Yalçın Bayer

Demokrasi sınavı

21 Eylül 2004
<B>KAZAKİSTAN’</B>da o kadar çok ‘millet’ var ki peşinen bunları idare edebilmenin kolay bir iş olmadığı söylenebilir. Sayıları 140’a yakın etnik ve 40 dolayında dini grupların bulunduğu 15 milyon nüfuslu bu ülke, pazar günü yapılan ilk serbest parlamento seçimleriyle güven vererek demokratikleşmede önemli bir adım daha attı. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle 2030’ların süper gücü olmaya şimdiden aday olan Kazakistan, partiler demokrasisini yerine oturtmaya başlarken iki yıl içinde tüm reformlarını da tamamlamış olacak.

Kazakistan’da toplumun tüm katmanları arasında uzlaşının egemen olduğu görülüyor. Bunu sosyolojik olarak hemen yerde fark edebiliyorsunuz. Aynı seçimlerde olduğu gibi... Billboardlarda parti afişleri olmasa seçim olduğunu anlamayacaksınız.

Ancak, Kazakistan devlet olarak 13 yıllık tarihinde en renkli seçimi yaşamış. Adaylar karşılıklı olarak televizyonlarda ilk kez tartışmışlar; çokpartili sistemin gereklerini içlerine sindirmeye çalışmışlar...

Bizi götürdükleri bir sandıkta oy verme işlemini izledik. Ne seçmen taşıyan var, ne kapıda propaganda yapan... Bir fakültenin konferans salonunda, bir tarafta bilinen yöntemle oy kullanmak isteyenler sırada bekliyor. Bir başka köşede de bilgisayar ortamında oy kullanmak isteyen birkaç kişi... Seçmene önce bir el terminali veriliyor; hücreye girerek bir karton üzerinde hizalarında barkot işareti bulunan parti ve aday isimlerinden istediğini, iki kez ışınlıyor. Parti temsilcilerinin sandık kurullarında görev almadığı dikkatimizi çekti; ancak uzaktaki sıralardan gelişmeleri izleyebildiler. Bunlar arasında babası Kazak, annesi Rus olan ve bize kendisinin ‘komünist’ olduğunu söyleyen genç bir kız, bilgisayar ortamındaki oylamadan kuşku duyduğunu söyledi. Çünkü oylamanın programı Kazakça ve Rusça dillerine uyarlanmış... Bu nedenle bu yöntemin Rus kökenli seçmenlerin kullandıkları oyların dağılımının kolayca tespit edilebileceği iddiasını ortaya atıyor. Ancak sandık kurulu başkanı kendisini uzun süre ikna etmeye çalıştıysa da iddiasında ısrarlı oldu. Kazakistan Anayasası’na göre, nüfus cüzdanlarında ‘tabiiyeti’ bölümünde öncelikle Kazak yazıyor. ‘Milliyeti’ hanesinde ise taşıdığı alt kimlik yazıyor; hangi milletten veya etnik kökendense o yazılıyor; Kazak, Rus, Alman, Özbek, Uygur gibi...

KİM KAZANDI

Elektronik ortamdaki oylama, pilot bölge olarak seçilen üç büyük kent ile bazı illerde yapıldı. OTAN Partisi yüzde 43 dolayında oy alarak yine iktidar partisi oldu. Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in kızı Dariga Nazarbayev’nın kurduğu ve liderliğini yaptığı ASAR (Yardımlaşma) Partisi’nin, ilk seçimde yüzde 18 oy alması başarı olarak sayılıyor. Ilımlı muhalefet yaptığı bilinen AKYOL ise yüzde 16’da kaldı. Kazakistan Demokratik Seçimi Partisi ile Komünist Partisi’nin ayrı ayrı oluşturdukları muhalefet kanatları ise toplam yüzde 28 oy sağlayabildiler. Bu durumda muhalefet partilerinin elinin belirgin ölçüde güçlendiği yorumları yapıldı. Seçimlere katılım oranı % 55’lerde kaldı. Hükümetin OTAN ve ASAR partilerine çalıştığı eleştirileri yapıldı. Hükümete yönelik eleştirilerle birlikte Kazakistan’da eksikliklere rağmen hatasız ve açık bir seçim oldu. Bu durum da çokpartili sistemin hayata geçirilmesi yolunda önemli bir adım sayılıyor.

Türkistan’da bir üniversite

AHMET Yesevi
Üniversitesi deyince, eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’i anımsamamak elbette mümkün değil. Çünkü bu üniversitenin, Türkiye ve Kazakistan tarafından ortaklaşa kurulmasında büyük emeği geçen Zeybek, 1993 yılından bu yana Türkiye ve Kazakistan’ın ortaklaşa kurduğu üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı yürütüyor. Zeybek, Türkiye’deki işleri nedeniyle seçim döneminde Kazakistan’da bulunamadı. Yasa gereği diplomaların denkliği Türkiye’de kabul edildiğinden beri öğrencilerin başvuru sayıları her yıl artıyormuş. Öğrenci sayısı bugün 24 bine ulaşmış... Kazakistan’da internet üzerinden uzaktan eğitim de vermeye başlamış. Sanatçı Kenan İmirzalıoğlu (Deli Yürek) da uzaktan eğitimin Türkiye’deki öğrencilerinden... Kazakistan’ın beş kentinde, 27 fakülte, yedi araştırma merkezi ve üç enstitü ile ülkenin en gözde üniversitelerinden... Kırım’dan Altaylar’a, Makedonya’dan KKTC’ye kadar 23 Türk devlet ve topluluğundan gelen öğrencileri bir araya getiren üniversitede Kazakistan ve Türkiye Türkçesi’nde eğitim veriliyor. Öğrenciler, Rusça ve İngilizce dillerini öğrenmeleri nedeniyle yazları Antalya’nın en gözde turizm elemanları olmaya başlamışlar.

Rektör Serik Piraliyev’in belirttiğine göre, bu iki dili bilen bir kişi tüm Orta Asya coğrafyasındaki halklarla anlaşabilecek. Türkiye’nin her yıl bütçesinden para gönderdiği (bu yıl 13 trilyon) üniversite, öğrencilerinden harç almıyor, aksine başarılı oldukları sürece burs veriyor. Bir öğrenci 100 dolarla bir aylık harcamalarını karşılayabiliyor.

Biraz sonra (dün) üniversiteyi gezeceğiz ve Ahmet Yesevi’nin türbesini göreceğiz.

Bingöl ihalesi

BİNGÖL depreminden sonra davetiye usulü ile üç paket (15 okul) okul ihalesi yapıldı. Keşfi 30 trilyondu. Bu ihaleleri Aksa, YDA ve Seç firmaları aldı. MEB Yatırım ve Tesisler Başkanı Sayın Prof. Abdülsamet Arslan, daha önce davet usulü ile iş verdiği bu firmaları nasıl tanımam diyebiliyor bugün? Hepsi son ihalede üçer iş almadılar mı?

YDA ve Aksa aynı kişiye ait; yani Cüneyt Aslan’a... Cüneyt Bey, Başbakan’ın ‘fahri’ danışmanı Mücahit Arslan’ın akrabası. Seç firmasının sahibi Mehmet Çalpan da, Bakan Hüseyin Çelik’in yakın arkadaşı... Bu ihaleler yaklaşık 400 milyon metrekare fiyatla verildi. O zamanki Bayındırlık birim fiyatı ise 260-380 milyondu. Bingöl ihalesine davet edilen Koşu, Kuzu, YDA, Aksa, Aras, Poyraz, Haşimoğlu, Akhaş, Seç ve Net Yapı bugün ihaleyi alan firmalar arasında yer almıyor mu?

