Yalçın Bayer

CHP niye bu hale geldi

11 Eylül 2004
<B>CHP, ‘Cumhuriyet Halk Fırkası’ </B>adıyla 9.9.1923’te kuruldu.<B> </B>Önceki gün partinin 81.<B> </B>kuruluş yıldönümüydü.<B> </B>Dünyada 81 yılını bitirmiş başka bir partinin olmadığı biliniyor.

Genel Merkez yöneticileri, Anıtkabir’e gittiler; başlarında Genel Başkan Deniz Baykal yoktu.

Genel Sekreter Önder Sav, Anıtkabir defterine şunları yazdı:

‘Cumhuriyet’i ve CHP’yi içerden ve dışardan her türlü saldırı ve engellere karşı büyük bir kararlılık ve inançla koruyoruz ve yaşatıyoruz. Cumhuriyet’in temel niteliklerinden demokratik, laik hukuk devletinden, devrimlerinden, Cumhuriyet’in birikim ve kazanımlarından asla ödün vermeden, yılmadan yolumuza devam ediyoruz. Sürekli devrimcilik anlayışı, çağdaşlaşma hedefi yolumuzu aydınlatıyor. Senden ve eserlerinden asla vazgeçmeme kararlılığımızı, sevgi ve saygılarımızı ileterek huzurundan ayrılıyoruz. Rahat uyu.

Acaba CHP’liler rahat uyuyor mu?

Yazının Devamını Oku

400 trilyonluk okul ihalesinde ne döndü?

10 Eylül 2004
‘<B>LÜTFEN </B>dikkatle dinleyin; ben <B>Konya Ereğli </B>doğumlu, inşaat mühendisi <B>Abdullah Kalkan’</B>ım.<B> Ankara Kızılay’</B>da <B>Okan İnşaat’</B>ın sahibiyim, ayrıca iki firmam daha var. Hiç kimse ve iktidarla ahbap-çavuş ilişkileri içinde değilim. Adapazarı’nda 520 kalıcı deprem konutu yaptım; 3 trilyon lira zarar ettim; ama zamanında teslim ettim. Ne sigorta, ne vergi borcum vardır. Devlette sicilim temiz bir işadamıyım.

Size Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı bir ihaleyi, devletin nasıl trilyonlarca lirasının gittiğini anlatacağım.

Geçen yıl Başbakan Tayyip Erdoğan ile İMKB Başkanı Osman Birsen’in katıldığı bir törende ‘Eğitime Fiziksel Katkı Projesi’ (EFİKAP) imzalandı. Yani, Borsa’nın parasıyla, yurdun çeşitli yerlerinde 62 adet paket (yaklaşık 130 okul olabilir) temel eğitim okulu yaptırılacaktı. Milli Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi’nin açtığı ihalenin teklifleri 7.6.2004 tarihinde Ankara’da alındı. İhalenin sonuçlarını üç ay sonra, dünden itibaren öğrenmeye başladık.

Sonuçlar benim gibi ihaleye katılan 40 müteahhit firma için de şaşırtıcı olmalıdır.

Ne yazık ki, ihaleler en düşük teklifi verenlere değil de, bakanın işaret ettiği, en yüksek teklif veren müteahhit firmalara ihale edilmiştir. Uzan grubunun araçlarını satıp 15-20 trilyon gelir elde edildiği yolunda propaganda yapılırken, bu tarafta 100 trilyona yakın para müteahhit firmalara haksız yere hortumlatılmıştır.

Size anlattıklarımı bugün (dün) bir faksla Sayın Başbakanımıza gönderdim. Emin olun bu ihaleler böyle devam ederse zarar 500 trilyonu bulur, dedim. Başbakanımıza değer veriyor ve güveniyorum. Ancak bunlardan haberi olmadığını sanıyorum. Bakanı da yıpratalım demiyorum. Başbakan dört dörtlük ama arkasındaki adamları iyi tanıması lazım.

- Peki ihaledeki çarpıklıklar nedir?

- Ben 12 paket ihaleye teklif verdim; % 15, 18, 20 gibi kırımlarla... Emin olun en ucuz tekliflerdi ve para da kazanılırdı... Örneğin bir pakete 5 trilyon teklif verdim; ama ihale 8 trilyona bir başka firmaya verildi. Yine 6 trilyonluk bir paket 10 trilyona gitmiş; daha doğrusu yapılaşma maliyetinin üzerine... Metrekare maliyet 290-300 milyon iken 400-450 milyon olur mu? Kırım maliyeti yapmadan artı para ile verildi bunlar maalesef... Daha açık tabiriyle, bu ihaleler Bayındırlık birim fiyatlarının üstünde gitti. İçimde ciddi şüpheler doğdu. Emin olun bunları da kıskançlıktan anlatmıyorum. Devletin kaynaklarının hortumlanmasına üzülüyorum.

PARTİ DEĞİL, CEP GÖZETİLDİ

-
Şüpheleriniz?

- Menfaatin olmadığı yerde risk olmaz. Ben yargıya gideceğim bu konuda.

- Siz korkusuzca bunları nasıl söyleyebiliyorsunuz?

-
Ben hiçbir parti üyesi falan değilim, bir yere de yandaş değilim. Şunu da ekleyeyim, burada parti değil, cep gözetimi yapılmıştır. Açıkçası ortada devletin kaybı vardır. Benim isteğim, ihalelerin rekabet ortamına uygun ve hakkaniyetle yapılmasıdır. Sayın Başbakanımız lütfederse bunları kendisine anlatabilirim.

Bakan Osman Pepe balığımızı yer mi?

İSKENDERUN’
da yaşayan bir yurttaş olarak Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin ‘çevre felaketi’ yaşayan kentimize gelmesini ve yapılan çalışmaları yerinde görmesini istiyorum.

Başka şeyler de istiyorum. Sayın Pepe’nin, geldiğinde çoraplarını çıkarıp ayaklarını deniz suyuna batırmasını, ellerini ve kollarını denizde iyice yıkamasını istiyorum. 6 Eylül sonrasında tutulmuş ‘leziz’ balıklarımızdan yemesini istiyorum. Bütün bunları yaparken de yüz ifadesini görmeyi arzuluyorum.

Neden hálá İskenderun’a gelmiyor Sayın Pepe... Halkımıza, balıkçılarımıza bir ‘geçmiş olsun’ diyecek bir hükümet yetkilisi olmayacak mıdır? Kimse utanmasın gelsin; her şeye rağmen ağırlarız onları; balık değil tavuk ikram ederiz. Onu da yemek istemezlerse, Irak Savaşı hurdalarının bulunduğu mevkiye pikniğe götürür, mangal ve odun ateşi yakar, bombalar yanında bomba gibi bir piknikte et yediririz.

Sonra sorarız; Ulla gemisi aylar öncesinden deniz içinde yan yatarken, Ulla haricinde yan gelip yatanlar olmuş mudur?

Doğan SÜSLÜ-İSKENDERUN

Kalbim sıkıştı

‘BEN
Van’dan Güler... Dul kadınların maaşlarının SSK tarafından kesileceği haberini okuyunca kalp spazmı geçirdim. Ben de bu mağdurlardan biriyim. Emekli Sandığı’ndan 320, SSK’dan (babamdan) da 280 milyon alıyorum. Evim kira, oğlum nişanlı, bir oğlum üniversitede okuyor. Eğitim ve evlilik haklarımızı kullanamıyoruz; hatta yaşam hakkımız bile elimizden alınıyor. Ben ne yapayım; yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele edenlere soruyorum; bana bir yol gösterin.’

Biliyor musunuz?

