Yalçın Bayer

Gelir idaresindeki ‘yetki’ kavgası

5 Eylül 2004
‘<B>CUMHURBAŞKANI’NA </B>inat kararnamesi’ (3.9.2004) başlıklı <B>İstanbul, İzmir, Adana </B>ve <B>Bursa’</B>ya yapılan <B>Defterdar </B>atamaları ile ilgili yazımız üzerine birçok eski ve yeni gelirler kontrolörü aradı. Bunların bazıları resmi görevliydi; bir kısmı da mali müşavirdi. Hepsinin ortak tepkisi de Hesap Uzmanları’na dönüktü; kendilerine dönük bilgiler onlar tarafından kamuoyuna yayılıyordu. Zaten bakanlıktaki üst düzey görevlerde bu grup mensupları ağırlıklıydı.

Yazımızda adı geçen ve Bursa’dan Adana’ya gönderilen Defterdar Fatih Acar’ı savunuyorlardı. Biz de Acar’la hakkındaki iddiaları konuştuk:

Sayın Bayer siz, ilgiyle okuduğum bir yazarsınız. Köşenize konuk olacağımı hiç düşünmüyordum. Söyleyeyim; Samsunluyum, 9 Eylül Üniversitesi İktisat mezunuyum (1986); mesleğe gelirler kontrolü olarak başladım. Yazıldığı gibi, defterdarlık memuriyetinden fiilen ayrılmadım. Geçmişte yurtdışı görevlere genellikle Maliye müfettişi ve Hesap Uzmanları gönderilirdi. RP’li bakan Abdüllatif Şener döneminde ise bizler gibi gelirler kontrolörleri, milli emlak ve muhasebat kontrolleri de gönderildi. Ancak DSP’li Zekeriya Temizel bakan olunca bu tasarrufu geri aldı. Kendi takdiridir, olgunlukla karşılarım. 9 aylık dış görevin 6. ayında döndüm.

CUMHURİYETE BAĞLIYIM

Ben daha önce Bursa’da 1995-97 yılları arasında defterdar yardımcılığı yaptığım için birçok kurum ve şirketten teklif aldım. Ancak kabul etmedim, vazgeçtim. ‘Kartal Operasyonu’ diyorsunuz, bu operasyon Bursa ve İstanbul’da yapıldı; bu konuyla uzaktan yakından bir ilgim yoktur. Onurumu, itibarımı her şeyin üzerinde tutarım; dürüst ve namuslu bir insanım. Devletimi çok seviyorum, cumhuriyete bağlıyım. İçime sinmeyen şeylerin içinde olamam. Maliye Bakanlığı’nda merkezi denetim elemanlarından biriyle kişisel bir sürtüşmemizin olduğu doğrudur. Makamımıza izinsiz oturması karşısında bunun uygun olmadığını, benim burada Maliye Bakanı’nı temsil ettiğimi söyledim. Beni şikáyet ettilerse bilemem. Bursa’da sağcısı da, solcusu da beni tanır, sever. Çok şükür hakkımda hep olumlu yazılar çıktı. Bizi Bursa’daki işadamlarına, meslek örgütlerine de sorabilirsiniz. CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel de dostumdur, o da bizi tanır.

NEDEN ‘VEKÁLET’ GÖREV

Çalışmalarımızdan ötürü Maliye Bakanımızdan teşekkür almışız. Bütün illerin performansında İzmir’in arkasından 2. geldiğimiz; Bursa’nın, Türkiye’de vergi gelirleri içindeki payını yüzde 2.46’dan 2.56’ye; tahakkuku da yüzde 2.51’den 2.75 çıkarttığımız için...’

Fatih Acar devam ediyor:

‘AKP’nin kuruluş çalışmalarında hiç bulunmadım. Cumhurbaşkanı’nın, Bursa’da atanırken kararnameyi neden onaylamadığını bilmiyorum, ancak saygı göstermek zorundayım. Ancak sadece benim değil birçok defterdar ve bakanlıktaki bazı genel müdürler de vekáleten görev yapıyor. (Adana’ya, Hesap Uzmanları’nın tepkisiyle mi gönderildiniz, sorusuna) Bakanlığımız neyi uygun görmüşse onu yaparız. Maliye Bakanımızın kişisel bir tasarrufu olabilir.’

Olay nedir

TÜRKİYE’de çokbaşlı bir vergi denetimi var. IMF ve Dünya Bankası bunun ortadan kaldırılmasını istiyor. Hesap Uzmanları, Maliye Müfettişleri ve Vergi Kontrolörleri merkez denetim elemanı sayılıyorlar. Bunların baştan niye kuruldukları ayrı bir konu. Ama sıkıntı ve gerginlik yaşandığı ortada. Bu kurullar, birbirlerinden bağımsız oldukları için ‘turne görevleri’ sırasında zaman zaman birbirleriyle çekişiyorlar. Yeni kamu yasasında teftiş kurullarının kaldırılmak istenmesi tartışmanın boyutunu iyice su yüzüne çıkarıyor. Bu nedenle yeni yapılanmanın gerginliği ve sıkıntısı çekiliyor. Bir başka sıkıntının da bakanlığın üst düzey görevlilerinin Hesap Uzmanı kökenlilerden oluşması. Ekimde Meclis’e gelecek gelir idaresi kanun tasarısının nasıl çıkacağı merak konusu.

Kayıtdışı ekonomi... Borca batmış bir Hazine... Faiz altında ezilen bir ülkenin vergi sistemi yerine oturtulmazsa daha çok borca mahkûm olmaz mıyız?

Ege’de dostluk, sınırları deliyor

TÜRKİYE ile Yunanistan arasında sahil kentleri arasında tam anlamıyla bir bahar havası sürüyor. Dostluklar sınırları aşıyor. İki ülkenin turizminin güçlendirilmesi konusunda çeşitli projeler gündeme getiriliyor.

Dikkate değer gelişmelerden biri Altınoluk beldesinde yaşanıyor. Üç gün süren ‘Zeytin Kültürü Festivali’nde gastronomi turizminin örnekleri sergilendi; kadehler iki ülkenin dostluğuna kaldırıldı. Avrupa Komisyonu’nun 71.5 bin Euroluk ‘Ortak Kökler, Ortak Tatlar, Ortak Gelecek Projesi’ ile iki bölgenin turizminin güçlendirilmesi, belirli uluslararası standartlar oluşturulması amaçlanıyor. Proje kapsamında Yunanistan’dan Altınoluk’a gelen Yunanlı bir aşçı, yöresel mutfaklar konusunda eğitim seminerleri vermeye başlayacak... Festivale katılan Midilli Valisi Pavlos Voyacis, ‘Papandreu ile İsmail Cem’in başlattığı dostluğu İsmail Aynur ile sürdürdüklerini’ söylerken, şu sözleri alkışlarla karşılandı:

‘İki ülke halkları olarak birbirimizi çok sevdiğimizi biliyorum. Önümüzdeki hafta milli takımlarımız oynayacak; aynı Galatasaray-Fenerbahçe maçı gibi geçecek.’

Altınoluk Belediye Başkanı İsmail Aynur, ‘Midillili dostlarımız Altınoluk’un öncelikle Yunanistan’da sonra da tüm Avrupa’da tanınması için bize destek veriyorlar’ dedi; Türk ve Yunan müzikleri eşliğinde zeytinyağlı yemekler yendi.

YUNANLI BAKAN Meis Adası’nda tatilini geçiren Yunanistan Turizm Bakanı Dimitris Avramopulos, Kaş’ı ziyaretinde, 5. Uluslararası Kaş Frigya Festivali’nin gelecek yıl Meis’le birlikte düzenlenmesini öneriyor. Yunanistan’ın turizm gelirinde yüzde 18 düşüşe dikkat ederek, işbirliği yapılması konusunda Erkan Mumcu ile görüşeceğini söylüyor.

YUNANLI ŞAİR Didim’de 9. Barış Şenliği’nde ‘Türk Yunan İlişkilerinin Dünü, Bugüne ve Yarını’ tartışılıyor. CHP Milletvekili Kemal Anadol, insanların da martılar kadar özgür olduğunda barışın tam olarak sağlanmış olacağını söylerken, ‘Martılar izin almadan Didim’den Samos’a uçabiliyor, vize olmadan, ayakbastı parası vermeden Samos’un kayalıklarına konabiliyor’ dedi.

Pasok
Milletvekili Vasilis Fotinos, Türkiye’yi ‘Biz birbirimize çok benziyoruz. İlişkileri sıkılaştırmak ve daha çok çaba harcamak zorundayız’ karşılığını verdi. Mübadele döneminde ailesi Didim’den Yunanistan’a giden şair-yazar Kostis Hacı Fotinos, babasının Didim’deki evinin ‘Türk-Yunan Dostlukevi’ olmasından çok mutlu olduğunu söyledi.

Midilli, Asos, Gökçeada, Çeşme, Bodrum daha birçok ilçeler, beldeler sınırları aşıyor.

İstanbul’a palmiye ağacı olmaz

HÜRRİYET’te Ercan Saatçi yazmış; Fenerbahçe tesislerindeki palmiyeler çok güzelmiş, Kadıköy Belediye Başkanı da çok bayılmış, Bağdat Caddesi’ne dikecekmiş. Herkes sevinmiş.