Bu olay bu işlerin ‘organize’ olduğu kuşkusunu yaratmaz mı?

AKSA’DAN AÇIKLAMA

AKSA İnşaat’
ın vekili Av. Burcu Ulutürk gönderdiği açıklamada, şirketin 1975’de kurulduğunu, 1997’den bu yana yönetim kurulunda ve hisse oranlarında herhangi bir değişiklik olmadığını, firmanın üstlendiği işler arasında Kurtalan ve Ergani çimento fabrikası projelerinin yer aldığını, DSP hükümeti zamanında da okul ihalelerine katılarak ihale alındığını belirterek ‘Dolayısıyla müvekkil şirketin üstlendiği okul inşaatlarının ihalelerini AKP iktidarı ile olan yakınlığı nedeniyle kazanmış olduğuna ilişkin iddiaların dayanaksız olduğu ortadadır’ dedi.
Yazının Devamını Oku

Elektronik demokrasi

19 Eylül 2004
<B>ALMA,</B> <B>Kazak Türkçesi’</B>nde <B>‘Elma’</B> anlamında; <B>Almatı </B>da adı <B>‘Elma’</B> veya <B>‘Elmalı’</B> oluyor. Beş saatlik bir yolculuktan sonra Almatı’ya indiğimizde son derece modern bir havaalanı ile karşılaşıyoruz. Alarko’nun yenilediği havaalanı geçen yıl açılmış... Kazakistan’ın yedi yıl öncesine kadar başkenti olan 1 milyonluk bu kentten dünyanın hemen hemen her önemli noktasına uçmak mümkün.

Bir anons; ‘Nazarlarına rahmet’; dikkatlerimiz için teşekkür ediyor.

Bir yıl öncesine kadar döviz girişlerinde zorunlu olan deklare işlemi artık kaldırılmış... Ancak, Kazakistan para birimi ‘Tenge’nin (1 Dolar-135 Tenge) dışarıya çıkarılması katiyen yasak; yabancı paralara karşı güçlü kılmak için.

Almatı kenti Aladağlar’ın eteklerinden bozkıra doğru uzanıyor. Her taraf yemyeşil... Aladağlar zaten Tanrı ve Altay Dağları’nın ‘kardeşi’ sayılıyor. Her üçünün buluştuğu zirvenin adı Hantengri... Kazakistan-Kızgızistan ve Çin’in Doğu Türkistan’ı (Uygur Özerk Bölgesi) sınırlarında Everest’ten sonra dünyanın ikinci büyük zirvesi.. Yolculuk arkadaşımız Servet Kabaklı,Hantengri’deki buzulları, Tolstoy ‘Ebedi Karlar’ diye tarif eder... Bu zirveleri seyretmek ayrı bir rüya ve sonsuzluk duygusu verir insana’ diyor... Gizemli doğanın zorluklarını, zirvelerini, buralara birçok kez çıkan Nasuh Mahruki’den dinlemek gerekiyor.

ALMATI GÜCÜNÜ KORUYOR

Kazakistan’
ın en büyük kenti Almatı, başkentliği 1997’de Astana’ya devretmesinden sonra biraz boynunun bükük kalmasına karşılık ekonomik gücünü ve siyasetteki yerini koruyor.

72 milletten insan var Almatı’da... Kazak Türkleri asli unsur olmak üzere Ruslar, Ukraynalılar, Özbek, Uygur ve Tatar Türkleri, Ahıska Türkleri, Almanlar, Koreliler, Moğollar, Tungan adı verilen Çinli Müslümanlar... Hepsi de Kazakistan vatandaşı... Rusların, son zamanlarda ülkeyi terk etmesi ve buna karşılık çeşitli teşviklerle doğumların artmasıyla Kazak nüfusu öne çıkmaya başlamış.

Ve Türkiye Türkleri... Kazakistan genelinde belki sayıları Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde okuyanlar da dahil 10 bine yakın Türk yaşıyor Kazakistan’da... Türkiye’ye okumaya gidip dönenler bir ‘Türk kolonisi’ oluşturmuş. Hemen her caddede bir Türk restoranı veya kafesine rastlıyorsunuz.... Tekstil ve inşaat sektöründe Türk firmaların ağırlığı var.

Almatı’nın en büyük oteli Ankara Oteli’ni de; müteahhit Ahmet Hamdi Ayan inşa etmiş.

500 bin nüfusa ulaşan Astana’da, geç kalınmakla birlikte yeni büyükelçiliğimizin inşaatının önümüzdeki yıl başlayacağı belirtildi.

Kazakistan’da bugün parlamento seçimleri yapılıyor. Sovyetler’in dağılmasıyla 13 yıl önce bağımsızlığına kavuşan Kazakistan, gerçekten demokrasi sınavlarını başarıyla geçmeye devam ediyor.

ALTERNATİFSİZ SEÇİM

Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in ülkesine yerleştirmek istediği ‘laik, çağdaş, dünyanın gelişmiş normlarına uygun’ bir yapı oluşturmak, ‘alternatifsiz seçim’ anlayışını egemen kılmak amacıyla bir yıl önce Seçim Yasası çıkartılmış... Çalışmalar, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Demokrasi Enstitüsü ve İnsan Hakları örgütlerinin ortak katkılarıyla hazırlanmış.

Parlamento yapısı, bizim 1961 Anayasası’yla getirilen ancak 12 Mart’ta kaldırılan parlamentolu bir yönetim sistemini öngörüyor. Fransa’dan alınan bu seçim sistemine göre; Millet Meclisi 77, Senato ise 66 üyeli...

Seçmenler, özgür iradeleriyle istedikleri yerden oy kullanabilecekler bugün... Bizdeki, taşıma oy vakasına bir önlem olabilir mi, uygulamayı izlemek lazım. Ayrıca dünyadaki tüm büyükelçiliklerde de oy kullanılabilecek. Bizde ise politikacılar bu uygulamayı bazı sakıncalar nedeniyle uygulamaya sokamıyor.

ELEKTRONİK OYLAMA

Seçim sürecinde partilerin rolleri artırıldı; televizyonda ilk kez tartışmalar yapıldı. En önemlisi de bugünkü oylamada üç büyük kentte elektronik ortamda oy kullanılacak olması.

Bu nedenle çeşitli ülkeler ve uluslararası kuruluşlardan 900’e yakın gözlemci bugün ülkenin dört bir tarafına yayılmış durumda... Türkiye’den de AKP-CHP’den, AGİT Parlamento Grubu’nu ve beş STK’yı temsilen, beş milletvekili olmak üzere 15 kişi ‘gözlemci’ olarak görev yapıyor. Bu isimler arasında MHP’li, Türk dünyası ile ilişkilerden sorumlu eski Devlet Bakanı Reşat Doğru da bulunuyor.

Kazakistan’ın nüfusu 15 milyon; bunun 9 milyonu sandık başına gidecek ve 12 partinin adaylarına oy verecek... Aday sayısı umulanın üzerinde; 623 gibi bir sayıya ulaşmış; bunlardan 370’inin bağımsız aday olması ilginç... Adayların % 76’sı Kazak, %16.5’i Rus, % 3’ü de Ukraynalı... Tüm adayların % 92’si yükseköğrenim mezunu; kadın aday oranı da % 17...

Adayların yaş ortalamasının 44 olması, ‘ağabey’ sayılan Türkiye’yi mahcup ediyor galiba.

25 yaşında öğrencilerin aday olması da dikkat çekiyor.

(Kazakların bu ağabey lafını artık hoş karşılamadıklarını hissetmek, bizim için pek şaşırtıcı olmadı... Buyurun size 13 yıllık bir cumhuriyet!..)

