Yalçın Bayer

Seçmen listelerine bakıyor musunuz?

9 Aralık 2003
<B>BAKIRKÖY'</B>ün Yeşilköy Mahallesi Muhtarı <B>Bülent Yurtsever,</B> yerel seçimler öncesinde vatandaşları uyarıyor: 28.3.2004'te yapılacak olan seçimler için seçmen listeleri mahalle muhtarlıklarında askıya çıktı. Cumartesi ve pazar da dahil mahalle muhtarı olarak görevimin başında bulunmama rağmen geçen hafta sonu kimse askıdaki listelerde ismi var mı, yok mu diye bakmaya gelmedi.

Bütün insanlarda yanlış bir kanı var. ‘‘Benim muhtarlıkta kaydım var, öyle ise seçmen kaydım da vardır’’ diyorlar.

Oysa öyle değil. İnsanlara muhtarlık kaydı ve seçmen kaydının ayrı ayrı şeyler olduğunu söylemek lazım.

Mahalle muhtarlığında kaydının olması, seçmen listelerinde kaydının olacağı anlamında değildir.

Eğer;

Mahalleye geçen seçimden, yani 2.11.2000 tarihinden sonra taşındıysanız;

28.3.1986 doğumlu iseniz ve ilk defa seçmen olacaksanız;

Geçen seçimlerde herhangi bir nedenle oy kullanmadıysanız; muhakkak mahalle muhtarlığına gelerek seçmen kaydınızı yaptırmanız gerekmektedir.

Bir de ne olur, ne olmaz diye muhakkak askıdaki seçmen kayıtlarına bakmanız gerekmektedir.

Daha sonra ağlamanın kimseye yararı yoktur.

Polisliğe seçilen önce askerlik yapsın


İSTANBUL'dan A.A. adlı okurumuz, polislerin eğitimi konusunda şunları yazıyor:

Üsküdar'da bir polisin, üç vatandaşımızı silah zoruyla rehin alma olayı başta olmak üzere son zamanlarda emniyet teşkilatında yaşananlar karşısında, bu insanların teşkilata seçilmesinde son derece yanlış bir uygulamalar yapıldığını gördüm.

Bugün 18 yaşına girmiş bir erkek çocuğu yapılan sınavı kazandığı takdirde 20 yaşında polis memuru olarak görevlendiriliyor. Bana göre bu yanlış bir uygulama... Nedenine gelince; daha ergenlik çağını bile tamamlayamamış çocukların eline silah verip onlardan hem toplumsal olaylarda, hem de emniyetin kritik önem taşıyan birimlerinde faydalanmaya çalışmak çok yanlış. Bu nedenle bu insanlara mutlaka seçilmeden önce askerlik hizmetini tamamlamış olması şartının getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sayede hem yaşça belli bir olgunluğa erişmiş olacaklar, hem iyi bir disiplin sürecinden geçmeleri sağlanmış olacak. Bununla birlikte karşılaşacakları olayların karşısında daha mantıklı kararlar verebilme yetisi kazanacaklar.

Takdir edilir ki, henüz 18 yaşındaki çocuklara, ülkemizin içinde bulunduğu koşullar belliyken bu kadar ağır sorumluluklar yüklemek pek doğru bir uygulama olmasa gerek. Bu konuyu ele alma nedenim, yazımın başında belirttiğim gibi, bu insanların görev sahasının hepimizin yaşantısını doğrudan etkileyen bir konumda olması.

Herkes eğitim hakkına sahiptir


MAZLUM-DER İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ‘‘Herkes eğitim hakkına sahiptir... Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır’’ hükmünden yola çıkarak şu açıklamayı yapıyor:

‘‘Yeni yönetmeliği çıkaranların 'halkın isteği doğrultusunda bu düzenleme yapılmıştır' açıklamaları kabul edilebilir değildir. Zira, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde yapılacak düzenlemeler, halkın istediği için değil, hak ve özgürlüklerin hiçbir şekilde sınırlandırılamaz olduğu için yapılmalıdır. Bu nedenle 3.3.2000 tarihli 'eğitim özgürlüğü' ve 'din özgürlüğü'nü kullanamaz hale getiren yönetmelik tümden yürürlükten kaldırılmalıdır.

Din eğitimi, uluslararası insan hakları belgelerinin de ışığında tamamen, çocuğun ana ve babasının tercihleri doğrultusunda yapılmalıdır.’’

KİT Komisyonu


ANKARA'dan bir 'denetim' grubundan gelen notta şöyle deniliyor: TBMM KİT Komisyonu, kamu bankaları ve Emlakbank ile ilgili belgeler gelmediğinden sekiz aydır çalışamıyor. Kamu bankalarında ve Emlakbank Tasfiye Fonu'nda neler olduğunu kimse öğrenemeyecek mi? Görev zararları konusunda Meclis soruşturması gerektiği halde Zeki Sayın ve ekibi, kendisini Meclis'in üstünde mi görüyorlar. Bilgi almak için Meclis adına denetim yapan Yüksek Denetleme Kurulu devreye neden sokulmuyor? Zeki Sayın bilgi vermiyor diye komisyon çalışmaları engellenir mi?

2B’lerin oluşması önlenmeli


TARTIŞMA konusu olan 2B orman arazileri topluma yansıdı. Hükümet, bu konuya neşter vurmak amacında olduğunu belirtti. Ancak, tasarının 169. maddesiyle orman alanlarının özel teşebbüse geniş ölçüde açılması sağlanacaktı. Yani ülkenin bir parçası olan ormanlar elimizden alınacaktı. Hükümet bu konuda geri adım atmak zorunda kaldı.

Hükümetin, 2B'lerin tekrar oluşmaması için çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Kadastro çalışması yapılmalı. Çevre ve Orman Bakanlığı, ormanlarımızın sınırlarını bilmiyor. Türkiye'de her vatandaşın, ‘Orman alanı üzerinden tapu alınamaz’ düşüncesine sahip olması sağlanmalı.

Ümit GÜRSES-TEMA Vakfı Genel Müdürü

Biliyor musunuz?


DYP İstanbul il gençlik örgütünün, ‘‘Kıbrıs Bizim Milli Davamızdır’’ başlıklı bir imza kampanyası açtığını (0212-217 47 46)...

ATATÜRKÇÜ eğitim anlayışını egemen kılan Tarsus Halk Eğitim Merkezi Müdürü Nevin Yenigün'ün görevden alınarak köy okuluna öğretmen olarak atanmasının STK'nın tepkisine neden olduğunu ve atamanın durdurulması için imza kampanyasının açıldığını...

KRİSTAL-İş Sendikası'nın, Şişecam'a bağlı İstanbul, Kırklareli, Mersin ve Çayırova dahil 13 işyerinde aldığı grev kararının ertelendiğini...

TÜM İşçi Emeklileri Derneği Genel Başkanı İsmail Arslan'ın, ‘‘1 Ocak 2004'ten itibaren, işçi emeklisi, dul ve yetimlerinin aylıklarına 250 milyon lira seyyanen zam yapılacağı duyumlarını aldıklarını’’ açıkladığını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Zamanını boşu boşuna geçirme, o hayatın hammaddesidir’’

(Mahatma Gandhi)

MESAJ


TNT Expres, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği vasıtasıyla Şırnak, Mardin, Tunceli ve Adıyaman gibi illere dağıtılan çocuk klasikleri, hikáyeler, üniversite hazırlık ve dünya klasikleri gibi kitapları kapınıza kadar gelip alıyor. (Tel: 444 08 68)
Yazının Devamını Oku

Ağca’ya bakın bugünleri görün

7 Aralık 2003
<B>‘ABDİ İpekçi suikastı tarihe gömüldü’’ </B>(2.12.2003) başlıklı yazınız üzerine, birkaç haftadır kimse neden hatırlamıyor diye meraklandığım birkaç eski <I>(ülkemiz koşullarında arkeolojik bile denebilir)</I> bilgiyi paylaşmak istedim. O bilgiler toprak altından, bilinç altından çıkarılıp bugünün gelişmeleri bir de böyle değerlendirilse kim bilir ne tuhaf sonuçlara ulaşırız. Galiba sapla samanı birbirinden ayırabilmek için önce, insanları ikiye ayırarak incelemek gerekiyor; katil olan insanlar ve katil olmayan insanlar...