İstanbul’un Kültüründe palmiye diye bir şey yoktur. Tarihi dokusunda da, coğrafi dokusunda da, florasında da yoktur, silüetinde de yoktur. Kentlerin bir kişiliği vardır, aklına esen bununla oynayamaz. Kimse bu tarihi kenti kendi kafasına göre ‘muz cumhuriyeti’ kentlerine benzetmeye kalkmasın. İstanbul’un ağaçları bellidir. Önce mevcutların bakımını bir doğru dürüst yapsınlar bakalım. 50 yıllık Fenerliyim kimse başka anlam da aramasın. Canerhan TİPİ

Aksiyonel hukuk

YARGIYA karşı sivri çıkışları ile bilinen eski Cumhuriyet Savcısı İsmet Tuncer adli yargının başlayacağı yarın, 11.00’de Sultanahmet Adliyesi önünde üç günlük ‘uyarı açlık grevi’ne neden başlayacağını şöyle anlatıyor:

‘Bir hakimi sahte evrak hazırlatmaya azmettirmekten 11 yıl hapse mahkum oldum ancak Develi Ağır Ceza Mahkemesi kapatıldığı için dosyam 8 aydır Kayseri’de bekliyor. Dolayısıyla temyiz aşaması başlayamıyor. Bu durumu protesto edeceğim. Uyum yasaları kabul edilmesine karşı yargı bağımsızlığına dönük olarak hükümetten bir ses çıkmıyor. Hukuka özen göstermeyen bir iktidar TSK’dan ihraç edilen subayların YAŞ kararlarına muhalefet şerhi koymasını biliyor. Buna karşılık hükümet programında vadetmesine karşın Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararları hala denetime kapalı tutmaya devam ediyor. Neden?’

Açıklama

‘VEZİR olursunuz ama’
(3.9.2004) başlıklı Kadir Topbaş’ı eleştiren yazı üzerine bir açıklama yapan iç mimar, MSÜ öğretim görevlisi Senih Atila Eldem ‘Benim böyle bir yazıdan katiyen haberim yoktur. Bu yazıyı gazetenize yazdıran kişiyi tekzip etmek öz hakkımdır’ dedi. Ancak yazının gönderildiği faksın, Eldem’in bir dostuna ait olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Bu arada Kadir Topbaş’ın geçen dönemden kalan kadrolu 40 danışmanın işine son verdiği, sadece ihaleler konusunda uzman E. Vali Ömer Türk’le çalıştığı öğrenildi.

Biliyor musunuz?

ALTINOLUK’ta ‘Zeytin Kültürü Festivali’ne katılan Midilli Valisi Pavlos Voyacis’in ‘İki ülke halkları olarak birbirimizi çok sevdiğimizi biliyorum. Önümüzdeki hafta milli takımlarımız oynayacak; aynı Galatasaray-Fenerbahçe maçı gibi olacak’ sözleriyle alkışlandığını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ

‘Kadınlar, üzüm suyu gibidir.

Sizin göstereceğiniz ilgi ve emeğe göre karşılık vererek,

şaraba yada,

Sirkeye dönüşebilir.

Nilgün ÖZTÜRK
Yazının Devamını Oku

Prof. Türk’ten ‘zina’ görüşü

4 Eylül 2004
<B>ECEVİT </B>hükümetinin Adalet Bakanı Prof. <B>Hikmet Sami Türk’</B>le <B>‘zina’</B>yı konuşuyoruz. Konuya, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) daha önce var olan hükümlerin <B>Anayasa Mahkemesi’</B>nce iptal edilmesinden, ancak bunların yerine yeni bir düzenleme yapılmamasından bahsederek giriyor ve şöyle diyor: ‘AB ülkelerinin hiçbirinde zina ile ilgili bir ceza hükmü bulunmamaktadır. Çıkarılmak istenen yeni TCK’nın amaçlarından biri de AB’ye uyum sağlamaktır. Dolayısıyla zinanın yeniden bir suç konusu olarak düzenlenmesi her şeyden önce bu açıdan sakıncalı olacaktır.’

‘Ayrıca’ diye devam ediyor Prof. Türk:

‘Zina Türk hukukunda öteden beri zaten bir boşanma nedenidir. 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) da durum böyledir. Ama yeni TMK’nın bir başka özelliği vardır; o da evlilik birliğinde yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejiminin kabul edilmesidir. Ancak bu kanuna göre, evlilik zina veya hayata kast nedeniyle boşanma ile sona ererse, hákim kusurlu eşin bu edinilmiş mallardan kendisine düşecek pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir. Böylelikle yeni TMK, yasal mal rejimi açısından zina yapan eş için bir çeşit medeni ceza da getirmiş bulunmaktadır.’

Hikmet Sami Türk’ün diğer görüşleri şöyle:

YENİ CEZAYA GEREK YOK Bunun ötesinde bir de TCK’da bu konuda yeniden bir ceza hükmüne yer vermeye gerek yoktur. Eskiden de görüldüğü gibi bu eşler arasında zaman zaman birbirlerine baskınlar düzenlemek suretiyle öç alma gibi birtakım uygulamalara yol açmakta, hem polisimizi, hem savcılarımızı ve hem de mahkemelerimizi gereksiz yere meşgul etmekteydi.

MAL VARLIĞI YAPTIRIMI Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nce eşitlik ilkesi çerçevesinde TCK’nın ilgili maddelerinin iptal edilmesi isabetli olmuştur. Bunları tekrar diriltmekte yarar yoktur; ailenin korunması bakımından da herhangi bir yarar söz konusu değildir. TMK’da yer alan hükümler, yani boşanma nedeni olarak ve yasal mal rejiminde zina eden eşin kendisine düşecek payın yoksun bırakılması yaptırımları yeterlidir.

AKP POPÜLİZM YAPIYOR Öyle anlaşılıyor ki, iktidar partisi, başörtüsü gibi konularda kendi tabanına vaat ettiklerini yerine getiremeyince, bu kez TCK’da aileyi zinaya karşı koruyan parti olarak görünmek istemektedir. Bu popülizmden başka bir şey değildir.

CHP’NİN TAVRI CHP, basında yer alan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, en azından eşitlik ilkesine uygun olmak kaydıyla bu girişimi engellememek düşüncesindedir. Bir de CHP’nin, olayın şikáyete bağlı olarak değil, cumhuriyet savcılıklarınca resen takibinden yana olduğu ifade edilmektedir. Bu, savcılarımızı altından kalkamayacakları ağır bir yük altına sokar. Savcıların işi gücü bırakıp herkesin peşine birer polis takmaları gerekir. Böyle bir görev anlamsızdır, gereksizdir.

BOŞANMA ORANI ZATEN DÜŞÜK Konun bir başka yönü de şudur: Türkiye, boşanmaların oldukça az olduğu bir ülkedir. Boşanma nedenleri içinde zina da önemli bir yer tutmamaktadır. Dolayısıyla TCK’da bu konunun düzenlenmesi bu açıdan da gereksizdir.

İMAM NİKÁHI Bunun bir de AKP’nin kendi tabanı bakımından yeterince hesaplanmayan bir yönü olduğu anlaşılıyor. O da resmi nikáh dışında imam nikáhı olarak adlandırılan evliliklerin de bundan etkilenecek olmasıdır. Çünkü hukukumuza göre, yalnız yetkili evlendirme memuru tarafından kıyılan nikáh geçerlidir; dini nikáh ancak resmi nikáhtan sonra kıyılabilir. Ama ülkemizde maalesef hálá bazı yörelerde sadece imam nikáhına dayalı birleşmeler olduğu bilinmektedir. İşte o durumda olanlar da hukuki açıdan zina yapan kimseler durumundadır. Dolayısıyla onların da bundan etkilenmesi söz konusu olacaktır.

AB AÇISINDAN Bu yasa, dünyanın, özellikle de Avrupa hukukunun ulaştığı çizginin gerisine düşürecektir Türkiye’yi... Birisi yeni düzenlemeden dolayı zinadan ceza görürse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidebilir.

‘Nataşa’ durumu

PROF. Türk, bir anısını şöyle anlatıyor:

Bir gün Iğdır’da vatandaşlarla konuşuyordum. Kadınlar bana ‘Bizi Nataşalardan kurtarın, kocalarımızı geri verin. Çünkü kocalarımız, paralarımızı ve altınlarımızı bu kadınlara yediriyorlar’ demişlerdi. Bu durumda bu erkeklere de ceza vereceksin. Bakın cezaevinde hükümlü ve tutuklu sayısı yine 70 binlere yaklaştı. Sonuç itibarıyla, zina ceza hukuku ile önlenebilecek bir durum değil. Asıl önemli olan, fuhşun artışı... Sağlıksız kentleşme, göç, işsizlik ve ekonomik faktörleri düzeltmek gerekiyor. Fuhşun artması, ancak bunların çözümüyle önlenebilir.

Amaç ortada

ZİNA üzerindeki tartışmaların altında bir başka şeyin bulunduğu, imam nikáhlı eşlere yasal güvence sağlamanın amaçlandığı ortaya çıkıyor. Bir okurumuz, Türkiye’de birinci, ikinci nikáhlı eşlerin sayısının 1-1.5 milyon olduğunun sanıldığını belirterek, ‘Eğer eşlerden biri, diğerinin imam nikáhıyla yaşandığını öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikáyetçi olmazsa, çoğul yaşayan kişi, zina suçundan ceza almayacak’ anlayışının bu amacı taşıdığını söylüyor. Çünkü AKP’li erkeklerin, ‘kuma’ları ‘bizim halimiz ne olacak?’ diye soruyorlar.

Ruhat Mengi Hanım Vatan’da, bu gerçeği dile getirirken, ‘Şimdi daha iyi anlaşıldı; imam nikáhı kıyılıyorsa, evlilik dışı ilişki zina sayılmayacak. İran’daki gibi diyor’.