OY VER

Partilere gelirsek... Bugüne kadar ülkeyi, Nazarbayev’in kurmuş olduğu OTAN (Vatan) Partisi yönetiyor... Bugünkü seçimlerin lider partisinin yine OTAN olacağını herkes kabul ediyor. Nazarbayev’in kızı Dariga Nazarbayev’in ilk sınavını verecek ASAR Partisi seçim yarışında ‘Oy ver’ sloganını kullandı. OTAN ve ASAR’a karşı tek ciddi rakip olarak, bazı partilerle ittifak kuran AKYOL Partisi gözüktü. Ruhaniyet adlı bir partinin de seçimlere katılması dikkat çekti. Komünistler ve sosyal demokratların oy oranının % 7’ler civarında olabileceği sanılıyor.

Kazakistan’da bugün, önemli bir gün olarak kabul ediliyor.
Yazının Devamını Oku

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz

18 Eylül 2004
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanlığı'nın <B>İMKB </B>ile yaptığı protokol sonucu açtığı 400 trilyonluk ilköğretim okul ihaleleri (135 okul) ile ilgili olarak <B>MEB </B>Yatırım ve Tesisler Daire Başkanı Prof. <B>Adülsamet Arslan'</B>ın açıklamalarına yönelik tartışmalar sürüyor. Bizi aramaya devam eden bazı müteahhitler, "Bu yatırımların başına Prof. Arslan niye getirildi? Kimin arkadaşı, kimlerle ortak ilişkileri var. Önce ilgili kurumlar bunu ortaya koymalıdırlar" diyorlar.

İsimleri bizde saklı müteahhitlerin soruları özetle şu noktalarda toplanıyor:

Okul ihaleleri verilmeden önce müteahhit Cüneyt Arslan'ın bürosunda ve Kızılcahamam'daki bir otelde kimler buluştu; ne karar verdi?

Milli Eğitim daha önce yaptığı okul ihalelerinin müşavirliğini her bölge bazında veriyordu. Bu kez öyle olmadı; beş bölgeden dördü (% 80'i) tek bir firmaya (Prokan) verildi; hem de "mükemmel" bir fiyatla; diğer 8 firma dikkate alınmadı? Acaba bu konuda ortaya düşen ses bantlarında neler deniyor?

Deprem korkusu gerekçe gösterilerek, olayın "saklanmak" istenen yönü dikkatlerden kaçırıldı. "Mezar müteahhidi" suçlamalarına karşı "yüksek fiyat" gerekçesine sığınıldı. Peki o zaman titiz bir denetimin anlamı kalıyor mu? Bizler "bakanlık ekseni"ne göre hareket etmedik ve sadece tekliflerimizi verip bekledik. Ancak şaşırtıcı bir sonuçla karşılaştık. Geçmişte Milli Eğitim'e 80 trilyonluk okul işi yapan müteahhitlerin bile dışlanması ilginç değil midir? 1998'den beri yapılan hangi ihalelerde hangi okul "mezar" olmuştur?

LÜKS OKUL NE DEMEK

MEB Yatırım ve Tesisler Daire Başkanı Abdülsamet Arslan'ın bizzat tespit ettiği İhale Komisyonu bugüne kadar kaç okul ihalesi yapmıştır? Prof. Arslan, ihale sonuçlarında tek milim haksızlık yoktur, diyor. Peki o zaman "ince" karar alan İhale Komisyonu'ndaki isimler neden açıklanmıyor? Hükümetin şeffaflık sözü havada mı kalıyor? Trilyonluk bir ihalede 5 milyar farkla eleme yapılmasının mantığının yanıtı olabilir mi?

Prof. Arslan, okul binalarının "lüks" yapılacağını öne sürüyor; asansör, sakat merdiveni, futbol sahası ve çevre tanziminin olduğunu öne sürüyor. Ancak geçmiş tüm ihalelerde bu şartnamelerin bulunduğu ise göz ardı ediliyor. Bir-iki örnekle genelleme yapılmak istenilmesi, yapılan usulsüzlüğü gözden kaçırmak değil midir? Zaten bunlar 1998'den beri yapılan aynı tip projelerdir; bunların yeni şartnameymiş gibi gösterilmesi doğru mudur? Ve geçmişteki ihalelerin hangisine fiyat farkı verilmiştir ki, bu ihalede verilmeyeceği söylenebiliyor? (Bir not; Prof. Arslan'ın geçen yıl yaptığı ancak tepkiler sonucu iptal edilmek zorunda kalınan Milli Eğitim'in "ikmal" işleri bu son ihaleye dahil edildi.)

TOKİ'DE DÜZGÜN

TOKİ bugün yılbaşından beri yaklaşık 1 katrilyonluk ihale yaptı; bir şaibesi duyuldu mu? Hiçbirinden de İSO belgesi istemedi; işler de gayet düzgün yürüyor. Peki Milli Eğitim'in ihalelerinde neden tepki doğdu, hiç düşünülüyor mu?

Kazanan ve kaybeden firmalar ve sahipleri resmen kamuoyuna neden açıklanmıyor?

Bakalım, bu firmalar aldıkları ihaleleri taşeronlara satacak mı?

İhaleleri kimler aldı

"LÜTFEN bu işin peşi bırakılmasın. Sayın Prof. Arslan, 'MEB, EFİKAP2 ihalesini herkesin gözü önünde yaptım' diyor. Ancak sonuçlar bizlerin beklentilerinin ötesinde gerçekleşti. İhalelere 220 müteahhitlik firması, 62 paket (135 okul) inşaata 1700'e yakın teklif verdi. Ancak bunlar toplam 45 kişiye dağıtıldı. Dağılım şöyle oldu:

31 paket iş 10 firmaya verildi; toplam keşfi 204 trilyon: (Fatih Petrol, Poyraz, Aksa, Ilgın, Göncü, Serkan, Haşimoğulları, Aras, Kaya Doğalgaz ve Gizem)

12 paket iş 6 firmaya verildi; keşfi 66.5 trilyon: (Net Yapı, Seç Yapı, Bis İnşaat, İl Yapı, Kuzu İnşaat ve Yenigün İnşaat)

19 paket iş 19 firmaya verildi; keşfi 109 trilyon: (Türsum, Doğan Karataş, Fermak, Öntaş, Rota, Cemsa, Ahmet Çanga, İşçan, Yadigar, Akhaş, Fuat Çelik, Günma, Ayhan Demirci, Bahadır Mühendislik, Yıldızlar, İçka, Şura Mühendislik, Demars ve Pekhan)

Bu son gruptaki firmaların, ilk iki gruptaki firmaların yan şirketleri (paravan) olduğu bilinmiyor mu? Örnek olarak; Aksa, Aras, Yadigar ve Ilgın (Cüneyt Arslan); Net Yapı (Ahmet Çanga); Türsum (Cemal Poyraz); Akhaş/Bis (Sabri Haşemoğlu), İçka/Yıldızlar (Müfit Eren) bağlantısını kim inkár edebilir?

En önemlisi de iş alan firmaların çoğu daha önceden okul inşaatı yapmamıştır."

Gül’den yanıt var

DIŞİŞLERİ
Bakanı Abdullah Gül dün ABD'ye hareketinden önce "Hassas Sorular" (16.9.2004) başlıklı yazımızla ilgili Bakanlık Sözcüsü Namık Tan aracılığıyla şu açıklamayı yaptı:

"Yazınızda belirttiğiniz gibi Celal Poyraz ve eşi, benimle birlikte Girit'e geldi. Ancak Poyraz ailesi, uçak masraflarını ve Girit'teki tüm harcamaları kendisi karşıladı. Devletin kasasından Poyraz ailesi için bir kuruş para çıkmamıştır. Kayserili olan Celal Poyraz yakın aile dostumdur ve son derece başarılı bir işadamıdır. Kendisiyle ilgili elinizde şüphe uyandıracak bir bilgi varsa bunu bilmek isterim."