Katil sözünün önüne konan isim veya sıfat ise aslında bizim değil bizzat katilin kendi kendini tanımı, kendi kendini dışa vurumu.

Örneğin ‘‘Müslüman katil’’ Mehmet Ali Ağca, Müslüman kardeşlerini kurtarmak için Abdi İpekçi'yi öldürmeye karar vermiş ve eyleminden sonra da kendini şöyle ifade etmişti:

‘‘Bu dönek bir Yahudi ve Siyonizmin uşağı olan bir domuzdan kurtulma işlemiydi...’’

‘‘Ve ayrıca o bir Bolşevikti, kızıl bir böcekti.’’

(‘Mesih Papa’yı Neden Vurdu? Bir Suikastın Romanı', Jean Marie Stoerkel, Sabah Kitapları, sayfa 29)

ÖZNEYİ GÖREMEDİK

Daha sonra, katil Ağca'nın üzerinde askeri giysiler, kafasında perukayla, askeri hapishaneden kaçırıldığını, bir süre devlet görevlisi Çatlı'nın evinde dinlendiğini, batımızda ve doğumuzda bulunan birtakım ülkelere giriş çıkış yaptığını çok sayıda kitapta birçok kişi defalarca okudu.

Bir eski zaman masalı, bir fantastik roman örneği gibi okuduk, sindirdik, geçip gittik hepimiz. Şimdi de tartışıyoruz katil sözünün önüne hangi ad ve sıfatlar uygun düşer, hangileri uygun düşmez diye. Yükleme bakmaktan, özü ve özneyi göremez hale geliyoruz.

TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK

Oysa o zamanlar özneyi iyice görebilseydik, o öznelerin gerçekleştirdikleri eylemleri açıklığa kavuşturabilseydik, belki başka eylemlerin gerçekleştirilmesini önleyebilirdik. En azından daha bilgili, daha bilinçli olurduk. Günümüzdeki eylemlerin öznelerini tanımlarken bu kadar zorluk, bu kadar ruhsal çöküntü yaşamazdık. Kanımıza dokunmazdı, kanımız donmazdı. Serinkanlılık içinde bakardık, akılcı değerlendirmeler yapardık. Ama biz toplum olarak hep akıl almaz olaylara tanık olmak durumunda bırakıldık. Örneğin 'Müslüman katil' Ağca, adalet tarafından düşürüldüğü tuzaktan, devlet görevlileri sayesinde kurtarıldıktan sonra, Milliyet Gazetesi'ne gönderdiği mektupta, Türklüğü ve Müslümanlığı nasıl kurtaracağını, hangi eyleme girişeceğini şu sözlerle ifade etmişti:

AĞCA'NIN MEKTUBU

(Milliyet Gazetesi'ne,

Türkiye'nin kardeş İslam ülkeleri ile Ortadoğu'da yeni bir siyasi, askeri ve ekonomik güç oluşturmasından korkan Batılı emperyalistler, hassas bir dönemde dini lider maskeli Haçlı kumandanı John Paul'ü acele Türkiye'ye gönderiyorlar. Bu zamansız ve anlamsız ziyaret iptal edilmezse, Papa'yı kesinlikle vuracağım. Cezaevinden kaçmamın tek nedeni budur. Ayrıca ABD ve İsrail kaynaklı Mekke baskınının hesabı sorulacaktır.

Ayrıca kansız, sessiz, basit bir kaçış olayını rica ederim büyütmeyin.

Saygılarımla.

Mehmet Ali Ağca)

('Ben Mesih', Mehmet Ali Ağca, BBD Dağıtım, Yayınlayan: Doğan Yıldırım, sayfa 105)

Bir süre sonra Ağca Papa'yı yaralamış ve yakalanmıştı. İlk sözleri, ‘‘Ben Türküm, Müslümanım olmuştu.’’ Batı televizyonları, Papa'yı vuruluşuyla ilgili ilk haberlerini bütün dünyaya böyle duyurmuşlardı.

Ne dersiniz?

Nükhet İpekçi İZET İSTANBUL

ETS’nin açıklaması gerçeği yansıtmadı


ETS Tur yöneticilerinin, Mısır gezisi ile ilgili olarak köşenizde yer alan şikáyetlere karşı yaptıkları açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. Geziye gitmeden önce anlattıkları ile orada karşılaştıklarımız birbiriyle hiç örtüşmedi...

25-30 Kasım'da kaldığımız Rauf Otel'deki oda, servis, yemek ve havuz hizmetleri ile rehberlik hizmetlerinin yetersizliği karşısında 160 kişilik grup olarak şikáyet dilekçesi topladık. Aramızda TV programcısı Sedef Kabaş da vardı. Ancak aşırı tepkisi sonunda bir anda bizim otelden ayrılarak Sheraton'a yerleştirildiğini öğrendik. Kendi başına bunu becermesi mümkün değil; Sheraton'a kendi parasını ödeyerek mi geçti; yoksa 'sus payı' olarak mı ağırlandı? Bedelini kendileri ödediyse faturayı geziye katılanlara göstermesi gerekiyor. Daha sonra şikáyet dilekçesinden imzasını çekmesi ve tepkilerden çekinerek bizim grupla geri dönmemesi dikkat çekiciydi. Genel şikáyetlerimizi dönünce TÜRSAB ve ETS'ye verdik; ancak tatmin edici yanıt alamadık. Eşim ve küçük kızımla bu tatil için 2 bin dolar harcadım, bana 100 dolar iade etmesi neyi ifade eder ki?.. Bizler de Sedef Hanım gibi davranmalıydık. 160 kişi olarak imzalarımızın arkasındayız; firmayı TÜRSAB ve Turizm Bakanlığı'na şikáyet edeceğiz. Bu arada uçak hizmetini sunan Öger Tur'u da kutluyorum.

Talat BULUT-Aktör İSTANBUL

Dedektörler yasaklansın


ESKİ eser kaçakçılığının amansız takipçisi, gazeteci Özgen Acar uyarıyor:

‘‘Bugün Türkiye'de en az 100 bin kadar metal dedektör var. Definecilik Türkiye'de bir meslek haline geldi. Paha biçilmez eserler yurtdışına kaçırılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı hálá metal dedektörleri yasaklatmadı. Dedektörler, kültürel, tarihsel ve dini mirasın 'Kalaşnikof'larıdır.’’

Biliyor musunuz?


ANKARA Yerel Yönetimler ve Demokrasi Platformu Sözcüsü Burhan Poshoroğlu'nun, YTP, SHP, ÖDP, DEHAP, TKP ve EMEP'le görüştüklerini belirterek ‘‘Demokrasi güçleri, yerel seçimlere gerici ve ırkçılara karşı ortak bir adayla girmeli’’ dediğini...

AKP Gebze Kadın Kolları Başkanı Meliha Kocacık'ın Tavşancıl; Hülya Nebilir Atak'ın da Değirmendere'ye belediye başkan adaylığı için başvurduklarını...

TÜRK-İş Genel Kurulu'nda Genel Başkan Salih Kılıç'ın, iki dönemden fazla genel başkanlık yapılmaması konusundaki tüzük değişikliği önerisinin bugün oylanacağını...

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Hükümet, Kuran kursu yolu ile küçük yaştaki çocukları politize etmeyi amaçlıyor. Bu uygulama, 8 yıllık eğitime darbedir; İslam devletine demokratik yoldan gitmenin bir adımıdır.’’

(Cem Vakfı Başkanı Prof.

