini söylemişti. İmkanları olmadığından onu okula gönderemeyeceğini söyleyen ana babasının dediklerini körü körüne kabul edeceğine, polise sığınıp yardım istemişti.
Aykut bu durumu kabullenememiş, susmamış, baş kaldırmıştı “düzene”.
Aykut sesini çıkartmış, onu duyabilecek olan birilerine “imdat” demişti güzelce.
Sesini duyurmayı gayet güzel başardı da.
Haber oldu Aykut’un şikayeti. Ve Devlet, normalde de olması gerektiği gibi, sahip çıktı okumak için can atan 11 yaşındaki Aykut isimli çocuğuna.
Dün Aykut, jet hızıyla, okula başladı.
Mahkumlar bir ilden diğerine taşınırken araçta çıkan yangında cayır cayır yanarak ölüyorlar mesela... Ama onlar mahkum ya nasıl olsa, ölseler de olur diye bakan da vardır aramızda.
Ne büyük utanç...
Araç kilitli olduğu için kurtarılabilmeleri mümkün değilmiş.
Yani aslında resmen öldürülmüş oluyorlar bu durumda.
Hiç mi düşünülmemiş bu cins riskler, hiç mi hesap kitap ve acil durumda yapılması gerekenler uygulaması yok?
Belki adam 2 yıl sonra beraat edecek(ti), belki ailesine kavuşacak(tı)…
Hikayelerini bilmiyorum o araçta ölenlerin, ama mahkum olmaları bir araç içinde kitli kaldıkları için yanarak ölmelerini daha az üzücü kılmaz. Bu da bir suç benim gözümde.
Basbayağı suç işte.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18735238.asp
Eğer bu memlekette bugün bir insan,
Hürriyet’in Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattını arayıp; “Benim töre cinayeti işlememe engel olun!” diyorsa, diyebiliyorsa...
Bunu demeyi düşünebilecek hale gelmişse,
Çünkü yazının değil, bir fotoğrafın gücü olacak az sonra ekranlarınızda.
Ben ne anlatsam boş gelecek gördükten sonra.
Yani umarım öyle olur.
O yüzden bi şey anlatmayacağım.
Eğer siz de, benim gibi, baktığınızda o mucizevi güzelliği, mutluluğu, huzuru, sevgiyi, hayatı görebiliyorsanız o fotoğrafta… şanslısınız.
Gülümseyin şu anda.
Bi de Türk Kahvesi ısmarlayın kendinize bugün, gülümseyerek içmek için kendi başınıza.
Hayata…
Yani etrafımdaki karamsar, umutsuz, bitap, kızgın, bitkin, sanki yenik hisseden birilerini dinledikçe ben inanın daha da fazla;
Umut doluyorum,
İyimser oluyorum,
Güçleniyorum,
Sakinleşip yoluma devam ediyorum.
Duracağım varsa kazara, çark edip durmuyorum.
Bu saydığım tüm hislerim tabi ki Türkiye’ye dair.
Gidişatımıza dair.
İki çocuk için okul seçmek daha da büyük olay.
Her çocuk ayrı. Tek. Özel.
Her birinin ihtiyaçları, ilgileri, beceri ve yetenekleri birbirinden farklı.
Peki bunca farklı özelliği olan minicik devleri nasıl oluyor da TEK bir sistemle eğitebiliyoruz?
Yani çok acımasızca değil mi sizce de?
Sanki bütün çocukları hormonla aynı boyutlara getiriyoruz gibi geliyor bazen bana. Pazardaki organik ürünlerle olmayanlara bakınca aklıma gelmişti bu düşünce, durduk yerde. Çocuklarımın eğri büğrü domatesler olduğunu düşündüm accayip lezzetli mis kokulu. Sonra birden ikisi de kızardı, yusyuvarlak ve saman tatlı oldu...
İçim de bi fena oldu sormayın...
O sistem bu sistem diyoruz ama bakıyorum hepsi özünde aynı.