Aklı olan ne bu yazıyı okur ne de videoları izler!

28 Ekim 2012, Pazar, VenedikDün gece amma uzun bir kabus gördüm yahu!

Haberin Devamı

Sabah olmak bilmedi.
Uyudum uyandım kabusla boğuştum.
Önce başlangıç saatini kaçırıyorum sonra çantamı otelde unuttuğumu anlıyorum. Açım, ağlıyorum, köprüler yıkılıyor, Venedik suların altında kalıyor, pencerelere tutunarak gitmeye çalışyorum, Start’ı topluyor kaçıyorlar, ulaşamıyorum.
Her şeyi kaçırıyorum. İçimi çeke çeke ağlıyorum, küçük çocuklar gibi.
“Bari 2kmcik koşaydım, yazık oldu, pisi pisine kaçırdım!” diye diye burnumu çekiyorum.
Alarm çalıyor.
Ter içinde uyanıyorum.
Kocama kabusumu dehşet içinde, sinirle anlatıyorum. Kocam “cool” bi insan. “Sakin ol YoncaM, kabus bitti, şimdi gerçeklerleyiz. Kaçırmadın yapacaksın!” diyor. Sinir oluyorum onun bu gerçekçiliğine ?.
İyi ki o anda yanımdaydı.
Ama sonra vedalaştık, işi vardı, gitmek zorundaydı, gitti.
Keşke “Kal!” deseydim.
Kalırdı.

YONCA TOKBAŞ 4 KASIM PAZAR / FOTOGALERİ

Saat 08:00 Start alanı
Takır takır titriyorum.
Çok soğuk. Ço-ço-ço-ço çok so-so-so-o-ğu-ğu ğuk!
Dişlerim çarpıyor birbirine. Kırılacaklar neredeyse.
Hayır, nasıl bilebilirdim ki bu kadar soğuk olacağını.
İnsaf! İçime, iliklerime işledin... Ellerimi hissedemiyorum şimdiden.
Ahhh keşke yanımda eldivenlerim olaydı. Ama baksana Yonca, bir sürü insan gafil avlanmış, bi sen değilsin ki kek gibi kısa kollu zibidi. Adım Adım’dan Umut Ekşi, ki o tecrübeli maratoncu, o da zangır zangır titriyor. Ay onun şortu da kısa. Benim bari dizaltı.
Çok büyütme, çok düşünmeee Yonca. Amma Hanım evladı oldun aaaa, çok ayıp. Sen Likya’yı yaşadın. Şikayet yok. Şikayet yok. Devam et Yonca, sadece devam et...
İyi şeyler düşün Yonca. İyisin baksana.
Sakın unutma, eğer kafayı bozarsan, esas o zaman bitersin. Kalbini sıcak tut.
Kalbini sıcak tut Yonca!
Gerisini salla.
Hele bir yola çık, ısınırsın nasıl olsa.
Hele bi başla.
Adım Adım.
Koşamazsan, yürürsün, yürüyemezsen emeklersin.
Sadece devam et.
Durma.
Devam et.
Hayat böyle bi şey işte. Elinden geldiğince devam edebilmek, hayatın ta kendisi demek.
Hayat devam etmekten ibaret.
Her koşulda!

