Yalçın Bayer

Homeros, Atatürk ve Manfred Osman...

22 Ağustos 2004
<B>PROF. Manfred Osman Korfmann, </B>ilk olarak 1870’lerde başlayan, 1988’den sonra üçüncü kez devam eden <B>Troya’</B>da iğne ile kuyu kazıyor.Troya kazı çalışmalarını yürütüyor. ‘Troia (Troya) benim ikinci evim, ikinci eşim’ diyor. Yaşamını kazılar için adamış, Almanya Cumhurbaşkanı’nın izniyle Türk vatandaşlığına geçmiş; yani çift pasaportu var... Çanakkale’de kendisine ‘Osman Bey’ deniliyor.

Korfmann, Troya’nın Anadolu uygarlığı olduğunu savunan tek arkeolog olarak biliniyor; bu nedenle arkeoloji çevrelerinde çok tartışılan bir isim.

Tübingen Üniversitesi’nde Arkeoloji Bölümü Başkanı iken kazılar için Türkiye’ye geliyor. 18 Mart Üniversitesi kurulunca rektörün danışmanlığını, sonra da Arkeoloji Bölümü Başkanlığı’nı üstleniyor. Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de bir Troya Vakfı’nın kurulması çalışmalarına öncülük ediyor. Vakfın kurucuları arasında; Prof. Ramazan Aydın, Prof. Celal Şengör, Prof. Coşkun Özgünel, Süleyman Bodur, Zafer İncecik, Alp Yörük, Çiğdem Morçül, Dr. Aslı Erim Özdoğan, Dr. Göksel Sazcı, Prof. Muharrem Satır, Prof. İlhan Kayan, Prof. Turan Efe ve Enver Sadık Yılmaz gibi bilim ve kültür adamları, turizmciler ve işadamları bulunuyor. Prof. Korfmann, kazıların artık Türkiye kaynaklı yürütülmesi için bu vakfı kurduklarını söylüyor. Zaten bizzat yürüttüğü çalışmalarla Troya’nın bulunduğu alanı ‘Tarihi Ulusal Troia Parkı’ ilan ettirmiş. Vakfın temel amacının; bölgenin envanterini çıkarmak, restorasyon ve koruma çalışmalarına katkıda bulunmak olduğu belirtiliyor. Sadece Çanakkale’deki değil Türkiye ve hatta dünyadaki arkeoloji öğrencileri için bulunmaz bir ‘laboratuvar’...

Bu arada Çanakkale içindeki Arkeoloji Müzesi’nin, Troya harabelerinin bulunduğu alana taşınması için bizzat Ankara’ya giderek Bakan Erkan Mumcu’dan söz almış...

‘Anadolu Ateşi’nin yapımcısı Mustafa Erdoğan’ın, yeni müzikal çalışmasının adını ‘Troya’ koyacağını açıklaması ilginç...

Kazı bölgesine en yakın bölgede bulunan Tusan Oteli’nin sahibi Enver Sadık Yılmaz,Gelibolu yarımadası ile İntepe bölgesi Türkiye için çok önemli kültürel mekánlar sayılmaya başladı. Turist sayısı her geçen gün artıyor; Arkeolog Korfmann’ın da inanılmaz çabalarına karşılık Türkiye’nin de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor. Troya bir mirastır, emanettir.’ diyor.

Ve buna örnek olarak, bölgeyi ziyaret edenlere bedava su ve çay servisi yaptıklarını, WC’lerin hijyenik bakımını üstlendiklerini anlatıyor.

Prof. Korfmann’ın ortaya koyduğu emekler ve Troya filminin Türkiye için yaptığı büyük tanıtım sonucunda Çanakkale’ye inanılmaz bir merak başlamış...

Bu yıl gelecek yabancı turist sayısının 500 bini aşması bekleniyor. Çanakkale’ye bu yolla en az 1 trilyon girdiği hesaplanıyor. Troya’nın, restorasyon, bakım ve koruma gibi çalışmalara, bu gelirin % 10’unu aktarmak gibi görüşler tartışılıyor. Bazıları, her gelen turistten 5 Euro kesilmesini öneriyor.

MNG Turizm Grubu Başkanı Hüseyin Baraner’in, 9-12 Ağustos tarihleri arasında yapılan Çanakkale Troya Festivali’ne Çanakkale’nin tanıtımı için Almanya’dan getirdiği 25 gazeteci ve turizm yazarı buraya hayran kalmış... Çanakkale Ezineli olan Baraner Almanya’da oturuyor ve dünya çapında tanınmış bir Türk turizmci olarak biliniyor.

Yeni bir model üzerinde çalışıyor:

Antalya’ya 6.5 milyon turist geliyor. Tıkanmaya başlayan bu kapıyı Anadolu’ya doğru açmamız gerekiyor daha çok turist gelmesi için. Almanya’da Bentur olarak başlattığımız kampanyada ‘Antalya’dan Türkiye’nin Her Yerine’ yani Kapadokya, Efes, Bergama ve Truva’ya yeni bir açılım modeli uyguluyoruz. ‘Türkiye’yi keşfedin’ diyoruz. Böylece Antalya gelecekte, Akdeniz’in en büyük turizm destinasyonu ve turizm dağılım noktası olacak. ‘Troya’ filminin etkisini unutturmamak için etkinliklerimizi canlı tutmalıyız; 50 milyar dolarlık turizm yatırımlarımızın cazibesi ancak böyle artırılabilir.’

Türkiye’deki bir ilklerden sayılan ‘Sokak Şenlikleri’ etkinlikleri yapıldı dün Çanakkale’de... Bireylerin gönüllü katkıları ile kentin bütün dinamiklerinin paylaştığı bu modelle Çanakkale’nin ekonomik, kültürel ve sosyal değerleri ortaya çıkarılarak tanıtıldı. Yani bir sivil inisiyatifin gücü...

Troya eserleri 300 müzede

ARKEOLOJİ yazılarıyla bilinen gazeteci Özgen Acar, Çanakkale ve Troya ile ilgili şöyle diyor: ‘İstanbul’da yerleşim başlamadan 2000 yıl önce Çanakkale Boğazı’ndaki Troya vardı. İstanbul Boğazı’ndan daha önemli bir konumdaydı. Doğudan batıya, batıdan doğuya gelip giden kervanların, Karadeniz’den Akdeniz’e inip çıkan teknelerin kesiştiği ve uğradığı kavşaktı. MÖ 2600’den kalma böylesine bir hazinenin değerinin Türkiye için önemini düşünebiliyor musunuz? Troya’da, projelendirilen uluslararası müze yapıldığı takdirde mevcut kalıntılarla ve dünyanın 47 ülkesindeki 300 müzeye kaçırılmış, dağılmış parçaların burada sergilenmesi Anadolu’nun dünya uygarlığındaki kültür odağı olacaktır. Bu çok önemli bir durumdur. Belki bu süreç 100 yılı bulabilir. İşte Çanakkale o zaman gerçek değerine kavuşacaktır.’

3 bin 200 yıl önceki öykü

PROF. Korfmann, 3 bin 200 yıl önceki tarihe düşen Troya öyküsünün filmi çekilirken bilim adamlarına danışılmadığını, gene de eğlence dünyası için iyi bir film olduğunu ima ediyor. Şöyle bir sözü var:

‘Dünyanın en meşhur Homeros uzmanı, Basel Üniversitesi’den Prof. Joachim Latacz’a sordum ve filmi beğendiğini söyledi. Bana Agamemnon ve Akhilleus arasındaki gerginliğin İlyada’daki gibi yansıtıldığını söyledi. Sanırım yönetmen Wolfgang Petersen, İlyada’yı okudu.’

Alman hocanın sözünü ettiği Prof. Latacz, arkeloji dil uzmanı; 40 yıldır Homeros ve İlyada konularında çalışmalar yapıyor. Bu konuda başka bir dil uzmanı yok. Homeros’un Troya’yı anlatan İlyada eseri, Avrupa edebiyatının başlangıç tarihi sayılıyor. Eserde savaş öyküsü var; ama verdiği mesaj barış. Bu savaşın ne kadar kötü olduğunu anlatmak için yazmış; ders alınıp barış desteklensin diye...

Troya asırlar boyunca stratejik açıdan önemli bir bölge ve dolayısıyla da savaş alanı olmuş; 1200 Troya Savaşı ve 1915’te Çanakkale Savaşı...

UYGARLIKLAR KENTİ

Troya,
geçmişte sahille bütünleşen bir yermiş; önemli bir limanmış... Rüzgárlı bir bölge olduğundan açık denize çıkılmadan önce malzeme ikmali için mutlaka uğranıldığından ve dolayısıyla topladığı vergilerden ötürü, çeşitli dönemlerde dokuz-on tabakadan oluşan zengin bir uygarlıklar kentine dönüşmüştü. Dolayısıyla Yunan uygarlıklarının gözü hep bu coğrafyada olmuş... Isparta’nın soylu kralı Agememnon’un kardeşinin karısı Helen ile Troya Prensi Paris arasındaki aşk, savaşı nedeni olarak gösterilse de esas nedenin Troya’nın zenginliği olduğu biliniyor. Paris’in abisi Hektor; savaşta Achilleus tarafından öldürülüyor.

Akıllı, cesur, onurlu ve ölümsüz bir isim. Atatürk’ün, Çanakkale Savaşları’ndan sonra ‘(Troyalı) Hektor’un öcünü aldık’ demesinin boşuna söylenmediği ortaya çıkmıyor mu?

