Yalçın Bayer

Erdoğan, Bush’a plan götürecek

17 Aralık 2003
<b>TÜRKİYE'</B>den gelip 25 yıldan beri <B>Kıbrıs'</B>ta işyeri bulunan bir kişi, her ne kadar kendisini Kıbrıslı sayıyorsa da, ‘‘Kıbrıslının bugüne kadar karakterini çözmüş değilim’’ diyor. Bunu seçim sonuçlarına bağlı olarak söylüyor. ‘‘Herkes oyunu kullanırken biraz da Annan Planı'nı kendince yorumlayarak oy verdi’’ diyor.

Seçmen üzerinde iki faktör etkiliydi:

‘‘Rumlar bizim bölgeye gelirse onlarla nasıl yaşarım; evim alınır mı?’’ kuşkusu; öte yanda da ‘‘Benim de AB vatandaşlığım, pasaportum olsun.’’

Kim ne derse desin, seçimler herkesin ‘‘ağzını susturdu’’... Hiçbir tarafın kazanmadığı veya kaybetmediği sonuçlar karşısında, Türkiye'nin, yeni bir pozisyon alma yolundaki girişimlerinin Rum tarafını şaşkınlığa sevk ettiği anlaşılıyor. Rum basınına göre, Türkiye Annan Planı'na alternatif bir plan sunacak... Erdoğan'ın, ocak başında ABD'de Başkan Bush'la yapacağı görüşmelere dikkat çekiliyor. Seçimler sonrasında eli daha da güçlenen Denktaş'ın, bugün Kıbrıs'a gelecek olan ABD'nin Kıbrıs Koordinatörü Tom Weston'a düğümün çözülmesine ilişkin sürpriz açılımlar yapabileceği öne sürülüyor... Denktaş, Weston'un kendisine ziyaretinin 18 Aralık'ta istenmesi üzerine ‘‘Hesapta M. Ali Talat'ı kutlamak vardı; bu olmayacak’’ demişti. Dışişleri Bakanı Gül'ün, 1 Mayıs'a kadar bir barış planı hazırlanacağını açıklaması ve Erdoğan'ın dünkü açıklamaları Denktaş kanadında şimdilik sessizlikle karşılandı.

Birkaç gündür ortamı 'soğutan' Denktaş'ın kafasında esas hükümet sorunu var. Liderlerle görüşmeye bugün başlıyor. Sokaktaki vatandaş kafasında ise Talat'ın CTP'si; Akıncı'nın BDH'sı ve Serdar Denktaş'ın DP'si ile üçlü bir koalisyon beklentisi var. Zor bir başka senaryo da; dört partili bir hükümet modeli... Ancak ilk manzara bugünkü görüşmelerden sonra şekillenmeye başlayacak.

Kıbrıs yeniden ısınmaya başlıyor.

Sahte MP bilet şebekesi kimin

İSMİNİN saklı kalmasını isteyen bir işadamı, sahte MP biletleri konusunda başına gelenleri şöyle anlatıyor:

‘‘Bağdat Caddesi'nin merkezinde Suadiye'de dün şirketim personeline dağıtmak üzere seyyar bayilerden bir milyar liralık tam yılbaşı Milli Piyango bileti aldım.

Gece evde bunların hepsinin sahte ve mükerrer no'lu olduğunu gördük. Piyango idaresine bildirdik. ‘‘Gözünü açsaydın’’ dediler. Devletin tek ve en büyük kuruluşu Milli Piyango'nun biletlerini taklit edenler herhalde bu sahte biletleri benden başka yüzlerce, binlerce kişiye satıyorlar. Trilyonlar, çalınıyor. Bunu kesinlikle büyük şebekeler yapıyor. Milli Piyango bu işleri bildiği halde birkaç veya 5-10 memuru ile İllerin ana merkezlerinde kontroller yapamaz mı? Buna lüzum ve gerek duymuyorlar.

İşin en üzüntülü yanı bu.

MP İstanbul Müdürü'ne oturup aybaşında maaş beklemek kolay; ‘‘Bu işlerle uğraşın’’ dedim. Bana telefonda ‘‘Şerefsiz’’ deyip yüzüme telefon kapattılar.

Bu sahtecilik çok büyük bir organizasyon, Doğu ve Güneydoğu illerinden gelenler satıyor. Bu paralar bence 'terör'e ve 'bomba'cılara gidiyor.

Biz de seyrediyoruz; bu boşvermişlik, ilgisizliği... Silah, uyuşturucu ve insan kaçakcılığıyla kimler için ne kaynaklar oluşturuluyor. Biz de uyuyup duruyoruz.

Atatürkevi'ne kaçak çayhane

AVCILAR'
dan dün bir grup okurumuz telefon ederek şunları anlattılar: ‘‘Avcılar'da, geçen dönemin belediye başkanı Tahsin Salihoğlu tarafında Atatürk'ün Selanik'teki evinin birebir kopyası olarak inşa edilen 'Atatürk Evi'nin deniz tarafındaki yürüyüş yoluna çayhane yapılıyor. Sorduk, DSP'li Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci izin vermiş; ihale de yapılmamış... Belediyedekilere sorduk, meclisten çıkan bir karar olmadığı gibi haberleri dahi yokmuş... Oktay Ekinci'nin eseri olan bu projede, lokanta-park yeri de yokmuş... Tahsin Salihoğlu, 'Atatürk Evi ve Ulusal Egemenlik Parkı'nın yapımındaki taşları Selanik'ten getirtmişti. Şimdi de CHP'den aday olmak için kulisler yürüten Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci acaba bu müzenin anlamını biliyor mu? Dolgu alanları Milli Emlak'e aittir; ticarethane açılamaz. Değirmenci'ye sormak lazım; bu yeri kime, neyin karşılığında verdiniz? Valilik'ten ve Defterdarlık'tan çelik karkas olarak inşaasına yeni başlanan kaçak yapının acilen yıktırılmasını bekliyoruz. Çünkü oldu bittilerle yapılanların sonra İstanbul'u ne hale getirdikleri ortada...’’

İnternet hatlarında vurguna dikkat

BUNDAN bir süre önce Türk Telekom'dan bir telefon aldım ve bir günde 10.000 kontör (750.000.000 TL) konuşma yaptığımı söylediler. Ara faturayı bildirmek için de beni aradıklarını ve ödemezsem telefonumu hemen kapatacaklarını belirttiler. Şok oldum. Telefon idaresi çok yakın olduğundan hemen gittim. Bana 900'lü hatlarla konuşma olabileceğini ve bu yüzden telefon faturasının yüksek olduğunu söylediler.

Ertesi sabah müdür beyle konuştum, bunun imkansız olduğunu, emekli biri olarak böyle bir konuşma yapmamın mümkün olmadığını anlattım. O da bana kesin dokümanın bir ay sonra alınacağını ve bu faturaların çoğu insana geldiğini, telefonumun bir ay açık tutulabileceğini ve ancak döküm alındıktan sonra bana cevap verebileceğini söyledi.

Bir ayı aşkın bekledim. Ayrıntılı faturayı aldığımda benim adıma Şili, Soloman Adaları, Port Timor gibi yerlerle konuşulmuş olduğunu gördüm.

İtiraz dilekçemin cevabında internette dolaşırken bilgisayara küçük numara çevirici programlar gönderildiği ve bu programlar kullanıldığında mevcut internet bağlantısı kesilerek uluslararası numaralar yüzünden bağlantı kurulduğu ve bu bağlantı üzerinden kazanç sağlandığı açıklamasını yaptılar ve buna karşı herhangi bir şey yapamayacaklarını, faturayı ödemem gerektiğini belirttiler.

Birçok abonenin başına gelen bu olaya şimdiye kadar neden bir tedbir alınmaz ve dolandırıcılık kapsamına giren bu olay hakkında Telekom idaresi hiçbir şey yapmaz... Bana kim yardımcı olacak?

