Geçtiğimiz pazar günü Kanaltürk Ankara Temsilcisi Faruk Mercan Arınç’la çok ses getiren bir röportaj yapıyor. Arınç’ın orada vurguladığı üç arkadaşı ile “o işkenceyi görseydim, ben de dağa çıkardım” sözleri büyük yankı yaratıyor.
O röportajın ekrana yansımayan sohbeti de var. O sohbet de, Arınç’ın ekrana yansıyan sözleri kadar çarpıcı.
Arınç Ankara Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Manisa’da avukatlığa başlıyor. Dönem 12 Eylül 1980 askeri darbe dönemi. O sırada Manisa’da Ülkücüler yargılanıyor. Arınç Bursa Cezaevinde onları ziyarete gidiyor. Kendi kendine, “darbe olmuş, bunlar burada gariban kalmış” diye düşünüyor.
Yargılanan Ülkücüler arasında iki kişi önemli. Biri, bugün AKP Manisa milletvekili Selçuk Özdağ, diğeri Halit Esendağ. İkisi de, idamla yargılanıyor.
ÜLKÜCÜLERE YAKIN
Olayın bu yönü bizim kendi içimizdeki skandal. Kültür Bakanlığı kol kırılır, yen içinde kalır, sözünden hareket ederek, Dışişlerini ikna ediyor. İkna odasını takiben Kültür Bakanı Ertuğrul Günay kültür varlıklarımızın iadesiyle ilgili olarak yoğun çaba harcıyor. Bunun sonucunda:
Mermer, bronz ve ahşap eserler, yüzükler, heykel başları, sikkeler, padişahlara ait eşyalar Almanya, İngiltere, İsviçre, Hırvatistan, Sırbistan, Amerika başta olmak üzere çeşitli ülkelerden, toplam üç bin 697 eser son bir-iki yılda bize iade ediliyor.
Geçen cumartesi Berlin Müze Müdürünün Der Spiegel’de Ertuğrul Günay’ı ve Türkiye’yi hedef alan röportajını aktarıyorum. Yazı üzerine Günay arıyor ve ayrıntılı bilgi veriyor.
Günay sanıyorum Der Spiegel’e açıklama gönderecek, ayrıca resmi kanallardan Alman makamları nezdinde girişimde bulunacak. Çünkü, Bakan Günay “Berlin Müze Müdürü doğru söylemiyor” diyor.
DÖRT ÜLKE BİRLİKTE
Almanya’da “Prusya Kültür Varlıkları Vakfı” Başkanı, aynı zamanda “Berlin Devlet Müzesi” Müdürü arkeoloji profesörü Hermann Parzinger. 3 Aralık 2012 tarihli Der Spiegel dergisinde onunla yapılan bir röportaj var. Orada bizim kültür varlıklarımız ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile ilgili içimize sinmeyecek sözler söylüyor. (Der Spiegel, sayı 49, s.133-136).
Röportaj Mısır firavunlarının, özellikle Nefretit’in büstünün nasıl olup da, Mısır’dan Almanya’ya geliş macerasıyla başlıyor, derken konu Türkiye’ye geliyor.
İNSANLIĞA AİT
Parzinger toplu bir yanıt veriyor:
“Nefretit’ten ayrı olarak Bergama’da, Truva’da bulunan kültür varlıkları insanlığa ait eserlerdir. Bunların geri verilmesi söz konusu değildir. Çok daha anlamlı yollar vardır. Bizim o varlıkları düzgün sergilemeye dönük çabamız vardır ve biz bunu garanti ediyoruz”.
Yani, biz dahil, başka ülkeler kültür varlıklarını koruyamıyor, en iyisi onlar korusun ve bu varlıklar dünya durdukça insanlığın yeni yapıtlarına kaynak olsun.
Profesör, Berlin Müzesi’ni “dünya kültürünün olağanüstü bir merkezi” olarak tanımlıyor, müzedeki eserlerin artık oranın geleneksel simgesine dönüştüğünü belirtiyor.
1917’DE ORADA KALMIŞ
Ardından soruşturma başlıyor.
Mektuptaki yazı bir yüzbaşının el yazısına çok benziyor. Yüzbaşı mektupta bildiği askeri sırları karşı tarafa vermeye hazır olduğunu bildiriyor.
Somut hiç bir kanıt yok, sadece yazı benzerliği var. Buna rağmen, yüzbaşı ordudan tart ediliyor, mahkum oluyor. Yüzbaşının duruşmasına binlerce insan katılıyor.
Aradan iki yıl geçiyor, el yazısının yüzbaşıya değil, bir binbaşıya ait olduğu ortaya çıkıyor. Binbaşı yargılanıyor, el yazısının ona ait olduğu kanıtlandığı halde, binbaşı beraat ediyor.