Haberin Devamı

Saat 09:20
Start verildi. Vıyyy!
Ne büyük bir bilinmeyene yolculuk.
ASICS Venedik Maratonu’nda hayatımın ilk harbi maratonunu koşmayı deniyorum. Üstelik pek de hazır değilim. Yani hiç hazır değilim.
Yani bedenen hazır değil gibiyim de, kafadan hazırım sanki. Ya zaten ben neye hazır oldum ki? Ah, annem ne kızgındır şimdi yine. Kadının hayatı “Yeter ama Yonca!” diyerek geçiyor.
Önümde tam 42km 195 metre var.
Ne manyaksın Yonca!
Amma inatçı bi soğuk.
Soğuk deyip durma Yonca ya! Moralini bozma durduk yerde.
Çok da yalnız hissediyorum. Hiç tanıdık yok etrafta.
Ay tanısan ne olcak ki?
Umut’la beraber başlasaydık keşke. Ama o hızlı. Ben yavaş. Hızlıları erken başlattılar, ben gibileri daha sonra.
Keşke ASICS ekibinden Hande, Women’s Health’den Hande, ve Men’s Health’den Fatih’den ayrılmasaydım hiç. Beraber olaydık onları göreceğimi bilir, kendime moral verirdim.
Amaaan Yonca, düşündüğün şeye bak. Sana senden daha iyi moral verecek kimseye ihtiyacın yok be güzelim.
Hadi topla kendini.
Sar ellerini şu naylona. Sar sar.
Ellerin ısınırsa daha iyi hissedersin, bak gör.
Yok anam, bu eller ısınacak gibi değil. Naylonu deliyor soğuk.
Bari daha antrenmanlı olaydım.
Ama yok yok, benim kafam iyi. Kafam ve kalbim hazır.
Yani iş bacaklarda gibi görünse de, ben inanıyorum ki inanmak en önemlisi. Bunu kanıtlayacak gibiyim.
Züğürt tesellisi miyim neyim?
Ay sus Yonca! Geçti Bor’un pazarı. Antrenman, hava, zart zurt deyip durma. Zaten bak derken derken 12km olmuş bile.
Madonna sağolsun. “You’ll See” amma sözlermiş hani bunca yıl dinlerim, koşuya ve şu anıma bu kadar iyi geleceğini, bu kadar uyacağını hiç düşünmemiştim.
I don’t need anyone this time
I will survive
I know I’ll stay alive
Hakkaten öyle yani!
Hayatta kalma savaşı veriyorum şu havada...

Haberin Devamı

Türk’ün Venedik’le Maraton sınavı!
http://webtv.hurriyet.com.tr/4/40590/0/1/turk-un-venedik-le-sinavi.aspx

17.km

VAN'A KOŞUYORUM!
Vodafone Avrasya Maratonu'nda koşarak Van'a adımlarımla yardımcı olmak istiyorum.

Van'daki çocuklarımızın eğitimine destek olmak için TEGV'e bağışlarınızı bekliyorum. 1 çocuğun 1 yıllık eğitimi için,hayatının değişmesi, geleceği için gereken miktar 80TL

TEGV bağışınızı nasıl yapacaksınız?

Şimdiye kadar destek olanlara, iletişim adreslerine ulaşamadığım, için bağış sertifikalarını gönderemedim.
Kahroldum.

Daha önceden TEGV'e bağış yapmış ve sertifikasını almamış olanlar ve Avrasya'da bağışlarıyla destek olmak isteyenler LÜTFEN aşağıdaki linke tıklayıp http://www.tegv.org/iletisim Adınızı, e-mail adresinizi yazıp mesajınızı da "Yonca" olarak yazarsanız, sertifikalarınız TEGV tarafından mailinize gönderilecek.

Şimdiden adımlarımı güzel bir amaç için atmama destek olduğunuz için, Beni bu yolda yalnız bırakmadığınız, En önemlisi o çocukların hayatını değiştirerek, Türkiye'nin geleceğine beraberce katkı sağlamama yardımcı olduğunuz için ta kalbimin en harbi yerinden teşekkür ederim.

Yonca
"Eğitim gönüllüsü"

TEGV Bağış Bilgileri
BANKA ADI :YAPI KREDİ BANKASI (TL) ( 0067 )
ALICI ADI :TÜRKİYE EĞİTİM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI
ŞUBE :BEYOĞLU ÖZEL BANKACILIK MERKEZİ (410)
HESAP NO :1000000
IBAN : TR74 0006 7010 0000 0001 0000 00, SWIFT KOD: YAPITRIS
TEGV Paypal Hesabı
http://www.tegv.org/aapaypalv

