Yonca Tokbaş - Kelebek

Tepki duyarak yaşamaktan yoruldum

2 Şubat 2015
Bir şeyleri inadına yapmayı bırakalı çok oldu.

Eskiden sırf inadımdan hiç yapmak istemediğim bir şeyi yapardım ya da çok yapmak istediğim bir şeyi inat ettim diye yapmazdım.
Her ikisi de felaket.
İnsanın içi öfke doluyor. Yapamadığı içinde kalıyor.
Bir dolu saçma sapan pişmanlık işte.
Bir de tepki duyarak bir şey yapmak varmış. Bunu yeni fark ediyorum.
Geçen sabah yataktan zor kalktım. Öyle halsizim ki...
Kendimi sürükleyerek giydirdim. Elime kırmızı rujumu aldım; ama bir anda ayna karşısında kendime bakıp donakaldım.

Yazının Devamını Oku

Bir küçük muhabbet kuşunun hikayesi

30 Ocak 2015
Ankara’da kuzenime koltuk bakıyoruz. Bir AVM’de, büyük bir mağaza içindeyiz. Bin bir çeşit koltuk var. Öyle zor ki seçim yapmak.

Her kafadan bir ses çıkıyor.
Ben kolları geniş ve alçak pofuduk koltuk seviyorum. Kuzenimse daha ince çizgili koltuk seviyor.
Ev onun, zevk onun, tercih onun.
Bir koltuk seçimi dediğin şeyde bile herkesin ne kadar farklı tercihlerinin olabildiği ve bunları nasıl farklı nedenlerden dolayı tercih edebildiğini düşündüm. Ben rahatlık, başkası şıklık, öbürü eve uygunluk, bir diğeri önceki tecrübelerine göre seçim yapıyor. Önceden aldığı koltukta rahat uyuyamadıysa, bir daha rahat uyuyabildiği bir koltuk bakıyor, gibi gibi...
Yazının bu tercihlerle ilgili kısmında bir reklam arası alayım şimdi.

** ** **

Yazının Devamını Oku

Okur ve takipçi savaşları

26 Ocak 2015
Hürriyet Sosyal’de yazılarımın altında yorumlarınızı okumak, beni diri tutuyor.

Her sabah, bakalım bu sabah neler yazmışlar diye heyecan yaşıyorum.
Bugüne kadar sadece e-postama gelen yorumları okur, onları cevaplardım. Ne yalan söyleyeyim, 1 senedir cevap vermek için zaman yaratamadım.
Bir de bazen içimden cevap vermek gelmiyor.
Oysa şimdi Hürriyet Sosyal’de başka yazarlara bırakılan yorumları da okuyabiliyorum. Bazen çok gülüyorum, bazen inanılmaz sinirleniyorum, bazense çok ciddi düşüncelere dalıyorum okuduklarım karşısında.
Çok ciddi bir öfke ve nefret görüyorum. Bir yanım bunun adı rahatlama diyor, bir yandan da ne zamandan beri bu kadar ciddi tahrip gücü olan duygular biriktirdi bu insanlar diye tasalanıyorum.
Yazılanların içeriği küfür, beddua, iftira, bilmeden çamur atma; varsayımlar, tümevarımlar, genellemelerden uzak harbi eleştiri olduğu zaman, tadına doyum olmuyor. En çok ahkam kesme ve akıl verme kısmı beni sinir ediyor.
Herkes ne kadar çok şey biliyor, şaşkınım. Her konuda da uzman...

Yazının Devamını Oku

Benim de bir takvimim oldu!

23 Ocak 2015
Koşmayı ilk 2008’de denedim. İlk koşma maceramı o zaman yazdım. Dönüp okuyunca gülmekten gözümden yaşlar geliyor halime.

O kadar çok soran var ki, nasıl başladım, nasıl koşuyorum, ne yapıyorum ve hiçbir şey yapamadığım zamanlarda kafayı yememek için ne yapıyorum diye, hepsini yazmak istiyorum ama işte koşmaktan, nasıl koştuğumu yazmaya zaman bulamıyorum.
Hürriyet Sosyal’de antrenman günlüklerimi ve paralel ruh hallerimi yazma kararı aldım. (Paralel kelimesini kullanmak asabımı bozdu!)
Size de yol gösterir belki bu çalışan yazar annenin atletik debelenmeleri...
2012’den beri şaka maka sporcu oldum. Sporcu lisansımı 2012’de Yalova Triatlonu’na katılmak için elime aldığımda kalbim duracaktı.
Çok şanslıyım; etrafım olağanüstü sporcularla dolu.
Bütün bilgilerini, deneyimlerini, kalplerini sonsuzca bana açıyorlar.
Herhangi bir insanın tonlarca para dökerek öğreneceği ciddiyet ve profesyonellikte bilgileri ben arkadaşlarımdan ediniyorum.

