Sabah olmak bilmedi.
Uyudum uyandım kabusla boğuştum.
Önce başlangıç saatini kaçırıyorum sonra çantamı otelde unuttuğumu anlıyorum. Açım, ağlıyorum, köprüler yıkılıyor, Venedik suların altında kalıyor, pencerelere tutunarak gitmeye çalışyorum, Start’ı topluyor kaçıyorlar, ulaşamıyorum.
Her şeyi kaçırıyorum. İçimi çeke çeke ağlıyorum, küçük çocuklar gibi.
“Bari 2kmcik koşaydım, yazık oldu, pisi pisine kaçırdım!” diye diye burnumu çekiyorum.
Alarm çalıyor.
Ter içinde uyanıyorum.
Ama Türk kozmetik sektöründeki başarıya da kayıtsız kalmam imkansız.
Özellikle saç dökülmelerine karşı son derece etkili Bioder ve Bioxcin'in de üreticisi olan Türk firma B'iota Laboratuvarları, TÜBİTAK'la işbirliği yaparak "nanotekonolojik lipozom" üretmeyi başardı.
"Nanoteknolojik lipozom" sayesinde piyasadaki diğer ürünlerden daha etkili bir "yaşlılık karşıtı" krem geliştiren, B'iota'nın çalışması, Güney Afrika Johannesburg'ta düzenlenen 27. Uluslararası Kozmetik Araştırmacıları Federasyonu (IFSCC) Kongresi'nde kabul gördü.
Kongredeki tek Türk firma B’iota idi ve "nanoteknolojik lipozom"un sunumunu yapan B'iota Laboratuvarları Ar-Ge Direktörü Dr. Birgül Özden Kasımoğulları, neyin ne olduğunu abartmadan anlatan müthiş bir Ar-Geci.
Bir şeyi allayıp pullayıp içi boşken dolu gibi anlatan bir kadın değil. Ne dediğini, ne yaptığını çok iyi biliyor.
İşte ben de, Dr. Özden’e, benim bu işlere çok inanmadığımı da itiraf ederek, merak ettiğim her şeyi sordum.
Hatta bir soruma Dr. Özden öyle bir cevap verdi ki, sustum kaldım. Onu da hurriyet.com.tr de WebTV’ de yayınladığım röportajdan izleyerek dinleyin bence.
Duyuyorum.
Ülkemi her zaman iyi temsil etmeye çalıştım.
Çalışıyorum.
Hep çalışacağım.
Bana dayatıldığı için değil çünkü bana kimse bir şey dayatmadı, dayatamaz asla - bana anlatılan değerleri, ilkeleri gerçekten aklım başımda olarak anladığım ve inandığım için benimsedim.
Sizden benden biri. Sade vatandaş Alper.
(Bir saniye ara veriyorum bi şey söylemem lazım bu arada. Harika bir anlayışa sahip Finansbank söylemem lazım, hayranım çünkü. Neden mi?
Her türlü spor olayına takım çıkarıp gönderiyorlar. Spor için izin alan elemana destek var, köstek yok.
Benim dışarıdan gözlemlediğim bu.
Yönetimin vizyonu iyi diye düşünüyorum. Kutluyorum.)
Neyse.
Alper Dalkılıç’ı size daha önce de yazdım.
Yumru…
Düğüm…
Dert…
Binlerce eşanlamlı sözcük yazabilirim size “ukde”mi anlatmak, anlatabilmek için. Ama yine de yetmez hiçbir kelime, sözlük, ansiklopedi...
Anlatamam yeterince üzüntümü, derdimi, pişmanlıkla karışık geri dönülmez çaresizliğimi…
Çok yakın, çok sevdiğim bir arkadaşım annesini kaybetti geçtiğimiz sene.
Öyle çok severdim ki annesini, beynimden vuruldum. Hayatımda ilk defa uzun zaman sonra, babamdan sonra, en çok korktuğum şeyle yüzleştim…
Hayatım bu deyimi öğrendiğim günden itibaren, her sene bi kerecik bari havada bi leylek görmeyi hayal ederek, havalara bakınarak geçti.
Çok şükür en azından son 19 yıldır her sene bi şekilde leylekleri veya bi Leylek Efendi'yi havada görmeyi başardım.
Ama bu sene sürüyü görmüş olmalıyım! Çünkü sürekli yerde gökte havada uçmaktayım. Oysa ben en fazla 2 tane gördüğümü hatırlıyorum.
O kadar harika kapılar açıldı ki yolumda, her birinden gülümseyerek geçiyorum.
Aaaa aaa bi bakıyorum kapıdan içeri girince, içeride çoook tatlı insanlar var.
Hepsi güzel işler yapan, iyi niyetli -ki ben bir iyi niyet delisiyim-, farkındalık bilinci yüksek, çalışkan ve de ne olursa olsun ucundan acık bile olsa spor yapan insanlar.
Kafaları da kalpleri de iyi.
O kadar mutlu oluyorum ki böyle insanlarla karşılaşınca, ve öyle derin düşüncelere dalıyorum ki hemen o anda!
Evet evet, bence sorun var bir yerde.
İnanın Alex’i ben de çok seviyorum. Ben de çok üzüldüm gidişine. Aileden oldu nitekim bunca sene.
Ama... Bir ama var burada...
Hepimiz profesyonel iş hayatındayız. Hatta bizim gibi gurbete şirketinin iş nedeniyle gönderdiği “expat” denen çalışan kesim, tıpkı futbolcular gibiyiz.
Birleşik Arap Emirikleri'nden Güney Afrika'ya geldim.
Kozmetikle ilgili bir konferanstan yaşlanmayı geciktirecek şeylerle ilgili bir sürü ilginç şeye dair bilgi alıp size aktarmaya...
Dün, inanılmaz sıcak ve nemli havada nefes almaya çalışırken, bugün mis gibi havada tatlı bir güneşin altında yürüdüm.
Dün, baktığım yerlerde sarı-turuncu arası çöl renkleri ve puslu bir hava varken, bugün etrafım yemyeşil ağaçlarla çevrili ve masmavi bir gökyüzüne bakıyorum.
Dün evimden çıkarken aklıma hiç gelmeyen güvenlik konusu, bugün sürekli aklımda. Johannesburg suç oranının çok yüksek olduğu bir şehir ya...
Dubai'de evler hep yüksek duvarlar arkasında; mahremiyet adına.
Johannesburg'da da evler yüksek yüksek duvarlarla çevrili ve hatta onların da üzerinde elektrikli dikenli teller var ama; insanların güvenliği adına.
Dün sokaklarda yürüyen tek insan görmemiştim, bugün sırt çantasıyla bir yerden bir yere koşarak giden insanlar gördüm...