Not: Poyraz İnşaat, Bingöl ihalesine davet edilmiş ve son ihalede de 4 iş almıştır.

Can, hepimizi utandırıyor

"BEN Can Sağlamer.

Sekiz yaşına yeni girdim; ama annem-babamla birlikte hem Türkiye'nin, hem dünyanın pek çok bölgesini gezdim.

Biz ailece denizi çok severiz. Ege, Akdeniz, Marmara, Pasifik, Atlantik ve hatta Hint Okyanusu plajlarında denize girdik. İnanın, hiçbiri Akdeniz kadar güzel değil. Hele Mersin-Kızkalesi'nin sıcacık ve git-git dizini aşmayan denizi, incecik kumu, özellikle biz çocuklar için şahane...

Ama çok üzüldüğüm bir şey var. Dünyanın bu en güzel kumsalı, milyonlarca sigara izmaritiyle dolu. Bunları oraya biz çocuklar atmadığımıza göre, büyük birileri atmış.

Sevgili büyüklerim; bugün Uluslararası Kıyı ve Deniz Temizliği Günü...

Ne olur çocuklarınıza temiz bir dünya bırakın. Benim ve arkadaşlarımın gücü, sizin atıklarınızı temizlemeye yetmez. Siz de biraz duyarlı olun. İşte o zaman hepinizin ellerinden öperim."
Yazının Devamını Oku

Biz de hakkımızı yargıda ararız

17 Eylül 2004
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanlığı’nın 400 trilyonluk okul ihaleleri bazı okurlarımızın canını sıkabilir; ancak onlarca müteahhit bu ihalelerde haksızlık yapıldığında, yandaşların kollandığında ısrar ediyor.

MEB Yatırımlar ve Tesisler Daire Başkanı Prof. Abdülsamet Arslan’ın sözlerini ‘ciddi’ bulmayıp, gelişmelerin saptırıldığını öne sürüyorlar.

İlk anda Başbakanlık’tan yapılan açıklamada, köşemizde yer alan iddialar için ‘ithamlar tamamen yalan, mesnetsiz ve gerçek dışı’ denilse de, ihalelerde birçok usulsüzlük ve haksızlık yapıldığı ortaya konulan hesaplamalarda dikkat çekiyor.

Başbakan Erdoğan’ın gelişmeler karşısında MEB’den bilgi istediği ve Kamu İhale Kurulu’nun başlattığı ‘inceleme’ gibi konuyu ayrıca değerlendirmekte olduğu belirtiliyor.

Prof. Arslan’ın ihaleleri savunan açıklamalarına karşı, ‘korkusuz’ müteahhitlerin görüşlerine yer vermeye devam edeceğiz. Ancak önce Prof. Arslan’ı tanıyan ve sınıf arkadaşı olan bazı okurlarımızın gönderdikleri bir açıklamaya yer verelim:

Yazının Devamını Oku

Yasayı bilmiyorlar

16 Eylül 2004
<B>‘‘BEN Abdülsamet Arslan</B>; MEB Yatırım Tesisler Daire Başkanıyım. İnşaat mühendisiyim, Gazi Üniversitesi’nde deprem mühendisliği ana bilim dalında profesör olarak görev yaparken, Sayın Bakan İbrahim Çelik tarafından bu göreve getirildim. Dediğiniz gibi kendisiyle İngiltere’den tanışırız. Ben eğitimimi yurtdışında yaptım, Hollanda, İngiltere ve Amerika’da çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalıştım. Nitekim yine Amerika’ya dönecektim ama bu okul inşaatlarına bakar mısınız dedi, kaldım. Sayın Bakan’ın ısrarının esas nedeni okulların depreme karşı yetersiz olmasıdır.

Tepki gösteren müteahhitler yeni İhale Yasası’nı bilmiyorlar. Düşünün, 1700 başvuru olmuş; 62 kişi almış; diğerlerinin yakınmasını doğal bulurum. Dikkat çekerim, biz bu ihalelerde yıl içinde bir kuruş ilave para vermeyeceğiz. Bu döviz ve enflasyondaki artışları hesaba katarsanız minimum %15 artış demektir. Fiyatlara saha tanzimleri de ekledik. Örneğin, Trabzon’daki okulun inşaat maliyet bedeline; çevre, 8-9 metrelik duvarlar, futbol sahası, çim ve yeşillendirme de dahildir. (Maliyeti yaklaşık 1.5 trilyon.) Bu da ortalamada %21 artış demektir bu. Bu nedenle M2 maliyet yaklaşık 400 milyon lirayı bulmaktadır. Ama değişik paketler 340, 350, 360’dan başlayarak 410 milyona kadar çıkar. Yine söylüyorum, bunlar için sonradan hiçbir artış bedeli verilmeyecektir. Bu nedenle itirazcı müteahhitlerin açıklamalarında bundan niye hiç söz edilmiyor?’

1700 BAŞVURU

Haksızlık yapıldığını söylüyor müteahhitler.

‘Akademik disiplinle büyümüş bir insanım, Türkiye’de yetişmiş bir ahlaktır benim ahlakım. Yasadışı bir iş kimse yaptıramaz bana. Yüzlerce mühendis yetiştirmiş bir kişiye teknik bir konuda kimse bir şey öğretmesin. Ayrıca akademik olarak bir başka uzmanlık alanım da (bilgisayar) ‘yapay zeka sistemleri’dir. Olay şudur; Devlet İhale Yasası’nı çok iyi okumak lazımdır; ancak çoğu müteahhit yasayı bilmiyor. Belli bir yapılabilirlik limiti vardır; bu limitin altında teklif veren firmaların yakınması yanlıştır. Bana gelenlerin önüne bilgisayar ortamında rakamları açtım; bu arkadaşlarımızın çoğunda genel gider (vergi sigorta, otel vs. gibi) diye bir şey hesaplanmadığını gördüm. Birisine, betonu kaça döktüreceksin diye sordum, 23 milyon dedi. Halbuki 50 milyona beton yok, İstanbul’da ise 80 milyon... Bizim hesabımıza göre bu genel gider harcamalarının oranı da %7.5 oranında değişiyor, bu durum gözardı ediliyor. İş yok; 1700 başvurunun olduğu bir ihalede birileri sevinip, birileri de üzülecek tabi. Biraz insaf sınırlarını geçmemek lazım. Bakın, ucuz fiyatlara yaptırdığımız okullarımız çocuklarımıza mezar oldu. Zaten İMKB’den alınan 400 trilyon katkıda ‘yapım kalitesi’ şartı vardır. Bu nedenle bu okulların yapım kalitesi çok çok üst düzeydedir. Anadolu Otelcilik ve Meslek Liseleri bugün 4 yıldızlı otel düzeyinde olacaktır. Sizi temin ediyorum, ihalelere bir dahlim olmamıştır. İhaleleri zaten ilgili komisyon yapmıştır, bu açıklamayı onlar adına aracılık ederek size ve kamuoyuna aktarıyorum: Kesilen, dümdüz bir cetveldir, hepsi aynıdır. Tek milim oynama bulunursa, haksızlık yapıldığı ortaya çıkarsa istifa edip çeker giderim.’

Prof. Arslan’la daha fazla konuşamadık; çünkü bir toplantıdaydı.

Bu arada Devlet İhale Kurumu’ndan dün telefonla verilen bilgiye göre, MEB’in okul ihaleleri ‘incelemeye’ alındı. CHP Milletvekili Ahmet Ersin de, Başbakan’a yönelttiği soru önergesiyle ‘Her paket ihale hangi fiyata, hangi firmalara verildi? Şaibeli olduğu anlaşılan bu ihaleleri iptal ettirecek misiniz?’ dedi.