O milletvekilleri Beşşar Esad’la fotoğraf çektirdikleri için Başbakan Erdoğan tarafından ağır sözlerle eleştiriliyor. Eleştirilere Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katılıyor.
Cüneyt Ünal’ın kurtarılmasına ilişkin hükümet düzeyindeki girişimlerin ne olduğu dün akşam geç saatlerde gün yüzüne çıkıyor. CHP Ankara milletvekili Levent Gök dün gece yarısı Meclis’te Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşurken bir belge açıklıyor.
Ondan önce hatırlatma gerek. Hem Erdoğan, hem Davutoğlu “Suriye ile çeşitli kanallardan sürekli bağlantı halindeyiz, Ünal’ı kurtarmak için her türlü çabayı harcıyoruz” diyor. Ünal’ın kurtarılmasını için gerekli çabanın öyküsünü Levent Gök Meclis kürsüsünden aktarıyor.
AİLENİN DİLEKÇESİ
Cüneyt Ünal’ın annesi ve babası Arife ve Hikmet Ünal 24 Eylül 2012 tarihli dilekçe ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan’a oğullarının kurtarılması için yardım isteminde bulunuyor, dilekçe veriyor.
Kürsüde TİP milletvekili Sadun Aren:
“Bu ülkeyi yönetmek için plan yapmak gerekir”.
Sadun Hocaya AP’liler laf atıyor, “Moskova’ya, Moskova’ya, plan orada var”.
Sadun Hoca istifini bozmuyor, soğuk kanlı:
“Doğru söylüyorsunuz, en iyi plan Moskova’da yapılıyor”. AP Gurubu Demirel’in işareti üzerine anında sessizliğe bürünüyor, Sadun Hoca Meclis’te sanki “Ekonomiye Giriş” dersi veriyor. Bütün Meclis pür dikkat onu dinliyor.
Adayların verdiği yanıtlar çoğunlukla birbirine benziyor:
“Bu dizide tarih çarpıtılmıştır. Toplum, hassas olduğu ahlaklı yayınlar istemektedir”.
Yanıtlar tornadan çıkmış gibi. “Ahlaklı” olmasını istiyor derken, Muhteşem Yüzyıl’ın ahlak dışı olduğu söyleniyor. Tarihle bağlantısı olmadığı ayrıca vurgulanıyor.
Bu görüşü savunan uzman yardımcısı adaylar bu diziyi ne ölçüde izlemiş? “Fırsat buldukça izlemiş”. Türkçesi, her hafta dizinin karşısına geçip, dikkatini kaçırmadan izlemiş değil.
Bu yanıtlar iki şeyi ifade ediyor. Bir, iktidarın propagandası hedefini buluyor, iki, bazı kamu kurumları bu soruları yönelterek, iktidarın dümen suyunda olduğunu acele tescil ediyor. Ne olur, ne olmaz.
BORU VE KİLİT
Alman İstihbarat Örgütü: “Rus Mafyası Güney Kıbrıs’ı tam anlamıyla işgal etmiş durumdadır. Ruslar kara paralarını Güney Kıbrıs’ta, Rumların da bilgisi dahilinde, aklamaktadırlar. Sadece 2011’de aklanan para seksen milyar doları bulmaktadır. Rus oligarkları Güney Kıbrıs’ta bir eli yağda, bir eli balda yaşamaktadır”.
Dünya Bankası: “Güney Kıbrıs’ta yaklaşık 150 firma yolsuzluk batağındadır. Her türlü yolsuzluğun yanı sıra, Güney Kıbrıs tam bir vergi cennetidir”.
Avrupa Parlamentosu: “Rusya’daki örgütlü yolsuzluk çeteleri Güney Kıbrıs’ta at oynatmakta, Rumlar buna ses çıkarmamaktadır. Kıbrıs Rum Kesimi ekonomik felakete sürüklenmektedir”.
Rus Mafyasının Kıbrıs Rum Kesiminde kara parasını akladığı, orada kadın, kumar, eğlencenin bin türlüsüne daldığı bilinmeyen değil. Üstelik bunlar uluslararası raporlara yansıyor. (Der Spiegel, sayı 45, s.21, 22, not olmak üzere, Spiegel’in nefis bir incelemesi var, oradan yararlandım).
Buna rağmen, kaçınılmaz felaketi dünya ile birlikte Kıbrıs Rum Kesiminin yöneticileri, başta Cumhurbaşkanı Hristofyas da izliyor.
SEKSEN KİŞİ
Rum Yönetiminin seyirci kalmasının kendilerine göre bir mantığı var. Ekonomi tıkırında. Tıkırında gitmesi için Moskova geçen yıl 2.5 milyar dolarlık yardımda bulunuyor. Moskova yardımı bu yıl beş milyar dolar olarak tekrarlanıyor.