12 Ocak 2011
KEYFİ uygulamalara açık bir yönetmelik.
Bu cümle bana ait değil. Bu cümlede adı geçen yönetmelik, tütün ve alkollü içkilerin satışını düzenleyen yönetmelik. Bu cümle, anılan yönetmeliği inceleyen hukukçulara ait.
Bir yönetmelik her türlü keyfi uygulamaya açıksa, o yönetmeliğin öngördüğü uygulamadan her şey beklemek mümkün, hiç beklenmeyen durumlar doğabilir. Bu yorum bana ait.
Geçen hafta Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tütün ve alkollü içkilerin satışı ve sunumuna ilişkin bir yönetmelik yayınlıyor. Yönetmelik önce sessiz sedasız karşılanıyor.
Hafta sonunda alkollü içki üreten şirketlerin hukukçuları yönetmeliği inceleyince, yeni bir alkollü hayatın başladığı anlaşılıyor.
ZİHNİYET VE YASAKİçki umurumda değil. Ama, ideolojik yaklaşım nedeniyle içkiyi yasaklamak ya da sınırlamak isteği fazlasıyla umurumda. Çünkü, belli bir siyasal zihniyetin topluma yerleştirilmesi, bu gibi yasak ve sınırlamalarla gerçekleşiyor. Bu sınırlamalar çoğunlukla içmek ve okumak üzerinden.
Yönetmelik, dünkü Hürriyet’te Ekonomi Servisinden Demet Cengiz Bilgin’in haberiyle gün yüzüne çıkıyor. Toplantılara, yollardaki lokantalara, belediye sınırları dışında deniz kenarındaki lokantalara, yılbaşı sepetlerine, vitrinlere, ilanlara içki yasakları geliyor. Çok kapsamlı bir yasak listesi. Neredeyse, içki içme yasağı kural haline geliyor.
Yönetmelikte elbette böyle bir madde yok ama, malum dinimiz içkiyi yasaklıyor. O halde içki yasak.
Yazının Devamını Oku 11 Ocak 2011
HEYKEL ve resim denildiğinde, bire bir yaşadığım iki olay var.
1974’te CHP-MSP koalisyonu sırasında, İstanbul Karaköy’e konulan “Güzel İstanbul” heykelini, hükümetin MSP kanadı “müstehcen” buluyor. Koalisyonu sarsan tartışmalara neden olan heykel, MSP’nin baskısıyla, Başbakan Ecevit’e rağmen kaldırılıyor.
12 Eylül döneminde ise, Kenan Evren bir sergiyi dolaşırken, bir resmi müstehcen buluyor. Resim hemen kaldırılıyor.
Afganistan’da daha farklı bir yol izleniyor. Taliban orada heykelleri “dine aykırı” buluyor, dinamitle yok ediyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun, sanat otoriter ve muhafazakar düşünceyle bağdaşmıyor. Güney Amerika askeri rejimlerinde, Hitler Almanya’sında tabloların parçalanması, heykellerin kırılması hep var.
ARKEOLOJİ MÜZESİYunan, Roma, Babil, Mısır, batıda ve doğuda uygarlıklar ve elbette Rönesans ne ile ölçülüyor?
Bir bilimle, iki sanatla.
Bilime fizikten ekonomiye, matematikten felsefe ve mimariye kadar akla gelen her bilim dalı dahil. İnsanlığın refahı için bilim.
Yazının Devamını Oku 8 Ocak 2011
NASILSINIZ Sayın Ali Babacan, iyi misiniz, hoş musunuz?
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın hatırını sormak istiyorum bugün, şu anda ne düşünüyor, kendisini nasıl hissediyor, merak ediyorum.
Merak ediyorum, çünkü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan 2009 Yoksulluk Çalışması Babacan’ı güç durumda bırakıyor.
Türk Ekonomisi ile ilgili yaptığı her açıklamada, Babacan pembe tablolar çiziyor. Gerek ekonominin global rakamları, gerek insan odaklı ekonomik verilerde Babacan bizi hep nurlu ufuklara götürüyor.
Ona ve AKP kadrolarına göre, ekonomik olarak “Türkiye uçuyor”, almış başını gidiyor. Görülmemiş kalkınma, muhteşem refah çoktan bizimle birlikte.
Hele de, refahın tabana yayılması, bireylerin toplam gelirden aldıkları pay, son sekiz yılda iyice artıyor.
Tüh, tam bu sırada devreye TÜİK giriyor. Bütün fiyaka bozuluyor.
