30 Eylül 2004
<B>İNGİLTERE’</B>nin, aralarında <B>Türkiye’</B>nin de bulunduğu 11 ülkeye ihraç ettiği kan ürünleri nedeniyle bu ürünleri kullanan hastalarda <B>vCJD </B>(varyant Creutzfeldt- Jakob Hastalığı/Deli Dana Hastalığı) riski olduğuna ilişkin uyarısının ardından ülkemizde de yoğun bir tartışma başladı. Haber ve yorumlar ülkemizde adı geçen kan ürünlerini kullanan hastalarda bir vCJD salgını çıkacağı gibi bir izlenim yarattı. Oysa ki oldukça sınırlı sayıdaki bir hasta grubuna verilen kan ürünlerinden (hemofili hastalarında kullanılan Faktör-8 ve bağışıklık sistemi yetmezliklerinde kullanılan immun globulinlerden) vCJD hastalığına yakalanma riski çok düşüktü. ‘Deli dana’nın kaynağı olan İngiltere’de hastalığın tanımlandığı Ekim 1996’dan Kasım 2002’ye kadar yalnızca 129 vaka, Fransa’da 6 vaka, ABD, Kanada, İtalya ve İrlanda’da birer vaka bildirilmişti. (Kaynak: Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ/WHO http://www.who.int/ mediacentre/factsheets/fs180/en/) Dünya Sağlık Örgütü’nün koyun sürülerinde ortaya çıkan Scrapie hastalıklı dokulardan elde edilen verilere göre yaptığı araştırmasına göre (sığırlara da scrapie hastalıklı koyunların et ve kemiklerinden yapılan yemler nedeniyle bulaşma olmuştu) özellikle hastalıklı hayvanların beyin ve omuriliklerinin yenmesi yüksek risk taşıyordu. Dalak, bademcikler, lenf bezi, ince ve kalın bağırsaklar, böbrek üstü bezi, burun mukozası, hipofiz gibi doku ve organlar orta ve zayıf bulaşma riski yaratıyordu. Timus, karaciğer, pankreas ve akciğer gibi organların yenmesi minimal risk taşıyordu. Kan, serum, süt, iskelet kası, kalp, böbrek ve yumurtalıkların yenmesinde ise bulaşma riski yoktu.
BULAŞMA RİSKİ YOK
Kan ve kan ürünlerinin tedavi amacıyla kullanılması nedeniyle vCJD hastalığının bulaşması ise teorik bir tartışmadır ve adeta bir bardak suda fırtına koparılmaktadır. Hele CNN Türk’teki programda Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar’ın basına yansıyan bu olayı gerekçe göstererek kan ürünlerinin üretilmesinin çok karmaşık bir süreç olduğunu, ancak gelişmiş ülkelerde üretimin gerçekleştirilebileceğini, ülkemizde bu ürünlerin üretilmesinin ne kadar sakıncalı olacağının görüldüğünü, ancak bu alanda ithalat yapabileceğimizi açıklaması oldukça düşündürücüdür.
Zira kan ürünleri ülkemizde üretilmemekte, İngiltere, ABD başta olmak üzere birçok ülkeden ithal edilmektedir, tartışma konusu ithalat partisi ürünler de İngiltere kaynaklıdır. Türkiye biyotek ilaçları da, kan ürünlerini de üretebilir. Yeter ki bu konuda başta Türkiye Hemofili Derneği Başkanı akademisyen gibi özgüven yoksunluğunu her fırsatta dile getirme alışkanlığını bırakılabilsin, yeter ki bürokrasi ve siyaset aktörleri, ilaç endüstrisinin temsilcileri ulusal bir bakışla hareket edebilsin.
Dr. Ali Rıza ÜÇER Tıp Kurumu Genel Sekreteri
CHP’de seçim kapışması
BİLİNDİĞİ gibi TBMM’nin açıldığı gün olan 1 Ekim’de, Meclis yönetimi için de seçimler yapılacak. Bu seçimler CHP içinde renkli bir yarışa sahne oluyor. CHP’li bir milletvekili konuşurken bize ilginç bilgiler verdi. Halen TBMM Başkanvekilliği yapan CHP’li Yılmaz Ateş’e tepki varmış. İki yıldır bu görevi yapmasına rağmen, bu görevde bir vizyon ve misyon sergileyemediğinden yakınıyor. Zaten bu yüzden de tam 6 kişi Ateş’e karşı rakip çıkmış; en ciddi isim de Kocaeli Milletvekili Sefa Sirmen... ‘28 Mart’da İstanbul Büyükşehir adayı olan Sirmen %31 oy alarak CHP’nin bayrağını olabildiğinde yükseğe çıkardı. Kazanması halinde, Meclis Başkanı AKP’li Bülent Arınç’a karşı CHP’nin bayrağını da yüksekte tutabilir. Seçimde Baykal tüm adaylara karşı tarafsız kalacağını ilan etti. Acaba Baykal da mı memnun değildi Ateş’ten... Genel Sekreter Önder Sav’a yakın isimlerin de, Ankara Büyükşehir adaylığında %12 oy alarak düşük bir performans gösterdiği için Ateş’in kaybetmesi yönünde çalıştıkları konuşuluyor’ diyor.
Grup Başkanvekilliği seçiminde de halen bu görevi yürüten Ali Topuz, Kemal Anadol ve Haluk Koç’un koltuklarını koruyabileceği konuşuluyormuş. Diğer adaylar ciddi bir ağırlık oluşturamıyormuş... İdare Amirliği yarışına tekrar katılan Erdoğan Yetenç promosyon olarak isimleri ve illerinin numarası yazılı BJK forması dağıtmış... Haşim Oral seçim bölgesi Denizli’den hediye bornozlar getirtmiş... Halil Tiryaki ise sahibi olduğu Kırıkkale’deki Kayadibi Cennetbahçe Lokantası’nda CHP’lileri gruplar halinde tam teşekküllü yemek masalarında ağırlıyormuş.
Yüzakı kuruluşuz
GRAND Yazıcı Marmaris Palace Oteli’nin Genel Müdürü İlhan Açıkgöz, ‘Turizm için utanç verici haberler’ (25.9.2004) yazısı içinde, otellerinin bahçesi ve havuz kenarlarının deterjanlı su ile yıkandığını öne süren bir okurumuzun görüşüne karşılık şu açıklamayı gönderdi: ‘Her yıl yaklaşık 22 bin turist ağırlayan Türk turizminin yüzakı kuruluşlarından birisiyiz. Otelimizde gıda, su ve çevre güvenliği sağlamak amacıyla dünyanın konusunda en iyilerinden olan İngiliz Christal International çözüm sistemi ile çalışıyoruz. Bu sistemin doğru şekilde yürümesi için extra olarak yine İngiliz National Britannia’dan danışmanlık hizmeti alıyoruz. Bahçelerimiz belediyece sağladığımız içme suyu ile sulanmaktadır. Yol yıkamadan oluşan atık su tabir ettiğiniz toz ve pürçükle karışmış deterjan olmayan su mazgallar vasıtasıyla kanalizasyona verilmektedir. Köşenizi okur okumaz bizzat kendim ve teknik ekibim mazgalları ve sistemi kontrol ettik. Herhangi bir kaçak ve denize akma söz konusu değildir. Kaldı ki, kendi plajımızı kirletmek akıllı bir ticaret erbabının yapacağı bir iş değildir. Tesisimizin en önemli özelliği doğal çam ormanı ortamı içinde mavi bayraklı plajımızdır.’
Karımı boşamam gerekiyor galiba
BİR okurumuz yazıyor: Eşim Sağlık Bakanlığı’nda hemşire olarak çalışıyor. Bakanlık atama ve nakillerle ilgili olarak Haziran 2004 tarihinde bir yönetmelik yayınladı. Bununla eşi 657 sayılı yasaya tabi olanlar dışındakiler için eş durumu nedeniyle tayin yapılamıyor. Eş tayini nedeniyle tayin talebinde bulunduk ama SSK’ya tabi olduğumuz için tayin talebi uygun görülmedi. Eşim şu an benden ayrı, çocuklarla beraber... Yetkililere göre hiçbir zaman birleşme durumumuz olamayacak ve bu emekliliğe kadar devam edecek. Bu yönetmelik basında yer aldı ama sadece doktorlarla ilgili kısmına tepki gösterildi. Eş durumu nedeniyle tayinleri içeren 20. madde ile ilgili tepki olmadı. Bu konu MEB’de yok, sadece neden sadece Sağlık Bakanlığı’nda? Eş durumu tayini olmaz ise aynı yönetmelik hükümlerine göre boşanırsak eşim istediği yere tayin yaptırabiliyor.
MESAJ PANOSU
AYDINLIK insan, çiftçi dostu, eski parlamenter Sadullah Usumi, ölümünün 2. yılında Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde (Kennedy Cad.4) bugün 13.00-18.00 arasında çeşitli etkinliklerle anılıyor. Konuşmacılar (sırasıyla) Gökhan Günaydın, Prof. Muzaffer Eryılmaz, Orhan Erinç, Mustafa Balbay, Deniz Baykal, Oğuz Oyan, Dilek Bil, A. Ekber Yıldırım, Prof. Ziya Gökalp Mülayim, Fikret Akova, Prof. Gürol Ergin, Şükrü Erbaş ve Vedat Ülger.