İÜ Rektörü Prof. Kemal Alemdardoğlu’nun görevden alınması için Cumhurbaşkanı’na yapılan başvuruda YÖK üyelerinden Erdoğan Teziç (başkan) ile Ülkü Azrak, Ömer Faruk Batırel, Aysel Çelikel, Ergin Nami Nomer, Özgün Ökmen, Ali Ekrem Özgül, Selçuk Öztek, Türkan Saylan, Burhan Şenatalar ve Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu’nun ‘evet’; Alpaslan Işıklı, Aybar Ertepınar, Savaş Küçükyavuz, Barbaros Günçer, Tuğmaç Sayraç ve Mustafa İlhan’ın ‘hayır’, Ramazan Arslan’ın ise ‘çekimser’ oy kullandıklarını... Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Faruk Şen’in, Cumhurbaşkanı’na gönderdiği mektupta, İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu’na yapılan eleştirilerin haksız olduğunu bildirdiğini... MANİSA’da önceki gün açılan Fenerium ve Kiğılı mağazalarının açılışında TBMM Başkanı Bülent Arınç, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, eski Maliye Bakanı Ekrem Pakdemirli ile HAVAŞ ve İDO’nun eski genel müdürü Şeref Dikyar’ın, Abdullah Kiğılı ve Mahmut Uslu ile Fenerbahçe’nin şampiyon olup olamayacağını tartıştıklarını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Hesap Uzmanları yanıtlıyor

9 Eylül 2004
<B>‘CUMHURBAŞKANI’na İnat Kararnamesi’ </B>(3.9.2004) başlıklı yazınıza yönelik olarak, bazı kişi ve grupların 05.09.2004 tarihli köşenizde yer alan ifadelerinin haksız ve yersiz bir şekilde <B>Hesap Uzmanları </B>camiasına yöneldiği görülmüş; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla ve mesleki değerleri itibarıyla provokatif amaçlı beyanların muhatabı olması düşünülemeyecek mensuplarımız adına bu açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur. HASET DUYGULARI 1945’te kurulup doğrudan Maliye Bakanı’na bağlı statüsüyle ülkemizde üst düzeyde kamusal denetim sürecini başarıyla sürdüren, bu görevini yaparken de hukukun üstünlüğü ve kamu hizmeti bilincinden taviz vermeyen Hesap Uzmanları Kurulu ve mensupları, bu nitelikleriyle kamuoyunda ve bürokraside haklı bir isim ve olumlu yer edinmişlerdir. Camiamızın bu olumlu imajına rağmen, sıklıkla karşılaştığı ancak çok fazla önemsemediği durum ise hizmetleriyle kurumsal kimlik ve kamu hizmetine anlamlı katkılar oluşturmak yerine, bütün faaliyetlerini makam, mevki ve unvan çabalarına indirgeyen kişilerin haset duygularına muhatap kılınmak istenmesidir.

KENDİNİ BİLMEZLİK Maliye Bakanlığı, bürokratik gelenekleri ve mesleki ilkeleri gelişmiş, her birimi ve çalışanının yerini ve haddini bildiği bir bakanlıktır. Bu gelenek ve yapıya rağmen; gerçekleri çarpıtarak yaratılan kargaşadan çıkar ummak, en hafif deyimle ‘kendini bilmezliktir.

Ülkemizde vergi denetimi çok başlı değil, çok kademelidir. 1. kademeyi doğrudan bakana bağlı Hesap Uzmanları Kurulu ve Maliye Teftiş Kurulu oluşturur. 1. kademede bu kurullar dışında ‘kurul’ adını taşıyan 3. bir denetim birimi mevcut değildir. 2. kademeyi Gelirler Genel Müdürü’ne bağlı gelirler kontrolörleri, 3. kademeyi de Defterdarlar ve Gelirler Bölge Müdürlerine bağlı vergi denetmenleri oluşturur. Burada eleştirilecek bir durum yoktur, zira bu denetim birimlerinin elemanlarının mesleğe alınması, yetiştirilmesi ve göreve atanması farklıdır ve her birim kendi statüsüne uygun denetim yapar; bu durum gelişmiş ülkelerde de böyledir; büyük mükellefleri inceleyen denetim birimleri diğer birimlerden ayrıdır.

NEYİN KAVGASI?
Vergi denetiminin en üst kademesinde yer alarak doğrudan Maliye Bakanı’na bağlı olarak görev yapan ve üçlü kararname ile atanan Hesap Uzmanları’ daha alt bir statü olan gelir idaresinin yeniden yapılanması içinde göstermeye çalışmak ve hatta bütün kişisel ve mesleki zafiyetleri örtülemek gayretiyle, Hesap Uzmanları’nı statüleri ve ‘kurul’ kültürleri gereği taraf olmayacağı bir ‘gelir idaresinde yetki kavgası’ içerisinde sunmak, konuyu çarpıtmaktır. Hesap Uzmanları Kurulu mensupları mesleğe girişlerinden itibaren bakan adına üst düzey denetim yapmanın onur ve heyecanını taşımakta ve bu anlayış ve sorumlulukla görevlerini sürdürmektedirler. Hesap Uzmanları camiasının kamuya hizmet etmek dışında bir amacı ve ‘kavgası’ bulunmamaktadır. Bu yönüyle, Hesap Uzmanları’nın gelir idaresinin yeniden yapılanması konusuyla doğrudan ilgisi bulunmadığı gibi bu yapılanmanın da Hesap Uzmanları’na yönelik bir boyutu bulunmamaktadır.

KIDEM VE LİYAKATIN ÖNEMİ Diğer yandan, yine aynı çevrelerin hezeyanının bir başka yönü de ‘Maliye Bakanlığı’nın üst düzey görevlerinin Hesap Uzmanı kökenlilerden oluşmasının sıkıntı yarattığı’ iddiasıdır. Bu değerlendirmeler, esasında bizlere dönük tertiplerin, haksız ve yersiz saldırıların altındaki sebepler ile bu türlü oluşumların içerisindeki kişilerin gerçek ‘kimliklerini’ göstermesi bakımından önemlidir. Maliye Bakanlığı’nda ve bürokraside üst düzey kamu görevlilerinin bir kısmının Hesap Uzmanı kökenli olması; camiamız bakımından gurur verici bir durum, kamu hizmetinin hukuka uygun, tarafsız ve etkin olarak sürdürülmesi bakımından da ülkemiz adına şanstır. Kamu hizmetinde ‘sıkıntı’ yaratan asıl durum, bir kariyer mesleğine sahip olan Hesap Uzmanları’nın ‘kıdem ve liyakat’ ilkeleriyle üst düzey kamu görevlerinde yer alması değil; Hesap Uzmanları camiası dışındaki bazı kişi ve grupların kamu görevlisi bilincinden yoksun, başarısızlığa mahkûm statü ve unvan beklentileri ile bu konudaki nafile çabalarıdır.

Azmi DEMİRCİ-Hesap Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı


Sinop’taki atık varilleri unutma

İTÜ Çevre Bilimleri Fakültesi’nden Prof. İlhan Talınlı, İskenderun’daki olay üzerine ‘Atıklarla mücadelede bir planımız, programımız ve de yüreğimiz yok’ diyor. Gerçekten öyle; 1980’lerin başından beri Türkiye zararlı atık çöplüğü olmaya devam ediyor. Çevre politikalarında bir adım bile atmış değiliz; ciddi anlamda hiçbir önlem ve kontrolümüz yok.

20 yıl öncesine gidiyoruz. Antalya üzerinden Isparta’da bir çimento fabrikasında yakılmak üzere Antalya’ya gemiyle getirilen atıkları ilk önce Cumhuriyet Gazetesi’nin o zamanki genç muhabiri Semra Somersan ortaya çıkarmıştı. İyi ki yazdı da bu atıklar geriye gönderilebildi.

Ama en önemlisi de Sinop açıklarından 4.8.1988’de sahillere vuran toksik kimyasalların bulunduğu varillerdir. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden toplanıp Romanya’nın Sulina serbest bölgesine getirilen variller, buradan gemilerle İtalyan kimyagerlerin gözetiminde Karadeniz’e atılıyordu; hiçbir ülkenin haberi olmadan... Üzerinde ‘R’ amblemi bulunan varillerin, 1988’in nisan ayında Panama bandıralı Akbay-1 ve Corina adlı Türk gemilerden atıldığı tespit edildi. Varillerde ‘böcek öldürücü olarak bilinen DDT türevleri’ vardı; Türkiye’deki tahlillerde 20’nin üzerinde değişik kimyasal maddeye rastlandı. Samsun-Sinop sahillerinde yıllar itibarıyla bugüne kadar 450’ye yakın varil sahile vurdu. Çevre Bakanlığı ne yapacağını şaşırdı, atıkların yurtdışında bertaraf edilmesi görüşü ekonomik bulunmadı ve sonunda bunların Sinop ve Samsun’da birer çukura gömülmesine karar verildi; başlarına da birer bekçi dikildi. Karadeniz’e gömülen varillerin sayısının 3000 dolayında olduğu sanılıyor. Konu zaman zaman Meclis’e soru önergeleriyle geldi; ama kalıcı hiçbir çözüm bulunamadı; hiçbir üniversitemiz de bu konuda bir çalışma yapmadı.

Sinop’tan meslektaşımız Cengiz Demirel, ‘Uluslararası boyutta bir çevre cinayeti kabul edilen ölüm atıkları ile ilgili olarak 16 yıldır sayısız haber yaptım, ancak İtalyan hükümeti, BM ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde yeterince sonuç alınamadığını gördüm. Bunun üzerine bu olayın öyküsünü ‘Varil’ adlı kitapta toplamaya karar verdim’ diyor.

Sadece bu olaylar mı?.. Rusya’dan getirilen hurda demirlerin Çernobil kalıntılı olduğu belirlendi. Radyasyon yayan atıklar İstanbul Bağcılar’da; İçanadolu’daki Aksaray’da ortaya çıkarıldı.

Dünyadaki atık mafyası ve bunun Türkiye’deki işbirlikçilerine karşı hangi uluslararası müeyyideyi uygulatabildik. Kocaman bir hiç. Daha neler getirildi de haberimiz olmadı.