‘Troya’ filminden getirilen heykel kurulurken akla bunlar geliyor.
Yazının Devamını Oku

Ankara zor durumda

21 Ağustos 2004
<B>TÜRKİYE-</B>Avrupa Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve <B>Referans </B>Gazetesi yazarı <B>Can Baydarol’</B>a ‘Dünkü yazınızda AB Komisyonu’nun 7 Ekim’de açıklayacağı <B>Türkiye </B>raporunda, müzakerelere başlanacağını ancak uygulamada ihlaller olması halinde sürecin askıya alınabileceğini bildiriyorsunuz. Gerçekten <B>Ankara’</B>yı korkutan bir senaryo mu bu?’ diye soruyoruz.
Baydarol, ‘Aslında dört senaryo var...’ diyerek anlatıyor:

‘Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Günther Verheugen 4-5 Eylül’de Ankara’ya geliyor. Komisyon 7 Ekim’de açıklayacağı raporunda diyebilir ki: ‘Türkiye’ye bravo, büyük işler yaptınız ama uygulamada aksaklıklar var; uygulamanın geleceğinden şüphelerimiz var.’ Böyle dendiğinde, müzakerelerin askıya alındığı sonucu çıkartılabilir. En olumlusu müzakerelerin diğer ülkelerle olduğu gibi başlamasıdır; en kötüsü ise ‘Hayır’dır, bizi silip atmalarıdır. Benim bahsettiğim ‘şartlı evet’ten, iyi müzakereye başlamak, ancak ilerleyen tarihlerde müzakerelerin askıya alınması olasılığı. Dolayısıyla burada bardağın yarıdan fazlasının dolu olduğu sonucu çıkartılabilir. Ama diğer adaylarda olduğu şekliyle belirsizlik tam anlamıyla ortadan kalkmaz.’

HACİR ALTINA GİRMEK

Ekonomiye yönelik olumsuzluğu...

- Türkiye’nin öncelikli beklentisi, temel varsayımı niteliğindeki sürdürülebilir büyüme ve borç çevirme kıskacından çıkabilmek için bir an önce müzakerelere sorunsuz başlamaktır. Aksi halde beklenen yatırımlar gelmez, kurgulanan bütün varsayımlar sakat doğar. Özellikle yatırımcı açısından belirsizlik ve risk algılamaları başlar; en tehlikelisi budur.

Türkiye hacir (kısıtlama) altına mı alınmış olur?

- Aynen öyle... Ama koşulsuz evet de söz konusu olabilir. Esas olan müzakereye başlamak değil, bitirileceği tarihi netleştirmektir. Müzakerelerin uzun olacağını zaten herkes biliyor... Önemli olan sembolik de olsa 2012’nin sonu gibi bir tarihin AB tarafından resmen telaffuz edilmeye başlanmasıdır.

AB’YE SAMİMİYET SORGULAMASI

Böyle bir tablo nasıl değerlendirilir?

- Bir kere AKP bunu kamuoyuna ‘müzakerelere başladık’ diye pozitif sunarken, Avrupa Birliği’nde Türkiye’yi istemeyenlerin tepkisine karşılık da ‘Merak etmeyin, ipler elimizde’ diyecektir AB...

Ve böylece Helsinki ve Brüksel zirveleri başkanlık bildirilerindeki siyaseten kendilerini bağlamış oldukları sözlerinin arkasında durmuş gözükürken, aynı zamanda ‘Demokles’in Kılıcı’nı Türkiye’nin üzerine sallamaya devam edebileceklerdir.

Müzakereleri askıya almak için öne sürülebilecek bahaneler neler olabilir?

- PKK/Kongra-Gel’in eylemlerine bir şey denmiyor ama örneğin Güneydoğu’da ters bir reaksiyon, ruhban okulunun açılmaması, azınlık vakıflarının mal varlığı ile ilgili olarak ortaya çıkabilecek herhangi bir sorun, idari ve adli yapıda herhangi bir olay, askerin sivil otoriteye karşı sert bir demeç vermesi, hatta yere tükürülmesi gibi tavırlar birer bahane olarak AB tarafından her zaman kullanılabilir. Türkiye’de ise AB’ye karşı bir samimiyet sorgulaması engellenemez bir şekilde devam edecektir.

Evetler-hayırlar

YARGITAY Başkanı Eraslan Özkaya’nın MİT’ten ‘Müsteşarın izni ile geliyorum’ diyen bir kişi ile görüşmesi elbette yadırganacak bir şeydir ama Türkiye koşullarında bunda şaşılacak bir şey yoktur.

Yargıtay’daki çalışma arkadaşları tarafından bulunmuş bir müteahhide yeni aldığı yazlığını onartması ve ödemelerini de yapmış olması maddi kazanım olmadığını gösteriyor.

Çakıcı’nın adamlarının ya da müteahhidin telefon konuşmalarında Yargıtay Başkanı’nın adını kullanmış olmaları ve paradan söz etmeleri, o kişinin maddi kazanç elde ettiğini göstermeye yetmez.

Korku şudur: Yargıtay içinden birileri ve bazı devlet kurumları ile içinde siyasetçilerin olduğu bir grup Yargıtay Başkanı’na ‘komplo’ kurmuş olmasın!... Bu nedenle bazı sorular vardır:

Yargıtay Başkanı’nın görülmekte olan bir dava üzerindeki etkisi var mıdır? Çakıcı ile ilgili kararda sanık lehine bir davranışta bulunmuş mudur? Yargıtay’dan çıkan kararı geciktirme ya da değiştirme gibi bir girişimi olmuş mudur? Maddi bir kazanım elde etmiş midir?

Eğer bunların yanıtı ‘Evet’ ise istifa kurumu doğal olarak işlemeli.

Ancak ‘Hayır’ ise diğer ilişkiler bağlanımında ciddi etik problem vardır. Bunun yaptırımı ise farklıdır.

Bu konuda MİT ile ilgili olarak sorulması gereken soruların sayısı ise oldukça fazladır.

Unakıtan’a İSO sorusu

İSTANBUL
Defterdarlığı, Kadıköy Bağdat Caddesi üzerinde Hazine adına kayıtlı 21.4 dönümlük ‘bağ vasfında’ ve üzerinde İl Tarım Müdürlüğü hizmet binasının bulunduğu gayrimenkulü, konut veya ticari büro yapılmak ve Hazine’nin pay alması karşılığında 23 Ağustos günü pazarlık usulü ihaleye çıkartıyor. Tahmini bedeli 67.9 trilyon; geçici teminatı da 10.1 trilyon olarak gösteriliyor.

Şartnamede bir sürü koşul var; ama en ilginci şöyle:

‘İsteklilerin, İSO 9001 Kalite Yönetim Belgesi’ne sahip olmaları zorunludur.

Soru; bu ihale birilerine verilmek üzere mi tanzim edildi?

Merit’e darbe

LALELİ’deki ‘Tayyare Apartmanları’ 1985 yılında Dalan’ın izniyle otel olarak restore edilmişti. 16 yıldan beri hizmet veren beş yıldızlı ‘Merit Antik’ (Ramada) Oteli, bugün kapatılmayla karşı karşıya... Çünkü, ortaklardan birinin ‘tahliye taahhüt belgesi’ vermesi üzerine THK, yargıdan tahliye kararı aldı. NET Holding buraya 27 milyon dolar harcamıştı. Besim Tibuk ‘Ucuz oturuyoruz diyorlar, biz de anlaşalım diyoruz. Dilerim, bir noktada buluşuruz’ diyor.

Biliyor musunuz

CHP’den istifa eden Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ün eylül ayında kuracağını açıkladığı ‘Halkın Yükselişi Hareketi’nin 100 kurucusu arasından sadece Erdoğan Yavuzlar, Prof. Kemal Solak, Hurşit Ertuğrul, Nusret Sevenoğlu ile Vedat Yenerer’in adlarını açıkladığını, kadın kontenjanına %30 pay vermeyi düşündüğünü... Biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

ULUSLARARASI
İstanbul Hazır Giyim Fuarı açılış görüntülerine dikkat ettiniz mi? Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen başta olmak üzere çeşitli dernek başkanları kurdeleyi kesiyor. Elinde makas olan 7 kişi görüntüde yer alabilmek için omuz-omuza.... Ne yazık aralarında bir kadın yok. Moda deyince akla kadın gelmez mi? Onlar arkada ve reyonlarda hizmet veriyor. AB’ye girerken Türkiye’nin yüzünü dışarıya böyle mi göstereceğiz.
Yazının Devamını Oku

Toprak namustur satılamaz

20 Ağustos 2004
<B>KIRKLARELİ’</B>nin Lüleburgaz kentinden fakslar, elektronik mesajlar, telefonlar dinmiyor.<br><br><B>‘Bu basit bir mülkiyet değiştirme hadisesi değildir... Cumhuriyetin teslim alınmasıdır... Türkiye tarımının bitirilmek istenmesidir’ </B>diyorlar. Günlerdir süren tepki, Alpullu Şeker Fabrikası’na bağlı Sarmısaklı Tarım İşletmeleri’nin Şeker Şirketi tarafından ihale yoluyla Ankara’da 25 Ağustos’ta satılmasına ilişkin...

1926 yılında Atatürk tarafından pancar tohumu yetiştirmek için kurulmuş tarım işletmesi 18 bin dönüm; bunun 15 bini ekilebilir 1. sınıf tarım arazisi... 12 bin dönümü sulanıyor, arazide 14 adet derin su kuyusu bulunuyor. Son yıllarda işletmede, Trakya’da yüksek verim alınan yerli ucuz ve sağlıklı buğday tohumu üretiliyor.