BEŞİKTAŞ Çırağan Caddesi, Yolu Sokak no; 3’deki binaya ikinci bir kat çıktılar; çatıyı da çektiler. Makara Kulüp’ün yeriymiş. Birçok evin manzarası kapandı. Kaçak olduğu muhakkak; böyle bir şeye nasıl izin veriliyor? Ayrıca Akatlar Alkent’in karşısında Piramit Sitesi’nin yanındaki inşa halindeki iki katlı binaya ne oldu da ek iki kat atılmaya başlandı?
M.G.- BEŞİKTAŞ
EMİNÖNÜ Belediyesinden açıklama: Veteriner ekiplerimiz 21 eylülde bahse konu olan köpeği kontrol altına alıp gerekli muayeneleri yaptıktan sonra Büyükşehir Belediyesi Rehabilitasyon Merkezi’ne teslim etmiştir. Yapılan muayene sonucunda köpekte herhangi bir kuduz vakasına rastlanmamıştır. Halkımız bu tip şikayetlerini her zaman Beyaz Masa’ya iletibilirler.
(0212-638 38 38)
ASKON’un ‘Türkiye’de konut sorunu ve acil çözüm önerileri’ paneli bugün 19.00’da Cevizlibağ’daki genel merkez binasında; konuşmacılar Ümmet Alaca (yöneten), Aziz Yeniay, İsmet Yıldırım ve Saniye Hameşoğlu.
(0212-481 55 50)
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2004
1618 sayılı yasaya göre seyahat acenteliği yapması gereken kurum ve kuruluşların adresi bellidir. Bu şirketler, <B>TÜRSAB </B>yani Türkiye Seyahat Acentelerine bağlı ve Bakanlığın onayı ve denetimindeki seyahat acentalarıdır. Bizim inancımıza göre Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB) asli görevleri 'ticaret dışı' olmalıdır. Mesaisinin ve personelinin %80'ini 'turizm'e ayıran DİB'den beklentilerimizin, hele ki bu iktidar döneminde ve bu AB sürecinde çok daha 'işlevsel' konulara odaklanması gerektiğine inanıyoruz.
Buna bir çözüm bulmak gerekmektedir. Peki çözüm nedir?
Devlet veya hac konusundaki temsilci kurum DİB... Biz seyahat acentalarınden kişi başı (hacı başı) kendi organizasyonu yaptığında ne kazanç sağlıyorsa harç veya vergi olarak bizlerden alsın. Ama 'seyahat acenteliği' işini bize yani TÜRSAB'a bağlı ve Turizm Bakanlığı onayı ve denetimindeki seyahat acentelerine bıraksın.
Cem POLATOĞLU İSTANBUL
Samsun’da uyuyanlar
SAMSUN'dan adı bizde saklı bir okurumuz "Atatürk'ün Ulusal Kurtuluş savaşını başlattığı kentte işgüzar belediye zabıtasının çağdışı uygulaması her Samsunlu gibi beni de yaraladı" diyor ve Samsun Valisine soruyor: "Bu haberler ulusal basında çıkmadan önce yani 3 ay önce Haziran ayında yerel gazetelerde çarşaf çarşaf çıktı. Siz o zaman bu haberler nedir diye Belediye Başkanına sormadınız mı? Yoksa böylesine önemli bir haber gözünüzden mi kaçtı? O zaman müdahale edilseydi bugün Atatürk kentinde insanların yüreği sızlamazdı. Peki, bu haberlerin çıktığı yerel gazeteleri Vali Bey hiç okumadı mı? Belediye Başkanı'na "Bu haberler nedir?" diye sorulmadı mı?Şimdi yerel gazetelere boy boy ilanlar verip bu haberleri yapan gazetecileri kınamak neyi kurtarır ki."
Erşan Bey’i yadırgadım
BUGÜNKÜ (dün) sayfanızda yer verdiğiniz okurunuz, Erşan Okur Bey'e cevap vermek gereğini duydum. Kendisinin ülkemiz için duyarlılığına saygım sonsuz, ancak işte bu problemlere çözümsuz olmak da bizlerin en büyük problemi diyorum. Biz de kendisi gibi 30 yıldır Türkiye'mizi her sene ailece ziyaret ediyoruz, ama hiçbir zaman ülkemize gördüğümüz yanlışlar yüzünden küsmedik, üstelik anında yapıcı eleştirilerde bulunarak katkı sağlıyoruz; bu bizim milli görevimizdir, insan vatanına nasıl küsebilir? Ayrıca Erşan Bey niçin 40 yıldır yaşadığı İsviçre'nin birkaç gün önce çıkarmış olduğu yabancılarla ilgili kanunu, İsviçre'de doğmuş olsalar bile vatandaşlığa kabul edilemezler, tepkisini gösteremeyip de bizim vatanımıza 'Vurun abalıya" kompleksiyle yanaşıyor. Doğrusu çok ayıpladım, yadırgadım.
İsmail ÖZELKAN-NEW YORK
Ülkemden manzaralar
RİZE'den gönderilen ve e-mail gruplarından bize intikal eden bir cami resmi... Yer adı yazılmamış ama Rize'de olduğu sanılıyor. Grup üyelerinden biri, "Memleketimin insanının özellikle de Karadenizlilerin keskin zekalarına bayılıyorum. Yazlık sinema olur da... Yazlık araba olur da, yazlık anfi tiyatro olur da, yazlık cami olmaz mı?" demiş, bir başkası da "Cabrio Cami" diye yazmış.
Ama bunun sonuçta namazgah olduğu anlaşılıyor.
O. Ozan Kalyoncu da bu fotoğraf üzerine şöyle demiş:
Teşekkürler ülkemin kıvrak zekálı insanları."
Sahilhane yalısı
KÖPRÜLÜZADE Hacı Hafız Ahmed Paşa Bini Numan Ağa Vakfı'na ait Üsküdar'daki 2. derecede tarihi bir yalı olan Sahilhane, eski Vakıflar Genel Müdürü Ümit Çoban'nın zamanında mütevelli tayin edilen Esen Sabuncu tarafından (8 yıl için kiraya verilmesini öneren ekspertiz raporuna ve Vakıflar'ın onayının olmamasına karşın) 28 yıllığına yap-işlet-devret modeliyle bir firmaya verilmesi ne kadar doğrudur? Bizi arayan bir vakıf yetkilisi şöyle diyor:
"Şikayetler üzerine Mülhak Vakıflar Daire Başkanı Muhsin Öztürk duruma el koydu ve tarihi yalının peşkeş çekilmesini önledi. Bu tarihi yalıya devletin sahip çıkmasını istiyoruz. Boğaz'daki bir incinin daha yok olmasını istemiyoruz. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu duruma el koydu ama 28 yıllık kiraya vermek ne demek oluyor? Başka örneği var mı?"
Paran varsa oku
ÇANAKKALE 18 Mart Üniversitesi'nden bir grup öğrenci yazıyor: Yeni akademik yılda resmi harçların dışında 50'şer milyon bağış, kayıt yenileyenlerden de 30'ar milyon lira para alınıyor. Bağış kısmı yatırılmazsa, internet sayfası açılmıyor ve kayıtlarımızı yapamıyoruz. Bu uygulama üniversitede, paran varsa okuyabilir ve barınabilirsin, mantığının egemen olduğunu gösteriyor. Bizlerden 'Sigorta ve Hizmetleri' adı altında alınan paraların nerede, nasıl harcandığı belirsiz. Bu paralar denetime açık olmadığı için, istismara da yol açılabilir. Sigorta şirketinin nasıl seçildiği de bilinmiyor.
Biliyor musunuz?
DÜZCE'nin Çilimli Belediye Başkanı Mehmet Acar'ın, "Düzce teşvik kapsamında ancak Düzce'de mafya var. Yatırım yapmak isteyen fabrika sahiplerinden haraç istiyorlar. Yatırımcı Düzce'ye gelmeye çekiniyor" diye tepki gösterdiğini... Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün TİGEM arazilerinin 10'unun özelleştirildiğini, "ihaleyi kazananlarla görüşmeler devam ediyor. Müteşebbislere kamuya ait diğer arazileri de ihale edeceğiz. Amacımız bilimsel üretim sağlanması" dediğini...
Biliyor musunuz?
MİŞ-MUŞ
AVUSTURYA Türklerin AB'ye girmesine karşı imiş... Bugün Fransa ve Almanya gibi milletlerin bile birbirlerine yaklaşması mümkünken Avusturya'nın, Osmanlıların kaç asır önce Viyana'yı kuşatmasını bahane etmesi enteresan... Sahi.. Adolf Hitler de Avusturyalı değil miydi?
