Yonca Tokbaş - Kelebek

Bu insanlar aptal mı?

27 Ekim 2014
Karşımda bir adam oturuyor.

Gözleri kapalı.
Yüzünü tıpkı ayçiçekleri -günebakan da denir ya güneşe döndüklerinden yüzlerini- gibi güneşe döndürmüş.
Hiç kıpırdamıyor. Ama inanılmaz canlı görünüyor o hareketsizliğindeki ihtişamı.
Yalnız.
Yüzünü ayçiçekleri gibi güneşe döndüğü taraf, aynı zamanda bir kanala bakıyor.
Suyun dibindeyiz.
Adam gülümsüyor. İnanılmaz bir haz aldığı kesin şu andan.

Yazının Devamını Oku

Köylülük cehalet değildir!

24 Ekim 2014
Köylülük, toprak anayı bilmektir.

Doğuran doğaya emek verip verdiğin emeği biçmektir.
Köylü, toprağına ne ekerse onu biçeceğini bildiğinden, emek verendir.
Tek geliri olan doğadan gelip yine doğaya gideceğini senden, benden iyi bildiği için, toprağa, ağaca, tohuma, fidana değer verendir.
Doğaya, toprağa, ağaca yakın olan, senden benden başka bir şey biliyor, önce bunu bil.
Herkes köylülük ve cehalet kelimelerini yan yana getirmeyi pek şehirli ve üstün eğitimli bir moda edinmiş.
Utanıyorum ben bu söylemden.Aşağıladığın kadar aşağısın haberin yok, bu da senin cehaletin.
O zeytin ağacını korumak için yerlerde sürüdüğün, kelepçelediğin köylülerdir senin ekmeğin, suyun, hayatın.Köklemeye doyamadığın zeytin ağaçlarıdır sana hayat veren.

Yazının Devamını Oku

Amsterdam bir başka

21 Ekim 2014
Güzel ışığın, özgürlüğün, kanalların, bisikletin şehri.

Sanatın, müziğin, tarihin ve sporun iç içe olduğu şehir.
Çocukların anne karnından bisiklete aşina olduğu; seksin, eğlence şeklinin, kültür ve cinsiyet farklılıklarının, tercihlerinin insanları yargılamadığı şehir.
İşin neyse ne, küçük ve yavaş bir hayat yaşayarak mutlu ve doygun hissettiğin şehir.
Sokak hayatının
şa-ha-ne olduğu şehir!
Kapısı açık kafeden içeri kedi veya köpek girince insanların ciyaklayıp kovalamadığı, insanlar arası iletişimin gayet net ve direkt olduğu dürüst şehir.Bu şehirde ikiyüzlü hava yok sanki. Neysen osun.
Amsterdam Maratonu’nda koşmaya, daha doğrusu ilk maratonunu koşacak arkadaşlarım Nurhayat, Gülüm, Seda ve kuzenim Damla’ya destek olmak için yanlarında koşmaya geldim. Ama zaten maksat Amsterdam olsun, illa gelirim.

Yazının Devamını Oku

Maddi manevi iyi haber

17 Ekim 2014
Bu sene şu ana kadar;

Toplum Gönüllüleri Vakfı’nda 44 bin 614 genç gönüllü, TOG ve TOG İğne Deliği Gençlik Merkezi’nde sosyal sorumluluk projelerine katıldı.
44 bin 614 genç, 1.071 adet yerel, ulusal ve uluslararası sosyal sorumluluk projesi üretti.
Üniversitelerde kulüpler kurarak; 71 ilde 123 gençlik örgütü olarak sürekli çalıştılar.
337 bin 748 kişiye çok çeşitli alanlarda, gençler aracılığıyla hizmet götürüldü.
Toplum Gönüllüleri Vakfı gençlere 353 eğitim gerçekleştirdi.
5 dönemsel yaz projesi, 6’sı ulusal 31’i yerel olmak üzere TOG Atak yapıldı.
8 bin 724 genç, Üreme sağlığı, Demokrasi ve Haklarımız, Gençlik ve Sosyal Haklar, Ekolojik Okur Yazarlık gibi eğitimlere katıldılar.