Yahu ne yağmur durdu, ne rüzgar.
Emre Tok ne yazmış sabah twitter’da?
Kesin bi bildiği vardır. Adam Dünya’nın en zor dağlarını koştu“Yonca, yürüyerek bitmeyeceğini hatırla ve koş ve ne bulursan ye!”
Kesin dinlemem lazım dediklerini. Vardır bi bildiği.
Hayata bak; Alper Dalkılıç Sahara Çölü’nü yanarak aşmaya çalışıyor, biz Venedik’de donarak koşmaya! Allah akıl fikir versin hepimize.
Amin.
En iyisi şimdi bir jel daha atayım ağzıma ve protein barımı yiyeyim hazır henüz yutkunabilirken. Sonra yutkunamazsın dediler. Risk almayayım.
Yeterince risk aldım zaten.
Ayol belimdeki çantanın fermuarını açamıyorum ki yiyeyim. Ellerim donmuş.
Yani bu hava koşullarında güzelim Venedik bile gözüme berbat geldi. Bi daha gelmem ben bu şehre. Türk’ün Venedik’le sınavı nedir ya? Hayatta gelmem.
Acaba nasip mi değilmiş? Nerden çıktı bu nasip şimdi, zamansız!
Demek belki bu maratonu bitirmek kısmet değildi.
ŞŞşt çok ayıp Yonca! Yok öyle kendinle negatife oynamak.
Sağa sola bak Yonca. Bak bak, ne güzel kanallar.
Ay valla ne kanalı yahu, gözümü açamıyorum ki rüzgardan kanal göreyim.
Kanal kadar kafana taş yağsın Yonca!

Haberin Devamı

18.km
Hey Allah’ım, neden her dediğimi duyarsın ayıptır sorması?
Şimdi de dolu başladı! Taş yağıyo işte kafama!
“Kötü hava koşulu yoktur, yanlış giyim vardır” diye herkese caka sat, ve gel sen şu an EN yanlış giyimle koş Yoncacım. Ah Yonca Ah Yonca Ah Yonca!
Ama olsun.
İyi de hissediyorsun. Hem en önemlisi soğuktan başka derdin yok. Ağrı yok en önemlisi.
Hadi kızım, gülümse devam et bakiiim. İyisin iyi.
Sadece devam et Yonca... devam...

20.km
Ya ben resmen zor koşulların insanıyım demek ki. Ya da Arap Atı gibiyim.
Yooo ne Arap Atı yahu. Ben Türk kadınıyım. Herrr şeyi yaparım.
E totom da büyük, belki 4 çeker bi cinsim.
Sonradan açılıyorum. Şuna bak. Keyfim süper.
Resmen iyi gidiyorum ay harika.
Türk gücü filan dedikleri bu mu acep?
Bende kesin var, evet evet var.
Amma gaz verdim be kendime...
Uçacam şimdi Venedik üzerinde!

Haberin Devamı

21.km
Resmen yarısı bitti. Şaka gibi. Yolun yarısı...
Vay be Yonca!
Yaparsın kızım sen bu işi.
Devesin sen, deve!

24. km
Aaaa adam resmen çişini yaparak koşuyor şuna baaak!
E zaman harcamamak için, haklı tabi.
Hem dursan, bilmiyorum tekrar koşabilir misin. Donma tehlikesi de var malum!
Yani ben durursam bi daha adım atamayacakmışım gibi geliyor şu an!
Ama yani az kaldı çişi ayaklarıma sıçrayacaktı rüzgardan. Gerçi ne farkeder ki! Zaten sırılsıklamım. Belki hani köpekler ağrıyan yere çiş yapar ya, bu da sıçrasa ayağımın ağrısına iyi gelirdi, kramplarıma iyi gelebilirdi...
Aman tanrım Yonca!
İyimser ol dedik de, bu kadarı da fazla yani!
Koşmanın yaptığı kafadan olsa gerek. İyice uçtum mu ne?
Nasıl düşünebiliyorsun bunları şaka gibisin yani.
İyimserliğin “kaka”sını çıkarttın.
Sus hadi sus, koşmaya devam.
Kafam susmuyo ki!