Uluslararası bir dolandırıcılığa karşı devlet vatandaşını korumayacak mı?

Handantekin@yahoo.com

Eyvah!

YİNE
seçimler gelecek. Her taraf ilanlarla kirlenecek. Ağaçlar, trafik levhalarının önleri, arkaları, Adana'nın güzelim otobüs durakları, köprüler, duvarlar, telefon kulübeleri.. Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde olmayan böylesine kirli reklama karşı yetkilileri yetkilerini kullanmaya davet ediyorum. Hiç kimsenin reklam uğruna çevremizi kirletmeye hakkı yoktur.

Mükremin KURNAZ

ADANA


Din mi, ilim mi?

SAYIN Bardakoğlu
. 80 yıllık laik bir cumhuriyetin Diyanet İşleri Başkanı olduğunuzu unutmayın. 11.12.2003 tarihli açıklamanızda Kuran kurslarını yayma konusunda haklı olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Acaba diyorum, bu kadar senedir uygulanan Tevhid-i Tedrisat (dini ve ilmi öğretimleri birleştirme) yasasını ihlal etmek mi, yoksa 10 yaşındaki çocukların kafasını hurafelerle doldurmak mı size daha çok doğru geliyor? Mutlaka bu kurslarda hurafe öğretilir diyemem ama mezunlarının çoğu hurafeleri savunuyor. Siz de bunu biliyorsunuz. Onun için mevcut statüyü korumanızı rica ediyorum. Kursları yaymak, çağdaş eğitimi yok etmek kimseye bir şey kazandırmaz. Bu yönetmelik artık bir daha gündeme gelmemeli.

Mustafa ŞENTÜRK-ANKARA

Biliyor musunuz?

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketlerinde Albayraklar ile İstanbul Belediyesi arasındaki ihale ilişkilerini teftiş raporuna bağlayan, buna bağlı olarak dava açılmasını sağlayan, bu arada Batman'daki Hizbullah soruşturmasını yürüten Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren'in, Konak Belediyesi'nde yaptığı bir soruşturma sırasında 'memuriyetine ait vazifeyi suiistimal ettiği' gerekçesiyle beş ay hapis cezasına çarptırıldığını ve cezanın paraya çevrilerek ertelendiğini; ancak Eren'in avukatının hemen temyiz dilekçesini verdiğini...

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Bir belediye başkanı bıyıksız olmalı... Yılda en az 10 defa yurtdışına çıkmalı... Her ay TSO toplantılarına katılmalı... Fırıncılarla iyi geçinmelidir.’’

(Sivas Ticaret ve Sanayi Odası (STSO Başkanı Şemsettin Yolalan)

Mesaj panosu

AVRUPA
İnsan hakları Mahkemesi Türk yargıcı Rıza Türmen, Türkiye aleyhine verilen kararlara karşı oy kullandı mı? Kullandıysa kaç tanedir ve kapsamı nedir?

Nurettin KAPTAN-İSTANBUL

KARAYOLLARI'na... İstanbul'u, Büyükçekmece ve Edirne hattına bağlayan ve halk arasında 'Devebağırtan' olarak bilinen yokuş kar ve don yüzünden zaman zaman geçit vermez. Karayolları da çaresiz kalır. 12. Bölge Şube Şefliği, ekiplerini ve tuz stokunu şimdiden hazırladı mı? Ayrıca yokuş boyunca 15 direkten ancak 3-4'ü 10 yıldır neden yanmaz?

Faik KAPTAN-MİMARSİNAN
Yazının Devamını Oku

Türkiyeli, Avrupa pasaportu dedi

16 Aralık 2003
<B>1976</B>'dan beri 30 aylık (1990'ların ortası) iktidar boşluğunun dışında iktidar ya da koalisyon ortağı olarak ülke idaresinde söz sahibi olan <B>Ulusal Birlik Partisi</B> (UBP) ilk kez ciddi bir darbe yedi. Sadece UBP değil, Annan planından yana olmayan partiler de seçimden yenik çıktı.

M. Ali Talat'ın CTP-GB'si, ‘‘çözüm ve AB’’ söylemi ile bir anlamda seçimin galibi sayıldı; 5 milletvekilliğini 19'a çıkarttı.

Bir ara politikayı bırakan Mustafa Akıncı'nın yeni partisi BDH, daha önce yazdığımız gibi ‘sürpriz’ yaparak, ilk seçimde 13.1 oranında oy sağladı.

Sonuçta hem iktidarın, hem de muhalefetin ‘abartılı’ da olsa söylemleri, Meclis'e giren partilere ‘iktidar kapısını’ açtırmadı.

Burada şunu hatırlatalım. KKTC'de 220 bin nüfusun yaklaşık 120 binini Türkiyeliler oluşturuyor. Göçmenlerin 20 binden fazlasını Hataylılar oluşturuyor; ondan sonraki sırada Karadenizliler ve Mersinliler var. 141 bin seçmenden yaklaşık 70 binini de Türkiyeliler oluşturuyor. ‘KKTC vatandaşlığı’na geçirilen Türkiye'deki politikacı, işadamı, sanatçı ve spor adamı gibi 3.500 ismin (listede ilginç isimler var) muhalefet itiraz ettiğinden oy kullanamadığını da hatırlatmak gerekiyor.

Bir siyasi gözlemci ile seçim sonuçlarını konuştuk.

UBP'Yİ KİM VURDU

Derviş Eroğlu'nun partisi UBP'ye asıl darbeyi kim vurdu?

- Olaya biraz geniş çerçevede bakmak gerekiyor. Kıbrıs Türklerinden, Ali Rıza Görgün'ün Milliyetçi Adalet Partisi ile UBP'den koparak Adalet ve Barış Partisi'ni kuran Ertuğrul Hasipoğlu (Eski Meclis Başkanı), seçimlere iki ay kala Milliyetçi Barış Partisi (MBP) adı altında ittifak yaptılar... Hasipoğlu, Eroğlu'nun aday olduğu Gazi Magosa'dan aday oldu. Bu partinin kuruluşuna Ankara'dan da bazı ‘etkin’ güçler karar verdi ama aslında yanlış yapıldı. Denktaş da bu partiye karşıydı ama engelleyemedi. Nitekim, MBP 3.1 oranında oy alabildi. Ayrıca emekli albay Oğuz Kalelioğlu'nun partisi Kıbrıs Adalet Partisi'nin (KAP) oyu da % 0.6'da kaldı, ancak 1.600 oy alabildi. Barajı aşamayan MBP'nin aldığı yaklaşık 5-6 bin oyun, Türkiye kökenlilerin ve de MHP-ülkücü anlayışın olduğu bilinmektedir. Yani %4 oranındaki oy, UBP'nin kayıp hanesine yazılmalıdır. UBP'nin içinde milletvekilliği adaylığı sıralamasında yaşanan çekişmeden başka bir etken de, Ali Erel'in Çözüm ve AB Partisi'nin (ÇABP), UBP'den kopardığı işadamlarının gücüdür. %2 oy alabilen Erel'in seçim harcamalarının kaynağını bu işadamları sağladı. İşte bu faktörler, UBP'nin iki milletvekilliğine mal oldu. Zaten seçimle ilgili anketlerde parlamento tablosu UBP lehine 27-23 olarak gösteriliyordu. Anlattığım gelişmeler UBP'yi liderlikten etti. Son hükümetten Meclis Başkanı ve iki bakan seçilemedi. Denktaş'ın bile sık sık vurguladığı gibi UBP ve DP'nin, iki yıldan beri çalışan muhalefete karşı ‘tembel’ kalmaları da yenilgisinin bir başka nedeni sayılabilir.

TÜRKİYELİ MİLLETVEKİLİ

1970 yılında kurulan CTP, ilk kez birinci parti olarak çıkıyor. CTP başarılı sayılabilir mi?

