5 Ağustos 2005
KÖŞENİZDE vize-transit vize tartışmaları sürerken, Avrupa’nın bize nasıl baktığını somut bir örnekle anlatmak istiyorum.Ağustos sonunda eşimle birlikte ABD’ye gideceğiz. Bilet için görüştüğüm havayolu şirketlerinden biri de Hollanda Kraliyet Havayolları (KLM)... Telefonla aradığım KLM İstanbul ofisinde muhatabım olan hanım ‘Türk’ yetkili, istediğim tarihte ABD’ye uçuşları bulunduğunu, uçakta da yer olduğunu belirtip ‘Dönüş yolculuğunu ne zaman yapacaksınız?’ diye sordu. Dönüşüm tarihimin henüz belli olmadığını, sadece gidiş için bilet almak istediğimi söyleyince ‘Kusura bakmayın, KLM, ABD’ye sadece gidiş bileti satmıyor’ dedi.Yetkiliye ‘ABD’den ne zaman döneceğimden size ne? Dönüş biletini ABD’den almaya niyetliyim. Neden şimdiden tarih ve şirket olarak kendimi bağlayayım ki?’ diye çıkıştım. Bunun üzerine yetkili, ‘Dönüş biletinizi bizden almak zorunda değilsiniz elbette ama KLM’den ABD’ye bilet alabilmek için başka bir havayolundan da olsa bir dönüş bileti göstermeniz gerekir’ açıklamasını yaptı. Bu açıklamayla işin rengi değişti. Bu kez yetkiliye, ‘Vize alırken her türlü uyarıyı yapan ABD Başkonsolosluğu, biletin gidiş-dönüş olması gerektiği konusunda bir şey söylemedi. Siz neden böyle yapıyorsunuz?’ diye sordum ve ‘Bunun ABD ile ilgisi yok. KLM’nin kendi kurumsal kararı. Terör olayları nedeniyle, ABD’ye gidecek olanlara, dönüş biletini görmeden gidiş bileti satmıyoruz’ dedi. Yetkili, bu uygulamanın herkese mi yapıldığı soruma ise ‘Hayır, sadece Türk vatandaşlarına’ yanıtını verdi. Hollanda’nın ‘Kraliyet’ havayolu, Amerika’dan fazla Amerikancı kesilip hem de Türkiye sınırları içinde tüm Türklere potansiyel terörist muamelesi yapıyor. Bunu hangi cesaretle yapıyor? Kimse bunları denetlemiyor mu? Bu kepazelikle kim ilgilenecek? Ulaştırma mı, Kültür-Turizm mi, yoksa Dışişleri Bakanlığı mı? Kim?Sedat PİŞİRİCİ-İSTANBUL‘Marmaray’duyarlılığıNEW York Times gazetesi Marmaray Projesi’ne bağlı ‘metro’ çalışmaları sırasında arkeolojinin korunmasına yönelik yazısı yankı uyandırdı. Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci, bunu kültürel mirasın evrenselliği açısından örnek bir davranış olarak kabul ediyor; ancak metroda 100 yıllık geçikmede de en büyük payın ABD destekli karayolu politikaları olduğunu söylüyor.‘Türkiye’nin karayolu bağımlılığı, 1948 tarihli Amerikan Yol Heyeti Raporu’na dayanmaktadır. Cumhuriyet’in kazanımlarından biri olan demiryolu sisteminden vazgeçilmiş, 1949’da Karayolları Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Demiryolları ile aynı kuruluşun eşgüdümünde planlanması önlenmiştir. 1950’lerin sonlarındaki ‘Menderes yıkımları’yla, tarihi dokunun yok edilmesinin ve ardından İstanbul’un simgesi tramvayların bile kaldırılmasının temel nedeni, ‘iri yıkım ve lüks ABD otomobillerine yolaçmık’tı.Marmaray her yönüyle ‘ulusal proje’ olarak yaşamsal önem taşımaktadır. Ancak bu gerçek, projenin arkeooliye rağmen gerçekleşmesi anlamına da asla gelmemektedir. Hem raylı sistemin getireceği kazanımların, hem de tarihsel zenginliğin ‘birlikte’ gözetileceği bir uygulamayı yaşama geçirmek gerekmektedir. NYT’tan beklentimiz, İstanbul için Marmaray’ın aslında bir ‘kurtarıcı’ değer taşıdığını da okurlarına hatırlatmasıdır.Ağaoğlu ve İHDSAYIN Adalet Ağaoğlu geç olsa da sözde İnsan Hakları Derneği’nin, PKK Hakları Derneği olduğunu anlamış. Kendisini tebrik ederim. O derneğin içinde gerçek insan hakları savunucuları varsa eğer, onlara da oradan ayrılarak yeni bir dernek kurmalarını naçizane öneririm. Mehmet ŞAHİNERADALET Ağaoğlu’nun İHD’den ayrılma kararı anlaşılır gibi değil. Demokratik bir ülkede elbette ki bir sivil toplum örgütüne üye olabilir; sonradan yine kendi kararınızla ayrılabilirsiniz. Ancak, Ağaoğlu’nun bugüne kadar aklı neredeymiş acaba? İHD yıllardır ilişkileri, çalışmaları bilinen bir dernek. Neden birdenbire çıkış yaptı böyle? PKK’yı bahane edip dernekten ayrılmak inandırıcı gibi gelmiyor. Abdullah ŞEVKİADALET Ağaoğlu adlı yazarımız, İHD’nin PKK’yı desteklediğini daha yeni mi anlamış? Ne denebilir ki... Günaydın Adalet Ağaoğlu!Dr. Murat GÖKÇE-ANKARA‘İlerleyelim beyler...’İETT otobüs şoförleri, birkaç kuruş fark verince kendi Akbillerini basıyorlardı. Ama bunun artık kaldırıldığını görüyoruz. Belki doğru bir uygulama ama Akbil’i olmayan vatandaşın işi görülüyordu. Bunun üzerine halk otobüsleri bayram yapıyorlar. Biletçi parayı aldığında ‘ilerleyelim beyler, arkada yolcu var’ diyor. Genellikle bilet veren de yok. Bunu ne için yaptıkları bilmiyoruz. Bu durumda İETT yolcu kaybetmiyor mu? Yoksa, İETT taşımacılıktan çekilip meydan özel otobüslere mi bırakılmak isteniyor.D.K.-KÜÇÜKÇEKMECEDereyi oyarsan intikamını alırTRABZON’daki son afet felaketine karşı Of’tan K.Akyüz farklı bir bakış açısı getiriliyor:Of-Çaykara arasında olan Solaklı Deresi’nden gelişigüzel çakıl-kum alınıyor. Derenin yanında mıcır ocakları var. Sahipleri kimisi özel sektör, kimisi belediye olup bu vurdumduymazlığa valilik, kaymakamlık, özel idare ve Çevre Bakanlığı hiç ses çıkarmıyor. Her yıl irili ufaklı yaşanan bu afetlerden sonra birileri de ‘timsah gözyaşları’ döküyor. Ama ölen öldüğüyle, sel uğrattığı zararla kalıyor.Of-Çaykara karayolunun 1. kilometresinde Çaykur’un önündeki köprünün bu nedenle yıkıldığını biliniz. Çünkü derenin rejimi ve yatağı bozuldu. Köprünün altını oyan su, köprüye vurarak yıktı.Hep görmezlikten gelinen bu durum, önemli bir işarettir. Allah korusun köyler, derelere akar bunun altından kimse kalkamaz. Güzel bir Karadeniz sözü vardır: ‘Sonra eyvah demek para etmez.’Bu arada Karadeniz otoyoluyla ilgili hükümetin valilere gönderdiği bir genelgeden söz ediliyor:‘Hiçbir mıcır ve taş ocaklarına dokunulmayacak, ruhsatları Karadeniz otoyolu bitene kadar irdelenmeyecek ve müsamahakár davranılacak.’ Doğa ihanete ağır karşılık verir; sonra da ah vah dinlemez. İhanetin sorumluları da bu bölgede yaşıyor.’Göcek’e el değmesinRADİKAL’in 31 Temmuz Pazar günkü sayısında Göcek koylarının kiralanmasıyla ilgili haberi içim burkularak okudum. Bilmem siz de okuyabildiniz mi?Göcek koyları, birbiri ardına uzun dönemlerle ihale yoluyla çok cüzi rakamlara kiralanıyor. O koylar Türkiye’nin güneyinin son bakir koyları... Birkaç kişinin zengin edilmesi için her zamanki oyunlar oynanmasın.İhale yoluyla kiralanmalara karşı koymaya çalışan CHP’li Göcek Belediye Başkanı’nın kamuoyunda desteğe ihtiyacı var. Türkiye’deki değerli doğal güzelliklerin sahipsizce katledilmesine karşı daha kapsamlı bir mücadele verilmeli.Gamze ŞAYAN İSTANBULGÜNÜN SÖZÜ‘Kimliğimiz bilgiyle oluşur, bilgi düşünceyi yaratır. Bilgimiz düşüncelerimizi, düşünceler kimliğimizi değiştirir.’(Gökhan Özkan)Biliyor musunuzSÜLEYMAN Demirel’in önceki gün eski bakan Cavit Çağlar’la birlikte Büyükada’ya kısa bir ziyaret yaptığını, bu arada aralarında Nafiz Kurt’un da bulunduğu bazı eski milletvekilleriyle görüştükten sonra adadan ayrıldığını...MESAJ PANOSUKDZ. Ereğli Belediye Başkanı Halil Bosbıyık, ERDEMİR’i blok olarak satın almaya talip olan tüm firmalara sesleniyor: ERDEMİR’i gezmeye değil, Ereğli’yi gezmeye gelin. Belediye olarak, size en güzel fabrika arazisini ücretsiz olarak tahsis edelim, yatırım yapmanız için imkanlarımızı seferber edelim. İki Genel Müdürün istifası bizlere büyük güç vermiştir. ERDEMİR’i sattırmayacağız, halkımız direnişi de satışın iptaline kadar sürecektir.ÜSKÜDAR İmar ve Kültür Derneği Genel Sekreteri Musa Nazmi Örmeci yazıyor: Doğancılar’da uzun yıllar SSK Dispanseri olan yer Sağlık Bakanlığı’na geçtikten sonra kapatılmak istenmektedir Üsküdar halkı olarak sağlık ihtıyacımızı gideren merkezdeki tek dispanserin kapatılmasına şiddetle karşıyız.ANKARA, Yenimahalle Belediyesi’nin köpeklere yaptığı korkunç uygulamayı şiddetle kınıyoruz. 21. yüzyılda AB’ye girme çabasındaki Türkiye’de bu tür bir olay dehşet verici... Bu dünyanın sadece bize ait olmadığını, tüm canlıların da bizler kadar yaşama hakları bulunduğunu unutmamalıyız. Bir grup hayvansever
button
Yazının Devamını Oku 4 Ağustos 2005
<b>Adalar</b>’dan bir <b>‘kültür’</b> adamı ‘Köşenizde sözünü ettiğiniz Adalar dergisini gönderiyorum. Nihayet piyasaya çıkarıldı’ dedi. Dergideki yanlış ve eksikleri not ettirdi. Ertesi gün gelen derginin kapağında mor-lacivert bir zemin üzerinde mehtaplı bir gece fotoğrafı yeralıyor. Dikkatli bakıldığında ‘ay’ monte edilmiş; martılar da uçuyor!
62’si reklam olmak üzere 212 sayfa... Önemli dil yanlışları -İngilizce metinde de- var.
Atatürk döneminin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, ‘edebiyatçı, şair yazar’ diye tanıtılıyor. ‘İbrahim Necmi Dilmen’in evi’ deniliyor, onun Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı olduğu bilinmiyor.
‘Troçki’nin Evi’ evi diye gösterilen (aslında kaldığı 2. köşktür) fotoğrafın yanında Troçki’nin 1828-1833’de Büyükada’da sürgünde yaşadığı belirtiliyor. Yanlış; doğrusu 1928-1933 olacaktır. Troçki niye tanıtılmaz?
Bazı fotoğraflar kalitesiz ve flu... Bazı reklam fotoğraflarında, belediye personeli ve dergiyi hazırlayan Akajans mensupları figuran olarak kullanılmış. 43. sayfa ise evlere şenlik; Abant veya Yedigöller’de çekilmiş bir sonbahar fotoğrafının üzerine Büyükada’nın ‘faytonu’ monte edilmiş. 124. sayfada bu faytonun ayrı bir resmi bulunuyor.
‘Adalar Belediyesi’nin bir Kültür Hizmetidir’ denilen dergide, sadece reklam alınan Büyükada, Heybeli, Kınalı ve Burgaz adalarından sözediliyor; Sedef Adası, Yassıada, Sivriada ve Tavşanadası’ndan bilgi ve fotoğraf yok. ‘Büyükada Resort’la (Orman Kampı) ilgili ilan derginin 2. sayfasında var; bir başka dergide ise burası boş? Neden!Daha incelense neler bulunur?
‘Kültür’ adamı okurumuz diyor ki: ‘Başkan Coşkun Özden, bu dergiyi hazırlayanlara tarih araştırmacısı-yazar Pars Tuğlacı’nın 2. ciltlik ‘Tarih Boyunca İstanbul Adaları’ adlı dev esere bir bakın demedi mi? ‘Rant’ için böyle bir ‘eser’ Adalara hiç yakışmadı’ diyor.
Adalarda yaşayanlar
İSMET İnönü,
Yazının Devamını Oku 3 Ağustos 2005
<B>CHP </B>İstanbul İl Kongresi ile ilgili yorumlardan satırbaşları: <B>Milliyet’</B>te <B>Derya Sazak </B>‘<B>Baykal, CHP’</B>yi özel mülkü gibi görüyor, delegeyi ve teşkilatlarını ona göre dizayn etmiş. Seçim kazanamıyor ama Kurultay’da kaybetmiyor! (...) Solun <B>AKP’</B>sini oluşturmak daha mı zor?’ diyor.
‘CHP neden böyle?’ başlıklı yazısında Taha Akyol, CHP’nin son 50 yıllık tarihinde en ‘içe kapanık’ dönemini yaşadığını belirterek ‘CHP kendini kandırmaktan vazgeçmeli artık: Yenilenme olmadan büyümesi mümkün değil! (...) Altan Öymen’in tecrübesi de bir kere daha gösterdi; modern sosyal demokrasi artık geleceğini başka yerde aramalı’ diye yazıyor.
ÖRGÜT İÇİ HESAPLAŞMALAROral Çalışlar, Cumhuriyet’te ‘Bu CHP’yle ne olur?’ yazısında özetle şöyle diyor: ‘(CHP’de) Kimsenin siyaset üretmek gibi bir ufku yok. Tartışma kaçınılmaz olarak örgüt içi hesaplaşmaların dar alanına sıkışıp kalıyor. Baykal da bu şekilde iktidarını sürdürebiliyor. Altan Öymen’in son denemesi de gösterdi ki, Türk solunun çok köklü bir değişime ihtiyacı bulunuyor. Türk solu ciddi bir iç hesaplaşma yaşamalı.’
Sabah’tan Mahmut Övür, dikensiz gül bahçesi isteyen CHP’ye muhalefetin hareket getirdiğini belirtiyor.