Sivas Kongresi 85 yaşında

TÜRKİYE’nin, Türk ulusunun, bir bakıma ‘yol haritası’, Amerikan ‘manda yönetimi’ni kabul etmeyen Sivas Kongresi’nde çizilmişti. Amerika’nın ve basınının, İstanbul’un ve basınının bütün çabalarına, sonsuz baskılarına karşın, başka bir ülkenin ‘güdüm’ünde olmayı 85 yıl önce kabullenmeyen Türk ulusu, ABD’nin ‘dümen suyu’ndan ayrılmayan günümüz iktidarına gereken dersi er geç vermelidir.85 yıl önce, hemen hemen tek başına, ‘mandacılar’a türlü yollarla karşı koyup sonuca ulaşan Atatürk’e ne denli borçlu olduğumuzu bir kez daha anımsayıp, anımsatarak Sivas Kongresi’nin 85. yılını bilinçle kutluyoruz.Kadın Araştırmaları Derneği

Mesaj panosu

HAYDARPAŞA GATA’
nın yanındaki Burhan Felek Caddesi’nde park edilen arabam kapısı parçalanarak soyuldu. Yıllardır hemen hergün bu olaylar oluyormuş. Doğancılar Karakolu’nun kayıtlarından bu çıkarılabilir. güvenliğin yetersiz olduğunu polisler de kabul ediyor. Olayı kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. Ayhan SARPKAYA

TÜRKİYE
genelinde son genel seçimlerde seçilen 40 özürlü belediye meclis üyesi, bugün 10.00-12.00 arasında Florya Özürlüler Yaz Kampı’nda (Ziya Şark Sofrası yanı) düzenlenen ‘Siyaseti Yaşayarak Öğrenme Eğitim Semineri’nde bir araya geliyor. Seminere, AKP’nin özürlü milletvekilleri Lokman Ayva ve Gürsoy Erol da katılacak.

TAKSİM Talimhane trafiğe kapatalınca evimize 08.00-22.00 arasında giriş-çıkış yapabiliyoruz. Arabamızı nereye parkedeceğiz; Dolapdere’ye mi? Esnaftan para toplayarak Akdeniz Güvenlik diye bir şirket kuruldu; özel ama AKP’li adamlar. Güvenlik şirketi kurulduktan sonra evime hırsız girdi. Bizim buradan gitmemizi mi istiyorlar? Betül ALİŞAN
Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanı’na inat kararnamesi

3 Eylül 2004
<B>İSTANBUL’</B>da yönlendirdiği sıkı denetimler<B> Başbakan’</B>a kadar şikáyet edilen İstanbul Defterdarı <B>Kadir Boy’</B>u görevden almak için kulağı tersten gösteren bir operasyon yapıldı. Kadir Boy, Müsteşar Yardımcılığı ile bir anlamda kızağa çekildi. Onun yerine İzmir Defterdarı, imam hatip kökenli Mehmet Akif Ulusoy getirildi. Ulusoy’un yerine Adana Defterdarı İhsan Akyol; Adana Defterdarı’nın yerine de Bursa Defterdarı Fatih Acar atandı.

Acar, Bursa Defterdarlığı’na atama kararnamesi Cumhurbaşkanı Sezer tarafından geri çevrildiği için bu görevi ‘vekáleten’ yürütüyordu. Yanlış anlaşılmasın Fatih Acar, imam hatipli olduğu için değil başka (!) nedenlerden veto edilmişti.

Şimdi Adana Defterdarlığı için kararnamesi hazırlandı.

Ankara’dan arayan bir Maliyeci dostumuz, bu atamayı ‘bile bile lades ve boş inat’ şeklinde değerlendirirken, Bursa Defterdarlığı’na atanması Cumhurbaşkanı tarafından uygun bulunmayan Acar’ın Adana Defterdarlığı’na atanması yeniden bir ‘vekil’ sorununu ortaya çıkartacak.

Köşk’e her zamanki gibi ‘inat kararnamesi’nin gönderilmesi, Cumhurbaşkanı’nın imzalayıp imzalamaması tabii ki merak konusu olacak.

Maliyeci dostumuzun söylediklerine kulak verin şimdi:

Atama kararnamesi uygun bulunmayan Fatih Acar, iki yıl süren Bursa’daki görevinden önce devlet memuriyetinden ayrılmış... Sadettin Tantan döneminde gerçekleştirilen ‘Kartal Operasyonu’na konu edilen ve hayali ihracata karışan bir şirkette çalışıyormuş...Anlatılanlara göre, AKP’nin Bursa’da örgütlenme çalışmalarına katılmış, daha sonra iktidar olmasıyla ‘şansı’ açılmış ve yeniden memuriyete dönmüş...

Esas görevi gelirler kontrolörü olan Fatih Acar, 1997 yılında Refahyol hükümeti döneminde bakanlık teamüllerine aykırı bir şekilde ve kendi biriminin eleştirilerine rağmen 12 aylığına İngiltere’ye gönderilmiş, ancak Zekeriya Temizel’in Maliye Bakanı olmasıyla dördüncü ayında geri çağrılmış...

Maliye Bakanı’nın gözdesi olan Fatih Acar, görevi sırasında Bursa’ya denetim için gelen bakanlık denetim elemanları ile sürtüşmeye girmiş; denetim yapmalarını engellemeye çalışmış ve bu durum defalarca yazışmalara konu olmuş... Acar, Bursa’da kimleri korumaya çalıştı, hangi usulsüz işlemlerin ortaya çıkmasını engelledi?

AKP’den milletvekili olarak Meclis’e giren mali müşavirleri mi korumaya çalıştı? Hesap Uzmanları bu incelemeleri yapabilseydi ortaya neler çıkaracaktı, kim bilir.

Reçete

IRAK’taki direnişçiler, Fransa eğer türban yasağını kaldırmazsa elindeki Fransız rehineleri öldüreceklerini bildirdiler ya...

Yakın geçmişte de Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, türbanlı avukata izin vermediği için canından olmuştu.

Din, vicdan ve ibadete kan bulaşmamalı. Türkçe lisan, aklen Kuran, kalben iman ve yürekten insan olunmalı.

Bu reçete, dinler arasındaki tüm pürüzleri giderir.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

Eminönü’nde ‘kaçak’a devam

SİT alanı olan Eminönü tarihi yarımadasında imar izni 1 Nolu Koruma Kurulu’na attir. Ama gelin görün ki, gelişi-güzel ve el yordamıyla verilen izinler ve göz yummalarla talan edilmektedir. Yerel seçimlerden önce başlayan ve yeni gelen yönetim de dahil, bu imara aykırı ruhsatsız yapılaşmaya sessiz kalınmaktadır. Bunların mühürlenerek yıkılması ve eski hale getirilip Savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerekirken, varolan yönetim bu yasal edimlerini yerine getirmemektedir. 9.4.2004’de belediyeye başvurarak, Harikzadeler, Mithatpaşa, Türkeli, Hayriye Tüccariye, Laleli ve Ordu Caddelerindeki kaçak inşaatları şikayet ettim. Ancak herhangi bir işlem yapılmadan bu inşaatlar bitti. İlginç olanı da bu inşaatlardan birinin AKP’den seçilen bir Meclis üyesine ait olmasıdır. Kaçak yapılaşmanın ardında, Eminönü’nde plastik ticareti ile uğraşan ve başkana yakın bir zatın aracı olduğu biliniyor. Bu güzelim yarımadayı, kimseye peşkeş çektirmeyeceğiz.

Av. Hasan BİLGEÇ

Bulgaristan’dan örnek karar

HELİN Demir elektronik posta ile bildiriyor: ‘Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Romanya, Japonya ve Hollanda gibi birçok ülkeden sonra Bulgaristan da PKK-KONGRA-GEL mensuplarının savunmalarını geçerli saymayarak Türkiye’ye iade uygulamasına başladı.

Aytekin Uçar adlı örgüt üyesi, Bulgaristan Slanca Breg kentinde Bulgar polisince gözaltına alındı; Bulgas kentindeki duruşmasında avukatları Uçar’la ilgili olarak Alman vatandaşlığına alınmasına dair belgeleri, AB’nin Türkiye hakkındaki 2003 yılı ilerleme raporunu ve emsal teşkil etmesi açısından Varna İstinaf Mahkemesi’nin Avusturya vatandaşı olan Mustafa Akgün hakkında 2002 yılında verdiği iadeyi ret kararını mahkemeye delil olarak sundular. Savcı ise ‘Sunulan belgelerin delil ve emsal olarak kabul edilemeyeceği, Türk adli makamlarının Uçar’ın iadesine ilişkin resmi talebinin olduğu, Türk mahkemeleri tarafından verilmiş 7 yıl hapis cezası bulunduğu, PKK’nın bir terör örgütü olduğu ve Türkiye’de mevcut düzeni yıkarak yeni bir düzen kurmayı amaçladığı, Uçar hakkında verilen kararın siyasi bir yönünün bulunmadığını’ vurguladı ve mahkeme bu kişinin Türkiye’ye iadesine karar verdi.

Terörist Aytekin Uçar’ın talebini reddeden ve terörizmle mücadelede örnek bir yaklaşım sergileyen Bulgaristan adaletinin, terör örgütünün tehditlerine boyun eğmediğine ve dünya vatandaşlarının vicdanını rahatlatacak şekilde karar verdiğine inanıyorum.’

Rüşvet

BAHÇELİEVLER
Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nde olup bitenlerden haberiniz var mı? Avluda dolaşan muamelecilerle bir takım kişiler rüşvet almadan iş yapmıyorlar. Önce işi yokuşa sürüyor, ardından muameleci araya girince ‘olmaz’lar ‘olur’a çevriliyor. İş başına 50 milyondan aşağı da kabul etmiyorlar. Herkesin gözü önündeki bu olaylara lütfen müdahale ediniz.

İsmi saklı

AKP ile CHP’ye ne

ZİNA
için Diyanet sitesi ‘100 değnek’, Gülen sitesi ‘recm’ cezası öngörüyor. Olacak şu, biz kadınlar bu girişimi, benzer niyetleri engelleyeceğiz. Devlet, AKP, CHP, savcılar kendilerine başka alanlar bulsun. Bizim yatak odalarımızla, cinselliğimizle, gönlümüzle uğraşmasınlar. Bahar ARCAN

Memura TOKİ kazığı

TOPLU
Konut İdaresi’nin (TOKİ) ‘memuru ev sahibi yapıyoruz’ sloganıyla inşa ettiği Eryaman Konutları yaklaşık üç yıl önce teslim edildi. Yüklü bir peşin ödeme yaptık ve halen aylık ödemelerimiz devam ediyor. Ayda yaklaşık olarak 500 milyon lira ödüyoruz ve 25 aylık ödememiz daha var. TOKİ, memurlar için düzenlediği bu kampanyadan aylık taksitleri ödeyemez duruma düşerek evini başkasına devretmek zorunda kalan kaç memur olduğunu biliyor mu? TOKİ gibi ev yapan benzer kuruluşların aidatları (örneğin OYAK) 300 milyonu geçmezken, TOKİ neye dayanarak başını sokacak bir ev hayali kuran memuru zor durumda bırakıyor?