İzzettin Doğan)
Yazının Devamını Oku

Seyahat sigortası zorunlu olmalıdır

6 Aralık 2003
<B>YURTDIŞINA </B>yaklaşık 300 bin kişiyi götüren ve sektörde %20-22 pazar payı ile lider olduklarını söyleyen ETS Tur'un Genel Müdürü <B>A. Murat Ersoy</B> ile pazarlama firması ETS Shop'un Genel Müdürü <B>K. Mustafa Görgün </B>dünkü <B>‘‘Mısır gezginleri mutlu dönmediler’’ </B>yazısı üzerine gazetemize geldiler. Yaptıkları açıklamalarda bayramda Mısır'a götürdükleri Türk turistlerin kaldıkları Sharm El Sheik'teki otelde bazı ünitelerin kış sezonu olmasından doğan aksaklıklar nedeniyle, otel tazminatının kendilerine ulaşmasını beklemeden TÜRSAB-Kütahya Çizgelesi'nde (ayıplı hizmetler) tazminat tutarının %10 seviyesi kadar gruplarına göre 75-100 dolar geri ödeme yaptıklarını belirterek, asıl tartışma konusu olan sigorta konusunda şunları söylediler:

‘‘Assist Card, Akbank'la işbirliği yaparak konukların sadece geri dönüş teminat hizmetlerini almaktadır. Şirketimiz bayram nedeniyle yurtdışına tatile gönderdiği tüm konuklarına (toplam 9.181 kişi) eksiksiz olarak Assist Card poliçelerini yaptırmış ve bu sebeple şirketten teşekkür yazısı almıştır. Assist Card bir kez yapıldıktan sonra iptal edilebilen veya değiştirilebilen bir hizmet değildir. Bildiğiniz gibi konuklar son ana kadar rezervasyonlarında birçok değişiklik yaptırmaktadırlar. Bu nedenle tüm seyahat şirketleri Assist Card işlemlerini seyahatten önceki 1 hafta süresince gerçekleştirmektedirler. Bayram, sömestre, yılbaşı gibi çok yüksek sayılarda gerçekleştirilen seyahat dönemlerinde bireysel poliçe yapılması mümkün olmadığından grup poliçesi yapılmaktadır. Grup poliçesi konukların toplu isim listesinden ve poliçe numaralarından oluşmaktadır. Konuklarımızla ilgili tüm poliçe bilgileri Uluslararası Assist Card network'ünde yer almaktadır. Assist Card, seyahatin sonuçlanması ile işlerliğini yitirmektedir. Ancak Assist Card'ını bir hatıra olarak saklamak isteyen konuklarımız diledikleri takdirde müşteri hizmetlerimizi arayarak Assist Card'larını alabilmektedirler.

YASA DEĞİŞMELİ

Assist Cad'ı arayan herhangi bir kişinin bir isim vererek o kişinin Assit Card sahibi olup olmadığını anında öğrenmesi mümkün değildir. Assit Card kendisine ulaşan bilgileri almakta ve uluslararası network'e girerek bu bilgileri teyit etmekte, arayan kişinin kimlik bilgilerini doğruladıktan sonra istenen bilgileri vermektedir.’’

Ersoy ve Görgün, geçen dört bayram süresince Assit Card'ı zaten kimseye vermediklerini, çünkü binlerce karşın verilmesinde ekonomik ve zaman zorlukları yaşandığını öne sürdüler. Yurtdışına turistik çıkışlarda sigortanın zorunlu olmadığını, ancak bunun zorunlu olması için 1618 Sayılı Turizm Kanunu'nun değiştirilmesi gerektiğini belirttiler. Mısır'daki trafik kazasında mağdur olan tüm konuklarımız, 11 dolar karşılığında Asist Card'ın kendilerine sunduğu tüm olanaklardan sonuna kadar yararlandıklarını hatırlattılar.

KARŞILIKLI DİKKAT

Bu arada okurlarımızdan ETS'ye dün gelen benzer yeni şikáyetleri ilettiğimiz ETS'nin genel müdürleri, vize hizmetlerinin tur operatörü hizmetleri arasında olmadığını, sadece aracılık rolünü üstlendiklerini hatırlatarak şunları söylediler:

‘‘Emin olun müşteri hizmeti için elimizden gelen en iyi hizmeti veriyoruz. Hizmetlerimizle örnek gösteriliyoruz. Zaten iç anketlerimizde bu oran %94.6 olarak görülmektedir. Herkes verdiğimiz ilanları ve broşürleri ciddi şekilde okumalıdır.’’

Bu görüşme bir yandan müşterilerin bilgilendirilmesini sağlarken ETS'nin de bundan sonra bazı konularda daha dikkatli davranması gerektiğini gösterdi bize.

Seçmene selam!


DİNCİ terör ülkemizi ve dünyayı kasıp kavururken, bunların birçoğunun camilerde örgütlendiği öğrenilirken, ‘‘Seçimler geliyor, tabana seslenelim’’ düşüncesiyle (Kuran kursları yönetmeliğinde yapılan) değişiklik yanlıştır, tehlikelidir ve gerçekleşmemelidir.

Ülkemizin çağdaşlaşması tek hedefimizdir ve Kuran kurslarını böylesi yaygınlaştırıp çocuklarımızı teslim etmek, geriye gitmekten, gericiliğe selam vermekten öteye gitmez ve tüm emeklere yazık olur. Yüzümüzü nereye döneceğimize karar vermeliyiz!

Prof. Türkan SAYLAN

ÇYDD Genel Başkanı


İzmir’den Ankara’ya 18 saatte gidilir mi


TV'de Japonların saatte 585 km. hızla giden tren projesi üzerinde çalıştıklarını görünce kan beynime sıçradı. 21 Kasım Cuma akşamı saat 20.00'de İzmir'den bindiğim tren Ankara'ya 18 saat sonra vardığında da aynı duygular içindeydim. Bizleri, bu devirde çağın en ekonomik ve güvenli tren yollarından mahrum bırakan geçmişteki bütün yöneticileri kınıyorum.

Nuri TÜRKER-İZMİR

Bir gece ki...


BAKIRKÖY Belediyesi'nin, Özürlüler Günü nedeniyle Sabancı Center'da düzenlediği etkinlikler uluslararası düzeydeydi.

Linda Case'in hocalığını yaptığı işitme özürlü Ceren Kaya'nın (12), omurilik felçisi Esra Kılıç'ın piyano; görme özürlü Kerim-Selim Altınok'un kardeşlerin gitar ve mandolinle ve Sevda Bozbey'in soprano tadında sesiyle verdiği konserler... Omurilik Felçlileri Derneği (OFD) üyelerinin hazırladığı resim sergisi... Dilek Sabancı'nın ‘‘40 derece ateşle geldim. Türkiye'de bazı şeylerin yapılabildiğini gördüm, artık umutluyum’’ sözleri... Vali Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah şefkatli tavırları, Patrik Bartholomeos'un herkes gibi gözyaşları... Hele Vali Bey'in, İl Genel Meclisi bütçesinden engelliler için ayrılan 20 trilyonun 40 trilyona çıkartılacağı yolundaki vaadi... Ve Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı'nın ‘‘Biz engelleri sadece anma gününde değil 365 gün düşünmek zorundayız’’ sözü... Hepinize candan teşekkürler.

M. A.- BAHÇELİEVLER

Taşocakları


SİYASETÇİLERİN rant aracı olan, yöre halkı, valilikler ve yerel yönetimleri karşı karşıya getiren taşocakları ile ilgili olarak İstanbul Maden Mühendisleri Odası, 3. Ulusal Kırmataş Sempozyumu'nda alınan önemli şu öneriyi açıkladı: ‘‘Taşocakları Nizamnamesi kapsamındaki tüm maddeler, Maden Kanunu kapsamına alınmalı. Kırmataş sektöründeki madencilik faaliyetlerine ruhsat verilebilmesi için uygulanabilir bir proje istenmeli; faaliyetler projeye uygunluk ve iş emniyeti açısından denetlenmelidir. Ocaklarda işin uzmanı bir maden mühendisi istihdam edilmelidir.’’

Gönüllüler Günü


BM tarafından 1985'te alınan bir kararla 5 Aralık günü (dün), gönüllü hareketin, insanlar, toplumlar ve hükümetler tarafından her yıl kutlandığı ‘‘Ekonomik ve Sosyal Kalkınma İçin Uluslararası Gönüllüler Günü’’nde TEMA 40 ilden yaklaşık 200 temsilcisi ve gönüllü sorumlusu ile 6-7 Aralık tarihlerinde Mersin Üniversitesi'nde bir araya geliyor. TEMA Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit, ‘‘Gönüllüler Günü'nde, toplumsal barışa hizmet eden gönüllü hareketin yaygınlaşması ve ekonomik ve sosyal faaliyetlerde daha etkin rol olmasını diliyorum’’ dedi.

Biliyor musunuz?


KIRŞEHİR Valisi Selahattin Hatipoğlu'nun Gazi Üniversitesi'ne bağlı fakülte ve yüksekokullardaki öğrenci sayısının 9 bine ulaştığını belirterek ‘‘Bundan sonra hükümetimize üniversitenin adını vermesi, bize de tabelasını dikmek kaldı’’ dediğini...

