Yalçın Bayer

Çinlilerden dinleyelim

17 Temmuz 2005
<B>TİCARET </B>Bakan Yardımcısı <B>Gao Hucheng’</B>nin bizi bakanlıktaki kabulünde, ‘kurmay’larının bizimle yaptıkları toplantıda <B>Çin’</B>in görünmeyen yüzünü, bu ülkenin nasıl ‘devleştiği’ni bir ölçüde anlayabildik. Bizlere karşılarında bir ekonomik heyet varmış gibi bilgiler verdiler. Zaten daha sonra itiraf ettiler:

‘Bizi Türkiye gazetelerindeki olumsuz haberler sıkıntıya sokuyor. Çinliler kendilerini beğenmiş değiller, saygılı ve olabildiğince açık olmaya çalışıyorlar.’

Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne yaptığı ‘anti-damping’ başvurusundan ciddi şekilde rahatsız olmuşlar. Haksız olmadıklarını savunmaya çalıştılar. Gerekçelerini şu ekonomik politikaya dayandırıyorlar:

‘Ne yapalım, bu kadar nüfusumuz var, onlara mı bırakalım? Üretmek tek amaçları... Kimse ile kavga etmek istemiyorlar, hatta ‘ezeli düşmanları’ Japonya ve Milliyetçi Çin ile barış içinde yaşamak istiyorlar. Üretimiyle ‘dünyayı’ eziyor da... Aşırı ölçüde korumada tuttuğu ekonomik yapısını daha ne kadar sürdürebilir?’

Yapılan projeksiyonlara göre, 20 yıl sonrasında Amerika’yı da geçip dünyanın en büyük ekonomisine sahip olacaklarına ‘mütevazı’ olsalar da inanıyorlar.

TÜRKİYE’DEN 14 ŞİKAYET

Devleşen ekonomisine karşılık Türkiye’nin bir ‘vaziyet planı’ olmadığı dış ticaret dengesizliğinden ortaya çıkıyor. 400 milyon dolarlık mal satıyor, karşılığında 3.4 milyar dolarlık mal alıyoruz. Bazı çevrelere göre Uzakdoğu ve Avrupa’dan gelen ‘Made in China’ damgalı mallarla birlikte bu miktarın 5-6 milyar dolara kadar çıktığı öne sürülüyor. Türkiye, ucuz işçilikle üretilmiş tekstil ürünlerinin kalitesiz ve düşük faturalı olması bir yana, Çin’in damping yaptığı iddiasıyla Dünya Ticaret Örgütü’ne 14 şikayet dilekçesi verdi. Çinliler, eskiden en çok Amerika’nın şikayette bulunduğunu, fakat bu yıl Türkiye’nin şikayetlerinde ilk sıraya yükseldiğini söylediler bize.

Dış Ticaret Bakanlığı’nın, Pekin’in merkezindeki bürokratlarının, amirleri dışındakilerin hepsi gençlerden oluşuyor. Siyah takım elbiseli, elleri dosyalı bu bürokratlar tam 11 kişiydiler. Görüşmemizde bizi dikkatle dinleyerek not alıyorlar, gerektiğinde konuyla ilgili söz alarak savunmalarını yapıyorlardı.

Bakan Yardımcısı Hucheng, ikili ticaretin dengesiz olduğunu kabul ediyor, şikayete dayalı sorunların görüşmeler yoluyla çözümlenebileceğini söylüyor. Nazik bir dille ‘Çin menşeili mallara karşı Türkiye’deki olumsuz haberlerden rahatsız oluyoruz, bu sonra dünyaya yayılıyor’ dedikten sonra ekliyor:

‘Biliyor musunuz Ticaret Bakanlığı’nın kabul ettiği dünyadaki ilk gazeteci heyeti sizsiniz.’

Dünyada ilk gazeteci grubu olmayı hayretle karşılıyoruz. Daha sonra bunun nedenini anlıyoruz.

Çünkü ikili ilişkilerde kimse ile kavga etmek istemiyorlar. Daha sonra beraber olduğumuz bir bürokrat bize, gazetecilerden ‘korktuklarını’ vurgulama ihtiyacını hissediyor. Türkiye’de Çin haberlerine karşı ‘hassasiyetlerini’ sık sık sergileyen bu genç bürokrata ‘Çin basını hala bir çok şeyleri yazamıyor; maden kazalarını, idam kararlarını?’ dedik. Bu konudaki tartışmayı fazla ileriye götürmedi.

ÇİN’İ CİNLEŞTİREN OLGULAR

Çin’
i tanımak ve öğrenmek isteyenlere, Uzakdoğu’da bir ülke diyerek küçümseyenlere, hatta ilgisiz kalanlara yararlı olacağını sandığımız Çin’i ‘cinleştiren’ olguları yerimiz yettiğince aktarmak istiyoruz.

CHP Milletvekili Bülent Tanla, meslektaşlarımız Necati Doğru, Serpil Yılmaz, Hikmet Çetinkaya ve bizim yönelttiğimiz sorulara, hepsi de Türkiye’yi yakından izleyen Çinli ‘dış ticaretçiler’ ilginç yanıtlar veriyor.

Bizler, Türk tekstil sektörünün, ucuz işgücüyle, taklitle, dampingle 30 işkolunun etkilendiğinden şikayet ettiğini anlatıyoruz. Ve şöyle bir örnek veriyoruz:

Türkiye’ye bir konteyner dolusu oyuncak geliyor. Faturada 2 bin dolar yazıyor. Ancak yapılan hesaplamalarda sadece bu malın plastik hammaddesinin 4-5 bin dolar olduğu anlaşılıyor.

- Ama düşük fatura kesilmesini Türk ithalatçılar istiyor. Türk gümrüğüne daha az vergi veriyorlar.

Tekstilciler, gizli teşvikler verdiğinizden yakınıyor ve sizin işletmelerin de böyle talepleri kabul ettiğinizden yakınıyor.

- Düşük fatura iddialarının kaynağını araştırıyoruz. Zaten düşük fatura için bir yasa hazırlıyoruz. Ancak Çinli üreticiler iç hacimlerini artırmak için çok çalışıyorlar. Yoksa nasıl para kazanabilirler ki? İşte bizleri tanımanızı, sorunları ortadan kaldırmak için üretim tesislerimizi görmenizi istiyoruz.

Ama Türkiye açısından bir adaletsizliğin olduğu rakamlarla ortada. Sizin hiç sorumluluğunuz yok mu?

