Paylaş
Sağa bakıyorsun Peri Bacası, sola bakıyorsun Peri Bacası.
Geçtiğin yerler Peri Bacalarının içine oyulmuş minnacık pencerelerden görünmeyen yüzler diyarı sanki.
Bak bak hayal kur.
Kurmam mıııı, deli gibi hayal kurdum pek tabi.
Nitekim hayal kurarken kafamı ve totomu kırıyordum az kaldı.
“Ayıl Yonca Ayıl” dedim kendime.
Kim bilir ne çok şey gördüler o sessiz pencerelerden bakangiller, dillenseler neler anlatırlar.
Ama şimdi boşlar.
Yüzlerce penceresi kapısı olan içi boş Peri Bacası arasındayız...
Kimisi otelleştirilmişler. Güzel oteller olmuş ama.
Çok şükür ilk defa doğasının şekli şemali korunarak turizimleşmiş bi “şirin beldemizi” görüyorum.
Kapadokya kendini koru lütfen!
Tabiiii buralar gezmek için süper de, koşmak için deli olmak gerek.
Oysa biz har har har koşmaya geldik.
Powerade RunFire Cappadocia Ultra Maratonu’ndayız.
Siz bu yazıyı okurken biz 3. Günü koşuyor olacağız ama ben anca aktarabiliyorum ilk günü. İnanın kolay değil; hem koş, hem çek, hem gel dağların ortasında 3G kolla, yaz yazı, video montajla yolla.
Ay vallahi çok üzülürüm bu kadar uğraşıp totomu kırma riski alarak çektiğim hazırladığım videoyu izlemezseniz ona göre.
Bu yazı, ilk gün günlüğü.
Birinci gün biz 6 G’ciler 19.3km koştuk.
Ultracılar 30.1km.
Uçhisar’dan Damsa Barajı’na kadar koş babam koş.
***
Sıcak.. çok sıcaktı.
Zemin de bi garip.
Hani çakıl desem değil, kum desem değil,
Tüf.
O zeminin, o oluşumun adı tüf.
Nasıl kayıyor biliyor musunuz, yağ gibi!
Sanırsın buzda paten yapıyorsun. Ama yooo, Peri Pacalarının arasında koşuyorsun.
Tutunacak bi kayalık da yok, bi çıkıntı da.
Viraja geldin mi bayır aşağı; sağın uçurum-solun tüf, tabanın tüf, artık Allah ne verdiyse uçuyorsun.
Frenleri patlak araba gibisin yokuş aşağı. Bi ara yan yan kayıyordum.
Kaç kere duramadım bilmem.
Bi kaç kere bir yerlere tosladım da durdum resmen. Kalanında da dualarla filan durdum da güldüm halime.
Toto sağlam yani.
4 çeker miyiz neyiz anlamadım ki! :)
***
Güneş tepede dalga geçiyor bizimle.
Yahu 1 ağaç olsa gölgesinde durucaz; ama yok. Nasıl ilginç bir rota anlatılmaz.
Beynini azimle bi hedefe kitlemezsen vazgeçersin belki.
Ama ne hikmetse vazgeçmiyorsun. Garip bir zihinsel hedefe kitlenme, zorlukları aşmayı sevme hali.
Ama ucunda iyi bi amaç var. Hep bunu düşünüyorum yemin ederim.
Nilfisk Türkiye sayesinde 200 genç TOG’un sosyal sorumluluk projelerinde çalışabilecek... bana inanılmaz bir inanç veriyor bu fikir.
Hedef doğru ki!
Bi de en ilginç olanı, rota üzerinde en zor yeri geçtiğin an, sanki oradan hiç geçmemişsin gibi unutuyorsun.
Hep ileriye bakıyorsun.
Orası bitmiş ve geride kalmış oluyor. Siliyor kafan resmen ve yeniliyor kendini.
Hele akşam olup da o gün bittiğinde, sanki o günden hiç zorluk kalmamış ruhunda. Mis gibisin. Yeni zorluklara hazırsın.
Terrrtemiz bir sayfa her yeni gün.
Keşke bunu hayata da uygulasam oluyorum bazen.
Deşme maziyi Yonca yani.
Bitmiş gitmiş hikaye...
Unut. Hep ileri bak e mi...
***
Neyse videoyu izleyin.
