Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Şöhret ve hırs

Altın Kelebek Ödül Töreni gecesi, hayatımın gözlemini yaptım. Azıcık yüzüm kızardı birileri adına.

Haberin Devamı

Sanırım insanların çoğu sabah gözlerini açıp sorun bulmak/sorun çıkarmak amacıyla hayata başlıyor. Ağzınla kuş tutsan da hoşnutsuz, yargılama delisi bir insan grubu var. Yapıcı filan da değiller.
Akılları hep yıkmaya çalışıyor. Eleştiri ve yargılama arasındaki farktan bihaberler. Emeğe saygı filan hak götüre.
Bir kere bazılarının gözünü hırsın hormonlusu bürümüş. Doyum duygusunu yitirmiş kimileri. Mesela oturduğu yeri beğenmeyen dizi oyuncusu, menajeri olmazsa kendi kendine konuşamayan ‘ünlü’, birileri onu fark etmezse fenalık geçiren bir diğeri, zaten televizyona çıkacakken fotoğrafı çekilmezse diye endişeleneni, “bana bakmazsan ölücem” bakışı atanı neler neler geldi geçti tören boyunca önümüzden.
Ödül al, alma, ödül alanı takdir etmeyi, alkışlamayı öğrenemediysen çekirdekten ve hâlâ, hayatta işin en çok kendinle zor aslında.
Çünkü her sabaha kendinle başlıyorsun güne, her gece kendinle baş başa yatıyorsun. Sanatçı dediğin kişi zaten belli bir nedenle bu sıfata layık görülüyor hem değil mi?
Halk seçmiş kendisine bir ödül armağan etmiş. Varmış yani o yere. Yetmiyor ama kimine. “Hep bana hep bana” diyor.
İlla en öne, en en en görünen yere oturmak istiyor. İsimleri söküyor yerinden. Bir diğeri, canlı yayına tecavüz etme cürretini gösterecek kadar çirkinleşmiş egosuyla her şeyi berbat ederek kendini tatmin edeceğini sanıyor.
Yine de, çok şükür, sayıları az olsa da; yerini, sıfatını, şanını, şöhretini hak edenler de var bu resmin içinde.
Uğur Dündar mesela. Tüylerimi diken diken etti duruşu... Asaleti, kaprissizliği, zaten duyduğum saygıyı daha da artıran nezaketi.
Kırmızı halıda canlı yayına bağlanmadan 10 dakika bekletmek zorunda kaldık kendisini. O süre zarfında tek bir saniye hani insana kendini kötü hissettirecek hava yaratmadığı gibi, büyüklüğü karşısında ben küçüldüm. Hayat dersi aldım.
Keremcem geldi sonra yanımıza. Nasıl gerçekten samimi ve ayakları yere basan bir insanmış meğer. Bütün şımarıklara nispet sarılasım geldi. Üstelik ödül de almamıştı; ama alanları alkışlamak için oradaydı.
Okan Bayülgen hem kırmızı halıdaki tavrı, hem de ödülünü alırken yaptığı konuşmasıyla hakkında bugüne kadar edilmiş saçma sapan her türlü yorumu aldı paketleyip sahiplerine çok usturupluca fırlattı benim gözümde. Gözledim doldu dinlerken konuşmasını. Uzun zamandır adalet duygusu bu kadar yüksek bir konuşma duymamıştım. Beyazıt’la ikisi, o sahnede iyice devleştiler gözümde. Uzun, çok uzun zamandır şahit olmadığımız bir manzara örneğiydi.
Ve Tarkan...
Dubai’de bir konser vermişti yıllar evvel. İlk defa o gün tanıdım sahne arkasında. Oğlum daha yeni yürüyordu, kızım da ona yazdığı mektupları vermek istiyordu. Diz çökerek konuşmuştu onlarla. O gün çocuklarımın önünde diz çökerek onlara saygı duyarak göz göze konuşan ve bunu içgüdüsel olarak yapabilen tek Tarkan, gerçekten bu ülke sınırlarının çok ötesinde bir sanatçı ve İNSAN.
Söylenecek çok şey var ve hepsi çok boş kalıyor aslında. Ona yapılan karşısında ben utandım. Ben özür dilemek istedim. Diliyorum da. Ama güzel olan şu; o yine doğru davrandı. Yine yanıltmadı. Gözünü hırs bürüyenler onun yanında, kendi kendine balçıkla sıvandı.
Yonca
“gözet-men”

Haberin Devamı

Notur Dam’ın Gamburu

Haberin Devamı

Kendimin kırmızı halıdaki halini izleyince gülmekten öldüm. Fondaki müzik, gelen geçen, rüzgarın sesi, ilk defa ekran önünde hem de canlı yayında olmanın verdiği heyecan derken, röportaj yaptığımız kişinin dediklerini duymak için ecel terleri döktüm. Terleri dökerken bayağı da bir eğilip bükülmüşüm. Yok böyle bir kambur durma şekli! Gitti benim güzelim pilates duruşum, geldi homosapiensden kalma duruşum. Darwin’in teorisini kanıtlamışım ekranda.
Tam duruşuma gülerken, o da ne, bir kahkaha basmışım ki küçük dilimin sallandığını gördüm, iyice nutkum tutuldu. Sanırsın kahvehanede okey oynuyorum. Cık cık cık Yonca, olmadı! Duruş düzelecek, gülerken mümkünse dişlerdeki dolgular ve küçük dil sallantısını moleküler bazda gösterme kabiliyeti az biraz sansürlenecek.
Yonca “özhakikiözeleştiri”

Haberin Devamı

Giyim kuşam makyaj

Altın Kelebek gecesinde kırmızı halıda “Ünlü Avcısı” olur musun dendiğinde, heyecandan bi süre konuşamadım.
Kendime gelip ayıldığımda hapı yuttuğumu anlayıp Ankara’daki kuzenim Damla’yı aradım. Damla’nın bir modaevi var, SHEDA, “Kurtarın beni!” dedim.
Kurtardılar. 24 saat içinde tek bir prova yapmadan giydiğimde üzerime cukkadanak olan kullanımı acayip rahat bir pantalon elbiseyi uçak kargo ile benim Dubai’den indiğim anda alandan alabileceğim şekilde yolladı.
Bir de Bahçecik Kuaför’deki makyözler Özlem ve İlknur!
Bugüne kadar ne zaman düğün, nişan, kutlama, özel gece vesairem oldu soluğu onlarda aldım.
Özlem hele, suratımın haritasını ezbere bilir. Suriye zeytini yeşili tutkuma gülse de, her daim saygı gösterir. Pazartesi Özlem izinliydi.
İlknur yaptı makyajımı canlı yayın için ve gerçekten baktığımda bana kendimi yabancılaştırmayan süper bir makyajdı. Annemin beğenisini kazanmak zorken, kazandım. Oh!
Yonca
“abiye”

Yazarın Tüm Yazıları