- Olabilir tabii... Biz piyasanın talebine göre üretim yapıyoruz. Hiçbir işletmeye gizli destek vermiyoruz. Bizde işgücü ucuz ve insanlarımız çok çalışkan. Çin toplumu çok acılar çekti, horlandı. Bugünlerin kıymetini çok iyi biliyor.

Türkler ticareti biliyor mu

Ticareti kim daha iyi biliyor?

- Çinliler, ticareti İsrailliler kadar bilmiyor. İşadamlarımız, Türkiye’yi tanımıyor. Kapılarımız Türk işadamlarına sonuna kadar açık, gelsinler bizdeki metotları öğrensinler, her türlü yardımı yapmaya hazırız. Şunu söyleyebilirim; Arap dünyasında ticareti en iyi bilenler Tunuslular.

Türkiye’nin şikayetlerine neden tepki gösteriyorsunuz?

- Çin ile Türkiye’nin ürettiği mallar birbirine benziyor. Çin malları sadece Türkiye’de ucuz değil ki? Burada (Pekin) da ürünlerimizin ucuzluğunu göreceksiniz. Yabancılar ucuz diye çok şey alıyorlar, hatta sizler de alacaksınız.

‘KAZAN KAZAN’ İLKESİ

İkili ilişkiler nasıl olmalı?

- Karşılıklı ‘kazan kazan’ ilişkilerine göre bakıyoruz. İkili ekonomik ve ticari ilişkileri ileri götürmek istiyoruz. Ancak, Türk özel sektörü Çin’e ilgi göstermiyor, Avrupa’ya önem veriyor. Bizde her sektörde fırsat var. Gelsinler burada üretim yapsınlar, her türlü kolaylık gösteriliyor. Niye biz de Türkiye’de yatırım yapmayalım? Her iki ülkenin potansiyeli büyük ancak birbirlerini hálá tanımıyorlar.

Japonya ve Kore ile baş edemiyorsunuz, neden?

- Kore ve Japonya’nın malları çok kaliteli. Doğru, onlarla rekabet edemiyoruz. Kore ile 30, Japonya ile 10 milyar dolar dış ticaret açığımız var, onların lehine. Onlar kadar ticareti bilmiyoruz sonucu çıkabilir haklı olarak. Çinli üreticiler ise büyük kárlar etmiyor, küçük üretimlerle para kazanmaya çalışıyorlar.
Yazının Devamını Oku

Bu kanun çıkmazsa İstanbul’u daha çok su basacak

16 Temmuz 2005
<b>SON </B>yağışlar <B>İstanbul’</B>da su ve sel baskınlarına sebep oldu. Lağım ve sel suları yine binlerce vatandaşımızı mağdur etmekle kalmadı, aynı zamanda şehir ve halk sağlığını da tehlikeye attı. Lağım suları ile gelen patojenik mikroplar koruyucu hekimlik yönünden son derece sakıncalı ve kalıcı bir ortam yaratıyor. Tehlikenin gelmekte olduğunu haber alan İstanbul Belediyesi ise mazgal temizlikleri yaparak bu soruna palyatif önlemlerle çare arıyor. Oysa ki senelerdir süregelen vatandaşı mağdur eden şehirlerin cadde ve sokaklarını çağ dışı bir görüntüye sokan bu sorumsuzluğun kesin çözümü 2560 sayılı yasada düğümlenmektedir.

Bu konuyu sizin köşenizde daha önce dile getirdim.

Halen yürlükte olan 2560 sayılı ‘Su ve Kanalizasyon İdareleri’ Yasasındaki 2b maddesi ile 25. madde arasındaki çelişkili durum düzeltilmediği yani atıksu da olduğu gibi yağış sularının da zararsız hale getirimesi için mevcut kanalizasyon idarelerine yasal yetki verilmediği sürece, sadece İstanbul değil ‘ülkemiz her zaman bu felaketler yaşayacaktır.

8.10.2004’de köşenizden yaptığım bu uyarının üzerinden 9 ay gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen, yetkili ve yöneticiler halen sorumluluklarının gereğini yerine getirmiyorlar. Konuyla ilgili Sn. Cumhurbaşkanımızın da yardımlarıyla yapmış olduğumuz girişimler neticesinde İstanbul Belediyesi’nce alınan İSKİ’nin yetki alanı dışındaki dere ıslah çalışmalarının İSKİ’ye devredilmesi kararı da hizmetin finansman kaynağı yasal olarak garanti altına alınmadıkça, sorunun tekniğine uygun olarak çözümüne yeterli katkıyı sağlayamayacaktır.’

1960’larda bu kanunu hazırlamak için İstanbul Belediyesi’nde müşavir olarak görev yapan Almanya’nın ‘Kanalizasyonun Papası’ olarak anılan rahmetli Ord. Prof. D. Kehr’in, daha sonra gelen ABD-İsviçre konsorsiyumu DAMOC projesindeki öneriler dikkate alınıp planlasaydı, yağmur suyu kanalları inşaatlarına atık su kanallarında olduğu gibi İSKİ yasasının çıktığı 1981’de başlansaydı, bugün bu facialar yaşanmazdı.

Ertan SUNGUR

İnşaat Yüksek Mühendisi

İstanbul Belediyesi Mecralar eski Müdürü


MESAM bizi zora sokmuyor mu

MESAM, 30.6.2005 tarihinde müzik yapım şirketlerine gönderdiği bir faksla ‘Devir Olunan Yapımlar ve Yapım Çoğaltım Dosyaları’ ile ilgili yeni bir düzenleme yapıyor. Yönetim Kurulu’nun 14.6.2005 tarih ve 302 sayı ile aldığı kararda şöyle deniyor:

‘30.12.2002 tarihi ve sonrasında devir olunan yapımlarda devir alan yapımcının çoğaltım/ek çoğaltım taleplerinin birliğimizce karşılanabilmesi için çoğaltım/ek çoğaltım başvurusunda bulunan firmadan devrin hukuka uygun olup olmadığının devir edenin işbu devre yetkili olup olmadığını gösterir belge istenecektir.’

NEDEN ŞİMDİ?

