Paylaş
***
Sıcak.
Ama ne yalan diyim çok da değil. Arada bi basıyor sıcak. Geceleri donuyoruz hatta.
Runfire Cappadocia Ultra Maratonu’nun 2. Günü.
İdi.
Siz bu yazıyı okurken biz 4. Günü koşuyoruz aslında...
Bu 2. Gün günlüğü.
***
Düz bir rota.
Düz olunca sanırsınız ki kolay olacak. Yok öyle değil. İnsanın içi bayılıyor git Allah git, bitmek bilmeyen görecek pek de bir şey olmayan yolda.
Sağda tarla solda tarla.
İleri baktıkça fena oluyorsun. Uzun ince bir yol.
Mesafe 18km küsür...
Zemin saman, çamur, toprak, diken diken diken...
Dikenlerle samimi bir ilişkimiz oldu nitekim.
“Seviyoruz evlenicez” diyebilirim.
Tarla tarla tarla var her yerde.
Bi yerde ayçiçekleri vardı.
Yalnız bazı tarlalar sulanırken konulan bi çeşit ilacın kokusu da çok keskindi. İçime ilaç kokusu işledi.
Koşarken bi de ona taktım. “Niye bu kadar çok ilaç var ki?” diye…
Neyse.
Koşuyoruz işte.
Kendimle konuşuyorum ben koşarken. Niye geldim, neler beni mutlu ediyor vesaire.
Bazen konuşmuyorum, düşünmüyorum.
İnanın kilometreler geçmiş farkında değilim. Sanki arada uyumuşum.
Oysa cin gibiyim. En küçük ottan en minik kuşun sesine, elimdeki Garmin GPS’e pür dikkatle kitliyim.
Yok böyle bir zevk hali.
Kafa boşalıyor.
Doğa içinde giderken dirileştikçe dinleniyorsun.
Yorgunluk koymuyor gibi.
Hava mis! Ter atmak en güzel detoks.
Ve sürekli ileri gidiyorsun.
Hiç geri adım yok.
Ne şahane di mi?
***
Toplam 36 kişi koşuyoruz malum.
6G’de 3 kadınız.
Ultracıların arasında da 4 kadın var.
Ben üzerimde koşu şortum, tişörtüm, sırt çantam, şapkam ve boyunluğum ile koşuyorum.
Çantalar dolu.
Su haznesi var içinde yaklaşık 2litrelik ve işte mecburi malzemeler vesaire. Benim bir de kayıt için iphonecuğum, acil durum için ek telefonum çünkü kayda başladım mı şarj bitiyor anında.
Takip cihazı, GPS...
Atıştırmalık şeyler, enerji jeli, kuru yemiş, tuz tableti, ayna, acil durum battaniyesi filan falan, uzattım pardon.
Rota Kaymaklı civarından başlıyor ve Kayırlı’da bitecek.
Arada Taşbank-Suvermez diye köylerden de geçilecek.
Arada bir bulut gölge yapınca anlatamam sevinci. Doğal klima.
Bu arada yolda bazen birilerini yakalıyor ve beraber koşuyorsun bazen saatlerce yapayalnızsın.
Azimle ilerliyoruz.
Ultra maraton inanın sadece antrenman meselesi değil.
Kafan dayanıklı olmalı, kafan.
İstersen 15 yıl çalış, kafan gönlün iyi değilse ayaklar gitmiyor. Seni yarı yolda bırakıyor. Yeter ki bi de sakatlık olmasın aman.
Ben de nasıl güzel başladım koşmaya 2. Gün anlatamam.
Baktım iyiyim, hiç yürümem dedim kendime, yürümüyorum.
Bu arada ultracılar çoktan bastı gitti tabi.
Ben minnoş minnoş geliyorum işte.
Kendimle yarışıyorum.
Git git git, bi minik köye geldim.
Amaaan ne sevindim azcık medeniyet ve insan görücem diye anlatamam.
Küçük kızlar beni, bizi koşarken görünce gülüyor, utanıyorlar...
Bazı köylü soruyor “ya siz nireee koşuyonuz?” diye, anlatıyorum.
Şaşkınlar.
Sonra bi yere geldim.