Bayağı gülersiniz bana!
Peri bacalarından inmeye çalışırken sanırsınız ki Karate yapıyorum bi ara.
“Hu haaa” filan diye acayip sesler çıkarmışım koşarak video çekicem derken.
Bi de bi ara “hı hı”lama başlıyor bende. Neden hiç bilmiyorum.
Ah bi de, köprüden geçerken uydurma şarkılar söylemişim. Çok alakasız.
Kahkahalar attım kendime.
Ben niye böyleyim hiç anlamıyorum. Anneme sormak lazım, bana ne yedirmiş içirmiş.
Nitekim 1. Gün itibariyle bi güzel koştuk geldik.
Hepimiz iyiyiz. Sakatlık yok.
Kramplar bir klasik. Takan yok.
Sonuçlar için link burada:
http://runfirecappadocia.com/TR/?page=2013-sonuclari-147&ks=2
Sırtlar yara bere içinde çantalardan kaynaklanan sürtünmeden dolayı. Bandajları yapıp devam ediyor ultracılar yola.
Elena ve Aysen’in sırtının fotoğrafını çektim ama inanın paylaşmayacağım. Feci yara olmuş. Duş alırken çığlık attırıyor... Bi kere bile şikayet ettiklerini duymadım.
***
Ben Luna sandaletlerimle koşuyorum ilk defa böylesi bir arazide ve tü tü tü maşallah, ayaklarım gayet iyi.
Henüz su toplama vakası tespit etmedim parmaklarımda.
İki numaralı açık ara uzun parmağım daha da uzadı korkarım; zira o hep yeri süpürüyor.
***
Birinci gün bol bol “hı hı” ve “huhhaa” yapmamla; bol bol kayarak ve fakat toto üstü düşmemeyi başararak geçti işte.
Video burada:
http://webtv.hurriyet.com.tr/4/52571/0/1/kapadokya-da-1-gun.aspx
***
Geceleri acayip soğuk oluyor. Çadırda uyku tulumunda bir ara dondum. Kaç kat giyindim bilmem...Ne varsa giydim üstüme. Yetmedi.
En son uyku tulumunun kafa kısmını olduğu gibi geçirdim ve kapadım. Kapalı bi kutu içinde uyur gibi yaptım ki nefesimden ısınayım.
Eh fena olmadı.
Sabah güneşle bir uyanıyoruz.
Gece günbatımı dağlar arasında...
Ay doğuyor tepemizde.
Hayatımda şu doğanın saatinde, doğanın içinde olmayı sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmiyorum.
Ve fakat ama, geçtiğim onca güzel yol üzerinde bir ara korkunç bir çöple karşılaştım.
Alooo! Türkiye çöplük değil!
Güzelim yerleri resmen çöplük etmiş insanlar. İçler acısı!
Yapılmaz ki bu doğaya!
***
Bu arada neler yedim 19km’lik ve 3 saat 7 dakika süren koşum boyunca onu da yazayım;
Yarım enerji jeli.
1 avuç badem, fındık, kuru üzüm, tuzlu fıstık karışımı.
20 dakikada bir sırt çantamdaki su haznesinden 2 yudum su içtim. Ama içine de elektrolit damlatmıştım. Ayrıca bir adet tuz tabletli su içtim.
Finişe gelir gelmez de 1 muz yedim.
Sıcakta su kaybı çok tehlikeli.
Çok fazla su içince de olmuyor.
SU ÇOK ÖNEMLİ!
SUYU doğru kullanmak da.
***
Ha su demişken, kamp alanına duş ve tuvalet için taşıma su geliyor. Foş foş su kullanmadan da her şey yapılabiliyor.
En çok da bunu öğretiyor bu kamp ortamı insana.
Evlerimizde harcadığımız suya acıyorum.
Lütfen o muslukları gereksiz akıtmayın.
Çamaşırları ön yıkamasız yıkayın!
***
Durum budur...
Azzz kaldı unutuyordum; tabi ki kırmızı rujum eksik değil. Hatta gözlerimdeki simlerin rengine her gün çadırcak karar veriyoruz. :)
Pırıl pırıl koşmak için...
***
Geldi 2. Gün.
Kaldı 4 gün.
Biz koşmaya siz okuyup izlemeye devam.
Yonca
“totoüstükaymazgil”
Paylaş