5-6 yıl olmuştur oynayıp da biteli.
Başrollerde, Uğur Yücel, Timuçin Esen, Özlem Düvencioğlu vardı.
Erol Günaydın da, dizide lakabı “Aksak” olan Uğur Yücel’in hasta babası Dursun karakteriydi...
Tiyatroculuk, oyunculuk böyle bir şey işte.
Sanatçı olmak bu.
Erol Günaydın konuşamayan, felçli bir hasta rolündeydi, sürekli yataktaydı...
İki video var WebTV’de.
Aşağıdaki linkleri sırasıyla tıklayıp izleyin lütfen.
Kısa kısalar zaten.
İzleyin onlar anlatıyor Likya Yolu Ultra Maratonu’ndaki 5. Ve en uzun ve en zor günün, çilesini, keyfini, anlamını.
Kemal Merkit içindi her adımız.
Her adımımıza değdi!
Yonca
“anısına…”
Evimden, çocuklarımdan, ailemden…
Bu 19 günün 7 günü boyunca sadece doğa gördü gözüm. İnsan yapımı taş bina görmedim.
Anneannem eskiden ben saçmalayınca: “Allah seni taş yapar bak haaa!” derdi.
Likya Yolu’ndan şehre gelince bir baktım ki, her yer, herkes taş olmuş zaten. Her yeri binalar sarmış... Ağaçlar gitmiş, her yer taş olmuş.
Ayak bileklerim anneanneminki gibi oldu. Öyle komikler ki, dobiş dobiş.
Sağ kolumun etleri de ezik ezik.
Son gün, o kolumun üstüne kayıp uçtum ne de olsa. Sağ elimin avuçiçinde de morarıklar ve yaralar var.
Elime bakınca gözlerim doluyor. Acıdan değil... gözümün önüne gelen o ormanlar yüzünden. O yaralarımın içinde ormanların sesi, taşı, toprağı var.
Likya havası var.
Ah gidi anılar...
Ah Likya yaktın beni. Tatlı tatlı zehirledin beni...
Bunlardan biri de masmavi gözleri gülen, hassas, nezaketli Hüseyin Çalışkan.
Hüseyin Bey 52 yaşında.
Likya'da Ultra koşuyor. Yani 260km yapacak hayırlısıyla toplamda. Ben bu satırları size kafa lambamla karanlık bir ortamda yazarken çadırımdaki kısa molamda, o 86km'yi tamamlamaya çalışıyor azimle.
Ben 22km koştum geldim ve azcık mola sonrası 18.5km daha gideceğim...
Ama bunları yazmam lazım sizlere.
Ne desem ki!
Muhteşem bir doğa. Doğanın her hali var önümüzde.
Doğanın Allah’ı hatta ama; develer gibi dayanıklı olmanız lazım ki, saatlerce bu yolları güneşin alnı gabağında yürüye koşa aşabilin.
Biz 6G’ciler, Ultracıların yarısı kadar gidiyoruz bir de.
Zorluklardan yılmadıkları, bundan keyif almayı bildikleri için probleme değil, çözüme kafa yoran insanlarlayım. Hepsini örnek alıyorum...
ZORLUKLARDAN KEYİF ALMAYI BİLEN İNSANLARIN DİYARI... / WEBTV
İhsan Şal – 51 yaşında ve beyin ameliyatı geçiren kayınvalidesi için koşuyor! Hepimiz ona şifa diliyoruz buradan.
Noyan Kıran – 35 yaşında. Ben Ülkem İçin Engel Taşımıyorum Projesi’ni tanıtmak için koşuyor. Bu proje Koç Grubu’nun bir projesi. Noyan’ı görseniz, hakikaten engel tanımayan bir tip. Sakin, azimli, kararlı… Dün 46.5 km’yi 6 saat 52 dakikada bitirmiş. O da bizim çadırdaş.
İbrahim Efilti – 40 yaşında. Pamukkale Üniversitesi’nde Dağcılık ve Maraton adına çalışmalar yapmak istediği için koşuyor. Lise 1 öğrencilerine bağımlılık yapan alkol-sigara-uyuşturucu gibi maddelerden uzak durmaları için spora teşvik amaçlı çalışmalar için Likya Yolunda. Kendini öne atmış, 260 km’yi tamamlamayı istiyor.
Erhan Güler – 51 yaşında. Emekli Kurmay Albay. Balyoz Davasıyla ceza alan arkadaşlarının adına koşuyor. Onları düşünüyor dağları aşarken. Yıllarını arazide geçirmiş, bütün zorlukları sırtında Ülkesi için ölüm korkusu taşıyarak geçirmiş arkadaşları adına koşuyor Likya Yolu’nda.
Kemal Özdemir – Nam-ı diğer KOŞAN ADAM 52 yaşında. “Çocuklar Gülsün Diye” projesi adına koşuyor. Ceplerinizden sms’le destek olabilirsiniz. Ya adam harbi deli. Gavurağılı bölgesinde keçilerin bile gidemediği o kayalık yolda denize doğru inen, eğimi %80 olan 850metreyi bangır bangır indi. Ben orada kayalıklardan cumburlop düştüm. Allah acıdı da sürüklenmedim. O düşme anımda hayatım gözümün önünden geçti vallahi billahi...
Alim Küçükpehlivan –
Yol mol yok kardeşim!
Sağda deniz var. Denize de uçurumdan bakıyorsunuz hani... uzakta kalıyor.
Solda dağ var. Ortada da bir çeşit patika ve ne biçim patikaysa sürekli yukarı yukarı giden bi patika.
Taşlar, kayalar, dikenler...
Bildiğiniz vahşi doğadayız yahu. Keçilere nanik yaparak; koşuyoruz, tırmanıyoruz, zıplıyoruz, yürüyoruz, kayıp totomuzun üstüne düşüp morarıyoruz, dikenler kesiyor batıyor, arılar ordu halinde resmi geçit yapıyor üstlerinden atlıyoruz, elimizde Magellan’ın verdiği GPS’lere panikle bakıp “uyyy yolu kaçırdım mı acaba?” diye diye ha babam azimle devam ediyoruz ve öyle olağanüstü bir manzara var ki kafayı yemek istiyoruz.
Kafayı yiyoruz!