GEÇMİŞİN SÖZÜ

‘Bir defterdardan, mükellefler memnunuz derlerse, o defterdarı görevden alırım.’

(Maliye Bakanı Kemal Unakıtan)
Yazının Devamını Oku

Varil!

8 Eylül 2004
<B>NE </B>yazık ki beklenen son, önceki gün saat 15.00’te gerçekleşti! <B>M/V Ulla </B>gemisi, <B>İskenderun Körfezi’</B>nde sulara gömüldü.<br><br>Ne ilk ne de son olacak. Türkiye’nin kara coğrafyası ve denizleri artık bir atık deposu durumunda.

‘Elbette yaşananlardan çıkarılacak dersler olmalıdır’ diyor İskenderun Çevre Koruma Derneği Başkanı Aylin Canpolat Ödemiş...

Ulla’yı; ağır işleyen adalet mekanizmasının, ağır işleyen bürokratik sürecin ve son yıllarda toplumsal hastalığımız haline gelen ‘nemelazımcılık’ın batırdığını söylüyor.

Ödemiş şunları anlatıyor:

‘Gelinen noktada, bundan sonra yaşanacaklar konusunda uzman kişi ve kuruluşların da açıklamaları olmalıdır. Ancak şurası muhakkak ki, Ulla’nın toksik yükünü oluşturan +6 değerli krom ve diğer ağır metaller, süreç içinde İskenderun Körfezi sularında dağılacak ve canlı yaşamı etkileyecektir.

Ağır metallere bağlı kronik karaciğer zehirlenmeleri ve diğer olumsuz etkiler önümüzdeki on yıllarda yaşanabileceklerin sadece bir kısmı.

Ne yazık ki ülkemizde bunları belirleyecek sağlıklı istatistikler yapılmamaktadır.

Çernobil örneğinde yaşadığımız gibi aradan geçen on yıllara karşın Karadeniz’de yaşanan kanser vakalarıyla ilgili, doğum anomalileriyle ilgili sağlıklı araştırmalar yapılamamaktadır.

Bilimsel olarak İskenderun Körfezi yarı kapalı körfez olarak nitelendirilen bir körfezdir ve sularının doğal olarak 80 yılda yenilenebileceği söylenmektedir.’

Yasal olmayan tehlikeli atık ticareti, uluslararası anlaşmalara karşın ne yazık ki artan bir şekilde sürüyor. Her geçen gün bir başka yerde örnekler ortaya çıkıyor. Zehirli varillerin, sahillerde son yılların modası ‘beach club’lerde kullanıldığını da kimse unutmasın.

Ödemiş, ‘Bunları yapanların, yaptıklarını yanlarına bırakmayacağız’ diyor.

Var mısınız; çevre sorunları karşısında birlikte savaşıma...

Bu paralar helal mi?

FUTBOL antrenörlerine, futbolculara verilen maaş ve primleri basından öğrendikçe uykularım sekteye uğruyor. Yüreğimin derinliklerinde fırtınalar kopuyor.

Asgari ücretin 318 milyon olduğu bir ülkede, 17 ve 37 milyar, 80 bin dolar gibi maaşlar, 50 trilyonluk primler... Arap şeyhi misiniz, nesiniz?

Ülkemizde 1999 depremi yaşanmış, 2000 Kasım, 2001 Şubat krizleri olmuş; donumuza kadar borçlu bir ülkede bu paralar helal midir?

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı böyle bir maaş alabiliyorlar mı? Diyecekler ki, Futbol Federasyonu özerktir... İyi de o zaman geride bırakılan çöküntü ve bataklıklar için ne diyeceğiz?

Yükseköğrenim yaptım, 28 yıllık memurum, maaşım 650 milyon; iki çocuğum da eğitim yapıyor.

Kimin parası kime ödeniyor? Gelmiş geçmiş hükümetler bütçede açık var diye % 6’dan fazla zam yapamıyor. Şehit, dul, yetim ve gaziler nasıl geçiniyor, düşünen var mı?

Bankaları soy, yolsuzluk yap, abartılı ücretler ver; sonra da ‘Ne mutlu Türküm diyene... Vatan, millet, Sakarya’ edebiyatı yap.

Bunları dile getirdiğinizde ideolojik fikirlerle tanımlanıyorsunuz. Böyle sistem olmaz olsun.

Sadık YILMAZ -SİNOP

Taksi durakları şirketleşecek

İSTANBUL İl Trafik Komisyonu’nun kararıyla taksi durakları kaldırılıyor. Taksilerin bundan böyle oluşturulacak şirketlere bağlı olması için çalışmalar yapılıyor.

18 bin taksi ve 600 dolmuşun günde 1.5 milyon kişi taşıdığı gözönüne alınırsa, şirketleşmenin arkasında nasıl bir rant olduğu ortaya çıkıyor. İstanbul Otomobilciler Esnaf Odası Başkanı Semih Kaçanoğlu projeye karşı çıkarak ‘Aslında bizler taksileri duraklara çekip talep edildiği anda trafiğe çıkmasını savunuyoruz. Ancak ana arterlere cepler yapılması ve taksilerin oraya girip yolcu alması kent trafiğini içinden çıkılmaz hale getirecektir; hele günde 10 bin taksinin gezdiği düşünülürse...’ diyor.

İlk uygulamanın Bakırköy’de başlayacağını yazan ‘Ataköy’ gazetesi soruyor:

‘Kurulacak taksi şirketinin ortakları kimler olacaktır? Bu sistemde tüm taksici esnafı iktidarın kontrolüne mi girecektir? Toplanan yüzlerce trilyon kimlerin menfaatine sunulacaktır?’

Tapuda rüşvete önlem

BAHÇELİEVLER Tapu ve Kadostro Müdürlüğü çalışanları, iş takipçilerine karşı köşemize şu duyuruda bulunuyorlar:

Bahçelievler’e iki tapu ve bir kadostro müdürü olarak üç ay önce göreve başladık. Halkımızın şikayetlerini dindirmek için işlemlerde aracı kullanılmaması için bizzat müdürlüklerimize başvurularak, hizmetlerin en kısa zamanda yapılabileceği, taleplerin karşılanabileceği yolunda bildiriler astık. Yerel medyaya bu konuda açıklamalar yaptık. Buna rağmen ‘takipçiler’ kurumumuzun adını kullanarak menfaat temin etmek istemektedirler. Bunlarla mücadelemiz sürecektir. Vatandaşlarımız kendi işlerini aracısız olarak bizzat müdürlüklerimize başvurarak yaptırabilirler. Tapu ve kadastro müdürlüklerinin Türkiye’nin en güvenilir kurumlarının başlarında geldiğini hatırlatmak isteriz.’

Verheugen’e soruldu mu?

ESKİ DEP’li Leyla Zana, arabuluculuğa soyundu, devlet ile terör listesindeki PKK-KONGRA GEL’i aynı kefeye koydu ve ateşkes istedi. DEHAP Genel Başkanı Bakırhan, PKK-KONGRA GEL terörünü kınayacağına, silahlarınızı bırakın, dedi. Neden? PKK-KONGRA GEL kan kaybettiğinden, desteğini yitirdiğinden mi?

Verheugen’e sorulmalı; bu tavırları nasıl karşılıyorsunuz diye.

Maymunun gözü geç açıldı da biz mi farkında değiliz?

N. KAPTAN-ANKARA

TRT, engellilere saygı göstermiyor

TÜRKİYE
’deki 5 milyon sağır ve dilsize yönelik tek program olan TRT 2’deki ‘İki Elin Sesi’ adlı program yayından kaldırıldı. 5 yıldır programı sunan Nermin Merdanoğlu da işten çıkarıldı. Merdanoğlu bizim elimizdi, dilimizdi. 15 günde bir topu topu 1 saat yayınlanan program, TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz’ü neden rahatsız etti? Milli Piyango oyunlarını pazarlamak için haftanın üç günü yapılan sözde eğlence programlarının maliyetiyle, bizim ihtiyacımız olan programdan en az 5 sene aralıksız çekilir. Bu sene futbol maçlarını yayınlayan TRT’ye, Merdanoğlu’nun aldığı 900 milyonluk ücret mi fazla geldi?

Adı saklı

Efendi-köle

TRAKYA
bölgesinden bir üretici anlatıyor: 1 kilo buğday 260 bin lira; 1 ekmek 300 bin lira, bir bardak çay 250 bin lira. Türkiye buğday ithal edecek duruma geldi. Biz artık nasıl buğday ekelim? Herkese çikolata yedireceğiz diyen Başbakan köylüyle dalga geçiyor.

Atatürk’ün, ‘milletin efendisi’ dediği köylü iktidar tarafından köleleştiriliyor. Birileri, topraklarımızı yabancılara sattırmak için mi uğraşıyor?

