Yonca Tokbaş - Kelebek

Tutamıyorum zamanı

27 Haziran 2011
Kızım 11 yaşına, oğlum 7 yaşına girdi. Bazen baktığımda, onların benim çocuklarım olduğuna inanamıyorum.

Bebeklik resimlerine de bakmıyorum uzun zamandır. Eskiden dallı budaklı, içlerinden konuşma balonları çıkan, günün anlam ve önemini anlatan albümler yapardım. Artık bugünün fotoğraflarını sessiz sedasız kendi içimdeki hikayeleriyle seviyorum. Onlar benim. Biziz.

Birisi sanki büyü yaptı, sanki üzerimize sihirli tozlar serpildi ve hepimiz bir anda çok büyüdük. Öyle inanılmaz dönüm noktaları oldu ki hayatımızda bu sene, hangi birini ne araya sığdırıp sindiriyorum emin değilim.

Senenin ilk haftasından beri ardı ardına gelen inanılmaz olaylarla açtım bu yılı iş yerimde. Hayatımın en acayip tecrübelerinden biri çarptı yüzüme ofiste. Aylarca onunla boğuştum durdum. Tam bitti dedim yenisi baş gösterdi.

O bitmeden daha zaten bi sürü başka şey de vardı hayatımızda. Hangimizin öyle değil ki? Kızım ergenliğe doğru yelken açarken, oğlum olgunluk denen elmanın en ekşi tarafından ısırmıştı yanlışlıkla. Ve biz, çok meşguldük hep o sırada.

Yazının Devamını Oku

İş Bankası coşmuş durumda

24 Haziran 2011
Öyle güzel işler yapıyorlar ki, öyle ileriye yönelik, öyle akıllıca, öyle ince detay çalışıyorlar ki -özellikle de çocuklar konusunda- şu yalnız ve güzel ülkemiz adına, (u)mutlu oluyorum.

Karneni Göster Kitabını Al projeleri mesela... Dört senedir okullar kapanınca 1 milyon ö?renciye kitap veriyorlar.
Bu sene Rıfat Ilgaz’ın “Halime Kaptan” adlı kitabı ile çevre konusunda pratik bilgilerin yer aldı?ı “Küçük Mavi Gezegen” adlı kitabı arma?an ediyorlar.
Tutun çocu?unuzun elinden, karnesiyle birlikte gidin bir İş Bankası şubesine ve kitabınızı alın geç olmadan.
Sonra her yıl haziran ayında 6-8 yaş arasındaki çocuklara özel “Türkiye İş Bankası 8 Yaş Altı Minikler Satranç ?enli?i” var. ?enlik İş Bankası Çamlıca tesislerinde 22 Haziran’da başladı, 26 Haziran’da bitecek.
İş Bankası, Türkiye Satranç Federasyonu’nun ana sponsoru oldu?undan beri bir sürü güzel gelişme yaşandı satranç sporu adına.
Türkiye genelindeki okullarda açılan satranç sınıflarının sayısı toplam 3 bin 777’ye ulaştı mesela. Satranç oynayan sporcu sayısı 30 binden 157 bine, okullarda satrancı seçmeli ders olarak seçen ö?renci sayısı 100 binden 2 milyon 250 bine, uluslararası turnuvalarda kazanılan madalya sayısı ise 52 altın, 30 gümüş ve 42 bronz olmak üzere toplam 124’e ulaştı.
Durun daha bitmedi; bir proje daha var ki, hakikaten beni ihya etti, o da 81 İlde 81 Orman projesi...

Yazının Devamını Oku

Serebral Palsi

20 Haziran 2011
“Serebral Palsi” beynin bir veya birkaç hareket alanında meydana gelen hasar nedeniyle ortaya çıkan ve bedenin hareket kontrol yetersizliğini anlatan bir terim.

Her gün bir sürü çocuk SP ile dünyaya geliyor ya da SP’li oluyor. ?Türkiye’de bu çocuklar için bir dolu rehabilitasyon merkezi vardı ama, Milli Eğitime bağlı olarak özel eğitim kılavuzu dahilinde eğitim alabilecekleri bir okul yoktu. Ama el çırparak haberini veriyorum şimdi size, artık öyle bir okul var ve Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı tarafından dünyanın SP’liler için düzenlenmiş en iyi okulları incelenerek kuruldu. Okuldaki tüm işleyiş çocukların diploma alabilmesini sağlayacak şekilde. Eylül 2011’de de açılacak İlköğretim Okulu ile eğitim-öğretim hayatına başlayacak.

Bilgi için www.tscv.org.tr web sitesine mutlaka bir uğrayın, varsa ilgileneceğini düşündüğünüz birileri, bu haberi lütfen paylaşın.Vakfın bir de “Sahiplenme” projesi var. Yeni açılacak okullarda eğitim görmek isteyen ve imkanı olmayan çocukların masraflarını üstlenmeyi kapsayan bir proje bu. Eğer SP’li çocuklara destek olmak isterseniz Destek yazıp 8728’e mesaj gönderin. 5 TL karşılığında bu çocukların hayatında bir fark yaratın! 5TL’ye dünyanın farkını yaratabilirsiniz hem de.