Bir müzik yapımcısı, burada bir haksızlık olduğunu belirterek, ‘Peki devir işlemi neden 2002’den başlatılıyor? Asıl önemlisi, neden böyle bir karar?’ diyor. Ve haklı olarak şunları söylüyor:

‘Böyle bir karar yeni uygulamaya konuyorsa, uygulamaya konduğu tarihten sonraki yapımları kapsamalıdır. 2002’den sonra devir işlemlerini eski kanuna göre yapanlar mağdur olmuyor mu? Eskiden albümlerin başka bir şirkete devrinde yeniden söz ve müzik yazarlarından izin alınmasına neden gerek yoktu, şimdi neden duyuluyor? Sanatçı hakkı tamam da, ‘arşive’ düşmüş bir albümü yeniden çıkartmak için her seferinde bir bedel ödemek biz yapımcıları ekonomik olarak zora sokmaz mı? Bu albümler daha çok ‘prestij’ için basılıyor, pek de bir getirisi olmuyor. Bu albümleri devralan yapımcı şirketler zaten ilgili meslek birliklerine mekanik telifleri bandrol adetleri üzerinden ödemeye devam etmekteler. Burada hiçbir hak kaybı söz konusu değildir.’

Böyle kár edilmez

DIGITURK aboneliğimi tayin sebebiyle bu yıl başında iptal ettirdim. Bütün ödemelerimi de yaptım. Ancak 4 YTL’lik bir fatura geldi. Uzaktan kumandanın kırık kapağı içinmiş. Ödedim. Ardından 50 YTL’lik bir fatura daha geldi. İncelediğimde; 2000 ve 2001’de sinema salonlarında filmler seyretmişim ama bunların ücretini almamışlar. Telefon hatlarında olabilecek bir arızadan dolayı faturama yansımamış. Yani ben aboneliğimi iptal ettirmesem bu filmleri bedava seyretmiş olacaktım.

Eski tarihlere ait ödemelerimi saklamadığımdan ispat edemedim. Bir de bu faturalarımı eski adresime göndermişler. Benim elime ulaştığında çoktan faiz yemeye başlamış. Ardından icra emri geldi. 60 YTL ödemem isteniyordu. Baktım ‘şimdilik’ yapacak bir şey yok. Avukatımı aradım. Ve bir şok da burada yaşadım. 60 YTL için benden 187 YTL istiyorlardı. İcralık duruma düşmemek için 11.07.2005 tarihinde mecburen yatırdım.

DIGITURK’ün zarar ettiği söyleniyor. DIGITURK yöneticileri, abonelerden alınan haksız ödemelerle bu zararı kapatacaklarını düşünüyorlar galiba. Bu nasıl bir ticari ahlaktır diye kendilerine soruyorum?

Hasan Ata ÖZTÜRK ataozturk@ziraatbank.com.tr

‘Sporcuyuz’ bahanesi

MAÇ izlemek için Galatasaray-Viyana Spor Kulübü Lokali’ne gidip bira içmek istedim. Buranın spor lokali olduğunu, sporcu olduklarını belirterek içki bulundurmadıklarını söylediler. Sigara içtiklerini görünce nikotinin alkolden daha zararlı olduğunu söyledim. Bunun üzerine, imam hatip okulu mezunu olduğunu belirten biri biranın haram ve günah olduğunu söyledi. Her türlü inanca saygım sonsuz; ama hiç kimse kendi yaşam tarzını başkalarına empoze etmeye çalışmamalı. Hoşgörüden yoksun bu insanlar, Hıristiyan bir ülkede böyle davranıyorlarsa kim bilir Türkiye’de neler yapıyorlar?

Dr. Hasan AKÇAY - VİYANA

Kuşlar kaçtı

AKKAYA Barajı’na bu yıl ilk kez göç eden kuşlar bölgeyi terk ediyorlar. Çünkü baraj sulama ve buharlaşmayla suyunu çekti. Çayır, çimen ortaya çıkınca kuşların konakladığı alanlara biçerdöverler, traktörler girdi. Niğde Üniversitesi bölgedeki atıklarını kaldırarak duyarlılık gösterirken, Niğde Belediyesi’ne ait arıtma tesisi düzenli olarak faaliyet göstermediği için değişen bir şey olmadı. Şu an baraj çevresinde 54 tane filamingo, 4 tane dikkuyruk ve 2 adet kırlangıç kaldı. Su kaynağına ek olarak yeni su girdisi sağlanamazsa Niğde’nin bir kuş cenneti olamayacak.

Ömer Fethi BOR-NİĞDE

Çitleri söktük

KARAGEDİK (Gölbaşı-Ankara) Belediye Başkanı Ahmet Dinç 13.07.2005’te köşemizde yer alan ‘Meralarımız Arsalanıyor’ başlıklı yazı üzerine şu açıklamayı gönderdi:

‘Yazıda adı geçen Günalan Köyü mahalleye dönüşerek belediyemize bağlanmıştır. Muhtar Erdal Candemir tarafından tel çit çekilerek ağaç dikilen alan köy merasıdır. Bu alana tecavüz ediliş, köyün belediyemize bağlanmadan 3 yıl öncesine rastlamaktadır. Gerek vatandaşlar gerek basından yapılan şikáyetler üzerine bu alana müdahale edilmiş, tel çit kazıklarıyla beraber sökülmüş, dikilen ağaçların bakımı belediyemizce üstlenilmiş, alan halkımıza mal edilmiştir.

GÜNÜN SÖZÜ

(Başbakan’a hitaben) En yetkili makamdasınız. Erdemir’i satarsınız veya satmazsınız. Bu olay vicdanen sizin sorumluluğunuzda. Ancak; görmediğiniz, gezmediğiniz, bilmediğiniz Erdemir hakkında uluorta söyleyemezsiniz. Erdemir’de çalışanları, Ereğli, Zonguldak ve Türk halkını rencide etmeye hakkınız yok.

(Karadeniz Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık)

Biliyor musunuz

SAADET Partisi Gençlik Kolları tarafından yurt genelinde düzenlenen ‘bölge piknikleri’nde kadın ve erkeklerin ayrı ayrı oturduğunu, İstanbul’da yapılan piknikte piknikçilerin abdest almaları için İSKİ’den tanker talep edildiğini...

Meaj Panosu

SUADİYE’deki Remzi Kitabevi’nden bir kitap aldım. Yorulmuştum, mağazanın içindeki kafe gibi benzeri yerde oturup bir çay içtim. Çayın fiyatını sorduğumda 2 YTL 50 kuruş dediler. Remzi Kitabevi’nin kitap ve kırtasiyeden kazandığı yetmiyor olacak, kafetarya işletmeciliğine soyunmuş. Yaptıkları kültür hizmetinin felsefesine yakışmıyor.

Ayhan ALPER

İSTİKLAL Caddesi’
nde bulunan Rumeli Han’ın en üst katındaki Vento Bar (terasında) sabah 04.00’e kadar müzik çalıyor. Daha önce polisle görüştük. Aldığımız cevap, ‘TKP’nin üst katında olduğumuz için baskı yapıyorsunuz’ diyorlar oldu. Beyoğlu Belediyesi’nden yetkililer kapatma cezası verdiklerini ama aynı şeyi sürdüklerini söyledi. Yıllardır eğlencenin göbeğinde yaşayan fakat rahatsız olmayan bizler artık evimizde oturamaz olduk.