Hassas sorular

Sayın Prof. Abdülsamet Arslan siz nerelisiniz?

- Elbistanlı...

Tayyip Erdoğan’ın oğlu gibi sevdiği ‘fahri danışmanı’ Diyarbakırlı müteahhit Mücahit Arslan (35) ile bir yakınlığınız var mı?

- Mücahit Bey’i tanımam.

Okul ihalelerinde adı geçen AKSA (Ortakları; Kiraz Arslan, Ayşe Kartcı, Hatice Arslan, Hacer Demirelli ve Hülya Arslan) ve Arslan firmaları kimindir?

- Bilemiyorum.

İzmir’deki ihaleyi alan Fuat Çelik’in Bakan Çelik’le bir yakınlığı var mıdır?

- Böyle bir şey asla yok.

Fatih Petrol (İnşaat) Siverekli Bucak Ailesi’nin mensuplarına mı aittir?

- Hiçbir bilgim yok.

Ankara’nın ‘gözde müteahhitleri’nden olan ve bu arada Ankara’da Büyükşehir’in Genelkurmay kavşağındaki geçidi yapan Mücahit Arslan, A.Ü. İletişim Fakültesi mezunu; Arslan İnşaat’ın sahibi. Babası da, AKP Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan... Baba Arslan, Meclis albümünde şöyle tanıtılıyor: ‘Ankara DTCF, Arapça, Farsça, gazeteci, sanayici, Zaman Gazetesi ve Cıngar Dergisi imtiyaz sahibi, Tasvir Gazetesi muhabiri, Mazlum Der Genel Başkanı, Sağlık, Eğitim ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı, evli, 5 çocuklu.’ Arslan, Mazlum-Der Başkanı olarak eski Van RP/FP milletvekili Fethullah Erbaş ile birlikte, PKK’nın Zap kampında rehin alınan 8 askerin bırakılması için örgütle pazarlık görüşmelerine katıldı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile Konukevi inşaatı yüzünden halen mahkemelik olduğu söyleniyor.

Bu arada ihalelerde genç bir firma olarak adı geçen Net Yapı’nın, Net Holding’le bir ilişkisi yoktur. Net Yapı’nın ortakları; Emin Bancı (Beypazarı), Ahmet Çanga (Kırıkkale, hissesini 24.5.2004’te Arzu Tufanoğlu’ya devretti). Yine aynı firmalardan Poyraz İnşaat’ın sahibi Celal Poyraz ve türbanlı eşinin, Abdullah Gül’ün devletten kiralanan uçakla Girit’e giderken yanında bulunan çift olduğunu Emin Çölaşan köşesinde (31.5.2003) yazmıştı.

Biliyor musunuz?

ATATÜRK’ten beri cumhurbaşkanları (İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk, Evren, Özal, Demirel) tarafından görevinden alınmış hiçbir rektörün olmadığını... Turgut Özal’ın kızı Zeynep Özal’ın 49 yaşında (16.1.1955, ‘Babam Başbakan olduğunda ben 28 yaşındaydım’ demişti) olmasına rağmen, ATV’de katıldığı ‘Ünlüler Çiftliği’ programında 40 yaşında olduğunu söylediğini.... İstanbul’un, 80 ülkeden 3.500 ustanın katılacağı 12. Dünya Briç Olimpiyatları’na 23 Ekim-6 Kasım tarihleri arasında ev sahipliği yapacağını...

Biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

TÜRK
siyasal tarihi konusundaki araştırmaları ile tanınan M.Ü. SBF öğretim üyesi Doç. Ahmet Demirel üç gün önce Kanlıca’da kaldırımda yürürken bir otomobilin çarpması sonucu beyin travması teşhisi ile üniversite hastanesinde yoğun bakımda yatıyor. Yakınları, ‘Şuuru yarı açık halde müşahade altında tutulurken, Kavacık Karakolu’ndan sürücü ile gelen polisin ‘şikayetçi değilim’ diye yazı alabilir mi? Karakol sanığı mı kollamak istiyor?’ diye soruyorlar.

İZMİR Olimpiyat organizasyonunda çalışan gençlerle görüştüm. Maalesef yaklaşık 11 ay kala yapılması gerekenler mali eksiklikten dolayı çok geride! Henüz iş ayrımları bile yapılmamış deniyor. AKP ilgi gösteriyor mu acaba? Korkarım bu işi de yumurta kapıya gelince yapıp maliyeti artıracağız.

Erol KURT
Yazının Devamını Oku

400 trilyonluk okul ihalelerini kimler kazandı

15 Eylül 2004
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanlığı’nın okul ihalelerinin sonuçlarına ilişkin müteahhitlerin tepkileri dinmiyor. Bazıları, ‘Türkiye’de daha böyle bir ihale olmadı; size teşekkür ederiz; lütfen bu işin peşini bırakmayın’ diyorlar. Bakanlığın, o da Başbakanlık kanalıyla yaptığı açıklamada, ihalenin Kamu İhale Kanunu esasları çerçevesinde ‘açık ihale’ yöntemiyle yapıldığını, ortaya konan iddiaları sadece ‘iftira ve gerçek dışı’ saymasına bir anlam veremediklerini söylüyorlar.

‘Bu ihaleler hangi kriterlere uyuyor’ diye soruyorlar.

Hani bu iktidar şeffaf olacaktı?

AB kriterlerine uygun yeni ihale yasası çıkardık; sonunda çorba ettik galiba.

Yasa, en ucuz teklif edene ihalenin verileceğini söylüyor; ancak ihale komisyonu bunu yeterli görmediği hallerde ortalama fiyat esas alınıyordu.

Fakat buradaki sonuçlar çok farklı. Ne yazık ki başka bir örneği yok.

Yürekli müteahhitler seslerini çıkartıyor ama bazıları da ‘Biz de konuşuruz ama Maliye bizi sonunda fena yapar’ diye çekiniyorlar. Bu endişeyi taşıyan bir müteahhidi dinliyoruz bugün.

GÜZEL SÖZ AMA

- Yalçın Bey, Borsa’nın 400 trilyonu ile yapılacak okulların projeleri çok güzel; hepsi çağdaş eğitime kapı açıyor; ancak ihale yöntemi çok yanlış ve haksız. Toplu Konut İdaresi bile bu kadar yüksek m2 maliyetli ihale vermemişti diye yazdınız. Maalesef doğru. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ihale öncesinde ‘Ben mezar yaptırmayacağım, okul yaptıracağım’ diyor; güzel... Ama ihale teklifleri alınırken, firmalardan üç gün içinde yeni koşullara bağlı olarak belgeler isteniyor. Bir süre sonra da, m2’si 400 milyonun altında teklif atanlara ihale verilmeyeceği söylentileri yayılıyor. Bu çok çarpıcı bir gelişme. Bu nedenle sonuçlarda herkesin rakamı yakın çıkıyor; peki tercihteki ölçü nedir?

ŞÜPHELİ DURUMLAR

Bunu açar mısınız?

- Efendim biz teklifimizi sunarken, bu söylentiler üzerine yaklaşık metrekaresine 290-300 milyon verdiğimiz teklifleri 400 milyon olarak değiştirdik. Aslında ilk fiyatlarla para kazanılırdı ama yine de ‘adet’e uymak zorunda kaldık. Bu neden böyle yapıldı bilmiyoruz. Ama devletin kaynakları bu kadar yüksek bedelle peşkeş çekilemez, yazıktır.

Ne demek istiyorsunuz?