Erol KURT
Mesaj Panosu
SULTANAHMET-Yerebatan Sarayı civarında beyaz-kavunçiçi renkli, uzun kulaklı, orta boyda avcı köpeği kırması ve kulağında klipsi olmayan köpeğin acilen gözlem altına alınması gerekmektedir. Zira iki gün arayla ısırdığı iki kişi halen kuduz iğnesi olmaktadır.Eminönü Belediyesi ekiplerinin acilen müdahale etmesinde son derece yarar olacağını düşünmekteyim. Ercan BÖNCÜOĞLU
1995'de kurulan Bilim Merkezi, Şişli Belediyesi'nin katkısıyla bugün 11.00'de Fulya'daki yeni yerinde hizmete açılıyor. Merkez hergün gezilebilecek.
Yazının Devamını Oku 28 Eylül 2004
<B>CHP, </B>Milli Eğitim'in ihalelerinin peşine düştü... Günlerdir bu konuyu yazdık, ancak hükümet hep sessiz kaldı nedense.<br><br>Genel Sekreter Yardımcısı <B>Algan Hacaloğlu, </B>ihaleye fesat karıştırılıp karıştırılmadığını parti olarak ayrıntılı olarak araştırdıklarını açıkladı.
Bakanlığın, İMKB'nin ayırdığı 500 trilyon liralık kaynakla 44 ilde 62 ihale yaptığını ve bu ihaleleri en düşük fiyatı verenlerin değil, en yüksek fiyatı verenlerin kazandığını belirten Hacaloğlu, "Eğitime katkı amacıyla ayrılan kaynaklar, ihale vurgunlarıyla çarçur edilmemeli" diyor.
Hacaloğlu, elde edilecek belgeler veya bu konuyla ilgili daha önce verdikleri soru önergesine (İzmir milletvekili Ahmet Ersin'in) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in vereceği yanıtta ortaya çıkacak bilgiler ışığında ihalelerin iptalini isteyeceklerini bildiriyor. Okul ihaleleri ile KDV dahil 101 trilyon 823 milyar liralık kamu kaynağı kaybının söz konusu olduğunu ifade eden Hacaloğlu şunları söylüyor:
"MEB tarafından yapılan ihalelerin sonuçları açıklandığı zaman görülmüştür ki bu ihaleleri düşük değil, yüksek fiyat verenler kazanmıştır. İhalelerde yakınların korunduğu iddiası vardır. Örneğin YDA İnşaat, AKSA İnşaat, BİS İnşaat, NET Yapı Yadigar İnşaat gibi çok yakın ilişkili firmalar ile ihaleye katılıp çok sayıda ihale kazanan ve Malatya'da tarikat ilişkileriyle bilinen Cüneyt Arslan'ın MEB Yatırımlar ve Tesisler Daire Başkanı Prof. Dr. Abdülsamet Arslan ile yakınlığından bahsedilmektedir. Bu doğru mudur?
Öte yandan Abdullah Gül'ün yakını olduğu bildirilen ve Gül ile beraber Girit gezisine katılan Kayserili Celal Poyraz'ın sahibi olduğu Poyraz İnşaat'ın ihalelere en yüksek bedellerle katılmasına, 16, 15 ve 9. sırada olmasına rağmen İstanbul, Yalova ve Erzurum'dan ihale kazanması, araştırılması, soruşturulması gereken bir başka konudur. Bu durum, ihalelere fesat karıştırıldığı iddiasını güçlendirmektedir. CHP olarak konuyu araştırıyoruz, soruşturuyoruz ve her konuda olduğu gibi bu konuda da sonuna kadar iddiaların takipçisi olacak, sorumluların hesap vermesini sağlayacağız."
Yazının Devamını Oku 26 Eylül 2004
<B>KARS’</B>ta 1980’den önce <B>Kars Kalesi’</B>ndeki <B>Türk </B>bayrağının indirildiği söylentileri yayılmış; bu olay siyasi olarak bazı çevrelerce antikomünist propaganda unsuru olarak kullanılmıştı. Ancak provokasyona ve spekülasyona dayalı bir iddiaydı bu. Türkiye ‘ayıplı’ bu dönemi çoktan geçti. Nereden nereye geldik...
Kafkaslara açılan 80 bin nüfuslu Kars, ekonomik yönden kabuğunu yırtmak istiyor. Çünkü korunmaya ve gelişmeye ihtiyacı var. Bunun yolu da komşu ülkelerle dış ticaretin artırılmasından geçiyor.
II. Kars Kent Kurultayı dört yıl aradan sonra yeniden yapılıyor. Kurultayda, ‘Kafkasya’da ortak geleceğimiz’ başlıklı ‘Kafkas istikrar paktına doğru’ temelinde ilginç saptamalar yapıldı iki gün süreyle...
Kafkasya’da yaşayan halklar, barış içinde nasıl bir işbirliği yapabilir?
ÇEKÜL Başkanı Prof. Metin Sözen, ‘Türkiye yeni bir döneme girerken bizim dünya ile olan farkımız ortaya çıkıyor. Bir coğrafyada ne kadar renk ve kültür varsa yayılacak yeni mesajlar umut olacaktır artık. Aklın ve kültürün sınırı egemen olup siyasi sınırlar kalkacaktır’ diyor.
KARS KALESİ
BM Kalkınma Örgütü Temsilcisi Sarah Poole, Türkiye’de ‘Yerel Gündem-2000’ programını uygulayan 50 belediye arasında Kars’ın da bulunduğunu, uluslararası ilişkilere dayalı politikası nedeniyle Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu’nu (ANAP’tan AKP’ye geçti son seçimde) kutladığını bildiriyor. Kaleiçi’nin bugün ABD kökenli Küresel Miras Vakfı’nın (GHF Trust) katkılarıyla onarılmak üzere proje hazırlıkları sürüyor.
Rusların 40 yıllık işgal sırasında inşa ettiği Baltık, Ermeni, Osmanlı ve Türk mimarisinin bir aradaki örnekleri sadece Kars’ta bulunuyor. Ama 1980’lerden sonra terör ve ekonomik nedenlerle Kars eşrafının ve aydınının Batı’ya göç etmesi, köylülerin gelmesiyle Kars’ın kültürel yapısında değişimler meydana gelmiş... Bakülü kızların ‘Kars ayaz, Bakü yaz/ Tanrım kaderimi Kars’ta yaz’ sözü gerilerde kalmış artık. Kars’a kaderini yazdıracak kızları ara da bul!
Kars kültürünün önemli bir ismi sayılan Dr. Gürbüz Çapan ‘Ben operayı Kars’ta öğrendim’ derken, eski Kars’ı aradığını anlatıyor. Bir başka programı nedeniyle Kars’a gelemeyen Çapan, İstanbul’dan telefonla Kars’ı sanayi tarımına yönlendirmeye çalıştığını, mısır ve ayçiçeği ekimine öncülük edip Karslı, Azerbaycanlı ve Gürcü sermayedarla mısırözü ve ayçiçeği fabrikası kurulması projesi üzerinde çalıştığını söyledi bize.
Kurultaya 30’dan fazla konuşmacı katılmıştı; Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı, TÜRSAB Genel Başkanı Başaran Ulusoy, İTO Genel Sekreteri Selçuk Tayfun Ok, Avrasya İş Konseyi Başkanı Tuğrul Erkin, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü temsilen Büyükelçi Halil Akıncı, Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi Başkanı Kaan Soyak gibi isimler yanında Azeri, Rus, Gürcü ve Ermeni üniversitelerinden 50 dolayında konuşmacı vardı.
AZERİ ELÇİ KIZDI
Kaan Soyak’ın, Türkiye’nin duygusal politika izlemesi nedeniyle Kars Doğu Kapısı’nın açılmadığını öne sürmesi üzerine Azerbaycan Kars Konsolosu Zeynolov’un ‘Kafkaslara açılan kapı sadece Doğu Kapı değil, Nahçıvan da var’ deyip sert çıkması dikkat çekti.
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin programını kısa tutup Sarıkamış’a geçmesi, Gürer Aykal yönetiminde Borusan Filarmoni Orkestrası’nın Ani Harabeleri’ndeki konsere katılmaması pek hoş karşılanmadı. Bazı vatandaşlar ‘Kaledeki Kardeş Türküler konseri kadar, böyle çağdaş bir konserde de bulunmalıydı’ biçimindeki tepkiyi bize yansıttılar.
3000 yıldan sonra ilk müzik
Borusan’ın, Ani antik kentinin sur içindeki konseri bir ilk olduğu kadar muhteşem bir gösteriydi. Sunuşta, 3 bin yıldan beri ilk kez böyle müzikli bir etkinlik yapıldığı açıklandı.
Ocaklı köylüleri, çağdaş Türk sanatçıları başta olmak üzere Mozart, Beethoven, Çaykovski’nin yapıtlarını şaşkın bir şekilde dinlerken; bir köylünün ‘Bir de sanatçı olsaydı; türkü dinleseydik’ sözü aramızda gülüşmelere neden oldu.
Bu konserin, karşı yakadaki Ermenistan’da yankıları nasıl olacak acaba? Ermenilerin, Erivan’daki bir kilisenin onarımı için, Ani’nin karşısındaki yakadan taş çıkarmak için dinamit patlatması Türk makamlarınca pek hoş karşılanmamış... Bir diş kovuğu gibi oyulmuş yakada halen dozerler bulunuyordu.