- Gelişmelere nereden baktığınıza bağlı... Kendi oy potansiyellerinin üzerinde bir başarı sağladığı gerçek... Magosa'da iyi bir taktik güttüler; Derviş Eroğlu'nun karşısına, Türk kökenli Nuri Çelikel'i çıkardılar; Maraş bölgesindeki Türkiyelilerin oyunu aldılar. Bu arada genellikle Baf'lı göçmenlerin oturduğu Güzelyurt'ta, AB vatandaşlığı ve kazanımlarını iyi anlattılar. Girne'de de aynı şey oldu. Bu bölgelerde aldıkları birer milletvekilliği ile iktidarla aralarındaki farkı eşitlediler.

Türk kökenlilerin eğilimi...

- Burada çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Herkes sanıyor ki; Türk kökenliler sağ eğilimli UBP ve Serdar Denktaş'ın DP gibi partilere oy veriyorlar. Bu görüşün doğru olmadığı ortaya çıktı. Nüfus ve oy oranları incelendiğinde, özellikle DP'den CTP'ye büyük oy kayması olduğu görülüyor. Neden derseniz deyin, DP'nin, UBP'ye oranla daha sola yakın söylemleri var.

Kıbrıslı- Türkiyeli ayrımcılığı...

- CTP, Türkiyelileri ‘bizim demografik yapımızı bozuyor’ diye önceleri istemediği bu kesime sarıldı ve oy potansiyelini arttırdı. UBP'nin ‘‘b-Bunlara kanmayın, sizi kandıracaklar, Annan planı devreye girdiğinde sizleri sınırdışı edecekler’’ diye yürüttükleri propaganda tutmadı.

ÖCÜ GÖSTERMEK TUTMADI

Ankara'ya karşı ‘‘Ne seni, ne paranı istiyoruz’’ diyenler var...

- Bunlar CTP ve BDH'ya oy verdiler. Ancak M.Ali Talat, ‘‘Türkiye benim anavatanım değil’’ derken tepkileri görünce kampanyanın sonlarına doğru geri adım attı. Türkiye'nin etkin ve fiili garantisini söylemlerinin arasına kattı.

Annan Planı'nın seçimlere etkisi...

- UBP, planı öcü gibi göstererek yaratacağı yıkımı anlattı. CTP, BDH ve ÇABP ise bu plan çerçevesinde çözüme gidilmesini istedi. Ancak tepkiler görülünce planın tadil edilerek görüşülmesi gerektiğini söylemeye başladılar.

Denktaş faktörü...

- Seçim sonuçları iç siyasetteki kozları eline geçirdi. Meclis aritmetiğinin %50-50'lik oranı Denktaş'ın eline anahtarı verdi. Bu anahtarı şimdi ‘‘milli mutabakat’’ için çevirecek, kapı açılmazsa ‘hadi erken seçim’e diyecek... Yeni bir seçim UBP'nin tükenişi, CTP'nin yükselişi olabilir.

2 saatlik kapatma

Lefkoşa'da seçim yasaklarından dolayı Akdeniz Televizyonu'na iki saatlik kapatma, devlet televizyonu BRT'ye de uyarı cezası verildi. Bu KKTC'deki Yüksek Seçim Kurulu'nun ilk cezasıydı. Ayrıca, UBP'nin seçim bildirgesi de Türk bayraklı diye toplatıldı.

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘İsmini hak eden bir devletin, dostları yoktur, sadece çıkarları vardır.’’

(Eflatun)
Yazının Devamını Oku

KKTC çıkmazda

15 Aralık 2003
<B> LEFKOŞA</B> - Saray Oteli'nin teras katındaki Basın Merkezi'ne inen çıkan gazeteci sayısı 300 dolayındaydı. KKTC sınır kapılarını açtığından neredeyse tüm Rum gazeteciler Türk kesimine geçmişlerdi. Herkes oylamayı izlerken, Saddam'ın yakalanması herşeyi alt üst etti. Tüm gözler, sandıklardan CNN ve BBC'ye çevrildi.

‘‘İktidar’’ kanadından bir siyasetçi ‘‘Gördünüz mü Amerika'nın yaptığını... Dünyanın gözü Kıbrıs'tayken bir anda gündemi değiştirdi. Saddam birkaç gün önce yakalanmasına rağmen açıklamanın bugüne getirilmesi ilginç değil mi?’’ dedi bize...

15 Kasım'da KKTC'nin 20. kuruluş yıldönümünde büyük bir kutlama yapılırken, İstanbul'da sinagoglarda patlayan ‘‘El Kaide’’ bombaları bırakın Türkiye'yi dünyayı sarsarak gündemi değiştirdi. Komplo teorileri üretildi. Ama sonuçta Saddam'ın yakalanması da, KKTC'deki seçimin tadını kaçırdı denilebilir.

Bir dostumuz bu gelişmeler karşısında ‘‘KKTC bahtsız’’ dedi.

Hani çölde kalan ‘‘talihsiz deve’’ye kutup ayısı tecavüz edermiş ya onun gibi bir şey. Kıbrıs Türkleri'nin kendi iradelerini ortaya koydukları gün kafalarının da karışık olduğu dün akşamki sonuçlarla ortaya çıktı. Yeniden iktidar umudunu taşıyan UBP-DP büyük oranda oy yitirdi. Bu oranlar UBP'de yaklaşık %8, DP'de de %10'u buluyor. Muhalefetteki CTP ise %20'den fazla oy artışı sağladı. En büyük başarıyı ise iki ay önce kurulan Mustafa Akıncı'nın Barış ve Demokrasi Hareketi gösterdi. Hiç yoktan %14 oy, M. Ali Talat'a büyük güç verdi.

Amerikan Büyükelçiliği'nin Basın Müşaviri ile BM temsilcisinin, Basın Merkezi'ne gelerek sonuçları merakla izledikleri dikkati çekti.

ERKEN SEÇİM Mİ

İktidar ve muhalefetin dün akşam ortaya 25-25'lik dengesini, Türkiye'de olmayan ‘‘karma oy’’ sistemi bozar mı? %15'i bulan bu oy oranının iki tarafa nasıl yansıyacağı önemli... Ayrıca, beşinci ilçe İskele'deki bazı oy hesaplarının, Lefkoşa'dan CTP lehine olan bir milletvekilliğini alması durumunda dengenin 24-26 oranında iktidar grubu lehine olacağı hesapları da yapılıyordu gece yarısı...

UBP Genel Merkezi'nde, ‘‘Bizi Lefkoşa'daki oylarla göçmenlerin çoğunlukta olduğu Güzelyurt yıktı’’ deniyordu. Özetlenirse bir tarafta AB'yi isteyenlerle öbür yanda statükoyu korumak isteyenler işin içinden çıkamadılar. Ortaya çıkan tıkanıklık karşısında, Denktaş'ın tavrı önemli... İlk demeçleriyle ‘‘ezici’’ çoğunluğa iktidarı vereceğini söyleyerek kendisini bağlayan Denktaş'ın durumu daha kritik hale geldi. Gerçekten bu seçim bir iktidar çıkaramıyorsa, bir ‘erken seçim’ tartışmaları gündeme gelirse hiç şaşmamak gerekiyor.

AKINCI'NIN TEPKİSİ

20 günlük seçim kampanyasının sonucu Türkiye'deki kadar olmasa da çeşitli ‘‘seçim oyunları’’ ile geçti. Telsim üzerinden, biri AKP adına olmak üzere gönderilen spekülatif mesajlar en çok muhalefet kanadını kızdırdı. Nitekim, Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) lideri Mustafa Akıncı, SMS yoluyla mitinglerine yapılan AKP davetini, Cumhurbaşkanı Denktaş'ın yine aynı yöntemle yalanlamasını garip karşıladı. ‘‘Esas muhatabı benim, ben yalanlıyorum’’ dedi. Dün sandık başları sakindi. Kıbrıs Güvenlik Kuvvetleri mensuplarının ilk kez kışlalarında değil ikametgahlarının olduğu sandıklarda oy kullanması dikkat çekti.