- Şüphe uyandıran bir sürü durum var. İhaleyi kazananlar arasında AKSA İnşaat ve NET Yapı isimlerinin öne çıkması dikkat çekiyor. Net Yapı, üç yıllık bir firma; daha önce böyle bir büyüklükte bir iş bitirdi mi, belli değil. Aksa İnşaat’ın ortaklarının kime yakın olduğu bilinmelidir. Bunun gibi ihale verilen firma ve kişilerin AKP ile ilişkilerini ortaya çıkartmak; değişik adlarla kurulan firmaların da perde arkasında olan isimleri bilmek kamuoyunun hakkıdır.

Eğer hemşericilik ve bölgecilik ayrımı yapıldıysa yazık bu ülkeye... Bu arada Kolin, Hazinedaroğlu, Altındağ, Kaya, Ceylan, Kalyon, Ekşi, Doğuş ve Kuzu İnşaat gibi firmaların elendirilmesi de ayrı bir sorudur. Sanırım birçok firma yargıya gidecektir. Bu nedenle bakanlık okul ihalelerini hangi müteahhitlerin kazandığını kamuoyuna açıklamalıdır.

Baybaşin açıklaması

UZUN
süreli bir operasyon sonucunda 1998 yılında Hollanda’da 105 kilo eroin ve 5 kilo esrar kaçakçılığı ile ilgili olarak yakalanan ve beş ülkedeki organizasyonu çökertilen Hüseyin Baybaşın’in avukatı M. Berzan Ekinci bir açıklama gönderdi.

‘Baybaşin ‘Arslan’ avında’ (27.8.2004) tarihli yazımızda, Baybaşin’in, Hollanda’da aldığı 18 yıl hapis cezasından kurtulmak için, kendisinin yakalanmasına neden olan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Emin Arslan ve Yardımcısı İsmail Çalışkan ile ilgili bir karalama kampanyasına girişeceğinı belirtmiştik. Bunu da Baybaşin’in adına muhbirlik yaptığı ülkenin emniyet yetkilisinin verdiği resmi bilgiyle ortaya koymuştuk. Bilgiyi getiren görevli Başbaşin’in avukatının kendisiyle görüştüğünü ve karalama kampanyası yapacaklarını söylüyordu. Yazıda bu avukatın adını da ‘muhtemelen Berzan Ekinci’ diye yazmıştık. Ancak Ekinci, kendisinin hiçbir Hollandalı görevliyle görüşmediğini bildirdi. Burada bir yanlışlığı düzeltmek de bizim görevimiz... Baybaşin’in avukatlarının görüştüğü Hollandalı yetkililer değildi, adına muhbirlik yaptığı ülkenin emniyet görevlisiydi. Bu ülkeyi biz biliyoruz ama yazmıyoruz. Ekinci isterse bunu Baybaşin’e sorabilir. Bu avukat büyük olasılıkla Baybaşin’in kullandığı birçok yabancı avukattan biri olabilir.

Ancak Av. Ekinci açıklamasında, Baybaşin’in 1998 yılının 28 Martı’nda Hollanda’da resmi konutunda operasyona maruz kaldığını ve o günden beri de cezaevinde bulunduğunu, tamamen telefon konuşma kayıtlarına dayalı birtakım suçlamalara maruz kaldığını, yargılanmasının halen devam ettiğini belirterek Baybaşin’in yabancı bir devlet görevlisinin muhbiri olduğu iddiasının kişilik haklarına bir saldırı teşkil ettiğini öne sürüyor.

Aynı yazıda sözünü ettiğimiz ‘Türkiye’nin Mafyası’ (İletişim Yayınları, 2000) kitabını Frank Bovenkerk’in yazdığını belirtmiştik. Bir açıklama gönderen Yücel Yeşilgöz ‘Kitaba gönderme yaptığınız için size teşekkür ederiz. Ancak kitabı birlikte yazdık. İkimiz de Hollada’nın Utrecht Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi Krimonoloji Kürsüsü öğretim üyesiyiz’ diyor.

Ey AKP

EVLERE baskın verip insanları don gömlek polis nezaretinde karakola götürüp zina davası açacaksanız, o zaman sizin Avrupa’da ne işiniz var?

Avrupa’daki insanlar böyle ‘intim’ problemlerini kendi aralarında çözerler.

Hem size bir sorum var.

Avrupa’da ana, baba, çocuklar banyo küvetinin içinde anadan üryan hep beraber yıkanırlar. Bizim Avrupa havarisi Türklerin kaçta kaçı böyle bir şey yapabilir? İsterseniz bir anket yaptırın bakalım.

Şevki UYANIK-Betzdorf-ALMANYA

Mesaj panosu

ERBAKAN’
a 8 ay hapis cezası verilmişti. AKP hükümeti cezayı bir yıl ertelemişti. Yeni TCK’da bunun da ertelenmesi için bir çalışma yapılacak mı?

Emine YILDIZ

İSTANBUL

BOSTANCI’
da E-5 üzerinde Lunapark’ın önünde Taçspor tesislerinin 10 dönümlük alanı da imara, kurban gidiyor. Sanıyorum yer mahkemelikti ama bir şekilde Büyükşehir’den buraya imar çıkarılmış... Çamaşırcı deresinin bulunduğu bir yer depreme dayanıklı olur mu? Peki 11 katlı binayı kim yapacak; bu iş neyin karşılığı ve nasıl halledildi Büyükşehir’den?

İ.H.-KADIKÖY

KIZILAY’da, genel müdür vekili Ömer Taşlı, Düzceli; personel müdürü, gençlik müdürü, plan bütçe müdürü de Düzceli... Merkez büro müdürü de Taşlı’nın amca kızıyla evli. En kilit yerlerdekiler Düzceli ama bizler her an baskı altındayız. Emin olun bizler kötü durumdayız, halimiz ne olacak diye düşünüyoruz.

Bir grup Kızılay çalışanı-ANKARA

GÜNÜN SÖZÜ

‘Türkiye’nin AB tarafından bekleme odasına hapsedilerek iğfal edilmesi, kandırılması zina tarifine girmez mi?’

(Prof. Erol Manisalı)
Yazının Devamını Oku

Kamu yararı terazinin hangi kefesinde

14 Eylül 2004
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanlığı’nın, <B>İMKB </B>ile yaptığı protokol sonucu açtığı 400 trilyonluk ilköğretim okul ihaleleriyle ilgili olarak köşenizde yazılan yazılarla ilgili ben de bazı noktalara temas etmek istiyorum. Katıldığımız 13 grup ihalelerde tekliflerimiz, titiz çalışmalar ve fiyat araştırmaları sonucunda oluşturulmuştur. Buna mukabil ihale sonuçları önümüze geldiğinde okulların 400.000.000 TL/M2’nin üzerinde fiyatlarla belli firmalara verildiğini gördüm. Üstelik trilyonluk ihalelerde 20, 50 milyar farklarla elenen firmalar vardı. Bu ne tesadüf ki bazı firmalar üç-dört ihale birden kazanmıştı. Ayrıca bu firmaların teklifleri, teklif sıralaması bakımından orta sıraların üzerindeydi. Birden fazla iş alan bu firmalara gelene kadar bütün firmaların teklifleri aşırı düşük müydü?

Anlayamadık.

Allah rızası için 34. sıradaki firmaya nasıl iş verildi?

Basit bir hesapla, ihalelerin verildiği rakamlarla, idarenin düşük kabul ettiği teklifler arasındaki fark yaklaşık 80-100 trilyon arasındadır.

Bu parayla kaç okul daha yapılır, hep dediğimiz gibi kaç yetim okutulur?

İhaleyi bu fiyatlarla verenlerin kriterleri neydi bilemiyorum?

Kamu yararı terazinin neresinde kalmış? Bulamadım!

