Yalçın Bayer

Trakya’da ‘Ordu millet el ele’ pankartı

27 Temmuz 2005
<B>KÖŞEMİZİN </B>dünkü yoğunluğu nedeniyle Çorlu’nun Önerler Köyü’nde pazar günü yapılan, 1. Ordu Komutanı Orgeneral <B>Hurşit Tolon’</B>un katıldığı ‘Cumhuriyet Yürüyüşü’nden söz edemedik.Tolon’un, Cumhuriyet’e karşı hilafet, şeriatçılar ve bölücülerle ilgili yaptığı uyarılar gündeme taşındı.

Ancak, Önerler’deki törenin dikkat çeken birçok yönü var.

Çorlu 5. Kolordu Komutanlığı her hafta bir köyde ‘Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri’ adı altında etkinlikler yapıyor. Bu etkinlikler 5. Kolordu Komutanlığı tarafından düzenleniyor, buna zaman zaman da 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon katılıyor.

Önerler’deki törenle ilgili olarak yapılan hazırlıklar şunlar:

O günün programı, hazırlanan bir kitapçıkla geniş şekilde belirlenmiş.

Asker daha önceden köye gelip ihtiyaçları tespit etmişler. Bu kapsamda okul ve muhtarlık binalarının onarımı, sağlık taraması yapılması, 18 çocuğun sünnet ettirilmesi, hatıra fidanların dikilmesi ve ilköğretim okulundaki Atatürk büstünün yenilenmesi gibi hizmetler getirilmiş...

ASKER, KÖYÜ ANLATIYOR

Tören için hazırlanan kitapçıkta, Çorlu’ya bağlı Önerler Köyü’nün 1934 yılında Bulgaristan ve Romanya’dan göç eden 50 aile tarafından kurulduğu belirtiliyor ve şöyle deniliyor:

‘O yıllarda bölgeyi ziyaret eden İsmet İnönü tarafından köye, önde gelenler anlamında Önerler isminin verildiği söylenmektedir. Daha sonra Romanya, Bulgaristan ve Kosova’dan, ayrıca Anadolu’dan Diyarbakır, Kars, Muş ve Karadeniz illerinden göçler olmuştur. 600 hane, 2700 nüfusludur. 30 bin dönüm tarım arazisi vardır. 400 kişi fabrikalarda çalışmaktadır. Okuma-yazma oranı % 95’tir. Köyden bugüne kadar 4 astsubay, 2 polis memuru yetişmiştir. 50 öğrenci üniversite tahsiline devam ediyor. İlköğretim okulunda ise 170 öğrenci vardır, diğer çocuklar Çorlu’daki okullarda okuyor. 2004-2005 yılında suç oranı sıfırdır. Muhtar bağımsız aday olarak seçilmiştir.’

CUMHURİYET YÜRÜYÜŞÜ

Cumhurbaşkanlığı döneminde Demirel tarafından açılan ilköğretim okulundaki törenden sonra 1. Ordu Komutanı Tolon, köy halkını ‘Cumhuriyet Yürüyüşü’ne davet etti. Bu arada bazı erkekleri ‘eşleriniz nerede?’ diye uyaran Tolon, vatandaşlarla sohbet etti. Bunlar arasında bazı sakallı vatandaşlar vardı. ‘Okuma-yazma oranınız % 95 ama % 100 olmalı’ dedi.

İlköğretim okulundan muhtarlık binasına kadar olan yaklaşık bir kilometrelik yürüyüşe yaklaşık 2000 kişi katıldı. Yürüyüşe katılan başörtülü ve türbanlı kadınların çokluğu da dikkati çekti.

Tümü de ‘Atatürk’ imzalı birçok bez afiş taşınan ‘Cumhuriyet Yürüyüşü’nde, ‘Ordumuz, gururumuz’ ve ‘Ordu, millet el ele’ pankartları dikkat çekiyordu.

FOTOĞRAFIN MESAJI

Orgeneral Tolon, okul ve muhtarlık binalarına fotoğraf armağan ederek bizzat kendisi astı.

29 Ekim 1929’da Polatlı’da çekilmiş fotoğraf için ‘Cumhuriyet’i katletmek isteyenler bu resme iyi baksınlar. Ben bu fotoğrafı gittiğim her yerde armağan ediyorum’ dedi. Cumhuriyet’in ilanından 6 yıl sonra çekilmiş olan fotoğrafı şöyle anlattı:

‘Bakın, şapka devrimi yapılmış, öğrencilerin ellerine krepon káğıtları var. Hepsi de sevinç içinde... Bakın Türk analarının kıyafetine; kaymakamın kıyafeti fakirlikten görevi ile uygun değil. Yanındaki belediye başkanının pantolonu yamalı. Halk yoksul ama yüzlerine bakın, Cumhuriyet bilinci ve sevincine bakın. Çok anlamlı... Yeni kuşaklar bu fotoğrafa iyi bakmalı. Cumhuriyet hangi şartlarda kuruldu, öğrenmeli.’

Muhtar Hüseyin İzgi, yürüyüşün ardından Tolon Paşa’ya bir teşekkür plaketi verdi. Daha sonra park yerinde sünnet töreni yapıldı ve köylülere ‘asker yemeği’ ikram edildi. 5. Kolordu Bando Bölük Komutanı Yüzbaşı Cem İyidoğan yönetimindeki askeri bando konser verdi.

Törende 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Iğsız’dan başka Tekirdağ Vali Yardımcısı, Çorlu Kaymakamı ve bürokratlar vardı. Vali Ahmet Özyurt ise valiler toplantısı için Ankara’daydı. Bu arada AKP ilçe örgütünden bir grubun törene geldiği ancak yürüyüşe katılmadan köyü terk ettikleri söylendi. Ağustos ayında emekli olacak olan Tolon Paşa çok duyguluydu bu anlamlı etkinlikte.

Göcek’te arazi yağmasına devam

GÖCEK Kent Meclisi adına A. Nevim Lawton, ‘Göcek’te yağma’ (6.7.2005) ve buna ‘Göcek’te yağmaya engel oluruz’ diye cevap veren Orman Genel Müdürü Osman Kahveci’nin sözlerini ikna edici bulmuyor. Şu tepkiyi gösteriyor:

‘Sayın müdürün sözünü ettiği yer, 1992’de Tigem’e tahsis edilmiş ama orada zeytinyağı üretilmiyordu; tatil yapılan bir koydu.

Yazdığınız gibi bu yer 876 bin YTL ile en yüksek teklifi veren Ramazan Ulusoy’a ihale edilmiş.

Müdür açıklamasında ‘Bu yerlerde tatil köyü veya otel yapılarak doğal yapısı bozulamaz’ deniliyor. Burada eskiden de bir dinlenme tesisinin olduğu göz önüne alınırsa, yeni sahiplerinin burayı hangi amaçla kullanacakları merak konusudur. Bekleyip göreceğiz.

Tigem konusu kapatılmış olabilir ama Göcek sahilinin en nadide kısmında eski Etibank’a ait, üzerinde küçük çapta tesislerin bulunduğu Orman Bakanlığı mülkiyetindeki 121 dönümlük arazi ne olacaktır?

Daha önceki ihale bir kez iptal edildi, ne yazık ki Göcek Belediyesi bu ihaleden son anda haberdar oldu. Ancak ilanın çıktığı yerel gazetenin hiçbir kopyası bulunamadı.

İhale bedeli 300 bin YTL olan bu yer gibi bir yer bırakın Göcek’i, tüm Ege ve Akdeniz sahillerinde yoktur. Üzerinde tesisleri ve asırlık çam, palmiye ve meyve ağaçları bulunan çok nadide araziyi bu kadar düşük bir fiyatla ihaleye çıkartmak düşündürücüdür ve düpedüz bir yağmacılıktır.

Burasını ticari amaçla alan tesisler, yeterli olmadığını görecektir, Özel Çevre Koruma ile sorunlar çıkacaktır. Kamu alanı olduğu için turizm amaçlı kullanılamayacak, plan değişikliği gerekecektir.

Etibank arazisini yağmalatmayın, Göceklilerin kullanımına bırakın lütfen.’

Biliyor musunuz

VAKIF Gureba Hastanesi Başhekimi Doç. Nedim Sabancı’nın, otopark ve kantin ihalelerinin de aralarında olduğu bazı yolsuzluk iddialarına dönük soruşturma nedeniyle görevden alındığını, yerine Doç. Mustafa Şahin’in vekaleten getirildiğini...

BAĞCILAR Belediyesi’nde basında sansürün kaldırılışının 97. yıldönümü nedeniyle yapılan sohbet toplantısında yargı, ordu ve laiklik konusundaki sözlerinin ‘Yaşam’ Gazetesi muhabirleri tarafından kaydedildiğini fark eden Başbakan’ın dünürü Sadık Albayrak’ın, ‘Siz kiminle dans ettiğinizi biliyor musunuz?’ diyerek kasete el koydurduğunu ve sildirdiğini, gazetenin bu olayı manşetine taşıyarak protesto ettiğini...
Yazının Devamını Oku

CHP’ye Anayasa Mahkemesi tokadı

26 Temmuz 2005
<B>ANAYASA Mahkemesi, </B>delegelerinin beşte birinin isteğine rağmen Tüzük Kurultayı’nı toplamadığı gerekçesiyle <B>CHP’</B>ye ihtar karar verdi. ‘İhtar’ süreci 14 ay öncesine gidiyor.

Yerel seçimler öncesinde, 23-24 Ekim 2003 tarihinde yapılan olağan CHP Kurultayı’nda, Baykal’ın ‘tek adam’ ve ‘değişmez’ kılacak yeni tüzük maddeleri kabul edilmişti.

Bu kurultayda Baykal’ın karşısına Erol Tuncer, genel başkan adayı olarak çıkıyordu.

