Paylaş
Genel Merkez yöneticileri, Anıtkabir’e gittiler; başlarında Genel Başkan Deniz Baykal yoktu.
Genel Sekreter Önder Sav, Anıtkabir defterine şunları yazdı:
‘Cumhuriyet’i ve CHP’yi içerden ve dışardan her türlü saldırı ve engellere karşı büyük bir kararlılık ve inançla koruyoruz ve yaşatıyoruz. Cumhuriyet’in temel niteliklerinden demokratik, laik hukuk devletinden, devrimlerinden, Cumhuriyet’in birikim ve kazanımlarından asla ödün vermeden, yılmadan yolumuza devam ediyoruz. Sürekli devrimcilik anlayışı, çağdaşlaşma hedefi yolumuzu aydınlatıyor. Senden ve eserlerinden asla vazgeçmeme kararlılığımızı, sevgi ve saygılarımızı ileterek huzurundan ayrılıyoruz. Rahat uyu.’
Acaba CHP’liler rahat uyuyor mu?
Ertesi gün gazeteler Baykal’ın Antalya’da tatilde, denize girmekte olduğunu yazıyor. Lider, önemli bir günde Ankara’dan uzakta...
CHP İstanbul il örgütü bu yıl kutlamayı Kadıköy Belediyesi’nin nikah salonunda yapıyor. Köşeden bucaktan saysanız en fazla 400 kişi var. Gelenlerin çoğu CHP’li bazı milletvekilleri, il ve ilçe yöneticileri, belediyelerin meclis üyeleri ve taşıma belediye işçiler... Yapılan konuşmalar ‘ateşli’ ancak heyecan ve coşku yok. Sadece IMF, ‘Amerikan emperyalizmi’ne yönelik bilinen eleştiriler... Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül salona giriyor; alkışlar... Bu arada Mehmet Sayın adlı Alemdağ CHP Belde Başkanı’nın ‘Sarıgül’ü övdüğü gerekçesiyle görevden alındığı’ öğreniliyor. Kulislerdeki tepkilere kulak kabartılıyor ama çoğu partili konuşmaktan çekiniyor; halkla iç içe sıcak bir kutlama yapılamaz mıydı? Bir partili diyor ki: ‘Bu kutlamaya neden medya çağrılmadı? Yoksa Sarıgül’ün geleceğinden mi korktular?’
CHP gerçek bir muhalefet partisi olmak istiyorsa kendi zincirini kırması gerekmiyor mu?
Dün köşemize birçok tepki geldi bu konuda; kutlamalar neden coşkulu yapılmadı, ortaya ciddi bir etkinlik konulmadı diye...
Bunlar ‘yorgun demokrat’ mı?
CHP muhalefet görevinden zaten ‘izinli’ bir de genel başkanı en önemli bir dönemde ‘tatil’ yapıyorsa ‘geleceğin partisi’ söylemi havada kalıyor.
Bir söz vardır; ‘Benim adım reşit, kendin söyle kendin işit.’
İGDAŞ’ta ne oluyor
‘BÜYÜKŞEHİR ve şirketlerinde ne oluyor?’ diyen Büyükşehir’de görevli bir okurumuz ilginç şeyler anlatıyor: ‘16 yıllık İGDAŞ’a genel müdür dayanmıyor. Yerel seçimlerden önce adaylık için ayrılan Süreyya Polat’ın yerine, eski genel müdür yardımcısı Bilal Aslan getirildi. Ancak AKP Kartal Meclis üyesi olduğu anlaşılınca 2.5 ay sonra yerine özel sektörden Osman Aksoy atandı. Aksoy da, Erdoğan döneminin İGDAŞ Genel Müdür Yardımcısı. Fakat 5 hafta sonra istifaya karar verdi. Aksoy’un İştirakler Daire Başkanı Mihmail Mangan’ın müdahaleci tutumundan şikayetci olduğu, bu nedenle istifa ettiği konuşuluyor. Mangan, Erdoğan döneminde İSFALT Genel Müdürlüğü yapmış; son olarak Başbakanlık Başdanışmanlığı’nda bulunmuştu. Bugün (dün) belediyeye beklenmedik bir ziyaret yapan Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin, Kadir Topbaş’la görüşerek yakından tanıdığı Aksoy’un istifasını engellemeye çalıştığı kulislere yayıldı.’
Yarın hırsızın eli de kesilir
ZİNA tartışmalarının Tamer Karadağlı olayının hemen ardından gündeme gelmesi bir tesadüf müdür? Bu yasanın temelleri Sayın Karadağlı’nın eşi tarafından istem dışı kendiliğinden atılıverdi. Karadağlı’nın zina yaptığı, beraber olduğu kadınlar tarafından hem itiraf edildi, hem de videoya kaydedildi, kayıtlar polisin eline geçti. Zinanın yapıldığı kesin, birçok sivil toplum örgütü attı-tuttu ama Karadağlı’nın eşi, ‘Alan razı, satan razı ben evliliğimi devam ettirecegim, evlilik benim evliliğim, size 3. kişi olmak (mok yemek) düşer’ dedi.