YOKSULLAR ARTTIDevletin kurumu, TÜİK’in açıklamasına göre:
Yazının Devamını Oku 7 Ocak 2011
BERLİN’den dönen Başbakan Erdoğan ayağının tozuyla Meclis’i olağanüstü toplantıya çağrıyor. Yıl 2004, Ekim. AB Türkiye ile ilgili yıllık İlerleme Raporunu açıklamak üzere. Erdoğan Berlin’de Merkel ile görüşüyor. Merkel, İleri Raporuna gönderme yaparak, Erdoğan’ı uyarıyor:
“Türkiye iyi yolda, üç yasa daha, Türk Ceza Yasası, İnfaz Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası (CMY) bir an önce yürürlüğe girerse iyi olur.”
Madem AB Türkiye’nin yapmakta olduğu reformlara olumlu, Erdoğan fırsatı kullanmak ve eksikleri tamamlamak için Meclis’i derhal topluyor.
Bugün başımıza büyük dertler açan Ceza Muhakemeleri Yasası işte o reform sürecinin sonucu.
TUTUKLULUK KURAL
Ancak, “reform” orada kalmıyor.
Hep “reform” yapıyoruz ya, 2004 Aralık’ta çıkan yasanın yürürlük tarihi önce Nisan 2005, sonra Haziran 2005, derken 2008 Ocak, olmadı 2011 Ocak.
Bu arada da, aynı yasada üç-dört kez değişiklik yapılıyor, ne de olsa “reform”.
Ve her sefer amaç iyi niyetli, yargıyı hızlandırmak, AB standartlarına uyum sağlamak.
Gelin görün ki, yaz-boz tahtası kişi hak ve özgürlüklerini kesip biçiyor.
AB’de tutukluluk istisna, özgürlük kural iken, bizde özgürlük istisna, tutukluluk kural haline geliyor.
Yargıyı hızlandırmak mı, buna ne ülke hazır, ne yargı sistemi, o hız ve o adalet için pek çok malzeme eksik. Üstüne üstlük, iktidar-yargı çekişmesi günün geçerli modasına dönüşmüş.
ESKİSİ DAHA İYİ
“Reform” diye yola çıkılıyor, yenisinin yanında 1992 tarihli eski yasa daha adil kalıyor. İşte, öyle bir “reform”.
İşin bir başka garip yanı, hukukçular altı yıldır bas bas bağırıyor. Günü geldiğinde, başımıza kim bilir neler gelecek, diye paneller, seminerler düzenliyor. Iııh, kimse oralı olmuyor.
Son perdede dram bize özgü. Herkes birbirini suçlamakla meşgul. Yandaş medya derhal vaziyet alıyor.
“Çöken Yargıya Acil Müdahale”, “Yüksek Yargıda Tıkanma”, “Yargıtay Başkanından Garip Sözler” manşetleri ile yandaş medya hedef tahtasına yüksek yargıyı oturtuyor.
Akla gelebilecek hemen her olayın günlük politikaya, polemiğe dönüştüğü bir ülkede, yaşadığımız sonuç aslında normal.
AİHM: Yaygın ve sistematik tutuklama
BİZDEKİ adalet sistemi için çok ağır bir karar veriyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). AB kapısında sabırsızlıkla bekleyen bir ülke için tam anlamıyla yüz kızartıcı bir karar.
Tutukluluk süresi vicdanları kanatıyor. O sürenin uzunluğu çok açık biçimde insan hakları ihlaline giriyor. Tutuklular AİHM’e başvuruyor.
AİHM’de süre uzunluğu nedeniyle Türkiye’yi dava eden yüzlerce dosya var. O davaların hepsi Türkiye aleyhine sonuçlanıyor.
Bir süre önce AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği davalardan birinde, tutuklu kişi, “yargıç karşısına hiç çıkmadan altı yıldır hapis yattığını” bildiriyor. AİHM
benzer davalarda olduğu gibi, bu davada da şu karara varıyor:
“Türkiye’de yaygın ve sistematik tutuklama sorunu vardır. Bu sorun, yasalardan olduğu kadar, adalet sisteminden de kaynaklanmaktadır.”
Bu örnek geçmişle ilgili. Hele şimdi, tutukluluk süresi on yıla kadar uzayacağına göre, AİHM’in nasıl tavır alacağı çoktan belli.
Ve biz AB üyesi olmaya özenen bir ülkeyiz.