Ancak kurultay devam ederken, genel başkan adaylarının önünü kesmek için en az 270 (kurultay delegelerinin beşte biri) imza şartı getirilmişti. Üstelik bu imzaların kurultay kürsüsü önünde ve bütün delegelerin gözü önünde atılması şartına bağlanmıştı.

Nitekim, muhalefet bu engelleyici hükümler nedeniyle yarım saat sonra yapılacak genel başkanlık seçimi için doğal olarak imza toplayamadı. Aday çıkarılamayınca Baykal tek adam olarak yoluna devam etti.

Kısaca, maç devam ederken, kural değiştirildi.

Baykal’ın Parti Meclisi listesi olduğu gibi kesinleşti.

Beş ay sonra yerel seçimler yapıldı. CHP’nin oyu düştü, hatta Baykal, memleketi Antalya dahil birçok ‘kale’yi kaybetti.

BOŞA ÇIKAN VAAT

Oysa ki Baykal, yeni tüzük maddelerini getirirken kesin ‘başarı’yı gerekçe göstermiş, kavgaya son vereceğiz, demişti.

Ancak genel merkezin başarısızlığı karşısında parti içi muhalefet, o zaman oldu bittiyle Baykal’a sağlanan bu olağanüstü yetkileri geri almak için 348 imza ile olağanüstü tüzük kurultayının toplanmasını talep etti.

Genel merkez ise bu talebi yok saydı.

Bunun üzerine muhalefet, eski milletvekillerinden Av. Sabri Ergül’ün eliyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Geçen yılın ortasında başvuruyu inceleyen Başsavcılık, muhalefetin talebini haklı buldu. 3 Ağustos 2004 günlü kararında CHP’nin ‘kurultayını 10 gün içinde toplamasını’ bildirdi.

CHP Genel Merkezi, Başsavcılığın bu uyarısını da dikkate almadı ve kurultayını toplamadı.

Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, Siyasi Partiler Kanunu’na uymayan davranışlarına son vermesini ve bunun için genel merkezin bir ihtarla uyarılmasını ve kurultayın toplanması için dava açılmasını istedi.

Anayasa Mahkemesi, Tüzük Kongresi başvurusunu yerine getirmediği gerekçesiyle CHP’ye dünkü ihtarı verdi. Karar, 3’e karşı 8 oyla alındı.

Karar dokuz ay sonra açıklandı.

KARARIN ANLAMI

Karar şu anlama geliyor:

Kanuna ve Yargıtay Başsavcılık uyarısına meydan okuyan CHP suç işlemiştir. Bu hukukdışı tüzük maddelerinin derhal değiştirilmesi gerekir. Altı ay içinde bunlar sağlanmazsa, CHP’nin Hazine’den aldığı ve alacağı maddi yardımlar kesilecektir. Ayrıca CHP Genel Merkezi’ne kapatma dahil olmak üzere yeni davalar açılabilecektir.

Anayasa Mahkemesi, kurultayını yasal süreci içinde yapmayan DSP’ye de uyarı göndermişti; DSP alelacele kurultaya gitmişti.

Atatürk’e ‘Sayın Genel Başkanım’ diye Anıtkabir Defteri’nde hitap eden CHP liderinin ve onun hukukçu Genel Sekreteri’nin (Aynı zamanda eski Barolar Birliği Başkanı’nın) nasıl bir açıklama yapacakları, tüzük tarihi gibi merak konusudur.

HANGİ KURULTAY

CHP’
de il kongreleri başladı; sonbaharda da olağan kurultayın toplanacağı açıklanmıştı. Bu yeni delegelerle yapılacak. Ama yargı kararıyla yapılmak zorunda kalınacak yeni tüzük kurultayı o tarihe mi sarkıtılacak, yoksa eski delegelerle mi yapılacak?

CHP’de iplerin yeniden gerilip kopma noktasına gelip gelmeyeceğini bu iki sorunun yanıtı getirecek.

Anımsayalım... ‘Sarıgül’lü Kurultay’da Baykal, 1100 delegenin yüzde 46’sının oyunu almıştı. Buna 157 milletvekili ve Parti Meclisi’nin oyları da dahil. CHP’de gerilme süreci belli ki çok hızlı işleyecek. Anayasa Mahkemesi’nin kararının mürekkebi henüz kurumadan Altan Öymen’in aday olduğu İstanbul İl Kongresi pazar günü toplanacak.

Ders içinde ders

CHP’nin Anayasa Mahkemesi’nden yediği bu tokat, başta TBMM’nin hukukçu Başkanı Bülent Arınç olmak üzere tüm siyasi parti liderlerine bir ders olmalıdır. Anayasa Mahkemesi’ni kapatmak veya yetkilerini daraltmaktan bir daha söz etmemek, bu yolda bir demeç vermemek için...

Partilerindeki yönetim saltanatını ve liderlik sultasını, demokrasiyi ve hukuku hiçe sayarak, hatta kendi çıkardıkları Siyasal Partiler Kanunu’na bile uymayarak sürdürmek isteyen cümle lidere bu da bir Anayasa dersi olmalı. Hem de Anayasa Mahkemesi tarihinde ilk kez bir kadın başkanın seçildiği günde verilen bir ders...

Feyyat’tan mesaj

ESKİ
CHP Senatörü ve emekli savcı Mehmet Feyyat, Demirel ve Ecevit’i ‘iğneliyor’.

‘1. Dünya Savaşı’nın sorumlularından, İttihatçılar’ın aleti olan Sultan Reşad’dan neden hiç bahsedilmez. Onun sorumluluğu göz ardı edilirken, neden Sultan Vahdettin’in ‘vatan hainliği’ gündeme getirilir hep.

Atatürk’ü sevmeyenler 1950’den beri hep Menderes-Demirel anlayışına oy vermediler mi?

Buna karşılık Demirel, ‘Daha en az 100 yıl büyük Atatürk referansına ihtiyacımız var’ diyor.

Bu durumda son çıkışlarıyla ‘bin yıllık’ politikacılar, Sayın Demirel’in CHP tabanına, Sayın Ecevit’in de DYP tabanına dönük politika yapmaları gerekmiyor mu?’

Çamlar kuruyor

MİLLİ Park sınırları içindeki Fethiye Saklıkent’te kuruyan çam ağaçlarıyla ilgili sizi bilgilendirmek istedim. Saklıkent’te bulunan ağaç evler, çam ağaçlarının üzerine çivi çakılarak bilinçsizce yapıldığı için her geçen gün kuruyor. Bende üç yıl içinde bu ağaçların üzerinde evle, yaş ve sağlıklı iken, kurumuş halde ve kesilmiş halde fotoğrafları var. Turizmdeki rant yüzünden bana göre doğaya yazık oluyor. Bu konuyla ilgilenirseniz işletmenin adını ve fotoğrafları size gönderirim.

Zühtü YILMAZ

Biliyor musunuz

DENİZ Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in oğlu, ‘Galipoli’ belgeselinin yönetmeni Burak Örnek ile Dicle Can Aras’ın Kalender Orduevi’nde evlendiklerini, Örnek’in şahitliğini, gelinin dayısı, Cumhurbaşkanlığı Teftiş Kurul Başkanı Alpaslan Nazlıoğlu’nun, Aras’ın tanıklığını da Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün yaptığını...

MESAJ PANOSU

‘DOĞRU Tercih İçin Üniversite Adaylarına Ücretsiz Bilgilendirme ve Psikolojik Destek Hattı.
Üniversite adayları Uzman Psikolog Alanur Özalp’a 0212-352 09 42 telefondan ulaşabililer.
Yazının Devamını Oku

Tantan uyarıyor

24 Temmuz 2005
<B>YURT </B>Partisi Genel Başkanı <B>Sadettin Tantan, ‘İngiltere’</B>deki terör, <B>Türkiye’</B>yi unutturmasın. Ne yazık ki Türkiye terörün yeni yüzüne hazır değil’ diyor. ‘Niye?’ diye soruyoruz. Tantan’ın yanıtı şöyle:

‘Dünyada terörün tanımı ve tarifi değişmiştir. AB bu yeni tanıma göre standartlar belirlemiştir. Ancak Türkiye, uluslararası sözleşmelerin emredici hükmüne rağmen terörle mücadele edecek yasal düzenlemelere sahip değildir. Bugünkü iktidar acemilik içinde, olan bitene seyirci kalmaktadır. Geçmişten ders almamakta, halk ve ülke için bir proje yapamamaktadır. Güvenlik güçleri, terörle ilgili suçlarda ileri teknoloji kullanarak herhangi bir önleme faaliyetinde bulunamamaktadır. Çünkü yasal dayanağı yoktur. Suçu delillendirmek için fotoğraf çekilmesi dahi yasaklanmıştır. Yasak getirilmiş ama kurumlara verilecek yetkiler unutulmuştur. Terörü besleyen kaynakların kurutulmasıyla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Çünkü bu da yasal dayanaktan yoksundur.’

ELİTLER KAVRAYAMIYOR

Tantan,
hükümete de göndermeler yapıyor:

Türkiye’de kendi siyasi ve ticari amaçları için laikliği kullanan gruplarla yine aynı amaçla dini kullanan gruplar işbirliği yapıyor. Acemilik içinde olana bitene seyirci kalıyor. Yurdun dört bir yanına her gün şehit cenazeleri gönderiliyor. Ancak güvenlik güçleri terörü kurutmaya çalışırken, terörü önceden önleyecek bütün yollar bu iktidar tarafından kapatılıyor. Siyasi elitlerin tamamı ve teröre karşı mücadele eden güvenlik kuvvetleri içersindeki bir kısım elitler, terörün bu ülkeye yarattığı tahribatı anlayamadılar. Bu yüzden de ‘çözüm’ üretemediler.

Terör bir önlem paketi ve proje ile çözülür. Hukuki ve kurumsal altyapıya ihtiyaç vardır. Daha ne bekleniyor ki...’