Harabelerin geçmişi
Ani harabelerinin bulunduğu Ocaklı Köyü, Kars’a tam 45 kilometre... Buğday hasadı yapılmış tarlalar arasından pek de iyi sayılmayacak asfalt yoldan gidiliyor. Restore edilmiş sayılabilecek bir kale kapısından girildiğinde bir antik kentle karşılaşıyorsunuz. Batı kaynaklarında ve bazı ansiklopedilerde ‘Ani’ (Ermenice kız adıymış) olarak geçiyor adı. Kars Turizm Müdürlüğü’nün broşüründe ve girişteki tabelalarda ise ‘Anı’ yazıyor.
Bu kentin 5 bin yıllık geçmişinin olduğu söyleniyor. İpekyolu üzerinde ünlü bir ticaret kenti olduğundan birçok kez istilaya uğruyor.
Aralarında Urartular, Huriler, Moğollar, İskitler, Sakalar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Gürcüler (200 yıl) Ermeniler (70 yıl), Selçuklular ve Bizanslılar dahil 20 devletin egemenliğinde bulunan bölge, 1534’ten sonra Osmanlı yönetimine geçiyor.
1878 yılında ise Çarlık Rusyası tarafından işgal ediliyor ve bu işgal 1917’ye kadar sürüyor.
Bugün beş hektar bir alana yayılan antik kente yedi giriş kapısı açılıyor. En büyük dini yapıtı; Kral Aşot III tarafından yaptırılan ‘büyük’ Meryem Ana Katedrali’nin üzerinde ot bitiyor. Alparslan’ın 1064’te fethiyle birlikte bir süre cami (Fethiye Camisi) olarak kullanılıyor ve 1319’daki depremde büyük hasar görüyor. Bunun dışında çeşitli kilise ve manastırlar yanında Selçukluların Anadolu’da 1072’de inşa ettikleri ilk cami; Menu Cehr de burada; ancak tarihi yapıtlar hiç de sağlam değil...
Antik kent, cumhuriyet döneminden beri asker kontrolünde tutuluyor. İçeriye jandarmanın denetiminden geçildikten sonra girilebiliyor. Ancak son zamanlarda denetimin hissedilir şekilde hafifletildiği dikkatimizi çekiyor.
‘Ani’de devrim’
ERMENİCE çıkan Agos Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü Hırant Dink, Kars Kurultayı’nı izleyenler arasındaydı. Ani harabelerini birçok kez yabancı turistle gezmiş, ‘Ani harabeleri insanlığın ortak değeridir. Ortaçağda Ermenilere başkentlik yapmıştır’ diyerek şu öneride bulunuyor:
‘Burada namuslu bir kazı yapılması gerekiyor. Ancak buna ne Türkiye’nin ne de Ermenistan’ın gücü yeter... Belki UNESCO’nun denetiminde Türk ve Ermeni uzmanlardan oluşan bir heyet kurulabilir. Kazılar başladıktan sonra iki devlet tarafından ortaklaşa turizme açılabilir. Türkiye’nin önerisiyle bu projenin hayata geçirilmesinin iki ülkenin dostluğu için çok önemli bir adım olacağını söyleyebilirim.’
Yazının Devamını Oku 25 Eylül 2004
<b>KÜLTÜR-</B>Turizm ve Çevre-Orman Bakanları <B>Erkan Mumcu </B>ve <B>Osman Pepe’</B>ye iletilmek üzere <B>Marmaris’</B>ten bir not: BİR süre önce Yunanistan’ın Mikanos Adası’na gitmiştim. Orada Avusturyalı dört bayanla konuşurken, bir daha Türkiye’ye gitmeyeceğiz demelerini duyunca kendi özensizliğimiz ve duyarsızlığımız karşısında kahroldum. Bunlardan biri Bodrum’da yediklerinden dolayı gıda zehirlenmesi olmuş; tam dört ay tedavisi sürmüş. Çevrenin bakımsızlığı, pislik ve bazı esnafın turistlere dönük sırnaşık tavır ve tacizlerinden çok rahatsız olduklarını söylediler; ‘Ülkenize bir daha gitmeyeceğim’ dediler. Öyle tepkiliydiler ki; güzel bir şey söylemeye bile fırsat tanımadılar. ‘Zaten Türkiye’nin imajı gittikçe bozuluyor’ dediler.
Bu naklettiklerim çok ciddidir; bunun etkilerini önümüzdeki yıllarda daha da göreceğimizi sanıyorum.
Bundan bir hafta sonra Marmaris İçmeler’deki ‘Marmaris Palace’ Oteli’nde bir manzara bunları doğruluyordu. 1300 kişilik otelin bahçesi ve havuzun kenarları bir güzel yıkandı, sonra da pis kurşuni renge dönüşen deterjanlı suyu denize aktı. Olayı dehşetle izleyen bir grup turistin neler düşündüklerini söylemeye gerek yok. Muğla Çevre Müdürlüğü’ne şikayet için Bakanlığın numarasını aradım. Hatta iki yere bağlandı; verdikleri telefon ise yanlış çıktı. Bunları bizzat yaşayan, gören bir turist niye Türkiye’ye gelsin?
Kazakistan tartışması
KAZAKİSTAN’daki 26 lisede yalnız İngilizce eğitimi verilmiyor. İngilizce, Türkçe, Rusça ve anadil Kazakça olmak üzere tam 4 dilde eğitim veriliyor. Siz de takdir edersiniz ki 16 milyon nüfuslu bir ülkede 26 adet Türkçe eğitim veren okullar açamazsınız. Açarsanız da muvaffak olamazsınız. Bu bir arz talep meselesidir. Ama değil 26, bu ülkeye 4 dilde eğitim veren 56 okul da açsanız muvaffak olursunuz ve talep olur. 1990 yılından itibaren bu coğrafyada eğitim veren bu okullara bu kadar rağbet varken başarıları tarafsız bakışlarla takdir edilmektedir.
Macit MİNCAN
ŞAHSIM itibarıyla 10 sene oralarda çalıştım. Bahsettiğiniz okullar Türkiye’nin ve Kazakistan’ın yüz akıdır. Olimpiyat ve Proje yarışmalarında uluslararası alandaki başarılara bakınız. Üniversiteyi kazanma oranına bakınız. Türkiye’yi kazanan öğrencilerin acaba kaçı Türkçe hazırlık okuyor?
Numan ADAYURT
TÜRKİYE’deki liberal ve İslamcı çevreler ile, Türk dünyasının birliğine karşı olan Rusya, ABD, AB ve İran, Türk dünyasının birliğini engellemek için farklılıkları öne sürerek Türk kimliğinin birliğini ortadan kaldırmaya gayret etmektedirler. Dolayısıyla her Türk boyu bir millet adı gibi zikredilerek Kazak-Kazakça, Özbek-Özbekçe kelimeleri bilerek kullanılmaktadır. Ayrıca yazınızda geçen Almati kelimesinin aslı, Almaata’dır. Alma-Elma, Ata-Baba anlamında olup Almaata-Elmababa anlamına gelmektedir. Ancak Ruslar Almaata diyemedikleri için Almati demektedirler.
Bülent TARHAN
Dersanede haremlik-selamlık
4.LEVENT’teki FEM (Anafen) Dersanesi’ne giden oğlum, yeni eğitim yılında dersanede hiçbir kız öğrenci görmediğini söyledi. Kursun ikinci haftası ise, tüm kız kız öğrencilerin FEM’in Çeliktepe’deki şubesine gönderildiğini öğrendiğini aktaran oğlum, bu dersanede hiçbir bayan çalışana da rastlamadığını belirtti. Ben, geçen yıldan hatırlıyorum, bu dersanede karma eğitim veriliyordu ve bayan çalışanlar vardı. Bu yılki ayrım karşısında hayretler içinde kaldım. FEM (Anafen) dersanesinin Fethullah Gülen cemaati çizgisinde olduğu bilinir. İstanbul’da bugüne kadar böyle bir uygulama yapmayan FEM’in, kız-erkek öğrencileri ayırmasını nasıl yorumlamalı? Dersane bunu yaparken hangi yasal dayanağı gerekçe gösterebilir? Milli Eğitim Bakanlığı ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü bu durumu görmüyor mu? Bir veli
Efes Kilisesi kurban ediliyor
EFES Protestan Kilisesi’nin granit çatısı ‘sit alanıdır’ bahanesiyle Selçuk Belediyesi’nce yıkılmak isteniyor. İstenildiği gibi davranmadığımız için çatı mühürlendi, ayrıca yıkıldığında da 1.5 milyar TL cezaya çarptırılacağız.
Halbuki bu bölgede aynı kategoriye giren pek çok bina olmasına rağmen bizim bina, kurban olarak seçildi. İşin ilginç tarafı eğer biz veya bir başkasının aynı türden diğer bir binayı şikáyet etmesi durumunda o binaların da yıkılacak olması...
