21 Aralık 2010
ENERJİ Bakanı Taner Yıldız Japonya’ya gidiyor, muhtemelen yarın, ikinci nükleer santral için.
Türkiye ilk nükleer santral için Rusya ile el sıkışıyor. Mersin Akkuyu’da. Şimdi ikinci adım atılıyor.
Akkuyu’daki santralın maliyeti 20 milyar dolar. Bu rakam, Türkiye açısından, Türkiye’deki en büyük yabancı sermaye yatırımı. Rusya açısından ise, Rusya’nın bir başka ülkedeki en büyük yatırımı.
Biz Akkuyu’da üretilecek enerjinin yüzde 70’ini alacağız, kilovatsaati 12.5 cent’ten. Gerisini Rusya başka ülkelere satacak.
ENERJİ SATRANCI
Nükleer enerji denilince, toplumun önemli bir bölümü şöyle bir duruyor. Haklı olarak, hele de Çernobil faciasından sonra.
Aynı faciadan sonra büyük gösteriler düzenleniyor, nükleer santrallar Batı’da teker teker kapatılıyor. Bu karşı duruşa rağmen, günümüzde çeşitli ülkeler nükleer santrala yeniden dönüyor.
Çünkü, küreselleşme ile birlikte, dünyada enerjiye olan talep hızla artıyor. “Ben enerjimi nereden bulacağım” kaygısı yaygınlaşıyor. Enerji Bakanlığına göre, su, kömür ve rüzgar kaynakları enerji ihtiyacını karşılamaya yetmiyor. Türkiye bu nedenle nükleer santrala ağırlık veren ülkeler arasına katılıyor.
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2010
CHP’nin internet sitesi yenileniyor. Yenilendiği anda, siteye aynı anda 120 bin başvuru geliyor. Henüz kurulmuş olan CHP sitesi dayanamıyor, çöküyor, sonra düzeltiliyor. 120 bin kişiyi hiç bir partinin miting alanında toplaması mümkün değil. Ama, internet üzerinden milyonlarca kişiye ulaşması mümkün.
CHP’nin kurumsal olarak internet işleyişi dışında, Kılıçdaroğlu’nun kişisel internet bağlantısı var. Örneğin, Facebook’ta 800 bin Kılıçdaroğlu taraftarı (fan) belirleniyor. Aynı alanda diğer parti liderlerinin, buna Tayyip Erdoğan dahil, internet taraftarı çok daha az, hatta yarısı kadar.
Seçime giderken, herhalde diğer partiler de aynı yönteme başvuracak, partiler propaganda aracı olarak interneti çok sık kullanacak.
ÜYE OLMAK ZOR
CHP’de bugün kurultay var. Bu gibi teknik ayrıntıların kurultayda yeri yok. Oysa, bugünden itibaren CHP’nin başarısı bu ayrıntılarda gizli.
Bugün varsa yoksa, blok liste ve o listeye kimlerin gireceği. Geniş halk kitlelerini hiç ilgilendirmiyor. Bununla birlikte, CHP’yi kimlerin yöneteceği elbette önemli. Çünkü, seçimde elde edilecek şu ya da bu sonuç, bugün yönetime gelecek ekibin hanesine yazılacak.
Blok listeyi bilmem, ama bildiğim bir şey var. CHP örgütü iyi çalışmıyor. Pek çok yerde aksıyor.
Bunun pratik uygulamalarından biri, kendini gelen şikayetlerde gösteriyor. Örneğin, CHP’ye üye olmak bir dert. İnsanlar CHP il ya da ilçe binalarına üye olmak için geliyor, geri dönüyor. Kendilerine olmadık güçlük çıkarıldığını öne sürüyor.
ÖRGÜT VE ÖRGÜT
Bir partinin iktidar şansı sadece lidere bağlı değil. Bir de, örgütün çalışması var. Bu gerçek liderin karizması yanında, bizde ve dünyada her parti için geçerli.