Bir saçmalık daha: ‘Yağmur Rahmettir’
RADİKAL’de dün çarpıcı bir yazı var. Ezgi Başaran İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Halk Ekmek tarafından ilköğretim öğrencilerine dağıtılan bir broşürü yazıyor.
Resimli broşürün adı “Yağmur Rahmettir”. Sözüm ona, yağmurun nasıl oluştuğunu anlatıyor. Köyün öğretmeni yağmurun oluşumunu bilimsel olarak anlatıyor, öğrencilerden biri itiraz ediyor ve “yağmur için duaya çıkılması gerektiğini, dedesinin öyle anlattığını” söylüyor.
Resimli kareler daha sonra, köy imamı önderliğinde çocukların yağmur için dua ettikleri, yağmur duasından sonra, koyun mu kesmeli, sığır mı kesmeli, tartışmasına yer veriyor.
Ezgi Başaran broşürü yazandan yayınlayana kadar, adı geçen tüm sorumluları arıyor ve tahmin edeceğiniz gibi, hiç birinden yanıt alamıyor.
Ezgi’nin kara mizah üslubuyla kaleme aldığı yazısı, ilkokul çağındaki çocuklara, sözüm ona din adına, şırınga edilen saçmalıkları gayet güzel anlatıyor.
Anlatıyor ama, ne değişiyor? Nerede bu broşürleri toplatacak savcılık?
Yazının Devamını Oku 6 Ocak 2011
ÖNERGEDEKİ yedi imzadan ilki bugünkü AKP Gurup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’a ait. Bugünkü Adalet Bakanı Sadullah Ergin de, o tarihte AKP Gurup Başkan Vekili.
2004’ün sonunda bir cumartesi günü Meclis’te CMUK’un Özel Yetkili Mahkemeleri düzenleyen maddeleri görüşülüyor. Gecenin ilerlemiş saatinde Bozdağ ve altı arkadaşı bir önerge veriyor:
“Kanunda öngörülen tutukluluk süresi iki kat uygulanır.”
Katilleri, hırsızları, çetecileri serbest bırakan, eline asla silah değmemiş bilim adamlarını, gazetecileri, aydınları on yıl içerde tutabilecek bugünkü uygulama, AKP’nin gece yarısı verdiği o tek cümlelik önergeden kaynaklanıyor. Yargıtay da, o cümleyi, yasaya uygun olarak yorumluyor.
Başbakan Erdoğan kamu vicdanını derinden yaralayan bu yoruma karşı, “yargının tasarrufu, gerekirse, yeni bir yasal düzenleme yaparız” diyor.
Yargının tasarrufu ama, yargıyı o tasarrufa iten yasayı AKP yapıyor, hem de ağır topları eliyle.
TEK CÜMLELİK DÜZELTME
Erdoğan’ın, “gerekirse yaparız” dediği düzenleme için CHP Manisa milletvekili, hukukçu Şahin Mengü dün bir öneri hazırlıyor.
Yazının Devamını Oku 5 Ocak 2011
KAYDINI 1971’de İstanbul Hukuk Fakültesine yaptırıyor. 1972’de Siyasal Bilgiler Fakültesine (SBF) geçiyor. 1978-86 yılları arasında devamsızlık nedeniyle, kaydı siliniyor.
Bu İmralı’da tutuklu PKK’nın ele başı Öcalan’ın en kısa yoldan yüksek öğretim macerası. Şimdi o macera, kaydının silinmesinden 24 yıl sonra yeniden başlıyor.
Bu nasıl olacak? Şu her derde deva Torba Yasaya göre olacak.
Torba Yasanın 113. maddesi Yüksek Öğrenim Yasasının geçici 57. maddesini değiştiriyor ve şu hale getiriyor:
“Yüksek öğretim kurumlarında hazırlık dahil, bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans tamamlama, lisans ve lisans üstü öğrenim gören öğrencilerden, 12 Eylül 1980’den sonra, kendi isteği ile ilişkileri kesilenler dahil, her ne sebeple olursa olsun, ilişkisi kesilenler, bu yasanın yürürlüğe girdiği andan itibaren beş ay içinde ilişkilerinin kesildiği kurumlara başvurdukları takdirde, öğrenime başlayabileceklerdir”.
Yazının Devamını Oku 1 Ocak 2011
AKŞAM yemeğine konuklarınız var. Onlardan biri siyasetten söz etmeye başlıyor. Nasıl davranırsınız? a) Hiç oralı olmazsınız.
b) Hemen konuyu değiştirirsiniz.
c) Siz de balıklama siyasete dalarsınız.
