Derin sandığın sığ bir suya atlamanla ya da trafik kazası geçirdiğinde basit bir kırığın varken sırf seni karga tulumba taşıdılar diye omurilik felci kalman mümkün.
Dünya çapında 3 milyon kişi omurilik felci. Türkiye’de 150 binin üzerinde omurilik felçlisinin olduğu tahmin ediliyor.
Bu rakamın yüzde 90’ı tekerlekli sandalyeye ve bir başka kişiye bağımlı.
Wings For Life Vakfı omurilik felcinin kalıcı tedavisine yönelik araştırmalar için kurulan bir vakıf. Kâr amacı gütmeyen vakfın misyonu, omurilik yaralanması için tedavi bulmak.
2004 yılından beri dünyanın dört bir yanındaki hayatları değiştiren araştırma projelerini ve klinik testleri finanse ediyorlar.
Vakfa kaynak yaratmak için yola çıkan projelerden biri de Wings for Life World Run. Binlerce kişi tüm dünyada aynı gün aynı saatte 34 ülkede koşmaya başlıyor.
Wings for Life koşusu bizde de, 3 Mayıs’ta Alanya’da saat 14:00’te start alacak. Bu koşu HEPİMİZE açık.
Hayli düşündüm. Evet, en zor şey kendine zaman yaratmak.
Hayatının odağı spor olan insanlara bakıp “O yapıyor ben neden yapamıyorum” diye sakın kendinizi dövmeyin.
ÇOK ZOR.
Ben de öyle lay lay lom yapıyorum sanmayın.
Kafayı yiyorum bilin. Hele de bu sene! Çocuklar büyüdükçe zamanım azaldı. Ne azalması yahu, kalmadı!
Geçen gün bir “baba” arkadaşımla koşarken dertleştik. Evli ve çocuklu isen, spor için zaman yaratmak zorlaşabiliyor. Ailenin olaya bakış açısından tut, iş yüküne göre imkansız da olabilir.
Takipçimin anlamlı sorusu üzerine zamansızlığa spor çareleri hayal ettim.
Bu haber, ‘muhalif basında’ “Davutoğlu’nun kızı için 4.’lük kürsüsü torpili” şeklinde verilirken; ‘yandaş medya’ da, olayda kayırma olasılığından hareketle olsa gerek, haberi kürsülü fotoğraf kullanmadan yaptı.
Sosyal medyada herkes bu habere kendi tarafından verdi veriştirdi. Bu haber bana bir şey gösterdi; ‘HER TARAF’ın tek ortak noktası; bilgi eksikliği ve önyargılar idi. Şimdi gerçekler...
Dünya Okul Sporları (ISF) ve Türkiye Okul Sporları Mevzuatı Oryantiring Yarış Talimatı 5. Maddesi’ne göre, bu yarışta ilk 4’e kürsü var.
Hacer, Başbakan’ın kızı olduğu için dördüncü olmadığı gibi, kürsü sırf ona özel son dakikada da yapılmamıştır yani. Basın hem oryantiring yarışı ve mevzuat hakkında bilmeden, araştırmadan haber yapmış; hem okuru yanlış bilgilendirmiş, hem de yarışa katılan sporculara haksızlık etmiştir.
Kendimi beceriksiz, yetersiz ve kendimle ilgili hayal kırıklığı yaşadığım geçen haftalardan birinde, Mert tüm deneyim ve bilgilerini paylaştığı http://ritim.wordpress.com blogunda bir yazı yayınladı.
“İmkansıza adım atmak” diyordu başlığında.
Eğer kendini berbat hissediyorsan, bırak adım atmayı, nefes almak imkansızlaşıyor.
İşte benim de tam o anıma denk gelen bu yazıyı okuyunca, çok etkilendim.
Mert Derman kim mi?
Mert bir yazılım şirketinde çalışan ve 7 yıldır koşan ve uzun mesafe, koşu ve triatlon yarışlarına katılan, benim de ASICS Team Türkiye’den takım arkadaşım.
Mert’i hem katıldığım yarışlardan, hem de diğer takım arkadaşım Ilgaz Kuruyazıcı ile Türkiye’nin ilk ve tek koşu “podcast”i olan Koşturmaca Podcast paylaşımlarından tanıyordum.
Nelere gebeyiz bakalım...
Sonucu iyi olan tutulmalar dilerim.
Yonca
“tuttu”
Ağlatma garantisi
Bu “ağlatma garantisi var” tanımını kaç kere neler için duydum bilmiyorum, sayısını unuttum; ama unutmak ve bir daha da hatırlamak istemiyorum.
Bir film için, klip için, dizi için, kitap için her ne için olursa olsun iyi olduğunu anlatmak için “ağlatma garantili” olmasından dem vurulması ve “ay çok güzel ağlayacaksınız” şeklinde gel gel yapılması usandırdı beni.
(14 yıldır gurbette olduğumuzu hatırlatayım. Beni etkileyen bu örneği bizlere ilham vermesi dileğiyle yazıyorum.)
Aldığı derslerden birinin adı “business”, yani “iş”.
Peki adı “iş” olan ders nasıl verilir ki?
“İŞ” işte öğrenilir bence.
Ben zaten bu “eğitim” kelimesiyle de anlaşamıyorum. Köpek eğitimine bile karşıyım.
“Kimi neye benzetmeye ve neye göre eğitmeye çalışıyoruz?” oluyorum.
Ben, “deneyim”, “merak” ve “öğrenmek” kelimelerini seviyorum.
Büründüğü karakterlerden hep çok etkileniyorum.
Benim için “Fatmagül’ün Suçu Ne?” rolü hele, büyük dönüm noktasıdır.
Defalarca hâlâ daha izlerim. Düşünürüm. İrdelerim. Kadının kadına olan zararı ile kadın dayanışması adına sosyolojik açıdan dalar giderim. Bizi anlamaya çalışırım...
Fatmagül rolüyle Beren Saat bu ülkenin en büyük ve en derin kanayan yarasına parmak basmayı üstlendiği gibi; o rolü ve sorumluluğunu da en iyi şekilde taşımıştır.
Basında kadınlar hakkında çıkan tüm haberler beni her daim çok düşündürür.
Sadece Türkiye basını için demiyorum bunu.
Sadece magazin basını için de demiyorum. Bir haberin veriliş biçimi etkiliyor beni.
Veya annemle babamın beni sevmeyeceklerine neden olacak bir hata yapmak. Onların sevgisini, güvenini kaybetmek.
Arkadaşımın bana küsmesi, benimle konuşmaması veya bazen çok sevdiğim bir oyuncağımı paylaşmak zorunda olmak da endişelendirirdi beni.
Büyüdükçe endişelerimin sayısı, çeşitliliği, içeriği değişti ve arttı. Bazı endişelerim başıma geldi. Çok canım yandı. Bilirim endişenin başına gelip canını yakması nedir...
Okulda başarısızlık endişesi geldi yerleşti merkeze uzun bir süre. Çünkü okulda başarısızlık demek hayatta başarısızlık demekti.
Hata yapmak, yanlış seçimler yapmak büyük bir endişe, hatta korku olarak dikildi karşıma.
Ne çok dalı budağı olan bir endişe bombasıydı bu mesela.
Gelecek endişesi adı altında; iş bulma, hatta iyi kazançlı bir iş bulma endişesinden tut, eş bulma, hayatını istediğin gibi yaşayabilme, eğlenebilme, mutlu olabilme endişelerim vardı. Hayallerimin evinde oturamamak, ne bileyim arabamın olamayacak olması endişelendirirdi beni o yaşta.