Yazının Devamını Oku

17 yaşında Nobel alan o kız Malala

13 Ekim 2014
Malala Pakistanlı bir kız çocuğu.

12 yaşındayken kızların okula gitmesi için mücadele vermeye başlıyor.
Taliban’la yaşamak nasıldır’ı anlattığı bir günlük tutuyor. Kimliği açığa çıkınca, kıyamet kopuyor!
Taliban kızı başından ve boynundan vuruyor.
Ölsün ve kapasın çenesini ve kızların eğitimi meğitimi diye tutturup ortamı bozmasın gebersin acele.
Ama kız 9 canlı çıkıyor.
Malala, bir süre Birleşik Arap Emirlikleri’nde sonra da İngiltere’de tedavi görüp hayatta kalıyor.
Davasına ülkesinin dışından devam etmek zorunda...

Yazının Devamını Oku

Korumalı Gündeş

10 Ekim 2014
Ebru Gündeş sahneye korumayla çıkmış.

Bu haberi 10 kere filan okudum anlamak için. Bir sanatçı korumaya ihtiyaç duyacak noktaya nasıl gelir?
Belli ki korunmak zorunda hissetmiş.
Ne olur ne olmaz, ya birisi ayakkabı kutusu fırlatırsa?Söz konusu olan müzik oysa.
Kim bilir nasıl bir endişe, nasıl bir korku var.
Ebru Gündeş’i koruma eşliğinde izleyenler için değil, Ebru Gündeş’in içinde bulunduğu durum açısından üzücü, düşündürücü.
Acaba kaç sanatçı bu şekilde bir endişe yüzünden sahneye koruma ile çıkmak zorunda kalmıştır?
Bilen?

Yazının Devamını Oku

Bana bir masal anlat Baba

6 Ekim 2014
İçinde bütün oyunlarım

Kurtlar kuzu olsun
Şekerle bal
Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay
Anlatırken tut elimi

Yazının Devamını Oku

Haksızlıklara üzülüyorum

3 Ekim 2014
Şu köşeden tek beklentim, bir amacım geride kalıcı bir şeyler bırakabilmek.

En sevdiğim şey de; tutarlı, anlamlı, sürdürülebilirliğine inandığım şeyleri yapmak, yazmak. İnsanlara kuru kuru “hadi git yap” dememek. İlk koşmaya ve bu konuda yazmaya başladığımdan beri abartısız binlerce insan koşmaya, spora başladı. Koşan koşana. Her gün mail’ler geliyor, her gün başka bir koşuya davet alıyorum.
İnsanlara kendilerine iyi gelen, hayat değiştiren bir konuda ilham veriyor olmak, en büyük mutluluğum.Biri bana geçen yaz “Hâlâ koşuyor musun?” diye sordu. “Evet” dedim, şaşırdı. Ben de buna şaşırmasına şaşırdım.
Bizde her şeyin üç günlük yapılması kanıksanmış. Çık acele yap, bir daha nefret et veya sıkıl, yapma. “Kazan-kaybet” olarak yaşıyoruz hayatı. Gidilen yol, verilen emek bir şey ifade etmiyor. Kazancın esas orada olduğunu görmek için açmıyoruz gözlerimizi. Geçtiğimiz hafta dünyanın çeşitli yerlerinde bazısı tanıdığım, bazısı hiç tanımadığım insanlar, olağanüstü performanslar sergileyerek Türkiye’yi müthiş temsil ettiler.
Biri Aykut ÇelikbaşAykut, dünyanın katılması da, katıldın mı bitirmesi de çok zor, ne zoru yahu, “Olmaz abi, imkansız!” diyeceğin ve başardın mı tarihe geçip efsane olduğun, 36 saat limiti olan 246 km’lik Spartathlon Ultra Maratonu’nu 33 saatte bitiren ilk Türk oldu.
Bunu duyan var mı?
Yok.
Basında yazan oldu mu?

Yazının Devamını Oku