BURDUR Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Salih Dinçer'in ‘‘Burdur'da dünya silah birinciliği ödülüne layık 22 atölye ve 4 fabrikanın ekonomik yönden zor durumda olduğunu’’ belirterek silah ithalatının durdurulmasını istediğini...

CHP İstanbul Milletvekili, Kadın Kolları Genel Başkanı Güldal Okuducu'nun, İstanbul İl Kadın Kolu Başkanı Ayda Özlü Çevik'le yönetim yönetim kurulunun istifalarını istediğini, ancak üç üyenin dışında istifa etmemeleri üzerine örgütü görevden aldığını...

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Türk devletine ve Türk milletine hizmet etmeye devam edeceğim.’’

(YÖK başkanlığına dün veda eden Prof. Kemal Gürüz)

MESAJ


KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 8 Aralık Pazartesi günü İstanbul'da Doğuş Üniversitesi'nde saat 10.00'da ‘‘Kıbrıs'ta Son Durum’’, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde (Vezneciler) saat 14.00'te ‘‘KKTC ve Türkiye’’ konferanslarında; 19.30'da da The Marmara Oteli'ndeki Taksim Toplantıları'nda son gelişmelerle ilgili birer konuşma yapacak...

RAUF Denktaş, 8 Aralık Pazartesi Doğuş Üniversitesi'nde (10.00), İ.Ü. (Vezneciler) Fen Fakültesi'nde (14.00) ve The Marmara'da 'Taksim Toplantıları'nda Kıbrıs'ta son durum konularında konuşma yapacak.

ZEKİ Müren ve Safiye Ayla adına düzenlenen ses yarışmasında çok daha güzel sesler dinledik, mest olduk. Ancak 1. olan kızımızın sesi vasattı; öteki seslere yazık oldu.

Tuncay AYDOĞAN Eczacı-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Mısır gezginleri mutlu dönmediler

5 Aralık 2003
<B>BAYRAM </B>tatili için <B>Mısır'</B>dan dönen okurlarımızın şikáyetleri başladı. İstanbul'dan Emre Erdem, ETS Tur ile 21-25 Kasım tarihlerinde yaklaşık 140 kişilik bir grupla Mısır, Sharm El Sheikh gezisine katılmış. İlk kez bu grup için açılan beş yıldızlı bir otele yerleşmişler; musluğunu bile yeni açmışlar. Mini barında su olmadığı gibi oda hizmeti de yokmuş. Akşam yemekleri için parasını kendi ödedikleri taksi ile 20 dakika uzaklığa yemeğe gidip gelmişler.

Türkiye'ye dönüşlerinde bu durumdan şikáyetler artınca firma 400 dolar olan paket turun 75 dolarını iade etmek zorunda kalmış.

Erdem konuşuyor:

‘‘Biliyorsunuz bayram tatilinde Mısır gezisine katılan üç kişi, özensiz Mısırlı şoförün hatası nedeniyle dereye devrilen otobüste can vermişti. Zaten bütün şoförler Peugeot araçlarla çok hızlı gidiyorlar. Yani canınız Allah'a emanet... İzmirli ailenin ‘seyahat sigortası' olup olmadığını merak ettim. Araştırınca 11 dolarlık ‘seyahat güvence paketlerinin' olduğunu öğrendim. Bu prime karşılık rahmetlilerin ailelerine beşer bin dolar tazminat verileceğini öğrendim.

Bu arada kendi durumumu merak ettim; biz grup olarak ETS firması eliyle Aksigorta'ya bağlı ‘Assist Card' için onbirer dolar ödemişiz. Ancak, elimize böyle bir kart ve broşür verilmemişti. Bunu da aynı turla ama Uzakdoğu'ya giden bir arkadaşımın elindeki ‘Assist Card' sigortasından anladım. (Onlar da Bangkok'taki aktarma sırasında rehber olmaması nedeniyle perişan olmuşlar.)

SİGORTAMIZ YAPILMAMIŞ

Bizden alınan para ile sigortamız yapılmış mıydı?

TÜRSAB'ı aradım; ‘‘Sigorta zorunluluğu yoktur. Ancak biz de bazı firmaların para alıp sigorta yaptırmadıklarını duyuyoruz’’ yanıtını aldım. Daha sonra bir şüpheye mahal bırakmamak üzere ETS'den kontrol ettim; evet 11 dolar bizden alınmış... Sigortamızın yapılıp yapılmadığını öğrenmek için bu kez Aksigorta'yı aradım; 'Assist Card' yetkilileri, bilgisayardan kontrol ettiler, ancak ismimi bulamadılar. Tura katılan başka tanıdıklarımın isimlerini de verdim, ancak bilgisayardan çıkmadı.’’

Okurumuz Emre Erdem'ın ısrarcı takibi sonucu ortalık birbirine girmiş, 2.5 saat sonra 'Assist Card' yöneticisi kendisini aramış, isminin olduğunu söylemiş. Peki kart nerede? ‘‘Bize bir şey verilmedi. Hiç olmazsa sigorta yapıldığımız iddia ediliyorsa en azından bir poliçe numarası not ettirilebilirdi’’ diyerek şöyle devam ediyor:

TÜRSAB EL KOYMALI

‘‘Bizim de orada başımıza bir kaza gelseydi ne olacaktı? Bu arada, bu işlerde ciddi bir firma olarak bilinen ETS'nin bayramda yaklaşık 9 bin kişi götürdüğü söyleniyor. Peki, herkesten 11 dolar sigorta bedeli alınırsa ne kadar tuttuğunu siz hesap edin; 99 bin dolar! Peki Mısır vize ücreti için 37 milyon alıyor; firmaya ise 35 dolar alıyor? Pasaport muamelesini yapanlar, aradaki bu farkı alırken Maliye kazançlarını kontrol ediyor mu?

İrem Tur'la gidenlerden de yakınmalar aldık; onlar yargıya gideceklermiş. İzmir'den yazan Sevgi ve Mustafa Öztürk, Twins ve Omega turlarının düzenledikleri Mısır ve Nil gezisi için kendilerine sunulan program ile gezide karşılaştıkları arasında birçok sıkıntılar yaşamışlar. Organizasyon hataları ile karşılaşmışlar, almadıkları hizmetin bedelini ödemişler.

Evet, dış turlarda mağdur olanlar için TÜRSAB hangi müeyyideleri uyguluyor?

Aday adayları sahneye çıkıyor

MERSİN'den, CHP GZ 09910566750 nolu üyesi Halil Öztürkmen gönderdiği açıklamada; ‘‘CHP'ye ve Baykal'a huzurumda müteaddit kereler hakaret eden Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan'ın, CHP üyeliğine kabul edilmesini siyasi inancım, terbiyem ve partimin ilkelerine bağlılık anlayışımla bağdaştırmadığım için istifa ediyorum’’ diyor.

ÇANKAYA Belediyesi'nin Başkan Yardımcısı Yüksel Işık, CHP'den Keçiören Belediye Başkanlığı'na aday oluyor.

ANAP'lı eski bakanlardan İmren Aykut'un Bodrum'dan Belediye Başkan aday olması için AKP'li bir heyet, AKP Genel Merkezi'ne gitti.

YILDIRIM Aktuna'nın milletvekili seçilmesinden sonra bir süre belediye başkanlığı yapan Av. Yakup Akyüz CHP aday adayı.

‘Arka bahçe’nin bahçesi geliyor

KURAN Kursları Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle gece Kuran kursları verilecek... Peki bu hangi ihtiyaçtan doğdu?

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Mehmet Görmez, ‘‘Vatandaşlardan gelen talepten’’ diyor.

İmam hatipler, baştan toplumu din konusunda doğru bilgilendirmek üzere açılmış; sonunda 'Erbakan'ın arka bahçesi' olmuştu. Arka bahçeden yetişmiş birçok milletvekili bugün hükümet üyesi...

Kuran kurslarının öğretmenleri imam hatip mezunları olacak. Al yeni bir bahçe daha... Şimdi çalışan gençler üzerinde yeni bir siyaset oyunu başlıyor.

‘‘Halkın ihtiyacı’’ üzerine hemen böyle bir uygulamaya geçiliyorsa, aç ve yoksul insanlarımızın daha öncelikli başka bir şeylere ihtiyacı olamaz mı hiç?