Partilerin ilçe örgütleri ve STÖ’lerin oluşturduğu ‘Lüleburgaz Demokrasi Platformu’ satışı amaç dışı buluyor. Bu konuda çeşitli iddialar ortaya atılıyor.

Bildiride şöyle deniliyor:

‘Özelleştirme, satıp savma ve özkaynakları elden çıkararak yerli ve yabancı haramilere yol açma politikasının sonuçları ortadadır. Atatürk’ün mirası olan Sarmısaklı üzerindeki sosyal devlet kavramı dışında oluşturulan çirkin çabalar gözler önündedir.’

Bazı işbirlikçi firmalar bu yıl buğdayı 270 bin liraya köylüden satın aldı; sonra bunu TMO’ya 340 bin liradan satarak trilyonlar vurdular.

Sonra gidip yabancı tohum firmalarından doğal yapısı değiştirilmiş 1.5 milyona tohum aldılar.

Amerikalı tohum üreticisi Monsanto isimli şirketin yıllık tohum satışları 5 milyar dolar olarak gösteriliyor.

Sarmısaklı Çiftliği geçen yılın aralık ayında 60 trilyonluk bir bedelle ilk ihaleye çıkarılmıştı. Ancak, en fazla 7 trilyon değer bulabildi. Tepkiler üzerine ihale iptal edildi.

Çiftliğin satışına karşı tüm Trakyalı çiftçilerin sonuna kadar direneceklerini açıklayan platformun afişlerinde şöyle deniliyor:

‘Toprak zarar etmez, ettirilir’, ‘Toprak namustur, satılmaz’, ‘Toprağımızın, anamızın yabancılara geçmesini istemiyoruz.’

Ve ‘Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak isteyenleri, 23 Ağustos Pazartesi günü 12.00’de Lüleburgaz Edirne Bayırı’ndaki protesto gösterimize çağırıyoruz’ diyorlar.

Neden Güneydoğu

TAPU Kadastro Genel Müdürlüğü Yabancı İşler Daire Başkanlığı tarafından açıklanan ve yabancı gerçek kişilerin Türkiye’de bina ve arazi alımını gösteren istatistikler çarpıcı bir durumu yansıtıyor.

Sanayi, ticaret ve turizm gibi alanlarda en önemli merkezlerimiz olan İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya gibi kentlerimizde yabancıların aldığı bina ve araziler az sayıda iken Güneydoğu’da dikkati çekecek kadar çok bina ve arazi satın alınmaktadır. Örneğin, yabancıların aldığı bina ve arazilerin yüzölçümü İstanbul’da 5.3, Ankara’da 0.3, İzmir’de 2.6 ve Antalya’da 2.0 milyon metrekare iken Hatay’da 120.6, Kilis’te 54.9, Mardin’de 50 ve Gaziantep’te 23 milyon metrekaredir. Bu durum çeşitli yönlerden önem taşımakta ve zihinlerde soru işaretleri yaratmaktadır. Hükümetin, Güneydoğu illerimizde bina ve arazi alanlarının kimler olduğu, bu alımları hangi amaçla yaptıkları ve alınan gayrimenkullerin bugün nasıl kullanıldığı konusunda inceleme yapmasını ve kamuoyunu aydınlatmasını bekliyoruz.

Prof. Dr. Vural Fuat SAVAŞ Yeditepe Üniversitesi

Dolara yüzde 12 faiz olur mu?

İSTANBUL’dan bir okurumuz anlatıyor:

AKBANK’a döviz cinsinden kredi kartı borcumu, aylık ödeme ekstresi geç geldiği için beş gün geç ödedim. 1913 dolara karşılık 233 dolar faiz istenince dehşete düştüm. Yani aylık faiz yüzde 12’nin üzerinde oluyor. TL bazındaki kredi kartlarında aylık faiz oranı yüzde 8’ler civarındayken dolar bazında bırakın Türkiye’yi dünyanın neresinde böyle bir faiz oranı vardır? Hani enflasyon ve faiz düşüyordu. Bu resmen tefecilik değil midir?

Telefon borçları

‘TELEFON borçları hani taksitlendirilecekti’
(10.8.2004) başlıklı yazımıza Türk Telekom’dan şu açıklama geldi:

‘02.07.2004 tarih ve 25510 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5189 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. Maddesi ‘Türk Telekom’un, kaynağına ve yargıya intikal edip etmediğine bakılmaksızın, tüm alacaklarının, yargı kararıyla kesinleşenler hariç olmak üzere, sulhen tahsili hususunda, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde Ulaştırma Bakanlığı yetkilidir’ şeklindedir.

Bu çerçevede kanun gereğince işlem yapılabilmesi için Bakanlar Kurulu kararı beklenmektedir.’

Bakanlar Kurulu konuyu unuttu mu acaba?

Biliyor musunuz

HACIBEKTAŞ’ta ‘Aydınlanma ve Alevilik’ üzerine konferans veren gazeteci-yazar İlhan Selçuk’un, ‘Anadolu Müslümanlarının içerisinde böyle bir aydınlık fikir gelişmeseydi, acaba Türkiye laiklik devrimini gerçekleştirebilir miydi’ dediğini ve Hacıbektaş’a bir üniversite kurulması gerektiğini söylediğini...ŞAİR ve düşünür Tevfik Fikret’in ölümünün 89. yılında Aşiyan’da mezarı başında anıldığını, törene TYS ve Galatasaraylılar Derneği üyelerinin katıldığını... DİDİM-Akbük’te bulunan Özpınar Yapı Kooperatifi’ne ait arıtma tesisinin Akbük Belediye Başkanlığı’nca 3194 sayılı İmar Kanunu’na aykırı olduğu gerekçesi ile mühürlenmesine rağmen, arıtma tesisinin ilgili kooperatif yönetimince mühürlü vaziyette çalıştırıldığını... KONYA Milli Eğitim Müdürü Mehmet Özer hakkında, bazı kadın öğretmenlerin giyimleriyle öğrencileri tahrik ettiği ve ‘Başörtüsünü açacaksın, yırtmaçlıya bir şey demeyeceksin’ şeklindeki sözleri üzerine Konya Cumhuriyet Savcılığı’nca kamu davası açıldığını...

Biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

YAKALANDIĞI
hastalığıyla ilgili olarak ‘Kansere Gülümsemek’ isimli bir kitap yazarak içindeki mücadeleyi herkesle paylaşan ANKA Ajansı sağlık ve politika muhabiri, EMD üyesi gazeteci Sibel Kalaycı için bu akşam 20.00’de Açıkhava Tiyatrosu’da bir çok müzisyen ve sanatçının katılacağı etkinlik yapılıyor. Bilgi: 0535 310 58 78
Yazının Devamını Oku

Tevfik Fikret unutulur mu?

19 Ağustos 2004
<B>BAKIRKÖY’</B>den <B>Aziz Naci Doğan </B>yazıyor: <B>‘TEVFİK Fikret’</B>in bugün 89. ölüm yıldönümü... Biliyorsunuz <B>Rumelihisarı</B> sırtlarındaki <B>Aşiyan’</B>da 48 yıllık, yurdu ve ulusu için yürek çarpıntılarıyla geçmiş erdemli yaşamını noktaladığı yerde anılacak. Gelen olursa, yazın ve düşün dünyamız anımsayıp bir çift tatlı sözü çok görmezse! O Fikret ki, büyük Atatürk’ün deyişi ile ‘Bu yurdun ve ulusun uygar dünya ulusları arasında ün ve onurla yaşayabilmesi için gereken her şeyi düşünen, yazan, bu uğurda yaşamını feda eden büyük şairimiz’dir. Atatürk devriminin, o görkemli aydınlanma atılımımızın önde gelen esin kaynağıdır.’

‘Kıran da olsa kırıl, düş, fakat eğilme sakın!’ diyen Tevfik Fikret’i ölüm yıldönümünde kim hatırlayacak?

İstihdam kurultayı

SHP
Genel Başkanı Murat Karayalçın geçenlerde istihdam sorunu üzerinde hükümete bir öneri götürdü.

İSO Başkanı Tanıl Küçük’ün, istihdam sorununun ne denli büyük bir açmazla karşı karşıya olduğunu belirten açıklamasından sonra şimdiye kadar umut olarak ileri sürülen iki çözümden de artık bir şey beklenemeyeceğinin ortaya çıktığını söyleyen Karayalçın şöyle diyor:

‘Sanayiciler, Sayın Başbakan’ın ‘Hepiniz bir kişiyi işe alın’ şeklindeki çağrısına karşın, açıkça istihdam sorununun çözümünü bizden beklemeyin demekteler. Ayrıca ‘Şimdiye kadar büyüme, kapasite artışı ile oluyordu, yeni yatırımlarla birlikte istihdam da artacaktır’ şeklindeki beklenti de boşa çıkmıştır. Çünkü Sayın Tanıl Küçük yeni sabit sermaye yaptırımlarına karşın istihdamın artmadığını açıklamıştır.

Ülkemizin bu en temel sorunu kendi haline bırakılmaz. SHP olarak hükümeti, ilgili tüm kesimlerin ve uzmanların katılacağı bir ‘İstihdam Kurultayı’ toplamaya çağırıyoruz. İktisadi büyümenin istihdam yaratacak yeni bir tasarıma oturtulması bu kurultayın ana gündem maddesi olmalıdır. Kurultay, mutlaka IMF ile yeni yapılacak görüşmelerden önce sonuçlandırılmalıdır. IMF ile yeni bir anlaşma yapılmayacağına ilişkin vaadini tutmayan hükümetin hiç olmazsa böyle bir anlayışı sergilemesini bekliyoruz.’