İki uyarı

DİZİLERE...
Son günlerde kaderci toplum kampanyasına katkısı artan TV dizileri ekranlarda yine boy göstermeye başladı. Acaba çağdaş oyuncunun, rol alacağı oyunda cumhuriyetin kazanımlarını özellikle araması gerekmez mi?

TRT’ye... TRT 3’ü kimi anarşist ve dinci özel radyoların tasallutundan kurtarınız lütfen. Yayın bir düzeliyor, biz bozuluyor. Radyoma neden sahip çıkmıyorsunuz?

GÜNÜN SÖZÜ

‘Elimizdeki kristal cumhuriyet, yere düştüğü zaman kırılır. Irak ve Afganistan gibi oluruz. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin değerini bilmeliyiz.’

(Sivas Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Nevzat Öztürk)

MESAJ PANOSU

DİZİLERLERE...
Son günlerde kaderci toplum kampanyasına katkısı artan TV dizileri ekranlarda yine boy göstermeye başladı. Acaba çağdaş oyuncu, rol alacağı oyunda Cumhuriyetin kazanımlarını özellikle araması gerekmez mi? N. KAPTAN

KANLICA’
da sürü halinde dolaşan köpeklerden tedirginiz. Muhtarımızın defalarca belediyeye bildirim yapmasına rağmen Beykoz Belediyesi ‘barınakta yer yok?’ bahanesiyle herhangi bir çözüm üretmiyor. Çözüm için birilerinin kuduzdan ölmesi mi gerekiyor? Buket EREL

BAĞDAT Caddesi, No: 269’daki Mercedes bayisinin üstünde ‘M Cafe’ diye bir yer var. Cafenin ne bir yangın merdiveni, ne bir acil çıkış kapısı var. Aklıma 5-6 yıl önceki ‘Mavi Çarşı’ yangını geliyor. 11 kişinin öldüğü bu yer için ‘Camdan tabut’ demişlerdi. İlgililer lütfen hassasiyet göstersinler. K.D.-KADIKÖY
Yazının Devamını Oku

Bize kızartma yağı yediriyorlar

7 Eylül 2004
<B>ÇEVRE </B>ve Orman Bakanlığı, uyum yasaları çerçevesinde gıda sağlığı ile ilgili olarak çok önemli bir yasa çıkardı. Bakanlık bünyesinde Atık Yönetimi Daire Başkanlığı’nı oluşturdu, bir de yönetmelik yayınladı. Artık bu yağlar özel araçlarla ve özel giysili görevlilerle toplanacak. Bu konuda bugüne kadar 35 firmaya ‘madensel ve bitkisel atık yağ geri kazanım ve bertaraf tesisi’ lisansı verdi. Oluşturulan firmalar otel, restoran ve cartering firmalarının atık bitkisel kızartma yağlarını özel araçlarla ve özel giysili görevlilerle toplayacaklar.

Olay yeni ancak bazı firmalar bu yönetmeliğe uymadıkları ve yağ toplama işini taşeron firmalara verdikleri dikkat çekiyor. Yani ‘lisans’lar şimdiden, bazı eczacıların diplomalarını kiralamaları gibi yasadışı bir durum söz konusu...

Yağların AB standartlarına göre özenli toplanıp toplanmaması tartışma konusu oluyor. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, ‘Avrupa bu yağları nasıl değerlendiriyorsa biz de aynısını yapacağız, bunları sanayiye kazandırıp ekonomiye 150 milyon dolarlık bir girdi sağlayacağız’ diyor. Ama lisans alanlar bu genelgeyi hálá kavramış değiller.

Özellikle Antalya, İstanbul, İzmit, Ankara, Adapazarı ve Bursa illerindeki turistik otel, restoran ve catering firmalarından toplanan kızartma yağlarının İzmir ve Trakya bölgesinde bazı yağ fabrikalarında hamyağ üretimine katılıp piyasaya sürüldüğü iddia ediliyor. Özellikle lisanslarını kiralayan bazı firmaların Nizip, İzmir ve Trakya bölgesinde olduğu öne sürülüyor.

Bu konuyla ilgili olarak İzmir’den bir işadamı telefonda vahim tabloyu şöyle özetliyor:

‘Bakanlık AB uygulamalarının benzerini Türkiye’ye getirdi. Buna göre, toplanacak kızartma yağların ancak geri kazanım yoluyla bio-dizel sanayiinde kullanılması gerekiyor. Ancak bu tür tesislerin kurulmasına nedense henüz izin verilmiyor. Böylece de, kesin yasak olmasına karşın atık yağların yem ve sabun sanayiinde kullanılmasına sorumsuzca devam ediliyor. Hatta bazı sorumsuz kişiler, sağlığa zararlı bu yağları ham ayçiçeği yağına katarak insan sağlığı ile oynuyor. Nizip’te 30’a yakın sabun fabrikasının binlerce ton sabun altı suları (karasu) Nizip Çayı’na arıtmasız olarak salınıyor. Banyo, çamaşır sabunlarının üretiminde hiçbir laboratuvar tetkiki yapılmıyor. Hancağız Barajı’nda toplanan bu sular tarım arazilerine verildiğinden tarım toprakları gün geçtikçe verimsiz hale geliyor, ağaçlar kuruyor. Aynı durum Trakya’daki Ergene Nehri’nde de yaşanıyor. Sutkostikli atık sular kanserojen maddeler içerdiğinden bunlara karşı Sağlık ve Çevre-Orman Bakanlıkları’nın acil denetime yönelmesi gerekiyor. Gıda denetimi için yeni görevlendirilen Tarım Bakanlığı’nın yeni personeli, kızartma yağlarının kaç defa kullanılacağı konusunda eğitimden geçirildi mi acaba? Daha doğrusu böyle bir kontrol yapılacak mı?’

Yoksa daha çok kanser vakasıyla karşılaşacağız.

İşinize bakın

TÜRKİYE’yi yönetenler şu gerçeği ne zaman anlayacaklar? LDP’de yıllarca vurgulamaya çalıştık:

İnsanların kalbini ve beynini yasalarla asla yönetemezsiniz. Siz işinize bakın, ülkeyi yönetmeye çalışın.

Siz işinize bakın, ülkeyi yönetmeye çalışın.

Cem TOKER- Liberal Demokrasi Enstitüsü Başkanı

Ağzımızı açmayalım

İKİ
Fransız gazetecinin radikal bir grubun elinden kurtarılması konusunda tüm Fransız kaynaklarını (Müslüman cemaat liderleri dahil) seferber etmiş. Fransız hükümetini kutluyorum. Bu küçümsenmeyecek bir başarıdır. Aynı kapsamda ise uzun bir süreden beri Türk rehinelerin katliamları karşısında aciz kalan Türk hükümetini kınıyorum. Türkiye’deki tüm dini liderleri; başta Dışişleri olmak üzere bakanlıkları ve sivil toplum örgütü liderlerini bu konuda güçbirliğine davet ediyor; daha fazla masum insanımızın katledilmesine karşı toplumsal refleksimizin önünü açmalarını istiyorum.

Bülent KIRLI

Sağlık Bakanlığı ne kadar acımasız


SAĞLIK Bakanlığı eş tayini yapmadığı için beni eşimden 1600 kilometre uzağa gönderdi. Bakanlık yetkilileri görüşmeye gittiğimde beni ağlatacak kadar aşağılayıp ‘istifa edin o zaman’ dediler. Burada amaç tamamen kadrolaşma. Doktorları zor duruma sokup istifa ettirecekler ve sözleşmeli personel olarak alıp istedikleri gibi yönetecekler. Tayinimi yapmama gerekçesini yazılı isteyip hakkımı mahkemede arayacağımı söyleyince de evrakımı vermemekle tehdit ettiler ve hálá da vermediler. B.Ö.

Kayıt parası alan hapis cezası alır

TÜKETİCİLER Birliği, 5072 sayılı dernek ve vakıflar yasaları ve Anayasa’nın 42. maddesine göre zorla bağış, ücret, katkı payı ve benzeri altında para almanın suç olduğunu, aksi halde 3 aydan bir yıla kadar hapis cezası verildiğini hatırlatıyor. Aksine davrananlar varsa velilerin mutlaka mahkeme veya noter tespiti yapmalarını öneriyor.

İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey’e, okullarda ‘bağış’lardan şikayet olup olmadığına soruyoruz. İstanbul’a her yıl 70-80 bin göç olduğunu hatırlatan Balıbey şöyle diyor:

‘İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine bağış almayın diye talimatımız var. Şu ana kadar uygulama %80 iyi gidiyor, velilerin %20’sinden ise ses çıkıyor. Ancak bağış yapmak isteyene teşekkür ediyoruz ama zorlama ve sıkboğaz durumu olsun da istemiyoruz. Okulların durumu ortada; hizmetli, kaloriferçi ve koruma yeterince yok. Okullar açıldığında müdürler, okul aile birlikleri ile toplanır, ihtiyaçları neyse belirler ve ona göre bir bütçe çıkartılır. Bu da öğrenci sayısına göre bölünür. Velilerden ayda 20 milyon almak çok olur mu? Örneğin, kayıtta 100 kişinin vereceği para 1000 kişilik mevcuta göre paylaştırılır. Kayıtlardaki şikayetlerin az olması bu uygulama nedeniyledir.’

