Ultracılar Kayırlı-Narlıgöl-Yalaktepe-Güzelyurt koşacak.
Biz 6G’ciler Narlıgöl’den Güzelyurt’a 21km.
Adından anlayın gölün güzelliğini.
Renklerine bak bak bak için açılsın.
Mis gibi bir yerdi.
Koşmalara doyamadık resmen.
Oldukça fazla indik çıktık.
***
Sıcak.
Ama ne yalan diyim çok da değil. Arada bi basıyor sıcak. Geceleri donuyoruz hatta.
Runfire Cappadocia Ultra Maratonu’nun 2. Günü.
İdi.
Siz bu yazıyı okurken biz 4. Günü koşuyoruz aslında...
Bu 2. Gün günlüğü.
Sağa bakıyorsun Peri Bacası, sola bakıyorsun Peri Bacası.
Geçtiğin yerler Peri Bacalarının içine oyulmuş minnacık pencerelerden görünmeyen yüzler diyarı sanki.
Bak bak hayal kur.
Kurmam mıııı, deli gibi hayal kurdum pek tabi.
Nitekim hayal kurarken kafamı ve totomu kırıyordum az kaldı.
“Ayıl Yonca Ayıl” dedim kendime.
Kim bilir ne çok şey gördüler o sessiz pencerelerden bakangiller, dillenseler neler anlatırlar.
Kapadokya’da.
Arazinin ortasında. Doğanın göbeğinde; hatta göbek deliğindeyim bence.
Keçi kılından çadırların içinde..
Ben de keçiyim; uyum içindeyiz yani.
Hava sanki bi an serinmiş gibi geldi ve hemen kendime nanik yaptım. Bu “hava serinmiş” cümlemi hatırlar, arada bi gülerim közlendikçe dedim ki cümlem bitmeden hava ısınmaya başladı.
Yanıyoruz yangın söndürücümüz uyuyor muuu!.
Bu yıl ilk kez Türkiye’nin 1 numaralı sporcu içeceği markası Powerade sponsorluğunda gerçekleşen ve dünyanın en önemli ultra maraton ayaklarından biri olarak gösterilen Powerade Runfire Capadoccia 2013, 20 – 27 Temmuz tarihleri arasında Kapadokya’da şu an bulunduğumuz yerden başlayarak koşulacak.
Olay şu;
Ben duygusalım tamam mı!
Çoğu zaman mantıklıymış gibi davranmaya çalışsam da elimde değil, bir yerde açık veriyorum.
Mesela şu birkaç gündür aklım 5 karış havada.
Aslında aklım uzun zamandır 5 karış havada.
Hatta bence ben aklım 5 karış havada doğdum; ama sonradan yere indirildim. Ne zamanki havaya karışma şansımı yeniden elime aldım, “bıraktırabilene aşk olsun” oldum.
Ama bazen aklım 5 karış havada değilmiş gibi yapıyorum.
Gezi Parkı'ndaki masum insanlara ilk biber gazını sıktığınız günden bugüne kaç yazı yazıldı, kaç twit atıldı, kaç video, kaç beste yapıldı bilmiyorum.
Ama sayısı oldukça fazla onu hep beraber biliyoruz.
Kaç kişi yaralandı, bunca gazdan kimler ne kadar zarar gördü; resmi sayıyı açıklamadığınız için bilemiyoruz. Yazıklar olsun ki yaşayıp öğreneceğiz.
Ama gözü çıkan, komada olan ve ölenleri de sizlerden değil; mağdur ailelerin içimizi acıtan anlattıklarından biliyoruz.
Neyin ne olduğunu, problemin kimden kaynaklandığını, haksızlığın ve orantısızlığın hangi boyutta olduğunu çok uzun yazdık ondan mı anlatamadık diye düşünür oldum.
Nitekim aklı olan, fikri olan, sağduyusu olan her insan anlar.Dı.
Problem parkta değil.
Hatta sinir eder.
Neden mi?
Ben de Türkiye’de hiç yaşamamış, insanlarımızı, kültürümüzü, yapımızı, örf ve adetlerimizi bilmeyen “yabancı” insanların bizi sanki bizden daha iyi biliyormuşçasına yorum yapmasına deli olurum da ondan.
13 yıldır yurtdışında çalışıp yaşadığımdan belki, dış basında ülkemiz “aleyhinde” çıkmış yanlış yorumlu bir haber, beni kahreder....
Yabancıların sordukları sorulara verdiğiniz cevaplarda çok hassaslaşırsınız.
İçgüdüsel olarak ekonomiyi, turizmi düşünürsünüz.
En çok kendi ülkeniz kazansın istersiniz.
30 Mayıs’da Dubai’den geldim İstanbul’a indim, Gezi Parkı’na gittim ve o andan beri kendimi kaybettim.
Bizimkilerin okulları daha yeni kapandı.
Oğlum 3 gün önce, kızımsa dün gece geldi.
Çocuklarımı o kadar özlemişim ki, dilim tutuk.
Aklım dağınık. Zaten dağınıktım iyice dağınık kafalı oldum.
Bunca zaman onları sanki hiç özlememişim gibi yaptım.
Kendimi sıkı kandırmışım.