Karayalçın hükümetten bugüne kadar bir açıklama gelmediğini söylüyor. Hálá bekliyor, bir cevap çıkmazsa ‘İstihdam Kurultayı’nı biz toplarız’ diyor.

Milyonlarca gencimiz işsiz; hiçbir şey öğrenmeden, üretmeden, yönlendirilmeden televolelere, maçlara, tren faciasına, otobüse, sele bakıp duruyor.

THY’nin yiğitliği

THY’nin geçen hafta Airbus tipi bir uçağı Paris’te arızalandı. Uçaktaki 180 yolcu 28 saat süreyle Paris’te bekledi. Bu süre içinde yolcular lüks otele götürülüp yedirildi-içirildi. İstanbul’dan ertesi gün getirilen teknik ekip uçağı onardı ve yolcular yaklaşık 28 saat bekleyişten sonra İstanbul’a getirildi. THY ilk kez yeni bir uygulama yaparak yolculara adeta diş kirası olarak 250’şer dolar verdi.

Olayın nelere mal olduğunu THY’den bir yetkili açıklıyor:

‘THY bir süre önce yurtdışında görev yapan teknisyenlerin maaşında büyük ölçüde indirim yaptı. Teknisyenler Paris gibi bir kentte ellerine geçen parayla geçinebileceklerine inanmadıkları için bu tür dış görevleri istemiyorlar artık. Şimdi THY yöneticilerine sormak lazım; bir teknisyenden kıstığınız bu para acaba THY’ye kaça patladı. Bizim tahminimiz 250-300 bin dolar civarında. Havacılık uzmanları böyle söylüyor.

Orada bulunduracağınız teknisyen bu sorunu çözer, uçağı en fazla 6 saatlik bir gecikmeyle Türkiye’ye gönderir ve THY de bu parayı harcamazdı. Yani teknisyenin 5 yılda alacağı maaşı bir gecede harcadı THY yönetimi...’

Adilin adaleti

YARGITAY-MİT
tartışmasına ve bu konuda ileri geri konuşanlara, eski Cumhuriyet Savcısı Mehmet Feyyat şu dörtlükle yanıt veriyor:

‘Temelindedir devletin inandığım pür adalet /Amacıdır o devletin, sevdiğinse yüce millet /Var derininde devletin hain ve erbab-ı zillet /Temeli duru ise devletin bayraktan şanlı olur adalet’

Ha Fethiye, ha KKTC

KIBRISLIYIM, temmuz sonu bir haftalığına Fethiye’de tatilde idim. Ortalıkta birçok İngiliz gördüm ve esnafla bu konuyu konuştum. İngilizler, Fethiye Belediye Başkanı’na, utanmadan sadece İngiliz çocuklarının girebileceği bir park yapmak için (masrafı kendileri tarafından karşılanmak üzere) izin istemişler, reddedilmiş tabii..

Kıbrıs’ta durum daha da vahim. Her yeri İngilizler alıyor, hatta iddialara göre alımların perde arkasında Rumlar var.

Bu gidişle yakında bunlar parti de kurar, Meclis’e de girerler. Kıbrıs küçük ve nüfusu az olduğundan bu risk çok büyük.

Gökhan İZBIRAK-LEFKOŞA

Biliyor musunuz?

RİZE Güneysu’da ‘siding’ kaplanmış evinin önüne Başbakan ile komutanları birlikte gösteren afiş asan, Tayyip Erdoğan’ın amca oğlu Haydar Erdoğan’ın TDİ’den kamarot olarak emekliliğinden sonra Büyükşehir’e bağlı Halk Ekmek’in bayilerinden olduğunu ve son zamanlarda Mercedes 600’e bindiğini...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

ETKİNLİKLER- Osmaneli
(Bilecik) Kaymakamlığı ve belediyenin düzenlediği ‘1. Alacakarpuz Festivali ve Tarım Fuarı, 21 Ağustos Cumartesi günü başlayıp salı günü sona erecek. Kaymakam Osman Hacıbektaşoğlu, festival süresince tarihi Osmaneli evlerinin tanıtılacağını, ilçe giriş çıkışında yolcular için karpuz yeme istasyonları oluşturduklarını söyledi. Bu arada, dört gün sürecek 12. Trakya Tarım Fuarı dün Çorlu’da başladı. Fuarda, sergilenen tarım araç ve gereçleri arasında Hema Endüstri AŞ’nin dünyanın traktör devlerinden Valtra’nın ürettiği son model traktörleri de yer alıyor.

OKURUNUZ başka kıyaslayacak kimse bulamamış mı, bir savcının maaşını astsubay maaşları ile kıyaslamış... Çalışma şartlarını, görev yerlerini, nöbetlerini, tatbikatlarını, mesai şartlarını vs. kimse kıyaslamıyor ama maaşa gelince herkes kıyaslıyor. Bu konu beni rahatsız etti, ileteyim dedim.

Erhan YAKAR

15.08.2004 tarihinde Yeşil Artvin otobüs işletmesine bağlı 25 EP 424 plakalı midibüs ile Ardeşen’den Artvin yönüne doğru yola çıktım. Ardeşen yazıhanesinden biletin araçta kesileceği söylenmesine karşın, biletlerin muhasebeye teslim edildiği bahane edilerek bilet kesilmedi. Araç yolculuk boyunca hız sınırı tanımamış ve ayakta yolcu almıştır. Ayrıca firmanın Hopa yazıhanesinde görev yapan personelin yolcu bir kadına yaptığı hakaretler ve araçtan indirme tehdidi de cabası...

Hakan S.

ÜSKÜDAR Belediyesi’nden işçi çıkartıyor. Demek ki, yerlerine söz verdikleri yandaşlarını yerleştirecekler. İşçiler dün belediye önünde protesto gösterisi yaparken, başkan Mehmet Çakır için ‘kukla başkan’ diye bağırıyorlardı. Bu ifadeyi anlamadım; yoksa dizginler başkalarının ellinde mi? AKP Üsküdar İlçe örgütü bu gelişmelere neden seyirci kalıyor?

Mustafa EZMEZOĞLU-ÜSKÜDAR

EYÜP’ün merkezindeki karakolun arkasındaki müştemilat gibi bir yer dikkatimi çekince kapıdan baktım, içerde neler yoktu ki, daktilo, 13 kimlik, cüzdan, valiz, pankart ve 34 A 0757 nolu bir plaka... Eğer bu emniyetin arşivi ise hiç yakıştıramadım.

Nurettin F.-KADIKÖY

AKATLAR’
da, İSO bir kıymetli bir arsa üzerinde meslek lisesi yaptıracak. Burada oturanların çoğu çocuklarını ilköğretimde dahi özel okullarda okutuyorlar. Meslek lisesine gönderirler mi merak ediyorum? Arsa başka bir yolla değerlendirilip ya da park yapılıp, proje dar gelirli bir semte aktarılamaz mı? İhalesi yapılmış ancak hafriyatı başlamamış olan bu projenin ekonomik olacak şekilde değerlendirilmesi düşünülmelidir.

Yahya KAYA- Makina Y. Mühendisi

BAĞLARBAŞI’
ndaki Burhan Felek Spor Kompleksi’nde topuklu ayakkabılılar ve terlikle yürüyen hatta koşan insanların o güzelim pisti perişan ettikleri görülmüyor mu? Bu işe mutlaka müdahale edilmesi gerekiyor ama ben birtek görevliye rastlamadım.Haydar TUTAÇ
Yazının Devamını Oku

18 yıllık ihmal

18 Ağustos 2004
<b>CNN TÜRK’</B>te <B>Güven İslamoğlu</B> su baskınına uğrayan binalar için yardım çağrısında bulunuyor; bot gönderin diyor. Ancak dere yatağındakiler uyarılara rağmen evlerini terketmiyorlar. Evlerin tümü hasarlı; oturulacak gibi değil... Kurtarma botuna binmiyorlar. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Alibeyköy deresi yatağındaki evlerin istimlak edileceğini söylemesi hepsini endişeye sevkediyor: ‘Ya bir daha evlerimize giremezsek!...’ Mal canın yongası... Doğal olarak hiçbir ev ve işyerinin sigortası yok.

Öğleye doğru yağış durmuş; ama taşkın sular Alibeyköy’e bütün hızıyla iniyor. Bu kadar debisi yüksek su nereden geliyor?

Haliç’e verilmeden Marmara’ya deşarj edilen sular, kollektörü doldurduğu için patlama endişesi ve çaresizliği karşısında Alibeyköy deresine veriliyor doğal olarak... GOP, Gazi Mahallesi ve Yeşilpınar bölgesinin taşkın sularıyla karışan atık sular, dere boyunu aşarak önünde ne varsa götürüyor. Oturulamayacak hale gelen konut ve işyerlerinin sayısının 4500’i bulduğu bildiriliyor.

İşte Belediye Başkanı Topbaş’ın yıkılacağını söylediği Alibeyköy ile Küçük Sanayi Sitesi arasındaki 2 km’lik hat üzerindeki ‘gecekondular’... Geri kalan bölgede ise dere islah çalışması yapılmış yerler; yani kamulaştırılmış yerler.