Barış AKSOY


Etkinlikler

HALK Ozanı Aşık Veysel’in anısına Sivas-Şarkışla’da düzenlenen Uluslararası Aşık Veysel Aşıklar Bayramı başladı.

KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı ile Mamak Belediyesi’nin işbirliğiyle Ankara’da düzenlenen 1. Türk Halk Müziği Festivali bugün Musa Eroğlu, Latife Erarslan ve Cengiz Akar’ın seslendireceği türkülerle açılıyor.

KONAK Belediyesi’nin düzenlediği Tiyatro ve Piyano Sokak Buluşmaları, Tarla Faresi Tiyatro ve Oyun Atölyesi’nce sahnelenen Sevda Bahçesi oyunu ile başladı.
Yazının Devamını Oku

Ne kardeş var ne teyze

15 Temmuz 2005
<B>ÇİN’</B>deki izlenimlerimize devam ediyoruz: <B>Pekin’</B>de elçilik çalışanları dahil 60-70 Türk varmış. Bir Türk lokantasının sadece adı var. Çin Ticaret Bakan Yardımcısı ve Asya bölümü yöneticileriyle görüşürken, hep aklımızı kurcaladı:

Çin trenini neden kaçırdık; neden buralar da yokuz, diye.

Türk dış ticaretine Çin’in yarattığı etkileri, yatırımları, anti-damping ve taklitçilik iddialarını, sosyal yaşamını sorduk. İlginç yanıtlar aldık.

Hepsi ‘cin’ gibi Çinli...

Çin
mi bizi sınırlarından içeri sokmak istemiyor, yoksa bizde mi beceriksizlik var.

Bunları da aktaracağız.

TEK ÇOCUK POLİTİKASI

Çin’
de ilginç bir tek çocuk politikası yürütülüyor. Bu konuda eleştirilen Çin bir anlamda dünya nüfusunu dengelemiş oluyor. Ailelerin tek çocuklu olmaları, gelecekte akrabalık sıfatlarını ortadan kaldırıyor; kardeş, ağabey, amca, teyze, kayınbirader yok.

Birden fazla çocuk sahibi olan anne ve babalar, devlet memuriyetinden atılıp para cezasına çarptırılıyorlar. İki dede ve iki anneannenin sevgi ve ilgisi karşısında çocuklar ‘şımarık’ büyüdüklerinden çok ‘bencil’ oldukları söyleniyor. McDonald’s gibi fast food ürünlerr nedeniyle ‘obezite’leşmeye başlayan yeni kuşak, endişe yaratmıyor da değil...

Özellikle kentlerdeki zengin kesimlerde daha çok erkek çocuk isteniyor. Kız çocuklar kürtajla alınıyormuş. Çin’de 2200’lü yıllarda ‘homoseksüelliğin’ artacağı hesaplarına dikkat çekiliyor.

Bu gelişmeyi önlemek için kırsal kesimde ikinci kız çocuğuna yeni yeni izin verilmeye başlanmış... Peki, kentlerdeki zengin çocuklar, kırsaldaki yoksul kızlarla evlenir mi?

Asıl soru bu...

Tek çocuğun ‘akrabalık’ bağının olmaması, aile aidiyetini ‘toplumsallaştırmış’... Bu olgu hemen fark edilebiliyor. Günümüzde yolsuzlukların olmaması, bu akrabalık ilişkisinin ortadan kalkmasına bağlanıyor. Bizim, mafyanın, çetelerin, şebekelerin ve ‘amca-yeğen’cilerin kulakları çınlasın!

Devlet, memurları ‘havuzda’ boğuyor

GEÇENLERDE Cağaloğlu’ndaki İstanbul Defterdarlığı’na yolum düştü. O kadar kalabalık gördüm ki, memurların eylem yaptığını sandım. Hayır böyle bir şey yokmuş. Kapatılan bankalar ve özelleştirilme sonucunda ‘boşa çıkan’ kadroları, Devlet Personel Daire Başkanlığı değişik bakanlıkların kadrolarına ‘araştırmacı’ olarak atamış...

Odalarda oturacak yerleri bile yok... Çoğu kapatılan bankalar ve özelleştirilen KİT’lerden gelen personel... ‘Devlet Personel Dairesi Başkanlığı havuzuna’ toplanmışlar.

Merakımdan sordum, ne yapıyorlar diye... Hepsi de ‘araştırmacı’ imiş... Konuştuğum kişi vergi memuruymuş, kendisini o binanın ‘asli memuru’ sayıyor; ‘Bunlar burada yan gelip yatar, maaş alırlar’ dedi. Ama bir şey daha ekledi:

‘Bunlar kendi kurumlarında üst düzey yöneticilik, genel müdürlük, hatta yönetim kurulu başkanlığı, üyeliği yapmış, vasıflı personel... Yan gelip yatmaları kendi suçları değil, devletin personel rejimidir.’

Ne yazık ki, bu kişiler bu görevlerde pasifleştirilmiş ve bankamatik memuru yapılmış.

Defterdarlık’tan başka Kültür ve Turizm ile Milli Eğitim bakanlıklarının il müdürlüklerine de atanmışlar.

Devlet memuru sayılmadıklarından personel rejimine göre, bu tür atamalarda 8’in 1’inden ‘memur adayı’ymış gibi göreve başlatılmışlar.

Geçmişlerinde üst düzey yöneticilik yapmış bu kişilerin kadro ve özlük hakları da adeta gasp edilmiş. Yani by-pass edilmişler. Örneğin, bankacılar Milli Eğitim’de, mühendisler Maliye’de neyin araştırmasını yaparlar? Bir de bu yöneticilerin, psikolojik durumları ve aile yaşantısının ne halde olduğunu düşünün.

Devlet, bir yanda kendisine yarayacak genç, dinamik, vizyon sahibi personeli bu yolla pasifleştiriyor. Öte yanda emekli olmuş ya da emekliliği yaklaşmış kişileri de aktif hale getirip, Başbakan’ın ‘Ben bile bürokrasiyi aşamıyorum’ sızlanmalarına zemin hazırlıyor. Bu yolla devletin hantallığına çanak tutuluyor.

IMF’nin Türkiye’deki ‘komiserleri’, bu kadar vasıflı personelin küçük odalara tıkılarak mağdur edilmesini görse mutlaka içleri sızlayacaktır.