Haberin Devamı

25.km
Eyvah benim de çok çişim geldi!
Çoook çişim var. Çok çişim var.
Ne yapsam? Tuvalet vardı da görmedim mi?
Adamlar ne rahat şuna bak; duvar dibi gören yapıyor. Duvar yoksa yaparak koşuyor.
Ah ulan erkek olmak vardı anasını satayım.
Neyse, olmayanı değil olanı düşün Yonca. Kadınsın ve çişin var.
Çözüm önerin ne şekerim sen onu de bana bakiim!
Aaaa şurdaki parka mı girsem?
Ayyy ama ya başka bi şeyim daha gelirse? Rezalet yani.
Keşke tuvalet kağıdım olaydı. Ay ne salağım, olsa ne işe yarardı, sular içindeyim!
Neyse... Park iyi fikir galiba.
Hadi Yonca çok düşünecek zaman yok.
Şrrr... ?
Evet park kesin çok iyi fikirmiş. Hem zaten benim gibi 3 kadın daha vardı. Gülümsedik birbirimize. Çiş kardeşliği! E n’apalım?
Tuvalet vardı da girmedik mi!
Onlar da zor çömeldi kalktı, ben de.
Ay ama nasıl rahatladım. Keşke daha önce yapsaymışım.

26.km
Yok bırakayım ben bu işi burada. Kısmet değilmiş. Baksana şimdi yine dolu başladı ve sol ayağımın üstü feci kramplar içinde. Ya bu ne manyak bir kramp ya! Bunlar herkesin anlata anlata bitiremediği kramplar olsa gerek. Vay be!
Amma fenaymış. Of of of. Of anam of...
Normal bu kramplar. Çok normal. Şimdi geçicekler. Severim ben kramplarımı. Boşuna girmiyor ki, az mı çalışıyor kaslar. Helal olsun kaslara, ha gayret geçsin kramplar.
Donarak buraya kadar iyi bile geldim. Antrenmanlı olsam, kesin 30.km lerde filan olurdu kramplar belki. Ama neyse, şimdi geççek...
İki saniye, Refleksoloji ile beni ayağa kaldıran Hülyacığımın (Hülya Altan) dediği gibi, ayağımla alfabe filan yapayım iyi gelir.
Sakin.
Yavaşlayayım. Hatta azıcık yürüyeyim...evet evet azcık yürüyeyim...

27.km
E valla alfabe ve azcık yürümek iyi geldi. A-B-C yaptım, devam ettim. Çok durmadım. Çok soğuk!
Şimdi daha iyiyim. 500-600 metre yürüdüm. E madem 27.km olmuş 30’a kadar dayanayım. Sonra bakarım duruma.
Aaaa Barış Manço’dan:
“Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde, bir türkü tutturmuşum anlıyorsun değil mi?” başladı. Resmen sanki bana yazmış, rahmetli. De cebim yok ki ellerimi sokayım Barış Abiiii! Ellerim dondu bitti.
Mosmorlar.
Ahh Sevgili Nietsche!
Yeminle senin şu sözünü de kesin sağ ayağımın sol içine dövme yaptırıcam ha bu maraton bitince!
“Seni öldürmeyen güçlü kılar!”
Baksana acıların kadınıyım ve 27km devirdim.
Ölmedim, güçleniyorum.
Haklısın yani.
Devam.

