Mesela kardeşim “kiğat” derdi kağıt yerine. “Neraba” dedi merhaba yerine.
Düzelten olunca sinir olurdum. Nasıl olsa er ya da geç büyüyüp düzeliyorsun.
Kendi çocuklarımın da dillerinin dönmediği kelimeleri çok sevdim, hep not ettim.
Bizimkiler gurbette büyüdükleri için hem İngilizce komik dil sürçmeleri yaşadılar hem Türkçe.
Çocukların tüm hatalarını sonsuza dek saklamak istiyorum. Bize hata gibi görünen öyle çok doğruları var ki!
Destina ilk sokak simitçisini “simitçiyeee” diye bağırırken duyduğunda korkudan ağlamıştı.
Biz de saatlerce gülmüştük. Hatta simitçi çocuğun yanına gidip korkusunu gidermeye çalışmıştık ama nafile. İçini çeke çeke hal olmuştu.
İsterdim ki, daha çok gazeteci şahit olduğum bu çabalara şahit olsun, daha çok gazeteci yazsın.
P&G Türkiye, Migros ve Özel Olimpiyatlar Türkiye Organizasyonu işbirliğiyle yürütülen Özel Olimpiyatlar Projesiyle 34 özel sporcu ve 5 partner sporcu Türkiye’yi Antwerp’de düzenlenen Özel Olimpiyatlar 2014 Avrupa Yaz Oyunları’nda temsil etti.
Özel sporcularımız ülkemize TAM 31 madalya kazanarak döndü.
Kimin hangi branşta ne kazandığından çok, size zihinsel engelli çocuklarımızın spor aracılığıyla dünyayla sosyalleşerek, büyük cesaret gerektiren bir işi, nasıl da azimle başardıklarını anlatmak istiyorum.
Kazandıklarındaki mutluluğu, kaybettiklerinde yaşadıkları sorumluluk duygusunun ağırlığını görmenizi isterdim.
İsterdim ki Türk televizyonları canlı versin Özel Olimpiyatları.
İsterdim ki mikrofon uzansın Ayşen’e ve o: “Kardeşimi çok sevdiğim için kazanıyorum madalyaları” dediğinde, gözlerindeki ışığa zumlasın kamera.
İçim nasıl cız etti, çünkü Belçika’nın Antwerp şehrinde yapılan Özel Olimpiyatlar 2014 Avrupa Yaz Oyunları’nda bizi temsil edecek zihinsel engelli çok özel 39 çocuğumuzu izlemek, desteklemek ve sizlere onları anlatmak için çoktan yola çıkmış havaalanına gidiyordum.
“Gülben, bir dahakine kesin geliyorum, hatta o çocuklarla koşmak istiyorum” yazdım ve uçtum Belçika’ya.
Gülben, Soma’da, 18 Eylül’de, tamamı gönüllülerinin bağışlarıyla yapılan Manisa Soma Çocuklar Gülsün Diye Anaokulu’nun açılışını yaptı.
Bu Gülben’in Çocuklar Gülsün Derneği’nin açtığı 23. anaokulu!
Bakın şimdi, bazılarımız hayatta daha şanslı, bazılarımız daha varlıklı. Bazılarımız da daha az şanslı ve çok zor durumda.
Bazıları ise ne öyle ne böyle olduğunun farkında, sadece kuru laf salatasıyla zaman öldürmekte...
İnsanları benim kalbimde yücelten şey şansları veya varlıkları veya ellerinde tuttukları maddi olanakları değil; bunlarla ne yapmayı tercih ettikleri!Her şeyin vardır, hiçbir fayda yaratmazsın. Hiçbir şeyin yoktur, yine de fayda yaratacak gücü bulursun.
Hepsi de iyi sporcu, hepsi eğlenceli, hepsi inanılmaz yaratıcı kılıklarla koşan, insana “yok artık” dedirten bir ortam!
ASICS Medoc Maratonu yaşadığım en renkli, en çılgın, en medeni, en olağanüstü maratondu! Dilim tutuldu!
En iyisi
Bu maratonun neden dünyanın en iyi 2. maratonu seçildiğini anlamak için harbi yaşamak lazım.
Maratoncu, yani uzun mesafe koşucusuysanız, kendinize verebileceğiniz en büyük ödül “Marathon du Medoc” koşmak olmalı.
Ha tabii, zannetmeyin ki ortam karnaval diye yan gelip yatabilirsiniz, ne mümkün! Her maraton ayrı bir tecrübe ve bu maraton hiç de koşması kolay bir maraton değil ayrıca.