Yonca

“farkokolik”

 

Bu Çarşamba saat 23:00 Kanal D

Bildiğiniz üzere ben gönlümü adımlarımı koşularımı Türkiye Eğitim Gönüllüleri’ne verdim. TEGV’in en önemli kaynak yaratma faaliyeti olan bağış kampanyası bu Çarşamba 22 Haziran günü yani, saat 23:00'te Kanal D'de yine canlı olarak yayınlanacak. Nilüfer, Mert Fırat, Deniz Çakır, Feridun Düzağaç, Redd, Emre Karayel, Esra Dermancıoğlu da canlı yayında destek vermek için hazır olacaklar. TEGV'de bir çocuğun bir yıllık eğitim desteğinin maliyeti 60 TL. Bir çocuğun eğitimine destek olmak isterseniz 3353'e 6 SMS göndermeniz yeterli. Daha fazla destek olmak için www.tegv.org tıklayın bakın lütfen. Ya da detaylı bilgi için 0216 290 70 80 numaralı telefondan arayın onları. Eğitimlerine katkıda bulunduğunuz çocuklar adına ben de teşekkür ediyorum sizlere. Bir çocuk değişir, Türkiye değişir. Ben bu cümleyi ölene kadar söyleyeceğim. Gurur ve azimle.

Yonca

Yazının Devamını Oku

Şöhret ve hırs

17 Haziran 2011
Altın Kelebek Ödül Töreni gecesi, hayatımın gözlemini yaptım. Azıcık yüzüm kızardı birileri adına.

Sanırım insanların çoğu sabah gözlerini açıp sorun bulmak/sorun çıkarmak amacıyla hayata başlıyor. Ağzınla kuş tutsan da hoşnutsuz, yargılama delisi bir insan grubu var. Yapıcı filan da değiller.
Akılları hep yıkmaya çalışıyor. Eleştiri ve yargılama arasındaki farktan bihaberler. Emeğe saygı filan hak götüre.
Bir kere bazılarının gözünü hırsın hormonlusu bürümüş. Doyum duygusunu yitirmiş kimileri. Mesela oturduğu yeri beğenmeyen dizi oyuncusu, menajeri olmazsa kendi kendine konuşamayan ‘ünlü’, birileri onu fark etmezse fenalık geçiren bir diğeri, zaten televizyona çıkacakken fotoğrafı çekilmezse diye endişeleneni, “bana bakmazsan ölücem” bakışı atanı neler neler geldi geçti tören boyunca önümüzden.
Ödül al, alma, ödül alanı takdir etmeyi, alkışlamayı öğrenemediysen çekirdekten ve hâlâ, hayatta işin en çok kendinle zor aslında.
Çünkü her sabaha kendinle başlıyorsun güne, her gece kendinle baş başa yatıyorsun. Sanatçı dediğin kişi zaten belli bir nedenle bu sıfata layık görülüyor hem değil mi?
Halk seçmiş kendisine bir ödül armağan etmiş. Varmış yani o yere. Yetmiyor ama kimine. “Hep bana hep bana” diyor.
İlla en öne, en en en görünen yere oturmak istiyor. İsimleri söküyor yerinden. Bir diğeri, canlı yayına tecavüz etme cürretini gösterecek kadar çirkinleşmiş egosuyla her şeyi berbat ederek kendini tatmin edeceğini sanıyor.

Yazının Devamını Oku

Seçim sonrası güzel haberler

13 Haziran 2011
Seçim meçim her şey bitti ve yeni bir gün başladı işte. Sonuçları tabii ki bilmiyorum bu yazıyı yazarken.

Bilsem de fark etmezdi gerçi. Bir huyum var, her daim her yeni doğan gün gibi, her gün yeniden doğuma inanıyorum.
Bugün de yeni bir gün. Devam ediyoruz şu anda hayata. Kaldığımız yerden veya kalamadığımız bir yerden. Durmadan, duraksamadan inandığımız şeyler için çabalaya çabalaya aynen devam ediyoruz, edeceğiz. Devam etmemiz lazım çalışmaya.
Madem bugün seçimin ertesi, madem kesin birileri çok gergin, kızgın ve dertli, işte güzel ve sportif haberleri paylaşmanın zamanı.
Spor ve güzel haber her zaman en iyi ilaçtır. Di mi? Di.
Yonca
“didi-şme”

KlimaPlus

Alper Dalkılıç, 250 kilometrelik Gobi Çölü Ultra Maratonu’nda 26 Haziran-2 Temmuz arası Anadolu coğrafyasına can vermek için koşacak.

Yazının Devamını Oku

Portakal tam da orda kal!

