Paylaş
Hatta sinir eder.
Neden mi?
Ben de Türkiye’de hiç yaşamamış, insanlarımızı, kültürümüzü, yapımızı, örf ve adetlerimizi bilmeyen “yabancı” insanların bizi sanki bizden daha iyi biliyormuşçasına yorum yapmasına deli olurum da ondan.
13 yıldır yurtdışında çalışıp yaşadığımdan belki, dış basında ülkemiz “aleyhinde” çıkmış yanlış yorumlu bir haber, beni kahreder....
Yabancıların sordukları sorulara verdiğiniz cevaplarda çok hassaslaşırsınız.
İçgüdüsel olarak ekonomiyi, turizmi düşünürsünüz.
En çok kendi ülkeniz kazansın istersiniz.
Ülkenizin dış politikasını da siz kurtarmak istersiniz.
Doğru bilgiyi verebilmek için müthiş çabalarsınız.
O kadar önemlidir her kelime, her eleştiri dışarıda...
Birisi dönüp tek bi tane ağaç olmayan kupkuru ve çorak bir yer için “romantik” dediğinde, saçınızı başınızı yolmak ister, nazikçe “sen hiç Kaş’a gittin mi ki buraya romantik dedin?” dersiniz.
Uzaklaştıkça yakınlaşırsınız ülkenize...
Yıllarca halkımızın bu ülkeyi sevdiğini fark etmesi için illa gurbetçi olup uzak kalması mı gerekir diye dertlendim durdum. Gezi Parkı’nda sanki bu anlamda bir şeyler de değişti.
İnsanlar ülkemizi sevdiklerini ve önemsediklerini fark ettiler.
Boş vermek yerine daha çok sarılmak istiyor insanlarımız birbirine.
Halkın gücünün farkına varması şahane bir şey aslında.
Uyanışların en alası budur kanımca.
Ay buraya nereden geldim hiç bilmiyorum, başlıktan uzaklaştım.
Yazmaya başlayınca oradan oraya sürükleniyorum bazen, affola...
Bir ülke ve insanları hakkında yorum yapmak için okumak, görmek de yetmiyor yani, bunu diyecektim.
Yıl 2013. Aylardan Temmuz. Mısır’da darbe oldu.
Mısır’da hiç yaşamadım. Turist olarak veya iş için gittim.
Ama Mısırlılarla çalıştım. Beraber seyahat ettim.
Mısırla ve Mısırlılarla çok iş yapan bir şirkette uzun süre çalıştım.
13 senedir BAE’de yaşıyorum. Arap sınırlarında...
BAE’de “komünote” hayatı vardır.
İngilizler İngilizlerle, Fransızlar Fransızlarla, Türkler Türklerle takılıyor gibi diyebilirim yani. Mısırlılar da Mısırlılarla...
Yurtdışında yaşadığınızda, önyargılarınıza dair çok şey öğreniyorsunuz.
Ne olursa olsun hoşgörünüz genişliyor.
Sizin gibi düşünmeyen ve yaşamayanlara koşulsuz saygı duymanız gerektiğini anlıyorsunuz.
Bir başka ülkede yaşamanın en büyük katkısı bu işte insana...
HOŞGÖRÜ!
12 yıl boyunca onlarca farklı ırktan, dilden, inançtan, mezhepten, milletten insanla beraber çalıştım.
Arapların olaylar karşısındaki tepkileri ile Avrupalıların olaylara tepki duyuşu arasındaki farklılıkları yaşayarak gördüm. Araplar daha “gergin”, Asyalılar daha “zen”, Avrupalının Kuzeyi daha “serinkanlıyken” güneylisi daha “tutkulu” olaylar karşısında...
Avrupa’dan Amerika’dan ve Türkiye’den bir olaya bakmakla, orada olmak arasında büyük fark var.
Gezi Parkı olayları Arapları çok etkiledi.