Bir öneri getiriyor:

‘Şehit olan gencecik Anadolu çocuklarıdır. Analar babalar, yurttaşlar terör haberlerine kilitlenmiş durumda. İktidara terörü önlemek için hangi yasaları çıkarmaları ve hangi önlemleri almaları konusunda brifing de, proje de vermeye hazırız. Fiziki ve bilgi açısından çok iyi yetişmiş olan Silahlı Kuvvetler terörle uğraştırılarak yıpratılamamalı, terör suçlarıyla muhatap olmamalıdır. Yoksa Türkiye’ye yönelik tehditleri önleyecek zihinsel ve fiziki yeteneklerden yoksun kalmasına yol açar ve asli görevini yapamaz olur.

Suç ve suçlularla mücadelede yetkili makam, İçişleri Bakanlığı’dır. Terörle mücadeleyi İçişleri Bakanlığı’na bağlı kolluk güçleri yürütmelidir.’

Lozan’a çıkartma

BUGÜN Lozan Antlaşması’nın 82. yıldönümü... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in desteği, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in himayesi ve KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın katılımıyla THY charter uçağıyla önceki gün Zürih’e gelen ‘Lozan-2005’ Girişim Grubu’ndaki sivil-asker aydınlar, sanatçılar, bilim adamları, sendika ve kitle örgütü yöneticileri bugün Lozan’da bir yürüyüş yapacaklar. Heyet, Lozan görüşmelerinin yapıldığı binada (Beaurivage Palage) bir basın açıklaması yapacak ve bir panel düzenleyecek.

Lozan’da dün akşam yaşananlardan önce heyete öncülük eden İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, ‘Lozan’da elde ettiğimiz kazanımlar son yıllarda batılı devletler tarafından yeniden tartışma gündemine getirilmiştir. Milli devletimizin Ermeni ve Rum soykırımlarıyla kurulduğu türünden safsatalara karşı savunma kararlılığımızı tüm dünyaya göstermek durumundayız. En önemlisi milletimizin özgüvenini güçlendirmektir.’ diyor. Bu arada CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ‘Türkiye Cumhuriyeti bugün dış baskılar altında ezilmektedir. AB İlerleme Raporu, Türkiye’nin Lozan Antlaşması ile elde ettiği dengeleri yok saymaktadır’ dedi.

Gericilerin oyunu

VAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni aklın, bilimin ve sanatın egemen olduğu bir kuruma dönüştüren; öğrencilerinin özgür yurttaşlar olarak yetişebilmesi için yalnızca akademik gereksinimleriyle değil yiyecek, giyecek ve barınma vb. bütün sorunlarıyla ilgilenen Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın ve yardımcılarından Prof. Ayşe Yüksel’e yönelik gerici karalama kampanyasının Atatürkçüleri yıldırmaya yönelik bir davranış olduğunu, kendilerini hiçbir gücün Atatürk’ün aydınlık yolunda yürümekten alıkoyamayacağını bildiririz.

Prof. Türkan SAYLAN

ÇYDD Genel Başkanı


Rizem aduna yazuk

Toplayup sattuk çayı, çok az bulduk parayı

Çaykur, AKP ile bozacağuk arayı!

Rizelime yağmurlar yağayı tane tane

Çaya az para verup aramayun bahane!

Yağmur, güneş demeden çay toplar kollarumuz

Bu gidişle Tayyip’le ayrılacak yollarumuz!

Halk aç, susuz, perişan çoğu şimdiden hasta

Sizun olsun istemem verduğunuz pasta!

Düşmeye başlayacak AKP baş aşağı

Kalpten üzdünüz bizi Karadeniz uşağı!

Varamadı Rizelim şu çayun tadına

Teşkilatı duzeltun başkan, Allah adına!

Bu teşkilatunuzla yerinde sayarsunuz

Hele gelun Rize’ye çok şeyler duyarsunuz!

Duyduğunuz sözlere lütfen önem veriniz

Uzun sürmeli idi siyaset kaderiniz!

Vekillerin görevi halka uzanmak iken

Feryatları duymayan vekiller oldu diken!

Başbakanım ayırmadu Rize’ye zamanı

Keşke ayırabilse otluk ile samanı!

Bu fiyatı gönülden yazduk ‘Kara Tahtaya’

Başbakanım duyacaktur haftaya!

Bu fiyatla halkuma kazuk atuverdunuz

AKP’ye yakışmaz, Rizem aduna yazuk!

Abdülkadir İPEKOĞLU-RİZE

GÜNÜN SÖZÜ

‘Lozan Antlaşması Türk ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış Sevr Antlaşması ile tamamlanıldığı sanılmış bir suikastın sonunu ifade eden vesikadır.’

(M. Kemal Atatürk)

Biliyor musunuz

İSTANBUL
Ticaret Odası’na ait Ticareat Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Sait Sevgener’in geçen hafta içinde bir gerekçe gösterilmeden görevden alındığını, görevden alınmasının sebebinin; bir süre önce Oda başkanlığına seçilen Murat Yalçıntaş ve yönetimi tarafından türbanlı öğrencilerin derslere alınmasını istemelerine direnmesinin olduğunu...

MESAJ PANOSU

ÇORLU, Önerler Köyü’nde 5. Kolordu Komutanlığı’nca gerçekleştirilen Köye Destek Programı 12.00’de başlıyor. Programa 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon, 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Iğsız, Tekirdağ Valisi Ahmet Özyurt katılacak.

ARMUTLU’da (Yalova) belediye Türkiye’de bir ilke imza attı. İskele olarak bilinen yerdeki girişe barikat koyarak giriş çıkışı ücretlendirdi. Bizler arabalarımızla evlerimize her gidip geldiğimizde ücret ödüyoruz. Günde on defa girip çıksanız yine parayı ödeyeceksiniz. Belediyeye defalarca yaptığımız şikáyetler dikkate alınmadı.

Cem ÇIRAKOĞLU

OTOBÜS duraklarının Meşrutiyet Caddesi’ne taşınmasıyla cadde hırsızların, kapkaççıların, gaspçıların av merkezi oldu. Hafta içi en az 50 saldırı vakası yaşanıyor. Bizler esnaf olarak müdahale ettiğimizde bıçaklı saldırılara uğruyoruz. Halk olarak bütünleşelim ve Meşrutiyet Caddesi’nden başlayarak Kızılay’ı, Ankara’yı ve Türkiye’yi helal süt emmemiş bu sülüklerden temizleyelim.

Erol YILMAZ-ANKARA
Yazının Devamını Oku

Menderes, Demirel Názım ve Ecevit

23 Temmuz 2005
<B>‘TÜRKİYE </B>ilginç bir ülke...’ diyor siyasetçi bir dostumuz: ‘27 Mayıs Devrimi yapıldı, başbakan ve iki bakan idam edildi, 27 Mayıs tatil günü ilan edildi. Yıllar geçti bir kanunla Anıtmezar’a nakledildi Menderes... Názım Hikmet’i hapishanelerde çürüttük, kaçtı, vatandaşlıktan çıkartıldı, şimdi de şiirleri Meclis’te okunuyor.

Yani önce ‘hain’ ilan ediyor, sonra da ‘kahraman’ yapıyoruz.

Ecevit; Demirel ve Evren’le ülke yönetimini konusunda hep tartışmalı oldu.

Demirel, ‘derin devlet’in ‘asker’ olduğunu söylerken, bu hiç tartışılmadı. Aynı şekilde 12 Eylül’de alkışlanan Evren de, yıllar sonra yönetimi ele geçirişlerini ‘Derin devlet devreye girdi, müdahale edildi’ diye ifade etti.

Kurtuluş Savaşı vererek bu ülkeyi Atatürk’le birlikte yaratan askere dil uzatanlar, sanki ‘paralı ordu’yu eleştiriyorlar bugün... Vatan toprağını askerden başka kim savunabilir ki...

Bu sözlerinden ötürü ne Evren, ne de Demirel ‘hain’ ilan edildi.

Ecevit, yazdığı bir kitap için kendisine soru soran gazeteciye Padişah Vahdettin hakkında, ‘Ben hain demedim’ dedi; daha sonra yazılı açıklama yaparak maksadını anlattı ancak bazı kesimler ikna olmak istemedi.

Şimdi Ecevit de ‘hain’ ilan ediliyor.

Ecevit’in 1970’lerde CHP Meclis Grubu’nda, İsmet İnönü’nün karşısında ‘Atatürk bir üstyapı devrimcidir. Gerekirse de redd-i miras ederiz’ biçiminde konuştuğu unutulmamalıdır.

O zaman Ecevit’e kimse ‘hain’ dememişti.

Kıbrıs’ı Rum mezaliminden kurtaran, yabancılara karşı Türkiye’nin ulusal onuru için zaman zaman sert çıkışlar yapan Ecevit’in neden bir entelektüel olduğu unutuluyor. Onun demeçlerini, kitaplarını ve şiirlerini okumak yeterli olsa gerek.’

En iyisi Ecevit’i daha yakından tanımak için Gözcü Gazetesi yazarı Kurtul Altuğ’un son yazılarından, Turhan Feyzioğlu’nun, Coşkun Kırca’nın, Orhan Kabibay’ın ve Samet Ağaoğlu’nun neler söyledikleri öğrenilebilir.

Lozan’dan sapmanın getirdiği sıkıntılar

SHP Parti Meclisi üyeleri Uğur Cilasun ve Timur Erkman, Lozan’ın 82. yıldönümü dolayısıyla yaptıkları değerlendirmede, ‘1982 Anayasası, Lozan mutabakatını dil yasağı ve okullara zorunlu din dersleri koyarak bozmuştur. Türkiye bugün Lozan’dan bu sapmanın sıkıntılarını yaşamaktadır.’ dediler.