Sahaflar

SAHAFLAR’
daki bir grup esnaftan: Biz burada 41 işyeriyiz. Beyazıt Meydanı’na ilk kez bir kitap-kırtasiye organizsyonu için barakalar konduruldu; aynı Sultanahmet’de olduğu gibi... Hayat, Gökkuşağı ve Net gibi yayıncı ve dağıtıcıların öncülük ettiği işportacı pazarının İ.Ü.’nin kapısına ve çarşımızın yanına kurulmasına kim izin veriyor?

Akşemsettin’in köyü

BİR
okurunuzun Pendik’te ‘Şeyhli Mahallesi’ (1.9.2004) tabelasına yönelik eleştirisine yanıttır:

Şeyhli Mahallesi yada bölge sakinlerinin deyimiyle Şeyhli Köyü, Orhangazi devrinde Bizanslılarla yapılan ve mutlak zaferle sonuçlanan Maltepe (Palekanon) Savaşı sonrası Oğuz Türkmenlerinin bölgeye yerleştirilmesiyle kurulmuş olup adını Fatih Sultan Mehmet’in hocası Molla Akşemsettin’den almaktadır. 1453 İstanbul’un fethiyle birlikte Fatih, köyü hocası Akşemsettin’e hediye etmiş ve bu tarihten itibaren köyümüz Akşemsettin’in köyü yani Şeyhli Köyü olarak anıla gelmiştir. Şeyhli Mahallesi ismi, 15 yıllık siyasi bir zihniyetin değil, 550 yıllık şanlı bir tarihin sonucudur. Tarihsel bir yanılgıdan dönülmesi açısından okurlarınızın doğru bilgilendirilmesini rica ederim.

Yasemin KINAY

Biliyor musunuz

CHP İstanbul Milletvekili, Kadınlar Kolu Genel Başkanı ve MYK üyesi Güldal Okutucu’nun, resmi davetli olarak Amerika’ya gittiğini... ADANA Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın, Belediye Meclis üyelerini Avrupa’ya tetkik gezisine götürdüğünü...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

SARIYER
Belediye Başkanı Yusuf Tülün’ün yaptığım kazadan sonra olay yerine gelip kazazedelerle ilgilenmesi, ambulans tahsis etmesi ve sağlık durumlarımızla ilgili bilgi almak için bizleri aramasından çok etkilendim. Bu tür yaklaşımlar sergileyen insanların olduğunu bilmek çok güzel. Allah yolunu açık etsin. Günay BAŞTUĞ

GÖLBAŞI’nda yaşıyorum ve her hafta sonu çıldırıyorum inanın. Ankara Valiliği tarafından yasaklanmasına rağmen açık alanlarda kına geceleri yapılıyor. Atılan silahlara ve havai fişek gösterilerine polis müdahale etmiyor.

Akın TÜRKMEN ANKARA
Yazının Devamını Oku

Gelir idaresindeki ‘yetki’ kavgası

5 Eylül 2004
‘<B>CUMHURBAŞKANI’NA </B>inat kararnamesi’ (3.9.2004) başlıklı <B>İstanbul, İzmir, Adana </B>ve <B>Bursa’</B>ya yapılan <B>Defterdar </B>atamaları ile ilgili yazımız üzerine birçok eski ve yeni gelirler kontrolörü aradı. Bunların bazıları resmi görevliydi; bir kısmı da mali müşavirdi. Hepsinin ortak tepkisi de Hesap Uzmanları’na dönüktü; kendilerine dönük bilgiler onlar tarafından kamuoyuna yayılıyordu. Zaten bakanlıktaki üst düzey görevlerde bu grup mensupları ağırlıklıydı.

Yazımızda adı geçen ve Bursa’dan Adana’ya gönderilen Defterdar Fatih Acar’ı savunuyorlardı. Biz de Acar’la hakkındaki iddiaları konuştuk:

Sayın Bayer siz, ilgiyle okuduğum bir yazarsınız. Köşenize konuk olacağımı hiç düşünmüyordum. Söyleyeyim; Samsunluyum, 9 Eylül Üniversitesi İktisat mezunuyum (1986); mesleğe gelirler kontrolü olarak başladım. Yazıldığı gibi, defterdarlık memuriyetinden fiilen ayrılmadım. Geçmişte yurtdışı görevlere genellikle Maliye müfettişi ve Hesap Uzmanları gönderilirdi. RP’li bakan Abdüllatif Şener döneminde ise bizler gibi gelirler kontrolörleri, milli emlak ve muhasebat kontrolleri de gönderildi. Ancak DSP’li Zekeriya Temizel bakan olunca bu tasarrufu geri aldı. Kendi takdiridir, olgunlukla karşılarım. 9 aylık dış görevin 6. ayında döndüm.

CUMHURİYETE BAĞLIYIM

Ben daha önce Bursa’da 1995-97 yılları arasında defterdar yardımcılığı yaptığım için birçok kurum ve şirketten teklif aldım. Ancak kabul etmedim, vazgeçtim. ‘Kartal Operasyonu’ diyorsunuz, bu operasyon Bursa ve İstanbul’da yapıldı; bu konuyla uzaktan yakından bir ilgim yoktur. Onurumu, itibarımı her şeyin üzerinde tutarım; dürüst ve namuslu bir insanım. Devletimi çok seviyorum, cumhuriyete bağlıyım. İçime sinmeyen şeylerin içinde olamam. Maliye Bakanlığı’nda merkezi denetim elemanlarından biriyle kişisel bir sürtüşmemizin olduğu doğrudur. Makamımıza izinsiz oturması karşısında bunun uygun olmadığını, benim burada Maliye Bakanı’nı temsil ettiğimi söyledim. Beni şikáyet ettilerse bilemem. Bursa’da sağcısı da, solcusu da beni tanır, sever. Çok şükür hakkımda hep olumlu yazılar çıktı. Bizi Bursa’daki işadamlarına, meslek örgütlerine de sorabilirsiniz. CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel de dostumdur, o da bizi tanır.

NEDEN ‘VEKÁLET’ GÖREV

Çalışmalarımızdan ötürü Maliye Bakanımızdan teşekkür almışız. Bütün illerin performansında İzmir’in arkasından 2. geldiğimiz; Bursa’nın, Türkiye’de vergi gelirleri içindeki payını yüzde 2.46’dan 2.56’ye; tahakkuku da yüzde 2.51’den 2.75 çıkarttığımız için...’

Fatih Acar devam ediyor:

‘AKP’nin kuruluş çalışmalarında hiç bulunmadım. Cumhurbaşkanı’nın, Bursa’da atanırken kararnameyi neden onaylamadığını bilmiyorum, ancak saygı göstermek zorundayım. Ancak sadece benim değil birçok defterdar ve bakanlıktaki bazı genel müdürler de vekáleten görev yapıyor. (Adana’ya, Hesap Uzmanları’nın tepkisiyle mi gönderildiniz, sorusuna) Bakanlığımız neyi uygun görmüşse onu yaparız. Maliye Bakanımızın kişisel bir tasarrufu olabilir.’

Olay nedir

TÜRKİYE’de çokbaşlı bir vergi denetimi var. IMF ve Dünya Bankası bunun ortadan kaldırılmasını istiyor. Hesap Uzmanları, Maliye Müfettişleri ve Vergi Kontrolörleri merkez denetim elemanı sayılıyorlar. Bunların baştan niye kuruldukları ayrı bir konu. Ama sıkıntı ve gerginlik yaşandığı ortada. Bu kurullar, birbirlerinden bağımsız oldukları için ‘turne görevleri’ sırasında zaman zaman birbirleriyle çekişiyorlar. Yeni kamu yasasında teftiş kurullarının kaldırılmak istenmesi tartışmanın boyutunu iyice su yüzüne çıkarıyor. Bu nedenle yeni yapılanmanın gerginliği ve sıkıntısı çekiliyor. Bir başka sıkıntının da bakanlığın üst düzey görevlilerinin Hesap Uzmanı kökenlilerden oluşması. Ekimde Meclis’e gelecek gelir idaresi kanun tasarısının nasıl çıkacağı merak konusu.

Kayıtdışı ekonomi... Borca batmış bir Hazine... Faiz altında ezilen bir ülkenin vergi sistemi yerine oturtulmazsa daha çok borca mahkûm olmaz mıyız?

Ege’de dostluk, sınırları deliyor

TÜRKİYE ile Yunanistan arasında sahil kentleri arasında tam anlamıyla bir bahar havası sürüyor. Dostluklar sınırları aşıyor. İki ülkenin turizminin güçlendirilmesi konusunda çeşitli projeler gündeme getiriliyor.

