Türkiye tıpkı 12 Eylül darbe günleri gibi. Yurt dışından “Türkiye’de neler oluyor” diye, Ankara ve İstanbul’a arka arkaya heyetler geliyor. Bunların önemli bölümü basın özgürlüğü kısıtlamaları ve tutuklu gazetecilerle ilgili. Son olarak Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) heyeti Ankara’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve diğer partilerin yetkilileriyle görüşüyor.
IPI heyeti önceki gün İstanbul Gazeteciler Cemiyeti binasında bazı gazeteciler, bazı tahliye olmuş gazeteciler ile tutuklu gazeteci yakınlarıyla buluşuyor.
IPI heyetinde Almanya, İngiltere, Hindistan, Amerika, Nijerya, Avusturya, Yeni Zelanda’lı gazeteciler var. Heyetin başkanı, Guardian’ın eski genel yayın yönetmeni Peter Preston. Preston toplantıda izlenimlerini aktarıyor:
“Bizde herhangi bir ideolojik yaklaşım yoktur. Bizim derdimiz dünyanın her yerinde basın özgürlüğünün işlemesidir. Ankara’da Başbakan Yardımcısı bize, sadece üç tutuklu gazeteci olduğunu, söyledi. Ayrıca, dördüncü yargı paketiyle hapisteki gazetecilerin çıkacağını belirtti. Ama, artık öğrendik, Türkiye’de olabilir gibi görünen şeylerin bir kaç dakika sonra olamayacak hale geldiğini biliyoruz. Türkiye’den kaygılıyız. AB sürecinde adalet ve şeffaflık bu ülkede zayıflamış bulunuyor”.
ÜÇ DEĞİL 71
Amerika’nın bu uyarısına, müttefik ülke olarak, Türkiye de dahil. Durup dururken, ne alaka şimdi. Amerika bu kararı Türkiye nedeniyle alıyor.
Türkiye İran’dan doğalgaz satın alıyor. Bunun karşılığında kamu bankalarına Türk Lirası yatırıyor. Geçenlerde burada garip bir işlem gözlerden kaçıyor:
İran bu parayı çekerken Türkiye’de altına dönüştürüyor. Türkiye’den İran’a döviz yerine altın gidiyor. Yurtdışına döviz çıkacak iken, altın çıkması dış ticaret kalemlerinde altın ihracatı olarak görünüyor.
Böyle bir işleme neden gerek duyuluyor? Bunun yanıtını CHP’de ekonomik işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak veriyor:
“Bu yılın ilk dokuz ayındaki cari açıktaki 21.2 milyar dolarlık iyileşmenin yüzde kırkı İran’dan alınan doğalgaz bedelinin altına dönüştürülerek yurt dışına çıkması ile sağlandı”.
CARİ AÇIK KAYGISI
Neden? Bizim ekonomideki önemli sorunlarımızın başında cari açık geliyor. Dış ticaretteki dengesizlik, ithalat ile ihracat arasındaki fark.
CHP’de ekonomik işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak enflasyon rakamlarının belli olmasından sonra, bence son zamanların en önemli açıklamalarından birini yapıyor.
Aylık ve yıllık enflasyon rakamları TÜİK tarafından düzenli biçimde her ayın 3’ünde, saat 10’da resmen açıklanıyor. Yıllardır böyle. Kasım ayı enflasyonunun resmen açıklanması için herkes saat 10’u beklerken, bir yabancı haber ajansı sürpriz yapıyor.
Enflasyon rakamlarını, resmi açıklamadan on yedi dakika önce, saat 9.43’te açıklıyor. Rakamlarda hiç sapma yok, tam TÜİK’in verileri gibi.
BONO SATIN ALMAKEnflasyonun resmi açıklamadan on yedi dakika önce açıklanması milyon değerinde.
Kasım’da enflasyon düşüyor. Enflasyon düştüğüne göre, belli ki, faizler de düşecek. Ekonomide zincirleme etki var. Faiz düşünce, bono değeri artıyor.
Madem enflasyon ve faiz düşecek, bono değeri artacak, bu durumda bono satın almak çok karlı bir işleme dönüşecek.
Faik Öztrak işte buraya dikkat çekiyor;
“Ben bu yıl altı komiteden sorumluyum”.
Polis ellerini ovuşturuyor, işte enseledik kerataları. Daha o sevinç bitmeden bir başka telefonda bir başka tıp öğrencisi:
“Ben dört komiteden sorumluyum”.
Polisin neşesi daha da artıyor, tamam, işte örgütün peşindeyiz. Ama, gerçek başka.
Tıp öğrencilerinde vize değil, komite sistemi var. Beş, altı ders birleşiyor, bir komite oluyor. Yüz sınav sorusunda mikrobiyoloji, patoloji, biyokimya sorularının yer alması gibi.