Hakan GÜNDÜZ ANKARA

Vezir olursun ama

KÖŞENİZDE bugün (dün) Kadir Topbaş’ı metheden bir yazı okudum. Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Işık Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nden hocasıyım.

Başkan seçilir seçilmez, beni ve benim gibi hocaların görevine son verdi. Kendisinden binbir güçlükle randevu aldım, Görüşüp durumu anlattım, ‘Bir şey yapamam’ deyip beni hışımla azarladı.

Bizler çıkartılınca yerlerimize kendi adamlarını getiriyor.

Yazıklar olsun. Karakterini anlamanız için yazdım.

Senih ELDEM-Emekli öğretim üyesi

Balkanlar’da rüşvet mikrobu

BEN yurtdışında ikamet eden bir Türk vatandaşıyım. Bu yıl arabamla izne gitmiştim. Tatil dönüşünde Yunanistan, Makedonya, Sırbistan ve Slovenya güzergáhını seçtim; güya Bulgaristan’daki rüşvet ve haksız cezalardan kaçmak için. Ama nafile; çünkü rüşvet mikrobu onlara da bulaşmış. Pasaportların arasında para istiyorlar, yoksa arabanın bagajını boşalttırmakla tehdit ediyorlar. Sonuçta vermek zorunda kalıyorsunuz. Yıllardır rüşvet vermekten bıktık artık. Benim sizden ricam, bu konuyu Türkiye’deki yetkililere ulaştırmanız. Bitsin artık bu eziyetler. Sami BEKREM

Mesaj panosu

BAYINDIRLIK
Hastanesi’nde bir operasyon sonrası eşimin dünyası kararmış, ümitleri yok olmuştur. İlgili evraklar hukuksal amaçlı istendiğinde hastane yönetimi kayıtsız kalmıştır. Şu sıralarda 6 yaşındaki kızım da dahil ailece yoğun moral terapisine devam ediyoruz. Okurlarınızın haberi olsun.

Ahmet CAN-ANKARA
Yazının Devamını Oku

Kaçak inşaatları nasıl yıkacaksınız Sayın Erdoğan?

2 Eylül 2004
<B>KAÇAK </B>inşaatlar nasıl yıkılabilecek Sayın <B>Erdoğan?</B>..<br><br>Başbakan geçen hafta sonu <B>İstanbul Bağcılar’</B>daki açılışlarda <B>‘Kaçak evleri en kısa sürede tek tek yıkacağız’ </B>diyor. Yine Sayın Başbakan, 24.3.2003’te İSO tarafından düzenlenen Sanayi Forumu’nda aynen şöyle diyordu:

‘Ben de tapusu ve ruhsatı olmayan bir evde oturuyorum.’

Yani tapu ve ruhsat yoksa bu bina da kaçaktır.

Bu durumda vatandaş olarak kafamız karışıyor; gerçekten kaçak inşaatlar yıkılabilecek mi diye!..

Hem bu kaçak inşaatlar, 1994’teki eski partinizin belediyelerde işbaşına gelmesiyle verilen haraçların adına bağış denerek (Ben iman ettirilmiş haraç diyorum) meşru hale getirilmedi mi?

Özellikle, 10 yıl Üsküdar’da belediye başkanlığını yapmış olan Yılmaz Bayat yapılan kaçak inşaatlara göz yummadı mı?

Biliyor musunuz, şu an valilikte en çok şikáyet dosyası Yılmaz Bayat hakkındadır.

Benim Üsküdar’da Boğaz manzaralı evimin önüne de Yılmaz Bayat döneminde kaçak inşaat yaptırıldı. (Hatta Sayın Erdoğan belediye başkanıyken, Üsküdar Emniyet Mahallesi’ndeki evinin karşısına bile kaçak inşaata izin verdi, engel olunamadı.)

Yedi yıl uğraştım, tüm haksızlıkları resmi evrakla belgelendirdim. Hakkımı ararken 30 milyar lira harcadım.

Şu an bile İstanbul Valiliği’nde devam ediyor soruşturma, fakat hiçbir şey olmuyor.

Bu köşede defalarca yazım yayınlandı; Sayın Erdoğan’la belediye başkanlığı döneminde gerek evinde, gerek büyükşehirde görüştüm. Bu konuda başvurmadığım yer kalmadı. Bakanlarınızdan eski avukatım M.Ali Şahin’den eski Büyükşehir İmar Komisyon Başkanı, şimdiki Küçükçekmece Belediye Başkanı arkadaşım Aziz Yeniay’a, Meclis Başkanvekili İsmail Alptekin’den Korkut Özal’a kadar yüzlerce insan bu konuyu biliyor.

Cumhurbaşkanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na kadar onlarca yere başvurdum. Fakat hiçbir şey olmuyor.

Ben geçen cumartesi günkü, kaçak inşaatları tek tek yıkacağız, sözünüzü nasıl tutacağınızı bilemiyorum.

Başbakansınız, tabii ki sözünüzde durursunuz. Yalnız sizden istirhamım, sizin de benim de içinde bulunduğumuz güzel Üsküdarımıza her türlü haksızlığı yapan eski Belediye Başkanı Yılmaz Bayat’ın (Şimdi de Genel Müdür olduğu Milli Gazete’yi mi ihya edecek) suç dosyalarına bir el atmanız. Tabii ki öncelikle benim dosyama...

Bekliyoruz Sayın Erdoğan, kaçak inşaatların tek tek yıkımını..

Ziya ŞAHİN-BEYLİKDÜZÜ

Kaçak inşaat durduruldu ama

İSTANBUL İkitelli’den bir sanayici anlatıyor:

Geçen haziran ayında İstanbul İkitelli’deki Organize Sanayi Bölgesi’nin girişinde Maraşlı Halil İbrahim Kılıç adlı kişinin yaptırdığı kaçak bir işhanı inşaatından söz etmiştiniz. İki aydır gözlüyorum, yazınızdan sonra inşaatın yapımı durduruldu. Bu konuda Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un ve İstanbul Valisi Muammer Güler’in gerekli hassasiyeti gösterdikleri anlaşılıyor.

Her ikisine de teşekkür etmek gerekiyor; ancak yıkımı konusunda ne gibi bir işlem yapılacak; yoksa Erdoğan’ın uyarılarının aksine kaşla göz arasında bitirilecek mi?

Şiddete karşı ‘Barış Ormanı’

12 Nisan 2004’te askerlik görevini yapmak üzere birliğine teslim olmadan iki gün önce Tarlabaşı’nda ‘Akademi 14’te düzenlenen veda gecesinde boğazı kesilerek öldürülen Barış Dönmez, 26. doğum günü olan 3 Eylül Cuma günü anılıyor. Şiddete karşı barış ve hoşgörünün egemen olduğu güvenli bir toplum özlemiyle yola çıkılarak hazırlanan ve kısa sürede 6300 ağacı aşan ‘Barış Ormanı’ projesine bir destek de, yarın başlayacak ‘Barış Dönmez Fotoğraf Sergisi’ ile devam ediyor. 18.00’de yapılacak açılış ile Dönmez’in çektiği yüzlerce fotoğraftan oluşan seçkiler, Taksim’deki Cumhuriyet Kitap Kulübü’nde 17 Eylül’e kadar sergilenecek. Serginin tüm gelirleri ‘Barış Ormanı’ girişimine bağışlanacak. Sergi kapsamında, şiddeti konu alan, resim, fotoğraf ve benzeri dokümanlar da gösterilecek. Bağışlar, sergiye katkıda bulunan kişilerin adına yapılacak. (www.barisdonmez.com)

Topbaş’a dikkat

TANIDIĞIMIZ bir dostumuz isminin verilmemesini isteyerek, Büyükşehir Belediye Başkanı ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Kadir Topbaş’ı önceki akşam TV 8’de turizmle ilgili bir programda izledim. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde olduğunun aksine din dayatmacılığından uzak, gayretli, hoşgörülü, iyi niyetli ve sevecendi. Konuşmasında sözcüklerini seçerek kullanıyor, ‘özgün, yapı, gerçek ve olgu’ gibi sözcükler kullandığı dikkat çekiyordu. Hırslı ve aşırı vaatlerden uzak, sorumlu bir başkan gibi davranıyordu. İstanbul’da, toplam 83 ilçe ve belde belediye başkanına eşit uzaklıkta olduğunu söylüyordu. Bunu, partisinin bazı başkanlarının partizanca davranışlarına karşı bir yanıt gibi algıladım. Hatta program sunucusunun, Büyükşehir ile Kartal Belediyesi arasında bir sorunla ilgili soruyu sormak isterken vazgeçip ‘Size sonra söylerim’ demesine karşı ‘Söyleyin canım, biz şeffafız’ demek zorunda kaldı. Eminönü’nde, geçen RP’li belediye yönetiminin, Sultanahmet Meydanı’nın ramazan aylarında ‘panayır’ yerine döndürülmesine bir anlamda yanıt olarak da ‘Sultanahmet’i doğru konseptine oturtacağız’ demesi ilginçti... Hele bir girişimcinin, hurdaya çıkartılan bir uçağı lokanta olarak hizmete sokmak istemesine karşılık da ‘Biz Boğaz’da deniz teknelerini temizlemeye çalışıyoruz, bir de uçaklarla uğraşamayız, böyle bir şey olmaz’ demesi popülizmden uzak olduğunu gösteriyordu. Sayın Başkan, Kavacık’ta yıktığınız 20 bina göstermelik kalmasın; Başbakan’ın söyledikleri doğrultusunda devam ediniz... Size başarılar diliyoruz.’