Aman ne de güzel keyfim yerinde kaç km olmuş hala koşuyorum işte.
Derken bi havlama sesi duydum. Ama kocaman bi havlama.
Benim de köpeğim var. Korkmam. ÇOK severim.
Ama arazide kendi halinde köpek her zaman çok da arkadaş canlısı olmayabilir. O yüzden biz koşanlar aslında yanımızda Dazer denen bi şey taşırız kimi zaman. Bi çeşit ses çıkarıyor, köpek susuyor ya da saldırmıyor ama zarar da görmüyor. Çünkü koşan insana en çok sataşan canlı köpek olabiliyor.
İnsan hariç!
Ama rotalarımız bin kere kontrol ediliyor ve bize önceden uyarı veriyorlar sakıncalı köpek olabilir vesaire diye. Bu sefer denmedi ben de yanıma Dazer almadım.
Ama köpek havlaması öyle fena ki, korkup arkama dönüp bakınca ne göreyim, bağlı olan köpeği çocuğun biri üzerime salıyor. Nasıl koşarak geliyor kocaman beyaz köpek biliyor musunuz, sanırım bi Kangal boyutlarında, beyaz bi canavar kerata. Halimi düşünün!
Korkudan ölücek gibi oldum. Kaçmalı mıyım, durmalı mıyım binlerce şey düşünüyorum.
Yakalasa yer beni çıtır çıtır ve sinirli de...
Derken köpek havlaya havlaya 10 metre yakınıma kadar geldi. Ben bi köşeye sindim.
Köpeği üzerime salan çocuk gülüyor, benim dilim tutuk. Titriyorum resmen korkudan...
Sonra köpek geri döndü. Neden bilmem ama döndü işte.
Elim ayağım titrek koşmaya devam ettim.
Aradan 10 dakika geçti geçmedi...
Kafamı teyet geçen bir taş oldu. Burnumun ucundan.
Yer mıcır. Herhalde arabanın birinden sıçradı dedim. Ama bi yandan da daldım herhalde fark etmedim diyorum, hiç araba görmedim ki geçen!
Birden ikinci bir taş geldi omuzlarımı sıyırdı.
Bu sefer “iyi sıyırdı!” derken, taşın geldiği yere bakayım dememle ayaklarıma yedim üçüncü taşı!
O da ne?
2 çocuk...
Biri haber veriyor geldiğimi, diğeri de evinin bahçe kapısından taş atıyor bana.
Sözüm ona eğleniyorlar koşan insanı taşlayarak...
Nasıl nevrim döndü anlatamam!
Bağırdım.
“Hiç insana taş atılır mı! Ya kafama gelseydi! Benim sizin yaşınızda çocuğum var...” filan diye. Ama o kadar kötü oldum ki! Konuşamıyorum düzgün.
Çocuklardan biri kaçtı. Öbürü gülüyor hala.
Birden bu çocuk hayatında kaç kere şortla koşan bi kadın görmüştür ki diyorum...
Bi yandan neden diyorum, ne alakası var, neden taş atar bir insan bir başka insana...
Biz neden eğitemiyoruz insanlarımızı diye düşünüyorum... kasıldım kaldım.
Öte yandan TEGV’in 1 Çocuk değişir Türkiye gelişir sloganı geliyor aklıma...
TOG’lu gençlere bağış yapan Nilfisk Türkiye’ye minnet duyuyorum; çünkü o gençler bir dolu çocuğa gidip abla-abi olup eğitim veriyorlar... belki o çocuklar bi daha asla taş atmayacaklar o gençler sayesinde diyorum...
İyi ki geldim RunFire’da koşmaya...
İyi ki yedim kafama o taşı da ayıldım bi kere daha.
O kadar tıkandım ki o an.
Ağlamak geldi içimden.
Ağlayamadım bile.
Hiç bi şey yapamadım.
Kahroldum sadece.
Bir de benden önce geçen Elena, Aysen, Şirin ve Bakiye Abla’yı düşündüm endişe ettim. Arkamda Müge ve İrem vardı onları düşündüm. Acaba onlara da attılar mı diye endişelendim.
Bizler ülkenin her yerinde günün her saatinde sokaklarda her nasıl istiyorsak öyle giyinerek gezinemiyorsak...