30.km
Nasıl yani? 30km mi oldu? Vay be!
Ayol kaldı 12km 195 metre. Bak şimdi Yoncacım, şöyle düşün:
Aha şimdi başladın koşmaya ve sadece 12km var önünde.
Yahu sen bu işi yaparsın koçumsun kızıııım, hadi Yonca.
Şebnem Ferah çaldı. “Hoşçakal” dedik birlikte. Yanımdan geçen adam bana deli deli baktı, avaz avaz söyledim çünkü.  Ve geride bıraktığım 30km için “Hoşçakal” dedim.
Gayet iyiyim yani 30km koşmuş biri olarak. Hayret bi şey. Neden iyiyim ki?
Ya insan iyiyse niye iyiyim diye sorar mı be kadın!
Baksana, kaç kişiyi ambulans aldı götürdü.
Develer gibisin maşşşallah! Sulu deve!
Seksi ve sulu deve...
Seksi Sulu Donmuş Deve – SSDD!
Ay iğrenç espriler geliyor aklıma offf...
Acaba ben de o herkesin anlattığı duvara çarpma durumuna gelicek miyim?
Ay neden geleyim aaaa! Geldim mi ki? Haberim yok belki...
Getirme aklına bunları Yonca!
Yok duvar muvar, çarpmayacaksın.
Anam ellerim bitti bitti. Burnum, yüzüm dondu!
Ben bi jel daha yiyeyim...
Kaç jel oldu?
Aman kaç olduysa oldu işte. 5km de bir almaya çalıştım. Bazen 7km’de bir aldım.
Her su istasyonunda portakal-muz yedim.
İyiyim. İyi.
Yalnız bu jelleri streç filme saran kafamı, karşıma çıkarsa o duvara vurayım e mi! Ayol eller donuk, streçi açıp jeli çıkarmak imkansız. Yapışmış iyice. En iyisi ağzıma streçli atayım bi şekil tükürürüm.
Görüyor musun, streç filmden boğulucan Yonca, sonra herkes maratondan oldu sanıcak. Otopsi de yaptırmaz şimdi ailem bana. Pisi pisine millet maratonu suçluycak! Halbuki jeli sardığım streç film boğazıma kaçtı da boğuldum ben...
Ay neden böyle şeyler düşünüyorum ki! Boğulmadım. Ayaktayım. Koşuyorum.
Hala.
Hah tükürdüm streç filmi.. oh be!

31.km
Ay bu ne güzel bi şeymiş, nedir acaba?
Hmmm sıcacık! Tat alma kabiliyetim de donmuş.
Deminki su istasyonunda verdiler. Gatorade ve çikolata ve kahve karışımı filan galiba. Ya da çay. Ay tadını geçtim, sıcacık bi şey. İçimi ısıttı ve iyi geldi.
Ellerimi de soksam içine?
Eller donmuş, sıcağa sokarsam parmaklarım yola dökülebilir.
Sokma Yonca sokma. Sen bunu iç.
Elleri unut, düşünme artık onları. Dondu onlar. Konu kapandı yavrum.

33.km
Kahretsin bu ne ya! Bu ne!
Dolu soldan yanağıma vuruyor, yerlerden uçan bardaklar ve şişeler her yerimi dövüyor. Ellerim dondu, yüzüm dondu yüzümü hissetmiyorum. Ya yüzüme bi şey oldu gerçekten. Acaba yüz felci filan olur muyum?
Yok ya olmam.
Acaba simlerim ve rujum ne halde? Acaba rujumu tazelesem mi?
Yuh bunu da düşündüm ya! Kafayı yemeye başladım kesin.
Rüzgara karşı koşmak nasıl bir ızdırapmış. Bu nasıl rüzgar anlamadım ki! Hortum gibi. Ya bu Sandy buraya gelmiş olmasın? Kesin geldi milletin haberi yok, eve gidince haberlerde söyleyecekler, ben de: “Ben koşarken tanıştım!” diycem.
Sanki o beni geri itiyor, ben onu. İnanılmaz kuvvetli. (sonradan öğrendik ki saatte 55km hızla esen bir rüzgarmış!!!)
Şaka gibi bi yandan da iyiyim hani. Ay nasıl bu kadar iyi olabilirim onu da anlamadım. Anlamaya anlamaya buraya geldim. Kafamın beyni dondu.
Bu nasıl manyak bi köprü Allah’ım!
4kmlik köprü! Bitmiyor koş koş...
Bi de adı Özgürlük Köprüsü’ymüş. Özgürlük diyene deeee =)=(/(&/%+^’^’^!’!! Neyse küfretme Yonca. Kalbini iyi tut. Sporcusun sen.
Sporuna daaa!=)=)(/&/%+!^+&/Y(!!!!
Bence bu köprünün adı bundan böyle “Kopri di SIRATio” olmalı.
Sırat Köprüsü.
Bitsin bu maraton Venedik Belediye’sine dilekçe vermeyen maraton koşamasın.
Aman töbe!
Başka bi şey diyeyim.
Ay diyemiycem.
Şu solumdan giden otobüsün yanında kalmaya çabalamalıyım. En azından o rüzgarı azıcık kesiyor. Ona sığınayım.
Şu elele koşan çift demin bıraktılar maratonu. Adam düştü bi daha kalkmadı yerden. Çok üzüldüm.
Ha gayret Yonca.
Ne demişti Dean Karnazes kitabında: “Koşamazsan yürürsün, yürüyemezsen emeklersin. Ama devam et.. Sadece devam et. Devam et!”
Devam et Yoncacım. Devam et.
Al sana maratondan hayat dersi.
Devam et... Devam et... Adım Adım devam et.