Halkı birbiriyle düşman etmenin en pratik yöntemi bu olsa gerek. Zaten yıllardır gerek belediye, kaymakamlık gerekse emniyetçe sürekli olarak sindirilmek isteniyoruz.
Bizler İncil öğretileri açısından yöneticilere ve iktidarlara gayet saygılıyız. Ama aynı şekilde çifte standartlardan hiç hoşlanmıyoruz. Hele hele kilise imajı açısından bizi korkutup yıldırmak isteyenlerden çok, Rab’be boyun bükmek daha çok hoşumuza gider.
Hüseyin ERTUĞRUL-Efes Protestan Kilisesi çalışanı
Bir kültür dergisi bu cezayı ödeyemez
ÇOĞUNLUĞU kişiler tarafından yayımlanmakta olan edebiyat, sanat ve kültür dergileri 5187 Sayılı Yeni Basın Yasası nedeniyle zor duruma düşmüşlerdir. Söz konusu Yasa 6.6.2004’te kabul edilmiş; 26.6.2004’te de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasanın geçici 1. maddesinde kişiler tarafından yayımlanan resmi olmayan dergilerin 30 gün içinde C. savcılıklarına bildirimde bulunması istenilmiştir. Oysa, aynı yasanın geçici 2. maddesinde Resmi Kurum Yayınları’na 6 ay süre verilmiştir. Bu durum eşitsizlik yaratmış; yaz mevsiminde konudan bilgisi olmayan pek çok edebiyat ve sanat dergisi 20 milyar, 1 milyar, 500 milyon gibi değişik cezalarla karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamını olumsuz etkileyen bu sorunun giderilmesi için kişilerin maddi olanaksızlıklarla çıkartmakta olduğu dergilere ek süre verilmeli; onların yayımcılığı daha da kolaylaştırılmalıdır.
Abdullah ŞEVKİ
300 adım arası cami
ANTALYA gibi turistik bir bölgede otel, pansiyon ve eğlence yerlerinin en yoğun olduğu Lara’da Alp Sokak’ta bulunan ve hiçbir zaman dolmayan Demircikara Camii varken; bu camiye 300 adım mesafede evi olan bir şahıs evinin yanındaki tarlayı cami yapılmak üzere bağışlamıştır. İnşaat devam ediyor. Camiler arasında öngörülen bir mesafe var mıdır? Bu mesafelerde, turistik bölge olmasının hiçbir farkı yok mudur? Her isteyen bahçesinin bir kısmını bağışlayarak evinin yanına cami yaptırabilir mi?
S.İ.
Mesaj panosu
CEM Vakfı bünyesinde kurulan Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı, Alevi-Bektaşi-Mevlevi İslam inancının uygulaması olan ‘Cem’ i tanıtmak için bugün saat 15.00’te Abdi İpekçi Spor Salonu’nda ‘Gelin Canlar Cem Olalım’ isimli bir etkinlik düzenliyor. Vakıf Başkanı Prof. İzzettin Doğan’ın konuşması sonrasında barkovizyon gösterileri, Türk Halk Müziği sanatçılarının seslendireceği deyişler, ‘Cem’ ve Galata Mevlevihanesi semazenleriyle birlikte ‘Birlik Semahı’ yer alacak.
SODEV’in Kadıköy Belediyesinin katkılarıyla düzenlediği ‘Barış ve Demokrasi Buluşması’ 25-26 eylül tarihlerinde Kadıköy Halitağa Caddesi’nde yapılacak. 24 sivil toplum kuruluşunun katılacağı etkinliklerde söyleşiler, müzik dinletileri ve imza kampanyaları yer alacak.
ATATÜRK Havalimanı’ndan açıklama: Levhalar üzerindeki İngilizce uyarı ifadeleri ICAO, IATA ve ECAC gibi uluslararası kuruluşların her ülkede uygulanan standart metinleridir. Ayırca, dış hatlar terminali çalışanları Türkiye’nin ve dünyanın sayılı üniversitelerinde eğitim görmüş havacılık sektöründe profesyonel niteliğe haiz ve en az okurunuz Sn. Olgacay kadar İngilizce dil bilgisine sahip niteliktedir.
Yazının Devamını Oku 24 Eylül 2004
<B>BAKIRKÖY, Bahçelievler </B>ve <B>Zeytinburnu </B>üçgeninde yaklaşık 650 bin kişi yaşıyor. Ancak bu bölgelerde çok sayıda hipermarket açıldı ya da açılmaya çalışılıyor.<B> Hazine </B>arazileri ve yeşil alanlar, imar hareketlerine kurban ediliyor. O-2 (E-5) yolunun ve altyapının bu kadar yoğunluğu kaldırması mümkün değil; trafiğin daha da çıkmaz hale dönüşeceği gün gibi ortada. Ataköy’de Siyavuşpaşa Deresi’nin mecrası değiştirilerek yapılan 32 bin kişilik kapalı spor salonu da hizmete girince bölgenin halini bir düşünün... 1996’da Tayyip Erdoğan’ın danışmanı olan şimdiki Başkan Kadir Topbaş’ın, çok amaçlı bu salonun yerinin yanlış olduğunu, hatta yıkılmasını önerdiğini unutmamak gerek; depreme dayanıklı olup olmadığını, inşaat bittikten sonra İTÜ’nün nasıl ÇED raporu verdiğini de...
Ataköy’ün E5’den girişine yapılan yoncanın da trafik yoğunluğuna çare olamayacağı anlaşılıyor bugün... Hele bir de, siyasetçi (bir anlamda belediyeler)-bürokrat-işadamı üçgeçinin elbirliğiyle oluşturulan rant alanlarının durumunu özetleyelim:
ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ
Bu üç ilçe sınırları içinde birbirlerine çok yakın olan açılmış ve açılacak alışveriş merkezleri şöyle sıralanabilir:
Açılmış olanlar; Galeria, Carousel, Fly Inn (ruhsata aykırı), Town Center (İncirli), Has Center (Bahçelievler), Olivium (Zeytinburnu) ve İTO’nun yaptırdığı EGS bloklarındaki TEPE Home.
İnşaatı sürenler; Bahçelievler CaurfourSA (Şirinevler-Ataköy kavşağı) Hazine arazisi üzerinde kuruluyor; bu izne karşılık Sabancı Grubu Bahçelievler’e kaymakamlık, belediye ve hastane binaları yapıyor.
Bakırköy’de Carousel’in karşısında Uzman İnşaat’ın Bakırköy Center adlı otel ve alışveriş merkezinin hafriyat çalışmaları başladı.
Yine İstanbul’un en büyük hipermarketi olacağı söylenen bir başka CaurfourSA’nın yapımı da,
Osmaniye Çırpıcı Çayırı’nda (Bahçelievlerdekine yaklaşık 3 km.) temel atma aşamasına geldi.
Ataköy 6. Mahalle’de, bazı ‘Florya müteahhitler’in oluşturduğu konsorsiyum Fly Inn benzeri alışveriş merkezinin inşaatının zemin çalışmalarına başladı.
Döğme kardeşlere ait, E5 cepheli iki binadan otel olarak projelendirilmiş olanı, Kültür Üniversitesi kiralayarak kampuse dönüştürdü; diğer bina ise alışveriş merkezi olacak. (Her iki binada da Bakırköy Belediyesi, projeye aykırı eklenti ve bölümler olduğu için yapı tatil tutanağı tuttu; Encümen de imar yasasına aykırı olduğundan para cezası ve yıkım kararı verdi. Ayrıca, ‘kampusun’ arkasına isabet eden ve Ayamama Vadisi içinde bulunan 42 dönüm arazinin işgal edilmesine Valilik, Defterdarlık ve Milli Emlak müdahale etti, tel çizler yıkıldı.)
Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu arazinin içinde MNG Holding, 4 ve 5 yıldızlı iki otel, 3000 kişilik kongre sarayı ve dev bir alışveriş merkezinin yapımına ise dört ay önce başladı.
Bakırköy’de ayrıca yaklaşık 100 dükkanlık Gürçarşı ve Tınaztepe Çarşısı gibi alışveriş merkezlerinin bulunduğu düşünülürse, bölgenin altyapısı ruhsat verilen bu dev binalara yeterli olabilecek mi sorusu ortaya çıkıyor. Yeşil alanlar üzerinde bu kadar ciddi yatırımlar yapılırken hiç kimse İstanbul’un geleceğini düşünmüyor. Bakırköy’e hergün 1 milyon kişi girip-çıkıyor; bir yıl içinde bundan daha büyük yük binecek. Trafik yoğunluğunun nasıl bir çıkmaza dönüşeceği hesap edilmiyor.
Bu kadar çok market/hipermarketi besleyecek müşteri var mı?
Milli Eğitim’e siyasi kadrolar egemen oldu
CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e soruyor:
‘Kamuoyu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda geçmişte eşine rastlanmayacak yoğunlukta bir siyasal kadrolaşmanın yaşandığı yolunda güçlü bir kanıya sahiptir. 2002’nin sonları ile 2003’ün başlarından bu yana MEB’de, hemen her gün, siyasal kadrolaşma amacı taşıdığı net biçimde görülebilen sıradışı atama ve yer değiştirme işlemleri yapılmaktadır. Bu işlemlerin kamuoyuna yansıyan küçük bir bölümü bile, toplumda duyarlılık oluşturmaya yetmektedir.