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘İletişimciler, 'Şemsiye kaçtıysa panik içinde çıkarmaya çalışma, açabilirsin' diyor. Bırak o kendiliğinden çıkar. Biliyorum irrite edici olduğunu ama kriz dönemlerinde böyledir işte.’’

(Turizmdeki son terör krizini 'özür dileyerek' anlatan Erkan Mumcu'dan)

Biliyor musunuz?

CHP İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, TBMM'de bütçe görüşmelerinde ‘‘kamusal alan tanımam’’ diyerek suç işlediği iddiasıyla Sayıştay Başkanı Mehmet Damar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu...

HULKİ Cevizoğlu'nun ATV'deki 'Cevizkabuğu' programının, Kıbrıs seçimleriyle ilgili ilk bölümünden sonra yayından kaldırıldığını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Özdemir: Ne yapayım sinerji yaratamadım

4 Aralık 2003
<B>ALİ Talip Özdemir, ANAP </B>Genel Başkanlığı'ndan ayrılırken, <B>‘‘Sağda değil merkezde buluşalım diye mücadele ettim, ancak başarılı olmadım. Bir sinerji sağlayamadım. İnsanlar ilkeli olabilmeli, gerektiğinde ayrılmasını bilmeli’’ </B>diyor. Ancak 13-14 Aralık'taki ANAP Büyük Kongresi öncesinde hizipler ortaya çıkınca ve Mesut Yılmaz'a yakın olduğu bilinen Nesrin Nas adaylığını açıklayınca Özdemir mücadeleyi bıraktı.

Özdemir, yerel seçimlerin sorumluluğunu almak istemedi. Kendisine sorduk.

İstifa ederken Mesut Yılmaz'la konuştunuz mu?

- Hayır. Kendisine faks çektiğim doğru değil.

Bayram öncesinde Başbakan Erdoğan'la 45 dakika süren bir görüşme yapmıştınız?

- Türkiye ile ilgili genel konularda, bombalar konusunda görüştüm. Bu arada biliyorsunuz Hazine yardımından en az % 7 oy alan partiler yararlanıyor. Ancak bizim gibi % 5 oy alan partiler bu olanaktan yoksun. Siyaset parasız olmuyor. Böyle bir düzenleme yapılabilir mi, diye sordum. Sayın Başbakan bakmak lazım dedi. Yoksa bunun dışında bir şey yok.

İstifanızdan sonra DYP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olacağınız söylentileri çıktı.

- Yakışır mı bana?.. Size bir şey söyleyeyim, hep düzgün bir siyasetçi oldum. Adam gibi adamım ben; tırnaklarımla milletvekili, bakan ve genel başkan oldum. Hiç çalmadım, çırpmadım, dürüst oldum. Bu böyle bilinmeli. Tantan da böyle bir siyasetçidir.

ANAP'lı belediye başkanları AKP'ye geçiyor; bunlar arasında Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz da var.

- ANAP'ın emeğiyle gelip, yolunu değiştirenlere ‘‘siyasi hortumcu’’ diyorum.

ANAP bitti mi?

- Bayrağı bizden sonra taşıyacak arkadaşlarımız var.

Siyasete devam edecek misiniz?

- Şimdilik dinleneceğim.

KKTC, sabun gibi elden kayıyor


LOİZİDU tazminat davasında, hem davanın hazırlanışında hem de savunulmasında gerekli özenin gösterildiğini söylemek zordur. Bu karar KKTC'yi de fena şekilde etkileyecektir.

Cumhurbaşkanı Denktaş, ‘‘Türkiye, AİHM'nin onurunu kurtarmak için tazminat ödedi’’ dese de, kararın zamanlaması yanlıştır.

1.1 milyon Euroluk tazminatın ödenmesiyle Loizidu benzeri AİHM'de bekleyen 3 bin 500 davayı bir celsede karara bağlama olanağı verilmiştir.

Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi'ne, yeni baskı aracı ve kaynağı sağladık... Nasıl mı? Tazminatı kuzu kuzu, pazarlık yapmadan, kuruşu kuruşuna ödemekle... Loizidu'nun Girne'deki eve dönüşünü 2005'e erteledik, diyorlar. Hayır, ‘‘zamanı gelince komite gündeme getirme inisiyatifini kazandı’’. Bugün bile zamanı geldi diye yorumlayabilir.

Girne'deki ev, Loizidu'nun kız kardeşine aittir.

1974 Barış Harekátı'nın işgal olduğunu resmen kabul ettik. Rum'u, Kıbrıs'ın resmi temsilcisi kabul ettik. 14 Aralık'taki yerel seçimler öncesinde Denktaş'a gol attırdık.

Kararda yöntem yanlıştır. Bizimkiler, muhatap olarak vekilleri değil, asıllarını kabul etmeliydi. Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları'nın toplanmasını sağlamalıydı. Çünkü, devletlerarası ilişkiler daha esnektir.

Loizidu kararı kesilmiş trafik cezası gibi kesin değildir. Siyasi olduğunu dünya álemden önce AİHM biliyor... Yoksa aynı nitelikli 3 bin 500 davayı bekletir miydi?

Karar, bir anlamda 1974 Barış Harekátı'na tepki kararıdır. Hukukun ayaklar altına alınmasıdır.

KARAR ÇELİŞKİLİ

Pazarlık şansı neden kullanılmadı? En azından tazminatın aslı ile yetinilmesi, faizinin silinmesi sağlanmalıydı. Ancak Bakanlar Komitesi için de ihtiyatlı iyimserliği elden bırakmamalı. Çünkü Bakanlar Komitesi, icra memurluğu gibidir. Ancak etkin değil edilgendir. İnisiyatif davalı devlete aittir. Komite dayatamaz, baskı kuramaz; Düyun-u Umumiye'yi bile aratamaz.

Karar metninde 'Türk hükümeti' yerine, bölücülerin kullandığı 'Türkiye hükümeti' diye yazılması dikkat çekicidir.

Sonuç olarak Loizidu davası kendi içinde çelişkili karara dayanıyor. Bu arada Türkiye, acilen objektif ve yansızlığını yitiren 'şeytanın avukatı' Verheugen'in değiştirilmesi için çaba göstermelidir. Çünkü Kıbrıs, Türkiye için çakılı uçak gemisidir. Ne yazık ki Giritleşme sürecinde sabun kalıbı gibi elimizden kayıyor ama farkında değiliz.

Av. Nurettin KAPTAN- ANKARA

El Kaide Hikmetyar el ele mi?


TEMPO bugün çıkan sayısında, ‘‘Dikkat dikkat!.. El Kaide ile Hikmetyar el ele’’ iddiasını kapağına taşımış. Bu konuda 'Afgan cihadı' uzmanı olarak bilinen Dr. Süleyman Doğan'ın görüşlerine geniş yer vermiş. Dr. Doğan, ‘‘El Kaide, Türkiye'de Hizbullah ve PKK'yı kullanabilir. Rusya, ABD'ye rövanş olarak El Kaide'ye destek veriyor’’ diyor. Dergide, Hürriyet'in manşetinde 'El Katil' diye tanımladığı El Kaide'nin Irak Sorumlusu Zarkavi'nin, İran'da Hikmetyar'ın koruması altında olduğu yazılıyor.

Eski Afgan mücahidi olan Hikmetyar'ın bugün nerede olduğu, bombaların arkasında kimlerin bulunduğu sorularının yanıtını sorguluyor TEMPO...

MESAJ


BORNOVA Erzene Mahallesi, 78 Sokak biraz kuytu bir yer olduğundan yakında bulunan kafelerden çıkan bir sürü genç etrafta dolaşıyor. Bazısı sigara içtiğinden kötü alışkanlıkları olabilir. Şüphelenip 155'e telefon ediyoruz, çıkan polis ‘‘Sen kimsin, nereden biliyorsun bunları’’ diyor ve ekip göndereceklerini söylüyor, ama ne gelen var ne giden? Bu sokağa dikkat!

H.Oğuz GÖHER-İZMİR

GS'Hakan Şükür eşine ‘‘Doğum günün kutlu olsun aşkım’’ mesajı gönderirken, bir de 'dinci terörü' protesto etseydi, AB'ye çok anlamlı bir mesaj vermiş olmaz mıydık? D. KILIÇ-İSTANBUL

HEWLETT Packart bilgisayar yazıcısı aldım; İngilizce, Almanca, Fransızca başta olmak üzere bir süre dilde kullanım talimatı var, fakat Türkçe niye yok! Bunları kimse kontrol etmez mi?