37.km
Az kaldı. Azzz kaldı! Ama düşünecek halim kalmadı. Bi şeycik düşünemiyorum.
Hele bir 40km olsun bakarım duruma. Ay aman of...
Ulan Venedik, ulan Venedik!
Ulan deme Yonca, terbiyeni bozma.
Sporcu insansın sen.
Ay kafaya bak neler diyor kendine... Çok komik, çok saçma... Çok soğuk.
Acaba koşu sarhoşluğu mu oldum?
Ay bi şeyler oldum ama ne bilmiyorum... Of.
Gangham Style dans etmek filan geçiyor içimden şu anda...

40.km
Şaka mı yani 40km geldim mi?
Yok artık! Valla mı?
He valla Yonca, hayal değil. Gerçekten 40kmdir koşuyorsun.
Gerçi demin köprüde biraz daha yürüdüm kramp feci girdi sol ayağımın üstüne. Gebertti içimi o kramp. Ama geçti... geçti. Geçti... yok kram mramp... Kalmadı.
E tamam artık madem 40km gelebildim bitirdim sayılır. Burda bırakayım. Belli ki yapabiliyorum. Ellerimi kurtarayım bari. Tamam Yoncacım bırak, bırak kızım, aaa derdin ne?
Neee!
Kafayı mı yedin Yonca! Ne bırakması saçmalama!
Son 2km 195metre kalmışken ve iyi giderken niye bırakıyorsun ki? Neden?
İnsan bu kadar gelmiş, bırakmaya değmez. Dayan kızım. Olmadı son dakka yine bırakma şansın var. Bak hala ayakların da gidiyor, kalbin de iyi, keyfin yerinde.
İnsan buraya kadar gelmişken pes ederse esas o zaman kafayı yer.
Devam et Yonca.
Hayat devam etmek demek.
Ölmedik ki duralım.
İyiyim çok şükür. Neden durayım?
Hadi bi gayret.

41.km
Bu 1km geçmek bilmedi.
Bi de köprüler başladı mok varmış gibi! İn çık in çık sinir gülmeleri tuttu.
Zaten bi köprüde iki kişi koltuk altlarımdan tutup kaldırıp kondurdu beni köprüye.
Acaba kötü mü görünüyordum, anlamadım ki?
Ama iyi hissediyorum yani. Şaka gibi. Acaba hayal filan mı görüyorum?
Yani kendimi iyi sanıyorum da iyi değil miyim?
Daha neler! İyiyim ve iyi hissediyorum. İnsan niye kendinden şüphe eder ki?
Eder tabi.
Çünkü garip şekilde iyiyim. Bende bi gariplik var. Bende bi gariplik var ama ne?
Ya da ben gerçekten uzun yol insanıyım. Kendime tişört yapıcam dönünce,
Yonca “uzunyolcu”
Amma uzunmuş bu maraton olayı yaaaaw! Koş koş hala finiş yok ufukta.
Ha ha ha ha! Delirme geldi galiba.
Koşa koşa bitmedi kaç saat oldu?
Ay bi de 6 saat dolmadan bitirmem lazım. Bitiririm herhalde... ne kaldı şurada...
1km 195metre!
Eeeeh seni gidi o ilk maratonu koşan adam, ay adın neydi dur...
Phi.. phi... ay dilim de donmuş, dönmüyor.
Phidippides’di adamın adı.
Adam, Maraton şehrinden Atina’ya koşuyor “Savaşı biz kazandık!” demek için ve haberi verip düşüp ölüyor varınca. E valla ölür tabi.
Çok uzun abi bu maraton. Ne gerek var?
Ama çok da iyi deneyim yahu. Valla. Ay ben kesin bi daha yaparım bu işi.
40km olsaymış ya. Ha 40km, ha 42km ha ekstra 195metre, artık bu da küsürat olmuş.
Ve kafayı yiyorum.
Yedim.
Maraton şehrinden Atina’ya olan mesafe işte 42km 195metre...
De bundan bize ne yaaa?
Eh Phidippides, Allah rahmet eylesin sana da ama yani... Şu an bulsam seni.. Neyse...
Şuna bak kimse yok sokaklarda! Venedik terk edilmiş gibi. E aklı olan bu havada sokakta durur mu!
Ha ah aha amma akılsız kadınım ben. Benim ne işim var peki burda?
Ben niye yapıyorum ki bunu?
Ay sapıkça ama çok da keyifli. İçimden geçen keyfin tarifi de yok.
Yani resmen keyif alıyorum, ve buna inanamıyorum.
Ben kesin yılda 3-5 maraton koşarım.
Daha Kapadokya Runfire var, ultramaraton. Likya’ya hele Allah uzun ömür versin sağlık versin, her sene gideyim inşallah.
Devam edebilmenin hazzı bu. Evet evet. Haz.
Bunu da yaptım derim, denedim derim.
Derim de, hele bi bitse!

