‘CUMHURBAŞKANI’na İnat Kararnamesi’ (3.9.2004) başlıklı yazınıza yönelik olarak, bazı kişi ve grupların 05.09.2004 tarihli köşenizde yer alan ifadelerinin haksız ve yersiz bir şekilde Hesap Uzmanları camiasına yöneldiği görülmüş; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla ve mesleki değerleri itibarıyla provokatif amaçlı beyanların muhatabı olması düşünülemeyecek mensuplarımız adına bu açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur.
HASET DUYGULARI 1945’te kurulup doğrudan Maliye Bakanı’na bağlı statüsüyle ülkemizde üst düzeyde kamusal denetim sürecini başarıyla sürdüren, bu görevini yaparken de hukukun üstünlüğü ve kamu hizmeti bilincinden taviz vermeyen Hesap Uzmanları Kurulu ve mensupları, bu nitelikleriyle kamuoyunda ve bürokraside haklı bir isim ve olumlu yer edinmişlerdir. Camiamızın bu olumlu imajına rağmen, sıklıkla karşılaştığı ancak çok fazla önemsemediği durum ise hizmetleriyle kurumsal kimlik ve kamu hizmetine anlamlı katkılar oluşturmak yerine, bütün faaliyetlerini makam, mevki ve unvan çabalarına indirgeyen kişilerin haset duygularına muhatap kılınmak istenmesidir.
KENDİNİ BİLMEZLİK Maliye Bakanlığı, bürokratik gelenekleri ve mesleki ilkeleri gelişmiş, her birimi ve çalışanının yerini ve haddini bildiği bir bakanlıktır. Bu gelenek ve yapıya rağmen; gerçekleri çarpıtarak yaratılan kargaşadan çıkar ummak, en hafif deyimle ‘kendini bilmezliktir’.
Ülkemizde vergi denetimi çok başlı değil, çok kademelidir.1. kademeyi doğrudan bakana bağlı Hesap Uzmanları Kurulu ve Maliye Teftiş Kurulu oluşturur. 1. kademede bu kurullar dışında ‘kurul’ adını taşıyan 3. bir denetim birimi mevcut değildir.2. kademeyi Gelirler Genel Müdürü’nebağlı gelirler kontrolörleri, 3. kademeyi de Defterdarlar ve Gelirler Bölge Müdürlerine bağlı vergi denetmenleri oluşturur.Burada eleştirilecek bir durum yoktur, zira bu denetim birimlerinin elemanlarının mesleğe alınması, yetiştirilmesi ve göreve atanması farklıdır ve her birim kendi statüsüne uygun denetim yapar; bu durum gelişmiş ülkelerde de böyledir; büyük mükellefleri inceleyen denetim birimleri diğer birimlerden ayrıdır.
NEYİN KAVGASI? Vergi denetiminin en üst kademesinde yer alarak doğrudan Maliye Bakanı’na bağlı olarak görev yapan ve üçlü kararname ile atanan Hesap Uzmanları’nıdaha alt bir statü olan gelir idaresinin yeniden yapılanması içinde göstermeye çalışmak ve hatta bütün kişisel ve mesleki zafiyetleri örtülemek gayretiyle, Hesap Uzmanları’nı statüleri ve ‘kurul’ kültürleri gereği taraf olmayacağı bir ‘gelir idaresinde yetki kavgası’ içerisinde sunmak, konuyu çarpıtmaktır. Hesap Uzmanları Kurulu mensupları mesleğe girişlerinden itibaren bakanadına üst düzey denetim yapmanın onur ve heyecanını taşımakta ve bu anlayış ve sorumlulukla görevlerini sürdürmektedirler. Hesap Uzmanları camiasının kamuya hizmet etmek dışında bir amacı ve ‘kavgası’ bulunmamaktadır.Bu yönüyle, Hesap Uzmanları’nıngelir idaresinin yeniden yapılanması konusuyla doğrudan ilgisi bulunmadığı gibi bu yapılanmanın da Hesap Uzmanları’nayönelik bir boyutu bulunmamaktadır.