CHP örgütü uzun süredir rahata alışmış görünüyor. Genel merkezden onları yerinden oynatacak bir işaret uzun süredir gelmiyor. Onlar da, işe o kadar asılmıyor. O kadar ki;
81 il başkanından 14’ü kendi illerinde değil, Ankara’da oturuyor.
Bu garip bir durum. Başkan kendi ilinde oturmadıktan sonra, o ilde partisi adına siyasal faaliyeti nasıl yürütecek? Hayır, yürütemeyecek.
Örgüt ve çalışması, CHP’nin en temel sorunlarından biri. Liderin hırsı, perspektifi, partinin programı yanında, seçimi kazanmakta bence örgütün çalışmasının ciddi payı var.
Yeni yönetimin görevi örgütünü çalıştırmaktan geçiyor.
Fiilen Kürt Özerk Bölgesi
BU yıl sohbaharda okullar açılırken, okulları boykot ediyorlar.
İki hafta önce, Demokratik Toplum Kongresinde aldıkları kararla, öz savunma güçleri adı altında kendi milis güçlerini kurmaya yöneliyorlar.
Şimdi iki dili, Türkçe ve Kürtçeyi, yaşamın her alanında geçerli kılmak üzere harekete geçiyorlar. Bu karar üzerine, Diyarbakır’a bağlı 97 köy ve mezraya Türkçe ve Kürtçe tabelalar asıyorlar.
Belediyelerde çalışan personele Türkçe dışında, Kürtçe bilme zorunluğu getirileceğini açıklıyorlar.
Güneydoğu’da eğitimin yerel yönetimlere devredilmesini istiyorlar.
Kürtler bakıyor ki, Kürt Sorununun çözümü için Türkiye Cumhuriyeti ateş kes rehavetine kapılmış, bahtının rüzgarına gidiyor, onlar da, kendi göbeklerini kendileri kesme kararı alıyor. Düğmeye basan İmralı.
Silahlara başvurmadan, Güneydoğu’da fiilen özerk bölge oluşturma çabaları. İşin ilginç yanı, olaylar sözlerden çıkıp, fili durum yaratmaya dönüşmesine rağmen, hükümetten henüz ses yok. Sadece Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in uyarısı var. Oysa;
Türkiye’de siyasal rejim fiilen değişiyor, fiilen Kürt Özerk Bölgesi kuruluyor ama, garip bir sessizlik egemen.
Bu fiili durumu Türkiye ilk kez yaşıyor. Çok farklı, çok ayrı bir durum.
Adalet Bakanlığı spor mahkemelerine karşı
YARGI dava dosyalarından başını kaldıramaz halde. Davalar iki, üç yıl, hatta daha fazla sürüyor, adalet inanılmaz biçimde gecikiyor.
Meclis komisyonlarında şu sıralarda Spor Yasası konuşuluyor. Sporda şiddeti önlemeye yönelik ögeler tasarıda ağır basıyor. Bunlar arasında cezaların yüksek tutulması ve hemen verilmesi var. Buna ek olarak, spor davalarının yeni kurulması düşünülen Spor Mahkemelerinde görülmesi öngörülüyor.
Adalet Bakanlığı, “bunca dava varken ve davalar bu kadar uzun sürerken, bir de spor mahkemesi kurmak idari olarak mümkün değil” itirazında bulunuyor.
Bugün ve yarın Adalet Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile federasyon temsilcilerinin bir araya gelerek, tasarının ilgili maddesine çözüm bulmaları bekleniyor.
Yazının Devamını Oku 17 Aralık 2010
DÜNYA Basketbol Şampiyonası’nın Ankara’da yapıldığı Arena Spor Salonunun telefonu çalıyor, bu ayın başlarında:“Biz büyük bir kuruluşuyuz, sizin salonda bir toplantı düzenlemek istiyoruz, ayın 18’i boş mu?”
Spor salonunu yöneten sorumlu kişi takvime bakıyor, “evet boş”.
Telefonun öbür ucundan yanıt geliyor:
“Ben CHP’den arıyorum, kurultayı ayın 18’inde sizin salonda toplamak istiyoruz.”