İstanbul’da, İzmir’deki gibi yağmur suyu kanalı yok. Kanalizasyonlara karışan suların yarattığı kirlilik karşısında yaşanabilecek hastalıklara karşı önlem alınması gerekmiyor mu?

OLAYIN ASLI

Bölgede yaşanan afetin daha iyi anlaşılması için ‘Ahmet S.M.-Alibeyköy işletme sahibi’ imzasıyla gelen bilgiyi okuyalım:

‘Alibeyköy’ün kaderi yıllardır değişmedi. Geçen yıllar boyunca semtin içinden geçen Alibeyköy ve Küçükköy dereleri defalarca taşarak evleri ve fabrikaları su altında bıraktı. Ya yağmur suları ya da Alibeyköy Barajı’nın su seviyesinin yükselmesini önlemek için baraj deşarj kapaklarının açılması sonucu bu dereler taşmıştır.

Aslında Alibeyköy deresi yanında bulunan evler ve fabrikalar için istimlak kararı Haliç Projesi çerçevesinde dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Bedrettin Dalan zamanında alınmıştı. Dere ile yollar arasında bulunan evler ve fabrikaların bir bölümü o zaman istimlak edildi; park yapıldı. Ancak daha sonra yönetime gelenler bölgeye yeterince önem vermedi ve istimlak yarım bırakıldı.

1986 yılından beri tüm evlerin ve fabrikaların tapularında istimlak şerhi bulunmasına rağmen, Belediye herhangi bir girişimde bulunmadı. Mal sahiplerinin kendi yerlerini bırakıp, başka yerlere gitmeleri şu anda imkansızdır. 18 yıldır istimlak şerhi olduğu için kendi yerlerini satamıyor veya kiraya veremiyorlar.

Her selde baskın ile boğuşan semt sakinleri, artık 18 yıldır tamamlanamayan kamulaştırma konusunda Kadir Topbaş’ın sözünü senet kabul etmek durumundalar.

Umarız İstanbul için bir yüzkarası olan bu proje, geçmiş yönetimlerce yapılan vaadler gibi göstermelik kalmaz.

Hacıbektaş’ın keyfi kaçtı

HACIBEKTAŞ Veli’
yi Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri’nin bu yıl sönük geçtiğine dikkat çekiyor Hacıbektaş’taki bir okurumuz... Gözlemlerini şöyle aktarıyor:

‘Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül dışında hiçbir siyasetçinin -Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu hariç- ortalıkta gözükmemesi ilginçti. Sarıgül’ün, bu fırsatla bu yılki etkinliklerine damgasını vurmasının CHP Genel Merkezi’ni tedirgin ettiği anlaşılıyor. Gözlerimiz her zamanki gibi Cumhurbaşkanı Sezer’i aradı; aynı şekilde Başbakan Erdoğan’ı da... Cumhurbaşkanı’nın ‘tüm başarılı atılımların, iyi niyet, olumlu düşünce ve akılcı yaklaşımlarla gerçekleştirileceğini’ni söylemesi birilerine mesaj gibiydi. CHP Genel Başkanı Baykal’ın, CHP’den adaylığı reddedilmesi üzerine bağımsız olarak seçimi kazanan emekli General Ali Rıza Selmanpakoğlu ile karşılamak üzere Hacıbektaş’a gelmediği ileri sürüldü. Yoksa onun da mı ‘yoğun programı’ vardı. Selmanpakoğlu’nun konuşmasında, ‘Sevgiden nasibini almayanlar, bizim kapımıza gelmesinler’ demesi bir yerlere mesaj gibiydi. Denktaş’ın da, şenlik yönetiminin koşullarına karşı ortaya çıkan tepkilerden etkilenip gelmediği anlaşıldı. Halbuki geçen yıl coşku ve kalabalık vardı törenlerde.

‘Devlet’ niye yoktu, tartışılması gerekir. Ama bu yıl bazı akıl dışı tavırlar, Hacıbektaş’ın tadını kaçırdı.

ALEVİCİLİK YAPANLAR

Hacıbektaş
felsefesini almış insanlar hiçbir zaman kimseyi yuhalamaz. Ancak, Aleviliği ideolojik boyutta pazarlayanlar yok mu; biz Hacıbektaşlılar olarak her zaman onlara karşıyız.

Belediye Başkanımız asker kökenli olduğu için biraz sert mi davrandı? Baykal’a da, Almanya’dakilere de, Prof. İzzettin Doğan’a da söz verilmeliydi. Cem Vakfı’nın da katılımı son anda iptal edildi; tepkileri neydi? Boykotlar neden oldu? Bu gruplar neden bir araya gelemiyor? Biz Alevi İslam’ın inanç boyutunda savunulmasını istiyoruz; ideolojik tavır alanlara karşıyız. Almanya’da bir sürü Alevi örgütü kurulmuş; şimdi de bir Alevi enstitüsü ortaya çıkmış. Hayret doğrusu...

Alevi inanç kültürü bu kadar ayaklar altına alınmamalıdır. Alevicilik pazara çıkarılmamalıdır.

Hacı Bektaş Veli bizlere insan sevgisini böyle mi öğretti? Hünkarımız ne diyordu; ‘Benim kabem insandır’ bunu unutmayın.’

17 Ağustos yas günü olmalı

GÖNÜL
isterdi ki, 17 Ağustos günü 5 yıl önce yas ilan edilsin, edilmedi. Ne o zamanki hükümet ne de bugünkü hükümet başsağlığı dilemek dışında hiçbir şey yapmadı. Halbuki diğer ülkelerdeki büyük doğal felaketleri ve savaşları unutturmamak için yıl dönümlerinde pek çok anma töreni düzenlenir. İngiltere’de neredeyse hergün Tarih kanalında bir Hitler belgeseli var. Neden? II.Dünya Savaşı’nda yaşamış olduklarını kuşaktan kuşağa aktarıp bir daha olmaması amacıyla insanların bilinç altında bu olayi hep canlı tutmak için.... Peki bugün hangi sivil toplum örgütü veya hükümetten biri Gölcük’te veya İzmit’te bir anma töreninde acaba?

17 Ağustos’un dehşeti hiçbir zaman unutulmasın.

Sedat ARSLAN- Al Baraka Bilgi İşlem Yazılım Uzmanı

Vekalet A.Ş.

GÜMRÜK
Müsteşarlığı’nda bir sürü kadro vekaletle yönetiliyor; Gümrükler Genel Müdürlüğü, Müsteşarlık (Nevzat Saygıloğlu’nun yerine Rıza Turagay geldi) AB Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü ve Gümrük Başmüdürlükleri... 20 kadronun vekaletle yürütüldüğü bir başka kurum var mıdır?

Edirne’den bir Fahri Yücel geçti

AKŞAM
saatlerinde konağından çıkıp eşi Perihan Hanım’la yürüyüş yapardı. Yürüyüşlerin iyi geldiğinden, kilo verdiğinden söylerdi. Ama bazen yürüyüş sonrası mahallenin kebapçısına uğradığını anlatırdı. İstanbul’da üniversiteye okuyan kızı Ayşegül, Edirne’ye geldiğinde ‘Kendine dikkat et’ diye uyarırdı sık sık kendisini...

Tantan’ın İçişleri Bakanlığı döneminde Edirne’ye atanmıştı.

Şekerinin ve tansiyonunun yükseldiğini söylemeye başladı bir süre önce; sanki 12 Ağustos tarihinin habercisi gibi.. Bir gün telefon etti, ‘Hastanedeyim, hadi gel’ dedi.

Şaşırdım, gittiğimde serum veriliyordu. ‘Önemli bir şey yok biraz yorgun düştüm. Perihan Hanım’ın sakın haberi olmasın...’

‘Tetkik...’ dedim, dinlemedi bile. Zaten serum bitince hastaneden çıktı. Doğruca makamına gidip Edirne’de hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği golf turizminin, yıllardır boş duran TEKEL binalarının otel yapılması dosyalarının içine dalmıştı.

Edirne’de Devlet Hastanesi, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki tetkiklerden sonra Hacettepe’ye gitti, sonra Edirne’ye döndü. Tedavisine, yurtdışında Paris’te devam etmesine karar verilmişti.

Telefon çaldığında medya kuruluşumuzun derneğine çay içmeye geleceğini söyledi. Derneğin tarihi binasının bahçesinde cepheyi kapatan ceviz ağacını kesmek istediğimi söyledim; ‘Deli misin, katiyen olmaz’ deyiverdi. Çaylarımız tazelenirken masadaki sigara paketine gözü ilişti;

‘Yaksana bir sigara bir iki fırt da ben çekeyim’ dedi.

Bir süre önce bıraktığı sigarayı o an özlemişti.

Tedavisinin Paris’te süreceğini anlattı; ‘Randevuları ayarladık, yeniden gidiyorum’ dedi.

Tetkikler sonrası pankreas kanseri olduğundan şüpheleniliyordu. Bunu Paris’teki doktoru, Paris’teki gazeteci dostumuz Muammer Elveren’e söylemişti.

‘Lütfü, dünyada maddi şeyler hiç önemli değildir, para biriktirme, dost kazan... Ben hep öyle yaptım.’

EDİRNELİLER UNUTMAYACAK

Ev, yazlık, araba onun hiç meselesi değildi. Bunu dört yıl görev yaptığı süre içinde gözledim.

Çalışkandı, becerikliydi, güleryüzlüydü... Sevecen hali ile çevresindekilere elektrik saçıyordu; her kesimin sorunlarıyla uğraşıyordu.