Türkiye’nin ‘tapu senedi’ olan Lozan’ı, zaman zaman delme girişimlerinin tapunun sağlamlığı karşısında etkisiz kalmaya mahkum olduğunu belirten Cilasun ve Erkman şunları söylediler:

‘Cumhuriyetçilerin; Kurtuluş Savaşını veren ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Anadolu halkları arasında hiçbir ayrım ve öncelik gözetmeden oluşturdukları ‘ulus’ tanımı ve devletin tekliği, ulusun tümlüğü ve yurdun bölünmez bütünlüğünü içeren kutsal üçleme ve laiklik gibi temel değerler Lozan yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde Cumhuriyetçilerin bir ‘yurttaşlar ulusu’ anlayışı ve onunla bağlantılı olarak yapılan ‘kamusal alan’ tanımı da kökenlerini Lozan yaklaşımında bulmaktadır. Bu anlayış sonucundadır ki, ulusumuz ve kamusal alanımız, bir etnisiteye, bir sınıfa, bir dine ve bir mezhebe dayanamaz ve hiçbir uygulamasında bu unsurların herhangi birine öncelik tanıyamaz.’

SHP il örgütü de Maçka’da İsmet İnönü Heykeli önünde yarın 11.00’de saygı duruşunda bulunacak.

CHP’nin etkinlikleri

CHP, Lozan Anlaşmasının 82. yıldönümünü yarın görkemli bir şekilde kutlayacak.

CHP heyeti Anıt-Kabir’e yürüyerek Atatürk ve İnönü’nün mezarlarını ziyaret edecek. Çankaya Belediyesi’nde 13.00’de ‘Lozan onurumuzdur. Türkiye ve Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çık’ başlıklı panelde Onur Öymen, İlhan Selçuk, Gülsun Bilgehan, Turgut Özakman konuşacak. İstanbul Akatlar Kültür Merkezi’nde yarın 15.00’de Baykal’ın sunuşunu yapacağı ‘Yaşasın Lozan, Yaşasın Tüm Bağımsız Türkiye’ panelinin konuşmacıları; Şinasi Öktem, Kazım Kolcuoğlu, Şükrü Elekdağ, Prof. Nilüfer Narlı, Prof. Cemil Öztürk ve Doğan Koloğlu.

Cuma tatili

GÜLLÜOĞLU’
nun Şirinevler semtindeki tatlıcı dükkánına bugün (dün) poğaça almak için girdim. Öğle saatlerinde dükkánın kapanacağını belirtip apar topar müşterileri dışarı çıkardılar. Şimdi birçok mağazada moda olan ‘Cuma namazı’ uygulaması burada da gerçekleşiyor. Kimsenin ibadetine diyeceğimiz yok ama müşterileri böyle apar topar çıkarmak saygısızlık olmuyor mu?

Şahin ÖZBEK İSTANBUL


Turistin ‘cep’i

TELEKOMÜNİKASYON
Kurumu, kayıtsız cep telefonlarının kayda alınmasına karar verdi. Çoktan yapılması gereken bir uygulamaydı. Ancak İngiltere’den aldığı telefonuna Türkiye’den kart alarak konuşan bir okurumuz, ‘Ben şimdi bunu 5 YTL vererek kaydedeceğim. Buraya kadar tamam. Ancak bir yabancı turist Yeşilköy’e geldi ve kart aldı. Cihazı Türkiye’de kayıtlı olmadığı için bunu kullanacak mı, kullanamayacak mı? Yoksa bir cihaz almak zorunda mı kalacak? Böyle bir şeyden doğal olarak haberi olmadığı için tepki gösterecektir. Bu konuda bir boşluk doğduğu için Telekom bir açıklama yapmalıdır.’

550 trilyonluk buğday aldık

ŞU anda Konya’nın Yunak İlçesi’nde, çiftçilerle beraber buğday alımını takip etmekteyim. Üreticiler; bu yılki alımlarda TMO’nun kendilerini tüccara ezdirmediği, çok gayret gösterildiği yönünde teşekkürlerini iletirken, bugün (dün) köşenizdeki ‘TMO işkencesi’ başlıklı yazıyı okudum ve aşağıdaki hususlarda şahsınızın bilgilendirilmesinin uygun olacağını düşündüm.’

Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu böyle diyor.

TMO’nun 3 Mayıs’tan itibaren hububat alımlarına başladığını, bugün ülke genelinde bunun 300 alım merkezinde sürdüğünü belirterek şunları söylüyor:

‘Günlük olarak 105.000 ton civarında (Bu rakam 15 tonluk kamyon hesabı ile günlük 7 bin araç, 3 tonluk traktör hesabı ile 35 bin civarında araca tekabül etmektedir.), 34.000.000 YTL karşılığı alımlarını sürdürmektedir. Toplam alım miktarı ise 2.000.000 tonu bulmuştur.

Toplam alımın bedeli ise 550.000.000 YTL’dir (550 trilyon lira).

TMO, 2005 yılı alımlarına son yılların en düşük stok seviyesi ve büyük ölçüde boş depolarla girmiştir. Dolayısıyla çok hızlı bir alım yapılmakta, ödemeler de en seri şekilde gerçekleşmektedir. Ülkemizde yıllık 34.000.000 ton civarında tahıl üretilmektedir. Bu rakamın yaklaşık yüzde 65’i temmuz ayı içerisinde hasat edilmekte; piyasaya bir ay içinde 12-14 milyon ton arası ürün arz edilmektedir.

Böyle yoğun bir arz döneminde alımlarda fiziki ölçümlerin de olması dolayısıyla beklemelerin yaşanması kaçınılmazdır. En modern sistemin işlediği banka şubelerinde her ayın 14’ünde sükûnet yaşanırken maaş ödemelerinin olduğu 15’i kuyrukların oluşmasına sebep olmaktadır. Sabah 7.00 civarında başlayıp akşamları karanlığa kadar sürdürülen ve cumartesi-pazar devam ettirilen bir alım sürecinde bu çeşit haberler cefakár ofis personelinin moralini bozmakta, hak edilmeyen bir karşılık olarak algılanmaktadır. Durumu dikkatlerinize sunar, sağlıklı günler dilerim.’

Biliyor musunuz

CHP’de muhalefet kanadının, İstanbul İl Başkanlığı için aday olarak önerdiği Altan Öymen’e, kongre başkanlığına sunmak üzere 617 delegeden en az 150’sinin (Adaylık önerisi için delegelerin oyunun beşte biri (124) gerekiyor) imzasını sağladığını, bu durumda Öymen’in adaylığının kesinleşmiş olduğunu...

EDİRNE Vali Konağı’ndaki yemekte AKP Milletvekili Ali Ayağ’ın, CHP’den AKP’ye geçen milletvekili Prof. Necdet Budak’a, ‘Sen partiye geldiğinden beri örgütleri karıştırıyorsun’ diye tepki gösterdiğini, Budak’ın da buna ‘Kuran-ı Kerim’e el basarım kimseyi şikáyet etmedim’ yanıtı verdiğini, sert tartışmayı izleyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın ise Ali Ayağ’a, ‘Ben Necdet Bey’i tanıyorum’ diye müdahale ettiğini, Ali Ayağ’ın tepkisinin 3 Temmuz’da Türkiye-Yunanistan doğalgaz boru hattı temel atma töreninden sonra İpsala Gümrük Kapısı’nda Erdoğan ve Gül’ün Prof. Budak’la görüşüp kendisinin görüşmeye alınmaması üzerine doğduğunun belirtildiğini...

MESAJ PANOSU

TÜRKİYE,
Lozan barış görüşmelerinin yapıldığı, İsviçre’de şu anda otel olarak kullanılan binayı satın almalı, müze veya konsolosluk haline getirmelidir.

İsmail ERTÜRK
Yazının Devamını Oku

‘Havuz memuru’ için umut yok

22 Temmuz 2005
<B>DEVLET</B> Bakanı ve Başbakan Yardımcısı<B> Mehmet Ali Şahin, ‘Devlet, memurları ‘havuzda’ boğuyor’ </B>(15.7.2005) yazımıza şu açıklamayı yaptı: ‘Devlet özelleştirme nedeniyle hiçbir çalışanını mağdur etmiyor. Mali ve özlük haklarından tutun, çalışma şartlarına kadar her türlü kazanımları mevzuat düzenlemeleriyle koruma altına alınmıştır. Böylece özelleştirme uygulamalarının en önemli problemi olan istihdam sorunu da çözüme bağlanmıştır.

Özelleştirme nedeniyle işsiz kalan personelin bakanlıklara ve bağlı kurumlarına nakil işlemleri 1992 yılından beri devam etmektedir. Bu kapsamda yaklaşık 50 bin personelin diğer kamu kurumlarına nakil işlemleri gerçekleştirilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı’nca bu tür atamalar yapılırken, istihdam fazlası olarak bildirilen personelin unvanı çok önem arz etmektedir. Bildirilen personelin yüzde 90’ının, aynı unvanla diğer kamu kurumlarına nakilleri yapılmaktadır. Ancak genel müdür, genel müdür yardımcısı ve daire başkanı gibi üst düzey görevlilerin aynı unvanla atanması mümkün bulunmamaktadır. Çünkü, kamu kurumlarında bu tür unvanlar çok sınırlı ve kısıtlı olduğu gibi faaliyet alanları da kamu iktisadi teşebbüslerine göre önemli derecede farklılık göstermektedir.

ARAŞTIRMACI KADROLAR

Bu itibarla, hem üst düzey personelin mali ve özlük haklarını muhafaza etmek, hem de kamu kurumlarının hiyerarşik düzenini bozmamak bakımından gerekli görülen tüm yasal düzenlemeler ve buna bağlı diğer mevzuat düzenlemeleri muntazaman sonuçlandırılmıştır. Bu düzenlemeler çerçevesinde getirilen uygulamalar temel esaslar itibariyle özet olarak şöyle sıralanabilir:

1) Üst düzey görevliler için, görev alanları özel olarak tanımlanmış ‘araştırmacı’ kadroları ihdas edilmiştir. Üst düzey personel ‘araştırmacı’ kadrosuyla atanmaktadır. Araştırmacı olarak atanan personel, atandığı kurumun görev alanıyla ilgili olarak araştırma, inceleme, koordinasyon ve planlama konularında görev yapmaktadır. Diğer bir ifadeyle, eski unvanına uygun ve atandığı kuruma en iyi fayda sağlayabilecek nitelikte kendileri için unvan ve faaliyet alanları belirlenmiştir.