Parti başkanları oy kullanırken, seçmenden çok medya mensupları vardı yanlarında. Denktaş oy kullanırken Rum televizyoncular, kendisinden bir cümle alabilmek için adeta birbirlerini ezdi.

KKTC seçim sistemine göre, seçmenler partilerinin dışında istedikleri takdirde ‘‘karma oy’’ yöntemiyle milletvekillerini tek tek de seçebiliyor. Bazı seçim bölgelerinde bu yolla UBP-DP veya CTP-BDH-ÇABP milletvekillerinden karma listeler yapıldığı gözlendi. Seçim sonuçları ne olursa olsun KKTC'de kazanan ‘‘demokrasi’’ oldu.
Yazının Devamını Oku

Bu seçimin bedeli var

14 Aralık 2003
<B>KKTC'</B>de dananın kuyruğu bu akşam kopacak. 141 bin seçmenin, hem <B>Kıbrıs</B>'ın hem de kendi geleceğine vuracağı mührün sonuçları <B>Brüksel</B>'den <B>Ankara</B> ve <B>Atina</B>'ya kadar bir hat çizecek. ‘‘Üç pencere’’nin önüne gelecek siyasi risk tablosu, krizin aşılmasında yol haritası olacak; ancak üç tarafı da sarsacak...

Lefkoşa'da her yer sakindi; çünkü seçime katılan 7 partinin son mitingleri cuma gecesi sona erdi. İktidar ve muhalefet kanatlarının gözlemlerine göre, seçimler beklenenin aksine sürprizle sonuçlanacak. Seçmenin zihni karışık, Kıbrıslı da Türkiyeli seçmen de sonuçtan kaygılı... Yani iktidar yeniden kazanırsa da sürpriz, CTP'nin öncülüğündeki muhalefet kazanırsa da... Ama şu gerçek ki, iktidar da muhalefet de kazansa, Annan Planı çerçevesinde mutlaka adım atmak gerekecek.

AKP iktidarı, bu hassasiyetten dolayı seçimlere müdahale etmez göründü.

Yerlisi, Türkiyelisi olsun kiminle konuştuysak; ‘sancılı’, ‘kaos’, ‘ufuk arayışı’ ve ‘tavşan çıkacak’ gibi sözcüklerle nitelendiriyorlar seçim sonuçlarını..

İlk kez bu kadar ayrıştı KKTC siyaseti... İki cephe olduğu bir gerçek: Anlatılanlara bakarsak ‘çıkar’ grupları şöyle nitelenebilir:

AB'ciler ve AB karşıtları.

‘Kutsal’ devletçiler ve AB hayalcileri.

Rum düşmanları, Ankara yandaşları.

Denktaşçılar ve muhalifleri.

Hainler ve yolsuzlar...

‘‘Seçim kültürü’’ diye bir şey varsa, Türkiye'nin Kıbrıs'tan alacağı çok dersler var. İngilizlerden kalsa gerek dikkat çeken bir yöntem; eşitliği sağlamak için ‘kura’ çekmek... Bir televizyonda programına çıkacak liderler, aralarında kura çekilmeden sıralarına oturmuyorlar; sokaklardaki afişlerde de ‘kura protokolü’ var.

Demokrasi terbiyesi bu... Bizde yerel seçimlere giderken lider ve başkan adayları için beklenen bir tablo değil mi?

Televizyonlarda gördük; liderler birbirlerini ‘siyaseten’ ağır şekilde suçlarken, kırıcı olmamaya özen gösterdiler. Zaten şenlikli mitingleri de öyle, her parti birbirine saygılı.

NELER YAZIYORLAR

Denktaş çekilsin

HALKIMIZI ‘‘devleti savunanlar, savunmayanlar, yok edecek olanlar’’ diye bölen Denktaş, seçimde UBP ile DP'yi kurtarayım derken kendi kendini mahvetti. Artık onuru ile bir kenara çekilmesi herkes için iyi olur.

Özcan ÖZCANHAN

Ya ulusal güçler ya da mandacılar

KIBRIS Türk halkı, yarın (bugün) bir kader seçimini yaşayacaktır. Bu seçimin sonunda ya ulusal güçler kazanacak ve ulusal mücadelemiz nihai zafer yolunda yeni bir aşamaya ulaşacak, ya da dış güçlerle içimizdeki işbirlikçi mandacılar seçimi kazanacak, Kıbrıs'ı Türkiye'den koparacak, KKTC'yi yok edecek ve Kıbrıs Türk halkını azınlık yapacak adımlar atacaktır...

Bu ise yeni ve çok daha büyük bir mücadelenin başlangıcı olacak, yeni bir kaos, iç çatışma ve karmaşa dönemine girilecektir.

Sabahattin İSMAİL

Ecevit ve Çiller’den beter olacaklar

İDDİA ediyorum... Türkiyeli seçmenler tarafsız kalsın; Eroğlu da, Denktaş da, Hasipoğlu da barajda boğulur.

Ecevit'ten, Çiller'den, Bahçeli'den beter olurlar.

İster misiniz, Atatürk benim rüyalarıma girdiği gibi Türkiyeli seçmen kardeşlerimizin de rüyasına girsin, (...) Türkiye'ye AB kapısını yani çağdaş uygarlık yolunu sonuna kadar açsın.

Turgut AFŞAROĞLU

Akıncı sürpriz yapabilir

KKTC'de tabloit boyda 12'ye yakın gazete var; bazısı seçim dönemi için çıkmış.. Partilerin ilanları ile yüzleri gülmüş olmalı... Şunu söyleyelim; Asil Nadir'in ‘‘Kıbrıs’’ gibi birkaç gazete dışında çalışan pek profesyonel gazeteci yok Lefkoşa'da... Türkiye'den gelen gazeteler, bunlardan daha çok satıyor. Her gazetenin-gazetelerin bağlı olduğu bir partisi var.

İktidar yanlısı Vatan Gazetesi ‘‘Bizi durduramazlar’’ başlığını kullanmış; yazar Ali Tekman, ‘‘1974'te kucakladığımız özgürlüğü, can güvenliğimizi bir daha bırakmayalım' diyor. Ahmet M.Kerim de yazısında M.Ali Talat'ın ‘‘Meclis'i yıkma hariç her türlü mücadeleyi vereceğiz’’ demesini eleştiriyor.

Eski adı ‘‘Avrupa’’ olan Afrika Gazetesi Ada'nın en radikal gazetelerinden. Mustafa Akıncı'nın partisi BDH mitinginin coşkusunu ‘‘(Serdar) Denktaş'ı 10'a katladı’’ başlığıyla değerlendiriyor.

Bu mitingin, ‘‘Denktaş saltanı’’na son darbe olduğu iddia ediliyor. Lefkoşa'nın eski Belediye Başkanı olan Akıncı, ‘‘Tanrı Kıbrıs Türkü'nü Denktaş'ın şerrinden korusun’’ diyor. Partisinin bugünkü seçimlerin ‘‘sürpriz’’ partisi olacağı, CTP ve UBP'nin arkasından üçüncü sırada yer alabileceği konuşuluyor.

‘‘Bazı Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) kurucularının başkanı oldukları derneklere, bazı BDH adaylarına Kıbrıs lirası akıyor... Hadi kolaysa yalanlayın’’ başlığıyla çıkmış Volkan Gazetesi. İddiaları Türkiye'de olsa yargılık... Manşetinde ‘‘UBP'den sonra DP'nin mitingi de Lefkoşa'yı fethetti’’ haberi yer alıyor.