42.km
Hayatımın en uzun 1kmsiydi galiba.
Sokakta yüzüme bakmayan insanları parkurdan çıkıp dövmek istiyorum. Ama yapmıycam bunu. Ben iyi bir insanım. Ben iyi bir insanım. İyi insan olmalıyım di mi?
Ayol bari birisi de bi “ha gayret!” dese yahu!
Tüh sana Venedik!
Millet kendi derdine düşmüş Yoncacım, kaçıyorlar, ondan. Kızma sen onlara.
Koşmak yalnızlık demek.
Yalnızlıkla cesurca başetmek demek.
Yalnızlığının içinde kendinle dost olmak demek.
Rüzgar yeteeeeer artık dur! Duramadın gitti.
Sen durmazsan, ben de durmam.
Al sana koşuyorum inadına!

Son 195metre!
Aman Allah’ım! Aman Allah’ım! Bitti galiba.
Ayyyyy... bitirdim mi acaba? Ayyyy....
Ha gayret Yonca!
Ah keşke yanımda ailem olaydı... görselerdi beni... tüh tüh tüh!
Ama hiç aklıma gelmedi ki yapabileceğim! Bileydim sülaleyi toplardım finişe! Ama çok üşürdü çocuklar...Duramazlardı bu soğukta.
Sus Yonca bak bitti...
Bitttiiiiiiiii!