Uygulanmayan ya da sonuçsuz bırakılan çok sayıdaki yargı kararı, MEB’i siyasal kadrolara teslim etme konusundaki kararlılığın açık kanıtlarıdır.
3.10.2002 seçimlerinden bu yana, kadrolaşma amacıyla bakanlığa, örgüt dışından da atamalar yapıldığına ilişkin haberler yayılmaktadır. Buna göre: 1- MEB’e, değişik kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan kamu çalışanları arasından atama yapılmış mıdır? 2- Bakanlığa dışarıdan atama yapılmışsa, bu biçimde atananların sayısı ne kadardır; kimler, hangi kurumlarda çalışmakta olan bakanlıktaki bir göreve atanmıştır. Atananların kurumlara göre dağılımı nedir? Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli iken bakanlığa atananlardan kaçı eğitim yöneticiliklerine, kaçı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliklerine, kaçı değişik alanlardaki öğretmenliklere getirilmiştir?
İşkencenin şikáyet yeri belli
OKURUMUZ Kenan Özgören, dün Kuşadası’nda işkenceci polisleri şikáyet edecek makam bulamadığını yazıyordu.
İçişleri Bakanlığı Basın Müşaviri İbrahim Saraçoğlu, şikáyetin dikkatlice incelendiğini belirterek şu açıklamayı yaptı:
‘İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun 5.4.2004’te ‘İnsan Hakları İhlallerinin İncelenmesi’ ile ilgili 81 il valiliğine göndermiş olduğu genelgede de belirtildiği gibi, tüm insan hakları ihlalleri incelenmek üzere bakanlığımızda İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme Bürosu kurulmuştur.
16.9.2004’te, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, ‘İnsan Hakları İhlalleri’ konusunda düzenlediği basın toplantısında konuya verdiği önemi, ‘Biz işkence ve kötü muameleyi bir insanlık ayıbı olarak görüyoruz. Uluslararası camianın saygın bir üyesi, insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olmamız bakımından, münferit dahi olsa, işkence ve kötü muameleye müsamaha gösteremeyiz. Bu itibarla kamuoyunun önüne işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans sloganı ile çıktık’ şeklinde ifade etmiş ve basın toplantısında www.icisleri.gov.tr internet sitesi adresine insan hakları ihlalleriyle ilgili şikáyet başvurularının yapılabileceğini de açıklamıştır.
23.10.2003 tarih ve 25298 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ‘İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliğine’ göre çalışmalarına başlayan İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları da her türlü insan hakları ihlallerini değerlendirmeye almaktadır.
Kenan Özgören, şikáyetini il ve ilçelerdeki insan hakları kurullarına, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme bürosuna veya www.icisleri.gov.tr/insan internet sitesi adresine yaptığı takdirde gerekli inceleme yapılarak kendisine cevap verilecektir.’
Develioğlu niye işlem yapmıyor
BAHÇELİEVLER’de Özel Ömür Hayat Hastanesi’nin yanındaki Özel Haznedar Sağlık Hastanesi’nin kafeterya olarak kullandığı alanda inşai faaliyetler dikkati çekiyor. Kaçak olan bu alanda ne yapılmak isteniyor? Bahçelievler Belediyesi burayı 30 Mart’ta mühürledi ve 4 Mayıs’ta da Encümen tarafından yıkım kararı verildi. Başbakan Erdoğan’ın ‘kaçaklar yıkılsın’ emrine rağmen Belediye tarafından nedense yıkım konusunda işlem yapılmıyor. Çevre esnafından, yıkım kararının uygulanması için Valilik, Kaymakamlık, İl Sağlık Müdürlüğü ve belediyeye çeşitli başvurular yapıldığını biliyoruz. Belediyeden ise çıt yok. ‘Yasal işlemler devam ediyor’ biçimindeki yanıtlar yasaya karşı hile değil midir? AKP’li belediye başkanı Osman Develioğlu seçimden önce ne dediğini hatırlıyor mu? Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne göre, tamamı ‘hastane’ ruhsatlı olan Haznedar’ın yönetiminin böyle bir işyeri oluşturma -muhtemelen eczane- çabası yasadışı olmayacak mıdır?
Vekilim sizi bekliyorduk
AKP Ardahan Milletvekili Kenan Altun’a... 17.8.2004’te bölgemize ziyaretinizde, tarım zamanı olmasına rağmen köylüyü tarla ve çayırlarından çağırarak sizi beklemiş olduğumuz halde köyümüzü teşrif etmemenizin sebebini köy halkı olarak öğrenmek istiyoruz. Acaba vekilimiz, yollarımızın bozuk olduğunu biliyor muydu veya seçim zamanı değil de onun için mi gelmedi, diye düşündük. Gelmiş olduğunuz en son köyle aramızda sadece 3 km. vardı. Bu vesileyle gelmemenizden üzüntü duymaktayız. Sayın vekilim, 18.8.2004’te size gönderdiğim mektubun yanıtı gelmediği için ben de medya kanalıyla size ulaşmak istedim.
Binali KAYA Sabaholdu Köyü Muhtarı-ARDAHAN
Bu cezayı kim yazdı
ANKARA’da ikamet ediyoruz; ben özel bir şirkette çalışıyorum, eşim de öğretmen. Otomobilimiz eşimin üzerine kayıtlı. Erzurum’a hiç gitmedik, ancak Erzurum Emniyet Müdürlüğü’nden (Polis Kazım Acar) trafik cezası ihbarı aldık. Eşimin şaşkın bakışlarını gören postacı, ‘Valla abla geçen gün birine daha verdim, kadının üzerine ne araç ruhsatı, ne de ehliyeti varmış. Burası Türkiye oluyor işte’ demiş. 154 trafik ‘Sahte plaka olabilir, dava açın’ dedi. Ankara Trafik, ‘Erzurum’a, orada olmadığınızı belirten itiraz dilekçesini yazın’ dedi. Avukatımız da, ‘Önce cezayı ödeyin sonra savcılığa suç duyurusunda bulunun’ dedi. Bu ülke bu kadar başıboş mu?
Gazi TÜRK
ASKİ sayaç satmıyor
‘ASKİ sayaçlarında bir gariplik var’ yazısına ASKİ Genel Müdür Yardımcısı Necati Özdemir’den yanıt: Kulaktan dolma söylentilerle kurumumuz kötülenmemelidir. Su sayaçları, Sanayi Bakanlığı’nca onaylandıktan sonra piyasada satılır ve abonelik işlemi sırasında abonelerin kendileri tarafından temin edilir. Yani sayaçlarının temini idaremiz tarafından yapılmamaktadır. Ankara’da yaklaşık 1.2 milyon abone bulunmaktadır. İdaremiz herkese eşit hizmet vermekte, semt ve ilçe ayrımı yapmamaktadır. Okurunuz sayacından şikáyet ediyorsa; 0312-310 45 95/2743’e başvurabilir.’
MESAJ PANOSU
TCK’dan zina suçu kaldırıldığında Medeni Kanun ile çelişkili bir durum ortaya çıkacağından, Medeni Kanun’daki evlilikle ilgili hükümler de kaldırılsın.
Mesut TAN-Emekli Adliye Başkátibi
BAL-GÖÇ’ten açıklama; 3. Bursa Balkan Göçmenleri Şöleni ve Panayırı, pazar günü Hamitler Bağlarbaşı Parkı’nda yapılacak.
Yazının Devamını Oku 23 Eylül 2004
<b>BEN</B> 23 yıllık evliliğimi, 3 yıl önce eşimin sürekli at yarışı ve içkiyi ön plana alıp beni ve iki oğlumu ihmal etmesi, aşırı tacizleri nedeniyle annemin evine sığınarak bitirdim. Hiç çalışmadığım için herhangi bir gelirim yok. Annemin, rahmetli babamdan aldığı SSK emekli maaşına iki yetişkin oğlumla ortak olarak 3 yıldır hayatımı sürdürüyorum. Daha doğrusu geçinmeye çalışıyoruz.
Eşimin açtığı boşanma davası dün 80 milyon lira yoksulluk nafakası, 300 milyon da eşime mahkeme ücreti ödemem şeklinde son buldu. Oysa ben barodan avukat yardımı almıştım. Eşimin üzerine olan evin temelinde benim ve eşimin babasının ve benim ziynetlerimin olduğu, hatta bu evden önceki evin üzerime olduğunu, satılarak şu andaki tek eve dönüştürüldüğünü tapu kayıtları ile ispatladığım halde, maddi talepte bulunmam reddedildi. Üstüne üstlük hiçbir gelirim olmadığı halde, masraf üstüme yıkıldı. Bu mudur medeni hukukun kadına verdiği hak? 45 yaşında hiç çalışmamış; ama 25 ve 21 yaşında iki erkek çocuk yetiştirmiş ağır işçi ev kadınına verdiği hak.