Dikkate değer gelişmelerden biri Altınoluk beldesinde yaşanıyor. Üç gün süren ‘Zeytin Kültürü Festivali’nde gastronomi turizminin örnekleri sergilendi; kadehler iki ülkenin dostluğuna kaldırıldı. Avrupa Komisyonu’nun 71.5 bin Euroluk ‘Ortak Kökler, Ortak Tatlar, Ortak Gelecek Projesi’ ile iki bölgenin turizminin güçlendirilmesi, belirli uluslararası standartlar oluşturulması amaçlanıyor. Proje kapsamında Yunanistan’dan Altınoluk’a gelen Yunanlı bir aşçı, yöresel mutfaklar konusunda eğitim seminerleri vermeye başlayacak... Festivale katılan Midilli Valisi Pavlos Voyacis, ‘Papandreu ile İsmail Cem’in başlattığı dostluğu İsmail Aynur ile sürdürdüklerini’ söylerken, şu sözleri alkışlarla karşılandı:

‘İki ülke halkları olarak birbirimizi çok sevdiğimizi biliyorum. Önümüzdeki hafta milli takımlarımız oynayacak; aynı Galatasaray-Fenerbahçe maçı gibi geçecek.’

Altınoluk Belediye Başkanı İsmail Aynur, ‘Midillili dostlarımız Altınoluk’un öncelikle Yunanistan’da sonra da tüm Avrupa’da tanınması için bize destek veriyorlar’ dedi; Türk ve Yunan müzikleri eşliğinde zeytinyağlı yemekler yendi.

YUNANLI BAKAN Meis Adası’nda tatilini geçiren Yunanistan Turizm Bakanı Dimitris Avramopulos, Kaş’ı ziyaretinde, 5. Uluslararası Kaş Frigya Festivali’nin gelecek yıl Meis’le birlikte düzenlenmesini öneriyor. Yunanistan’ın turizm gelirinde yüzde 18 düşüşe dikkat ederek, işbirliği yapılması konusunda Erkan Mumcu ile görüşeceğini söylüyor.

YUNANLI ŞAİR Didim’de 9. Barış Şenliği’nde ‘Türk Yunan İlişkilerinin Dünü, Bugüne ve Yarını’ tartışılıyor. CHP Milletvekili Kemal Anadol, insanların da martılar kadar özgür olduğunda barışın tam olarak sağlanmış olacağını söylerken, ‘Martılar izin almadan Didim’den Samos’a uçabiliyor, vize olmadan, ayakbastı parası vermeden Samos’un kayalıklarına konabiliyor’ dedi.

Pasok
Milletvekili Vasilis Fotinos, Türkiye’yi ‘Biz birbirimize çok benziyoruz. İlişkileri sıkılaştırmak ve daha çok çaba harcamak zorundayız’ karşılığını verdi. Mübadele döneminde ailesi Didim’den Yunanistan’a giden şair-yazar Kostis Hacı Fotinos, babasının Didim’deki evinin ‘Türk-Yunan Dostlukevi’ olmasından çok mutlu olduğunu söyledi.

Midilli, Asos, Gökçeada, Çeşme, Bodrum daha birçok ilçeler, beldeler sınırları aşıyor.

İstanbul’a palmiye ağacı olmaz

HÜRRİYET’te Ercan Saatçi yazmış; Fenerbahçe tesislerindeki palmiyeler çok güzelmiş, Kadıköy Belediye Başkanı da çok bayılmış, Bağdat Caddesi’ne dikecekmiş. Herkes sevinmiş.

İstanbul’un Kültüründe palmiye diye bir şey yoktur. Tarihi dokusunda da, coğrafi dokusunda da, florasında da yoktur, silüetinde de yoktur. Kentlerin bir kişiliği vardır, aklına esen bununla oynayamaz. Kimse bu tarihi kenti kendi kafasına göre ‘muz cumhuriyeti’ kentlerine benzetmeye kalkmasın. İstanbul’un ağaçları bellidir. Önce mevcutların bakımını bir doğru dürüst yapsınlar bakalım. 50 yıllık Fenerliyim kimse başka anlam da aramasın. Canerhan TİPİ

Aksiyonel hukuk

YARGIYA karşı sivri çıkışları ile bilinen eski Cumhuriyet Savcısı İsmet Tuncer adli yargının başlayacağı yarın, 11.00’de Sultanahmet Adliyesi önünde üç günlük ‘uyarı açlık grevi’ne neden başlayacağını şöyle anlatıyor:

‘Bir hakimi sahte evrak hazırlatmaya azmettirmekten 11 yıl hapse mahkum oldum ancak Develi Ağır Ceza Mahkemesi kapatıldığı için dosyam 8 aydır Kayseri’de bekliyor. Dolayısıyla temyiz aşaması başlayamıyor. Bu durumu protesto edeceğim. Uyum yasaları kabul edilmesine karşı yargı bağımsızlığına dönük olarak hükümetten bir ses çıkmıyor. Hukuka özen göstermeyen bir iktidar TSK’dan ihraç edilen subayların YAŞ kararlarına muhalefet şerhi koymasını biliyor. Buna karşılık hükümet programında vadetmesine karşın Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararları hala denetime kapalı tutmaya devam ediyor. Neden?’

Açıklama

‘VEZİR olursunuz ama’
(3.9.2004) başlıklı Kadir Topbaş’ı eleştiren yazı üzerine bir açıklama yapan iç mimar, MSÜ öğretim görevlisi Senih Atila Eldem ‘Benim böyle bir yazıdan katiyen haberim yoktur. Bu yazıyı gazetenize yazdıran kişiyi tekzip etmek öz hakkımdır’ dedi. Ancak yazının gönderildiği faksın, Eldem’in bir dostuna ait olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Bu arada Kadir Topbaş’ın geçen dönemden kalan kadrolu 40 danışmanın işine son verdiği, sadece ihaleler konusunda uzman E. Vali Ömer Türk’le çalıştığı öğrenildi.

Biliyor musunuz?

ALTINOLUK’ta ‘Zeytin Kültürü Festivali’ne katılan Midilli Valisi Pavlos Voyacis’in ‘İki ülke halkları olarak birbirimizi çok sevdiğimizi biliyorum. Önümüzdeki hafta milli takımlarımız oynayacak; aynı Galatasaray-Fenerbahçe maçı gibi olacak’ sözleriyle alkışlandığını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ

‘Kadınlar, üzüm suyu gibidir.

Sizin göstereceğiniz ilgi ve emeğe göre karşılık vererek,

şaraba yada,

Sirkeye dönüşebilir.

Nilgün ÖZTÜRK
Yazının Devamını Oku

Prof. Türk’ten ‘zina’ görüşü

4 Eylül 2004
<B>ECEVİT </B>hükümetinin Adalet Bakanı Prof. <B>Hikmet Sami Türk’</B>le <B>‘zina’</B>yı konuşuyoruz. Konuya, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) daha önce var olan hükümlerin <B>Anayasa Mahkemesi’</B>nce iptal edilmesinden, ancak bunların yerine yeni bir düzenleme yapılmamasından bahsederek giriyor ve şöyle diyor: ‘AB ülkelerinin hiçbirinde zina ile ilgili bir ceza hükmü bulunmamaktadır. Çıkarılmak istenen yeni TCK’nın amaçlarından biri de AB’ye uyum sağlamaktır. Dolayısıyla zinanın yeniden bir suç konusu olarak düzenlenmesi her şeyden önce bu açıdan sakıncalı olacaktır.’

‘Ayrıca’ diye devam ediyor Prof. Türk:

‘Zina Türk hukukunda öteden beri zaten bir boşanma nedenidir. 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) da durum böyledir. Ama yeni TMK’nın bir başka özelliği vardır; o da evlilik birliğinde yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejiminin kabul edilmesidir. Ancak bu kanuna göre, evlilik zina veya hayata kast nedeniyle boşanma ile sona ererse, hákim kusurlu eşin bu edinilmiş mallardan kendisine düşecek pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir. Böylelikle yeni TMK, yasal mal rejimi açısından zina yapan eş için bir çeşit medeni ceza da getirmiş bulunmaktadır.’

Hikmet Sami Türk’ün diğer görüşleri şöyle:

YENİ CEZAYA GEREK YOK Bunun ötesinde bir de TCK’da bu konuda yeniden bir ceza hükmüne yer vermeye gerek yoktur. Eskiden de görüldüğü gibi bu eşler arasında zaman zaman birbirlerine baskınlar düzenlemek suretiyle öç alma gibi birtakım uygulamalara yol açmakta, hem polisimizi, hem savcılarımızı ve hem de mahkemelerimizi gereksiz yere meşgul etmekteydi.