Atananlarla da görüştüm... Sorunun ilgili bakanla alákalı olduğunu söylediler. Ama bu personelin, gittikleri kurumlarda mutlaka branşlarına uygun görevlerde çalışması gerekiyor. İşte yapılacak çalışma bu olmalıdır. Maalesef ilgili bakanlar, kendilerine yakın kişilere uygun görevler verip, bu görevleri gerçekten hak edenleri heba ediyorlar. Ancak bu personel için amaçlanan niyet, ‘Ya sev, ya terk et’ gibi ‘Ya istifa et, ya da kabullen’ mantığını gösteriyor.

Telefondan reklam tacizi

SON
bir yıldır cep telefonuma, Carrefour ve Turkcell’den sürekli tanıtım mesajları geliyor. Carrefour her gün domates, soğan reklamı yapıyor. Boyner firması akşam vakti ev telefonumdan arıyor ve 10 dakika reklam yapıyor. Hiçbir ticari ilişkim ve alışverişim olmadığı halde benim ev adresim dahil bütün kişisel bilgilerimi nereden biliyorlar ya da buluyorlar? Gizli kalması gereken kişisel bilgiler kimler tarafından nasıl dağıtılıyor? Kişisel bilgilerimin bu kadar ayağa düşmesi ve hiçbir gizliliğimin olmaması tehlikeli değil midir?

Bircan ÖZTÜRK bircan@panelotomasyon.com

Biliyor musunuz

HORASAN (Erzurum) doğumlu olan İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur hakkında ‘İSKİ ambleminin yenilenmesinden bazı işlerin yabancılara verilmesine, müteahhitlerle olan ilişkisinden yolsuzluklara karşı gelen bazı müdür ve daire başkanlarının görevden alınmasına kadar pek çok iddiayı, ‘Hemşerimiz üzerine oyun mu oynanıyor? Bu iddialar Çodur’u sıkıntıya sokacak’ başlığıyla duyuran Kadıköy’de yayınlanan aylık ‘Erzurum’ gazetesinin İSKİ Genel Müdürlüğü’nde elden ele dolaştığını; yine Erzurumlu olan Büyükşehir Başkanvekili İdris Güllüce’nin bu yayınlar karşısında ‘Hemşerim de olsa yanlış yapanın arkasında durmam’ dediğini...
Yazının Devamını Oku

Kayıp yıllar

14 Temmuz 2005
<B>ÇİN’</B>e hareket etmeden önce gazeteci dostumuz <B>Kerem Çalışkan </B>‘Çin’deki kapitalist ve liberal sapmayı tespit etmek için mi Pekin’e gidiyorsun?’ diye takıldı. Kıta Çin’ini öyle bir günde, bir haftada ‘kavrayabilmenin’ olanağı yok. ‘Ekonomik mucize’yi herkes farklı bir gözle anlatıyor. Sorularınız bir yerde sohbeti ‘tıkıyor’...

Hem zenginliği hem de yoksulluğu geçmişten bugüne hangi ‘renk’ içinde anlatacaksınız? Dün başka bugün başka çıkıyor.

Hep ‘kavgacı’ olmuş Çin toplumu... Bir önceki yüzyılda ‘uyutulmuş’, içinde bulunduğumuz yüzyılda ise ‘dev’ haline dönüşmüş; ancak yarın nereye gideceği sorgulanmaya başlayan bir ülke.

1990’dan sonraki ekonomik istatistikleri ve rakamları kıyasladıkça ortaya çıkan tablo gerçekten ürpertici sayılıyor.

Bir yanda dıştan ‘Amerikanlaşan’ bir kent dokusu, öbür yanda daha da büyüyen gelir adaletsizliği... Türkiye’de Çin’in ekonomisi, siyaseti ve kültürüyle ilgili çok az bilgi var; iyi ki (sayıları az da olsa) bazı gazeteci, siyasetçi ve araştırmacılar buraya gelip gördüklerini aktarmışlar; çok da iyi yapmışlar, hepsi birer belgesel olmuş.

Biz de gördüklerimizi sizlere zaman zaman aktaracağız.

Gerçekten birçok şeyi öğrenmemiz ve bilmemiz gerekiyor.

ÇİN, LALELİ DEĞİL

THY’
nin Pekin-Şanghay uçağının kalkış saatini beklerken Atatürk Havalimanı’nda hemen hemen bütün yolcuların Çinli olması dikkatimizi çekti. Tatilden mi dönüyorlardı? Hayır, belki bazısı Türkiye’ye turist olarak gelmiş ama büyük çoğunluğu diğer ülkelerden Çin’e dönerlerken İstanbul yolunu tercih edenler... Türk yolcuların sayısı 20 dolayında idi. Bu 20 yıl önce Çin trenini nasıl kaçırdığımızın bir göstergesi! Eline valizi alan gelmiş ve burasının ‘Laleli’ olmadığını görünce çekip gitmiş. Çin’de tutunabilmek için ilk önce sermaye lazım. ‘Merdivenaltı’ ticareti kafasından uzak bir anlayış...

‘İş zekásını’ geliştirmemiş, global rekabeti ucundan da olsa kavrayamayan toplumlar bu gelişmelere ancak seyirci olacaklar.

Uçağa dönüyoruz.

Daha bilet kontrolü yapılmadan başka bir anons üzerine Çinli bir kadın yerinden kalktı, uçağa biniş kapısına yönelirken Çinliler arkasından hemen sıraya girdiler. Ta ki anons yapılıp yolcular uçağa alınıncaya kadar...

Bu manzarayı Pekin’e indiğimizde de gördük; bütün insanlara bu ‘itaat ve disiplin’ duygusu nasıl da aşılanmış.

Yolcu karşılamaları aynı bizdeki gibi... Her yolcunun mutlaka bir-iki karşılayıcısı bekliyor dışarıda. Otoparkta Çin yapımı Citroen’ler; Volkswagen Passat’lar; taksilerin üç türlü tarifesi var; İstanbul’da da uygulanması düşünülebilir.

Taksimetre açıldığında ilk beş km için 10 yuan (1 dolar= 8.2 yuan) yazıyor, daha sonra her km başına klimalı taksilerde 1.60, klimasızlarda ise 1.20 yuan işliyor. Ayrıca zenginler için 2 yuanlık taksiler de bulunuyor. Şoför fişinizi siz sormadan veriyor.

OLİMPİYATLARA HAZIRLIK

Günde yaklaşık 800 uçağın indiği Pekin Havalimanı tam bir şantiye... Belki 100 inşaat vinci vardı. 2008 Olimpiyatları için büyütüldüğünde dünyanın en büyük havalimanı olacakmış.