Zafer ÖZER-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Kilit adam Şener ‘Eve Dönüş’ten yararlandı mı?

3 Aralık 2003
MİLLİYET </B>Gazetesi Genel Yayın Müdürü <B>Abdi İpekçi'</B>yi, 1.2.1979'da öldüren <B>M.Ali Ağca'</B>yı yönlendirdiği ileri sürülen <B>Mehmet Şener </B>nerededir? Pülümürlü olan Şener, o sırada Cağaloğlu'ndaki bir handa çaycılık yapıyordu.

1980 öncesinin en kilit adamlardan biri sayılan Şener, İpekçi suikastından sonra yurtdışına firar ederek İsviçre'de yaşamaya başlamıştı.

Abdullah Çatlı ile birlikte 22.2.1982'de İsviçre'de, Nevşehir'den alınmış 'Durmuş Utanmaz' adına düzenlenmiş sahte pasaportla gözaltına alınmıştı. Ayrıca İsviçre'de uyuşturucu ile yakalanmıştı.

Ağca'nın Papa suikast girişimine Şener'in de adı karışmıştı.

Ağca'nın eylemlerinde suç ortakları olarak Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Mehmet Şener, Yavuz Çaylan ve Yalçın Özbey başta olmak üzere birçok kişinin adı geçmesine karşın bu isimlerden yargı bakımından bir sonuç alınamamıştı.

Rahmetli Uğur Mumcu, 'Ağca Dosyası' adlı kitabında, Ağca'yı, İpekçi'yi öldürmesi için azmettiren kişinin Mehmet Şener olduğunu, İsviçre'de yakalanmasına rağmen Türkiye'ye getirilemediğini yazarak, ‘‘Mehmet Şener, Türkiye'de yargılanmazsa, İpekçi cinayeti hiçbir zaman aydınlatılamaz. Adalet Bakanlığı kamuoyuna, hiç olmazsa Şener'in niçin bugüne kadar Türkiye'ye getirilmesinin sağlanamadığını açıklamalıdır’’ demişti.

Ağca, İtalya'dan sonra kalan cezasını Kartal Cezaevi'nde geçiriyor. Çatlı, Susurluk kazasında öldü.

Oral Çelik, 17 yıl sonra ortaya çıkan bir tanığın kendisini teşhis edememesi üzerine 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde delil yetersizliğinden beraat etmişti.

Mehmet Şener'in, İpekçi cinayeti ile ilgili gıyabi tutukluluğu 1999 Ağustos'unda 'yasal zamanaşımı süresi dolduğu' gerekçesiyle kaldırılmıştı.

Ve o tarihten beri İsviçre vatandaşı Şener...

ÖNEMLİ SORU

Bu hatırlatmalardan sonra gelelim hassas soruya:

Şener, dilekçe verip 'Eve Dönüş' Yasası'ndan yararlandı mı?

Türkiye'ye geldi mi? Geldiyse gözaltına alındı mı? Sorgusu yapıldı mı? Yasa gereği geçmişte içinde bulunduğu örgütle ilgili hangi bilgileri verdi?

Şimdi nerededir; İsviçre'ye döndü mü?

AKBİL davası kolay biteceğe benzemiyor

İSTANBUL'
da ulaşımı kolaylaştırmak amcıyla uygulanan AKBİL elektronik entegre bilet sisteminin her türlü yolsuzluğa açık olduğunu, sisteme 'elle' müdahale yapılarak İstanbul halkından trilyonlarca lira hortumlandığını iddia eden dönemin CHP İl Başkanı Mehmet Bölük'tü.

Bölük yaptığı suç duyurusunda, AKBİL'de hasılatların sadece elektronik ortamda tutulduğunu, muhasebe kayıtlarına aylık giriş yapıldığını, sisteme üye taşıma şirketlerinin gelirlerini denetleyemediklerini belirterek, İETT'nin bu şekilde büyük kayıplara uğradığını iddia etmişti.

Bu iddialarını, biri ‘‘Fazilet'in İstanbul Asalakları BİT'ler’’ adını verdiği ilk kitabından başka Büyükşehir ve Tayyip Erdoğan'la ilgili iki kitapta topladı Bölük...

Soruşturması 3 yıl 4 ay, yargı süreci de 1.5 yıl süren AKBİL davasında; dört ayrı bilirkişi incelemesi yapıldı... Bunların dördünde de AKBİL sisteminin her türlü yolsuzluğa açık olduğu, elle müdahaleler yapıldığı tespit edildi. Hatta incelemelerin birinde AKBİL'deki sistemin bugüne kadar düzeltilmemiş olduğu da vurgulandı.

En önemlisi de... Bu arada Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu da, eldeki verilere göre 2.5 trilyonluk yolsuzluk saptayarak suç duyurusunda bulundu.

Hazine de üç duruşma öncesine kadar davaya müdahil olmak için dilekçe verdi; nitekim avukatları iki duruşmaya katıldı. Ancak son duruşmaya gelmediler. Maliye'nin 'kaybı yok' gerekçesiyle müdahale talepleri ise gıyaplarında reddedildi.

Bölük, ‘‘Oysa, konu en azından kayıpların KDV'si nedeniyle Maliye'yi direkt olarak ilgilendirmez miydi?’’ diyor. Peki 29 sanık beraat ettiğine göre (Tayyip Erdoğan, Mustafa Açıkalın, Mikail Arslan ve İdris Naim Şahin'in dosyaları milletvekili oldukları için dönem sonuna bırakıldı; Ali Müfit Gürtuna'nın dosyası ise 'Rahşan affı'na girdi) kamunun zararı ne olacak?

Mehmet Bölük, ‘‘Dikkatinizi çekerim... FP'de 'kayıp trilyonlar' nedeniyle Erbakan ve 69 arkadaşı hakkında mahkûmiyet kararı onanıyor. Ben AKBİL davasına müdahil olmak isteğiyle dilekçe verdim, ancak reddedildi. Şimdi mahkemenin gerekçeli kararını bekliyorum. Buna göre kararın bozulması için savcılığa temyiz dilekçesi için başvuru yapacağım. Ayrıca Maliye Bakanlığı'nın da, bu kadar kayıp karşısında karara itiraz etmesi gerekmiyor mu? Ancak ben bu davanın peşini bırakmayacağım; gerekirse AİHM'ye kadar gideceğim. Her şeyi bekleyip göreceğiz’’ diyor.

'Ölüm arabaları'

RADİKAL
İslamcılar, Batı'yı 'insan kılığına bürünmüş şeytan' olarak görmüyor mu?

Dünya Müslüman-Hıristiyan eksesinde yeni bir kutuplaşmaya doğru gitmiyor mu?

Cahil kitlelerin batının kültürel çekim alanına kapılmasından korkan köktendincilerin çoğu batı eğitimi almıyorlar mı?

Cezayirli Ali Belhac ‘‘Herbirimizin içinde bir Fransız var. Eğer biz onu öldürmezsek o bizi alt edecek’’ demiyor mu?

'Ölüm arabaları'na gelin de çare bulun!

Biliyor musunuz?

BALIKESİR Belediye Başkanı Ziya Tan'ın, eski Elektrik, Su, Otobüs İşletmesi binasının, üniversite tarafından 'Çağdaş Sanatlar Müzesi' haline dönüştürüleceğini ve müzeye Balıkesirli ressam Prof. Devrim Erbil'in adının verileceğini açıkladığını...

KIRŞEHİR Valisi Selahattin Hatipoğlu'nun Gazi Üniversitesi'ne bağlı fakülte ve yüksekokullardaki öğrenci sayısının 9 bine ulaştığını belirterek ‘‘Bundan sonra hükümetimize üniversitenin adını vermesi, bize de tabelasını dikmek kaldı’’ dediğini...

HAYDARPAŞA Numune Hastanesi'nde çalışan Tabip Odası hastane temsilcisi Dr. Hüseyin Demirdizen'in SSK İstanbul Sağlık İşleri İl Müdürlüğü emrinde görevlendirilmesi işleminin 5. İdare Mahkemesi'nce iptal edilerek yürütmenin durdurulmasına karar verdiğini...