Hadi Özışık, İnternet Haber’de ‘CHP’nin pankartlarında ‘Bekle bizi İstanbul’ diyor. Beklemesine bekleyelim de, şimdiye kadar neredeydiniz demezler mi adama. İki yılda hesabını soracağınız hiçbir şey olmadı mı İstanbul’da. Şimdi niye? Ne değişecek yarın. Hiçbir şey.’
Yazının Devamını Oku 2 Ağustos 2005
<B>CHP </B>İstanbul İl Kongresi’nde gece yarısına doğru oylamaya geçilirken ilginç sahneler yaşanıyor. Delegeler, <B>Şinasi Öktem </B>ve<B> Altan Öymen’</B>in oy pusulaları ile hücreye giriyorlar, birini zarfa koyup sandığa atıyorlar, diğer listeyi de cebine koyup çıkıyorlar. Daha sonra ne olduğunu bir ‘muhalif’ delege anlatıyor:
‘Delege, Şinasi Öktem’e oy verdiğini göstermek için Altan Öymen’in listesini falanca belediye başkanına veya görevlendirdiği kişiye verirken kocaman bir ‘teşekkür’ alıyor. Kadıköy, Beşiktaş ve Bakırköy delegeleri bunu ‘disiplin’ içinde yapmak zorunda; zira takipteler.
Başkanların, sonuçtan sonra da Genel Merkez’den ‘aferin’ aldılar muhakkak. Çünkü Genel Merkez, yerel seçimlerde kendilerini aday tayin etmiş; onlar da şimdi bu ‘bedeli’ ödüyorlar. ‘Gör beni göreyim seni’ yani.’
Bir önceki il kongresi sürecini hatırlamak gerekiyor. Şinasi Öktem, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ü delege bile yaptırmamış; Mehmet Sevigen kendisini GOP’dan delege seçtirmiş, ancak o da yargıya yapılan itiraz üzerine reddedilmişti. Bundan bir süre önce Deniz Baykal, Selami Öztürk’le bir teknede buluşarak, Öktem’i desteklemesi için ikna etmiş ve buzlar şimdilik erimişti.
Gerilimli havada ‘komik’ görüntüler de vardı. 1980 öncesi kongrelerde ülke ve parti içi sorunlara değinilir, fikir platformları oluşturulurdu. Taraflar birbirlerine ağır hakaretlerde bulunmazlardı. Genel Merkez’in otoritesi altındaki güçler ‘siyah’ takım elbiseli, saçları briyantinli kişiler tarafından korunmazdı hiç... Kongreler için davetiye gönderilir, konuklar kolunda ‘görevli’ yazan güler yüzlü gençler tarafından karşılanırdı. ‘Benden değilsen sana kapılar kapalı’ anlayışı yoktu; yarış ‘demokratik’ bir ortamda olurdu. Hele delege seçimleri kağıt üzerinde hiç yapılmazdı. Herkes birbirine karşı saygı ve sevgi beslerdi.
Peki şimdi bunlar olduğuna göre ‘Bekle İstanbul..’ afişleri ve ‘CHP’yi iktidara taşıyoruz’ sözleri nasıl inandırıcı olacak?
Partiçi oyunlarını gündeme getirenleri ‘karalama ve çamur atma’kla suçlamak günü kurtarmaktan başka bir şey değildir.
BELEDİYE PROTOKOLU
Bir çok partili kongreyi ‘acı’ çekerek izlediğini söyledi. Eski bir parti yöneticisi salona gittiğine pişman olmuş: ‘CHP hálá sosyal demokrat parti midir bugün?’ dedi.
Kadıköy belediyesinin ağırlığındaki kongrenin ev sahibi ise Beşiktaş Belediyesi idi.
‘Belediye protokulu’nun üçüncü sırasında Bakırköy, en sonra da Avcılar vardı. Bütün başkanlar kongreyi sonuna kadar izlemek durumunda kaldı. İki yıl önceki kongreyi düzenleyen Şişli Belediyesi bu kez uzak duruyordu. Mustafa Sarıgül de kongreye gelmemişti; ancak ‘gözlemcileri’ vardı. Sıkıntılı olduğu bilinen Mehmet Sevigen salonun ‘güvenliği’ ile ilgiliydi.
Altan Öymen’i kolundan tutarak ‘sahneye’ çıkartan muhalefet, ‘kapıları’ zorlayamadı. Çünkü ‘delege baskısı’ karşısında güçsüz kaldığı gibi ‘kongre çalışması’ yapmamıştı. Şinasi Öktem, önceden söylediği sayıya yakın, 601 delegeden 388’nin oyunu alarak tekrar seçilirken, Öymen’e ise 213 oy çıktı. Zaten Öymen 150 imza ile aday gösterilmişti. Demek ki, muhalefet, ‘kenetlenmiş’ Genel Merkez yanlılarını iknada başarılı olamadı.
Özetlenirse ‘Şinasi Öktem kazandı, CHP kaybetti.’
‘Güçlendirme’ ihalelerine dikkat
MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın daha önce ihalesini yapmış olduğu ve İMKB’nin finanse ettiği, yaklaşık 450 trilyon TL değerindeki EFİKAP2 okul ihalelerini geçen yıl çok yazdık... Konu çok tartışıldı, ihmal, kayırma, usulsüzlük iddiaları Meclis’e taşındı. AKP’liler, ihale bedellerinin yüksek tutulduğu ve bazı müteahhitlerin kayırıldığı iddialarına kulaklarını tıkadılar.
Kamu İhale Kurumu, bakanlığın ‘14 paket ihale için mevzuata aykırı davranıldığından düzeltici işlem yapılması’ gerektiğine karar verdi.
Anayasa’nın 112. maddesinde, ‘Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemler almakla yükümlüdür’ denmesine karşın bu konuda ortaya atılan iddialar karşısında hiçbir şey yapılmadı.
Biz de bunları köşemizde geniş şekilde gündeme getirmiştik.
YENİ İHALE
MEB şimdi okullar için ‘depreme dayanıklılık projesi’ adı altında ‘güçlendirme’ ihalelerine hazırlanıyor.
Projenin tutarının 500 trilyon TL olduğu belirtiliyor. Bu bedel, geçen yılkı okul ihalelerinden daha büyük olduğu gibi Milli Eğitim’in en büyük ihalesi sayılıyor.
Ankara’dan bazı müteahhitler, ‘Geçen yıl eylül ayında çeşitli yazılar yazıldı, iktidar uyarıları dikkate almadı ve hiçbir işlem yapılmadı. Bu kez de yine kayırmalar yapılabilir’ diyor.
‘Ne gibi usulsüzlükler olabiliyor’ sorusuna şu yanıtı veriyorlar:
‘Duyduğumuza göre, yurt ölçeğinde İl Milli Eğitim Müdürlükleri’nden mevcut talepleri çok yüksek yazdırılıyor, keşifler şişiriliyor. Daha sonra bunlar bakanlıkta Yatırım Tesisler Daire Başkanlığı’nda toplanıyor, yine önceki ihaleler gibi... Tabii hesaplar kitaplar yapılacak, müşavir firmalar bulunacak... Başarırlarsa ‘güçlendirme’ olduğu için davetiyeyle, başaramazlarsa aynen önceki metotla istediklerine bu işleri ‘bedel’ karşılığı vereceklerdir. Bu iddialar bizi gene ürpertiyor. Yine haksızlıklarla karşı karşıya kalacağımızı düşünüyoruz. Bakan Hüseyin Çelik Bey’i şimdiden uyarıyoruz.’
MEB’in ‘güçlendirme’ ihaleleri dikkatle izlenmelidir.
GÜNÜN SÖZÜ
‘Ben bilemediğimi bildiğim için diğer insanlardan akıllıyım.’