Üzerinde ölü toprağı serilmiş bir kenti ayağa kaldırdı; ekonomisiyle, tarihi yapıtlarını restore ettirerek, ÇEKÜL ve TEMA projelerini hayata geçirterek, turizmi öne çıkartarak, Bulgaristan ve Yunanistan’ın sınır valileriyle komşuluk ilişkileri kurarak, çiftçilere yeni projeler sunarak, kamunun sivil toplum örgütleri ile ortak projeler üretebileceğini göstererek...

Ama o 13 Ağustos günü yok mu? Tüm Edirneliler ağladı arkasından.

Edirne’den bir vali geçmedi, Fahri Yücel geçti.

Lütfü KARAKAŞ-EDİRNE

Biliyor musunuz?

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın, hükümete IMF ile yeni anlaşmadan önce ilgili tüm kesimlerin ve uzmanların katılacağı bir ‘İstihkam Kurultayı’ toplaması çağrısında bulunduğunu... Yeniden Müdafaa-ı Hukuk Hareketi Derneği Başkan Yardımcısı Kadir Kartal’ın, Türkiye 1919’lu yıllardan daha kötü günlerin arifesindedir’ dediğini... ÖDP Mersin İl Başkanı Onur Turgut’un, Mezitli Beldesi’nde İller Bankası’nın projelendirdiği arıtma tesisinin sit alanına (antik Soli Pompeiopolis kenti limanı) yapıldığını söylediğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Elma şekeri

17 Ağustos 2004
<B>YABANCILARIN, Türkiye’</B>de gayrimenkul edinmesine olanak sağlayan yasa 19.7.2004’te, <B>AB’</B>ye uyum yasaları çerçevesinde çıkartıldı. Okurumuz Orhan Temizer’in hesaplamalarına göre, bir yıl içinde 234 milyon metrekare ‘vatan toprağı’ satılmış; Türkiye’nin en verimli toprakları elden çıkmış...

Bu yılın ilk 6 ayında yabancıların gayrimenkul alımları 668 milyon doları bulmuş. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 236 milyon dolar.

Temizer soruyor:

‘Halka anlatıldığı gibi bu yasanın çıkmasının AB’ye girme aşaması ile hiçbir ilgisi yoktur. AB’ye en son giren ülkeler de dahil olmak üzere arazilerinin yabancılara satışlarına önemli kısıtlamalar getirilirken (tarım arazilerinde taşınmaz edinme olanağı yok), AKP hükümeti bu mühim konu üzerinde gereken hassasiyeti göstermemektedir. Hükümetin konu üzerindeki hassasiyeti fark etmesi için daha kaç milyon metrekare Türk toprağının satılması gerekiyor?’

Yabancı sermayeli şirketlerin yanı sıra yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş yabancı şirketlerin TC sınırları içerisinde, miktar kısıtlaması olmaksızın taşınmaz edinmelerine karşı endişelerini belirten sorular yöneten CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, ‘ülke çıkarları ve kamu yararına aykırılığı’ görülen düzenlemelerin iptali için CHP grubunun Anayasa Mahkemesi’ne dava açtığını hatırlatıyor.

ANAYASA’YA AYKIRI

AKP
iktidarının getirdiği düzenlemelerin hemen aynı hükümlerini içeren yasalar 1984 ve 1986 yıllarında Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmişti. Karademir, hükümetin Anayasa’nın 16. ve 35. maddesi ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarındaki gerekçelere rağmen ülke çıkarları ve kamu yararı ilkeleri ile bağdaşmadığını bildiriyor ve Başbakan’a yönelttiği sorulara açık yanıtlar alamadığını söylüyor.

Örneğin, ‘Ülkemizde toprak satın alan yabancı şirketlerin, Anayasamıza, ulusal çıkarlarımıza ve egemenliğimize zarar verip vermediği nasıl takip edilmektedir ve bu konuda alınmış olan tedbirler nelerdir?’ diye sormuş Karademir... ‘Tapu Kanunu’nun 35. maddesinin son fıkrası uyarınca, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından maddenin uygulanmayacağı alanları belirleme yetkisi Bakanlar Kurulu’na verilmiştir’ biçiminde verilen yanıtın geçiştirildiğini söyleyen Karademir, ‘Verilen yanıt incelendiğinde Bakanlar Kurulu’na verilen bu yetki, yasama yetkisinin Bakanlar Kurulu’na devri niteliği taşımaktadır. Oysa, mülkiyet hakkını sınırlayan esasların yasa ile düzenlenmesi, Anayasa’nın 35. maddesinin gereğidir’ diyor.

Bu yasal düzenlemenin ‘Ülkemizin stratejik noktalarının kontrol altına alınmasının ve ulusal egemenliğimizin yabancıların ipoteği altına girmesinin önünü açtığını’ belirten Karademir, Başbakan’a benzeri sonuçları yaşamış bir Afrikalının söylediği şu sözleri hatırlatıyor:

‘Beyazlar, Afrika’ya geldiklerinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Uyandığımızda gördük ki onların toprakları, bizim İncillerimiz vardı.’

Depremde 5 yılın bilançosu: HİÇ

TMMOB II. Başkanı, İÜ öğretim üyesi Doç. Oğuz Gündoğdu, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerini olay yerinde yaşadı; önlemler konusunda meslektaşları gibi neler yapılabileceği konusunda yüzlerce konuşma yaptı, bilimsel makaleler yazdı. Dün yine İzmit’teydi, TMMOB yöneticileri ile yine halkı uyaran konuşmalar yaptı. Beş yıl önceki acılar yine masaya yatırıldı.

‘17 Ağustos’tan beri ne oldu’ dedik Gündoğdu’ya...

‘Kocaman bir hiç’ diyerek konuştu:

- Söylediklerimize eklenecek çok fazla bir şey yok... Hálá mühendislik-mimarlık ve planlama anlamında bir afet ve deprem stratejimiz yok. Hukuk mevzuatımızda net bir gelişme yok. Bazı depremzede derneklerin direnişleri neticesinde kazanılan haklar dışında bir şey yok... Yapılanlar da gelişigüzel şeyler...’

Marmara Bölgesi’nde...

- Marmara Bölgesi’ndeki binaların muayeneleri istediğimiz anlamda yapılmadı. Eh işte gözle bakıyoruz; sağlam, ayakta duruyor diyoruz. Doğu (Erzurum) bölgesi daha kötü; hareketli bir döneme girildiği belli... Marmara’daki bilgiler oraya aktarılmadı; daha afet merkezleri kurulmadı.

Kusur kimde?

- Kolektif suç işliyoruz. Hepimizin belirli oranda kusurları var. Ortak aklı kullanmayı beş yılda beceremedik. Bir kaygısızlık hákim... Halk ya davulcuya, ya zurnacıya gitti.

Bilim adamları...

- Bizlerin yapacağı bir şey yok, önlem alın deyip duruyoruz. Halimizi, ‘Doğa intikam almış, biz oturmuş seyrediyoruz’ diyen Prof. Celal Şengör’le söyleşiyi yapan Vatan’dan Mine Şenocaklı’nın yardımcısı Aliye Hanım ortaya koymuş: ‘Abdestsiz evden çıkmıyorum.’ Halimiz aynen böyle.

Kentsel dönüşüm

İSTANBUL’
a 24 saatte m2’ye 20 kg. yağış düştüğünde büyük sorunlar oluyor. Dün gece aynı sürede 60 kg. yağış bekleniyordu. İstanbul’un sağlıksız gelişen üst ve altyapısı için her yağış sonrası için bir afeti doğal karşılamak gerekiyor.

Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Ali Rıza Nurhan’ın önerisi açık:

‘Depreme yönelik hazırlık da içeren bir kentsel dönüşüm projesi hazırlanmalı... Kentsel dönüşümden, imar afları, orman ve Hazine arazilerinin satışını anlamamak gerek.

İstanbul’da yıkılması gereken binalar da yıkılıp, planlı bir yerleşim ve altyapı çalışmasına başlanmalı. Kısa vadeli önlemlerle, yağmurun etkilerini azaltsanız bile kamu binaları başta olmak üzere kaçak ve güvensiz yapıların çoğunlukta olduğu yerlerde depremden kaçamazsınız.’

Otobüs biletlerinden yol fonu alınsın

GEÇENLERDE İstanbul’dan Antalya’ya, birinde Bursa-Çanakkale; diğerinde ise Bilecik-Kütahya üzerinden gittim. Gördüm ki bu yollarda değil araç sürülmesi, bana göre kağnı arabası ile dahi gitmek ‘tehlikelidir’; kazaların azlığı da büyük bir tesadüf. Hele dönüşte yanlışlıkla girdiğimiz Koçhisar’dan Akşehir’e inişteki tehlikeli dağ yolunda, mühendislerimiz nedense yine dağın eteklerini eşeleyerek giden projeyi tercih etmişler. Hükümetin ‘duble yol’ yapması doğru ve yerinde bir karar, fırsattan istifade ciddi düzeltmelerin yapılmasının şart olduğuna inanıyorum. Yol işareti ve levhalarından tabii ki sözetmiyorum.

Biga’dan Çanakkale’ye giderken aldığım biletin fiyatı 5 milyondu, ertesi gün 6 milyon olmuş. Serbest piyasaya kimse bir şey diyemiyor. Oysa Türkiyemizin batısındaki şehirlerarası yolları görseniz vallahi ağlarsınız. Bu bilet zammında aklıma bir fikir geldi, otobüs biletlerinden yol yapımı için katkı payı alınsın; örneğin bilet ücretinin %5’i gibi... Ankara’ya 40 milyon veren, 2 milyon niye vermesin. Yatırımlar artar, işsizlik bir ölçüde azalır. Bu paralar o yörenin Özel İdare’sinde veya başka bir fon hesabına aktarılabilir.