Biliyor musunuz?

Mesaj Panosu

DEVLET Tiyatroları
'na bağlı Ankara Küçük Sahne'de kredi kartı geçmiyor. Gerekçe olarak da Kızılay'daki Küçük Sahne'nin ‘‘ayak altında’’ olması gösteriliyor. Ben bu kadar ‘‘anlamsız’’ bir gerekçe duymadım.

H.Oğuz GÖKER-ANKARA

DÜNYA Özürlüler Günü nedeniyle Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği yürüyüş bugün 13.00'te Taksim Meydanı'nda...

ATATÜRK Havalimanı'nda, BTA işletmesinde 5 milyon 750 bin liraya portakal suyu satılması serbest piyasa ekonomisi midir?

Asuman ERGÜR-İSTANBUL


GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Dostluk antikalar gibidir, zaman geçtikçe değeri de artar.’’

(Johann Goethe)
Yazının Devamını Oku

Türk filmleri ve engelli sendromu

2 Aralık 2003
<B>‘NEVET, ben kötürümüm’’ </B>der <B>Cüneyt</B>; heybetli vücudu ile tekerlekli sandalyede oturduğunu gören badem gözlü <B>Türkan</B>'a... <B>Türkan</B> ne söyleyeceğini bilemez, bir dansöz kıvraklığı ile döner ve kaçar odadan... Kendisine acınacağından yüzde yüz emin olan <B>Cüneyt</B>... <B>Cüneyt</B>'i haklı çıkaran ve bu duygudan <B>‘kaçan’</B> <B>Türkan</B>... 10-15 dakika geçer geçmez,<B> Cüneyt</B> aslanlar gibi ayaktadır ve bir zamanlar kendisine acıyan <B>Türkan'</B>ın karşısındadır. Bizler önce acıma duygumuzla vicdanımızın varlığından emin olur, sonra bir ‘ohh’ çekeriz bu mucizevi iyileşme karşısında; acımaya gerek kalmamış tatmin olmuşuzdur... Hiçbir Türk filminde bir kötürüm hálá kötürümken perde kapanmaz... Tabii eğer filmin kötü adamı ya da kadını değilse... Bir cezadır kötürümlük... İlahi adaletin vuku bulmasıdır, iyi insanların başına gelmez...

Bizler iyiyizdir ve kötürümlük (daha modern deyimi ile engellilik) evlerden, odalardan uzak olanıdır... Öyle midir? Nasıl bir ülkeyizdir ki 7.5 milyon insanı bu kadar kötüdür? Ya kötürüm doğan çocuklar? Kimlerin günahlarının bedelidirler? İlahi adalet kimilerini görmeyi unutur mu ki bu insanlar hep cezalı olarak devam ederler hayatlarına?

Ve dini bütün vicdanı tam olan bizler hangi güdü ile uzak dururuz bu cezalandırılmışlardan? Ama bizimle bir ilgisi yoktur onların... Olmamalıdır, olursa sormaya başlanacaktır? Neden? Nasıl? İyi ama! Hani nerede?... Uzak durulmalıdır... Taa ki, taa ki devlet engelli çalıştırmamanın cezasını 600 bin TL'den 750 milyona çıkarana kadar... Ucu dokundu, ver ilanı engelli ara... Belki de böyle olmalıdır... Belki de, engelliyi de normal bir vatandaş sayan gelişmiş ülkelerde de süreç böyle yaşanmıştır... Ucu dokuna dokuna...

3 Aralık (yarın) Dünya Engelliler Günü engelsizlere ne ifade eder? Ya engelliler böyle bir günden haberdar mıdırlar? Yoksa topluca habersiz kalmak vicdan rahatlığı bakımından daha mı iyidir? Ya da acaba anneler, öğretmenler, dünya tiyatro ve sigarayı bırakma günü gibi ve daha pek çokları gibi tüm yazılı, görsel ve işitsel yayın organlarında, okullarda ve işyerlerinde hatırlansa ve anılsa ucu dokunmadan da bir yol alınabilir mi?

En önemlisi bir gün bizde de kötürümlüğün ilahi adaletle bir ilgisinin olmadığını, herkesin başına gelebileceğini ve milyonlarca insanın geçirdiği gibi bir ömrün kötürüm olarak geçirilebileceğini anlatan filmler, diziler çekilir mi?

Ömer Sinan YAĞCI İSTANBUL

6.500 dosyaya bakan Aybay’a devlet nişanı


BİR hukuk adamımız Saraybosna'da 8 yıldır sürdürdüğü yargıçlık görevi sona ererken 'Bosna Hersek Devlet Nişanı' alıyor.

Bu hukukçumuz ODTÜ İdari Bilimler Fakültesi eski Dekanı, SBF eski Dekan Yardımcısı, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve eski Baro Başkan Vekili Prof. Rona Aybay...

Aybay,
Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi tarafından Fransız, Alman, Avusturyalı, İtalyan, İrlandalı, İngiliz ve Macar yargıçlarla birlikte 1995'te 'Bosna Hersek İnsan Hakları Mahkemesi üyesi seçilmişti. Sekiz yıllık süre içinde her ayın bir haftasını Saraybosna'da geçirdi.

Sekiz yargıç, görevlerinin sona ermesi nedeniyle insan haklarına ve hukuk devletine yaptığı hizmetlerden ötürü 'Bosna Hersek Devlet Hizmet Nişanı'na layık görüldüler.

Bugün Saraybosna'daki Cumhurbaşkanlığı binasında yapılacak törene aralarında Türkiye Büyükelçisi Sina Baydur'un da bulunduğu diplomatlar ve davetliler katılacak.

Böyle şerefli bir görevi bitiren Aybay'la konuşuyoruz:

Sekiz yıl içinde kaç karar verdiniz?

-
Aşağı yukarı 6.500... Bizim karar verdiğimiz kararlar arasında; savaş sonrasında ve savaştan sonraki ilk dönemde hükümet kuvvetlerinin ve polisin elinde son defa görülmüş veya kaybolmuş kişilerin ailelerinin açtıkları davalar; yerinden yurdun edilmişler kişilerin hak davaları ve mülkiyet davaları gibi davalar vardı. Düşünün, ülkenin nüfusunun yarısı yerinden yurdundan edilmiş; herkes mağdur olmuş... En önemlisi işkence davaları var. Biz ilk başta ölüm kararı da verdik; ancak Bosna-Hersek'in anayasası değişince idamlar insan haklarına aykırı olduğu için kaldırdık. Elimizdeki davaların bir kısmını onların Anayasa Mahkemesi'ne devrettik.

Siz ne adına görev yaptınız?

-
Strasbourg'daki İnsan Hakları Mahkemeleri'nin bir tür benzeri olarak... Şimdi görevimiz Bosna-Hersek Avrupa Konseyi üyesi olduğu için dosyaları AİHM'ye devretmek.

Seberenitsa katliamı davası ne oldu?

-
Bilindiği gibi Seberenitsa bir Osmanlı kentiydi. Orada gümüş madeni olduğu için Osmanlı'nın gümüş paraları burada basılıyormuş. Sırpların en büyük katliamı burada olmuş; Hollandalı askerlerin kontrolündeki bölgede binlerce kişi katledilmiş... Kayıtlara göre hemen hemen 6 bin kişi..

Ceza!..

-
Ceza mahkemeleri ile karşılaştırmayın; biz kişileri yargılamıyoruz; hükümeti yargılıyoruz. İnsan hakkı ihlalini tespit edip tazminata hükmediyoruz... Ailelerin açtıkları binlerce dava için tek tek tazminat kararı vermek bu ülkenin altından kalkamayacağı miktarlara ulaşıyordu. Ancak BM nezaretinde kullanılmak üzere toplu bir para cezası verdik. Bununla bir vakıf kurulacak, bir araştırma merkezi oluşturulacak, ayrıca katliama uğrayanların anısına bir anıt dikilecek.

Prof. Aybay, bu hafta sonunda İstanbul'a dönüyor.

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Terörün adını koyamayanlar, sonunda terörün soyadı olurlar.’’

