Dün ne güzel ilerlemeler kaydedilirken tam, yine dün akşam –Kandil akşamı hem de!- Ankara’da halkın üzerine bu derece saldıran polis kimden emir almıştır?
Kimseden emir almadan mı oluyor bunlar?
Oysa Taksim Platformu isteklerini ne kadar güzel dile getirdi dün.
Konuşarak anlaşma, yani iletişim mekanizmalarının en güzeli işbaşındaydı...
Neden polis halka bunu yapıyor, buna nasıl izin veriliyor?
Gerçekten büyük üzüntü içinde yazıyorum. Yazarken duyduğum ambulans seslerine kahroluyorum!
Biber gazından yan etkilerle boğuşuyorum bir de iyi mi! Yoksa ben de oradaydım bu akşam, Tunalı’da...
O kadar.
Ne istiyorum bir de biliyor musunuz?
1- Şiddetin her yerde hemen tamamen durmasını
2- Birbirine sarılan herkesin bu güzel duyguyu bir daha asla unutmamasını
3- Hiç kimsenin hoşlanmadığı o “tutum ve tavrı” takınma hatasına düşmemesini
Şu anda Gezi Parkı’nda başlayan eylemler hem gereken kişi ve yerlere hem de Dünya’ya çok güzel bir ders ve örnek.
Verilen tepkiler aslında her şeyin doğru yönde ilerlediğini gösteriyor. Mizah inanılmaz boyutta!
“Yonca kafeden sürükleyerek götürdüler 2 kızı! Orada 17-18 yaşında çocuklar da vardı durduk yerde tartaklandılar. Her yere biber gazı rastgele atıyorlardı! Neden neden? O çocuklar hiçbir şey yapmadı ki!” diye ağlıyordu hüngür hüngür.
Evet neden?
Neden yapıyorsunuz bunu bu güzel gençlere, insanlara, halkınıza?
İnanın orada yaşadığınız zaman çok daha fazla soruyorsunuz bu soruyu kendinize.
Şu son 4 günde görüp yaşadıklarımla ben nasıl eski ben olayım?
Ben içinde bu haldeyim, diğerleri sosyal medyayı izleyerek, diğerleri Dünya’nın öbür ucundan yazıyor gözleri yaş içinde...
Haksızlık bu haksızlık ve şiddetin en orantısızı!
Biz orada biber gazından fenalaşırken dün duyduklarıma inanamadım!
Biz insanlar oradan oraya koşup iki nefes alıp yılmadan gerisin geri olmamız gereken yere dönüyorduk.
Nasıl ve nereden başlamalı?
Utancın dik alası…
Yazıklar olsun cümlelerinin, yuhların en alası…
Yaşlı Teyze vardı. Nasıl yanıyor biber gazından anlatamam size. Gözlerinden inen yaşlar şelale olmuş, yüzü kıpkırmızı!
Etrafında gençler deli gibi yardımcı olmaya çalışıyor.
Kitchenette’in tüm çalışanları seferber. Ne para alıyorlar ne bi şey.
Hiçbir şeyin onlar için önemi yok.
Hiçbir şeyin!
Ne insanların ne düşündüğünün, ne de neden orada olduklarının!
Ağaçları korumak istemenin bir önemi, bir anlamı yok.
Ne bir ağacın, ne bir kuşun, ne de orada ağaçları kurtarmak için nöbet tutan insanların bir önemi var…
Bu nasıl acıklı bir manzaradır, bu nasıl korkunç bir durumdur!
Geldiğimiz noktanın, artan şiddetin ta nereye dayandığının farkında mısınız?
O an şu an işte.
Örnek 1:
“Ay şekerim ben hayatta senin yaptığını yapamam, hayatta kabullenmem!” cümlesi.
Ne çok söyledim.
Ben bir eşşeğim!
Çünkü yaptığım oldu.
Bu cümleyi biri dediği an, artık içimden şu ünlem fışkırıyor:
Biz Dubai’ye ilk geldiğimizde Çeşme veya Kuşadası’nın kışlık hali gibiydi Dubai.
Sahil kasabası gibi.
Şimdi oldu bi çeşit kocaman şehir.
Pek bi tarih yoktur buralarda.
Olan tarih de yenidir hani.
Hele bizimkisi gibi binlerce yıllık tarihi olan bir yerden geliyorsanız, inanın dün gibidir tarih diye anlattıkları size.
Kesmez insanı...
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün.
Hepimiz için kutlu olsun.
19 Mayıs ayrıca, kızımı doğurduğum, onu Dünya’ya getirdiğim gün.
Onu kucağıma 19 Mayıs’da almak mucizevi gelmişti bana.
Hatta gece ilerlemeye başladığında sancılarım bir ara azalınca; “Eyvah 20 Mayıs’a mı kalıyoruz acaba..” diye stres bile olmuştum.
Ama neyse ki 19 Mayıs saat 23:35’de gözlerini dikmiş bize bakıyordu Destina.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı için bir yazı yazmaya hazırlanırken, Sevgili İnci Fügen Yılmaz’dan bir mail geldi.
Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı ile ilgili bu aşağıdaki anıyı yollamış. Herkesle paylaşmak istiyordu İnci Hanım.