Dünyada 198 ülke var. Onların kaçı demokrasiyle yönetiliyor?
a) Üçte birinden daha azı.
b) Hemen hemen üçte ikisi.
c) Üçte ikisinden daha fazlası.
Sizce bir Maliye Bakanının asli görevi nedir?
a) İhale ayarlamak.
b) Daha çok vergi almak.
c) Hükümetin diğer bakanlarının mali isteklerine uyarak onlara para aktarmak.
Siz partinizin lideri oluyorsunuz. Seçimde halka hangi vaatleri sunarsınız?
a) Kürt Sorununu çözmek için PKK’lıları dağdan indiririm.
b) Özgür medya sağlarım, kimseye dokunmam.
c) İhale yasasını şeffaf kılarım, ihaleyi kim kazanırsa ona veririm.
d) Her şeyden önce işsizliğe çare bulurum.
e) Yargı reformuna öncelik tanırım.
Seçimi kazanıyorsunuz, ekonomik önlem almak şart, ne zaman yaparsınız?
a) Seçimden hemen sonra.
b) Ekonomik kriz kapıya dayanınca.
c) Eski dönemi suçlarım, zamana yayarım.
Türkiye’de Çevre Bakanlığı yapmış üç isim sayar mısınız?
a) Sayamam, çünkü bizde Çevre Bakanı yok.
b) Çevre korumaya damgasını vurmuş bakan hatırlamıyorum.
c) Galiba bir tane vardı ama adı aklıma gelmiyor.
Komünizm ile kapitalizm arasındaki fark nedir?
a) Komünizmde bankalar devletleştirilir, bankalar batar.
b) Kapitalizmde bankalar batar, hükümet onları devletleştirir.
c) İkisin de halk, “yaşasın devlet” diye bağırır.
Türbana özgürlükte nereye kadar gidersiniz?
a) Dinsel özgürlüktür, her yerde serbest olmalı.
b) Kimlik dayatmasıdır, kamuda hizmet verenlere yasak olmalı.
c) Üniversitelerde yasak olmalı.
Ülkeyi yönetiyorsunuz, öğrenciler eylem yapıyor.
a) Onların demokratik haklarını kullanmalarına sonuna kadar izin verirsiniz.
b) Güvenlik güçlerini göreve çağırır, polis dayağına seyirci kalırsınız.
c) Öğrencileri hiç bir ayrım yapmadan çağırır, dertlerini dinlersiniz.
1 Mayıs’ta Taksim’de mitingi var.
a) Mitinge siz de katılırsınız.
b) Taksim’de olay çıkartmaya çalışırsınız.
c) Mitinge katılanları polise şikayet edersiniz.
Aday değilsiniz, seçim için nasıl çalışırsınız?
a) Oy vereceğiniz partiye üye olur, siz de alana çıkarsınız.
b) Kim ne yaparsa yapsın, bana ne,dersiniz.
c) Partiye üyelik şart değil, inancınız doğrultusunda konuşur, yazarsınız.
Seçim yaklaşıyor, en çok neden şikayet ediyorsunuz?
a) Özgürlüklerin kısıtlanmasından.
b) Geçim sıkıntısından.
c) Her gün, her yerde bir şiddet olayı ile karşılaşmaktan.
d) Yolsuzluk ve yandaş kayırma iddialarından.
e) Yalanlardan.
f) Hepsinden.
g) Hiç birinden şikayetçi değilsiniz.
Buna benzer yüz, iki yüz soru daha çıkarmak mümkün. Kültür varlıklarını korumaktan sağlığa, okullardan günlük asayişin korunmasındaki zaaflara, trafikten komşularımızla ilişkilere kadar. Temel soru şu:
Siz ülkenizle ne kadar ilgileniyorsunuz? Kendi dünyanızda mı yaşıyorsunuz yoksa kendinizi toplumun sorumlu bir üyesi olarak mı görüyorsunuz?
Bu yıl seçim yılı. Yakın çevrenizi ve ülkenizi şöyle bir gözden geçirseniz, biraz sorumluluk taşısanız, biraz kabuğunuzdan çıksanız...
Sizin boş vermişliğinizden, yanlış kararlarınızdan başkaları da yanmasa...
Nasıl, olabilir mi, mümkün mü?
Yazının Devamını Oku