Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Endişeler

Çocukken en büyük endişem, annemi babamı kaybetmekti.

Haberin Devamı

Veya annemle babamın beni sevmeyeceklerine neden olacak bir hata yapmak. Onların sevgisini, güvenini kaybetmek.
Arkadaşımın bana küsmesi, benimle konuşmaması veya bazen çok sevdiğim bir oyuncağımı paylaşmak zorunda olmak da endişelendirirdi beni.
Büyüdükçe endişelerimin sayısı, çeşitliliği, içeriği değişti ve arttı. Bazı endişelerim başıma geldi. Çok canım yandı. Bilirim endişenin başına gelip canını yakması nedir...
Okulda başarısızlık endişesi geldi yerleşti merkeze uzun bir süre. Çünkü okulda başarısızlık demek hayatta başarısızlık demekti.
Hata yapmak, yanlış seçimler yapmak büyük bir endişe, hatta korku olarak dikildi karşıma.
Ne çok dalı budağı olan bir endişe bombasıydı bu mesela.
Gelecek endişesi adı altında; iş bulma, hatta iyi kazançlı bir iş bulma endişesinden tut, eş bulma, hayatını istediğin gibi yaşayabilme, eğlenebilme, mutlu olabilme endişelerim vardı. Hayallerimin evinde oturamamak, ne bileyim arabamın olamayacak olması endişelendirirdi beni o yaşta.
Daha yüzlerce çeşit maddi ve manevi endişe sayabilirim aslında.
Ne kadar çok boğulduğumu, ne kadar çok sinir ve hırs yaptığımı, ne kadar çok gerildiğimi ve ne çok isyan ettiğimi anlatamam. Ama işte bunlar insanı bir yere götürmüyor. Korkudan siniyorsun, el ayak çekiyor, içine kapanıyorsun.
Hâlâ bu endişelerin birçoğu ve yenileri var içimde. Bazılarına çözümler ürettim, bazılarını henüz beni endişelendirmeyecek seviyeye yaklaştıramadım. Bazılarını ise geldiğim yaş itibariyle endişelenecek şeyler olarak görmemeye başladım.
Ve tabii bir de endişelerim benden çıktı, çocuklarımın geleceğine dair bir sürü endişe yaşamaya, üretmeye, hissetmeye başladım.
Karşımda benim taşıdığım endişelere benzer endişeler taşıyan, kıvranan bir insan gördüğümde onu anlıyorum.
Ancak şunu fark ettim ki, ben aslında sadece bana yakın olan çevrenin ve yaş grubunun endişelerinden haberdarım ve benim çemberimin dışında, uzağında olan insan neye endişelenir, nasıl şeylerden etkilenir, buna dair bilgim yok. Kopuğum oradan.
Mesela 20 yaşında bir gencin endişeleri, hayalleri nedir bilmiyorum.
Oysa belki onları bilsem, elimden geleni o yönde kullansam, büyük bir işe yarayabilirim.
Eleştirmeden önce anlarım, dinlerim. Yargılamadan önce duyarım.
İtmeden, kapıları kapatmadan kucaklarım.
Dolayısıyla oturduğum yerden söylediğim bir dolu şey ne ona bir şey ifade ediyor, ne de ben ona bir fayda sağlayabiliyorum, işte bunun farkına yeni vardım.
İnsanı anlayamamak, anlamadan eleştirmek, yargılamak en yapmak istemediğim şey.
Ben insanları anlamak ve her nasıllarsa, koşulları neyse kabul etmek, kucaklamak ve böylece onlara dokunabilmek, onlar için kalıcı bir şeyler yapabilmek istiyorum.
Kadınların mesela, endişesiz yaşayabildikleri bir ortam, ülke ve hatta Dünya hayal ediyorum.
AÇEV’den aldığım bilgiye göre ülkemizde hâlâ 2,2 milyon kadın hiç okuma yazma bilmiyor, buna ek olarak 2,6 milyon kadın da herhangi bir okuldan diploma alamamış, yani eğitim hakkından faydalanamamış bulunuyor. Bu kadınların yaşadıkları eşitsizliklerden yalnızca biri. Ayrıca, çocuk yaşta evlilik, ev içi şiddet, işsizlik, sosyal güvencelerden yoksunluk, düşük ücret ve yoksulluk gibi pek çok sorunla daha baş etmeye çalışıyorlar.
Bu durumun tam tersi olan bir kesimdeyse, yani okumuş, maddi sıkıntısı olmayan kesimdeki kadınlar içinse çok başka sorunlar ve endişeler söz konusu. Ancak her iki kesimdeki kadının arasında büyük kopukluk var.
Biri diğerinden haberdar değil veya haberdar ama yakın değil.
Empati yok...
Ama bildiğim ve gördüğüm şey olanakları olan da olmayan da, farklı içerikli olsa da endişeler içinde yaşıyor sürekli.
Geçtiğimiz haftadan beri “Yonca, elindeki bu köşe ile, düşünen bu kafanla, hisseden bu kalbinle, çalışan bu bedeninle ne yapmak istiyorsun? Hayalin nedir senin?” diye soruyorum kendime.
Mesela ülkemizde hala 14-24 yaş arası çocuk ve genç kadınların (toplam 6.804.244 kişi); yüzde 63,4’ünün eğitim düzeyi oldukça düşük.
Eğitimdeki eşitsizlik, kadınları dayanışma sağlayabilecekleri sosyal ortamlardan yoksun bırakıyor ve bu yoksunluk durumu kadına yönelik şiddetin bir parçası olarak işlev görüyor.
Bunları duyduğumda; tüm kadınlar için, eşitliğin, iyi ve sağlıklı bir yaşamın, eğitime ulaşmanın ve şiddetsiz bir yaşamın umudu olabilmeyi hayal ediyorum.
Ama neyle ve nasıl, hangi becerimle, bunları bulmam gerekiyor.
Özgecan’la birlikte, toplumun büyük bir kırılma noktasına geldiğini düşünüyorum.
Bu ülkede, ilk defa böylesi vahim bir konuda yaptığı bir yorumla medyada göz önünde olan birileri ağır bedel ödedi.
Kınandı ve dışlandı.
Dahası şiddet ve taciz söz konusu olduğunda bunun sadece kadına karşı değil, cinsiyet ayrımcılığı yapılmadan “cana” karşı olduğunu görüp eşit haklardan söz edilmesi gerektiği de ilk defa bu kadar ciddi vurgulandı.
İlk defa herkes sadece isyan etmekle kalmayıp kalıcı adımlar atmak istediğine dair kafa yormaya başladı.
Bunlardan umutlanıyor, çalışma gücü alıyorum.
Ben kadınların hayatları için endişe duymadıkları; çocukları, sağlıkları, eğitimleri, çevre ve doğa meselelerine kafa yordukları bir dünya hayal ediyorum.
Yonca
“kararlı”

Yazarın Tüm Yazıları