Yazının Devamını Oku

Yetişemiyorum sendromu

19 Ocak 2015
Bu ara hiçbir şeye yetişemiyorum.

Yazılar dahil. Yazı yazacak ilhamı alacak olduğum tek bir şey yapamıyorum.
Kendime, düşünmeye, okumaya zamanım yok çünkü.Gerçek bu.Çocuklarım her şeyin önüne geçti. İkisi de benimle ayrı ayrı zaman geçirmeye, sohbete, ağlamaya, gülmeye ihtiyaç duyuyor.
Ben de onları seçtim, geri kalan her şeyi askıya aldım.
Hürriyet Sosyal’de bu yazımın altında yazılacak “acımasız” yorumları tahmin ediyorum.
“Burası babanın malı değil, ülke sorunlarına uzaksın, işin ne, hayat sana güzel, bize ne senin anneliğinden, utanmıyor musun bunları yazmaya” gibi gibi.
Cevap veriyorum; utanmıyorum.
Acımasızca, halden anlamadan, parmak sallayan, ahkam kesen tonda yorum yazan birileri olunca avazım çıktığı kadar ağlamak ve:

Yazının Devamını Oku

Bizi çocuklarımızdan kim korkutmuştu sahi?

16 Ocak 2015
Edinilmiş endişelerden çocuğumuzu sürekli o doktor senin bu doktor benim gezdirerek, gribi bile çaresiz hastalıkmış gibi yaşayarak, çocuğa açlıktan ölüyormuşçasına zorla yedirerek daha iyi ana-baba oluyor muyuzdur?

Çocuk sevgisi dediğin; çocuğun attığı her adımda “onu koruyorum” diyerek kendini kandırıp ruhunu kontrol altına almak, nefes aldırtmayacak kadar tepesinde durmak, sorulara onun adına cevap vermek, onun adına ödevini yapmak, onun adına hiç yapmak istemediği bir işi yapmasına karar vermek ve zorla yaptırmak, “çocuk yetiştirme stresiyle” kafayı yemek olamaz değil mi?
Anne babalara ayrı, çocuklara ayrı üzülüyorum.
Çocuk “köh” dese sanırsın boğmacadan ölüyor, ana-baba öylesine çaresiz hissediyor, kendini suçluyor.
Doktor “önemli bir şey değil” dese, neredeyse doktora da kızıyor bazıları. İlla kötü desin doktor, ilaçları listelesin, tahliller istesin her seferinde, bak o zaman herkes mutlu.
“Ya sen kafayı mı yedin?” diyorum dayanamayıp, bu sefer de ben kötü oluyorum.
Bence çocuğun değil, ebeveynlerin ilgiye, ihtimama, anlayışa, dinlenmeye, beslenmeye, uyumaya ihtiyacı var.Ana baba olmak eşittir kafayı yemek değil.
Kendinize acilen “sevdiğiniz bir hobi bulun/edinin” demek geliyor içimden.

Yazının Devamını Oku

Ermenekli kahramanlar

12 Ocak 2015
Ermenek’te yaşları 9-16 arasında 12 bilim kahramanı ile tanıştım.

Furkan, bir Furkan daha, Hüseyin, Mustafa, Buse, Turgut, Necati, Süleyman, Ece, Kemal Can, Mehmet Sabri ve Sadık, sizleri ayakta alkışlıyorum.
Elimde olsa, sizleri tek tek manşet yaparım.
Philips Türkiye, Bilim Kahramanları Derneği’nin stratejik partneri oldu. Bilim ve eğitim gibi kilit konulara odaklı derneklere sponsor olan şirketlerin sayısı artsın ve yazmak için yarışalım dilerim.
Bilim kahramanları, çocukları bilimle tanıştırmayı amaçlayan bir dernek.
Philips Türkiye, bu stratejik işbirliği kapsamında hem kendi çalışanlarının çocuklarından oluşan bir takım çıkarmış; hem de Ermenek Turkuaz Takımı’nın sponsoru olarak, maddi ve manevi destek olmayı üstlenmiş.



Yazının Devamını Oku

Tramvaya karşıyım

5 Ocak 2015
Amsterdam’dayız kızlarla. Maraton için.

Ben gittiğim şehrin insanı gibi olmayı seviyorum.
Nasıl mı?
O insanlar her yere bisikletle gidiyor ya, hah işte, ben de hemen bisikletli oluyorum.
Orası neyse ben öyleyim hemen.Nitekim arkadaşlarıma da döndüm, “Bisikletimizi kiralayalım, burada bulunduğumuz sürece her yere bisikletle gidelim” dedim.
Kimseyi ikna edemedim.
Herkes bisiklet trafiğinden ürktü.
Anlıyorum da, ama anlayamıyorum işte. Gıcığım böyle şeylerde. Herkes benim kadar acayip doyarak yaşasın o hayatı gibi düşünüyorum; oysa onlar için yaşamak illa bisiklet demek olmayabilir.

Yazının Devamını Oku