2) Araştırmacı kadroları, kurumların faaliyet hacimleri ve görev alanları dikkate alınarak belli oranlarda kamu kurumlarına tahsis edilmiştir. Kurum tespitinde, personelin eski görev alanı, eğitim durumu ve branşı dikkate alınarak en uygun nakil işleminin sağlanmasına gayret edilmektedir.

MAAŞ KAYBI OLMAYACAK

3)
Araştırmacı olarak atanan personel, eski unvanına ilişkin mali haklardan 3 yıl boyunca faydalanmaya devam etmektedir. Dolayısıyla maaş kaybı da söz konusu değildir.

Sonuç olarak, üst düzey görevlilerin nakledildikleri kurumlarda genel müdür, genel müdür yardımcısı ya da daire başkanı olarak bahsi geçen nedenlerden dolayı istihdamları mümkün bulunmamaktadır. Ancak, eski unvanlarına uygun nitelikte ve seviyede belirlenmiş görevlerde, hiçbir maaş kaybına uğramadan önceki maaş ve özlük haklarıyla bağlantılı olarak çalışmaya devam edeceklerdir.

Diğer bir husus ise, nakledilen personelin kurumlara intibaklarının sağlanması ve çalışma ortamlarının hizmet icaplarına uygun bir şekilde dizayn edilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve sorumlulukları dahilindedir.

Dolayısıyla söz konusu yazınız düzeltilmeye ihtiyaç göstermektedir.’

‘Havuz memurları’ ile Bakan Şahin’in söyledikleri ne yazık ki örtüşmüyor.

Eti helal olanın sütü de helaldir

MESLEKTAŞIMIZ Ahmet Tan yorumluyor: ‘Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Moğolistan’da kımız içmişler.

Basında da kımızın içinde alkol var mı yok mu tartışması yapılıyor. Bundan iki hafta kadar önce at etinin yenilebileceğini, hem Diyanet, hem de Tarım Bakanlığı fetvaya ve yönetmeliğe bağlamıştı. Böyle at eti gıda rejimimize, sofralarımıza dahil oldu.

‘Milli içkimiz’ kımız haram mıdır, değil midir diye tartışarak bu sıcakta konuyu daha fazla ‘ekşitmeye’ gerek yok.

Afiyetle içtiyse helal olsun.

İçinde az oranda alkol var diye konuyu tartışmak, helale haram karıştırmaktır, konuyu Başbakan’ın burnundan getirmenin álemi yoktur.

Eti helal olan atın sütünün haram olduğunu tartışmak, abesle tam iştigaldir.’

Evet Ahmet Tan bunları söylüyor. Biz de sizlere Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden Prof. Dr. Behiç Serpek’in kısa bir süre önce yaptığı açıklamayı hatırlatıyoruz:

‘At seçici hayvandır, pis su içmez ve bulduğu her gıdayı yemez. At eti rahatlıkla yenebilir, çok da sağlıklıdır.

Ormanlar çöp deposu oldu

İSTANBUL’
un Ormanları yangın tehlikesiyle karşı karşıya... Maalesef millet olarak bu doğal zenginliğimizin kıymetini bilmiyoruz. Pikniğe gelen vatandaşlarımızın çöplerini toplama gibi bir alışkanlığı yok. Bir daha gelişlerinde aynı çöplüğün içinde piknik yapmak onları da rahatsız etmiyor. Yetkili merciler bu konu ile niçin ilgilenmiyor? Bahçeköy-Kemerburgaz arasındaki orman yolundan lütfen bir gün geçsinler. Bu muhteşem ormanın pisliği karşısında gözleri yaşarmıyorsa onlar da orayı bu hale sokanlar kadar vatan sevgisinden yoksundurlar. Pislikten daha vahim olan ise kontrolsuz yakılan ateşler. Korkarım ızgara aşkına bir gün bu güzel ormanlarımızı kaybetmeyiz.

Lütfen ilgili merciler, çevreciler, iş işten geçmeden bu konu ile ilgilenin.

Semra ERYAMAN

Uyan Türkiyem

ÜLKEDE
kişi başına düşen en yüksek mevduat miktarı Ankara’daymış. 8.4 milyar TL. Ülkenin finans merkezi İstanbul’da 7.5 milyar. Şaşırtıcı değil. Ne ekonomik krizden etkilenirler, ne durgunluktan, ne işsizlikten, ne enflasyondan. Tüm ülkede işyerleri kapanır, kepenkler iner, yuvalar yıkılır, garibanlar işsizlikten intihar ederler ama Ankara’da her ay maaşlar yatar, işleri garantidir, zamları otomatiktir. İmtiyazlı bir sınıftırlar kendileri.

Ve bütün illerden Ankara’ya para akar. Her Türk vatandaşının cebinden hortumlanan, adına vergi ve harç denen bu paranın nereye gittiğini yukarıdaki rakam açıklıyor. Bir yazarımızın dediği gibi, ‘Uyan Türkiyem’... Ve bizim dediğimiz gibi ‘Ankara küçülmeden Türkiye büyüyemez’.

Cem TOKER-LDP Genel Başkanı


Caprice’i beğenmedim

DİDİM’
de Akbük koyundaki muhafazakár Caprice Oteli’ni ailece tatil yaptığımız için severiz. Ancak bu yıl geçmiş yıllar gibi değil; günlük 160 milyon lira alınmasına karşın servis ve hizmet kalitesi maalesef reklamlarındaki ‘havada’ değil. İlk defa gelen bazı müşterilerin, oteldeki hizmetin 5 yıldızlı olması gerektiğinden haberi yok. Fadıl Akgündüz’ü bugünlerde burada görüyoruz; bunlara müdahale etmesi gerekmez mi? Yoksa önümüzdeki yıl alternatifi olursa müşteri kaybeder.

Y.C.-DİDİM

Biliyor musunuz

CHP İstanbul İl Başkanlığı’na aday olması için muhalefet çevrelerinin ağır baskısı altında kalan Altan Öymen’in bu öneriye karşı kayıtsız kalmayacağını söylediğini ve kısa bir süre içinde açıklama yapacağını...

TOPLUMSAL Saydamlık Hareketi Derneği’nin, ‘2004 Yılı Dürüstlük Ödülü’ne layık gördüğü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok ile ‘teşekkür’e layık bulduğu eski Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan ve Akçaaabat kalecisi Sefer Hakan’a ödüllerinin bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kokteyl salonunda törenle verileceğini...

Mesaj panosu

BEYLİKDÜZÜ Belediyesi’
nden: Logo yarışması 31.12.2004 tarihine sona ermiş; ancak birinciliğe değer bir eser bulunamamış, 2. ve 3. eserler tespit edilmiştir. Kurumsal ve profesyonel anlamda 1. seçme yönünde çalışmalarımız halen devam etmektedir. Seçilen logolar www.beylikduzu.bel.tr de Ağustos’ta yayınlanacaktır. 1. eser seçildikten sonra sonuç kamuoyuna açıklanacaktır.
Yazının Devamını Oku

‘Lozan 2005’ İsviçre’de

21 Temmuz 2005
<b>KURTULUŞ</B> Savaşı’yla <B>Lozan’</B>da <B>Gazi Mustafa Kemal Paşa </B>ile <B>İsmet Paşa </B>önderliğinde bütün dünyaya kabul ettirdiğimiz kazanımlar, son yıllarda Batılı devletler tarafından yeniden tartışma gündemine getiriliyor. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası varlığının resmi belgesi...

Türkiye’nin parçalanıp yok olması anlamına gelen Sevr Antlaşması ile Lozan’ı karşılaştırıp Sevr’i daha gerçekçi bulan dış güçlerin ve içimizde yaşayıp onlara destek veren çevrelerin iddiaları, ne yazık ki ulusal devletimizi yaralıyor.

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu hakkında İsviçre’de Zürih Savcılığı’nın açmış olduğu soruşturmadan hareketle, Türk aydınına karşı bir sindirme kampanyası yürütülüyor.

Türkiye’ye karşı yürütülen maksatlı baskılara karşı milletimizin özgüvenini güçlendirmek amacıyla ‘Lozan-2005 Girişim’ Grubu, Lozan Antlaşması’nın 82. yıldönümüne rastlayan 22-24 Temmuz tarihlerinde İsviçre’ye ‘çıkarma’ yapıyor.

Lozan Girişimciler Grubu’nu Ertuğrul Kazancı, Prof. Semih Koray, Ferit İlsever, Dr. Yavuz Dedeğil, Hasan Kemahlı ve Ethem Kayalı temsil ediyor.

Lozan-2005 Grubu, ‘ulusal devleti savunma kararında olan farklı siyasi partiler ve şahsiyetleri’ de bu geziye davet etti. Lozan ve Zürih kentlerinde gerçekleştirilecek etkinliğe, eski KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da katılıyor.

Bu arada Lozan’ın yıldönümü dolayısıyla hafta sonu birçok etkinlik yapılıyor.

Altan Öymen’e adaylık önerisi

31
Temmuz pazar günü yapılacak CHP İstanbul İl Kongresi’nde, eski Genel Başkan Altan Öymen’in muhalefet adayı olması için baskı yaptığı belirtiliyor.

İl Başkanı Şinasi Öktem’in bugün bir basın toplantısıyla yeniden adaylığını açıklayacağı sırada muhaleftin Öymen’e götürdüğü adaylık önerisi kulisleri dalgalandırdı.