Topbaş, 83 belediye başkanına telefonunu açık tuttuğunu söylüyor ama partisinin Baykal’ın dediği gibi ANAP’laşan rantçılarını izliyor mu hiç?

Biliyor musunuz?

GAZETECİ Nail Güreli’nin Pamukova’daki tren faciası üzerine yazdığı yazısına bir yanıt gönderen TCDD Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Mehmet Aycı’nın, ‘Bir defa Türkiye’de hızlı tren bulunmamaktadır. Yazınızda bahsetmeye çalıştığınız tren, konvansiyonel tren diye tabir edilen normal trenlerdir’ dediğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Allah kabul etsin

1 Eylül 2004
<b>TÜRKİYE’</B>den 220 bin vatandaşımız hacı olmak için müracaatta bulunmuş. Bu vatandaşlardan kaçının <B>hac farizesi </B>için gereken önşartları bildiğini ve kaçının bunu yerine getirdiğini merak ediyorum. Bildiğim kadarı ile bu gaye uğruna bütün birikimlerini yatıranlar, tarlasını satanlar, çoluk çocuğunun rızkını verenler ya da ‘İnşallah; orada ölürüm de doğru cennete giderim’ diyenler azınlıkta değiller.

Haccın farz edilmesi, o dönemde Mekke’yi maddi yönden destekleme amacıylaydı. Bugün petrol zengini Araplara yardım! ‘Sirkeci’de dilenip Eminönü’nde sadaka vermek’ demektir.

Kişi başı ödedikleri 7.5 milyar liranın, çöplüklerde yemek artıkları arayan çocukların ülkesinde kaç gencin geleceğine ışık getirebilir?

Üç ev ötede açlık sınırının altında yarınki ekmek parasını düşünen komşusunun ve çöplük çocuklarının duaları onlarla beraber olacaktır.

Turgut VURAL-İZMİR

Şeyhli Mahallesi

DEVRİM
kanunlarına muhalefet etmenin suç sayılıp sayılmamasının tartışıldığı şu dönemde bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Pendik, Kurtköy mevkiinde geçerken yol kenarında bulunan bir tabela dikkatimi çekti. Tabelada ‘Şeyhli Mahallesi’ yazıyordu. Bu mahallenin 15 yıldır yönetimini elinde bulunduran RP/FP ve AKP zihniyetindeki belediye başkanı ve kadrolarıdır.

Atatürk, ‘Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler ve meczuplar ülkesi olamaz’ lafını acaba ne için söyledi? Buraya bu ismi verenler hangi saikle hareket ettiler? Başta İçişleri Bakanı olmak üzere Vali Muammer Güler bu tabelayı biliyor mu?

Olayı Pendik Kaymakamı’nın bilmediği düşünelemez. Kaymakamlık, belediyeyi uyarmış mıdır?

Pendik Adliyesi’nde görev yapan savcılar da bu isim için bir işlem yapmayı düşünüyorlar mı?

Ve en önemlisi Cumhuriyet’e bir meydan okuma olan bu durum karşısında vatandaşların müdahalesi için illa da Doğu Silahçıoğlu gibi bir paşanın bulunması mı gerekiyor.

Coşkun ONGUN

O genç çınar

SEVGİLİ Fahri
(Yücel), seni çok genç yaşta kaybettik. İdareciliğin en verimli döneminde gelen vakitsiz ölüm, seni, hem Türk idaresinden, hem de çok sevdiğin ailen ve Edirnelilerden aldı.

Edirne’deki çalışmalarını ortak dostumuz sevgili Oktay Ekinci’den ve sevgili Prof. Metin Sözen Hoca’dan hep dinledim. Ortak dostumuz sevgili Oktay Ekinci’nin senin için kaleme aldığı ‘Tarihin Valisi’ başlığı ne çok uymuştu çabalarına...

Mülkiye Müfettişi olarak atanmandan sonra yanıma staj yapmak üzere geldiğin 1994 yılından, birlikte aynı kararname ile valiliğe atandığımız 2000 yılına kadar çok sık bir arada olduk. Birlikte çalıştık. Sayın Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı döneminde ben genel sekreter, sen de strateji daire başkanı olarak görev yaptın ve bu dönemde neredeyse tüm konuları ortaklaşa ele aldık. Ayrıca, ‘tarihi kentler’ toplantısını izlemek üzere 2000 yılının yazında, Sayın Bakan’ın, bizlerin de Bursa’ya gelmesini istemesinden sonra, vali olduğunda kültür varlıklarının korunmasını kendine görev edinip Edirne’deki kültür varlıklarının korunması için aralıksız çalıştın... Düşüncelerin ve uygulamaların daha sonra yasal düzenlemelere dönüştü. Urfa ve Afyon’daki çalışmalarımıza da ışık tuttun.

Velhasıl farklı bir insandın. Aydın ve demokrat bir yönetici olarak cumhuriyetimizin tüm değerlerine her zaman içtenlikle bağlı kaldın.

Fransa’ya tedavi için gittiğini öğrendiğimde telefonla konuşurken bana yine kültür varlıkları ve yeni yasal düzenleme üzerine konuştuk. ‘Edirne’de yapacağım işler var, inşallah Edirne’de bir müddet daha kalırım’ demiştin.

Sevgili kardeşim, seni bir ağabey, Teftiş Kurulu’ndan büyüğün, bir aile dostun, kültürün ve kültür varlıklarının korunmasında yılmaz bir savaşçı ve görevinin gerekleriyle donatılmış seçkin bir vali olarak hep anımsayacağım. Türk idaresi de genç bir çınarını kaybetti.

Sonsuzluk áleminde ışığın bol olsun.

Muzaffer DİLEK-AFYON VALİSİ

Emekli Sandığı’na

2802 sayılı yasanın 106. maddesine göre görevli ve emekli hákimlere verilen ödenekteki ‘% 150’ ibaresi, 5172 sayılı yasa ile ‘% 200’ olarak 15.5.2004’ten itibaren değiştirildiği ve son adı geçen yasada görev veya emeklilik konusunda bir ayırım yapılmadığı halde; Emekli Sandığı emekli hákimlere hálá eski oranda, yani yürürlükten zımnen kaldırılmış olan ‘% 150’ oranında ödeme yapmaktadır. Böyle bir uygulama, yasaya ve hukukun genel ilkelerine açıkça aykırı olup tasarı gerekçelerinde yer alabilecek bazı değişik ifadelerin dahi açık yasa hükümleri karşısında bağlayıcı olamayacakları bilinmektedir. İleride toptan ödemelerle karşılaşmaması için Emekli Sandığı’nın bu tutumunu değiştireceğini umarız.

S. ESENBAHÇE

E.Hákim-ARTVİN


Barışa hasret

SAVAŞ ortamında barış ve barış kültüründen söz etmek oldukça zor. Haksız yere sivillerin ve çocukların katledilmeleri, işkenceye maruz kalmaları veya sakat kalması, binlerce kadının tecavüze uğraması ve utanç çocuklarını doğurmak zorunda kalmaları karşısında hiçbir şey yap(a)mayan insanlık unutmamalı ki barış, barışı dilemekten fazlasını yapmamızı gerektiriyor.

Beyaz güvercinler uçurmak, barış şölenleri düzenlemek, barışa türküler yakmak, barış şarkıları söylemek, barış için şiirler yazmak.

Yetmiyor, daha fazlası gerek.

Dr. Hüsamettin Olgun-Barış Kültürü Derneği Başkanı

Erim’in kızından ‘şal’ ve ‘balyoz’ açıklaması

‘ERİM-Derviş’ (17.7.2004) tarihli yazıya eski başbakanlardan Prof. Nihat Erim’in kızı Ayşe Işıl Önalp, avukatı aracılığıyla bir açıklama gönderdi. Babasını ‘TC’nin yetiştirdiği önemli devlet adamlarından’ biri olarak tanımlayan Önalp, yazıdaki görüşlere karşılık şöyle diyor:

‘Nihat Erim 1971’de TBMM’den büyük çoğunlukla güvenoyu alarak kısa bir süre başbakanlık yapmıştır. O güne kadar da başbakan yardımcılığı da dahil önemli görevlerde bulunmuştur.

TC adına Kıbrıs anayasasının hazırlanmasında devrin başbakanının özel ricası ile önemli katkılarda bulunmuştur. Adnan Menderes’in himayesine sığındığı iftirası şimdi hayatta olmayan ve kendisini savunamayacak bir kişinin özlük haklarına ağır bir saldırıdır. Ekte yollanan İsmet İnönü’nün mektubundan da görüldüğü gibi böyle bir olay yoktur.

(Mektup şöyle:

Nihat Bey, eski Kıbrıs anlaşmalarına sizin davet edilmenize ben o vakit itiraz etmedim. Sizden istifade edilmesini iyi karşıladım. Bunu biliyorsunuz zannederim. İ.İnönü, 8.9.1964)

Nihat Erim, CHP’ye 1931’de üye olmuş ve çağdaşı birçok politikacıdan farklı olarak partisinden ayrılmayı hiçbir zaman düşünmemiştir.

1. Erim ‘Hürriyetlerin üzerine şal örteriz’ değil ‘örterler’ beyanında bulunmuştur. Ancak bunun söylendiği konjonktür ve zaman, okuyucunun bilgisine sunulmadığından kendisi hürriyetlerin kısıtlanmasına taraftar biri olarak gösterilmektedir. Bu beyan da gerçek dışı bir bilgidir.