(Hakkı İstanbulluoğlu)

MESAJ


TÜRKİYE'nin Sarıgerme (Dalaman) Yenilenebilir Enerji Grubu ile Sergei Los (İtalya), Berlin'de EUROSOLAR 2003 Avrupa Güneş Ödülleri'nde, eğitim dalında ödüle layık oldu. Doç. Tanay Sıdkı Uyar'ın koordinatörlüğünde 1997'den beri süren Sarıgerme toplantıları ulusal enerji yönetimi, enerjinin etkin kullanımı, rüzgar ve güneşten elektrik üretimi konularında çözümler aranıyor.
Yazının Devamını Oku

Bunu unutmayın

30 Kasım 2003
<B>MUSEVİ </B>sinagoglarını ve <B>İngiltere'</B>nin kurumlarını hedef alan ancak asıl olarak Müslüman vatandaşlarımızı etkileyen terör saldırısı bizleri derinden etkilemiş ve üzmüştür. Bununla birlikte bu saldırıdan sonra bazı noktaları dikkatle izlemek gerekir. Başta hahambaşı olmak üzere Musevi kökenli vatandaşlarımız dış dünyaya mükemmel yanıtlar vermişlerdir. Bu ülkenin kendi vatanları olduğunu özellikle vurgulamışlar ve bu ülkede birçok ülkeden daha mutlu ve huzurlu olduklarını söylemişlerdir.

Bununla birlikte bazı konuların tartışılması gerekmektedir. Birincisi ‘‘biz bu insanlara 500 sene kucak açtık’’ sözü incitici bir kelimedir ve kullanılmaması gerekmektedir. Evet biz bu insanlara kucak açtık ama bu insanların bize yaptıkları katkılar en az bizim onlara yaptığımız kadar büyüktür.

Ticaretten sanata, bilime bu insanlar bize destek olmuşlar ve kalkınmamızda önemli roller oynamışlardır.

II. Dünya Savaşı öncesinde Atatürk tarafından ülkemize davet edilen profesörler, ülkemizde modern bilimin temellerini atmışlar ve bugün geldiğimiz noktada önemli rol oynamışlardır.

Arap dindaşlarımızın aksine yurtdışında yaşayan oldukça eğitimli ve lobi gücüne sahip olan bu insanlar, bizlerin kötü imajını düzeltmekte ve ekonomik yardım almamızda önemli roller oynamışlardır. Üzülerek gördüğüm bir nokta da, bu insanlarımızın sayısının giderek azalmasıdır.

Öte yandan saldırı sonrasında İsrail'in bu insanlara sahip çıkma olayına saygı duymakla beraber bana göre onur kırıcı bir durumdur. İsrail'in bu insanlara, korkmayın, en kötü durumda gelebileceğiniz bir yer var mesajı vermesi yanlıştır. Oysa bunlar bizim vatandaşlarımızdır. Onların bu ülkeden gitmesi bizim kaybımız, İsrail'in ise zenginliği olacaktır.

Osmanlı'yı Osmanlı yapan güç bugün Amerika'yı Amerika yapan felsefeydi. Hoşgörü temelinde, değişik etnik ve dini gruplardan insanların birlikte ortak bir amaçla birleşmesiydi. Örneğin Rum kökenlilerin İstanbul'u terk etmesiyle bu şehrin renklerinin solduğu herkesçe kabul edilmektedir. Hoşgörüyü koruyabildiğimiz ölçüde diğer ülkelerden farklı olabiliriz.

Müslümanlık hoşgörü dinidir ve yaşam hakkı sadece ve sadece yüce Tanrı'ya aittir. Yaptığı terörü 'cihat' amaçlı yapıyorum diyene de elbette hem biz hem de yabancılar 'İslami terör' adını verecektir. Bu nedenle bu durumu içime sindiremiyorum diyenler, bu sitemlerini; İslamiyet'i insanları taşlamak olarak gören; insanların kolunu, ayağını kesen; kadını ikinci plana iten; başörtüsünü siyaset olarak kullanan; 20. yy'da 10. yy'ı yaşamak isteyen ve Müslümanlığı kirletenlere söymelidirler.

Asıl biz Müslümanlığı böyle yorumlamayı içimize sindiremiyoruz.

Dr. H. G.

TERÖR TEPKİLERİ

Arap ülkelerine vize koymalıyız

ALIŞAGELDİĞİMİZ ‘‘Hain Avrupa, bize taraflı gözle bakıyor’’
sloganlarını atmaktansa dönüp kendimizi sorgulamalıyız. Gazetelerde okuyoruz ne kadar terörist varsa bir şekilde Türkiye'ye gelmiş ve birtakım ilişkilerde bulunmuştur. Bugüne kadar Afganistan, Bosna Hersek ve Çeçenistan'a gidenleri, 'bizim' teröristlerimiz kategorisine sokup desteklemedik mi?

Bizim kabul etmekte zorluk çektiğimiz bu gerçek Avrupa'dan çok yalın olarak görülmektedir ve gereği yapılmaktadır.

Peki neden? Arap ülkelerinden gelenlere en ufak bir kısıtlama veya vize yoktur Türkiye'de... Bir Türk, İngiltere'ye gitmek için neler yapıyorsa bir Arap da ancak belli şartlar uyuyor ise ülkemize girmelidir. Tabii sınırlarımızda sıkı kontrol etmemiz lazımdır. Yoksa İstanbul sokaklarında kamyon kovalayarak bu işi halletmemiz mümkün değildir.

Dr. Ali MÜFTÜOĞLU

Alman gözüyle

GÜNDE 14 milyon satan Bild'in (20.11.2003) 1. sayfasındaki fotoğraflı haberin başlığı ‘‘Alman milli takımını Türk polisi dövdü’’ şeklindeydi.

Ve dahası var... İşte bazı futbolcuların anlattıkları: ‘‘Soyunma kabinine giderken polisler ellerindeki koruganları (Schutzschild) yukarı kaldırıp bizi koruyormuş gibi yapıp alttan bacaklarımıza tekmeyle vurdular. Başımıza çakmak ve cep telefonları yağdı. Milli marşımızı devamlı ıslıkladılar. Türklerin yaptıkları yanlarına kalmamalı...’’

Nitekim olaylar başlayınca DSF (Deutsche Sport Fernsehen) yayını kesti. Almanların olası bir galeyanından çekindiler herhalde. İşte spikerin söyledikleri: ‘‘Türklerin bu yaptıkları muhakkak cezasız kalmamalı. UEFA'ya başvurup şikáyetimizi iletmeliyiz.’’

Evet işin içyüzü böyle. Terör merör hikáye!

Şevki UYANIK

Betzdorf-ALMANYA


Sportif değil siyasi karar

UEFA'
nın kararı siyasi bir karardır ve en ufak bir sportif amacı yoktur.

22.11.2001 tarihinde Kabil'de Inter Continental Oteli'ne bombalı saldırı düzenlenmesine rağmen ertesi gün Afganistan-Özbekistan 2002 Dünya Futbol Şampiyonası eleme maçı oynanmasına FIFA izin vermiştir. Yine İspanya'da, İtalya'da, İrlanda'da terör olayları olurken niçin UEFA bu ülkelerdeki maçların tarafsız sahalarda oynanmasına yönelik karar verme cesaretini gösterememiştir? Şahsiyetsiz dış politikasından dolayı AKP hükümetini ve Başbakan'ı protesto ediyoruz.

Yaşar CANBOLAT-İSTANBUL

Küme düşme

TÜRKİYE'
nin küme düşmesi yönetimdeki hükümete endekslidir. 'Minareler süngü, kubbeler miğfer' diye meydanlarda nutuk veren siyasetçiler, Hizbullah'a özel af çıkardıktan sonra hálá bu saldırıları İslam'a mal etmek yanlıştır, diyorsa küme düşme devam edecektir.

Yücel Soğuksu

Mesaj Panosu

LÜTFEN
bir ülkenin 10 gün bayram yapmasının önüne geçin, bu mantıklı mıdır? Düşünün bir ülke 9 gün dünyadan izole oluyor. 'Deliye her gün bayram' mantığından ne zaman kurtulacağız?

GS ve BJK yöneticilerine 'İngiliz siyaseti'ne alet olmamaları için bir önerim vardı: Niçin bu kirli siyasete karşılık kulüplerimiz KKTC sınırları içinde bir stadyumu aday göstermediler!

Halil YAVUZ

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Kardeş dost olmayabilir ama dost her zaman kardeştir.’’

(Benjamin Franklin)
Yazının Devamını Oku