30 Eylül Kurultay’ı ile genel başkanlığı Baykal’a kaptıran Öymen’in, partinin ve ülkenin durumundan kaygı duyan muhalefetin önerisini değerlendireceği ileri sürülüyor. Öymen’in yakın çevresine ‘Örgütteki memnuniyetsizliği yakından biliyorum, CHP’ye karşı her üyenin sorumlu davranması gerekiyor’ dediği konuşuluyor.

Muhalefet çevrelerinin ise ‘Kartal, Pendik, Tuzla, Sultanbeyli ve Büyükçekmece örgütlerinin genç ilçe başkanları Öymen’e destek vermek istiyor. Bu arada, şimdiye kadar Deniz Baykal’ın yanında gözüken geniş bir kısımın CHP’de izlenen politikadan memnun olmaması nedeniyle Öymen’e destek vereceği bekleniyor. Bu arada İstanbul Milletvekilleri Hasan Fehmi Güneş, Berhan Şimşek, Hasan Aydın ve Sıdıka Sarıbekir’in de, adaylığını koyması halinde Öymen’in yanında yer alabileceğini düşünüyoruz. Örgüt ve parlamento üyelerinin baskısı karşısında Altan Öymen’in duyarsız kalmayacağını sanmıyoruz.’

Trolle balık nasıl avlanır

GEÇEN
ay memleketim Amasra’ya gittim. Batı Karadeniz’in incisi Amasra’da halk, turizm ve balıkçılıkla geçimini sağlıyor. Trolle balıkçılık, ülkemizin tüm sularında olduğu gibi Karadeniz’de de büyük sorun. Troller yaptıkları dipten tarama avlanma sistemiyle balığın kökünü kuruttu.

Geçtiğimiz aylarda Amasra Sahil Güvenlik Komutanlığı’na bir üsteğmen tayin oldu. Göreve geldiği gün Amasra ve bölgedeki tüm balıkçıları toplamış ve elinde tuttuğu, balık tutarken hangi kurallara uyacaklarını gösteren devletin yayınladığı bir kitabı göstererek, bu kurallara harfiyen uymalarını, aksi takdirde ağır cezalarla karşı karşıya kalacaklarını söylemiş ve kitapta ne istendiğini gösteren listeyi balıkçılara dağıtmış.

Kuralların en önemlisi, trolle balık avlayanlara karşı olanı: ‘Sahillerimizin üç mil açığından daha içeride trol avcılığı yapılmayacaktır.’

Üsteğmenin anlattığı kurallar şu:

‘Üç mil açıkta trol avcılığı yapan, kıyıya gelirken trollerini toplamış ve torbalarına koymuş olacaktır. Örneğin, Kurucaşile açıklarında trol avcılığı yapan bir tekne, şayet Amasra’ya gelecekse yine üç mil açıktan ve trolleri toplanmış olarak gelecek. Amasra açıklarına geldikten sonra direkt olarak içeriye girebilecek. Kurucaşile’den Amasra’ya kadar kıyı boyunu kullanamayacaktır. Küçük büyük bütün teknelerde kitapta belirtilen yangın söndürücü, can yeleği, halat, ecza dolabı gibi hayati tüm gereçler bulunacaktır. En önemlisi bundan böyle tüm balıkçılar, miçolar dahil hepsi sınava girecektir.’

Balıkçılar bunları can kulağıyla dinlemişler. Ancak kurallara uymayanlar yüz milyon lirayı bulan cezaları ödeyince, teknelerini kıyıya çekerek istenenleri hazırlamışlar.

Şimdi tüm Amasralı balıkçılar sınava girdi. Yakında ehliyetleri Samsun’dan onaylandıktan sonra gelecek... Karadeniz’in kıyıdan üç mil açığı kayalık olduğu için trolcüler için konulan yasak önemli. Kıyılarda da bu işi yapamayacakları için şimdi Amasra kıyılarındaki balıklar tam anlamıyla bayram yapıyor! Bu işe ilk zamanlar çok kızan balıkçılar şimdi bu efsanevi üsteğmene teşekkür ediyorlar. Ben de yasayı koruyan ve uygulayan bu saygın komutanımızı sevgiyle selamlıyorum.

Faik KAPTAN-İSTANBUL

TMO işkencesi

BUGÜNLERDE
TMO’da yoğun bir ürün alımı yaşanıyor. Malımızı teslim ediyoruz. Paramızı almak için iki kez TMO ve banka önündeki kuyruklarda perişan oluyoruz. Her çiftçinin Ziraat Bankası’nda destekleme hesabı var. Buraya yatırarak ödeme yapabilirler. İstediğimiz zaman istediğimiz yerden paramızı çekeriz. Neden kuyruklara mahkûm ediliyoruz? TMO’da yeterli personel yok, işçi-memur çok perişan, geçici görevlerle evlerinden, çocuklarından ayrılar, onlara da bir şey diyemiyoruz. Biraz olsun sesimizi duyun artık.

Ahmet ALKAN-GAZİANTEP

Beylikdüzü’nün logosu ne oldu

BEYLİKDÜZÜ Belediyesi’nin açtığı ‘logo’ yarışmasında katılım 31 Aralık’ta bitiyordu. Dağıtılan el ilanlarında yarışma için ödül tutarları, jüri üyeleri de yeralıyordu.

Bugün tarih 20 Temmuz; Belediye’den ne bir açıklama, ne bir duyuru yapılarak katılımcılar bilgilendirildi. Sonucu öğrenmek için sık sık aramama karşın bir sonuç alamadım.

Geçen martta birinciliğe layık bir logo bulamadıklarını (!), ikinci belirlediklerini ifade ederlerken, şimdi aradığımda yarışmanın halen devam ettiğini ve hiçbir eserin beğenilmediğini belirttiler. Öğrenmek istediğim şey; acaba bu yarışma 2015’e kadar devam edebilir mi? Acaba belediye de birileri sırf hareket olsun; bir el ilanı bastıralım, bir yarışma açalım, sonra nasıl olsa unutulur mu, dedi? Bu nasıl bir zihniyettir.

Ben günlerce çalışarak 5 adet logo tasarladım. Bir yalan, bir kurmaca için mi insanların zamanlarını alıp, bir de üstüne üstlük ayaklarına kadar götürüp başvuru yaptırdılar. Konu sizlerin de ilgisini çekebilir.

Çiğdem GÖKBAŞ (ŞENYÜREK)

‘İslami antrenör’

ANTALYA Milletvekili Nail Kamacı, Başbakan Tayyip Erdoğan’a soruyor:

13.5 trilyon lira harcanmasına rağmen Süper Lig’den düşen TMSF’ye bağlı İstanbulspor’da, teknik direktörlüğe getirilen Nejat Biyediç’in, 3 gün sonra ‘içki içiyor’ gerekçesiyle görevden alınıp takımın başına İslami kurallara göre yaşadığı için Uğur Tütüneker’in geçirildiği yönünde basında haberler yer almıştır. Bu bağlamda, Biyediç’in içki içtiği gerekçesiyle göreve başlamasının hemen ardından görevinden alındığı iddiası doğru mudur? Eğer doğru ise bu uygulama Anayasa’nın öngördüğü temel ilkelerle bağdaşır mı? Eğer doğru değil ise görevden alınma gerekçesi nedir? Biyediç’in yerine İslami kurallara göre yaşadığı gerekçesiyle Uğur Tütüneker’in getirildiği iddiası doğru mudur?

(Not: Konuya ilişkin olarak gerek Biyediç ve gerekse TMSF yaptıkları açıklamalarda, bu yöndeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını bildirmişlerdi.)

İDO’da ‘cep’ kullanılmaz

MUDANYA, Armutlu, İhlas, Yenikapı, Bostancı hatlarında İDO’nun deniz otobüsünü kullandım. Uyarılarını olmasına karşın insanlarımızın hepimizin can sağlığını tehlike atacak şekilde seyir halinde cep telefonunu açık tuttuklarını ve üstelik konuşma bile yaptıklarına tanık oldum. İDO’nun bu sadece kişileri uyarmak değil, para cezası kesmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben birçok kişiyi ikaz ettim, oralı bile olmadılar. Lütfen ileride üzüleceğimiz sonuçların doğmaması için gerekli önlemlerin alınmasını rica ederim.

Asım YÜCEMEMİŞ-Brisa A.Ş.

Yoksa üzülürüm

BÜLENT Ecevit,
liderliği, yurtseverliği, gerçekçiliği asla tartışılamayacak Kemal Atatürk’ün, ‘vatan haini’ diye tanımladığı Padişah Vahdettin’in hain olmadığını, ‘çocukken dinlediği şeyler’le değil, tarihsel gerçekleri yansıtacak belgelerle kamuoyuna sunmalıdır.

Sunamazsa şahsen bende, ‘Bülent Ecevit, Atatürk düşmanıdır. Düşmanlığının kökü, Atatürk düşmanı dış güçlerle işbirliğine kadar uzanır. Atatürk’ün partisi CHP’yi bölüp parçalamasının nedenlerinden biri de, Atatürk’e ve Atatürk düşüncesine olan düşmanlığıdır’ düşüncesi oluşacak. Buna üzülürüm. A.Baki KARAKOL

Mesaj panosu

‘AB
Sürecinde Lozan’ın önemi’ paneli bugün The Marmara Oteli’nde 10.30’da. Konuşmacılar, Aydeniz Asisbah Tuskan, A. Nazan Moroğlu, Doç. Ahmet Atilla Doğan, Prof. Türkel Minibaş ve Demirtaş Ceyhan.

HEYBELİ Ada’da bisiklet hırsızlığı arttı. Evimin önünden bir gün arayla iki bisikletim çalındı.... Mehmet DİNÇ

YURDUMUZUN cennet köşelerinden İğneada’da tatil yaparken bir otelde kredi kartlarımın ve ehliyetimin bulunduğu cüzdanımın olmadığını fark ettim. Dünyam yıkıldı. Cüzdanımı nerede düşürdüğümü ararken, bir ara çay içtiğimiz o güzel çay bahçesine de sordum. Düşürdüğüm cüzdanımı İğneadalı ismini bilmediğimiz bir dürüst genç bulmuş ve çay bahçesinin sahibi Erdal Akın’a teslim etmiş. O dürüst genç ve Erdal Bey’e teşekkür ediyorum.