Finiş!
5 Saat 46 dakika 13 Saniye ve İtalyan Adam bağırıyor:
“Sinyori Sinyori Brava Brava...!”
Yıkılıyorum...
“Sinyori Ambulanza Ambulanza...”
Yok ya ne ambulansı!
“Va bene va bene!”
İyiyim ben, sen endişe etme.
Mutluluktan uçuyorum ziyadesiyle.
Kalkıyorum ayağa.
Madalyama doğru sürüklüyorum kendimi. Korkunç bir titreme tuttu her yerimi.
Normal mi?
Gözlerimden yaşlar şakır şukur akıyor. Öyle suskun, öyle sessiz ama öyle çılgın mutlu bir gözyaşı ki!
Çok mutluyum.
Yaptım.
Denedim... Çok şükür oldu.
Down Sendromlu bir kız çocuğu madalyamı takıyor!
Sarılmak istiyorum ona, ama kollarım kalkmıyor. O bana sarılıyor!
Ne tatlı bir anı! Ne tatlı bir anı!
Gülüyorum.
Soyunma odası şurada dedi galiba kadının biri... Maraton sonunda İtalyanca söktüm sanki.
Perdeyi açtım girdim.
Banklar var. Şuna otursam.
Oturdum.
Kafam kalkmıyor. Bi şey yemem lazım. Kesin yemeliyim. Ne olursa olsun yemeli ve içmeliyim.
Çok titriyorum. Çantayı açamıyorum. Ellerimle hiçbir şey yapamıyorum. Rica etsem birine de çantamı açsalar... Kafamı kaldırıyorum.
Aa ... aaaa... aaa..!!!
Ayol her yerde penis var. Rengarenk! Sarışın, kızıl, esmer.
Ay olamaz yaaaa!
Erkekler soyunma çadırı mı bu? Yoksa kadın-erkek karışık mı?
Ay bilmiyorum. Bilmiyorum!
Lanet olsun kadınlarınki nerede? Ay ben yanlış çadıra girmişim yaaa...
Gerçi kimsenin kadın erkek cinsiyet görecek hali yok.
Kalmamış!
Neyse çıktım çadırdan.
Tekne taksi lazım bana, imdat burası neresi?
Kadının biri derdimi anladı. “Jardini Jardini” dedi.
Jardini durağındayım.
Deliler gibi gülüyorum. Arada kahkaha atıyorum. Sanırım koşu sarhoşluğu.
Umberto ve sevgilisi Julia... Yani adları buymuş. Durakta tanıştık.
Bana yardımcı olmaya çalışan 5-6 kişi daha var. Seferber oldular bana yardımcı olmak için. Ben söyledim Umberto telefonuma şifre girdi. Ellerim tutmuyor. Ben basamıyorum tuşlara.
Julia da bana bir şeyler içiriyor. Ay Allah razı olsun diyeceğim, de nasıl. Grazia Julia!
Konuşamıyorum. Çenem takırdıyor.
Bütün bedenim titriyor. Zangır zangır titriyorum.
Ama çok manyak mutluyum yahu!
Bağırmak istiyorum, halim yok.
Tekne taksi geldi.
Bindim. Yere yattım. Oturamıyorum.
Otele gittim.
Otelde, ASICS Türkiye’den beraber geldiğim Begüm ve Hande. Beni görünce fırladılar.
Resepsiyondaki kadın ve adam, “Brava Brava!” diye bağırarak geldiler. Ve yaklaşınca gerisin geri gidip battaniye ile üstüme atladılar.
Yürüyemiyorum ama çok mutluyummm!
Yeşil Asics ayakkabılarım sırılsıklam. Öpücem ben bu ayakkabılarımı ama halim yok.
Üstüm başım su içinde. Sırılsıklamım.
Yüzüm donmuş, ellerim mosmor ve şiş.
Kaslarım titriyor. Ama çok mutluyum.
İnsan,
Eğer koşamazsa yürür.
Ağrıları kucaklar eğer sonunda ölüm yoksa –ki yok.
İnsan kendini sevmeli... İnanmalı kendine. İyi şeyler söylemeli yolu uzun ve zorlu olunca.
Kendi kendine iyi gazlar vermeli. “Yaparsın, inan kendine!” demeli.
Yol ne kadar uzun ve zorsa kendi kendine yol arkadaşı olmalı...
İnsan kendine: “Önce koş, olmadı yürü, olmadı emekle, ama vazgeçme, devam et, adım adım ilerle! Hayat, denemeye değer!” demeli.
Demeli...
Hayat devam ediyorsa...
İnsan devam edebilir.
Etmeli.
Yonca
“Devam edecek”

“Ben bitmişim haberim yok!” videom
http://webtv.hurriyet.com.tr/4/40591/0/1/ben-bitmisim-haberim-yok.aspx

Teşekkürler!
Bu yazıyı buraya kadar okuduğunuz için size! Hele videoları da izlediyseniz, gülmekten ölüyorsunuzdur halime. Olsun ? Sizi mutlu görmek beni de mutlu eder.
ve
ASICS ekibine. Gerçekten.
ASICS’in açılımı Latince “Anima Sana In Corpore Sano” deyiminin baş harfleri. Yani Sağlam Kafa Sağlam Vücutta bulunur.
Bulunur.
Ne olur, üşenmeyin. Spor yapın e mi!

Yazarın Tüm Yazıları