MAL VARLIĞI YAPTIRIMI Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nce eşitlik ilkesi çerçevesinde TCK’nın ilgili maddelerinin iptal edilmesi isabetli olmuştur. Bunları tekrar diriltmekte yarar yoktur; ailenin korunması bakımından da herhangi bir yarar söz konusu değildir. TMK’da yer alan hükümler, yani boşanma nedeni olarak ve yasal mal rejiminde zina eden eşin kendisine düşecek payın yoksun bırakılması yaptırımları yeterlidir.

AKP POPÜLİZM YAPIYOR Öyle anlaşılıyor ki, iktidar partisi, başörtüsü gibi konularda kendi tabanına vaat ettiklerini yerine getiremeyince, bu kez TCK’da aileyi zinaya karşı koruyan parti olarak görünmek istemektedir. Bu popülizmden başka bir şey değildir.

CHP’NİN TAVRI CHP, basında yer alan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, en azından eşitlik ilkesine uygun olmak kaydıyla bu girişimi engellememek düşüncesindedir. Bir de CHP’nin, olayın şikáyete bağlı olarak değil, cumhuriyet savcılıklarınca resen takibinden yana olduğu ifade edilmektedir. Bu, savcılarımızı altından kalkamayacakları ağır bir yük altına sokar. Savcıların işi gücü bırakıp herkesin peşine birer polis takmaları gerekir. Böyle bir görev anlamsızdır, gereksizdir.

BOŞANMA ORANI ZATEN DÜŞÜK Konun bir başka yönü de şudur: Türkiye, boşanmaların oldukça az olduğu bir ülkedir. Boşanma nedenleri içinde zina da önemli bir yer tutmamaktadır. Dolayısıyla TCK’da bu konunun düzenlenmesi bu açıdan da gereksizdir.

İMAM NİKÁHI Bunun bir de AKP’nin kendi tabanı bakımından yeterince hesaplanmayan bir yönü olduğu anlaşılıyor. O da resmi nikáh dışında imam nikáhı olarak adlandırılan evliliklerin de bundan etkilenecek olmasıdır. Çünkü hukukumuza göre, yalnız yetkili evlendirme memuru tarafından kıyılan nikáh geçerlidir; dini nikáh ancak resmi nikáhtan sonra kıyılabilir. Ama ülkemizde maalesef hálá bazı yörelerde sadece imam nikáhına dayalı birleşmeler olduğu bilinmektedir. İşte o durumda olanlar da hukuki açıdan zina yapan kimseler durumundadır. Dolayısıyla onların da bundan etkilenmesi söz konusu olacaktır.

AB AÇISINDAN Bu yasa, dünyanın, özellikle de Avrupa hukukunun ulaştığı çizginin gerisine düşürecektir Türkiye’yi... Birisi yeni düzenlemeden dolayı zinadan ceza görürse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidebilir.

‘Nataşa’ durumu

PROF. Türk, bir anısını şöyle anlatıyor:

Bir gün Iğdır’da vatandaşlarla konuşuyordum. Kadınlar bana ‘Bizi Nataşalardan kurtarın, kocalarımızı geri verin. Çünkü kocalarımız, paralarımızı ve altınlarımızı bu kadınlara yediriyorlar’ demişlerdi. Bu durumda bu erkeklere de ceza vereceksin. Bakın cezaevinde hükümlü ve tutuklu sayısı yine 70 binlere yaklaştı. Sonuç itibarıyla, zina ceza hukuku ile önlenebilecek bir durum değil. Asıl önemli olan, fuhşun artışı... Sağlıksız kentleşme, göç, işsizlik ve ekonomik faktörleri düzeltmek gerekiyor. Fuhşun artması, ancak bunların çözümüyle önlenebilir.

Amaç ortada

ZİNA üzerindeki tartışmaların altında bir başka şeyin bulunduğu, imam nikáhlı eşlere yasal güvence sağlamanın amaçlandığı ortaya çıkıyor. Bir okurumuz, Türkiye’de birinci, ikinci nikáhlı eşlerin sayısının 1-1.5 milyon olduğunun sanıldığını belirterek, ‘Eğer eşlerden biri, diğerinin imam nikáhıyla yaşandığını öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikáyetçi olmazsa, çoğul yaşayan kişi, zina suçundan ceza almayacak’ anlayışının bu amacı taşıdığını söylüyor. Çünkü AKP’li erkeklerin, ‘kuma’ları ‘bizim halimiz ne olacak?’ diye soruyorlar.

Ruhat Mengi Hanım Vatan’da, bu gerçeği dile getirirken, ‘Şimdi daha iyi anlaşıldı; imam nikáhı kıyılıyorsa, evlilik dışı ilişki zina sayılmayacak. İran’daki gibi diyor’.

Sivas Kongresi 85 yaşında

TÜRKİYE’nin, Türk ulusunun, bir bakıma ‘yol haritası’, Amerikan ‘manda yönetimi’ni kabul etmeyen Sivas Kongresi’nde çizilmişti. Amerika’nın ve basınının, İstanbul’un ve basınının bütün çabalarına, sonsuz baskılarına karşın, başka bir ülkenin ‘güdüm’ünde olmayı 85 yıl önce kabullenmeyen Türk ulusu, ABD’nin ‘dümen suyu’ndan ayrılmayan günümüz iktidarına gereken dersi er geç vermelidir.85 yıl önce, hemen hemen tek başına, ‘mandacılar’a türlü yollarla karşı koyup sonuca ulaşan Atatürk’e ne denli borçlu olduğumuzu bir kez daha anımsayıp, anımsatarak Sivas Kongresi’nin 85. yılını bilinçle kutluyoruz.Kadın Araştırmaları Derneği

Mesaj panosu

HAYDARPAŞA GATA’
nın yanındaki Burhan Felek Caddesi’nde park edilen arabam kapısı parçalanarak soyuldu. Yıllardır hemen hergün bu olaylar oluyormuş. Doğancılar Karakolu’nun kayıtlarından bu çıkarılabilir. güvenliğin yetersiz olduğunu polisler de kabul ediyor. Olayı kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. Ayhan SARPKAYA

TÜRKİYE
genelinde son genel seçimlerde seçilen 40 özürlü belediye meclis üyesi, bugün 10.00-12.00 arasında Florya Özürlüler Yaz Kampı’nda (Ziya Şark Sofrası yanı) düzenlenen ‘Siyaseti Yaşayarak Öğrenme Eğitim Semineri’nde bir araya geliyor. Seminere, AKP’nin özürlü milletvekilleri Lokman Ayva ve Gürsoy Erol da katılacak.

TAKSİM Talimhane trafiğe kapatalınca evimize 08.00-22.00 arasında giriş-çıkış yapabiliyoruz. Arabamızı nereye parkedeceğiz; Dolapdere’ye mi? Esnaftan para toplayarak Akdeniz Güvenlik diye bir şirket kuruldu; özel ama AKP’li adamlar. Güvenlik şirketi kurulduktan sonra evime hırsız girdi. Bizim buradan gitmemizi mi istiyorlar? Betül ALİŞAN
Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanı’na inat kararnamesi

3 Eylül 2004
<B>İSTANBUL’</B>da yönlendirdiği sıkı denetimler<B> Başbakan’</B>a kadar şikáyet edilen İstanbul Defterdarı <B>Kadir Boy’</B>u görevden almak için kulağı tersten gösteren bir operasyon yapıldı. Kadir Boy, Müsteşar Yardımcılığı ile bir anlamda kızağa çekildi. Onun yerine İzmir Defterdarı, imam hatip kökenli Mehmet Akif Ulusoy getirildi. Ulusoy’un yerine Adana Defterdarı İhsan Akyol; Adana Defterdarı’nın yerine de Bursa Defterdarı Fatih Acar atandı.

Acar, Bursa Defterdarlığı’na atama kararnamesi Cumhurbaşkanı Sezer tarafından geri çevrildiği için bu görevi ‘vekáleten’ yürütüyordu. Yanlış anlaşılmasın Fatih Acar, imam hatipli olduğu için değil başka (!) nedenlerden veto edilmişti.

Şimdi Adana Defterdarlığı için kararnamesi hazırlandı.

Ankara’dan arayan bir Maliyeci dostumuz, bu atamayı ‘bile bile lades ve boş inat’ şeklinde değerlendirirken, Bursa Defterdarlığı’na atanması Cumhurbaşkanı tarafından uygun bulunmayan Acar’ın Adana Defterdarlığı’na atanması yeniden bir ‘vekil’ sorununu ortaya çıkartacak.

Köşk’e her zamanki gibi ‘inat kararnamesi’nin gönderilmesi, Cumhurbaşkanı’nın imzalayıp imzalamaması tabii ki merak konusu olacak.