Soruyorum, şimdi ben ne yapayım?
Annemin SSK maaşıyla hangi masrafı karşılayayım? Lütfen, benim durumuma düşürülen tüm kadınlar adına sesimi duyurur musunuz? Hicran ANAKÖK
ANAP ve CHP’ye ‘sınır’ cezası
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi, geçen cuma günü İstanbul’un imar planını değiştirdi; sınırlar yeniden belirlendi ya... Şimdi bunun tepkileri, ‘Biz insan değil miyiz; kimliğimizi nasıl değiştiriyorsunuz’ başlıklı gazete ilanlarında görülmeye başlandı.
Örneğin, 46 yıl önce belediye olan Büyükçekmece Belediyesi’nden sınırlarından koparılan 4 bin nüfuslu Çakmaklı mahallesi (köyü) (TÜYAP’ın Kuzey kesimi Hadımköy yolu çevresi) komşu Kıraç; Ahmediye köyü de Tepecik belde belediyelerine bağlandı. Üç dönem önce belediye alın Kıraç’ın 11, Tepecik’in 26 çalışan kadrosuna karşı Büyükçekmece’nin 267 çalışanı var. Çakmaklı’da 10’a yakın banka varken, Kıraç’ta hiç banka şubesi yok. Kıraçlı öğrenciler, belediyenin yaptırdığı buradaki ilköğretim okulu ve liseye gidiyorlar. Büyükçekmece imar sahası içinde olan Çakmaklı’nın yarısı zaten göl havzasında kalıyor. Belediyenın tüm altyapısını tamamlamış; doğalgaz gelmiş; Türkiye’nin en büyük sokak hayvanları rehabilitasyon merkezi yine bu mahallede; belediyenin yapacağı toplu konut projesi ve OSB alanları ile rezerv mezarlık alanları da... İşin garibi bu yerler Büyükçekmece belediyesi tapusunda yeralıyor.
Bu arada kaçak yaptırdığı inşaatları yıktırdığı için Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’le arası olan açık olan Çakmaklı muhtarı Süleyman Kıran ‘baskı’dan kurtulmak için bölgenin Kıraç’a bağlanmasını istiyordu. Ne tesadüf ki, muhtarın ‘dolandırıcılık, yüz kızartıcı suçlardan’ hüküm giydiği için YSK tarafından görevden alındığı anlaşıldı. Böylece Büyükşehir Belediyesi, Büyükçekmece tarafından ciddi şekilde korunan Büyükçekmece gölü havzası üç belediye sınırlarına geçmiş oldu.
CHP’li Binkılıç beldesinin Yalı köyü Karacaköy beldesine... 1923’de belediye olan Çatalca’nın Nakkaş, Çanakça, Kestanelik, Dağyenice, Boyalık, Dursunköy ve Yazlık gibi köyleri de, son üç dönemdir belediye olan Hadımköy beldesine (yasadaki adıyla ilk kademe belediyesine) bağlandı. Anadolu yakasında sınır değiştirmelerde aynı rahatsızlıklar doğdu.
AKP’li Büyükşehir Belediyesi galiba bir şeyi unuttu; sınırların değiştirilmesini halka sormadı. Yargıdan iptal ve AB’nin yerel yönetiminden bu konuda tepki gelirse şaşmamak gerekiyor.
İşkenceyi kime şikáyet edeyim
HÜRRİYET’in 16.9.2004 tarihli sayısında TCK’ya göre işkencenin suç olduğu yazıyordu.
İşkence zaten suçtu. Ancak mesele işkencecileri kime şikáyet etmemiz konusunda düğümleniyor.
İşkenceyi kime şikáyet edeceğiz.
Ben bir yıldır Kuşadası’nda bulunan işkenceci polisleri şikáyet edecek makam bulamıyorum.
Şikáyet ettiğinizde bütün kurumlar ölüm sessizliğine bürünerek size cephe alıyor.
Ya Çanakkale Adliyesi...
Başbakanlık ve bakanlıklar vatandaşa cevap verme ihtiyacı dahi duymuyor.
İşkenceye, zulme ve haksızlığa uğrayan vatandaş, bu padişah yetkileriyle donatılmış, devlet içindeki organize suç örgütleriyle nasıl baş edebilir? Şikáyet ettiği zaman, şikáyet ettiği memurlardan veya kurumun diğer personelinin intikamından nasıl kurtulabilir?
Veya benim gibi ülkesini terk etmesi mi gerekir efendim...
Kenan ÖZGÖREN-İşadamı-müteahhit
Atatürk yolunda gidilseydi AB’ye ihtiyaç olur muydu?
TÜRKİYE’nin kırk yıllık AB macerasını Newsweek Dergisi 10 sözcükle en mükemmel şekilde özetlemiş:
‘Türkiye tam modern bir toplum olsa, AB üyeliğine ihtiyacı olmazdı!’
Yani bunu tercüme edersek: ‘Türkiye şıhlar, şeyhler, tarikatçılar, kara çarşaflılar, irticacılar ülkesi haline getirilmeyip de Atatürk’ün gösterdiği yoldan gitmeye devam etseydi, AB’ye ihtiyacı olmazdı!’
Bizi AB’ye davet edenlere de İsviçrelilerin şimdi yaptığı gibi, ‘Arkadaş, siz önce benim yaşam standardıma ulaşın, ondan sonra görüşürüz’ derdik. Akar DURU
Milli Eğitim’e duyurular
LGS sınav kılavuzunda, II. önkayıttan sonra yerleştirme yapılmayacağı yazılmasına rağmen, Anadolu liselerine II. önkayıttan sonra öğrenci alınmış ve bu konuda hiçbir duyuru yapılmamıştır. Bu skandal uygulama soruşturulmalı ve haksızlık giderilmelidir.
Cumali TAŞTEKİN
NİCE hayallerle sınıf öğretmenliği sertifikası alan başka branşlardan öğretmen adayları, 2004 atama döneminde sınıf öğretmeni olarak atanmak için başvuru yapamadılar. Bu kişiler de bu ülkenin evlatları. Umarım Milli Eğitim Bakanlığı, 2005 atama döneminde bu kişilerin mağduriyetini önleyerek başvuru hakkı tanır.
Şevki ŞAHİNOĞLU-ISPARTA
BİZLER öğrenci affı bekleyen müzmin öğrencileriz. Ankara, Yüksel Caddesi’nde öğrenci affı için 1 milyon imza kampanyası adı altında stant açtık, ancak ajansları aramamıza rağmen kimse kulak vermedi. Lütfen 1 Ekim’e kadar açık kalacak standımızı duyurmamıza yardımcı olun.
Kadir YILMAZ
ASKİ sayaçlarında bir gariplik var
ÇAYYOLU semti sakinleri olarak her ay 70-150 milyon arasında su faturası ödemekteyiz.
Tüm gün mesaide olan komşuma da, karı-koca iki kişi yaşayan bize de 100 milyondan aşağı su faturası gelmiyor. Oysa diğer semtlerde oturanlara bizden daha az fatura gelmektedir. Faturalar konusunda ASKİ’yi defalarca uyardık. Su sayaçlarını gelip kontrol ettiler ve gittiler. Bir iki görevliyi sıkıştırmam sonucunda takılan su sayaçlarının kalitesiz, imalattan hatalı ve bozuk olduğunu, sayaçların ayarlarının iyi yapılmadığını ve numaratörlerinin boşa döndüğünü, bunu ASKİ’de herkesin bildiğini fakat yine de aynı sayaçların alımına devam edildiğini söylediler. Bozuk ve hatalı üretim ürünü sayaçları takmak suç değil mi? ASKİ’yi denetleyen bir kurum yok mu?
Belediyenin, ASKİ’nin gelir kaynağı Çayyolu halkı mıdır?
Hatice DUYAR
BİR ÖNERİ
HÜKÜMET madem zinanın suç olduğu görüşünde; o zaman biz de ilk iş olarak zina yapan milletvekillerini ihbar edip kamuoyuna teşhir edelim. Ülkenin geleceğini birkaç oy uğruna yok sayanları baş sayfalara taşıyalım. Murat ŞAHİN
Mesaj Panosu
RAHMİ Koç’un ‘Nazenin 4’ adlı teknesiyle İstanbul’dan dünya turuna çıkışını televizyonlardan haber olarak izlerken şaşırdım. Çünkü tekne İngiliz bandırası taşıyordu. Koç gibi dev bir kuruluşun teknesi Türk bayraklı olsaydı daha anlamlı olmaz mıydı?
Oktay DENİZMEN-Amatör kaptan
12. ULUSLARARASI Su Yönetimi ve Hidrolik Mühendislik Tarihi Konferansı 2-10 Ekim tarihleri arasında Selçuk’ta toplanıyor. Konferans yöneticisi Gilbernt Wiplinger’den bilgi alınabilir.
gilbert.wiplinger@oeai.at
GÜNÜN SÖZÜ
‘Kendi dilini tam olarak bilmeyen, başka dil de öğrenemez.’