2. Türkiye’de 1968’den başlayarak Brejnev Doktrini uygulaması girişimleri ile TC’yi yıkarak yerine SSCB’nin uydusu başka bir devlet kurulması provaları yapılmaya başlanmıştır. Bu süreçte güvenliği TC’ye emanet edilmiş bir yabancı devletin temsilcisi kaçırılıp öldürülmüştür. ‘Balyoz Harekatı’nın başlama nedeni budur. Solculara yönelik işlemler ise sıkıyönetim yetkililerince zamanın hükümetinin inisiyatifi dışında yapılmıştır. Bunun aksi iddia ediliyorsa belgelenmelidir.’

Mesaj panosu

İSTANBUL’
da sadece Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği Barış Günü etkinlikleri dans, türkü ve rock konserleri ile sürüyor. ‘Barış için bir aradayız’ adı altında düzenlenen programda, yeniden düzenlenen BJK İnönü Stadyumu’nda bu akşam 20.00’den Mahsun Kırmızıgül, Yıldız Tilbe, Haluk Levent ve Nicos konseri var. Giriş ücretsiz.

GÜNÜN SÖZÜ

Fener Patrikhanesi’ni uluslararası teoloji fakültesi olarak açılmalı ve devlet nasıl bütün Osmanlı’dan kendisine geçen kurumları Ankara’ya taşıdı ise bu patrikhaneyi de Ankara’ya taşımalıdır. O zaman ekümeniklik verilebilir.’

(Celal Bayar Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Mehmet Çelik)
Yazının Devamını Oku

Ne duble yolmuş

31 Ağustos 2004
<b>ANKARA’</B>dan bir Karayolları çalışanı, devletin nasıl kazıklandığını bir örnek vererek anlatıyor: ‘17.5 kilometrelik Hopa-Sarp duble yolu, 1990 yılında ANAP döneminde, ‘özel davet’ ile Rizeli Cengiz İnşaat’a verildi. Belki o günkü ihale bedeli birkaç milyardı. Yol üç yıl önce bitti, kesin kabulü yapılarak Karayolları’na teslim edildi. Ancak iki yıl kadar önce yolun dağ tarafındaki yarma kısımlarında göçük oldu ve tünelleri kapattı. Yol bugün tek şeritten veriliyor. Tünellere açılabilmesi için yeniden ihale yapılması gerekiyor.

Yol maça mal olmuştu?

- Bugünkü değerlerle 120 milyon dolar, yani yaklaşık 180 trilyon harcandı sanıyorum. Üç parti halinde yüzde 594 keşif artışı verildi müteahhide... Yol eskiden tek şeritti, yine tek şerit. O zaman niye yapıldı bu yol diye sormak lazım. Yazık değil mi devletin parasına...

Peki hata kimde?

- Tabii ki müteahhitte ve kesin kabulü imzalayanlarda... Burası heyelan bölgesi. Yamaçta hafriyat yapılırken, toprağın dozerle pasta gibi geometrik olarak kesilip indirilmesi gerekir; zaten projeye göre tekniği böyledir. Yol inşaatı sırasında iş makineleri ile dağın eğimine göre kesilmesine ‘şev’ denir... Ancak burada böyle bir işlem yapılmamış, dinamit patlatılmıştır ve beklenen sonuç kaçınılmaz olarak ortaya çıkmış ve göçük, tünelleri kapatmıştır. İş makineleri çalıştırmak maliyetlidir, dinamit patlatmak ise ucuzdur. Toprağı kaldırsan, yeniden kayma olur. Bu nedenle yeniden tekniğine uygun olarak dağın kesilmesi gerekir ve bu da yeni bir ihale ile olur.

KARADENİZ’E DOLAR

Neye mal olur böyle bir ihale?..

- Yaklaşık olarak söylemek gerekirse 15-20 trilyondan aşağıya mal olmaz. Bugün o yol tek şeritten veriliyor. Ama kimsenin hesap sorduğu yok? Hem geçici hem de kesin kabulünü yapan heyetler bunu görmedi mi? Böyle bir yol nasıl teslim alınır? Bu yolun maliyeti 180 trilyon olduğuna göre, kilometre maliyeti 10 trilyonu aşıyor. Yani duble olan bu yol, otoyol maliyetlerinin çok üzerinde mal olmuştur.

Karadeniz’e dolarları böyle gömdük. Peki bunun hesabı sorulmayacak mı?

‘Kart Finans’ gizli reklam mı?

BİR okurumuzun şöyle bir şüphesi var: ‘Hülya Avşar ile M. Ali Erbil arasında bir ‘kart finans’ polemiği sürüp gidiyor. Hülya Avşar’ın, genç kızların paralı-yaşlı erkeklerle ilişkisini anlatmak istediği ‘kart finans’ deyimi üzerine bir kayıkçı kavgası sürüyor. Üzerine alınıp, Avşar’ı mahkemeye vereceğim, diyen Erbil illa da özür dilenmesini istiyor. Avşar ise ‘Mehmet Ali’yi çok seviyorum ama bana ruhsal bir rahatsızlığı var gibi geliyor’ diyor. Bunları söylerken kendi adını taşıyan vücut bakım ürünleri ve tişörtlerini de pazarlıyor. Erbil’in bir TV’de programı başlıyor... İkisi zaten dost, yakında bir film çekeceklerini de Erbil açık açık söylüyor. Bu gelişmelerin arkasında bir şeylerin döndüğünü sezer gibiyim. Şimdi dikkat edelim, yoksa Hülya Avşar ve M.Ali Erbil, Finansbank’la anlaşıp, planlı bir şekilde ‘Kart Finans’ın gizli reklamını mı yapıyorlar? Bildiğim kadarıyla gizli reklam hem etik değildir hem de yasadışıdır. Eğer öyleyse bu tüketiciyi aldatmak değil midir?’

Telekom’dan oyun

BEN bir polisim, diğer arkadaşlarım adına da yazıyorum: Bizlere Aycell telefonu hattı dağıtılmıştı. Ancak şimdi telefonumuzda ‘Tr Aria’ yazıyor. Aycell’den Aycell’e konuşurken hiç para ödemiyorduk. Ancak bu ay 53 milyon fatura gelince şoke olduk. Türk Telekom ara bağlantı sözleşmesiyle Turkcell, Telsim ve Aycell’i korurken, Aria’ya pahalı hizmet verdiğini öğrendik. Sözleşmemiz Aria ile değil ki, bizi Aria frekansı üzerinden konuşturup kazık atıyorlar. Yoksa, Aria’nın zararını devlet tüketiciden mi çıkarmak istiyor? Cep telefonlarında rekabet bu mu?

Y.R.-ŞİŞLİ

ADD abonelik istemedi

‘AKP, ADD’nin önünü kesiyor’ (8.8.2004) yazısına Kültür Bakanlığı’ndan yapılan açıklama şöyle:

‘Bakanlığımıza bağlı olarak hizmet veren halk kütüphanelerinde okuyucu hizmetine sunulmak üzere, ‘Atatürkçü Düşünce Dergisi’ne önceki yıllarda olduğu gibi 2003 yılında da bütçe imkánları çerçevesinde 81 kütüphanemiz adına abone olunmuştur. Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından aylık olarak yayınlanmış olan derginin, 2003 yılında kütüphanelerimize sadece ilk altı sayısı gönderilmiş ve bunun karşılığında 2 milyar 770 milyon 200 bin lira ödenmiştir. Aboneliği devam etmesine rağmen diğer sayıları yıl içerisinde kütüphanelerimize gönderilmediği için, son altı sayının ödemesi yapılmıştır. Söz konusu derginin 2004 yılı aboneliği için başvurusu bulunmadığından, abonelikle ilgili herhangi bir işlem yapılmamıştır.’

Mamak sahipsiz

MAMAK neden yıllardır böyle? Hep Mamak Köprü’den Kıbrıs köyü tarafına yatırım yapılıyor. Belediyeler beklentimizi hiçbir zaman karşılayamadı. Her defasında biraz yol yapıp, bir-iki ev yıkmaktan öteye geçilemedi. Şimdi de Avrupa’nın en büyük parklarından birini yapacaklarmış Mamak’a... Biz parkla gözümüzün boyanmasını istemiyoruz. Nezih ve tertemiz bir mahallede insanca yaşamak istiyoruz. Toz toprak içindeki yollardan, sokaklardaki ayyaş, serseri ve hırsızlardan bıktık artık. Ankara’nın merkezinde böyle bir mahallenin olmasından utanç duyuyoruz. Mamak’ın sahibi yok mu?

Ülkü ÖZTÜRK-ANKARA

Biliyor musunuz?

ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın İtalya’dan geçen yıl 445 bin dolara aldığı, ancak pervanesinin kırılması nedeniyle bir yıldır çalıştıramadığı ve son olarak 1.5 milyon dolara satışa çıkardığını söylediği ‘Derin Deniz’ gemisinin, Çeşme Limanı’ndan, daha yakın olan Kuşadası, İzmir ve Aliağa yerine Dikili limanına çekildiğinin dikkat çektiğini...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

SATRANÇ
Federasyonu tarafından düzenlenen ve Avrupa İzmir Açık Uluslararası Satranç Turnuvası, 31 Ağustos-8 Eylül tarihlerinde Makine Mühendisleri Odası Tepekule Kongre-Sergi ve İş Merkezi’nde yapılacak. Geçen yıl ‘Avrupa’nın En İyi Turnuvası’ unvanını alan organizasyona bu yıl Türkiye dışından 9 ülkeden usta oyuncular katılacak. Maçlar, federasyonun internet sitesinden canlı olarak izlenebilecek. Turnuvaya katılmak isteyenler 0232-445 42 15/0533-641 88 89’e başvurabilir.

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi, yeni tramvayları sefere koydu. Dalan döneminde alınanlar ise Bayrampaşa’daki hangara çekildi. Bunlara milyon dolarlar ödendiğini biliyoruz. Bu vagonların şimdi ne olacağı belli; çürüyecek, içleri soyulacak, paslı bir demir yığını haline gelecek? Biz alırız ama bakmasını bilmeyiz.

