Yonca Tokbaş - Kelebek

Şef Nobu Matsuhisa

21 Kasım 2011
Hani şu meşhuuur Japon şef Nobu var ya, hani Nobu restoranlarının sahibi ve hatta Robert de Niro ile ortak filan olan... Yani bu kadar olur, geçtiğimiz perşembe akşamı Dubai’de adamla bildiğiniz yan yana gelip fotoğraf çektirme şansım oldu.
Sayın Bay Nobu kendi restoranını ziyarete gelmiş ortalarda gezinirken, hiç kaçırır mıyız, yakaladık ve kendisi ile şipşak foto çektik. Resim pek net çıkmadı panik ve heyecan içinde olduğumdan ama olsun. /images/100/0x0/55eaf8c4f018fbb8f8a297f8
Sayın Nobu(san) çok komikti. Masadaki tüm kadınlara saniyesinde iltifat yağdırıp kocaların ne kadar şanslı olduklarını söyledi ve gerçekten en sempatik ve sıcak haliyle poz verip rüzgar gibi geçti gitti. Her masayla ilgilendi. Hiç hava basmıyordu.
Valla Nobu(san) ortalarda yokken Nobu çok da harika bir restoran değildi. Hatta sinir olmuştuk “Bu mu yani!” diye bundan bir sene önce. Oysa o gece lezzet, izzetüikram inanılmazdı. Sahibinin etkisiymiş demek ki.
Bu tecrübeden alınacak ders ne peki?
İşinin başında her daim duracaksın arkadaş.
Ah bi de Robert de Niro olaydı ya yanında... Bi dahaki sefere inşallah.
Hem her işte bi hayır vardır.
Nobu’yu görünce kulaklarıma kadar büyüyen ağzım, De Niro’yu görse, sırıtırken yırtılırdı belki.
Yonca
“sinekkaçar”

Ortaya karışık

Geçen hafta hayatımda ilk defa nikâh şahitliği yaptım. Aman Allah’ım, sanki ben evleniyordum. Benim bu heyecan mekanizmamı kontrol altına almam lazım. Hiç normal değil. Gelin ve damat, yemin ederim benden daha sakindi. Onlar “Evet” derken, kendimden filan geçtim. Nikâh şahitliğini çok sevdim ama. Umarım şahitliğim sırasında hissettiğim mutluluk ve heyecan, yeni evliler için daim olur.

Sıcak şarap mevsimi geldi. Yapılıp içile.

Bu ara pek tadım yok. Yıldızlar, gezegenler zartlar ve zurtlar... Nedeni her neyse... Bir an önce kendilerini hizaya soksunlar. Tadımı geri isterim. Hatta bugün, evet bugün mucizeler beklemekteyim!

Geçtiğimiz hafta Fatmagül’ü seyrederken ağlamaktan gözlerim şişti. Hele o mahkemeye giderken basın ve halk destekli son sahneler, müthişti. Bu hafta ne hale geleceğim hiç bilmiyorum. Perşembeyi zor bekliyorum. Şu Yaşaranlar cezasını bi alsa hayırlısıyla, huzura kavuşacağım.

Derken Garipoğlu alabileceği en ağır cezayı aldı sözümona: müebbet. Ama onu say bunu çıkar, yok çocuktu suç işlediğinde bilmemne derken, er geç 30’lu yaşlarında serbest kalacak. Psikopat dediğin her yaşta psikopat. Of!

Damardan bir düet Bülent Ersoy ve Tarkan düeti. O kadar iyi ki! Tarkan önce Ajda’ya verdiği şarkıyla beni yazın yaktı geçti, şimdi de “Bir ben bir Allah biliyor” kışımı fethetti. Sürekli gözlerim kapalı efkâr ve hasret içinde dinliyorum.
Yonca
“karışık salata”
Yazının Devamını Oku

Testislerinizi kontrol ettiniz mi?

19 Kasım 2011
Erkekler de kanser oluyor, biliyoruz değil mi?

Hep kadınların meme kanserinden veya genelde kadınların kanserden “kadın hastalığı” olarak sansürlü bahsetmesinden, çekinmesinden filan söz ediyoruz. Oysa bence kadınlar -ünlü ya da ünsüz- hastalıkları konusunda gayet açık, gayet cesurlar.
Ben esas erkekleri kanser konusunda çok daha zayıf görüyorum ve bu son derece endişe verici.
Daha hiç, testis kanseri olduğunu paylaşan bir “ünlü”, hadi onu bırakın sade vatandaş görmedim. Ha, bir tanesi hariç. O da arkadaşım olduğu için bildiğim Alim Erginoğlu.
Alim hastalığının hikayesinin kitabını da yazdı hatta. “Bir Türk, Bir İngiliz ve Üç Kuruşluk Dünya” adlı kitabında yaşadıklarını gayet net anlattı. Kitap, hayata tutunmaya dair bir seyahatname.
Testis kanseri inanılmaz yaygınlaştı ve 30 yaşa kadar indi üstelik. Ben daha yeni öğrendim, erken teşhis durumunda spermlerin dondurulması ve hastaların iyi bir tedaviyle çocuk sahibi olmaları da mümkünmüş. Siz hiç etrafta mesela bu konuda yapılan bir farkındalık çalışması ve bu konuya el atmış “ünlü” gördünüz mü?
Neden yok?
Ben mi görmedim. Yoksa dikkat mi etmedim acaba?