(Sokrates)
MESAJ PANOSU
BAKIRKÖY Kaymakamlığı’na... Merhum boksör Kemal Öndağ’ın Kartaltepe Üçtepe Mahallesi’ndeki evini bazı fırsatçılar ele geçirmek istiyor. Bu yerin %75’i Hazine’ye kaldı. Muhtar, kum ticareti yapacak kişiyi buraya nasıl getirir, ruhsat var mı? Çevre sakinleri
Yazının Devamını Oku 31 Temmuz 2005
<B>CHP </B>İstanbul İl Başkanlığı seçimi bugün yapılıyor; kongrede şimdiki il başkanı <B>Şinasi Öktem </B>ile <B>CHP’</B>nin<B> </B>eski Genel Başkanı <B>Altan Öymen </B>yarışacaklar. Levent Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde yapılacak kongrenin her yönüyle ilginç ve tartışmalı geçmesi bekleniyor. Genel Merkez yanlıları, Öymen’e karşı bir cephe oluştururken, muhalif kesim, il seçimlerini alacaklarını öne sürüyor.
Öymen’in örgütün başına geçmesi halinde ise önümüzdeki kasım ayında yapılacak olağan kurultaydaki hesapların altüst olabileceği yorumları yapılıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin, başkanlık seçimi için delegelerin yüzde 10’unun önerisi yeterli sayılırken iki önceki kurultayda yapılan tüzük değişikliğiyle kurultay delegelerinin beşte bir imza şartına bağlanmıştı. Bunun Siyasi Partiler Yasası’na aykırı olduğunu belirten muhaliflerin başvurusu üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş ve mahkemeden CHP’ye ihtar verilmişti. CHP’nin tüzük hükmünü eski haline getirmesi için Tüzük Kurultayı’nı hemen toplaması gerekiyor.
CHP yönetimi ise, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyacağını ancak bu değişikliği kasım ayındaki olağan kurultayında yapacağını açıkladı.
Muhalif eski bir milletvekili ‘Anayasa Mahkemesi altı ay süre vermiş ama CHP bu yasadışılığı kasım ayına kadar sürdürmek istiyor. Geçmişteki hukuksuzluğa karşı şimdiki delegeler karşı çıkmış ve Genel Merkez’in ‘ayıplı tutumu’ Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla tescillenmiştir. Bu nedenle tüzük değişikliği şimdiki delegelerle yapılmalıdır. Yoksa henüz süren kongrelerde seçilmekte olan yeni ‘yandaş’ delegelerle bu değişiklik yapılırsa eski delegelerin vicdanları yaralanmış olacaktır.’ diyor.
Kongrede ‘delege’ oyunlarının da tartışılması bekleniyor. Nitekim, İl Başkanı Şinasi Öktem, daha önceki kurultayda Mustafa Sarıgül’ün yanında yer alan İstanbul Milletvekili Hasan Aydın’ın; kınama cezası alması nedeniyle kongrede konuşmaması ve oy kullanmaması için Beyoğlu Seçim Kurulu’na başvurdu. Kurul da bu yöndeki dilekçeyi kabul etti.
Adaylığını, ‘Battal Gazi gibi ortaya çıktık’ diye anlatan Öymen, CHP’nin elindeki Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy ve Avcılar belediye başkanlarını ve bazı ilçe örgütlerini ziyaret etti ve ‘Kavga için gelmiyoruz, parti içinde dayanışma, kardeşlik ve demokrasi için geliyoruz. Ya ben ya o anlayışını kırmak istiyoruz’ diyor.
Şinasi Öktem, seçimli ikinci başkanlığını da alacağına emin. 617 delegeden 479’unun oyunu alacağını iddia ediyor.
Kongre öncesinde reklam panolarında, ‘Bekle İstanbul, yolsuzlukla ve yoksulla mücadele için: Şinasi Öktem’ afişleri dikkat çekiyor.
İKİ ADAYI TANIYALIM
Günaltay da aday olmuştu
ALTAN Öymen 1932 yılında Trabzon’da doğdu. Cumhuriyet döneminin ünlü eğitimcisi Hıfzırahman Raşit Öymen’in oğlu ve gazeteci Örsan Öymen’in ağabeyi... Gazeteciliğe, DP’nin iktidara gelmesinden sonra 1950’de başladı. 1961 İhtilali ile oluşturulan Danışma Meclisi’nde basın kontenjanından üye olarak yer aldı. Daha sonra Almanya’nın o zamanki başkenti Bonn’da Basın Ataşeliği görevinde bulundu. Bonn’dan döndüğünde 1967-68 döneminde Ulus Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü’ne getirildi. Daha sonra Akşam Gazetesi’nde yazılar yazdı. 1972 yılında Anka Ajansı’nı kurdu. Bu dönem içinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yazarlık yaptı. 1977 yılında Ankara milletvekili seçildi, aynı zamanda genel sekreter yardımcılığı, grup başkanvekilliği, Sosyalist Enternasyonal delegeliği görevlerinde bulundu. II. Ecevit Hükümeti’nde Turizm ve Tanıtma Bakanlığı yaptı. Daha sonra Milliyet Gazetesi’nin başyazarı oldu ve Yayın Müdürlüğü’nü yaptı. 1995’te CHP İstanbul milletvekili seçildi, partinin grup başkanvekili oldu. 18.4.1999 tarihinde CHP’nin Meclis dışında kalması nedeniyle istifa eden Genel Başkan Deniz Baykal’ın ardından 23.5.1999’daki 27. Olağanüstü Kurultay’da Genel Başkan seçildi. Ancak, 15 ay sonra parti kurultaya gitti ve seçimi kaybederek görevini Deniz Baykal’a devretti. Özel yaşamını, siyaset ve gazetecilik anılarını ’Bir Dönem, Bir Çocuk’ ve ‘Değişim Yılları’ (Doğan Kitap) adlı kitaplarda topladı. Bu serinin üçüncü kitabını hazırlarken, muhalif grupların baskısı üzerine CHP İstanbul İl Başkanlığı’na aday oldu.
Genel başkanlık yapmış bir kişinin il başkanlığına nasıl aday olduğu eleştirilerine karşılık ‘Bu bir parti görevidir’ diyor. 1950’den önce Başbakanlık yapan Şemsettin Günaltay’ın İstanbul İl Başkanı olmasını, eski İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer’inde Ankara-Bahçelievler’de muhtarlık yapmasını örnek olarak gösteriyor.
Ümraniye’de bir Gümüşhaneli
ŞİNASİ Öktem 1955 yılında Gümüşhane’nin Mavrangel Köyü’nde doğdu. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi. Prof. Nurettin Sözen’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildiği 1989 yılında Ümraniye İlçesi’nin (SHP’den) ilk belediye başkanı oldu. Belediye başkanlığı süresince uygulamaları nedeniyle ismi en çok gündeme gelen başkandı... Döneminde Hekimbaşı Çöplüğü patladı, 37 kişi öldü. Hakkında çeşitli imar yolsuzlukları ve usulsüzlükleri ortaya çıkınca, Ümraniye İlçe Başkanlığı’nın başvurusu üzerine İl Disiplin Kurulu’nca partiden ihraç edildi. Başkanlığı sırasında bir dönem ‘danışmanlığını’ yapan, şimdilerin ünlü romancısı Alev Alatlı’nın 1990’lı yıllardan başlarında yazdığı, Or’da Kimse Var mı? üst başlıklı dört romanından ilki olan ‘Viva La Muerte’de İstanbul’un bir ilçesinde görev yapan sosyal demokrat bir belediye başkanının öyküsü anlatılır. Yine Alatlı’ın senaryosunu yazdığı, Tarık Akan, Alev Baymur ve Haluk Kurdoğlu’nun oynadıkları ‘Sayın Başkan’ (1990) filminde ‘İdealist bir politikacının belediye başkanı olduktan sonra iktidar koltuğunda ideallerinden nasıl uzaklaştığı ve giderek düzenin adamı olduğu’ anlatılıyor. Roman ve filmde, Şinasi Öktem’in siyaset dünyasının anlatıldığı ileri sürüldü o zamanlar... 2000-2002 yılları arasında CHP Ümraniye İlçe Başkanlığı’nda bulundu. 16.9.2002’de ise Genel Merkez tarafından İstanbul İl Başkanlığı’na atandı, daha sonraki seçimde yeniden aynı göreve seçildi.