Başbakan Erdoğan’ın verdiği “orantısız” tepkiye kadar tanıdığım, konuştuğum Arap kadınları için Erdoğan “açık” bir liderken ve hepsi bu “açıklığa” özenirken, “neden bizim de sizin Erdoğan gibi liderimiz yok?” diye dertlenirken, şimdi akıllarında bir soru işareti oluştu. Adını sanını tam koyamadıkları bir “hayal kırıklığı...” var.
Laik Türkiye’ye göre “tutucu” olan Erdoğan, demokrasi yaşamamış, laiklik tanımamış Araplar için “açık” bir lider olarak görülüyordu. Bazı Arap kadınları Erdoğan konuşurken inanın hayranlıktan hüngür hüngür ağlıyordu...
Ne kadar göreceli her şey değil mi bakın.
Biz de aslında bu duygularla bakıyoruz Arap Dünya’sına, Mısır’a.
Bu duygularla yargılıyor yorumluyoruz.
Dizilerimize olan o özenme, ihtiras, hayranlık aslında alt bantta bizdeki sistemin onların sistemine göre olan açıklığına olan özenmeydi.
Ama kimse adını böyle şak diye koyamaz o topraklarda. Üstü kapalı özenilir.
Bunu yazmak bile yargılamak aslında, farkındayım.
Tamamen içimden geçen ve beraber çalıştığım, konuştuğum Arap kadınlarından edindiğim izlenim bu oldu.
Yani Laik Demokrasinin, bir Cumhuriyet’in liderine bakış açısıydı onlarınki.
Ama laik bir demokrasinin içinde olunca, bizler gibi, “açıklık” kavramı “kapalı” oluveriyor.
Oradan bakmakla burada yaşamak arasında ne çok şey fark ediyor bakın.
Gezi Parkı olaylarında Erdoğan’ın ve polisin verdiği tepkiler tüm Dünya’da bir sürü soru işaretine yol açtı.
Bir kere Araplar, dayanışma ve haklarını savunma konusunda Gezi Parkı kafasına sahip olmaları gerektiğine dair düşüncelere daldılar. Neden biz de mizah üretmek yerine, can kaybı üretiyoruz diye sorguladılar kendilerini.
Dahası bizde hiç kimse, ama hiç kimse, darbe beklentisinde değildi.
Değil.
Asker gelsin, darbe olsun diye bir tek kişinin aklından bile geçmiyor.
İstemiyor kimse darbe filan...
Eskinin paranoyaları bunlar.
Ve Mısır’da dün akşam darbe oldu.
Keşke Mısır’daki olaylara anında bu kadar çok yer veren basın, Gezi Parkı için de bu kadar hızlı davranabilseydi.
Keşke Gezi Parkı’nda olanları 2 kanala hapsetmeseydi...
Keşke erken uyanabilseydi basınımız.
Oysa dün gece nereye baksam Mısır vardı.
Darbe tartışması vardı...
Garipsedim ne yalan söyleyeyim.
Önce kendi işlerimize önem verelim dedim içimden.
Her şeyi boşverin...
Bu yazıdaki anlatmak istediğim en önemli şey ne biliyor musunuz?
Araplar bizim sahip olduğumuz laik demokrasi ile hiç yaşamadılar. Oysa biz, yani CUMHUR, yani HALK elimizde tuttuğumuz bu gücü öyle kanıksamışız ki, önemini hatırlamıyoruz bile.
Hatırlamıyorduk yani.
Gezi Parkı hatırlattı...
Türkiye Cumuhuriyeti laik bir demokrasi sahibi...
Bir birey olarak hep farkında olduğuma sevindiğim şey şudur:
Laiklik önemli.
Demokrasi önemli.
Halkın bilinçli olması, haklarını bilmesi ve onlara sahip çıkması ve bunu yaparken yıkıcı değil, yapıcı olması çok önemli.
Yıl 2013 diktatörlüğe karşı Mısır’da darbe oldu...
Anlayın yani...
Yonca
“arapsaçı”
Paylaş