Bir kentte ne kadar vinç varsa; o kentte ‘imar’ hareketiyle birlikte zenginlik de olduğunu söylemek mümkün. İstanbul’da çevrenize şöyle bir bakın, yatırımlar bakımından ne kadar ‘fukara’ olduğumuzu düşünün.

Kente giderken üç gidiş-üç gelişli otoyolun kenarları kavak ağaçlarıyla gölgeleniyor. Bisikletli sürücülere lütfen dikkat; çekirge sürüsü gibi üzerinize geliyorlar sanki; kadını ve erkeği pedal basıyor özellikle işlerine giderlerken... Bir de o ünlü ‘çek-çek’ler’i var ya, bizim Adalar’daki eşekler kadar ilgi çekici.

Hava sıcaklığı 32 derece ve çok önemli...

13 milyon nüfuslu Pekin tarihi bir kent... Düzlük bir alanda kurulmuş. Şantiyelerin 2008’den önce bitirilmesi zorunlu; şimdilik sayısı üç olan ve toplam 13’e yükselecek olan metro hatları da öyle. (Bizim müteahhitler neden yoktur buralarda acaba? Bakın Çinliler, İstanbul-Ankara demiryolu projesi için teklif veriyorlar; bir yandan da Almanlara kendi hızlı trenlerini yaptırıyorlar.)

Geniş caddelerin her iki yanında dev binalar yükseliyor. Geçmişin karanlık ve dar sokaklı filmlerindeki görüntüler ortadan kaybolmuş mu, yoksa daha içlere mi çekilmiş? İkincisi doğru. ‘Çin mimarisini’ yok sayan bir anlayışla inşa edilen bu ‘dev’ beton yığınlarının her birinin içi birer ‘Akmerkez’ olmuş. Ve en önemlisi de dört ve beş yıldızlı otel sayısı 90’ı bulmuş.

‘Sağlık açısından’ yaptıklarını iddia ettikleri ağız-burun boşaltımını bir yana bırakırsak Pekin’de her yer temiz ve temizleniyor.

AMERİKAN İNGİLİZCESİ MODA

Pekin,
kafeler ve çay evleri ile dolu; ‘zengin’ ve yabancı üniversite öğrencilerinin bulunduğu yerlerde ise barlar görebiliyorsunuz. Evlerde yemek yapmak daha pahalı geldiğinden, muazzam bir yiyecek-içecek sektörü göze çarpıyor.

Kimse kimseyi rahatsız etmiyor; ‘kapkaç’ın olmadığını da söylüyorlar. Ne yazık ki, gençlerin en büyük sevdası İngilizce öğrenmek ve ‘Amerikan İngilizce’sini konuşmak.

Chang (Çanan) Bulvarı 56 kilometre uzunluğunda; kentin ortasında ünlü Tiananmen Meydanı’nda, ‘Yasak Kent’in girişinde başka yerde hemen hemen hiç göremeyeceğiniz Mao’nun ünlü resmi, resminin karşı ucuna gelen ve sabahları açık olup kuyruğun hiç eksilmediği Mao’nun mozolesi, parlamento binası ve askeri müze.

Moskova’daki ‘Kızıl Meydan’dan daha büyük, aynı zamanda dünyanın en büyük meydanı.

Meydanın ziyaretçileri, yabancı turistlerden daha çok orta sınıf ‘Çinli turistler’ oluyor.

Bundan 14 yıl kadar önce Tiananmen Meydanı’ndaki o tankın önüne çıkan gencin o ünlü görüntüsü artık unutulmuş gibi.

Burada Bülent Tanla, Hikmet Çetinkaya, Necati Doğru, Serpil Yılmaz ve DHA’nın yeni Pekin muhabiri Levent Uluçer’le birlikte fotoğraf çektirdik. DHA, AA ve CHA’nın kadrolu elemanları Türk kamuoyuna Asya’dan nefes aldırırken, işadamlarımızın esamesi okunmuyor.

Çin’i anlatmaya devam edeceğiz.

Mesaj Panosu

THY,
yurtdışından Türkiye’ye yaz aylarında gelen özürlülere yüzde 40 indirim yapıyordu. Ancak bu yaz kaldırıldı. Benim gibi yüzlerce özürlü bu karar karşısında anavatanımıza gelemeyecek. Bu sorunun çözülmesini diliyoruz.

Erol ARICI-BRÜKSEL

GÜNÜN SÖZÜ

‘Her gün yurdun dört bir yanına şehit cenazeleri gönderiliyor. Ancak güvenlik güçleri terörü kurutmaya çalışırken, terörü önceden önleyecek bütün yollar bu iktidar tarafından kapatıldı. Bu iktidar, terör yüzünden bu devletin ve bu milletin uğradığı bütün zararlardan sorumludur ve günü geldiğinde bunun hesabı sorulacaktır.’

(Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan)
Yazının Devamını Oku

Meralarımız ‘arsalanıyor’

13 Temmuz 2005
<b>MERALARIN </B>korunması için <B>TEMA’</B>nın büyükleri<B> Nihat Gökyiğit </B>ve <B>Hayrettin Karaca, </B>o kadar çaba gösterdiler ki bir yasanın çıkmasına önderlik ettiler... Bunların hiçbir değeri yokmuş, hele bazı yerler belediye sınırlarına geçtikten sonra yağmanın aynen sürdüğü anlaşılıyor.

Yılmaz Güngör, Doğan Özdemir, Ural Kandemir, Necdet Aksoy, Zekeriya Baybek ve Mümin Altan, Ankara Valiliği’ne, Gölbaşı Kaymakamlığı’na köylerindeki ‘yağmayı’ aşağıdaki yazıları yazmışlar:

‘Günalan Köyü muhtarı Erdal Candemir, köy çıkışında Karaali Yolu mevkiindeki evinin yanında bulunan köy merasının çevresini çevirmiştir. Kendisi, hukuka aykırı olan bu tasarrufla ilgili olarak uyarılmış, ‘Ben böyle yaptım, üzerimize gelinirse Köy İhtiyar Heyeti olarak bir karar alır, yaptığım işi hukuka uydururum’ cevabını vermişlerdir. Köy merası çevresindeki tel örgüyü kaldırmamıştır. Ayrıca üzerine bir de yapı inşa etmiştir. Muhtarın bu hukuka aykırı işlemi hakkında ilgili kanun ve mevzuat çerçevesinde işlemin yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.’