Kardeşi, CHP İstanbul Milletvekili ve Kadın Kolları Genel Başkanı Güldal Okuducu’dur.
Altan Öymen’in iki dönemdir mahalle delegesi seçtirilmemesinde, Genel Merkez’in talimatını başarıyla uygulamıştır. Bu konudaki eleştirileri ‘Ne olmuş yani, Altan Ağabeyiniz, delege seçiminin yapıldığı kahveye gitmiş, arkadaşlar kendisine çay ısmarlamış, ancak aday olduğunu söylememiş ki...’ diye yanıtlamıştır.
GÜNÜN SÖZÜ
‘(CHP üyeliğinin kabul edilmemesi üzerine) İyi partili olmak, iyi kapıkulu olmak değildir.’
(Rıdvan Budak)
Yazının Devamını Oku 30 Temmuz 2005
<B>İŞADAMI Ali Haydar Veziroğlu</B>, dün <B>Hürriyet’</B>te <B>‘Yüzsüz kim?</B>’ başlıklı kamuoyuna bir açık mektup yayınladı. İşadamlığı ve geçmiş siyasetçiliği nedeniyle kamuoyunda ilginç bir kişi olduğu bilinen Veziroğlu, Ankara Defterdarlığı’nın, Ankara’da vergi yüzsüzlerini açıklarken şirketi Vinsan İnşaat’ın adının 8. sırada yer almasına müthiş tepkili...
‘Çalıp çırpanla, hortumcuyla aynı kefede olamam. Olsa olsa iş yapıp hakedişlerini alamadıkları için zor duruma düşen vergi mağduru olmam gerekir. Şirketimin böyle bir listede yer almasının utancının, bu duruma sebep olan sorumlular arasında paylaşılması gerektiğine inanıyorum’ diyor.
Veziroğlu bunları Irak’tan söylüyor.
Çünkü 20 aydır Irak’ta müteahhitlik yapıyor; o tarihten beri Türkiye’ye dönmüyor.
2001’deki ekonomik kriz sırasında, bir şantiyesinden 56 milyon doları 10 ay, bir şantiyesinden de 39 milyon doları 33 ay süreyle alamadığını, banka faizlerinin % 270’e yükseldiğini, şirketine banka faizleri maliyetinin 632 trilyona çıktığını söyleyen Veziroğlu, ‘Bütün bu olumsuz gelişmeler bizim inisiyatifimiz dışında gelişti. Tüm birikimlerimizi kaybettik, borçlarımızı ödeyebilmek için malımızı-mülkümüzü sattık. Ancak buna rağmen devlet yaptırdığı işlerin bedelini, yani borcunu ödemiyor. Ödemediği borcuna karşılık herhangi bir faiz de vermiyor. Bu adil bir tutum mudur?’ diye soruyor.
IRAK’TAKİ İŞLERİ
Veziroğlu, 1988-2001 yılları arasında birçok kez vergi mükellefi olarak ön sıralarda bulunduğunu, 1999’da şahsi gelir vergisiyle Rahmi Koç’tan sonra ilk sırada yer aldığını anlatıyor.
Borç cenderesine rağmen dış ülkelerde proje çalışmalarının yanı sıra Irak Karayolları’ndan aldıkları 160 milyon dolarlık otoyol projesinin ilk iş avansıyla Türkiye’deki yedi vergi dairesine gereken ödemeleri yaptığını anlatıyor.
Veziroğlu, iki yıldan beri Irak’ta, o süreden beri Türkiye’ye hiç dönmedi. 110 milyon dolarlık su temini projesinden sonra Bağdat’taki otoyol projesi çalışmalarını bizzat şantiyesinde 50 derece sıcak altında yürütüyor. Ancak Irak’taki ödemeler konusunda da sorun yaşıyor.
11 ADAMI KAÇIRILMIŞTI
Bundan bir süre önce 11 çalışanı kaçırılan Veziroğlu, bu durumdan çok etkilenmiş ve kişisel olarak yürüttüğü pazarlıklar sonucu onları burunları kanamadan kurtarmıştı.
Veziroğlu, ‘Türkiye’de devleti soyanlar şimdi sayfiye yerlerinde. Bağdat bir tatil beldesi değil. Şimdi de çalıp çırpanla aynı kefeye konulmak isteniyorum. Bedel ödeyen namuslu insanlar, namuslu insanlardan destek bekler, ben de bu desteği bekliyorum.’
Veziroğlu’na galiba haksızlık yapıyor.
501 trilyonluk banknot bastırmıştı
Veziroğlu, 1998 yıllarında İzmit Körfez Geçiş projesi için Enka ile birlikte teklif vermişti. Ancak proje Enka’ya verilmek istenince büyük tepki göstermişti. Projenin bedeli yaklaşık 2 milyar dolar tutuyordu. Veziroğlu, 500 milyon dolar düşük teklif vermesine karşın dönemin iktidarı ihaleyi Enka’ya vermişti. Bunun üzerine Veziroğlu, devletin o zaman 501 trilyon TL zarara uğratılacağını göstermek için 501 trilyonluk káğıt para bastırmış, bunları 6 adet TIR’a yükleyerek Türkiye turuna çıkartmış. Ancak İstanbul’dan yola çıkan TIR’ların Ankara’ya gidişi İzmit’te polis tarafından engellenmişti. TIR’ların üzerinde, ‘Bu TIR’lar devletin bir kalemde uğratılacağı zarar olan 501 trilyonu taşıyor’ diye yazıyordu.
Bu konuda dönemin Bayındırlık Bakanı Yaşar Topçu ile sert şekilde tartışmıştı. Daha sonra ‘Barış Partisi’ni kurarak 15 trilyon harcadığını açıklayan Veziroğlu, partisinin ilk seçimlerde başarısız olması üzerine partinin tüm mallarını Milli Eğitim’e bağışlamıştı.
Veziroğlu, 1977-80 arasında CHP milletvekili olarak parlamentoda bulunmuştu.
Magandalara özür borcu
BIÇKIN devrimcilik yıllarımızda her fırsatta yinelediğimiz bir sloganımız vardı: ‘İktidar namlunun ucundadır.’
Sorunlarımızı sadece silahla çözebileceğimize inandığımız yitik yıllar...
Karadenizli, gurbetten gelen arkadaşını köyün mezarlığına götürerek anlatıyormuş:
- Bu furdi! Bu furuldi! Bu furdi, furdi, furuldi!
Sıra başka bir mezara geldiğinde es geçmiş, ‘Boş ver oni, o, eceliynen öldi’ demiş.
Birkaç gün önce, bir TV kanalında, Gaziantep Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan, bir düğünde davetlilere çiçek dağıtıyor, ‘Düğünlerde silah yerine gül atın!’ diyerek ilginç bir uygulama başlatıyordu.
Bir gün sonra, aynı kanalda şu ilginç görüntü:
AKP milletvekilleri Eyüp Fatsa ve Enver Yılmaz, bir düğünde silahlarıyla havaya ateş ediyor, mermileri bittiğinde silah değiştirerek atışa devam ediyorlar.