KIDEM VE LİYAKATIN ÖNEMİ Diğer yandan, yine aynı çevrelerin hezeyanının bir başka yönü de ‘Maliye Bakanlığı’nın üst düzey görevlerinin Hesap Uzmanı kökenlilerden oluşmasının sıkıntı yarattığı’ iddiasıdır. Bu değerlendirmeler, esasında bizlere dönük tertiplerin, haksız ve yersiz saldırıların altındaki sebepler ile bu türlü oluşumların içerisindeki kişilerin gerçek ‘kimliklerini’ göstermesi bakımından önemlidir. Maliye Bakanlığı’nda ve bürokraside üst düzey kamu görevlilerinin bir kısmının Hesap Uzmanı kökenli olması; camiamız bakımından gurur verici bir durum, kamu hizmetinin hukuka uygun, tarafsız ve etkin olarak sürdürülmesi bakımından da ülkemiz adına şanstır. Kamu hizmetinde ‘sıkıntı’ yaratan asıl durum, bir kariyer mesleğine sahip olan Hesap Uzmanları’nın ‘kıdem ve liyakat’ ilkeleriyle üst düzey kamu görevlerinde yer alması değil; Hesap Uzmanları camiası dışındaki bazı kişi ve grupların kamu görevlisi bilincinden yoksun, başarısızlığa mahkûm statü ve unvan beklentileri ile bu konudaki nafile çabalarıdır.
Azmi DEMİRCİ-Hesap Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Sinop’taki atık varilleri unutma
İTÜ Çevre Bilimleri Fakültesi’nden Prof. İlhan Talınlı, İskenderun’daki olay üzerine ‘Atıklarla mücadelede bir planımız, programımız ve de yüreğimiz yok’ diyor. Gerçekten öyle; 1980’lerin başından beri Türkiye zararlı atık çöplüğü olmaya devam ediyor. Çevre politikalarında bir adım bile atmış değiliz; ciddi anlamda hiçbir önlem ve kontrolümüz yok.
20 yıl öncesine gidiyoruz. Antalya üzerinden Isparta’da bir çimento fabrikasında yakılmak üzere Antalya’ya gemiyle getirilen atıkları ilk önce Cumhuriyet Gazetesi’nin o zamanki genç muhabiri Semra Somersan ortaya çıkarmıştı. İyi ki yazdı da bu atıklar geriye gönderilebildi.
Ama en önemlisi de Sinop açıklarından 4.8.1988’de sahillere vuran toksik kimyasalların bulunduğu varillerdir. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden toplanıp Romanya’nın Sulina serbest bölgesine getirilen variller, buradan gemilerle İtalyan kimyagerlerin gözetiminde Karadeniz’e atılıyordu; hiçbir ülkenin haberi olmadan... Üzerinde ‘R’ amblemi bulunan varillerin, 1988’in nisan ayında Panama bandıralı Akbay-1 ve Corina adlı Türk gemilerden atıldığı tespit edildi. Varillerde ‘böcek öldürücü olarak bilinen DDT türevleri’ vardı; Türkiye’deki tahlillerde 20’nin üzerinde değişik kimyasal maddeye rastlandı. Samsun-Sinop sahillerinde yıllar itibarıyla bugüne kadar 450’ye yakın varil sahile vurdu. Çevre Bakanlığı ne yapacağını şaşırdı, atıkların yurtdışında bertaraf edilmesi görüşü ekonomik bulunmadı ve sonunda bunların Sinop ve Samsun’da birer çukura gömülmesine karar verildi; başlarına da birer bekçi dikildi. Karadeniz’e gömülen varillerin sayısının 3000 dolayında olduğu sanılıyor. Konu zaman zaman Meclis’e soru önergeleriyle geldi; ama kalıcı hiçbir çözüm bulunamadı; hiçbir üniversitemiz de bu konuda bir çalışma yapmadı.
Sinop’tan meslektaşımız Cengiz Demirel, ‘Uluslararası boyutta bir çevre cinayeti kabul edilen ölüm atıkları ile ilgili olarak 16 yıldır sayısız haber yaptım, ancak İtalyan hükümeti, BM ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde yeterince sonuç alınamadığını gördüm. Bunun üzerine bu olayın öyküsünü ‘Varil’ adlı kitapta toplamaya karar verdim’ diyor.
Sadece bu olaylar mı?.. Rusya’dan getirilen hurda demirlerin Çernobil kalıntılı olduğu belirlendi. Radyasyon yayan atıklar İstanbul Bağcılar’da; İçanadolu’daki Aksaray’da ortaya çıkarıldı.
Dünyadaki atık mafyası ve bunun Türkiye’deki işbirlikçilerine karşı hangi uluslararası müeyyideyi uygulatabildik. Kocaman bir hiç. Daha neler getirildi de haberimiz olmadı.
GEÇMİŞİN SÖZÜ
‘Bir defterdardan, mükellefler memnunuz derlerse, o defterdarı görevden alırım.’