BEYOĞLU Nevizade sokakta kediler vardı; buraya gelenler tarafından beslenirdi. Ama geçenlerde yine İmroz lokantasına gittiğimde sokakta hiçbir kedi göremedim. Sorunca, belediyenin bunları ‘avlayıp’ götürdüğünü söylediler.

Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan böyle bir emir verdiyse kendisini protesto ediyorum. Onların da bu dünyada yaşama hakkı var.

Güler KAZAKCI

İdris GENÇOĞLU
Yazının Devamını Oku

Dumlupınar çağın simgesidir

29 Ağustos 2004
‘<B>30 </B>Ağustos, <B>Türk’</B>ün şanlı zafer tarihinin en önemlilerinden biridir. 26 Ağustos 1071’de Alparslan’ın kumandanlığında Malazgirt’ten Anadolu’ya giren Türkler, 1922 yılının 26 Ağustos’unda, Mustafa Kemal Atatürk’ün kumandanlığında, biz Türkleri Anadolu’dan atmak için harekete geçen Yunanlıları Anadolu’dan atmışlardır.

Bu bakımdan, Anadolu’nun Türk yurdu olarak kalması, bu büyük zaferle sağlanmıştır.

2004 yılının 30 Ağustos’una girerken yine Türkleri, Anadolu’dan atmak için çabalayan emperyalist güçlerle boğuşuyoruz. Gerek Kıbrıs’ta, gerek Güneydoğumuzda emperyalist güçlerin maşalığına soyunanlarla mücadele ediyoruz.

Türk’ün Anadolu’da tutunmasının iki önemli üssü olan Kıbrıs ve Güneydoğu’da gerek Yunan yayılmacılığına, gerekse Kürt bölücülüğü ve istilacılığına karşı 30 Ağustos önümüzü açacak bir örnek teşkil ediyor.

Türk tarihinin bu önemli zaferini, onu hazırlayan günler ve gelişmelerle ve elbette zafer muharebesi ile günümüze taşımak bu açıdan bizim için son derece önemli bir vatan görevi.’

E.Kurmay Yarbay Talat Turhan’ın yeni çıkan ‘30 Ağustos-Türk İstiklal Harbi’nde Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’ (İleri Yayıncılık) adlı kitabın önsözünde böyle yazıyor.

Talat Turhan, Atatürk’ün nasıl bir askeri deha olduğunu ortaya koyuyor, ‘30 Ağustos’u sadece bir askeri zaferle sınırlamak olmaz. Çünkü 30 Ağustos öncesinde Atatürk’ün kendisine muhalefet edenlerle TBMM’de hesaplaşması ve Başkomutanlık yetkilerini alması vardır. Bu mücadeleyi ve ardından gelen zaferi Atatürk, Nutuk’ta anlatmıştır’ diyor.

Turhan’ın hazırladığı savaş krokileri ile Dumlupınar Savaşı an be an izlenebiliyor.

Atatürk’ün 30 Ağustos’tan sonra yaptığı iki konuşmasına yer veren Turhan, ‘30 Ağustos, tüm mazlum milletlerin emperyalizme karşı başlattıkları kurtuluş savaşları çağını’ açtığını belirterek ‘Dumlupınar ise bu çağın simgesidir’ diyor.

Atatürk’ün ‘Kadro’ hareketi içinde yer alan Şevket Süreyya, Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümünde yayınladığı yazıda ‘Tarih içinde bu kadar manalı, fakat bu kadar yakın bir kahramanlık misali nasip olan kaç nesil vardır?’ diye soruyor ve şöyle bir tespitte bulunuyor:

‘Bu ihtilal akim kalsaydı, Türk inkılabı başlayamaz ve inkişaf edemezdi. Dumlupınar, milli kurtuluş hareketimizin ihtilal safhasını inkılap safhasından ayrılan bir hattı vasıldır.’

30 Ağustos Zaferi kutlu olsun.

YARININ SÖZÜ

‘Efendiler, asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir; Türkiye’yi... Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin duçar olduğu zararları ancak bir tarzda telafi edebiliriz. O da artık Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu zihniyetle hareket ederek her türlü selamet ve saadet hedeflerine vasıl olabiliriz.’

(Atatürk’ün, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın 2. yıldönümündeki -30 Ağustos 1924- konuşmasından)

Peker’in çiçeği asla kaldırılmaz

ÇIRAĞAN Oteli’nde yapılan Sivasspor gecesine Sedat Peker’in gönderdiği ve Bakan Abdüllatif Şener gelmeden önce bahçeden alınıp içerdeki diğer çiçeklerin yanına konulan çiçeği ile ilgili olarak Peker’in vekili Av. Erol Aras şu açıklamayı gönderdi.

‘Araştırdık, böyle bir şey yokmuş; olsaydı bu her şeyden önce Sivaslıların misafirperverliğine sığmazdı. Sayın Peker sadece akraba ve dostlarının meclislerine çiçek gönderir, bu çiçek onu temsil eder. Gittiği yeri onurlandırır ve asla kaldırılmaz.’

Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Otyakmaz da şunları söyledi: ‘Selda Bağcan ve Ebru Gündeş’in katıldığı, Başbakan Yardımcısı Şener olmak üzere tüm Sivaslıların davetli olduğu geceye aramızda zımni akrabalık bağı bulunan, Sivaslılar ile arasında gönülbağı olan ve Sivasspor’a her dönemde destek veren Sayın Sedat Peker de davetli idi. (Akrabalık bağı kardeşlerimizin evliliklerinden doğmaktadır.) Fakat Sayın Sedat Peker geceye şahsen katılımının yanlış anlaşılmalara sebep verebileceğini düşünerek bu tür gecelere katılmama kararının arkasında durmak zorunda olduğunu söyleyerek mazeret bildirmiştir. Geceye yollamış olduğu çiçek ise diğer çiçeklerle birlikte tüm gece boyunca yerinde kalmıştır. Ayrıca gecede açık artırmaya sunulan 52 yıllık Sivas halısı ise 35 milyara alıcı bulmuştur.’

Savcıyı kutlarım

ATATÜRK, ‘Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz’ demişti.

Fenerbahçe’ye büyü soruşturması açılması karşısında iddia edildiği gibi Atatürk Fenerbahçeli ise herhalde bugün kemikleri sızlıyordur.

Boş inançlarla uğraşmak bir büyük kulübün sorumlularına yakışmaz.

Kulüp yöneticileri hakkında ‘Takke ve Zaviyeler Kanununa’ aykırı davranmaktan soruşturma açan bu yürekli Kadıköy savcısını kutluyorum.Metin ERGÜNCÜ-KADIKÖY

Örnek kararlar

DATÇA
Kaymakamı Savaş Tuncer mesai saati içerisinde denizde yüzerken, gazeteci Sinan Kara tarafından görüntülenmişti. Bu olay medyada haber olmuştu. Bu gelişmeleri köşemize taşımamız üzerine Kaymakam, bizi ‘hakaret’ iddiasıyla Datça Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikáyet etmişti. Şikáyeti inceleyen Datça Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Kızılateş, yazıda hakaret olmadığını, her şeyin ifade özgürlüğü kapsamında gerçekleştiğine karar vererek 24.2.2004’te Kaymakam’ın suç duyurusuna ‘takipsizlik’ kararı vermişti. Gerekçede ‘Yazar Yalçın Bayer’ın yazısı, halkın haber alma hakkı ölçülerinde, AB uyum yasaları ekseninde ifade özgürlüğü kapsamındadır. İfade özgürlüğü her türlü inancın, fikir ve düşüncelerin açığa vurularak serbest bir tartışma ortamı yaratılması esası üzerine kurulur’ denilmişti.

Başsavcı’nın verdiği kararın bir benzeri de Yargıtay’ca verildi. 16.7.2004 tarihli Sabah Gazetesi’nin haberinde göre Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin, gazeteci Erdal Taş’ın İstanbul 3 No’lu DGM’ce verilen mahkûmiyet kararını, ifade özgürlüğü kapsamında ele alarak oybirliği ile bozduğu belirtiliyor. Böylelikle Datça Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Kızılateş’inkine paralel bir karar veriliyor.

Biliyor musunuz?

KTHY’nin satılması ile ilgilendiğini söyleyen ABD’de yaşayan bir Türk işadamının, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’la görüşmesine arabuluculuk yapan kişinin, sahte lise diploması olduğu için KTHY’deki Genel Sekreterlik görevinden atılan ve Kıbrıs’a giremeyen TGRT’nin eski muhabiri Kadir Usta olduğunu... KAPALIÇARŞI’da faaliyet gösteren ve Türkiye’nin altın piyasasında önemli firmalarından birinin Rusya’ya 650 kilo altın sattığını ancak yaklaşık 13 trilyon tutarındaki bedelini alamadığını, Kapalıçarşı’nın, bu olayın arkasında ‘mafya’ olup olmadığı iddialarıyla çalkalandığını...FINDIK üretiminde geçen yıl don yüzünden büyük zarar gören fındık üreticilerinin, Ziraat Mühendisi Kutsi Yaşar’ın önderliğinde Fındık Üreticileri Sendikası (Fındık-Sen) adı altında örgütlenmeye çalıştıklarını....

Biliyor musunuz?


MESAJ PANOSU

BÜYÜKŞEHİR
Belediyesine iş yapan firmaların birinde çalışıyorum. 41 kişi 6 aydır para alamıyoruz. Seçim öncesinde müteahhitlere hakedişleri verildiğinden, bizler de paramızı alıyorduk. Ancak seçimlerden sonra işler değişti; hakedişler ödenmiyor. İmzada yetkili Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı Şaban Erden, Bosna’ya gösterdiği ilgi kadar müteahhit alacaklarıyla da ilgilenemez mi? Belediyenin yan şirketinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrıca 6 milyar lira alan Erden artık kapris yapmayı bırakmalıdır. B. E
Yazının Devamını Oku

Tekzibe benim de söyleyeceğim var

28 Ağustos 2004
<B>ULAŞTIRMA </B>Bakanı <B>Binali Yıldırım’</B>ın köşenizdeki tekzibini (24.8.2004) okurken hicap duydum.<B> </B>Ülkemize mal olan bir bakan ya yanlış yönlendiriliyor ya da kamuoyunu yanıltıyor. Sayın Bakan tekzibinde ve 2003 Temmuz’unda TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada sürekli olarak şahsıma ve sayesinde batan şirketime yüklenmiştir. Bu iddiaları bana cevap hakkı doğurmuştur.