Şeref CEVHERHAN
Yazının Devamını Oku

Karmaşık bir tablo

20 Temmuz 2005
<B>CHP </B>İstanbul Milletvekili <B>Bülent Tanla, Çin’</B>e ilk kez 1981 yılında gitmiş. Merhum <B>Pekin </B>Büyükelçisi <B>Necdet Tezel</B> ve kátip<B> Ertan Tezgör,</B> <B>Tanla’</B>yı <B>Çin’</B>e iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi için davet etmişler. Bir yıl sonra Cumhurbaşkanı Kenan Evren’le birlikte Pekin’e gelmiş, ünlü Tiananmen Meydanı’nda ilk kez Türk bayrağının dalgalanmasına tanıklık etmiş. Bu son gezide de birçok anısını tazeledi Tanla... ‘Sanki daha önce görmediğim yeni bir kente gelmiş gibiyim Pekin’de’ dedi.

24 yıl önce o zaman araştırmacı kimliği olan Bülent Tanla bir anısını anlatırken, Pamukbank Genel Müdürü Hüsnü Özyeğin (bugün Finansbank’ın sahibi) kendisine ‘China Bank’ın Türkiye temsilciliğini alabilir miyiz’ diye sormuş. Tanla da Çin Merkez Bankası yetkilileriyle görüşmüş, ancak Çinliler bunun aksine ‘Türkiye’deki para-kambiyo uygulamaları nasıl oluyor, bize ilk önce bunu anlatın. Çünkü dışa açılma ve reform programı çerçevesinde hata yapmak istemiyoruz’ diyerek Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanmak istemişler.

Çin Komünist Partisi’nin davetlisi olarak geçen yıl bir grup parti heyeti ile Çin’e gelen Tanla,Çin Raporu’ hazırlamış.

Biz buradayken AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso, Pekin, Şanghay, Macao ve Hong Kong’u içine alan beş günlük bir gezi yaptı ve gezi sırasındaki sözleri büyük yankı uyandırdı. Tanla, Barosso’nun bu gezisinin sonuçlarının dikkatle izlenmesi gerektiğini belirterek, ‘Türkiye geleceğini AB’de, AB de geleceğini Çin’de arıyor. Karmaşık bir durumla karşı karşıyayız’ dedi.

Barosso’nun, ‘Şanghay AB Okulu’nda Çin’in dünya ekonomisiyle entegrasyonunun nefes kesici olduğunu belirttiği, Çin’i uykudan uyanan bir ejderhaya benzettiği ve bu durumun heyecan verici olduğunu söylediği konuşması TV’lerde ve gazetelerde birinci haber olarak yer aldı.

ABD’nin Çin’e uyguladığı tekstil kotasının Türkiye’ye olumlu yansıdığını buradaki gelişmelerden gördük.

Şanghay’a 70 km. uzaklıkta gezdiğimiz bir çorap fabrikasının sahibi Mao Peixin, ‘ABD’nin kotaları kısması nedeniyle Amerikalı tedarikçi firmanın, mallarının üretimini Türkiye’ye yönelttiğini’, kendisinin de ABD’den gelen talimat üzerine elindeki çorap ipliklerini adını vermek istemediği Türk firmasına gönderdiğini anlattı. 350 kişinin çalıştığı fabrikanın üç ortağından biri olan Mao Peixin, üç yıl önceye kadar devlete ait bir çorap fabrikasında müdürmüş. Peixin, ‘Kamuda çalışırken aklıma gelen bir şeyi söyleyemiyordum, ama şimdi patron oldum, aklıma geleni hemen uyguluyorum’ dedi. Adidas, Tommy Hilfiger, Champion, Hanes ve Esprit gibi firmalara adedi 40 sentten sattığı bir çift çorabın düzinesinin Amerika’da ise 40-45 dolara satıldığını anlattı. Asıl kárı aracı firmaların kazandığını belirten Çinli yeni çorap imalatçısı şöyle dedi:

‘Belki Türkiye’deki maliyetten 10 kat düşük maliyetle üretim yapıyorum ama kotalar bizi de etkiledi.’

Çin, dünyayı ucuz üretimiyle sarsarken, bir yandan da büyük kentlerinin altyapısını Batı standartlarına yükseltiyor.

Pekin 2008 Olimpiyatları’na, Şanghay’da 2010’daki Expo Fuarı’na hazırlanıyor.

Şanghay Başkonsolosu Tuncay İnkaya, Türkiye’den iki gün önce izinden dönmüş. Çin gerçeğini kavramadan herkesin farklı şeyler söylediğine dikkat çekiyor. Çin’le, bu eyalette 400 Türk işadamının başarılı işler yaptığını belirterek şu uyarıda bulunuyor:

‘İşadamlarımıza anlatıyorum; buraya mal satmak çok zordur; çünkü Çin’i ve Çinlileri iyi tanımak gerekiyor. Çinli ancak tanıdığı adamdan mal alıyor. 400 işadamımız, burada almak istediği malın üretimini önce organize ediyor, sonra da bu malı genellikle AB ülkelerine satıyor. Çin’de işgücünün ucuzluğu kadar kár marjları da çok düşük (%5-10), bu avantajı kullanan para kazanıyor.’

Çin’le ilgili izlenimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz.

İşçiler sömürülmüyor ‘seve seve’ çalışıyor

GÖRÜŞMEMİZ sırasında aşağıdaki soruların yanıtlarını Ticaret Bakanlığı Başmüzakere Yardımcısı bayan Zhao Hong verdi. Yaşı belki de daha 30 bile değildi.

Ucuz işçilik insanı sömürmek değil mi? Çin’de sendika var mı?

- Var tabii. Çinliler isteyerek, severek çalışıyorlar. Fabrikasını bir aile gibi görüyor. Başka ülkelerde öyle değil, bir işçi saat 17.00 oldu mu çekip gider. Özverili değillerdir. Bizim işçilerimiz ise sorumludur. O iş bitinceye kadar kalır, saat 19.00 da olur, 21.00 de olur.

Yaşam hakkı önemli değil mi?

- Hükümetin bir zorlaması yok, kendisi çalışmak istiyor. Düşünün ki, bu coğrafyada 1.3 milyar insan yaşıyor, iş bekliyor, karnını doyurmak istiyor. Bu arada Çin’e daha global bakıyoruz.

Peki fiyatlar nasıl oluşuyor?

- Çin mucizesi! Çin’de işgücü çok ucuz. Herkes ekmek parası kazanmak için çalışmak zorunda, kendisinden istenen işi yapmak durumunda. Örneğin Kamboçya’da işçilik bizden de ucuz, ama teknolojisi yok. Gömleği dikiyor ama ipliğini ve düğmesini eşzamanlı yapamıyor. Bizdeki gibi tesisleri entegre değil.

Kısa... Kısa...

ÇİNLİLER o kadar çok çalışıyorlar ki, inanılmaz... Ücretler Türkiye’ye göre çok düşük; zaten üretimdeki güç bundan kaynaklanıyor. Sözde sendika var ama işçi hakları konusunda bir yaptırım yok. Bazı sendikalar, işçileri ‘tavlamak’ için sık sık promosyon dağıtıyormuş. Mesela Coca Cola... Sınıf farkı ve gelir dağılımındaki adaletsizlik sokakta apaçık görülüyor.

İŞSİZLİK mi? Tabii var. Resmi rakam yüzde 2 gösteriliyor. Nüfusun (1.3 milyar) yüzde 10’unu işsiz sayarsanız 130 milyon ediyor. Türkiye’nin neredeyse iki misli; bu nüfusa gel de iş sahası yarat.

ÇİN üretim gücünü ‘ucuz işgücü’nden aldığı kadar bir başka etken ‘kütlesel üretim’ gerçeği... Örneğin, eğer 100 dolardan 100 TV alabiliyorsanız, bu 1000 TV’ye çıkarsa adedi 50 dolara düşebiliyor. İşte ucuzluğun nedeni!

AMERİKA’ya dört-beş kuşak önce yerleşen Çinlilerin (hükümetin çağrılarıyla) dönüşünde artış görülmeye başlamış.

ÇİN halkı Mao’yu seviyor. Çok fazla heykeli yok ama gücünü hálá hissettiriyor; artık tüm paraların üzerinde Mao’nun resmi var.

‘MİSYONERLİK’ faaliyeti dikkat çekiyor. Pek ‘inançlı’ olmadıkları bilinen özellikle genç Çinliler, boyunlarına ‘haç’ takarak, bunun ne olduğunu bilmeden ‘Batılı’ olacaklarını zannederek Hıristiyanlığa sarılıyormuş. Hükümet, belki bu gelişmelerin farkında da değil, ya da göz ardı ediyor.

İNGİLİZCE dili ile Amerikan hayranlığı bizim Prof. Oktay Sinanoğlu’na ‘kafayı yedirtecek’ ölçüde artmış. Hatta öyle ki TV’lerde anaokulu çocuklarına yönelik programlarda İngilizce öğretiliyor. Aklınıza gelebilecek her yerde İngilizce, Çince’den sonra ikinci dil olmuş...

ÇİN’i Çin yapan ‘Tao’ felsefesi ‘sembolik’ kalmış. Mao’nun ‘Kırmızı Kitabı’ artık turistik; 10 dolar istenen kitabı pazarlıkla 2 dolara alabilirsiniz.