İHALELER İNCELENSİN

Ayrıca MEB Yatırımlar ve Tesisler Dairesi Başkanı Abdüssamet Arslan yaptığı açıklamada işlerin nerdeyse sıfır kárla teklif veren firmalara verildiğini beyan ediyor. Beyefendi lütfederse girdiğimiz ihalelerin hepsini metrajlarıyla, analizleriyle ve teklif fiyatlarıyla onların oluşturacağı bir ekiple incelemeye hazırım. Yüzde 15 net kár ile teklif verdiğimiz ihalelerde biz elenmiş isek iş alan firmalar nasıl kár etmiyor?

Anlayamadık.

Acaba bizim tekliflerimizde idarenin istediği, bizim farkına varamadığımız bir fon payı mı unutulmuştu?

Biz firma olarak, verdiğimiz tekliflerle, ihaleyi alan firmaların teklifleri arasındaki fark kadar ayrıca teminat vererek işleri yapmaya hazırız. Elenen firmaların da bu şekilde düşündüğünü belirtmeliyim.

Mehmet ERDURMUŞ

İnşaat Yüksek Mühendisi


İşte gerçek durum

ADALET Bakanı Cemil Çiçek, 1990 yılında ANAP hükümetinde aileden sorumlu Devlet Bakanı...

Cumhuriyet muhabiri İdil Gürsel ‘Türk ailesinin ve geleneklerinin korunması üzerine’ bir söyleşi yapıyor. Bir yerde şöyle bir soru yöneltiyor Çiçek’e:

- Peki evlilik öncesi ilişkiler, flört... Gençler evlenmeden önce en iyiyi bulmak için birçok kişiyi denemek istiyor?

Bakan Çiçek yanıtlıyor:

- Bu, hayvani içgüdülerle insanların birbirine yaklaşmasıdır. Konfeksiyoncu dükkánı mı bu! Sık sık elbise gibi değiştirsin. Bunu kabul etmek mümkün değil. Flörtün fahişelikten ne farkı var? Sonuçta bunda hep kadın zararlı çıkıyor.

Bu söyleşi, Cumhuriyet’in 13 Kasım 1990 tarihli sayısında son sayfa manşeti olarak yer alıyor.

O dönemde kadın siyasetçiler büyük tepki gösteriyor: CHP’li Jale CandanCemil Çiçek herhalde çağdaş dünyadan habersiz. Türk-İslam sentezine uygun olarak getirdiği bu tür cins ayrımcılığına katılmak kesinlikle mümkün değil’ diyor.

Bakan bu haberi baştan yalanlayamadı; ama hep tartışma konusu oldu.

Tarih 6 Haziran 2004...

Vatan Gazetesi muhabiri Deniz Güçer, Çiçek’le ‘özel hayat üzerine’ bir söyleşi yaparken, şöyle bir soru yöneltiyor:

- ANAP döneminde ‘flört fahişeliktir’ sözlerinizle gündeme gelmiştiniz. Ciddi eleştirilere uğradınız. Söylediniz mi bu sözleri?

Bakan şu karşılığı veriyor:

- Hayır. O dönem biz ANAP’ın muhafazakár kanadının ileri gelenlerinden görülüyorduk. (...) Ben esas itibariyle nikáha dayalı evliliği tercih ederim, dedim. Diğeri kişisel tercihtir. Bizim kanunumuz imam nikáhını da kabul etmiyor, dedim. İşte laf bu kadar. Ertesi gün ‘Flört fahişeliktir’ diye bir manşet. Altına bak, alakası yok. Tekzip ettim ama... 13 sene geçti. Haberi yazan arkadaşımız beni aradı telefonla. ‘Vicdanen rahatsızım, söylemediniz bu lafı ‘ dedi. Eee, dedim bunu ikimiz duyuyoruz, kamuoyu ne olacak? Hálá o beyan esas alınarak hükümetteyken bu bakan şöyle yorumlar yapıyor. Benim çoluk çocuğum rencide ediliyor. Programa çıkar mısınız’ dedi. Söylersem çıkarım, dedim. Çıktım. O da samimi olarak bunu düzeltti. 13 senelik rötarla da olsa takdire değer. Kırgınlığım yok.’

HABER NASIL OLUŞTU

Cumhuriyet’
ten röportajı yapan İdil Gürsel şimdi gazeteci değil... Biz de o zaman Cumhuriyet’in Haber Müdürüyüz; Ankara temsilcisi Ahmet Tan, Haber Müdürleri de Mustafa Balbay ve Işık Kansu... Bakan bu sözleri o tarihte yazıldığı gibi söylemişti; haber de bu kadar kişinin süzgecinden geçip manşet olmuştu. Hatta sorgu sualimizden geçen Gürsel’in ‘Neden uydurayım böyle bir şeyi’ diye alınganlık gösterdiğini anımsıyoruz.

Acaba Çiçek, bunu bant konuşmasının dışında mı söylemişti; bunu bugün hatırlayamıyoruz.

Bir ara Habertürk’ün yayın yönetmenliğini yapan Hakan Aygün de, o dönemde Cumhuriyet’te SHP muhabirliği yapıyordu. Aygün, 6.6.2003 tarihine Adalet Bakanı Çiçek’i ‘Basın Kulübü’nde konuk ediyor. Aygün’ün esprili soruları arasında ‘itiraf’ konusu gündeme geliyor.

Tartışma buradan kaynaklanıyor: Hakan Aygün, o zaman muhabir arkadaşı kendisinin yönlendirdiğini öne sürerek, ‘Flört fahişeliktir belasını başınıza açan ben oldum’ demek zorunda kalıyor bugün.

Bakanın 1990’da söylediği sözler haber metninde ‘Flörtün fahişelikten ne farkı var?’ biçiminde yer alıyor; başlık da ‘Flört, fahişelikten farksız’...

Bütün fırtına bunun üzerinde kopuyor; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar hikáyesi gibi...

ŞİKAYETLER

BURGAZADA’da, evrensel öykücümüz Sait Faik’in büstü cumartesi gecesi saldırıya uğradı; Büstün kaidesindeki mermerler kırıldı; yerinden sökülebilseydi belki de denize atılacaktı. Belediyenin bank ve konteynerleri de bir hafta önce denize atıldı. Adada polis gece 24.00’den sonra yok. Saldırının izini sürdük, zanlıyı saptadık. Tanık ve kanıtları tamamlayarak savcılığa başvuracağız.

Ferihan ERGUN -Ada Dostları Derneği Başkanı

30 yaşında mimar bir bayanım. Geçen cumartesi akşamı kendi kendime eğlenmeye hakkım olabileceğini düşünerek arkadaşlarımın önerdiği Ortaköy Angelique adlı mekana gittim. 00.30’da bir bodyguard beni bel seviyemden kaba bir şekilde tutarak ‘nereye’ dedi. Kartım olmadığını bahane edince; böyle bir durumda kalmanın utancını düşünün. ‘Damsız girilmez’i anladık ama dam niye giremiyor? Benim gibi hergün yüzlerce kişi bu gibi keyfi davranışlarla karşılaşıyor.’
Yazının Devamını Oku

Hangi ihale doğru

12 Eylül 2004
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanlığı’nın, <B>İMKB </B>ile yaptığı protokol sonucu açtığı 400 trilyonluk ilköğretim okul ihaleleriyle ilgili olarak köşemizde önceki gün yer alan bir müteahhidin tepkisine birçok müteahhitten destek geldi. Müteahhitler, ‘Ciddi bir haksızlık yapılıyor. Biz bu hesabı anlayamadık, teknik analizler neden dikkate alınmadı? Devlet niye bu kadar maliyetli ihale yapıyor?’ diye sorarlarken; Milli Eğitim Bakanlığı ise Başbakanlık kanalıyla yaptırdığı açıklamada, iddiaları gerçek dışı olarak niteledi. (Yandaki sütunda okunabilir.)