Ve de dolayısıyla bu komitelerin hiçbir KCK ya da bir başka örgüte çıkmıyor. Buna rağmen, on üç tıp öğrencisi altı aydır hapiste. Mahkeme karşısına ancak yarın çıkacaklar.
SUÇLARI BÜYÜK
Tıp öğrencilerinin başka suçları da var. Şöyle:
Çiller’le uçakta sohbet başlıyor. Ama, hava elektrikli. Belli, bir şey patlayacak. Çiller o günkü Hürriyet’in manşetini Ertuğrul’a gösteriyor, “bu ne böyle?”.
O dönemde enflasyon yeniden yükselişe geçiyor. Hürriyet’in manşeti, “Savaş Dönemi Enflasyonu”. 1991 Körfez Savaşı sırasında bizde enflasyon yükselmiş, Çiller döneminde yeniden tırmanıyor, manşet bunu anlatıyor. Çiller fena sinirli. Ciddi bir tartışma başlıyor. Sonunda Ertuğrul:
“Ben bu uçakta sizin davetliniz olarak bulunuyorum. Ben de, size cevap vermek zorunda kalırsam, o zaman Başbakan-gazeteci ilişkisi dışına çıkmış oluruz”.
Brüksel’e ininceye kadar uçaktaki gergin hava dağılmıyor. Brüksel’de Ertuğrul guruptan ayrılıyor, NATO toplantısını beklemeden normal tarifeli bir uçakla geri dönüyor.
DEMİREL’İ SIKIŞTIRMA
Lizbon’a, AGİT toplantısına gidiyoruz. Cumhurbaşkanı Demirel’in uçağında iki gazeteciyiz. Ertuğrul ile ben. Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem ile Dışişleri bürokratları Demirel’e refakat ediyor.
Biz Cumhurbaşkanını bulmuşuz, üstelik sadece iki gazeteci, Demirel’i soru yağmuruna tutuyoruz, hep ters sorular. “Şu kararnameyi neden geri çevirdiniz? Ötekini neden imzaladınız? Başbakanla şu konuda neden anlaşmazlık çıktı? Bu neden böyle, o neden şöyle?”
“Yetmez ama”, bir de öğretmenlere performans uygulaması getiriliyor. Buradan çıkacak rapora göre, öğretmenlerin ataması, yükselmesi, yer değiştirmesi yapılacak, yani öğretmenlerin hayatı bu rapora bağlı.
Kim verecek bu performans raporunu? Eğitim-Sen bu soruya karşılık veriyor:
“İlk bakışta öğretmenlerin öğrenciler ve veliler tarafından denetleneceği...” Öğretmeni öğrencisi sınava tabi tutacak, öğretmeni veliler denetleyecek. Eğitim-Sen soruya devam ediyor:
“Denetimin ölçüsü ne? Bu durumda öğretmen-öğrenci ilişkisi, öğretmen-veli ilişkisi nereye gider, olumsuz etkilenmez mi?”
VARSA YOKSA DİN
Kız öğrenci yedi yaşında, vücut hattı ne demek diye, arkadaşlarına soruyor, onlar da bilmiyor.
Kıyafet zabıtası okulun kapısında, elinde mezura, kız öğrencinin yırtmacını ölçüyor, “olmaz yavrum olmaz, bu yırtmaç yönetmeliğe aykırı, üç santim daha kısa, evine git, değiştir”.
Ya da örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı Resmi Gazeteye ilan veriyor, “kıyafet zabıtası istihdam edilecektir, kıyafet denetleyecek zabıtaların kıyafetleri de şu ölçülere uygun olmalıdır”.Türkiye zıvanadan çıkıyor. Dış politikada “komşularla sıfır sorun” derken, komşulara karşı patriot yerleştirme zorunluluğuna nasıl geliyorsak, dizilerden öğrenci kıyafetlerine, kuzu partisinden dokunulmazlığa öyle geliyoruz.
FRANSA’DAN ALDIK
Çocuğu sınıfsal farklılıktan uzak tutmak, o farkın çocuğa yansımasını önlemek, çocuğu psikolojik olarak korumak, öğrenciler arasındaki ekonomik farkı ona hissettirmemek.
Tayyip Erdoğan kendisini miting alanında izleyen kalabalığa hiç aldırmıyor. Büyük çoğunluğun merakla izlediği “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle ilgili ağzına geleni söylüyor. Halktan tepki yok. Onu dinleyenler onu onaylamıyor.
Muhteşem Yüzyıl gitsin, o bizim işime yaramaz, yerine Dersim gelsin. Bize o yarar.
BELGESELİN İÇERİĞİ
Hazırlanmakta olan Dersim Belgeseli ile ilgili bilgiler şöyle.
-Belgeseli Muhsin Kızılkaya, Abidin Parıltı, Fırat Ceweri üstleniyor, MAF Prodüksiyon gerçekleştiriyor.