A. Asaf EREM-Mimar

Mesaj Panosu

ÜMİTKÖY
ve Çayyolu sakinleri olarak semtimizde yapılmakta olan Ümitköy Lisesi’nin açılmasını sabırsızlıkla bekliyorduk ki, bu yıl maalesef eğitim veremeyeceğini öğrendik. Ödenek verilmediği için bitmek üzere olan okul inşaatı beklemeye alınmış. Semtimizde maalesef lise eğitimi veren tek okul bulunmaktadır ve dolayısıyla talep çok fazladır. Okulumuzun, boyası ve iç mekán malzemeleri tamamlanabilirse eğitim sezonuna yetişmesi mümkün olabilir.

Aynur ONUR

ANKARA


GÜNÜN SÖZÜ

‘ROCHE’un ABD’de cezaya çarptırılmasının gerekçesi ‘pahalı satmış olması’ değil, ‘kartel’ yaratmış, yani pazarın bütününü danışıklı dövüşle kontrol etmeye çalışmış olmasıdır.’

(Dr. Yavuz DİZDAR)
Yazının Devamını Oku

Kıyma makinesi

15 Ağustos 2004
<B>CHP </B>Genel Merkezi, Şişli İlçe Başkanı <B>Mustafa Sarıgül’</B>ün, yurtiçi gezilerinde ‘rüzgarlanması’ üzerine ilk tedirginliğini ortaya koydu. Bir süredir Genel Merkez’in talimatı doğrultusunda yayınlanması beklenen ilk tepki CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem imzasıyla kamuoyuna duyuruldu. Sarıgül’ün genel başkanlık yarışında desteklemediğini açıklanan bildiriye Adalar

hariç 31 ilçe başkanının imza verdiği görüldü. Bu bildirinin bir benzerinin de il başkanları tarafından yayınlanacağı bildiriliyor.

Bildiride ‘Bir belediye başkanının, kamu görevlisi olarak taşıdığı sorumluluğu bir kenara bırakarak, belediye hizmetleri için ayırması gereken zamanı, kaynağı, partiçi mücadeleye harcaması etik değildir’ deniliyor. Başta Baykal olmak üzere parti yönetiminin sürekli iç hesaplaşmaya çekilmesin AKP hükümetine karşı verilen ve daha da verilecek olan mücadeleyi ikinci plana düşürmeye Sarıgül’ün hakkı olmadığı vurgulanıyor.

Bildiriyi hemen yanıtlayan Sarıgül ise tatil günlerinde Türkiye’yi dolaştığını, görevini aksatmadığını, CHP’nin artık tek başına iktidar olması gerektiğini söylüyor. Genel Merkeze açıkca bayrak açan, tabandan destek görmese bu mücadeleye girmeyeceğini belirten Sarıgül, ‘Benim mücadelem şudur; partimle uzlaşma istiyorum. Açılımcı ve katılımcı olacağım. Sosyal demokrasi anlayışını halka indireceğim. Mayası temiz olan arkamdan gelsin’ diye iddiasını ortaya koyuyor.

Genel Merkez’in baskısına karşın birçok milletvekili ve delegenin Sarıgül’le temas halinde olduğu biliniyor.

Genel Merkez yönetimi ise Sarıgül’ü her ne kadar ‘ciddiye almaz’ görünse de, yaptığı gezilerde tabandan Sarıgül’e destek verilmesi karşısında tedirginliğini bu tür bildirilerle gösteriyor.

Sarıgül’ün, 10 Ekim’de Trakya gezisine çıkacağı öğrenildi.

CHP KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR

CHP’
de gözler, milletvekilleri Ahmet Ketenci, Mehmet Tomanbay ve Hasan Aydın’ın ihraç talebini görüşecek Yüksek Disiplin Kurulu’na çevrilirken, Ertuğrul Günay’ın durumu için Ankara’dan İsmail Çoluk şunları yazıyor:

CHP yönetimi parti suçu işleyenler için kıyma makinasının düğmesine basmış durumda. Bu kıyma makinasine girenlerin bir tanesi de Sayın Ertuğrul Günay... Bu yönetim, CHP tüzüğünün ilkelerine uymuyor ve partiyi eritiyor. Kesin ihraç talebi ile İl Disiplin Kurulu’na sevkedilmesini protesto ediyorum’ diyor.

TEKİRDAĞ KONGRE İSTİYOR

Örgütlerde görülmeye başlanan kongre istemlerine karşı yaşanan bir gelişmeyi Tekirdağ’dan bir grup partili anlatıyor:

CHP Tekirdağ Belediye Başkanlığını, İl Başkanı Aydın Kurban’ın basiretsiz, Genel Merkez’in dar kadrocu anlayışının temsilcisi olarak AKP’ye kaptırdık. Kurban partide Genel Merkez’e karşı bir hareket başlayınca 63 kişiyi partiden attırmak istedi ancak İl Disiplin Kurulu bu talebi reddetti. Bunun üzerine bizler, kongreye gidilmesi için 370 delegeden 198’nin imzasını topladık. İl Başkanı imzalarımızı kabul etmeyince Genel Merkez’e gönderdik. Genel Merkez de ‘gereği yapılmak üzere’ imzaları yeniden Tekirdağ’a gönderdi. İl örgütü şaşkın; Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan (ilk başta 28’ler hareketi içindeydi) ile Çorlu Belediye Başkanı Altan Ersin, yasal olarak mümkün olmasa da imzaları geri aldırmak üzere delegelere baskı yapmaya başladılar. Bunun bir taban hareketi olduğunu görmezlikten geliniyor. İl başkanı hesap vermekten kaçamaz. Kongre kararı vermezse yargıya gideceğiz aynı Kurultay’a yapılan itiraz gibi... Lüleburgaz’da kongre kararı alınırken Tekirdağ’da neden korkuluyor. Amasra’da kongre kararının mahkemece alındığı neden dikkatlerden kaçırılıyor?’

CHP’de sıcak günler başlıyor.

Yunanlılara helal olsun

İSTANBUL Şehir Tiyatroları’ndan emekli sanatçı Yalçın Akçay konuşuyor:

Akıllara sığmayacak bir 2004 olimpiyat açılışı yaptılar. Yunanlılara bir helal olsun daha bizim Karagöz’ü ne güzel sundular. Yunanlıların tasvirleri, haraketleri, sahnesi ve saz heyeti muhteşemdi.

1990’da Bakanlar Kurulu kararı ile ‘Devlet Geleneksel Türk Tiyatrosu Topluluğu’ kuruldu. Geçen 14 yıl içinde en az 14 kere 8 veya 10 sanatkar kadrosu talebinde bulundum; sonuç sıfır. Ustalar birer birer hakkın rahmetine kavuşuyor. Ben 70’ine geliyorum. Bir iki genç yetişti. Hiç olmazsa onlara sahip çıkılsın. Bu topluluğa kadro tahsisini gerçekleştirenler tarihe geçecektir.

Faso fiso

VAN ortaçağın başına buyruk kent devletleri gibi Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içerisinde değil sanki. Vatandaş olarak tedirginim çünkü olmadık yerlerde fazlasıyla görünen devleti asıl olması gereken yerde göremiyorum.Van’daki karakol baskını devletin varlık ve yokluğu sınavıdır. Toplumun her kesimi olarak, bu olayın açıklığa kavuşturulmasını, daha demokratik, özgür bir gelecek adına izlemeliyiz. Van ikinci Susurluk’tur ve hükümet Susurluk’a fasa fiso diyenlerin akıbetini unutmamalıdır. Düzgün DEMİRER

Frene GPRS

BEN bir elektronik mühendisiyim. TIR filolarında olan ve TIR’ın nerede olduğunu gösteren GPS-GPRS sistemleri var ve fiyatı 500 É lar civarındadır. Bu demiryollarına birisi söylesin bunlardan takarlarsa merkezdeki kontrolör trenlerin birbirlerine ne kadar yakın olduğunu anında görür ve sistemi direk durdurur. Bunun için sahaya bir şeyler takmaya gerek yok. Neden acizlik, bu konularda çözüm üretecek adamları yok mu?

Herhangi bir elektronik mühendisi bunu bilir. Cengiz GÜLER

MESAJ PANOSU

FATİH’
teki birçok türbeden mimari özelliği bakımından Fatih Hüsrevpaşa Türbesi farklıdır. İstanbul Fethi’ne katılan askerlerin mezarları yanında ayrıca türbede yatan Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Hüsrev Paşa, Suriye’de uzun yıllar Valilik yapmış bir devlet adamıdır. Türbenin etrafına çöp ve moloz dökülüyor; Fatih Belediyesi’ni ikaz etmeme rağmen temizlik yapılmıyor. İstanbul Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü ödenek yok, bakım yapamayız, diyor.

Fahri SARRAFOĞLU

GÜNÜN SÖZÜ

‘Yabancı ilaç tekelleri, 50 seneden bu yana Türk insanının sağlığını sömürüyor. Fiyatlar konusunda otorite (Sağlık Bakanlığı) zaafı vardır.

(Çağdaş Eczacılar Derneği Genel Başkanı Rıfat Güney)
Yazının Devamını Oku

Altınoluk’ta neler oluyor?