Böyle büyük bir ihalede gerçeklerin aydınlanabilmesi açısından gelen tepkilerden birini daha, K.Savaş Gülşen’in yazdıklarını özet olarak veriyoruz:

‘ODTÜ mezunu, inşaat mühendisiyim. (İhaleye katılan) bir firmanın keşif ve ihale işlerini yürütüyorum. MEB’in EFİKAP2 Projesi kapsamındaki ilköğretim okul inşaat ihalelerinden 8 tanesine teklif verdim. İhale tarihinde Ankara’da açılan teklif zarfları sonucunda söz konusu ihalelerden ikisinde en düşük teklifi (iki ihale için ortalama M2 343 milyon) vermiş oldum. İhalelerin onaylanmasını ve gidip işlere başlamayı beklerken 9.9.2004 tarihinde idareden gelen yazıyla bu ihaleler için yaptığım bütün çalışmaların boşa gittiğini çok şaşırtıcı bir şekilde anlamış oldum. İhalenin en düşük teklifi verilmesinden kaynaklı şaşkınlığım, daha önce Toplu Konut İdaresi’nde (TOKİ) girmiş olduğum farklı bir ihale dolayısıyla iyice artmıştır. EFİKAP2 ihaleleri sonuçlanmadan, yaklaşık iki hafta önce girmiş olduğum TOKİ tarafından yapılan 80 adet konut yapımı ihalesi M2 275 milyon olan teklif fiyatım yüksek bulunduğu için TOKİ tarafından iptal edilmiştir.

BAYINDIRLIK’TAN PAHALI

Hal böyle olunca MEB’in EFİKAP2 ihaleleri için vermiş olduğum tekliflerin yüksek bulunması endişesini taşımaya başladım. Bu endişemde haklı olmadığımı, MEB’in ihaleleri M2 400-450 milyon arasında teklif atan firmalara verdiğini öğrenince anlamış oldum. TOKİ, M2 275 milyonu çok bulup ihaleyi iptal etmişken; MEB, M2 343 milyonu düşük bularak ihaleleri yüksek teklif sahibi firmalara vermiştir.

Hangi idare doğrusunu yapmaktadır sorusunun cevabı, durumun vahametini göz önüne sermektedir.

Söz konusu iki idarenin yapmış olduğu ihalelerle yaptırmayı planladığı işler (temel eğitim kurumları, asansörlü ve kaloriferli konutlar) Bayındırlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Yapı Yaklaşık Maliyetleri’ çizelgesinde aynı tip (3. sınıf B grubu yapılar) yapı kabul edilmiş olup her ikisi için de ‘2004 Yapı Yaklaşık Maliyeti’ M2 322 milyon olarak açıklanmıştır.

Piyasa fiyatları ile bu maliyet yaklaşık M2 290-300 milyon lira civarındadır.

Bu durumdan benim çıkardığım sonuç, ihaleler hazırlanırken mühendislik (metraj, maliyet, risk vs.) çalışması yerine idarelerle ‘sıcak ilişkiler’ kurmanın daha makbul olduğudur.

Görünen o ki, verilen fiyat teklifinin veya teknik analizlerin hiçbir önemi yok; asıl önemli olan hortuma bir şekilde katkıda bulunmak mıdır?

DEVLET ZARARDA

Sonuç
olarak biz teklif verdiğimiz ihalelerden en az % 10-15 para kazanırdık.

Bu ihalelerden kimlerin ne menfaat sağladıklarının ve devleti zarara uğratanların ortaya çıkması için önemli bir kamuoyu oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başbakanımızın da bu konuyu inceleyerek ‘ihalelerden sorumlu sorumsuzlardan’ hesap sorması için gereğini yapacağını ümit ediyorum. Yoksa biz hakkımızı aramak için yargıya gideceğiz.’

İşte çarpıklık

MEB’in, Borsa’nın eğitime katkı için verdiği 400 trilyon ile açtığı 62 paket (yaklaşık 130 okul) ihalelerdeki farklılıklara bazı örnekler: (Trilyon TL)

M4.IP12 (Trabzon): Teklif veren 23 firma; en yüksek 7.9 trilyon; en düşük 4.7 trilyon; işi alan 6.9 trilyon (Kaya Doğalgaz, İnşaat)

M4.IP08 (Rize, İkizdere ve Güneysu): Teklif veren 19; en yüksek 5.2; en düşük 3.8; işi alan 4.2 (Gizem İnşaat)

M1.IP05 (İstanbul K.Çekmece, Halkalı): Teklif veren 37; en yüksek 8.3; en düşük 5.4; işi alan 7.0 (Aksa İnşaat)

M1.IP03 (Bursa): Teklif veren 40; en yüksek 8.6; en düşük 5.2; işi alan 6.6 (Fuat Çelik)

M1.IP05 (İstanbul): Teklif veren 36; en yüksek 8.3; en düşük 4.6; işi alan 7.0 (Aksa İnşaat)

M1.IP07 (İstanbul): Teklif veren 26; en yüksek 7.2; en düşük 4.4; işi alan 5.2 (Doğan Karakaş)

M1.IP08 (İstanbul): Teklif veren 23; en yüksek 9.1; en düşük 4.4; işi alan 6.0 (Net Yapı)

M1.IP09 (İstanbul): Teklif veren 30; en yüksek 7.7; en düşük 4.6; işi alan 6.5 (Poyraz İnşaat)

Bakanlık ise ‘yalan’ diyor

BAŞBAKANLIK Basın Merkezi’nden önceki gün akşam saatlerinde yayınlanan bildiri şöyle:

‘10.9.2004 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Yalçın Bayer tarafından kaleme alınan ‘400 trilyonluk okul ihalesinde ne oldu (aslı, ‘döndü’. Y.B.)’ başlıklı yazıya ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yalanlama metni aşağıdadır.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Eğitime Fiziksel Katkı Projesi Eğitim Kurumları İnşaatları İhaleleri 7.6.2004 tarihinde kamuoyuna açık olarak 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu esasları çerçevesinde açık ihale usulüyle yapılmıştır.

Köşenizde yer alan şahsın Bakanlığımızla ilgili yaptığı iftira, ithamlar tamamen terbiye sınırlarını aşan, yalan, mesnetsiz ve gerçek dışı iddialardır. Gerçek dışı iddialar için mektubu yazan kişi ve firmalar hakkında gerekli hukuki işlemler yüce mahkemelerimiz nezdinde Bakanlığımızca başlatılmaktadır.

Gazetenizin, aynı köşesinde kamuoyunun bilgilendirilmesini ve bu yalanlamanın yayınlanması konusunda gereğini bilgilerinize sunarız.’

12 Eylül

MUDANYA C. Savcılığı’nın eliyle İmralı Cezaevi hükümlüsü Öcalan’a... 12 Eylül sizi, Çatlı’yı ve Çakıcı’yı doğurdu. Bazı sağ, ırkçı ve şeriatçı politikacılar ile onların uydusu bürokratlar; vurguncu ve hortumcular; 12 Mart’ın tamamlayıcısı 12 Eylül 1980’in 24. yıldönümünde, konsey üyeleri ‘beş’lerle birlikte Öcalan, Çatlı ve Çakıcı’nın doğumgününü kutlamak gerekiyorsa öyle olsun. Mehmet FEYYAT

GÜNÜN SÖZÜ

‘Kaymakamlar gelir gider, ancak Ulla gitmez.’

(İskenderun Kaymakamı

Ünal Erdoğan, 25.2.2000)
Yazının Devamını Oku