Bu AKP üyelerinin beyninde bir kıvılcım parlattı. Hemen hemen hepsinin bir veya birden fazla imam nikahlı eşleri vardı ve parti tabanına da bir mesaj vermeleri gerekiyordu. Resmi nikahlı hanımları haricindeki gayrimeşru imam nikahlı eşlerine meşruluk kazandırmak gerekiyordu, zaten şeriat kanununa göre çok eşlilik ‘sünnet’ten sayılıyordu.
Hemen fırsatı kaçırmadılar; zinadaki değişiklik niyetlerini hemen gündeme getirdiler; tepki falan da dinlemiyorlar. Şeriatçı özentiler sonucunda yarın hırsızlık yapanın eli de kesilir, oruç yiyen meydanlarda vinçlerle de asılır... Tanrım bu günler ne olur kabus olsun da, bir gün uyanıp bunların gerçek olmadığını göreyim. Uyanın ey halkım.
Dr. Hasan KARAGÖK
Kıyılarla ilgili ilginç bir dava
HATAY’ın Samandağı ilçesinde Deniz Sitesi’nde (40 yıllık) bulunan 200’e yakın mülk sahibi hakkında, mülkleri kıyı kenar çizgisi içinde kaldıkları iddiasıyla, Hazine tarafından Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, karşılığında hiçbir bedel ödenmeyecek şekilde tapularının iptali için dava açılmış...
Davanın mülkiyet hakkına ilişkin ilginç hukuk tartışmalarına yol açması bekleniyor.
Av. Ekrem Dönmez, ‘Yıllar boyu kıyıların yağmalanmasına yönelik serzenişleri kulak ardı edenlerin şimdi vatandaşa hadi git buradan diyemeyeceğini’ belirterek şöyle diyor:
‘Kişilerin sorunlarını kendi sorunu haline getirmeyen sorumluların elbette mülkünden edilecek olan kişileri anlaması beklenemez. Kişilerin yükselen feryatlarına kimse kulaklarını tıkamasın. Çağrımız, devletin insanına sahip çıkması çağrısıdır. Çağrımız hukuku işletmedir; devlet bir an önce binlerce vatandaşı mağdur eden, kişiyi hiçbir karşılık ödemeden topraksız bırakan ve mülkiyet hakkını ihlal eden bu uygulamaya son versin ve bakanlıkta onay için bekleyen kıyı kenar çizgisini vatandaşın mülkiyet hakkını ihlal etmeyecek şekilde çözümlesin. Adaletli ve hakkaniyetli tek çözüm budur.’
Dava 28 Eylül’de başlayacak.
Hükümet uyuyor mu
ANKARA’dan bir okurumuz endişeli: ‘Türkmenler imha edilmek isteniyor. Dışişlerimiz ne yazık ki çok şeyin farkında değil.
Geçenlerde bu endişeleri soru olarak yöneten gazetecilere Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak’ın Türkmen bölgesi Telafer’deki çatışmalar için ‘Köşe yazarları nasıl görmek istiyorlarsa öyle yazıyorlar’ diyordu.
Sedat Ergin dün Başbakan’ın zina konusundaki çelişki açıklamalarını gündeme getirmişti.
Telafer’deki çatışmalarda çok sayıda Türkmen sivil yaşamını yitiriyor.
Gül ancak bugün ABD’den operasyonların sona erdirilmesini istiyor. Peki bu talimatların verilmesi için geç kalınmadı mı?’
Mesaj panosu
KELEBEK’te, yönetmen Ömer Faruk Sorak’la yapılmış güzel bir röportaj okudum. Ama Malazgirt Savaşı ile 11 Eylül’ü bir tutmasını yadırgadım. Bize Anadolu’nun kapılarını açan bir savaşla 11 Eylül’ün ne ilgisi olabilir? Can D.-ŞİŞLİ
AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın ‘Finish’e 5 kala Avrupalı Türkiye’ konulu yemeği bu akşam 20.00’de Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Merkezi’nde. İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun açışı ve ‘Türkiye’nin AB Öyküsü’ sinevizyon gösterisi ile başlayacak gecede Başbakan Erdoğan bir konuşma yapacak. Geceye yabancı misyon temsilcileri, yabancı ve yerli işadamları, sanat ve spor camiasından da olmak üzere 2 bin kişi davet edildi.
ELAZIĞ’a yeni atanan Sn. Vali K. Koçdemir kimsenin rızası olmadan okul yapımı için Elazığ’daki kamu görevlilerinin maaşından 20 milyon lira kestiriliyor. Zaten sürgün ve tayinlerle sindirilmiş tüm memur arkadaşlar keyfi uygulamaya ses çıkartamıyor. Kamu görevlilerini ‘atlama tahtası’ olarak kimse kullanamaz.
Bir memur
GÜNÜN SÖZÜ
‘Ağabeyim Turgut Özal’ı da çok uyarmıştım ama beni dinlememişti. Tayyip Bey başarılı olsa da, zor günler kapıda. İşler giderek çatallaşıyor. Çevresindekiler kendisini yanıltmasın.’
(Korkut Özal)
Paylaş