İktidar yanlısı Halkın Sesi, (Abdullah) Gül'ün ‘‘Görüşmelerin yeniden başlamasını destekliyoruz’’ sözünü başlık yapmış; muhalefet gazetelerinin aksine son mitinglerin coşku ve kalabalığı üzerinde yorum yapmamış. Ertuğrul Hasipoğlu'nun Milliyetçi Barış Partisi (MBP), Talat ve Akıncı'nın partilerinin hükümette olduğu günlerde verdikleri hangi sözleri tutmadıklarını ilanlarla duyururken, ‘‘Kaç kaz daha aldatılmak istiyorsunuz?’’ diye soruyor.

‘‘Magosa fatihi’’ olarak Gazimagosa'da heykeli dikilen Kıbrıs Adalet Partisi Genel Başkanı E. Albay Oğuz Kalelioğlu, ikamet sorunu nedeniyle buradan aday olamamış. ‘‘Adanın güney kesiminin Rum işgalinden kurtarılması gerektiği’’ gibi ilginç görüşleriyle seçmenleri şaşırtıyor.

Muhalefeti destekleyen Kıbrıslı gazetesi, ‘‘Uluslararası hukukla bütünleşmek için sadece statüko karşıtı partilere oy verelim’’ diyor. Ali Eren'in Çözüm ve AB Partisi'nin (ÇABP) Gönyeli mitinginde, ‘‘Statüko tumba, hoşgeldin Avrupa’’, ‘‘Ham huma son’’, ‘‘Baharda 200.000 yeni Avrupalı’’, ‘‘Kimliğimiz Avrupa’’ gibi pankartlar dikkat çekiyor.
Yazının Devamını Oku

Açık toplum yaratıyoruz

13 Aralık 2003
<I>(Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği Başkanı <B>Erciş Kurtuluş'</B>un, <B>'Soros'a Açık Mektup' </B>(10.12.2003) başlıklı yazısına yanıttır.) SON günlerde gündeme gelen Açık Toplum Enstitüsü'nün (ATE) (Open Society Enstitute-OSI) amaç ve etkinlikleriyle ilgili sorulara sizin aracılığınızla açıklık getirmekten ve kamuoyunu bilgilendirmekten mutluluk duyuyoruz.

Açık toplum fikri, insanların gerçeklik konusunda yanılabileceği ve dolayısıyla toplumların tek ve kesin doğrular üzerine bina edilmemeleri gereği tespitine dayanır. Eğer insanlar yanılabiliyorsa, o zaman özgürlükçü demokrasi, hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistem ve çoğulcu bir sivil toplum en sağlıklı seçenek olarak ortaya çıkar.

Açık toplum değerleri üzerine kurulmuş olan ATE, merkezi New York'ta bulunan ve dünyanın çeşitli ülkelerinde kár amacı gütmeyen sivil toplum örgütleri ağı olarak uluslararası saygınlığa sahip bir kuruluştur. Açık Toplum Enstitüsü'nün kaynakları, servetinin % 50'sinden fazlasını bu kuruluşa bağışlamış olan George Soros tarafından sağlanır. ATE'nin tüm dünyadaki faaliyetlerine ve harcamalarına ilişkin yıllık raporlarının düzenli olarak basıldığını ve internet üzerinden (www.soros.org) herkese açık olduğunu da belirtmek isterim.

ATE, Eylül 2001'de Türkiye'de bir irtibat bürosu açmıştır. ATE'nin Türkiye İrtibat Bürosu'nun var oluş nedeni, Türkiye'deki kurum ve kuruluşlar ile ATE'nin çeşitli programları arasındaki bağlantıyı kurmak, Danışma Kurulu'muzun desteklenmesini uygun bulduğu projeleri merkez ofise ileterek aradaki bağlantıyı kolaylaştırmaktır. Desteklenmesi uygun görülen projeler yurtdışındaki ATE genel merkezi tarafından, kendi iç prosedürü doğrultusunda değerlendirildikten ve onaylandıktan sonra doğrudan yurtdışından destek verilmektedir.

SOROS'UN PROJELERİ

ATE'
nin Türkiye'de desteklediği projeler geniş bir yelpazeye dağılmakta ve internet ortamında da bulunan yıllık raporlarda yer almaktadır. Türkiye'nin azgelişmiş bölgelerinde mikro-kredi uygulamaları yapılması, okul öncesi eğitimin yaygınlaşması, kültür ve sanat etkinliklerinin büyük şehirlerle sınırlı kalmaması için verilen destekler bu yelpazenin renklerinden bazılarıdır. Desteklenen projelerin yerli kurum ve kaynaklarca ATE'nin kaynaklarından daha yüksek miktarlarla destekleniyor olması, proje seçiminde çok önemli bir ölçüttür. Burada amaç, aslen Türkiye'deki kişi ve kurumlar tarafından kendi kaynakları ile desteklenecek kadar önemsenen projelere katkı sağlmaktır. Hiçbir projeye bütçesinin % 50'sinden fazla destek sağlanmamıştır ve çoğu projede bu oran % 35'te kalmıştır.

Son dönemde ATE'nin en odaklandığı alan, Türkiye'nin AB için bir açık toplum dinamiği olduğunun Avrupa kamuoyu tarafından anlaşılmasına yönelik etkinliklere verdiği desteklerdir. Türkiye'nin de dahil olduğu bir AB'nin Türkiye'siz bir AB'ye göre daha çoğulcu, daha laik ve daha açık uçlu bir AB olacağı tezinin Avrupa'da kabul görmesinin önemli olduğu kanısındayız ve bu desteklerimiz 2004'te artarak devam edecektir.

Hakan ALTINAY-Açık Toplum Enstitüsü Türkiye İrtibat Bürosu Müdürü

KKTC’de barış gününe doğru

KKTC'de yarın yapılacak genel seçimlerde ne olursa olsun herkes halkın iradesine saygılı olmak zorundadır.

Peki parti liderleri ne diyorlar?

Muhalefet lideri M. Ali Talat ile Demokrat Parti Genel Başkanı Serdar Denktaş'ın karşılıklı görüşmelerinde bunun ipuçlarını görebilirsiniz.

Denktaş: Halkın iradesine saygılı olacak mısınız?

Talat: Elbette...

Denktaş: Muhalefet olursanız Meclis'e girecek misiniz, girmeyecek misiniz?

Talat: Mantık dışı sorulara cevap vermem.

Denktaş: Seçimler meşru mudur?

Talat: Şu anda meşruiyet dışılıkla ilgili elimizde bilgiler vardır.

Denktaş: Pazartesi günü kaybedeceğiniz seçime kılıf hazırlıyorsunuz. Siz Annan planı konusunda insanlara hep yalan söylediniz. Plan gündeme geldiğinde 'imzalarım' demiştiniz, sonra da baktınız halk buna tepki duymaya başlayınca 'imzalamam ama görüşürüm' demeye başladınız. Niye inkár ediyorsunuz?

Talat: Yok böyle bir şey söylemedim; cümlenin önü ve arkası var.

Denktaş: Ben sana bunu TV'de söylediğinizi ispat etmiştim, bak yine yalan söylüyorsunuz.

Talat: Hayır, biz Annan planını görüşeceğiz.

Ve Telsim hatlarından Türkiye kökenli seçmenlere 'AK Parti', yerli seçmenlere de 'BDH' (M.Akıncı) imzalı mesajlarla muhalefetin bu akşamki (dün) mitingine çağrılar gelmesi karşısında iktidar partileri tepki gösteriyor.

KKTC'de kritik son güne giriliyor; bakalım sonuçta kimler birbirini öpecek!

Biliyor musunuz?