Yazının Devamını Oku 22 Eylül 2004
<B>ATATÜRK,</B> 1933’de ‘Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bizlere yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli’ demiş.
İsterseniz buna önsezi veya talimat deyin. Bu duyguların belirtilerini, kültür derinliklerini Kazakistan’da, daha doğrusu ülkenin güneyinde, Kızgızistan sınırına yakın Türkistan bölgesindeki yaşadığımız etkinliklerde gördük.
Türk devlet ve gruplarının, Türk coğrafyasında, resmi makamların işbirliğiyle ‘kültür ve eğitim’ alanlarında nasıl özverili bir çalışma gösterdiklerinden sanıyoruz çoğumuzun haberi yok. Ortaya konan gayretleri ve etkinlikleri görmek gerekiyor.
Bu konuda en etkin çalışmaların ortaya konduğu yer Ahmet Yesevi Üniversitesi... Türkiye ve Kazak Cumhuriyetlerinin resmi işbirliği ile kurulan Türk dünyasının ilk ortak üniversitesine Türkiye, her bakımdan katkı veriyor. Gerçekten ortaya çıkartılan modern kampusü, ortak yönetimi ve güçlü öğretim kadrosu ile Türk dünyasına bütünleştici bir soluk sağlıyor.
29 Türk devleti ve topluluklarından binlerce öğrenci eğitim görüyor. Öğretim üyeleri ile konuşurken, Türk kültürü ile yetişmiş bu öğrencilerin Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında şimdiden bir köprü olmaya başladığını anlattılar.
MEDENİYET ORTALIĞI
Önceki akşam ‘Medeniyet Ortalığı’, yani Kültür Merkezi’nde bizim için hem şaşırtıcı hem de keyifli anlar yaşadık. Rektör yardımcıları Prof. Abdülkadir Yuvalı ve Veli Ekin’le öğrencilerin gösterilerini izlerken, müzikleri, dansları ve şarkılarıyla yaşadıkları heyecanları ve sevgiyi bizlere sundular.
Uzun uzun aldışladık bu öğrencileri. Kazak kız öğrenci, ‘Bırak beni’ parçasını söylerken Sezen Aksu kadar duyguluydu. ‘Burası Anadolu, omuz omuza gardaş’ türküsünün ardından ‘Çiftetelli, Ay Kerim Ay, Balalavsa’ gibi halk danslarından sonra öğrencilerin ortak diliyle söyledikleri‘Türkistan bütün Türklerin vatanıdır’ marşı sanki yüreklerden fışkırıyordu.
Prof. Abdülkadir Yuvalı, Kazaklar’ın iyi yazılar yazıp yeteneklerini ortaya koyduklarını belirterek Türk öğrencilerin bilgiye dayalı eğitim almalarına rağmen yeteneklerinin öne çıkmadığına dikkat çekiyor.
Üniversitenin kampusunda çok önemli bir müze kurulmuş; adı ‘Resimli Türk Dünyası Tarih Müzesi’... 306 m2’lik resim yüzeyine sahip, yuvarlak kubbeli bir salonda, tüm dünyaya yayılan Türk halklarının taş devrinden günümüze kadarki tarihi bir bütün olarak resmedilmiş...
Kazak sanatçıların yarattığı motiflerde Türklerin soyağacındaki, Türk göçebe kültür tarihinden başlayarak Kazan Hanlıkları, Sahalar, Uygurlar, Göktürkler, Selçuklular, Osmanlılar ve modern Türkiye Cumhuriyeti’ne yer verilmiş... Bütün Ortaasya çoğrafyasındaki Türk halklarının giysileri sergileniyor. Eski bir kaplumbağa heykelinin üstünde de bugünkü bağımsız devletlerin resmi armaları ve bayrakları da bulunuyor.Anadolu’ya Türkistan’ın sembolünün Bozkurt olduğu anlatılırken, bu süreçte Fatih’in İstanbul’u alışı; Selimiye, Ayasofya camileri resmedilmiş. Emir Timur(Han), Osmanlı Tuğrası, İznik çinisi; Anadolu’ya göç ile beraber Farabi, Yunus Emre, Hacıbektaş Veli, Dede Korkut; Semerkand, Taç Mahal sembollerle gösterilmiş. Atatürk, Nazarbayev, İsmail Gaspıralı, Kaşgarlı Mahmut, Cengiz Aytmatov, Ziya Gökalp, Zeki Velidi Togan, Nasreddin Hoca ve, Mehmet Emin Resulzade gibi Türk dünyasının önemli şahsiyetlerinin figürleri resmedilmiş.
ATATÜRK VE NAZARBAYEV
Dün öğleden sonra Prof. Turan Yazgan’ın, buradan 28 km. uzaklıkta Kentav ilindeki okuluna gittik. İlköğretim ve lise öğrenimi veren okulda 700 öğrenci okuyor. 32 yaşındaki vali bizi büyük bir nezaketle karşıladı; ‘Turan hocamızın yeri başkadır, bizim agamızdır’ dedi. Hep birlikte okula gittik; öğrenciler becerilerini ortaya koyarak bize büyük bir karşılama töreni hazırlamışlardı; aynı Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde olduğu gibi önce Kazak, sonra da İstiklal Marşı’nı söylediler... Salonun kapısında Atatürk ve Nazarbayev’in resimlerinin altında ‘Anavatan’dan Atayurdumuza hoşgeldiniz’ diye yazıyordu. Prof. Yazgan, Türk düşün dünyasının önde gelen bir ismi kabul ediliyor burada. Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı adıyla, bölgede 7 lise, 7 yüksek okul ve 3 fakültede Türkçe eğitim veriyor.Fethullah grubunun 26 lisesi varmış; bunlar İngilizce öğrenim veriyor ve paralı... Prof. Turan Yazgan ise, ‘Bizim iki temel anlayışımız var; eğitim ve öğrenim kayıtsız şartsız ücretsizdir. Eğitim programı Türk Milli Eğitim’inin belirlediği biçimdedir ve YÖK tarafından muadeletimiz verilmektedir.’ diyor. Prof. Yazgan ayrıca Fethullah okullarının, Türk kültüründen uzak eğitim anlayışını eleştirirken ‘Biz Türkçülük ve Turancılık yaparız’ diyor.
‘Türkistan’dan esen yeller, şimdi size selam söyler’ diye söylenen hasret türkülerinin yerini, birlik rüzgarları alıyor.
MESAJ PANOSU
BAĞDAT Caddesi’ndeki M Cafe’de yangın merdiveni bulunmaması üzerine bir açıklama yapan Koluman (Mercedes) Göztepe Showroom Müdürü K. Altuğ Erciş, ‘12 milyon $ harcanarak yapılan showroomumuz gerek inşaat kalitesi, gerekse teknik ve mekanik sistemleri sayesinde Avrupa’nın sayılı otomobil satış showroomları arasındadır; inşaat ve mimarlık hocaları ve öğrencileri tarafından tez konusu olmuştur. Tüm projeler denetimden geçmiş; belediye, itfaiye ve diğer ilgili resmi makamlarca onaylanmıştır. Showroomumuz acil çıkış kapısı olmakla beraber en son sistem yangın ve güvenlik aksamlarıyla donatılmıştır. Endişesi olan okurlarınızı burada ağırlamaktan onur duyarız.’ diyor.
ATATÜRK Havalimanında x-ray’dan geçmeden önce uçaklara sokulmayacak eşyalarla ilgili İngilizce uyarı panosunu kimse görmüyor mu? İngilizce gramer ve dil bozukluklarını okuyan bir yabancı ‘bunlar geri zekalı’ demez mi? Yurtdışında Türkçe böyle bir uyarı levhasını görseniz ne düşünürsünüz? Lütfen bunu adam gibi yazınız.
Nadir OLGACAY İSTANBUL
II. KARS Kent Kurultayı 24-26 Eylül tarihleri arasında Kafkas Üniversitesi’nde toplanıyor.
Kafkas Kültürleri Festivali’ne Türkiye’nin dışında Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’dan da konuşmacılar ve sanatçıların katılacakları bildiriliyor.
4. Uluslararası Balkan Nükleer Fizik Okulu 22-29 Eylül tarihleri arasında Bodrum’da açılıyor. (Prof. Baki Akkuş; 0532-282 38 58)
DENİZLİ Tansaş mağazasından açıklama: Müşterimiz Burçin Solmaz’ın mağazamız otoparkında aracının camları kıralarak içinden şahsi eşyalarının çalınması üzerine polise her türlü bilgi ve destek sağlanmıştır. Ancak yapılan inceleme sonunda mağazamızın bir kusuruna rastlanmamıştır. Solmaz, ‘Araçlarda değerli eşya bırakmayınız’ uyarı levhalarına rağmen aracında şahsi değerli eşyalarını bırakmıştır. Çalınan eşyalarının bedelinin 700 milyon tuttuğunu bildirip şikayetçi olmuş; ancak kendisine sorumlu olmadığımız belirtilmiştir. Müşterilerimizin şahsi eşyalarına dikkat etmeleri, araçlarında bırakmamaları gerekmektedir.
Yazının Devamını Oku