10 Haziran 2011
Evet bence aynen orada kalsın. Çünkü hem güzel, hem farklı hem de amacına ulaşmış durumda. Ömür Gedik, Teoman’la bir araya gelip bir single yaptı.

Sezen Aksu sözlerini yazdı. Geliri de hayvanlara gidecek. Nokta.

Yeter artık, bir işin ucundan tutan, elini taşın altına sokup bir fayda yaratmaya çalışan insanlara sataşmayı bırakalım. Birisi çocuklar için bir şey yapsın, öbürü engelliler için, bir diğeri doğa için... Taş atmayın, yolumuza da çıkmayın.

Siz de oturun ne yapabilirsiniz, neyin ucundan tutabilirsiniz, onu düşünün. Boşa çene yorup vakit harcamayın, yapana da vakit harcatmayın bence.

Ha bir de en sinir olduğum şey, insana kendini sürekli açıklama yapmak zorunda hissettirilmesi. Biri bana “Yaa ne koşuyorsun, madalya mı veriyorlar?” demişti.

Yazının Devamını Oku

Hayat treni...

6 Haziran 2011
Yaşlıca bir adam. Belediye’nin işçisi. Yerleri süpürüyor. Birden duruyor. Karşısında kocaman bir sahne. Üzerinde rengarenk gençler. Bir tanesi eşek kılığında.

HÜRRİYET TRENİ MANİSA'DA / FOTOGALERİ

Bir tanesi Nasreddin Hoca olmuş. Durup seyrediyor ve kahkahayı basıyor. Sonra sağa sola bakıyor mahcupça, acaba bir gören olmuş mudur diye. Oysa kimsenin kimseyi görecek hali yok. Herkes Manisa Garı’ndaki o ağacın altında Pınar KİDO Çocuk Tiyatrosu’na kitlenmiş.

* * *

Bir genç. Adı Alper. TEGV gönüllüsü. Onu hayran gözlerle izleyen çocukların etrafında dört dönüyor. Çocuklara; oyun oynama hakları, çocuk olma hakları, eğitim alma hakları olduğunu anlatıyor. Sonra çocuklara kağıt ve boyalar veriyor. “Hadi...” diyor, “Çizin bana en aklınızda kalan çocuk hakkınızın resmini”. Biri engelli bir çocuk, kuşlar ve basket potası çizmiş. O engelli çocuğun ağzından bir konuşma balonu çıkarmış: “Kuşlar gibi özgür, basket oynayabilmek istiyorum!” yazmış içine.

* * *

Yazının Devamını Oku

Haydarpaşa babam ve ben

3 Haziran 2011
Babamı kaybettikten sonra kısa bir hikaye yazmıştım. İçimi, içimden geçeni, tüm hesaplaşmalarımı kağıda döktüğüm bir kısa hikaye...

O hikaye -ayıptır söylemesi- minicik mütevazı bir ödül almıştı. Ödülüm, Beşiktaş’taki öğrenci evimde çıkan yangında yanmıştı. Babamla beni yazdığım hikayeden kazandığım ödül çeki, ödül ve babamın kendi kendine yaptırdığı karikatürü de...
İnanılmaz güzel bir karikatürdü o. Babam gidince yanıma alıp da dönmüştüm İstanbul’a. O karikatürü çerçeveletecektim. Olmadı bir türlü...
Babamla beni yazdığım hikayeden kazandığım ödül çeki, ödül, babamın karikatürü ve bir de babamı kaybedince bana bağlanan “yetim maaşı” sayesinde alabildiğim Boğaziçi mezuniyet yüzüğüm de yanmıştı evimde çıkan o yangında. Yüzüğüm yangının göbeğinde kalınca eriyip gitmişti resmen. Saçlarımın dibi yanmıştı üzüntüden o erimiş gitmiş, kararmış yüzüğümü elime aldığımda.
Babamla benim hikayemde bir tren sahnesi vardır. Ankara Tren Garı’nda başlar, Haydarpaşa’da biter. Babam beni gözlerinde yaşlarla Ankara’dan uğurlar. Aslında orada birbirimizle yaşadığımız en inanılmaz can çekişen ilişki vardır havada bir yerlerde asılı. Küsmüşlüğümüzden kurtulmak ister ister kurtulamayız bir türlü o garda.
O bana sarılmak ister, ben ona sarılmak isterim; ama sarılamayız bir türlü.
Kelimeler barış imzalar aramızda, gözler tasdikler çaktırmadan. Tren kalkar ve gider. Babam nasıl da güzel ve güçlü el sallar bana. Elleri o gardan havalanır, beni bulur, yanağımı okşar vagonda!
Ben tren boyunca ağlarım. Babamı düşüne düşüne, gözlerindeki bakışı hiç unutmak istemezcesine; söyleyemediklerime, pişmanlıklarıma ağlarım. Gözlerim şişmiş varırım İstanbul’a, Haydarpaşa’ya.

Yazının Devamını Oku