İÇİŞLERİ Bakanlığı bünyesinde yeni oluşturulan 'Dernekler Daire Başkanlığı'na atanan eski kaymakam Şentürk Uzun'un, New York'taki 11 Eylül olayından sonra, 'Usame' olan oğlunun adını 'Ertuğrul' olarak değiştirdiğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Tarihten ders

12 Aralık 2003
<B>KADIKÖY'</B>den <B>E.G.,</B> <B>‘‘Her zaman tarihten ders almak gerekiyor’’ </B>diyerek şöyle diyor: Kadıköy'de Salıpazarı (Kuşdili çayırı) vardır; salı ve cuma günleri burada pazar kurulur. O pazarın hemen kıyısındaki bir türbenin arkasında (eskiden mezarlıktı, kaldırıldı) mütevazi bir mezar vardır. Mezar taşında şöyle yazar:

‘‘Millet ve memleket uğruna şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna fatiha! (...) Türk milleti edebiyen yaşayacak, müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.’’

Okurumuz, Yozgat Valiliği'nin internet sitesinden aldığı bilgilerle bu yazıya kaynak teşkil eden olayları sıralıyor. Ermeni çetelerinin çıkartıkları olaylara karşılık Osmanlı, 'Tehcir Kanunu' çıkartıyor. Buna karşılık Ermeniler isyanlarını sürdürüyor, 1915'de Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesi köylerini ateşe veriyorlar. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in öncülüğünde isyan bastırılıyor ve Ermeniler, Suriye'ye gönderiliyor. Mondros Mütarekesi'nden sonra 'gadre' uğramış durumunda ortaya atılan Ermeniler, kendilerini sürgüne gönderenlerin cezalandırılmasını istiyorlar. Padişah baskılara boyun eğmek zorunda kalıyor. Boğazlıyan Kaymakamı ve Mutasarrıfı Kemal Bey 'suçlu' bulunuyor.

PADİŞAH BİLE ÖNLEYEMEDİ

Duruşmalarda İngiliz Yüksek Komiserliği'nin, Rum-Ermeni Şubesi'nin temin ettiği birçok yalancı şahite Kemal Bey aleyhine şahitlik yaptırılıyor. Duruşma sürerken İngiliz ve Ermenilerin baskısıyla mahkeme başkanı değiştiriliyor. Ve 1919'da Kemal Bey idama mahkum ediliyor. Padişah Vahdettin ‘‘Ferit Paşa millet ile Padişah arasında siyah bir perde çekti’’ diyerek kararı imzalamak istemiyor. Ancak Şeyhülislam Mustafa Sabri Bey, yargılamanın 'adaletli olduğunu ve idamın yerine getirilmesi' yönünde görüş bildiriyor.

Valilik sitesinde Kemal Bey'le ilgili şu yorum yeralıyor: ‘‘Bu şekilde verilen fetva ile Ermenilere kısas hakkının verilmiş olması gibi garip bir adalet ölçüsü ve İngilizlerin baskısı ile Türk hükümeti ve İslam müftüsü, bir Türk İslam vatanseverinin idamını tasdik ettiler.’’

Kemal Bey, İstanbul'a getirilerek Beyazıt Meydanı'nda idam ediliyor.Vasiyeti üzerine Kadıköy Kuşdili'ndeki mezarlığa gömülüyor.

ECNEBİLERİN OYUNU

İdam sephasında şunları söylüyor:

‘‘(...) Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet.’’

Ancak millet kendisini unutmuyor ve TBMM'nin 14.10.1922'de çıkarttığı özel bir kanunla 'milli şehit' olarak ilan ediliyor.

Okurumuz E.G. son sözünü söylüyor: ‘‘Bunları ne için yazdım.... O günlerden bugüne baktım; Rauf Denktaş'ı görür gibi oldum... Dilerim, Sayın Denktaş'ın akıbeti, Boğazlıyan Kaymakamı gibi olmaz!’’

Çiçek’ten Uzanlar’la ilgili açıklama

ADALET Bakanı Cemil Çiçek dünkü ‘‘Uzanlar'ın iadesi (Gülay) Çokay'ınkine benzemesin’’ yazısı üzerine arayarak, ‘‘Biz de benzememesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz’’ dedi.

Çiçek, suçluların iadesinin ve kaçakların yakalanmasının ya uluslararası sözleşmelerle ya da ikili anlaşmalarla mümkün olabildiğini hatırlattıktan sonra şunları söyledi:

‘‘Uzanlar'la ilgili olarak Şişli Sulh Ceza'dan gıyabi tutuklama kararı çıkınca geçen ağustos ayında 'kırmızı bülten' çıkarttık. Çünkü, bu kişiler (Kemal ve Yavuz Uzan), Türkiye Cumhuriyeti tarafından dolandırıcılık, sahtecilik, zimmetine para geçirme ve Bankalar Kanunu'na muhalefetten aranıyor. Aradan geçen zaman içinde Interpol ve Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Müdürlüğü aracılığıyla 5 Aralık'ta bakanlığımıza iki kişinin Amerika'da olduğu yolunda haber gelince gerekli işlemlere başladık. Zaten bu konuda daha önceden dosyayı İngilizce olarak hazırlamıştık ve ABD'ye gönderdiğimiz dosya ile hemen tutuklanarak Türkiye'ye iadelerini istedik.

Hangi anlaşmaya göre.

-
Aramızdaki ikili anlaşmadan doğan haklarımıza göre... Dolayısıyla Adalet Bakanlığı olarak yapabileceğimiz budur. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün ilgili dairesi, olumlu anlamda gerekli gayreti gösteriyor. Ancak bu kişiler Amerika'da ise... Ama ABD'nin durumu farklı, her eyaletin kanunları var. Bunun dışında biz bir değerlendirme yapamayız. Gazetelerde çıktı; Amerika yakalanırlarsa iade edeceklerini bildirdi.

Siz Amerika'ya gitmiştiniz.

-
ABD'de Adalet Bakanlığı bünyesinde yolsuzluklarla mücadele ile ilgili bir komisyon var. 50-60 hakim ve savcı görev yapıyor bu komisyonda. Uluslararası kurallar neyse, ne gerekiyorsa yapılacaktır. Ancak, aklımıza gelmeyen konu varsa herkesi dinleriz.

Örneğin Uzanlar, California'da ise...

-
Benim oranın savcılığına çat kapı telefon etme yetkim yok. Temayül gereği Dışişleri'ne yazarız, onlar elçiliğimiz aracılığıyla ABD Adalet Bakanlığı'na sorarlar.

Gülay Çokay'ın iadesinde bazı belgelerin eksik olduğu ileri sürülmüştü.

- Doğru olamaz... Örneğin bizim Metin Kaplan için yapmadığımız iş kalmadı; belki 50 defa talepte bulunduk; dosyalar hazırladık. Eğer o ülke eksik buluyorsa, bizden belge isteyebilir. Biz her zaman birçok ülkeden iade işlemi yaptırıyoruz. Kamuoyu merak etmesin, yakalanıp iade edilmeleri için biz üzerimize düşen görevi yapıyoruz.

Biliyor musunuz?

CHP'ye geçen eski ANAP milletvekili ve Bakırköy Belediye Başkanı Naci Ekşi'nin Küçükçekmece'den adaylığa hazırlandığını... AKP'nin Bakırköy'e, il genel meclisi üyesi Mimar Salih Taşbaşı'yı (eski ANAP'lı) düşündüğünü... Bağcılar Belediye Başkanı Av. Feyzullah Kıyıklık'ın bu kez Küçükçekmece'den adaylığının gündeme geldiğini... Tutuklu ANAP'lı belediye başkanı Orhan Tıraşoğlu'nun yolsuzluklarıyla ünlü Beylikdüzü (Kavaklı) Beldesine DYP'den işadamı Murat Gülal'ın aday gösterileceği... CHP'nin Bahçelievler adaylığına Musa Çulha'nın adının geçtiğini... Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu'nun, partisi ANAP'tan ya da bağımsız adaylığı düşündüğünü...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Uzanlar’ın iadesi Çokay’ınkine benzemesin

11 Aralık 2003
<B>DIŞİŞLERİ </B>Bakanı <B>Abdullah Gül, </B>iadeleri için <B>Uzanlar'</B>la ilgili belgelerin Washington Büyükelçiliği'ne gönderildiğini açıkladı. Hemen Gülay Çokay'ı (Aslıtürk-Atığ) hatırladık; Londra'da yakalandıktan sonra Türkiye'nin yargı sürecinde nasıl 'dirayetsiz' ve 'tembel' davrandığını ve bunların nelere mal olduğunu...