Bu durumda, maçlardan sonra birbirlerini döner bıçaklarıyla kovalayan, rastgele silah sıkan futbol magandalarına söyleyecek ne sözümüz olabilir?
Ali Haydar NERGİS-İsveç
Almanya transit vizesi alıyor (3)
ANKARA’dan emekli bankacı Özdemir Duman telefonda:
‘Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sayın Namık Tan’ın sözlerini okuyunca şaşırdım.
Maalesef Almanya transit vize parası alıyor; bunu bizzat yaşadık. Oğlum, üniversite eğitimi için 8 Ağustos’ta Kanada’ya gidecek. Lufthansa’dan bilet sorarken, Ankara’dan giderse 35 Euro transit parası ödemesi gerektiğini, eğer İstanbul’dan uçağa binerse ödemeyeceğini söylediler. Ağır eşyaları olduğundan ötürü Ankara’dan binmesini uygun gördük. Münih’te aktarma olacağı ve bu nedenle giriş-çıkış yapılacağı için bir günlük vize almamız gerektiğini söylediler. Bu işlemi Maya Tur’la yaptırdık. İstanbul’dan gitseydi Frankfurt’ta aktarma yapacağından giriş-çıkış olmuyormuş. Yani, iç hatlara geçmesi gerekmediğinden vize de gerekmiyor.
Sayın Bayer, Almanya’nın bu transit vizesini uyguladığını söylemek istiyorum. Dışişleri’nin henüz haberi olmayabilir.’
Etik midir
‘BOTAŞ çalışanları’ soruyor: AKP’nin atadığı BOTAŞ Genel Müdürü Mehmet Takiyüddin Bilgiç, geçen ay ‘EPKD ile anlaşamıyorum Botaş’ı sıfırlamak istiyorlar, ben tasfiye müdürü olmam’ diyerek emekli olmuştu. Şimdi öğreniyoruz ki, HABAŞ’a üst düzey yönetici olmuş. Bilgiç, görevi sırasında HABAŞ’a ayrıcalık yapmış mıdır? Yapmışsa bunun Enerji Bakanlığı’nca araştırılması gerekmez mi? Ayrıca üst düzey kamu görevsini üç yıl geçmeden nasıl BOTAŞ’la iş yapan bir şirkette çalışabiliyor. Savcıları ve Kamu Etik Kurulu’nu göreve çağırıyoruz.
Biliyor musunuz
GAZETECİ-yazar, CHP Bakırköy Belediye Meclis Üyesi Rıza Zelyut’un ‘CHP Nereye-Baykal’ın Bakırköyü’ adlı bir kitap yazdığını kitapta; Bakırköy Belediyesi ile Florya müteahhitlerin ve CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem’in ilişkilerinin anlatldığını; bu arada Rıza Zelyut’un bu konudaki karşı çıkışları nedeniyle örgütten kınama cezası aldığını...
Mesaj Panosu
HER yıl Esenkent Süleyman Demirel Caddesi’nde düzenlenen Yaz Şenlikleri bu yıl 5 km. uzaklıktaki Enver Paşa Caddesi’ne alındı. Bu cadde etkinlik için uygun bir yer olmadığından etraf çöplerle doldu. Tuvalet olmadığı için her yerden pis kokular gelmeye başladı. Organizasyon zayıflığından şenlikler bir hafta önce bitti. 20-25 günlüğüne tezgah kiralayan esnafın hali ne olacak? Hasan Ali ÇALIK
GÜNÜN SÖZÜ
‘Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen...’
(Yunus Emre)
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2005
<B>VAKIF</B> Gureba Hastanesi Başhekimi Doç. <B>Nedim Samancı’</B>nın görevden alındığını yazmıştık. Ancak <B>Samancı </B>15 Temmuz tarihinde kendisinin istifa ettiğini öne sürüyor. Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı soruşturmayı doğrulayan Samancı, muhabirimiz Birsel Sancar’a ‘Benimle ilgili kantin ve otopark ihalelerinde yolsuzluk yaptığım şeklinde iddialar ortaya atıldı. Ben bu iddiaları kabul etmiyorum. Zaten başhekimlerin muayenehalerini kapatmalarına ilişkin yasa nedeniyle görevimden istifa etmeyi düşünüyorum’ dedi.
İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki görevine geri dönüp dönmeyeceği şeklindeki soruya ise ‘Şu anda izinliyim. Fakülteye geri dönebilmem için rektörün izni gerekiyor. Göreve geri dönüp dönmeyeceğime henüz karar vermedim’ diyor Samancı...
Hastane koridorlarında konuşulanların aksine Doç. Samancı doğruları söylemiyor mu?
Samancı hakkında hastaneye alım (inşaat ve tıbbi malzeme), otopark ve kantin ihaleleriyle ilgili önsoruşturma hálá sürüyor. Önsoruşturma konuları bundan bir süre önce köşemizde yer almıştı.
Sadece bunlar değil, daha ciddi iddialar da soruşturma kapsamında... Nitekim hastanede müfettiş soruşturması sürdüğünü doğrulayan Samancı, ne yazık ki önce görevden alındığını sonra da soruşturmanın selameti açısından açığa alındığını söyleyemiyor.
Bu bilgiler İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve hastanenin idari kaynaklarından öğrenilebilir.
CİDDİ İDDİALAR
Ancak şu soruları Samancı yanıtlamalı:
Vakıf Gureba Hastanesi’nde görevli yaklaşık 1000 personelin maaşlarını Vakıfbank’tan alıp Akbank’a yatırttınız mı? Hastane koridorlarında konuşulduğu gibi bunun karşılığında yıllık hastane derneğine 365 milyar bağış aldınız mı? Bu parayı kendi banka hesabınıza geçirdiniz mi? Geçirdiyseniz, bu para nerede kullanıldı?
Vakıf Gureba’da daha önce başhekimin sekreteri Sevim Yumurtacı’nın başhekimle ilgili ve İstanbul örgütünden birkaç partilinin adının geçtiği ‘rant kaseti’ AKP İstanbul Kadınlar Kolu Başkanı Ayfer Yaman’a ve Çalışma Bakanlığı Teftiş Kurulu’na intikal ettirilmişti.
Bakan Murat Başesgioğlu, Gureba’daki iddiaları vahim halde görerek, daha ‘derinlemesine’ incelenmesini istemişti.
Kasette Bakan Murat Başesgioğlu, görevden alınan Başhekim Nedim Samancı, AKP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Kemal Akar, AKP Kadın Kolları Başkanı Ayfer Yaman’ın eşi Cevat Yaman, bakan danışmanı İlyas Yıldırım, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Serdar Güzelaydın ve hastane derneği muhasebeci Yaşar Kabataş’ın adları geçiyor. İlginç olanı bu isimlerin hepsi de Kastamonulu...
Bunları daha önce yazdığımızda Bakan Başesgioğlu ‘Gureba’daki iddiaları gündeme getirmemiz üzerine bizi arayarak ‘Size teşekkür ederim, bunların gereğini yapacağım’ demişti.
İstanbul İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Bakar’a sorulacak çok soru var; örneğin Samatya ve Şişli (SSK) hastanelerinin bilgisayarlarının nerede olduğunu?
Saf olmayalım
ABD’nin Türkiye’ye karşı son zamanlarda takındığı gayri dostane davranışları ‘tezkere’nin reddedilmesine bağlayanlar büyük bir yanılgı içerisindedirler. Tezkereyi sebep olarak gösterenlere sesleniyorum. Beyler, ABD, bugün bölgede çok uzun yıllardan beri düşlediği kendi devlet politikasını uyguluyor. Tezkere kabul edilseydi de, Türkiye’yi kullanıp bir bahane ile eninde sonunda dışlayacaktı. Bunu anlamamak için en hafif tabirle saf olmak gerekir. Bütünlüğümüzü korumanın en önde gelen şartı, olayları gerçekçi bir şekilde yorumlayıp, ulusal çıkarlarımızın gerektirdiği politikaları uygulamaktır.