Arena Basketbol Federasyonu’na bağlı. Daha sonra Basketbol Federasyonu ile bağlantıya geçiliyor ve CHP yarın yapacağı kurultay için Arena’yı kiralıyor.
Neden doğrudan CHP adına aranmıyor? İddiaya göre, aynı salonu daha önce bir nedenle MHP bir günlüğüne kiralamak istiyor, MHP’ye güçlük çıkartılıyor.
O nedenle, spor salonunun önce boş olup olmadığı dolaylı yoldan kontrol ediliyor, ardından CHP için tutulacağı bildiriliyor.
Hayır, spor salonlarına parti kongreleri için AKP iktidarının ambargo koymuş olabileceğine ihtimal vermiyorum. Böyle bir şey gerçek olmasa bile, insanlarda bu yönde izlenim yaratmış olmak, olayın tatsız yönü.
Yazının Devamını Oku 16 Aralık 2010
“ON kişiye yemek ısmarlayabilecek kadar varlıklı olacak.” “Genç olacak.”
“Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına rahmet yağardı, eskilerden biri olmayacak.”
“Farklı siyasi tura çıkmış biri olmayacak.”
İşte, böyle biri aranıyor. Bunlar çeşitli görüşmelerde kullanılan özgün cümleler. Aranan o kişi Demokrat Parti’nin (DP) yeni Genel Başkanı olacak. O kişiyi arayanlar, önceki gün bir araya gelen Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk ve Mesut Yılmaz.
15-16 Ocak’ta DP’nin kongresi var. Şimdiki genel başkan Cindoruk, daha önce verdiği söz üzerine, 15 Ocak’ta görevini yukardaki niteliklere sahip birine bırakacak.
Ama, kime bırakacak? O belli değil. Dün gazetelere bakıyorum, hemen hepsi “Çiller Sürprizi” başlığı altında, Tansu Çiller’in döneceğine ilişkin haberler yayınlıyor.
Hayır, Demirel, Cindoruk ve Mesut Yılmaz böyle bir karar vermiyor.
ÇİLLER’İN KARNESİ
Gerçi, Çiller dönsün, diyen bir ekip var. Hatta, onlardan biri, kapı kapı dolaşarak, Çiller adına kulise giriyor. TV’lere çıkarak, doğru olmayan açıklamalarda bulunuyor.
Onun dışında, geçmişte, Çiller’in yakınları ünlü bir işadamına giderek, Demirel’e ricada bulunmasını, Demirel’in, Tansu Çiller’i işaret etmesini, istiyor.
Demirel’in böyle bir niyeti yok. Ayrıca, DP’de etkin isimlerin görüşlerine göre, Çiller döneminde:
“- 1991’de yüzde 28 olan DYP’nin oy oranı yüzde 9.7’ye kadar düştü, DYP 2002’de Meclis dışında kaldı.
- Ekonomik kriz patladı.
- Faili meçhul cinayetler arttı.
- PKK terörü en azgın dönemini yaşadı.”
Edindiğim izlenim, hem bu kırık karne, hem eskiye rağbet yok, cümlesi, Çiller’in şansını çok zayıflatıyor.
HİSARCIKLIOĞLU
Akıllardan bir ara TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu geçiyor.
Onun ismi ortaya çıkınca, “ileri demokrasi” ülkemizde devreye aniden vergi uzmanları giriyor. Ne olur, ne olmaz, bakarsınız Hisarcıkoğlu AKP’nin oylarını düşürebilir. Önlem almak gerek.
Zaten alınıyor. Vergi uzmanları TOBB’u denetlemeye başlıyor.
Hisarcıklıoğlu vazgeçmek zorunda kalıyor. İyi mi! Ne de olsa, özgür bir ülkede yaşıyoruz.
DP’de üzerinde durulan bir kaç isim var, ancak henüz net değil. Kongre 15-16 Ocak’ta olduğuna göre, yeni başkan adayı kısa sürede belli olur.
CHP’de deneyimli isimler
CHP’nin parti ilişkilerinde ve seçimlerde deneyimli üyeleri iki biçimde tasfiyeye uğruyor.