Maliyeci dostumuzun söylediklerine kulak verin şimdi:

Atama kararnamesi uygun bulunmayan Fatih Acar, iki yıl süren Bursa’daki görevinden önce devlet memuriyetinden ayrılmış... Sadettin Tantan döneminde gerçekleştirilen ‘Kartal Operasyonu’na konu edilen ve hayali ihracata karışan bir şirkette çalışıyormuş...Anlatılanlara göre, AKP’nin Bursa’da örgütlenme çalışmalarına katılmış, daha sonra iktidar olmasıyla ‘şansı’ açılmış ve yeniden memuriyete dönmüş...

Esas görevi gelirler kontrolörü olan Fatih Acar, 1997 yılında Refahyol hükümeti döneminde bakanlık teamüllerine aykırı bir şekilde ve kendi biriminin eleştirilerine rağmen 12 aylığına İngiltere’ye gönderilmiş, ancak Zekeriya Temizel’in Maliye Bakanı olmasıyla dördüncü ayında geri çağrılmış...

Maliye Bakanı’nın gözdesi olan Fatih Acar, görevi sırasında Bursa’ya denetim için gelen bakanlık denetim elemanları ile sürtüşmeye girmiş; denetim yapmalarını engellemeye çalışmış ve bu durum defalarca yazışmalara konu olmuş... Acar, Bursa’da kimleri korumaya çalıştı, hangi usulsüz işlemlerin ortaya çıkmasını engelledi?

AKP’den milletvekili olarak Meclis’e giren mali müşavirleri mi korumaya çalıştı? Hesap Uzmanları bu incelemeleri yapabilseydi ortaya neler çıkaracaktı, kim bilir.

Reçete

IRAK’taki direnişçiler, Fransa eğer türban yasağını kaldırmazsa elindeki Fransız rehineleri öldüreceklerini bildirdiler ya...

Yakın geçmişte de Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, türbanlı avukata izin vermediği için canından olmuştu.

Din, vicdan ve ibadete kan bulaşmamalı. Türkçe lisan, aklen Kuran, kalben iman ve yürekten insan olunmalı.

Bu reçete, dinler arasındaki tüm pürüzleri giderir.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

Eminönü’nde ‘kaçak’a devam

SİT alanı olan Eminönü tarihi yarımadasında imar izni 1 Nolu Koruma Kurulu’na attir. Ama gelin görün ki, gelişi-güzel ve el yordamıyla verilen izinler ve göz yummalarla talan edilmektedir. Yerel seçimlerden önce başlayan ve yeni gelen yönetim de dahil, bu imara aykırı ruhsatsız yapılaşmaya sessiz kalınmaktadır. Bunların mühürlenerek yıkılması ve eski hale getirilip Savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerekirken, varolan yönetim bu yasal edimlerini yerine getirmemektedir. 9.4.2004’de belediyeye başvurarak, Harikzadeler, Mithatpaşa, Türkeli, Hayriye Tüccariye, Laleli ve Ordu Caddelerindeki kaçak inşaatları şikayet ettim. Ancak herhangi bir işlem yapılmadan bu inşaatlar bitti. İlginç olanı da bu inşaatlardan birinin AKP’den seçilen bir Meclis üyesine ait olmasıdır. Kaçak yapılaşmanın ardında, Eminönü’nde plastik ticareti ile uğraşan ve başkana yakın bir zatın aracı olduğu biliniyor. Bu güzelim yarımadayı, kimseye peşkeş çektirmeyeceğiz.

Av. Hasan BİLGEÇ

Bulgaristan’dan örnek karar

HELİN Demir elektronik posta ile bildiriyor: ‘Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Romanya, Japonya ve Hollanda gibi birçok ülkeden sonra Bulgaristan da PKK-KONGRA-GEL mensuplarının savunmalarını geçerli saymayarak Türkiye’ye iade uygulamasına başladı.

Aytekin Uçar adlı örgüt üyesi, Bulgaristan Slanca Breg kentinde Bulgar polisince gözaltına alındı; Bulgas kentindeki duruşmasında avukatları Uçar’la ilgili olarak Alman vatandaşlığına alınmasına dair belgeleri, AB’nin Türkiye hakkındaki 2003 yılı ilerleme raporunu ve emsal teşkil etmesi açısından Varna İstinaf Mahkemesi’nin Avusturya vatandaşı olan Mustafa Akgün hakkında 2002 yılında verdiği iadeyi ret kararını mahkemeye delil olarak sundular. Savcı ise ‘Sunulan belgelerin delil ve emsal olarak kabul edilemeyeceği, Türk adli makamlarının Uçar’ın iadesine ilişkin resmi talebinin olduğu, Türk mahkemeleri tarafından verilmiş 7 yıl hapis cezası bulunduğu, PKK’nın bir terör örgütü olduğu ve Türkiye’de mevcut düzeni yıkarak yeni bir düzen kurmayı amaçladığı, Uçar hakkında verilen kararın siyasi bir yönünün bulunmadığını’ vurguladı ve mahkeme bu kişinin Türkiye’ye iadesine karar verdi.

Terörist Aytekin Uçar’ın talebini reddeden ve terörizmle mücadelede örnek bir yaklaşım sergileyen Bulgaristan adaletinin, terör örgütünün tehditlerine boyun eğmediğine ve dünya vatandaşlarının vicdanını rahatlatacak şekilde karar verdiğine inanıyorum.’

Rüşvet

BAHÇELİEVLER
Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nde olup bitenlerden haberiniz var mı? Avluda dolaşan muamelecilerle bir takım kişiler rüşvet almadan iş yapmıyorlar. Önce işi yokuşa sürüyor, ardından muameleci araya girince ‘olmaz’lar ‘olur’a çevriliyor. İş başına 50 milyondan aşağı da kabul etmiyorlar. Herkesin gözü önündeki bu olaylara lütfen müdahale ediniz.

İsmi saklı

AKP ile CHP’ye ne

ZİNA
için Diyanet sitesi ‘100 değnek’, Gülen sitesi ‘recm’ cezası öngörüyor. Olacak şu, biz kadınlar bu girişimi, benzer niyetleri engelleyeceğiz. Devlet, AKP, CHP, savcılar kendilerine başka alanlar bulsun. Bizim yatak odalarımızla, cinselliğimizle, gönlümüzle uğraşmasınlar. Bahar ARCAN

Memura TOKİ kazığı

TOPLU
Konut İdaresi’nin (TOKİ) ‘memuru ev sahibi yapıyoruz’ sloganıyla inşa ettiği Eryaman Konutları yaklaşık üç yıl önce teslim edildi. Yüklü bir peşin ödeme yaptık ve halen aylık ödemelerimiz devam ediyor. Ayda yaklaşık olarak 500 milyon lira ödüyoruz ve 25 aylık ödememiz daha var. TOKİ, memurlar için düzenlediği bu kampanyadan aylık taksitleri ödeyemez duruma düşerek evini başkasına devretmek zorunda kalan kaç memur olduğunu biliyor mu? TOKİ gibi ev yapan benzer kuruluşların aidatları (örneğin OYAK) 300 milyonu geçmezken, TOKİ neye dayanarak başını sokacak bir ev hayali kuran memuru zor durumda bırakıyor?

Hakan GÜNDÜZ ANKARA

Vezir olursun ama

KÖŞENİZDE bugün (dün) Kadir Topbaş’ı metheden bir yazı okudum. Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Işık Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nden hocasıyım.

Başkan seçilir seçilmez, beni ve benim gibi hocaların görevine son verdi. Kendisinden binbir güçlükle randevu aldım, Görüşüp durumu anlattım, ‘Bir şey yapamam’ deyip beni hışımla azarladı.

Bizler çıkartılınca yerlerimize kendi adamlarını getiriyor.

Yazıklar olsun. Karakterini anlamanız için yazdım.

Senih ELDEM-Emekli öğretim üyesi

Balkanlar’da rüşvet mikrobu

BEN yurtdışında ikamet eden bir Türk vatandaşıyım. Bu yıl arabamla izne gitmiştim. Tatil dönüşünde Yunanistan, Makedonya, Sırbistan ve Slovenya güzergáhını seçtim; güya Bulgaristan’daki rüşvet ve haksız cezalardan kaçmak için. Ama nafile; çünkü rüşvet mikrobu onlara da bulaşmış. Pasaportların arasında para istiyorlar, yoksa arabanın bagajını boşalttırmakla tehdit ediyorlar. Sonuçta vermek zorunda kalıyorsunuz. Yıllardır rüşvet vermekten bıktık artık. Benim sizden ricam, bu konuyu Türkiye’deki yetkililere ulaştırmanız. Bitsin artık bu eziyetler. Sami BEKREM

Mesaj panosu

BAYINDIRLIK
Hastanesi’nde bir operasyon sonrası eşimin dünyası kararmış, ümitleri yok olmuştur. İlgili evraklar hukuksal amaçlı istendiğinde hastane yönetimi kayıtsız kalmıştır. Şu sıralarda 6 yaşındaki kızım da dahil ailece yoğun moral terapisine devam ediyoruz. Okurlarınızın haberi olsun.

Ahmet CAN-ANKARA
Yazının Devamını Oku