Prof. Dr. Faruk MENDİ
Transit vize doğru ama uygulama yok
DIŞİŞLERİ Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, dünkü ‘Almanya’dan yeni transit vizesi’ başlıklı yazı üzerine aradı, ‘Bilgi doğru. Gerçekten böyle bir yasa var ve Türkiye’nin adı listede bulunuyor ancak henüz uygulanmıyor’ dedi.
Tan’ın verdiği bilgiye göre, Almanya’da üç yıl kadar önce bazı ülkelere transit vizesi uygulanması için bir kanun çıkartılmış, o zaman Avrupa’daki Türklerden yasaya karşı yoğun şikayetler gelmiş. Dışişleri Bakanlığı, Almanya nezdinde girişimler yaparak bu durumu sormuş ve teyit alınmış.
Tan diyor ki:
‘Biz bunu kabul etmedik tabii... Almanya’dan, bu uygulamanın listeden düşürülmesini istedik. Ankara Büyükelçiliği’nden ‘Her ne kadar böyle bir yasa varsa da ne geçmişte uygulanmış, ne de gelecekte uygulanacaktır’ cevabı alındı. Ayrıca yasanın üzerinde değişiklik yapacaklarını söylediler. Ancak, uygulama yapılmıyor ama vize parası alınacak ülkeler listesinde Türkiye’nin adı halen duruyor. Türkiye’nin adının listeden çıkarılması için o günden beri girişimlerimiz sürüyor.’
Halkalı bunaltıyor
YENİBOSNA ve Halkalı civarında yoğun bir TIR trafiği yaşanıyor. TIR’lar kilometrelerce uzunlukta kuyruklar oluşturuyorlar ki acil bir durumda itfaiye, ambulans asla kendine yol bulamaz. Hergün TIR şoförleriyle trafik polislerinin tartışmasına şahit oluyorum. Her gün kazalar oluyor, trafik tıkanıyor. Ne zamana kadar böyle gidecek?
Ümit AKGÜL
Gürültüyle mücadele
MAMAK’ta hafta sonları çok sayıda sokak düğünü yapılıyor ve bu düğünlerde klasikleşen havaya ateş etme oldukça yaygın. Gece-gündüz süren düğünler işkence halini aldı. Müzikler insanı bunaltıyor. Yaz sıcağında ne balkona çıkabiliyor ne cam kapı açabiliyoruz. En iyisi evden kaçmak.
Valilik ve polis gürültüyle mücaele etmeyi düşünmez mi?
Tırpan YILMAZ-ANKARA
Mesaj panosu
KİLYOS, Pınar Sokak yakınında iki adet ikişer katlı kaçak ev bir yıl kadar önce çok kısa sürede inşa edildi. Temeli yok ki, biri yerinden 30 cm. kaymış durumda. Karar olmasına rağmen yıkılamıyor. Bina sahiplerinin Sarıyer Belediyesi’nde çalıştıkları söyleniyor. Bir garibanın gecekondusunu anında yıkan Sarıyer Belediyesi bu iki binayı neden yıkamıyor? Kemal SAYGILI
BAKIRKÖY, Zuhuratbaba’da cadde boyunca bir çöp konteynırına rastlamak mümkün değil. Bilinçsiz vatandaşlarda çöplerini yol kenarlarına bırakınca etrafı pis kokular sarıyor. Bakırköy Belediyesi’nden konteynır talep ediyoruz.
BODRUM sadece barları ve plajlarıyla, hemen hemen tamamı İstanbul’dan gece hayatı için gelen bazı simaların, magazin haberlerinde gözüktüğü bir mekan değildir diyenler için; Bodrum Belediyesi ve Bodrum Kaymakamlığı’nın katkılarıyla hazırlanan Remzi Kazmaz’ın yönetmenliğini yaptığı; ‘Antik Halikarnassos Bodrum’ belgeseli bu akşam Bodrum Kalesi Amfi Tiyatro’da saat 20.30’da yapılacak galayla tanıtılıyor. Bu film, Fethiye, Dalyan, Kaş, Kemer gibi sahil beldelerimizin doğru biçimde tanıtılmasına öncü olacaktır.
Seray ASLAN
GÜNÜN SÖZÜ
‘Şu anda İstanbul’da bazı emniyet müdürülerine staj yaptırılıyor. Bunu bedelini de İstanbul halkı ölerek ödüyor.’
(Organize Suçlar Şubesi eski Müdürü Dr. Adil Serdar Saçan)
Yazının Devamını Oku 28 Temmuz 2005
<b>AKP </B>milletvekillerinin havaya ateş etmeleri olayında çok önemli bir konu göz ardı edilmektedir. <B>AKP </B>Grup Başkanvekili <B>Eyüp Fatsa’</B>nın,<B> TBMM’</B>ye ait bir araba ve şoförle <B>Ordu’</B>nun yaylalarında ne işi vardır? Bu görüntüler, ülkemizdeki resmi araçların ne kadar ciddiyetsiz ve sorumsuzlukla kullanıldığının delilidir. Bir partinin grup başkanvekiline devlet niye 365 gün 24 saat araba tahsis etmektedir?
Ülkemizde 120 binin üzerinde makam aracı vardır. Bu sayı nüfusu ve gelişmişlik düzeyi ülkemizin çok üzerinde olan İngiltere ve Japonya gibi ülkelerde bulunan resmi araçların 2-3 katıdır. Bizim vergilerimizle sürdürülen bu saltanata hemen bir son verilmelidir!
Meclis Başkanı, araba saltanatını tasarruftan saymamakta mıdır?
Dr. Tolga MÜFTÜOĞLU
Almanya’nın ‘zeki toplum’ kompleksi
ALMANYA’da beton duvarlar yıkıldı, ancak ırkçı beyinler hálá aramızda!
Berlin Hür Üniversitesi Rektörü Dieter Lenzen’den sonra, Leipzig Genetik Araştırma Enstitüsü Direktörü Volkmar Weiss’in açıklamaları bardağı taşırdı. Her iki bilim adamı da Alman eğitim sisteminin başarısızlık faturasını Türklere çıkarmaya çalışıyorlar. Alman profesörlerinin Türklerin IQ’su düşük seklindeki açıklamalarını ibretle izledik. Türk toplumunu rencide edici bu açıklamalardan sonra özür dilemek bile yetersiz kalıyor. Bu iki bilim adamı Almanya’da ırkçılığın hangi boyutlara vardığını, nerelerde mevzilendiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Son dönemlerde Avrupa’da Türklere hakaret edenler bir anda gündeme oturuyor. Hatta acıdır ki saygınlık bile görmektedirler. Öncü kültür, güçlü devlet, zeki toplum kompleksinden Almanya’nın kurtulması gerekiyor. Toplumsal barışa büyük bir ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, tek taraflı ve bilimsellikten uzak bu gibi açıklamaların basına yansıması hem Türk, hem de Alman toplumunu derinden üzmektedir. Avrupa’da beton duvarlar yıkıldı, ancak sözde bazı bilim adamlarının kafalarındaki ırkçı duvar ve önyargılar halen devam etmektedir.
Ali KILIÇ- Türk-Alman Dostluk Federasyonu Genel Başkanı
Kod adı; Ateşkes
MART ayı ile birlikte terör olayları sistemli bir şekilde artmaya başladı. Başbakan ve diğer yetkililerin pek aldırış ettiği yok gibi görünüyor ama yeniden vatandaşı rahatsız ve huzursuz etmeye başladı. Olaylar, sanki hiç bitmemiş, bitirilememiş gibi... Oysa bize bitti dememişlerdi?