14 Ağustos 2004
<B>ALTINOLUK </B>(Edremit) Antandros Yaşama Saygı ve Kültür ve Sanat Festivali dün başladı. Üç gün sürecek festival öncesinde <B>Altınoluk </B>beldesinde yaşananlara değinmek, gördüklerimizi aktarmak gerekiyor. (...)

Kaz Dağları’nın eteğindeki oksijen deposu olarak bilinen Altınoluk beldesi son yıllarda çeşitli cemaat mensuplarının yerleşim alanına dönüşüyor. Necmettin Erbakan’ın yazlığının çevresindeki konutlar, kendisini sevenler tarafından kuşatılmaya çalışılıyor; bölgenin son gözdeleri AKP’liler olmaya başladı. Ancak Erbakan bu yaz pek ortalıkta görünmüyor, sadece cuma namazı için dışarı çıkıyor. Şevket Kazan da tatilini Altınoluk’ta geçiriyor.

(...)

Eski RP liderinin evine yakın sahildeki Güneş Moteli’ni bir AKP’li satın aldı; adı Beyza Otel olarak değiştirildi. Yenilenen otelin sahili haremlik-selamlık olarak ikiye bölündü; ikinci bir havuz kadınlara tahsis edildi. Kaymakam, sahildeki ‘özel mülkiyet’ levhasına ses çıkartmadı. Otelin açılışını Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe yaptı. Didim’deki Capris Otel’den sonra Beyza Otel de ‘muhafazakár’ çevrelerin yeni mekánı oldu.

(...)

SEÇİMLER

Altınoluk’
ta yerel seçimlerde çıkar gruplarının savaşımı dikkat çekti. Belediye Başkanı CHP’li İsmail Aynur’a karşı, CHP’den ayrılan bir grup, bağımsız olarak emekli albay İsmail Karadağ’ı aday çıkardı. Amaç, bir Alevi derneğinin öncülüğünde CHP oylarını bölmekti. Karadağ’ın, iki Meclis adayı CHP’den ayrılan Rüstem Aydoğdu ile ANAP Belde Başkanı Murat Tuna idi. Sonuçta;

CHP 2.685; AKP (Orman bürokratı Cemal Sirkeci) 1.885; bağımsızlar ise 439 oy alabildi; CHP’li İsmail Aynur üçüncü kez seçildi.

(...)

DUBLE YOL

Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen geçenlerde Altınoluk’a geldi, Edremit’ten Çanakkale’ye doğru yapımına başlanan duble yolda denetlemeler yaptı. Büyük bir çevre tahribatına karşın genişletilen yolu AKP, CHP oyların ağırlıklı olduğu beldede büyük bir güç gösterisi sayıyor. YES İnşaat’ın yüklenici olduğu yolun 30’a yakın menfez inşaatında AKP Belde Belediye Başkanı ve Meclis üyesi Recep Tüğlü ile bağımsız meclis adayları Murat Tuna ile Rüstem Aydoğdu’un taşeron olması dikkat çekti. Tuna’nın, AKP’lilerden iş alması üzerine CHP Belde Belediye Başkanı Mahmut Öztürk, ‘Piyasaya bu kadar borcu, yarım inşaatları mahkemelik, belediyeye 6 milyarlık su borcu icralık olan ve belediye başkanımız hakkında haksız ve asılsız 173 şikáyette bulunan, her keresinde açtığı davaları kaybeden Murat Tuna, AKP’lilerden bu işleri neyin karşılığında aldı acaba?’ diye soruyor.

(...)

AĞAÇ KATLİAMI

Altınoluk’
ta oturanlar, yaz ortasında yoğunlaşan yol inşaatı sırasında yüzlerce çınar, çam ve zeytin ağacının halkın tepkisine rağmen göz göre göre katledildiğini söylüyor. Altınoluk Belediye Başkanı İsmail Aynur, Bursa’daki Karayolları Bölge Müdürlüğü’ne ağaçların kesilmeyip nakledilmesini, hiç olmazsa Altınoluk kesiminde tali yollar açılarak ağaçların kurtarılmasını önerdi; ancak bu isteği reddedildi. Karayolları’ndan kendisine ‘Yol yapılacaksa ağaç da kesilecektir’ dendiği öğrenildi. (Akçay kavşağındaki Zeytin Ağacı Anıtı, tahribat karşısında ağlıyor!) Bakan Ergezen’in müteahhide ‘1 trilyon daha gönderiyorum, çabuk ilerle’ dediği iddia edildi. Bu arada tepkiler üzerine Şahinderesi mevkiinde ağaçların kesilmesi yazlıkçıların dönüşünden sonraya bırakıldı. Yolun genişletilme çalışmaları Erbakan’ın evinin önüne kadar geldi. Zeytin ağaçları arasında yoğun şekilde yazlık inşaatlar sürerken, bölgenin gürültüsü, tozu ve katı atıkları ayrı bir sorun olarak görülüyor.

(...)

ARINÇ, GÜRE’DE

TBMM
Meclis Başkanı Bülent Arınç ve ailesi, Altınoluk sınırındaki Güre beldesinde tatil yapıyor. Arınç, yörede emlak işleri yapan Şura Emlak’ın sahibi İlahiyatçı Yusuf Akülder’i ziyaret etti.

Faysal Finans’ın yap-işlet-devret modeliyle yaptığı devremülklerde kalan Arınç ve ailesi ile bazı AKP milletvekillerine, Edremit’teki AKP’li zeytinyağı ticaretiyle uğraşan bir grup, İmbat Restaurant’ta yemek verdi. Yemekte, kadınlar ve erkekler ayrı masalarda oturdular.

Anlayana dersler

YUNAN televizyonunda canlı yayın sırasındaki teknik arıza nedeniyle iki yetkilinin istifa ettiğini önceki gün Anadolu Ajansı şöyle duyuruyor:

‘Yunanistan Devlet Televizyonu ERT’nin 2 yetkilisi, Atina Olimpiyatları’nda dün yapılan Yunanistan-Güney Kore futbol maçında canlı yayın sırasında 20 dakika kadar yayının kesilmesinden sonra istifa etti.

ERT’den yapılan açıklamaya göre, program genel müdürü Johnny Kalimeris ve teknik müdür Yorgo Papamokos dünkü arızanın ardından istifalarını verdiler.

Yunan basın ajansı ANA da, ERT Genel Müdürü Angelos Stangos’un da istifasını sunduğunu, ancak Yunanistan hükümetinin Stangos’un istifasını reddettiğini duyurdu.

ERT’den daha önce yapılan açıklamada, teknik arızanın kısa devreden kaynaklandığı belirtilmişti.’

Ortada bir kaza yok; ölen ve yaralanan yok.

Peki bundan hiç ders alacaklar yok mu?

Savcı-astsubay

2000
yılında yapılan bir çalışmaya göre yukarıdan aşağıya doğru bürokratların maaşları sıralanmış; buna göre bir deniz astsubayı 37. sırada yüksek maaş alırken, 8. derecedeki bir hákim 478. sırada maaş alıyor. 2001 yılında kriz olmasına rağmen askerler tazminat katsayılarını 3 kez artırdılar. Ben bir savcıyım, adli amiri olduğum jandarma astsubaylar benden yüzde 55, hatta uzman erbaş (çavuş-onbaşı) bile benden 150 milyon lira daha fazla maaş alıyor. Onların doğu tazminatları 475 milyon, benim 12 milyon... Tüm dünyada hákimlik-savcılık özel bir meslektir; memurluk değildir. Memurlaştırılırsa tetikçiliğe dönüşür. Bizim gidişatımız da maalesef böyle.

L. KANDEMİR


Biliyor musunuz

EYÜP’te, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Vali Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a cuma namazı çıkışı pardesülü, ak sakallı 70-75 yaşlarında bir kişinin ‘Sizler de öncekiler gibisiniz, sefa sürüyorsunuz, düzen adamı oldunuz’ diye bağırması üzerine korumalar tarafından ağzı kapatılarak polis otosuna bindirilip götürüldüğünü...

MODA’nın Bomonti çay bahçesi önünde önceki gece 23.15’da 8-10 kişilik bir polis ekibinin, herkesin gözü önünde bir genci dövdüklerini, bu sırada gençin ‘abi beni öldürmeyin, ben ne yaptım ki’ diye bağırdığını...

BEYLİKDÜZÜ Belediye Başkanı AKP’li Vehbi Orakçı’nın Büyükşehir C Mahallesinde yaptırdığı mozaik döşemeli havuzu iki ay sonra yıktırıp yerine mermerden cami sebilini andıran kocaman bir çeşme yaptırdığını...

Biliyor musunuz?

Mesaj Panosu

MARMARA Ereğlisi
ve Çorlu sahilleri hırsızdan geçilmiyor. Son bir aydır soyulan yazlıkların sayısını kimse bilmiyor? Soygunların biçimi de ilginç... Bir site soyulurken ertesi gün komşu bir başka site soyuluyor, sonra yine aynı siteye giriyorlar. Cüretkár şebekenin, 12 kişinin kaldığı bir yazlığı soyması da ilginç değil mi? Tekirdağ kesimindeki sahilde, jandarma ekipleri geziyor bir şey olmuyor? M. Ereğlisi polisi yetersiz mi kalıyor?

D.Y.-M.EREĞLİSİ

GÜNÜN SÖZÜ

‘Kişilik ve memuriyet hakkı bu kadar ucuz olmamalıdır. Şahsımda yargı yıpratılmak isteniyor. Yargıyı da arkama alarak kendimi müdafaa yoluna gitmem.’

(Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Eraslan Özkaya)
Yazının Devamını Oku