Bilindiği gibi köy meralarının işgali ciddi bir suç ve hapis cezası gerektirmektedir. Köyün bağlı olduğu Karagedik Belediye Başkanı da bu tasarrufla ilgili hiçbir işlem yapmıyor. Üstelik Gölbaşı Kaymakamı sözlü olarak kendisini uyarmasına rağmen... İddiaya göre, yakında belediye bir karar alarak, muhtarın çevirdiği merayı ‘hazine arazisi’ vasfına çevirecek. Böylece alan, mera vasfından çıkartılarak işgale zemin hazırlanacaktır.

Son yasa değişiklikleriyle köy meraları bu şekilde işgale uğruyor. Sadece Ankara değil, yurdun birçok bölgesinde işgaller var.

Ne yazık ki, valiler, kaymakamlar çaresiz bir şekilde bu işgalleri seyrediyor. Peki bu işlerden kim sorumlu o zaman!

Bir yanda Cumhuriyet rejimi, bir yanda da ‘vatan topraklarının’ altı böyle oyuluyor.

Yazık!

Hangi mutabakat

SAYIN Başbakan
türbanda toplumsal mutabakatın olduğunu söylemektedir. Evet, başı açık olanlar türbanlılara hor bakmıyor, taciz etmiyor. Gel gör ki türbanlıların başı açık gezenlere karşı tahammülleri yok.

Örneğin geçenlerde kızımla beraber Mudanya’da minibüs beklerken yanımızdan geçen türbanlı bir grup genç kız, kızımın giydiği askılı elbiseye reaksiyon göstererek, ‘Utanmıyor musun, bunun hesabını nasıl vereceksin’ diye sözlü tacizde bulundular.

Yine kız kardeşim, olgun yaşında, saçları ağarmış ve başı açık Bursa Kapalı Çarşı’da gezerken türbanlıların sözlü tacizine uğradı. ‘Beyaz saçlarınla başı açık gezmeye utanmıyor musun?’ diye sözle taciz edildi. Aslında gerici grup, kahveleri, pastaneleri gezip onlara göre uyarı, bize göre insanları taciz ediyorlar.

İşte laiklik bu nedenle çok önemli. Seküler yaşam tarzını seçenler türbanlıları hoş görüyor hatta radikallere bile tolerans gösteriyor. Umarız Başbakan’ın Laik Cumhuriyet’i devam ettirmek konusundaki ifadeleri samimidir.

Dr. İbrahim YÜCER

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bütün dokumda Kars’ın, Çıldır’ın renkleri, kokusu var. Dikiz biz, dik öleceğiz. Ölürsem beni dikine gömün, anasını satayım. ‘Bu eğilmez’ desinler. Niye eğilelim, arkadaş olalım, yoldaş olalım. Kol kola olalım. Birbirimizin önünde eğilmeyelim. El pençe durmayalım. Mustafa Kemal olmasaydı, Misak-ı Milli olmasaydı hepimiz hapı yutmuştuk, hepimiz yoktuk şimdi.’

(Eski Esenyurt Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan)

Korna çalmak ayıp olmalı

YURTDIŞINDA klakson çalmak ayıp kabul edilirken; yurdumuzda kimsenin kimseye saygısı olmadığı, kurallara uygun araç kullanılmadığı, eğitim ve kültür düzeyimiz düşük olduğu için herkes her bahane ile klakson çalmaktadır. Hatta çoğu kez ortada hiçbir sebep yokken bindiğim vasıtanın şoförünün arada bir klakson çaldığına şahit oldum. Denemesi bedava, bir gün Kadıköy’den minibüse binin ve Kartal’a varıncaya kadar şoförün kaç defa klakson çaldığını sayın. İnanmayacaksınız ama şoförün vites değiştirmekten veya frene, gaza basmaktan çok klakson çaldığını göreceksiniz.

Bu soruna çözüm mutlaka vardır. Medya (özellikle TV) bu konuya el atarsa, el ilanları dağıtılırsa, belki bir parça etkisi olabilir.

Av. Suphi Bediz

Göcek’te yağmaya engel oluruz

ORMAN Genel Müdürü Osman Kahveci ‘Göcek’te yağma’ (6.7.2005) yazısı üzerine bir açıklama gönderdi. Özetle şu bilgiyi veriyor.

Göcek’in ‘Ayten Adası’ndaki yer TİGEM’e zeytin üretmek üzere 1992’de tahsil ediliyor, ancak saha amacı dışında kullanıldığı için 11.2.2005’te iptal edilerek geri alınıyor. 16.2.2005 tarihinde de Orman İdaresi bir komisyon oluşturarak sahaya muhammen bedel tespit edilmiş. Saha ihtiyaç fazlası yer olması nedeniyle 30.3.2005’te bakanlık oluru ile 300 bin YTL muammen bedel ile ihaleye çıkarılmış. İhale ilanı 23 ve 27 Haziran tarihlerinde yerel gazetelerde yayınlanmış. 25 kişi ve kuruluş, ihale dosyası almış. İhaleye en yüksek teklifi 867 YTL ile Ramazan Ulusoy vermiş...

Yine Göcek’te eski Etibank’ın yeri için de 16.6.2005’te yapılan ihaleye 12 katılım olmuş, bu yeri de 2.666.011.01 (2.6 trilyon TL) teklif eden Eyüp Demir kazanmış. Ancak zamanında gerekli teminatı yatırmadığı için geçici teminatı irad kaydedilerek ihale iptal olmuş.

Genel Müdür Kahveci açıklamasının sonunda şöyle diyor:

‘İhale edilen yerler sözleşme ve şartnamelere bağlı olarak şahıslara verilmektedir. Bu yerlerde tatil köyü veya otel yapılarak doğal yapının bozulması mümkün değildir. Ancak mevcut tesisler restore edilerek kullanılabilir. Orman eko-sistemine zarar verecek faaliyetler tespit edildiğinde kira sözleşmesi tek taraflı olarak iptal edilmektedir.

Ormanların korunması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi konusunda gösterdiğiniz hassasiyet, teşkilatımızı memnun etmektedir. Orman ve ormancılık faaliyetleri ile ilgili bilgiye kaynağından ulaşabilmeniz açısından OGM Eğitim Daire Başkanlığı 0312Ñ296 41 33-34 No’lu faks ve egt@ogm.gov.tr adresinden bilgi alabilirsiniz.’

Bu güzelim yerler, birkaç yıl sonra da ‘bakir’ kalır mı acaba?