Evet gerçekten bitmişti. Ama ülkemiz toprakları içinde gördükleri baskıya dayanamayan teröristlerin çok az sayıdaki bazı irtibat elemanlarını ülkemizde bırakıp Kandil Dağı’na kaçmasıyla bitmişti. Yani ağır zayiat verdikleri için kaçmak zorunda kalmışlardı.
Adını da sözde ‘Ateşkes’ takmışlardı.
Aslında tamamen bitirilmeleri gerekiyordu. Ama bunu sağlayacak eylemlerin yapılması gerekiyordu. Peki neydi bu eylemler? Yapılabilecek şeylerden biri kaçışın ardından operasyonların Kandil Dağı’na kaydırılması ve teröristlerin inlerinde de takip ve bertaraf edilmesiydi. Buna tezkere kazığını yemese de ABD müsaade etmezdi ve etmedi de... Yani olayı tümüyle bitirmemize müsaade edilmedi. ABD tavsiyesiyle çıkarır ve uygular gibi yaptığımız yeni ‘Pişmanlık Yasası’ da uygulanamadı. Halbuki bu yasa da ancak Kandil Dağı’na yapılacak harekat ve baskı ile çaresiz bırakılacak teröristler üzerinde etkin olabilirdi. Nitekim bir askeri operasyonla desteklenemediği için hiçbir işe yaramadı. Bu arada üzerlerinde baskı kalmayan teröristler Kandil Dağı’nda toparlandılar, yaralarını sardılar, fikri ve bedeni olarak güçlendiler, yeniden eğitildiler ve büyük bir olasılıkla dost ve müttefiklerimiz tarafından da beslendiler.
Ve nihayet mart ayından itibaren sistemli bir şekilde faaliyetlerini artırarak yeniden Türkiye topraklarında sahneye çıkmaya başladılar. Artık sahneye çıkmak eskisinden daha da kolaydı. Zira Irak artık ABD’nin kontrolündeydi ve TSK’nın Irak’ın kuzeyindeki tedbirleri de eski etkinliğinde değildi ya da tamamen kalkmıştı. ‘Kırmızı Çizgilerimiz’ ile birlikte sanırım bu tedbirler de soldu.
Hedef Türkiye’yi terör örgütüyle barış masasına oturtmak gibi görünüyor. Planın ipuçları belirmeye başlayan bu safhası yakında uygulanmaya başlayacak gibi görünüyor. PKK dağda, AB ve ABD masada bastıracak ve Türkiye teröristlerle masaya oturtulacak. Plan böyleymiş gibi görünüyor. Ama asla unutulmaması gereken; bunca şehidin ve gazinin gölgesinde bu işi yapmaya cesaret edecek yiğitlerin ondan sonra bu ülkede nasıl barınacakları.
Uğur KURUCUK
Almanya’dan yeni transit vizesi
ALMANYA’nın, Türk vatandaşlarına uyguladığı transit vize adında çok saçma bir uygulama var. Eğer uçuş sırasında Almanya üzerinden aktarma yapıyorsanız transit vize diye bir vizeye başvurup 35 Euro para ödemeniz gerekiyor. Bu uygulamadan henüz kimsenin haberi yok ancak Büyükelçilik kayıtlarında bu uygulama gözüküyor. Bu uygulama her ülkeye de uygulanmıyor. Türkiye ile beraber uygulanan diğer ülkeler Nijerya, Irak, Sudan, Gana, vs.
Diğer bir deyişle transit vize denen şey Türk vatandaşlarını küçük düşüren bir uygulama...
Hiçbir gazetede bu konuyla ilgili bir bilgi veya tepki yazısı göremedim. Eğer insanlarımız bu konudan haberdar olursa, onlar da rahatsız olup Almanya’ya tepkisini gösterebilir. Hatta Hürriyet’in öncülüğünde bir kampanya başlatılıp, toplu mail’lerle bu uygulamayı geri aldırabiliriz.
Hepimizi ülkemizi küçük düşüren bu tip uygulamalara karşı duyarlı olmaya davet ediyorum.
Emrah DURUSÜT
Adalar dergisi
ADALAR’dan bir esnaf anlatıyor: Belediyemize Akajans diye bir ajansın üç mensubu geliyor, dergi yapalım diye... Başkan öneriyi kabul ediyor. Belediye’den edilen telefonlar üzerine esnaftan sayfası KDV dahil 950 milyona reklam toplanıyor. 50’ye yakın reklam alınıyor. Derginin 20 Haziranda yayınlanacağı açıklanıyor. Bu hafta dağıtıldığına dair haberler çıktı ama biz daha görmedik. Yaz sezonu geçti, bu dergiyi ne yapalım? Sonra kaç adet basılacak? Bazı esnaf arkadaşımız, anlaşılan verdikleri reklam paralarını çıkartmak için yüksek fiyattan satış yaptıklarını (özellikle manavların) söylüyorlar.
Başkanımız, yabancılardan büyük ada turun için 300 milyon lira alan faytoncuları hiç denetlemeyecek mi?
İyi kalpli bir Türkiye için
ÜLKEMİZDEKİ kalp ve damar uzman hekimlerinin meslek örgütü Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) halkımızın en büyük ‘can düşmanı’ kalp ve damar hastalıklarına uyarıyor. Bu konuda dernek başkanı Prof. Dr. Ali Oto ‘İyi kalpli bir Türkiye için’ ana başlığı altında 6 temel konuda bilgilendirme broşürleri hazırladıklarını açıklıyor. www.tkd.org.tr;
0212- 221 17 30
Mesaj panosu
İLKÖĞRETİM öğrencileri için MEB tarafından seçilen 100 temel eser arasında Aziz Nesin’in eserlerine yer verilmemesini kınıyorum. Yüz binlerce yetişkin çocukluğunda okumayı Aziz Nesin sayesinde sevmiştir. Yüz binlerce insanın ilk okuduğu kitap Aziz Nesin’in kitaplarıdır. MEB yetkilileri bunu bilmezler mi? Bilmiyorlarsa orada ne işleri var? Biliyorlarsa amaçları ne?
Ali NESİN
HÜR Demokratlar Derneği kurucu başkanı Yrd. Doç. Tamer Çağdaş iletiyor: Biz, bireyci felsefeye inanmış, AB’den yana liberal bir derneğiz. Her çarşamba saat 18.00-22.00 arası Babil Cafe Küçükparmakkapı Sokak, Beyoğlu adresinde toplantı yapıyoruz. Giriş serbest.
29.7.1992 tarihinde silahlı saldırıda şehit edilen Deniz Kuvvetleri Komutanı, CHP eski milletvekili E. Oramiral Kemal Kayacan, ölümünün 13. yılında Edirnekapı Şehitliği’nde yarın 11.00’de anılacak.
NAKKAŞTEPE ile Boğaz Köprüsü’nü bağlayan yolda dört günde üç tane logar kapağı çalındı. Anlaşılan bu kapaklar, Çin’e gönderilmek üzere haddehanelere eritilmek üzere mi satılıyor? Polis ve İSKİ müdahalede bulunmak için kalan kapakların da çalınmasını mı bekliyor?
Engin KÖSE
DOĞANCILAR SSK Dispanseri ve Polis Hastanesi’ndeki kadın doğum uzmanları yıl sonuna kadar izinliymiş. Onların yerine bakan başka bir uzman da yok. Hastalara Zeynep Kamil ve Haydarpaşa Numune hastanelerine gidin deniyor. Sağlık Bakanlığı’nda kadın doğum uzmanı mı kalmadı?
Fatma BANAZ
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek, topluma bir bela kazandırmaktır.’
(Roosvelt)
Yazının Devamını Oku