Hoşdere, Kavaklıdere misal... Dereleri çoktan kurudu, kalan bir kaç kavağı da kurusun diye tüm “alerji”ler, “manzaramı kapatıyor”cular duada/pusuda...
“Ah o Söğütözü’nün salkım söğütleri” deseniz, değil salkımı tanesi yok. Vah ki, özü de gitmiş çoktan.
Kızılay duruyor da, semte adını veren tarihi Kızılay Binası tarihe karıştı.
İki günde yıktılar, yerine de koca bir AVM yaptılar.
* * *
Kediseven Sokak’ta Ankara Kedisi yahut “vasıfsız sokak kediciği” arayın. Bülbülderesi’nde bülbülle, dereyi...
Bulursanız bir tane, korumaya alınması için “Mebus Evleri’ndeki milletvekillerine haber verin” derdim ama, orada da vekil yok.
Dünyayı saran ve ALS hastalığına “farkındalık”tan öte, maddi yardım da yaratmaya çalışan kampanyayla ve eleştirilerle ilgili biraz farklı düşünüyorum.
Velev ki, bana haksız, bazen de yersiz gelen kimi eleştirilere, kovalı-kovasız meydan okuma sayılsın.
HEM ŞIK, HEM “DURUŞ”LU
Öncelikle "eylem" şık, zararsız ama etkili bir yolla “meydan okuma”, duruş gösterme olanağı sağlıyor.
Kuralı açık, zekice, hatta muzırca:
Başından aşağı buzlu suyu dök ve seçtiğin 3 kişiye meydan oku...
Ya o da döksün (yani kampanyaya katılsın)...
Geçen yıl yarım milyona yakın Ankaralı, psikolojik şikayetlerle doktora başvurmuş.
Şikayetler çeşitli, ama “asabiyet” halini sık sık gözlüyorum.
Kendimde de elbet...
Benim için “asabiyet testi”nin semt laboratuvarlarının başında, süpermarketler geliyor.
Önce ortamı gözümüzde canlandırarak, başlayalım teste:
Alışverinizi yaptınız, kasada sıraya girdiniz.
Mayıs sonunda, ilk yazda “Ölen her canlının son sesi /Bir yaşam dolusu sesten /Daha çok akılda kalıyor” diyen Edip Cansever, ayrıldı dünyadan.
Haziran’da Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Cahit Külebi, Orhan Kemal...Temmuz’da Ece Ayhan, Bilge Karasu ve ikisiyle de gönülden dost Reha Mağden... (Metin Altıok, Behçet Aysan, Asım Bezirci, Uğur Kaynar, Hasret Gültekin gibi yazanlar, Asaf Koçak gibi çizenler, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen gibi yazıp söyleyenler de var ama onlar ölmedi, Temmuz’da Madımak’ta öldürüldüler)
* * *
Ağustos’ta Can Yücel ve 29 yıl önce bugün Turgut Uyar...
Çoğunun gidişi usulca, o vakitler... Gazetelerinin 1. sayfasına, tırnak kadar haber ol(a)mamışlar.
Oysa “Bir şairin gözleri kapanınca, dünyada görülecek şeyler azalır”, diyor Oruç Arıoba...
Çünkü Cansever’in sardunyaları bir başka, rakı içerlerken içlerine düşen “yerçekimli” karanfilleri başka...
Diğer günlere oranla, 26 Şubat’ta tarihe geçmiş epey bir ünlü kalabalığı olduğunu vurgulayarak gireyim söze.
Ancak şanslı tesadüfü de var, şanssızı, talihsizi de…
* * *
Sadece bir bölümünü, yazıma aldım.
Fakat kriterimin asla “cımbızlamak” olmadığını peşinen söyleyeyim.
Dışarıda bıraktıklarımın kimi, Levi’S markasının mucidi tekstilci Levi Strauss, fizikçiler, mühendisler, kimyacılar, futbolcular gibi siyasete uzak (ve “vecizesiz”) isimlerdi…
Ama ne yazık ki, o Köşk’ü helikopterle inerek 10 yıl tepe tepe kullanan Evren, artık oraya gidemez.
Gidebilse bile, zaten kahve içmez.Neden, derseniz…
Nedenini, Emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak “Kışladan Kampüse” kitabında ayrıntılarıyla anlatıyor.
* * * Evren Genelkurmay’da kurmay subaylık stajını yaparken, bir imza için komutanı Süleyman Paşa’nın odasının kapısında bekliyormuş.
Paşanın kahvesini getiren posta erinin sırtını dönerek, gizlice bir şeyler yaptığını görünce, onu sıkıştırmış.
Posta eri baskıya dayanamamış, "Kimseye söylemem" güvencesini de alınca itiraf etmiş.* * *Süleyman Paşa, bol köpüklü Türk kahvesi seviyormuş.
Eh, kahveyi köpüğü dağılmadan –uygun adım- getirmek, yaman mesele… Köpüğü dağıtırsan, zaten el aman…Çözümü, koridor boyunca kahvenin ‘köpüğünü’ ağzında taşıyıp, tam kapının önünde fincana boşaltarak bulduğunu anlatmış. (Çoğumuz askerde böyle maharetler öğreniriz)
Okurumuz Doruk Çımacı, başta sokak köpekleri olmak üzere hayvanların rastgele, kontrolsüz bir şekilde deneylerde kullanılmaması gerektiğini vurguluyor.
Çok haklı... Ankara Barosu Hayvan Hakları Kurulu da nisan ayında bu konuda dava açtı:
“Var olan yönetmelikte, hayvanlar üzerinde her türlü fiziksel işkenceye ‘deney adı altında’ izin verilerek, yapılamayacak haller ‘istisna’ya dönüştürülmüştür...”
Sekiz yıl önce, Hürriyet Ankara, Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi'nde, inanılmaz koşullarda tutularak, kobay olarak kullanılan sokak köpekleri skandalını ortaya çıkarmıştı. Ana gazetemizden de duyurulan olay, büyük yankı yaratmış. Ardından duruma bakanlık ve yetkililer el koymuştu.
OKURUMUZ VUSLAT K.’NİN TENCERESİ...
Okurumuz “
Büyükşehir Belediye Meclisi’nde barınak meselesi yine gündemde.
Ama bir heves, “Sokak köpeklerinin alayı barınaklarda toplanmalı” derken...
Bir gidip “barınak” adı verilen yerleri de görmek, gidemezsek öğrenmek gerek bence...
Yürek dayanmaz.
* * *
Dayanmaz da... Sokak köpekleri nedeniyle ciddi rahatsızlıklar, kısıtlılıklar, endişeler/korkular yaşayan kentli ne olacak?
Çözümle ilgili önerileri, görüşleri toparlamaya çalışacağım.