Çarpıcı bir örnektir bu.

Çokay'ın, 1994'te ANAP'tan seçildiği Şişli Belediye Başkanlığı döneminde hakkında milyon dolarlık yolsuzluk ve zimmet suçlaması bulunuyordu.

Çokay, başkanlığı döneminde eşinden boşanmış ve 'hayali ihracat' faturaları kesmekle suçlanan, Hazine'yi milyonlarca dolar kayba uğratan Orhan Aslıtürk'le evlenmişti.

Belediye meclis soruşturmasından sonra yeni eşiyle birlikte yurtdışına kaçmıştı.

Gülay Çokay, Türkiye'nin iade talebi üzerine 21.12.1999'da İngiltere'de yakalanmıştı. Ancak Çokay buna karşılık iadesini önlemek üzere karşı dava açmış, savunmasına dayanak olarak ‘‘Türkiye'nin iade talebinin siyasi nitelikli olduğunu ve yolsuzlukla alakası bulunmadığını’’ öne sürmüştü.

Gülay Çokay'ın, Türkiye'nin Londra'daki davada doğru dürüst savunma yapamaması ya da yapmaması ve davanın peşini bile gereği gibi kovalamaması nedeniyle iadesi mümkün olamamıştı.

20.10.2002'den beri Londra'da elini kolunu sallayarak geziyor bugün Çokay...

ÇOKAY'A ÜNLÜ AVUKAT

Türkiye'
nin güçlü bir savunma yapmaması karşısında duruşmanın yargıçının, ‘‘İadeye karar verecek belgeler bile yok’’ demek zorunda kalması dikkat çekmişti.

Londra'daki davada Çokay, İngiltere'nin insan hakları ve iade konularında en ünlü avukatlardan birini tutmuştu. Türkiye ise avukat harcamasından çekinmiş ve iki ülke arasındaki karşılılık anlaşması gereği İngiltere Adalet Bakanlığı'nın tuttuğu sıradan bir avukatla haklarını savunmuştu. Temyiz aşamasında dosyayı Lordlar Kamarası'na götürmek olanağı bile varken, Türkiye bu olanağı da nedense kullanmamıştı.

Daha sonra Orhan Aslıtürk'ten boşanmış olan Çokay'ın iadesinde karşılaşılan 'zorluklar' ve 'engeller', Adalet Bakanlığı'na ders oldu mu acaba? Şimdi karşımızda Uzanlar'ın iade dosyası çıkıyor.

Uzanlar'ın takibi ve iadesi ile ilgili dosyaların içerikleri yeterli mi? Gülay Çokay davasında pahalıya mal olacağı için haklarını korumak amacıyla doğru düzgün avukat bile tutmayan Türkiye, bakalım bu kez Amerikan mahkemelerinde nasıl bir yol izleyecek?

'Engelliler giremez'

BÜYÜKŞEHİR Belediyesi'ne... Moda, Cem sokak'ta, nostaljik tramvay uğruna, zaten dar olan kaldırımların ortasına dikilen enerji direkleri, engellilerin tekerlekli sandalyeleriyle sokaktan geçmelerine engel oluyor. Sokak girişine neden ‘Engelliler giremez’ tabelası konulmuyor?

H. S.-KADIKÖY

Özel imar planı

ZEYTİNBURNU Belediyesi'ne soruyorum:

Ada 756, pafta 27'deki mülkümüzün yanındaki komşular fabrikalarını deri mağazasına çevirdiler. Temelden yıkıp üstüne kat ilave ettiler.

İmar durumu verilmeyen SİT alanı ilan edilmiş bir yere, özel bir imar izni mi verildi?

Lütfiye KARABAĞ ATAKÖY

SODEV 10. yaşında

SOSYAL Demokrasi Vakfı (SODEV), 1994 yılında bir grup aydın, sanatçı, sendikacı ve politikacı tarafından kuruldu. 10 yıl içinde sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik, dayanışma ve sosyal adalet, demokrasi, barış gibi temel ilkelerinin yerleşmesine katkıda bulunmak üzere 300'ün üzerinde etkinlik gerçekleştirdi.

10. yıl etkinlikleri çerçevesinde 2004'e kadar bir dizi faaliyet yapacak olan SODEV Başkanı Ercan Karakaş şunları söylüyor.

‘‘Dünyada küreselleşme olgusunun öne çıktığı günümüzde uygulanan sağ ve muhafazakár politikalar, var olan eşitsizlikleri, işsizliği ve geçim sıkıntısını daha da artırmaktadır. Ülkemizde bu politikalardan yalnız çalışanlar ve üreticiler değil, orta sınıflar da büyük zarar görmektedir.

Eşitsizlikler ve ve dünyada yaşanan kargaşa, şiddet olayları; başından beri eşitliğin, dayanışmanın, demokrasinin ve barışın hákim olduğu bir dünya isteyen sosyal demokratlara büyük sorumluluk yüklüyor.

Sosyal demokratların, öncelikle yapmaları gereken şey, tarihten gelen değerlerinin ışığı altında yeni sorunlara yeni ve somut çözümler üretmektir. SODEV bu yöndeki çabalarını ve katkılarını sürdürmeye devam edecektir.’’

815 hastaya bir eczane

SSK Ankara Yenişehir Dispanseri'nde günde yaklaşık 1500 hastaya bakılıyor. Bu hastalara, sağlık ocaklarında muayene olan SSK'ya bağlı hastalar da eklenince dispanserin eczanesinde hizmet bekleyen 2.500 hasta oluşuyor.

Bu durumda maalesef ilaç temininde güçlük çeken hastalar, ilaç kuyruğunda azap çektiren bir kuruluşun ‘‘çağdaş hizmet veriyoruz’’ diyen sloganını anlamakta güçlük çekiyor.

Hizmet veren üç eczaneyi 2.500 kişiye böldüğünüzde eczane başına 815 hasta düşüyor. İki dakikada bir hastaya bakıldığını kabul etsek yaklaşık 27 saatlik bir süre gerekiyor. Bir eczacı günde 27 saat çalışamayacağına göre sıkıntının ne kadar boyutta olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Hastaların hor görülmemesi gerekir.

Metin ATAMER SSK emeklisi ANKARA

MESAJ PANOSU

TÜRKİYE Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV), bugün 18.00'de CNR Expo'da (Yeşilköy), CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın katılımıyla 5. Ulusal Genç Yetenekler Ayakkabı tasarım yarışması ödüllerini veriyor.

'AVRASYA Açısından Kıbrıs ve Irak' konferansı bugün 14.00'de İ.Ü. İletişim Fakültesi'nde (Beyazıt); konuşmacılar Prof. Kemal Alemdaroğlu, Albert S. Çernişov, A.Gelyeviç Dugin, Anatoli S. Zaytsev ve Ergin Olgun.

H. OĞUZ Göker adlı okurumuzun 3.12.2003'te panoda yayınlanan yazısına Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nden bir açıklama geldi: ‘‘Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Kızılay semtinde yer alan Yeni Sahne gişesindeki post makinesinde, telefon hatlarındaki arıza nedeniyle adı geçen seyircimize kredi kartıyla satış yapılamamıştır. Söz konusu arıza giderilmiş ve gişemizde hizmet verilmeye başlanmıştır.’’