1- Sayın Yıldırım bugün ulaştırma sektörünün başındadır. TDİ’nin Genel Müdürlüğü’ne Burhan Külünk’ün getirilmesini isteyen kişi Sayın Başbakan’dır; aynı zamanda da akrabasıdır.

2- TDİ’nin ‘Ankara’ Feribotu, Santour firması tarafından kiralanmıştır. Bu işlemde bakanın etkisinin olduğu, ne kadar reddedilse de bu iddia denizcilik sektöründe hálá konuşulmaktadır. Bakanın oğlu Erkan Yıldırım’ın şirketi ise Derin Denizcilik’tir. Derin Denizcilik, Santour’un biletlerini sattığı gibi; Santour da bakanın oğlunun İtalya’dan 456 bin Euro’ya aldığını söylediği gemisinin biletlerini satmıştır. Bakanın oğlu, Santour’dan 200 bin Euro avans aldığına göre, taraflar arasında organik bir bağ yok mudur?

BAKANI YANILTMIŞLAR

3- Her konuşmasında Den-Tur’un (yani firmamızın), TDİ’ye 500 milyar borcu olduğundan söz ediyor Sayın Bakan... Ben 2001, 2002 ve 2003 (kış sezonu) sezonunda ‘Ankara’ Feribotu ile ‘Mavi Marmara’yı ihale ile kiraladım. Bakanın iddiasının aksine, Türkiye Denizcilik İşletmesi kayıtlarında ‘Ankara’ Feribotu’ndan kalan bir borcum yoktur. Ancak ‘Mavi Marmara’ gemisinin çalıştırılmasından kalan borcumuz ise faizler dahil 160 milyardır. TDİ benimle yaptığı anlaşma gereği borç taksitlere bölünmüş ve ilk taksit olan 50 milyar defaten süresi içinde yatırılmıştır. Gerisini de 2003 yaz sezonu sonuna kadar ödeyecektik. Baskılara karşın bu protokole sadık kalmaya çalıştım. İlk taksidin ödenmesinden 10 gün sonra, sefere çıkılmasına 20 gün kala ise gemi, TDİ görevlileri tarafından bir gerekçe gösterilmeden zor kullanılarak iki saat içinde boşaltıldı. 80 işçimiz ortada kaldı. (Ve ünlü ‘kiralama’ işlemi gerçekleşti.) Perişan hale gelen firmamız, piyasaya olan taahhütlerini yerine getiremediğinden ödeme aczine düştü. TDİ teminat mektuplarımızı nakde çevirdi. Sonuç itibarıyla bugüne kadar 90 milyar ödedik; daha 70 milyar borcumuz vardır. Geçen yaz sezonunda çalışmış olsaydık, Sayın Bakanımızın gayet iyi bildiği gibi kalan borcumuzu öderdik. Kaldı ki, milyarlarca dolar borcu olan firmalara (bankalara) 6 ve 12 yıl vade yapıldığı bir dönemde bu paranın devede kulak olduğu görülebilir.

Amacım Sayın Bakan’ı yalancı veya zor duruma sokmak değil, doğru bilgilendirmektir. Aksi olsaydı daha soracak sorularım olurdu.

NEDEN İHALE AÇILMADI?

4- Sayın Bakan, gemilerin ihalesiz ‘kiraya’ verilebileceğini söylüyor. Doğrudur; KİT’ler 2886 sayılı yasaya tabi değildir. Peki, ben ve firmam ‘Ankara’ gemisini neden ihale yoluyla aldı o zaman?.. İhale dosyası için o kadar da para verdim. Bana ihale, Santour’a ise kiralama; hak mıdır bu? Bunda, babamın bakan olmamasının etkisi olabilir mi? Ben bu gemileri 2.5 sezon çalıştırdım; 1.5 milyon dolar harcadım. Onlar ne kadar harcadılar acaba?

Bana ihalede yapılan titizliği, acaba Santour’a kiralama işleminde gösterdiler mi? Bir başka soru aklıma geliyor; Türkiye’nin tek feribotu ‘Ankara’ bu yıl neden ihale edilmedi; bunun zararını kim soracak? Ne yazık ki, denizlerimiz bugün gemisiz.

BENİ TEHDİT ETMEYİN

5- TDİ ile bugün mahkemeliğim... Ancak benimle uğraşan bazı kişilerden bir ricam var: Artık çaresizim, lütfen beni tehdit ve rahatsız etmeyin.

Açıklamamı birkaç veciz sözle bitirmek istiyorum:

‘Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner’, ‘Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var’ ve ‘Gün gelir, bunların hesabı sandıkta görülür.’

Mehmet Kıvanç ÖZEL

Den-Tur Ltd.Şti. Genel Müdürü


Arslan’ı kızağa ben almadım

ECEVİT hükümetinin son ANAP’lı İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, ‘Baybaşin, Arslan avında’ yazısı üzerine İzmir’den arayarak şunları söyledi: ‘Emin Arslan’ı, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı (KOM) görevinden benim aldığım doğrudur. Ancak kendisini Emniyet Genel Müdür Yardımcısı yaptım; eskisi gibi daha yetkili çalışsın diye aynı daireyi kendisine bağlattım. İsteği üzerine yardımcısı İsmail Çalışkan’ı da yerine daire başkanı yaptım. Yani kızağa alan ben değilim. Dönemimde de kaçakçılık, hortumculuk ve uyuşturucu kaçakçılarının nasıl üzerine gittiğimiz meydandadır.’

Arşivlere göre, İsmail Çalışkan’ın 3 Kasım seçimleri ile hükümet kararı alınmasından bir gün önce görevden alınarak yerine Coşkun Hayal’ın getirildiğini, Arslan ve Çalışkan’ın ekibinin kızağa alındığını da unutmamak gerekiyor.

Soygun sürüyor

STAR TV’de Kadir Çelik’in programına konuk olan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ilginç konulara değindi:

‘Bizim ortaya çıkarttığımız yolsuzluklar yapılanın sadece onbinde biri. Görevde kalsaydık hepsini ortaya çıkaracaktık ama zamanımız yetmedi. (...) Jandarma, Beyaz Enerji Operasyonu’nu niye yürüttü diyorlar. Ben İçişleri Bakanı’yken, zamanın Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman Paşa geldi. ‘Elimizde böyle bir ihbar var’ dedi, savcıyı çağırttık. ‘Ne yapacağız’ diye sorduk. Delil toplanmaya başlandı. Artık eskisi gibi şurası jandarmanın, burası polisin bölgesi diye bir şey yok. Kolluk gücü savcının talebine göre her yerde görev yapar. Savcı ihbar ve deliller açısından jandarma ile çalışmak istemiş olabilir. Bu operasyonda teknik yardımı da emniyet güçleri verdi. (...)  Soygunlar ve yolsuzluklar hala sürüyor.’

Biliyor musunuz?

AFYON’un Şuhut İlçesi Meslek Lisesi Müdürü Necdet Özsoy’un, 2000’de irticai faaliyetlerinden ötürü görevinden alınarak Çay’a öğretmen olarak verildiğini, AKP iktidara geldikten sonra valinin karşı çıkmasına karşın önce Afyon MEM Şube Müdürlüğü’ne, şimdi de Metin Topkaroğlu’nun yerine yine vekáleten Afyon Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atandığını; Özsoy’a, geçmişte avukatlığını yapan AKP Afyon İl Başkanı Burhanettin Çoban’ın destek verdiğini...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

İSTANBUL
Otobüs, Özel Halk Otobüsü Sahipleri ve İşletmecileri Esnaf Odası Başkanı İsmail Yüksel, halk otobüslerinin denetlenmediği yolundaki şikayet üzerine ‘İETT’nin yönetim ve yürütümü altında hergün 1 milyon yolcu taşıyoruz. İşlemleri yetersiz olan taşımacılara milyarlarca lira trafik ve vergi cezaları tahakkuk ettiriliyor. Bilet verilmemesinden dolayı belediye veya Maliye’nin bir kaybı söz konusu değildir. Bir halk otobüsü çalışsın-çalışmasın, 1. sınıf tüccar statüsünde her ay yaklaşık 1.5 milyar gelir vergisi ve KDV ödemektedir.’ diyor.

SULTANAHMET’te çalışan 154 turizmci esnaf Eminönü Belediyesi’nin düzenlediği birinci Sultanahmet Kültür ve Turizm Festivali’nin bölgeye yarardan çok zarar getirdiğini öne sürerek ‘Böyle panayıra dönüştürülmüş özensiz bir festival olur mu? Önümüzdeki sene bölgemizin niteliklerine uymayan böyle bir festival istemiyoruz.’ diyor.

BİR arkadaşım Denizli Tansaş’a gidiyor arabasını hemen kapının önüne park ediyor. Döndüğünde arabanın camları kırılıyor ve içinden eşyaları alınıyor. Polise gidiyor, yanıt ‘Her gün olay oluyor, biz napalım’ oluyor. Tansaş yetkilisi de ‘Eşyanızı arabada bırakmasaydınız’ diyor. Herkes o kadar duyarsız ki... Madem her gün böyle olaylarla karşılaşıyorsunuz, neden önlem almıyorsunuz? Bu bir-iki değil belki yüzüncü olay. Tansaş böyle bir olaya nasıl duyarsız kalıyor, şaşırdık.

İlkay DAŞÇI-DENİZLİ
Yazının Devamını Oku