PEKİN, bizim eski ‘Mahmutpaşa’ veya ‘Laleli’den beter durumda; ya da bizdeki bu ‘pazarlık’ yöntemini bir yolla öğrenmiş uyguluyorlar. Kazık yememek için önce etiketin üzerindeki fiyatın en az sekizde biri olan fiyatı verin; onun ikinci verdiği fiyata karşılık siz fiyatınızda ısrar edin. Bir şekilde siz onu ikna edip orta yolu bulabilirsiniz.

Ancak Çin’in neden adam olduğunu, ‘pazarlamacı’ ve ‘girişimci’ ruhuna bağlayabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Çin’in reçetesi

19 Temmuz 2005
<B>PEKİN’</B>den sonraki ikinci durağımız uçakla 1.5 saatte gidilen <B>Çin </B>kıtasının ortasındaki <B>Şiyan</B> (Xi-an), tarihi bir kent ve nüfusu 7 milyon. Geçmişte <B>İpek Yolu </B>buradan başlıyormuş... Günümüzde de, 1991’de kurulan ‘Yüksek Teknoloji ve Kalkındırma Merkezi’ ile ‘Çin mucizesine’ öncülük eden 32 eyaletten biri... Pekin ve Şanghay’dan sonra ekonomi geçen yıl yüzde 30 gelişme göstermiş.

Bu merkezin yönetim binasını ziyaret ettik. Gördüklerimiz ve anlatılanlar karşısında gerçekten kahrolduk. Karşımızda birçok genç insanın azimle çalışarak ne gibi başarılar ortaya koyduklarını, üretim fabrikalarını ve bunlara ait sayısal verileri, ‘Çin modeli’nin rekabet kapılarını nasıl zorladığını kıskançlıkla dinledik.

Şiyan’da, 64’ü devlet, 80’i de özel olmak üzere 144 üniversitede 80 bin öğrenci okuyor. Kentte yaşayanların 6’da 1’i üniversite mezunu. Şiyan’ın, ülkedeki eyaletler arasında yüksek lisans yapanların sayısında ilk sırada yer alması da, Çin’in eğitim gücünün nerelere vardığının önemli bir göstergesi...

Kent merkezi, imparatorluk döneminde inşa edilen ‘Gulou’nun (davul binası) çevresinde yeni yapılan plazaları, iş merkezleri ve bunları birbirine bağlayan altgeçitleriyle mimari anlamda Şiyan, sanki bir Amerikan kentine dönüşmüş.

HANİ BİZİM TEKNOPARKIMIZ?

Yüksek Teknoloji Merkezi’nde 100 kişi çalışıyor.

Üniversite ile sanayi kuruluşları arasında ciddi bir işbirliği yanında özellikle yabancı sermayeli şirketlere de bedava hizmet veriliyormuş. Amaçları ‘patent ve telif hakları sahibi şirketlerin piyasalaşmasını ve yaygınlaşmasını sağlamak’. Şimdiye kadar 1000’den fazla patent hakkı verilmiş; son zamanlarda bu sayı günde üç adede kadar çıkmış. Gelişmeyi ve teknolojiyi çok iyi araştırmalı ve dersler çıkarmalıyız. Tabii en önemlisi de çalışmayı.

Görüşmemiz sırasında dışardan patlama sesi duyduk. Baktık hiç oralı değiller... Nedir diye sorunca hiç umursamaz bir halde ‘Yeni bir işyeri açılmıştır, onu kutlamak için havai fişek atıyorlardır’ dediler. Çin’de, yeni bir yer açılırken kutlama yapılırmış...

34 km’lik alana yayılan 6 bin 63 şirkette 240 bin kişi çalışıyor ve 10 milyar dolarlık üretim yapılıyormuş. Kentteki üniversiteden mezun olanların yarısı şirketlerde iş buluyormuş. Buna bakarak Çin’de işsizlik sorunu yok diye düşünülmemeli; yine milyonlarca işsiz insan var. İşsizlik oranı yüzde 3 olarak söylendi.

Burası bildiğimiz anlamda bir ‘sanayi bölgesi’ sayılmamalı, bir ‘teknopark’ burası... Bizde TÜBİTAK’a bağlı Gebze İleri Teknoloji Bölgesi’ni saymazsak, ne yazık ki böyle ileri teknoloji hizmeti veren bir merkezimiz yok. Çin’de bunun gibi 53 ileri teknoloji merkezi bulunduğunu, Şiyan’dakinin de Çin’de 4. büyüklükte olduğunu anlattılar bize.

Bölgede bilgisayar yazılımı, kimyasal Çin tıbbi ve optik elektronik makine yatırımları gibi işkolları bulunuyor.

17 yıl önce Erdal İnönü ve Hikmet Çetin’le birlikte bölgeye geldiklerini söyleyen Hikmet Çetinkaya, ‘O zaman burası bir kasabaydı; havaalanına korkarak inmiştik’ dediği Şiyan’ı görünce tanıyamadı. Karadan sonra bugün havayolu ulaşımında önemli bir merkez olan Şiyan Havalimanı’ndan her gün ülke içine 80, yurtdışına da 80 uçak seferi yapılıyormuş.

50 YIL SONRASINI DÜŞÜNÜYORUZ

Yüksek Teknoloji Enstitüsü Başkan Yardımcısı Tian Weijian, ‘Böyle bir yatırım gücünü nasıl sağladınız?’ diye sorduk.

Anlattı:

‘İki şey söylemek istiyorum. Birinci olarak yüksek teknolojiye sahibiz. İkincisi, işgücü avantajımız var. Bu sadece dünya ölçüsüne değil, aynı zamanda Çin’in doğu bölgesine göre de çok ucuzdur. Onun için Çinli ve yabancı şirketler buraya yatırım yapıyorlar. Biz aynı zamanda dünyadaki rekabetin yeni boyutlar kazanmasına omuz veriyoruz.’

Soruyoruz:

Bu üretim gücünü nasıl oluşturdunuz?

- Ucuz işgücüyle... Sadece başka ülkelere göre değil, aynı zamanda Çin’in doğu bölgesine göre de işçi ücretleri çok ucuz bizde. Onun için Çinli ve yabancı şirketler buraya yatırım yapmayı tercih ediyorlar. Bu sayede dünyada rekabetin oluşması için büyük katkı sağlıyoruz.

İleri teknolojinin kullanılması işsizliği artırmaz mı?

- Evet, bir çelişki. Çin’in karşı karşıya olduğu sorun da burada zaten. İlerde bu ikilemi nasıl çözebiliriz diye yabancı uzmanlarla araştırmalar yapıyoruz. Ama şimdilik istihdamı artırma konusu bizim için önemli.

Ortalama ücret ne kadar?

- 8 saatlik çalışma karşılığı 2000 Yuan (1 dolar=8.2 Yuan). Mühendisler 1000 dolardan fazla alabilir, yaş ortalaması ise 30 civarında.

Gelecek ne olacak?

- Biz beş-on yılı değil 30-50 yıl sonrasını düşünüyoruz.

Çin, teknolojik gelişmede ABD’yi yakalayabilir mi?

- Bazı sektörlerde aynı düzeyi yakalamış sayılabiliriz ama çoğu sektörlerde arada hálá büyük bir mesafe var. Örnek olarak havacılık. Ama bitki tıbbı konusunda öndeyiz.

Amerikanlaşıyorsunuz galiba?

- Doğru söylüyorsunuz. Amerika’da gösterilen film burada da vizyona giriyor. Ancak Çin’in geleneklerini de koruyoruz. Dünya bir küresel köy artık. Barış içinde ortak gelişme sağlanacak.

Bölgenizde Türk şirketleri var mı?

- Bugüne kadar hiç olmadı. Sizin aracılığınızla çağrıda bulunuyoruz; gelsinler kendilerine her türlü hizmeti veririz.

Ordunun sorumluluğu ve halkın saygısı

ÇİN anayasasında ülke vatandaşları için dört temel hüküm (1992 yılında anayasaya girmiş) yer alıyor:

1- Sosyalist dünya görüşüne bağlı olmak, 2- Çin Komünist Partisi’nin önderliğini kabul etmek, 3- Marks, Lenin ve Mao öğretisine bağlı olmak, 4- Halkın demokratik diktatörlüğünü benimsemek... Dikkat edilirse vatandaşlık için bu temel vurgulamalarda ‘proletarya’nın yerini ‘halk’ sözcüğü almış. Ülkede ordunun gücü her yerde; yönetim ise ÇKP’de... Orduyu kuran ÇKP, ÇKP’yi kuran ordu zaten. Cumhurbaşkanı, ÇKP Merkez Komitesi Başkanı ve Genelkurmay Başkanı aynı kişi. Üç yıldan beri bu görevi Hu Jintao yürütüyor. Çin’deki her şeyin öncüsü ‘halk’ sayılıyor; Halkın Meclisi, Halkın Ordusu gibi...

Devlet kurumlarının tümünün önünde Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun askerleri nöbet tutuyor. Halkın orduya duyduğu saygıdan ötürü, örneğin bisiklete binen bir kişi, bir subay gördüğünde mutlaka durup ayağını yere sürerek selam veriyor. En üstten en alta tüm rütbelileri her zaman halkın içinde. Askeri araçların şoförleri de sivil giysili.

ÇKP dışında yasal 9 parti daha var; ancak bunlar seçime giremiyor. ÇKP’deki ‘yarış’, adaylar bazında parti içinde; kimsenin de ‘demokrasi’ diye bir sorunu yok. Ne de olsa eski ‘komünizm’ sistemi; aslında herkesin derdi ‘para’. Hükümetin de gençlerden istediği ‘para, para, para’...

Çin hapşırırsa

Çin’in dünyaya açıldıkça piyasalarca taşınan ekonomik ve mali alerjilere daha duyarlı olacağı kesin. Ve bir gün belki de 2010’dan başlayarak Çin hapşıracak. Bu hapşırıkla birlikte de eski dünya titreyecek.

(Paris Dauphine Üniversitesi Öğretim Üyesi Philppe Chalmin)
Yazının Devamını Oku