Onları önce 12 Eylül, daha sonraki yıllarda da Deniz Baykal tasfiye ediyor. Onlar CHP’li ama siyaset yapma şansları ellerinden alınıyor. Oysa, tabanda onlara dönük rüzgar esmeye devam ediyor.
Şimdi yeni bir fırsat var. Kurultayda Kılıçdaroğlu o küskünleri partiye kazandırırsa, Parti Meclisi listesinde onlardan bir bölümüne şans verirse, CHP’de parti içi kenetlenmeye katkıda bulunur.
İki kuruş dalga geçer gibi
BENZİN fiyatında hepimize büyük kazık atılıyor, dünya rekoru kırılıyor.
Başbakan Erdoğan, fiyatın neden bu kadar yüksek olduğunu bilmiyormuş gibi, “şunu araştırın” diyor. Araştırmaya gerek yok, fiyat vergiden dolayı bu kadar yüksek. Benzinin litresi rafineriye 0.83 kuruşa geliyor, rafineri çıkış fiyatı 0.99 kuruş. Yanlış okumuyorsunuz, 0.99 kuruş. Ama, bize satılan fiyat dört liraya dayanıyor. Nakliye ve diğer ufak tefek maliyet hariç, aradaki fark asıl vergiden dolayı. Devlet litre başına 2 lira 48 kuruş vergi alıyor.
Toplanalım, konuşalım, olayı hikaye. İşte, rafinericiler iki kuruş indiriyor. Kargalar güler.
Asıl indirmesi gereken Maliye. Fiyattaki aşırı yük asıl vergide.
Erdoğan talimat verecek, devlet belli ölçüde vergiden vazgeçecek, o kadar basit. Ama, benzin üzerinden vergi almak çok kolay, anında tahsil ediliyor. Maliye ile birlikte ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan bu yağlı börekten vazgeçmek istemiyor.
Ne iki kuruşu, ne toplantısı.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2010
POLİS, siyasi partiler, ordu, medya, dini kurumlar, sivil toplum kuruluşları, yargı, kamu görevlileri, özel sektör, meclis, eğitim sistemi.
Türkiye’de her üç kişiden biri, bu adı geçen kurumlardan en az birine rüşvet verdiğini söylüyor. Türkiye’de rüşvet verme, dolayısıyla alma oranı yüzde 33.
Bu çok yüksek bir yolsuzluk oranı, dünyadaki yolsuzluk ortalamasının üstünde.
Dünyada yolsuzluk ortalaması yüzde 25. En çok yolsuzluğa adı karışan Balkan ülkelerinde yüzde 19. AB ülkelerinde ise, sadece yüzde 5.
Türkiye yolsuzlukta dünyaya fark atıyor.
ARTARKEN MÜCADELE
Önceki gün bütçe görüşmelerine de, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı Kayseri’deki yolsuzluk iddiası damgasını vuruyor.
Ondan beş gün önce, Şeffaflık Derneği dünyada ve Türkiye’deki yolsuzluklarla ilgili açıklamalarda bulunuyor. Yok, Türkiye’nin hakkını yemeyelim, gerçi bu alanda liderliği kimseye kaptırmıyoruz ama, dünyada da yolsuzluk artıyor.
Yazının Devamını Oku 14 Aralık 2010
“BLOK liste ayrıştırır, blok liste parçalar, blok liste demokratik değildir.”
Blok liste aleyhinde benzer sözler. Kim söylüyor bunları?
Deniz Baykal.
Genel başkan iken, son yıllardaki kurultaylarda hep blok liste yapan, blok listeyi savunan Deniz Baykal.
Blok liste yanında, ayrıca partiyle ilgili tek başına aldığı aldığı kararları, Parti Meclisi ya da Merkez Yürütme ve Karar organına haber bile vermeden, parti kararı olarak açıklayan Deniz Baykal.
Bütün bunlar Baykal genel başkan iken, geçerli ve demokratik, o zaman blok liste ayrıştırmıyor, ama şimdi partide ayrışmaya neden oluyor.
Çok ayıp Deniz Bey, size hiç yakışmıyor.
Yazının Devamını Oku