Yazının Devamını Oku

Ayrılık çok zor

14 Kasım 2011
Bu yazıyı çok zor yazıyorum.

Bavullarımı topladım. Dubai’ye dönüyorum. Anne evimi bırakıp gurbete yani... Boğazımda koskocaman bir yumru var. Yumru bir yukarı gözlerime vuruyor, bir aşağı inip kalbime çöküyor.
Anılar, akrabalar... Evim... Çok güzel geçti Ankara.
Kısa kesiyorum, yoksa feci dağılacağım.
Yonca
“hüngürt”

Miahane

Ankara’da Tunus Caddesi’nde Miahane.

Yazının Devamını Oku

Ankara

11 Kasım 2011
Hâlâ Ankara’da, annemin dizinin dibindeyim.

Mutluluktan kendimde değilim. Çılgınca her şey ve herkesle hasret özlem gidermekteyim. Ankara’da yapmadığım ne kaldı derseniz bu bir haftada, kalmadı. Altını üstüne getirdim. Yazarım elbet haftaya. 10 Kasım izlenimlerim de dahil olacak buna. Çünkü çocuklarımla beraber, 10 Kasım’da Anıtkabir’deydik.
Gururla. Saygıyla.
Yonca
“izinde”

Tek Türk

54. Grammy Best Large Jazz Ensemble Album kategorisinde 64 albüm elemelere kaldı.
64 sanatçının 63’ü Amerika’dan, sadece bir tanesi Türkiye’den. O da Kerem Görsev ve size daha önce yazdığım “Therapy” albümüyle hem de.

Yazının Devamını Oku

Anne evi kokusu

7 Kasım 2011
3 yıl olmuş annemin evine, evime, gelmeyeli.

5 yıl olmuş çocuklarım annemin evini görmeyeli.
Bunu düşündükçe içim cız etti. Cız!
Ben evime, evimin kokusundan havasına hiçbir detayı unutmazken, çocuklarım hiçbir şeyi hatırlamıyorlar mesela.
Yaşa göre hafıza ne ilginç değil mi?
Büyüdüklerinde hatırlayacaklar diye umutluyum ama.
Bin bir duyguyla geldim evime.
Anne evime.

Yazının Devamını Oku

Bu kararı alanların çocuğu var mı

4 Kasım 2011
Bugün bambaşka bir şey yazacaktım. Ama hafta içi Hürriyet.com.tr’deki tepkimi okumamış olan Kelebek okurları varsa diye; ve hatta belki, bir kere dile getirmiş olmak da yetmediği için bir kere daha yazmak istedim.

Konu Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin, Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç’ye tecavüz edilmesi ile ilgili 32 sanıklı davada, yerel mahkemenin “N.Ç’nin sanıklarla rızasıyla birlikte olduğu” yönündeki kararı onaması.
Çok merak ediyorum mesela, bu kararı onayanların çocuğu var mı?
Varsa yaşları kaç?
13 yaşındaki bir çocuğun “kendi rızası” dediğimiz şeyin ne olduğundan haberleri var mı?
Mesela benim çocuğum var. ıki tane.
Biri 7 yaşında, öbürü 11. Hangisi kız, hangisi erkek hiç fark etmez. O yaşta hangi cinsiyette olursa olsun çocuk çocuktur. Ve erkek çocuklar da tacize, tecavüze uğramaktadır. 13 yaşında çocukları olan arkadaşlarım var hem. Az çok biliyorum ki, bu yaştaki çocukların karşısına koyun bir yetişkin, azıcık “Höt!” desin, valla kuzu kuzu ne derse yapar yavrucaklar. ıki direnirler en fazla.
Üçüncü de, direkt köle olurlar. Hele de zor kullanacaksın, tehdit edeceksin vesaire, hiç şansları yok. Direnemezler.

Yazının Devamını Oku

29 Ekim

31 Ekim 2011
Geçen haftadan beri tek yürek olduk gerçekten.

Birden.
Her şey 24 şehit vermemizle başladı ve ardından Van’ın sallanmasıyla büyüdü yürüdü gitti.
Çok uzun zamandır, çok hasret olduğum bir duygu ve manzara vardı her yerde.
Sadece ülkede değil, dünyanın dört bir yanındaki Türkler’de de aynı duygu ve manzara vardı. Herkes o sonradan edinme etiket ve kimlikleri bir kenara bırakıp, bir süreliğine her türlü yapıştırmadan sıyrılıp güzel insanlar olmanın ortak noktasında buluştu.
İnsandık hepimiz ve canımız acıyordu.
Yunus’la enkaz altında kaldık. Tam kurtulduk derken, hep beraber gidiverdik.
Derken...

Yazının Devamını Oku

Mustafa Çağlayan

28 Ekim 2011
1973 Erzurum-İspir doğumlu Mustafa. Onunla Avrasya’da koşmaya başlamadan hemen önce tanıştık.

14 yaşında Erzurum’dan Kocaeli-Darıca’ya gitmişler. Şartlar gereği okuyamamış. Hemen çalışmaya başlamış. 1993’te askere gitmiş, 1995’de terhis olmuş ve Darıca’ya dönüp çalışmaya devam etmiş. İnşaat işleri yapmış. 1997’de evlenmiş. Rusya’da iş çıkınca, Moskova’ya gitmiş çalışmaya.
Bir sene sonra, 5. kattan asansör boşluğuna düşmüş.
Hayat o an durmuş.
Omurilik felçlisi olmuş. Tedaviler başlamış.
Kaza sonrası tüm hayatı değişmiş tabii. Hayat yoluna birlikte çıktığınız insanlar, yolun yarısına gelmeyi bırakın, daha başında da bırakabiliyorlar. Herkesin kendine göre var bir haklı nedeni.
Eşinden ayrılmış. Abisinin ailesiyle yaşamaya başlamış. Kolay değil ki.
Abisiyle de birbirlerini kırmadan, yanlarından ayrılmış. Ayrı yaşamaya başlamış.

Yazının Devamını Oku