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Başkalarının hakkını yemek, yılanın zehrinden daha öldürücüdür.’’

(William Shakespeare)
Yazının Devamını Oku

Emeklilerle alay etmeyin

10 Aralık 2003
<b>59. HÜKÜMETİN </B>ekonomiden sorumlu yetkilileri, ‘‘2004 yılında emeklilere zam yapılmayacak; çünkü bütçede kaynak yok’’ diyorlardı. Peki şimdi ne değişti ki Başbakan ‘‘Emeklileri kurtarın’’ diye emir verdi. Emri alan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ise emeklilere bir defaya mahsus olarak ancak 50 milyon zam yapılacağını söylüyor.

Dört kişilik bir ailenin mutfak masrafının 550 milyon liraya ulaştığı, fakirlik sınırının 1.7 milyar olduğu ülkemizde ortalama 375-525 milyon lira emekli maaşı ile emeklilerin nasıl yaşayacaklarını hiç mi düşünmüyorlar?

Milyarlık maaşları ile ‘‘Bu para ile nasıl geçiniriz?’’ diyen milletvekilleri, sizlere sesleniyorum. Parmaklarınızı biraz da emekliler için kaldıramaz mısınız acaba?

İflasın eşine geldiği söylenen sosyal güvenlik kuruluşlarının gerçek sorumlusu siyasi iktidarlar değil mi?

Yasanın gereklerini yerine getirerek emekli olan insanlar, yıllarca yatırdıkları primlerin karşılığında bugün aldıkları aylıkların en az iki katını almaları gerekirken kendilerine ödenen gülünç maaşlarla sosyal devlet ilkesi nasıl bağdaştırılır?

Öneriyoruz, çekin elinizi bizim olan bu kuruluşlardan. Yönetime biz talibiz.

Var mısınız?

Bekir ARDA-Emekli Sen İstanbul Merkez temsilcisi


Milletlerarası hukukçu yetiştirelim

LOİZİDU davasının avukatı, daha yüzlerce davanının KKTC ve Türkiye aleyhine açılacağını basın toplantısında açıklıyor. O halde bu tip davalara hazır olmamız gerekmektedir. Bu ise konuyu bilen hukukçular yetişmesiyle mümkündür. Konuyla ilgili tüm kuruluşların, Hazine, Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları gibi kuruluşların yanı sıra mensubu bulunduğum Türkiye Barolar Birliği'ne önerim şu olacaktır:

AİHM'ye staj eğitimi için hukukçu gönderilebilir. Bu yöndeki bir çaba, hem açılacak davaları takip yönünden hukukçu yokluğunu önleyebileceği gibi ülkemizde yokluğu her gün biraz daha hissedilen beynelmilel ve milletlerarası hukukçu eksikliğini de tamamlamış olacaktır.

Vedat KARADELİ-Avukat ANKARA

Soros’a açık mektup

DERNEĞİMİZ, yıllardır toplumsal saydamlığın ülkemiz için önemini vurgulamaya çalışıyor ve bu arada demokratik yapımızdaki eksikliklerin telafi edilmesinde çok önemli bir işlevi olan STK'nın (daha yerinde bir deyimle demokratik kitle örgütlerinin) saydamlığı üzerinde durulmasını savunuyor. Siyasal partilerde görülen eksik saydamlığın (partilerin üye kütüğü, delege sistemi, gelir ve giderleri vs.), sivil toplum kuruluşlarına da yansımaması için her bir kuruluşun yasal statüsünün, üyelerinin, yöneticilerinin ve en önemlisi mali kaynaklarının internet aracılığı ile saydam bir ortamda kamuoyuna açıklanması gereğini dile getiriyor.

Son günlerde Gürcistan olaylarıyla ilgili olarak basında çıkan haberler arasında Devlet Başkanı Şevardnadze'nin ülkede görülen kargaşa ve ayaklanmanın George Soros tarafından finanse edildiği yolundaki beyanı yer aldı.

Duyduğumuz kadarı ile Açık Toplum Enstitüsü (Soros), Türkiye İrtibat Bürosu aracılığı ile ülkemizde de faaliyet göstermekte ve bazı STK'ya ve üniversitelere doğrudan veya dolaylı finansman sağlamaktadır.

Gürcistan'la ilgili olarak çıkan haberlerin Türkiye'de benzer endişelere yol açmasını önlemek üzere aşağıdaki hususların tarafınızdan kamuoyuna açıklanmasının, uygar toplumlarda 'saydamlık' ilkesinin bir gereği olduğunu düşünüyoruz:

a) SOROS Türkiye'de ne tür faaliyetlerde bulunuyor? Bunlar arasında ülkelerin siyasal rejimlerinin değiştirilmesine yönelik olanlar var mı?

b) Bu faaliyetleri sırasında hangi STK ve üniversitelerle işbirliği yapılıyor?

c) Bu işbirliği için bu kuruluşlara-kişilere dolaylı olarak veya doğrudan ne gibi mali imkánlar sağlanıyor. Bu imkánlar hangi kaynaklardan sağlanıyor?

Bu konuda yapacağınız açıklamanın sizin ifadenizle 'açık', bizim deyişimizle 'saydam' toplum ilkelerini güçlendireceğine inanıyoruz.

Erciş KURTULUŞ-Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği Başkanı

‘Teşkilat hastalığı’

İSTANBUL'da iki trafik polisi, 'rüşvet aldıkları' iddiasıyla bir meslektaşı tarafından öldürüldü. Derhal o genç memurumuz psikolojik bunalımlı ilan edildi. Sonra yine genç bir polis, teşkilattaki rüşvet yüzünden eylem yaptı; o da hemen paranoid şizofren ilan edildi. Acaba bu polisler teşkilata alınırken hastalıkları tespit edilmedi mi? Yoksa teşkilata girdiklerinde bazı sebeplerden mi hasta oldular? Bence bu polisler hasta denileceğine, tüm halkın da bildiği rüşvet çarkına el atılsa çok daha iyi olmaz mı? Acaba o memurlar her şeye göz yumup kıdemleşseler hastalıklardan kurtulurlar mıydı?

Biliyor musunuz?

TÜRK Eczacılar Birliği'nin bugün Ankara Dedeman Oteli'nde (neden kendi oteli TEM'de yapılmadığı soruluyor) başlayacak genel kurulunda, başkan Mehmet Domaç'ın İstanbul'dan delege seçilemediğini, bunun üzerine Sakarya Eczacı Odası'na kaydolarak buradan delege seçilmeyi sağladığını, bu tavrın 'meslek etiğine' aykırı olduğunu söyleyip tepki gösteren TEB Merkez Heyeti II. Başkanı Süheyla Baykara ile diğer üst düzey yöneticiler Ender Lüleburgaz ile Nihal Kızıl Torun'un görevlerinden istifa ettiklerini...

HATAY Mustafa Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde kadrolu üç profesör mevcut iken, rektörlüğün yeni doçentliğini yapan ancak doçentliği henüz gerçekleşmeyen bir doçente fakülte dekan vekilliğine; bir başka yardımcı doçentin de dekan yardımcısı olarak atandığını...

CHP İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, Devlet Bakanı Güldal Akşit'e, DSİ ve DHMİ ve TMO'ye alınacak kamu görevlileri için kabul edilen başvurularda kadın adayların başvurularının kabul edilmemesine ilişkin yapılan uygulamaları durdurmak için bakanlığının hangi girişimi yaptığını sorduğunu...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Hükümetin hazırladığı Mahalli İdareler Yasası, son derece tehlikeli maddeler içermektedir. Bakanlık bütçeleri ve ihaleler, bölücülere finans kaynağı olacaktır.’’

(BBP Genel Sekreteri Prof. Enis Öksüz)
Yazının Devamını Oku