Maraton 42km 195 metredir ve bitirmek için verilen süre de 6 saat. Yani yürüyerek bitiremezsiniz. En az 4 ay ciddi bir koşu antrenman programı izlemeniz gerekir. “Ben nasıl olsa koşuyorum, bunu da koşarım” demekle olmaz. Maraton, son dakikacı Türk kafasıyla koşulacak bir mesafe değil. ASICS Medoc Maratonu Dünya’nın en uzun maratonu olarak anıldığından 6,5 saat limiti vardı. Nedeni de yol boyunca Pauillac bölgesine dağılmış yüzlerce şatonun içinden geçmeniz, her bir şatonun kendi bağından olma şaraplarının tadımını yaparak koşmak durumunda olmanız... Sadece şarap olsa iyi, bir de gurme açık büfeler vardı ki sormayın!
Aşırı renkli, hareketli, yemeli içmeli!
ASICS Medoc Maratonu’nun resmi sitesinde aynen şöyle bir uyarı yapılmış koşanlara:
“Eğer finişe 6,5 saatten erken geldiyseniz yeterince eğlenmemişsiniz demektir. Acele etmeyin.” Yahu yıllardır herkese bunu anlatmaya çalışıyorum ben de. Amaç sürdürülebilir, iyi ve kaliteli spor ve her daim maksimum keyif.
Ben zaten hep keyifle, umutla, mutlulukla varıyorum tüm finişlere!
İster 5km, ister 15, ister 80km olsun eğlenmeden 1 metre koşmadım.
Acılarım bile çok keyifli oldu şahsen.
Hele de bağış amaçlı koştuğumda, haz bambaşka!
Kırk yılda bir bir şey belki paylaşır filan.
Bense bayılıyorum.
Hele Instagram’ın hastasıyım.
Geçenlerde bir baktım, ekranım kocamın “beğeni”leriyle dolu.
Gülme tuttu görünce. Ben de “kocam beni beğeniyo” diye yazdım paylaştım.
Ama sonra içime kurt düştü. Gittim yanına, “Hayrola? Yoksa beni beğeniyor musun?” dedim. “Ne o öyle beğenmek mecburiymiş gibi şak şak her resmi beğeniyorsun?” “Ne alakası var yaaa” dedi, güldük.
40 yılın bir başında girip baktığı için o akşam denk gelmiş. Beğendikleri arka arkaya çıkınca öyle oluvermiş. Falan filan.
Her şatonun önünde şarap degüstasyon büfesi kurulmuş olsun.
Büfede aklınıza zarar ne varsa yenilip içilecek onlar da hazır olsun.
Üstelik bu büfeler her 5km’de bir kurulmuş olsun ve 42km’nin sonuna yaklaştıkça şaraplar ve menüdeki yiyecekler kendini aşmış olsun.
İlk duyduğumda şaka sandım. Meğer gerçekmiş!
Resmen insanların şarap tadarak peynir ve inanılmaz gurme şeyler yiyerek koştukları ve finişe “şarap” içinde yüzen bir kafayla eğlenerek girdikleri bir maraton varmış.
Maraton du Médoc!
Bu çılgın işleri yaparsa bi Fransızlar yapar.
Çocuğa kendi başına yapamayacak olduğu ödevler vererek köleleştirme, sisteme boyun eğme, zaman doldurtma yeri değildir olmamalıdır.
Hatta hatta, bana sorarsanız okullar ekim başı açılmalı, mayıs sonu kapanmalı çocuklar yaz kampları kış kampları gibi hayata/doğaya değen gerçeklerle daha fazla haşır neşhir olabilmelidir.
Daha dahası, bu okul ve ödev olayı hakkındaki görüşlerim için çok rica ediyorum hurriyet.com.tr’de 4-5 Aralık 2013 tarihlerinde arka arkaya yazdığım “Başımıza ödev kadar taş yağsın e mi” ve “Çocuklara neden çok ödev yaptırılır” adlı yazılarımı bir okuyun.
Okuyun ve kendi çocukluğunuzu, anne babalarınızın aldığı eğitimleri ve içinde bulunduğunuz eğitim politikalarını bir de yazdıklarım açısından değerlendirin.
Sistem bu filan demeyin, sistem içinde de sistem dışı kalabilir, isterseniz “asi” takılabilirsiniz...
Neden mi bunu yazdım?
Okullar açılmadan içinizdeki “özgür” yüreğe seslenip çocuklarınızı azad edin dilerim de ondan.