Bi yerde bir sorun var demek değil midir?
Bizler dediğim hepimiz ama...
HERKES HEPİMİZ....
Her yerde istediğimiz şekilde, giyimde, renkte, saçta, başta özgürce sokağa çıkmadığımız sürece daha çok taş yeriz kafamıza!
O yüzden azimle, özgürlükler ve eğitim adına daha çok koşucam tamam mı!
Ve bu ülkenin her metresinde koşucam.
Bu arada kafamı taşı yedikten hemen sonra o köyden başka çocuklar da bisikletleriyle yanıma gelip moral verdiler, yanımda kaldılar ben köyden çıkana kadar.
Bi yanda taş atan çocuklar, öte yanda destek çocuklar...
Destek olan çocukların sayısının üzerime köpek salan ve taş atan çocuklardan daha fazla olmasına sevindim düşündükçe...
Bu bitiyor ikinci gündeki 3. olayım da “mobiletli genç” oluyor.
Etrafımda o kadar çok döndü ki mobiletiyle, tozu dumana öyle bir kattı ki, bi ara boğulucam sandım.
Ses etmedim. Sıkılmasını bekledim.
Nitekim bi süre sonra gitti.
Ama ya sabır çeke çeke koştum bu anlattığım yeri de.
Nitekim Suvermez köyü civarında 2. Günüm azcık olaylı oldu.
Finişe geldiğimde öğrendim ki Kemal Abi’ye de köpek salmışlar.
Ama benden başka kimseye taş atılmamış.
Şükrettim.
***
Şimdi geleyim en güzel şeye...
Ne öğrendim biliyor musunuz RunFire Cappadocia Ultra Maraton ekibinden?
Kampta 60 gönüllü çalışıyor.
Hepsi genç.
200’e yakın başvuru oluyormuş. Gençler hem yazları çalışmak, hem de farklı yerleri görmek, öğrenmek adına Ultra Maraton’da çalışmak için koşa koşa başvuruyorlarmış.
“Ben niye hiç böyle bir şey yapmadım ki zamanında?” diye dertlendim.
E ayol yoktu ki böyle şeyler o zaman! Olaydı kesin kamptan kampa giderdim.
Bi sevindim anlatamam.
Ekipteki gönüllülerin nasıl özverili, sabırlı, samimi ve dayanıklı olduğunu anlatamam. İşleri hiç de kolay değil onların da.
2. gün itibariyle sonuçlar için link burada:
http://runfirecappadocia.com/TR/?page=2013-sonuclari-147&ks=2
Bu arada 4 kişi çekilme kararı aldı.
Birinin ayağı kötü kesilmiş.
Çekilme kararı almak o kadar zor ki anlatamam. Gözlerim doluyor biri o kararı verince. Hepimiz sessizleşiyoruz. Gözlerle konuşuyoruz. Aileden biri gidiyor çünkü...
“Eğer bu kararı verdiysen doğrudur” diyoruz.
Hepimiz saygı duyuyoruz; çünkü ne demek biliyoruz.
İnanın ÇOK zor bir karar.
Ne düşünüyorum biliyor musunuz?
Burada Dünya’nın en zor sporlarından biri olan ultra maratonu denediğim için, bu spora gönül verenlerin özverisini, halini, yaşadıklarını, şikayetsizliklerini, her daim gülümseyen kaprissiz hallerini görme şansı elde edebildiğim ve bi şekilde parçaları olabildiğim için ben çok şanslıyım.
Ne çok şey öğreniyorum onların duruşlarından anlatamam.
Daha daha anlatabilsem keşke size.
Ama onu da yapacağım önümüzdeki günlerde.
Mini röportaj videoları...
Bi dinleyin kendilerinden...
Bu da 2. Gün videosu:
http://webtv.hurriyet.com.tr/4/52611/0/1/runfie-cappadocia-ultra-maratonu-2-gun.aspx
Çok yakında, bizler koştukça, sokağa çıktıkça, korkup caymadıkça...
İstediğimiz her yerde, her şekilde, her saatte;
Çocuklar çiçekler atacak taş yerine, alkış tutacak her geçtiğimiz yerde...
Görün bak.
Eminim.
Yonca
“gelincik”
Paylaş