Teşekkür

KÖŞENİZE SSK’
dan yetim maaşı alan anneme gelen icra ile ilgili olarak gönderiler yapmıştım, ancak 2 Temmuz’da SSK Kanunu’nda yapılan ve Cumhurbaşkanı’nca da onaylanan ve gazetenizin 9 Temmuz günkü sayısında yayınlanan haber sonucu durum düzelmiştir. Haksızlığın düzelmesinde bizim sorunumuza ilgi göstermeniz ve köşenizde yayınlamanız da hayli etkili olmuştur. Size ve ekibinize ilginizden dolayı çok teşekkür ediyorum.

Mehmet AKPINAR ANKARA

Biliyor musunuz

KANUNİ Sultan Süleyman Köprüsü’nün Büyükçekmece Belediyesi’nden alınıp AKP’li Mimarsinan Belediyesi’ne bağlanmak istenmesine karşı çıkan ANAP’lı belediye başkanlarının saat 11.00’de köprü üzerinde bir basın toplantısı yapacaklarını...

ALMANYA’da dün bir televizyon kanalı Türkiye’de bazı otellerin tuvalet pisliklerinin denize aktığını gösterdi... Bunlar Antalya ve Alanya arasındaki otellermiş... Utandım ve korktum. Lütfen önlem alın; bunu gören Alman Türkiye’ye gelmez!

A. KAYALI

MESAJ PANOSU

ALMANYA’
da dün bir televizyon kanalı Türkiye’de bazı otellerin tuvalet pisliklerinin denize aktığını gösterdi... Bunlar Antalya ve Alanya arasındaki otellermiş... Utandım ve korktum. Lütfen önlem alın; bunu gören Alman Türkiye’ye gelmez!

A. KAYALI
Yazının Devamını Oku

‘Hesap veriyoruz’

12 Temmuz 2005
<B>PİR </B>Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) Kurucu Genel Başkanı <B>Murtaza Demir </B>(6.7.2005)<B> ‘Alevi tacirler hesap versinler’ </B>başlıklı yazı için şöyle diyor: ‘1988-98 yılları arasında 10 yıl süreyle genel başkanlık yaptım. Bu yüzden Sayın Hızlı’nın mektubuna yanıt vermesi gerekenlerden biriyim, fakat asla ‘Alevi taciri değilim’. Kendi adıma Aleviliği, Sünniliği veya herhangi bir alt kimliği kullanarak siyaset-ticaret yapmak gayretini, hatta eğilimini dahi en büyük ahlaksızlık sayarım.

Unutmayalım ki ülkemiz ırk, din, mezhep ve bölge siyaseti yapan siyasetçiler nedeniyle büyük bir risk altına girmiş, hiçbir saygınlığı kalmamıştır.

Sayın Bayer, özellikle kendi kurumumuz olan PSAKD’ye yapılan bağışlar bir bakıma Sivas Şehitleri anısına yapılmaktadır. Ve bu yüzden de kutsal, saygın, anlamlı bağışlardır. Eğer buna tenezzül eden, geçinen veya eşe dosta peşkeş çekenler varsa, hiç şüphesiz bunlar dünyanın en aşağılık yaratıklarıdır. Böyle bir durum sessizlikle karşılanamaz, hoş görülmez, geçiştirilemez.

Sn. Alişan Hızlı’nın sorularına gelince: Yurtiçi ve dışından yapılan bağışlarla; Sivas katliamı davası sürdürülmüştür. Ankara-Karşıyaka’da ‘Sivas Şehitleri Anıtmezarı’ yaptırılmıştır. 1994’te Ankara, Ziya Gökalp Cad. 16/15 No’lu daire, PSAKD adına satın alınmış, tapusu derneğimiz adına tescil edilmiştir. Aynı yıl şehitlerimizin özel eşyaları derlenerek satın alınan binada sergilenmiş, daha sonra uzmanların da yardımıyla müzeye dönüştürülmüştür.

11 yıldan bu yana hizmet veren müzeden dahi bilgisi olmayan Sayın Hızlı’yı kendi vicdanına havale ediyorum.

Dernek binası 1.700.000 TL’ye satın alınmış; bunun 325 milyon TL’si Sivas Şehitleri aileleri adına Avrupa Alevi Federasyonu tarafından verilen bağışlardan karşılanmış, kalan 1.375.000 TL ise derneğimize yapılan bağışlarla ödenmiştir. PSAKD adına Sivas katliamı adı altında sadece İsviçre’de iki gece (Zürih Alevi Derneği 25 bin, Basel Alevi Derneği de 25 bin İsviçre Frangı gelir elde etti) düzenlemiştir. Derneğimiz bunun dışında, yurtdışında veya içinde, yazıda iddia edildiği gibi, hele de biletli, yani ücret karşılığı Sivas Şehitleri Anma Gecesi düzenlememiştir. Bu isimle düzenlenen gecelerin PSAKD ile bir ilgisi bulunmamakta ve görüşü de sorulmamaktadır. Bu bilgilerin kamuoyu ile bölüşmesine vesile olan Sayın Hızlı’ya ve size teşekkür ederim.’

Başkan bunu yaparsa

‘BEYEFENDİ
sizi Üsküdar’dan arıyorum. Köşenizde AKP İl Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, beyanlarında yolsuzluklara karşı hassas olduklarını yineliyorlar. Peki bu olaya ne diyecekler? Üsküdar Belediye Başkanı Mehmet Çakır’ın, Altunizade’deki atış poligonunun yanındaki arsasını ticaret alanı yapmak üzere 2000 yılında ruhsat alıyor. Ama imar dışı uygulamalar yapıyor. Bir vatandaş, belediyeden Bilgi Edindirme Yasası’na göre, bu yerin durumu hakkında bilgi istiyor. Başkan, bu yazı üzerine telaşlanıyor. Bunun üzerine yerin ‘özel sağlık tesisi’ne dönüştürmek için plan tadilatı yaptırıyor ve 4 temmuzda da bu plan değişikliği belediye meclisinden geçiyor. Meclis’te 32 AKP’li üyeye karşılık 9 CHP’li ve 2 SP’li olduğunu biliniz.

CHP’li Meclis üyesi Münir Kurdoğlu, plan değişikliğne karşı çıkarken, nezaketten olsa gerek, Mehmet Çakır’ın isminden söz etmeksizin ‘nihai erk’ten Meclisi bu işe ortak etmemelerini istiyor. Diğer üye Ayhan Algantür, Üsküdar’a karşı büyük haksızlık yapılan plan değişikliğinin meclise geliş şekli ve usülünün onurlarını kırdığını söylüyor. Plan değişikliği şimdi Büyükşehir’e gidecek. Sayın Çakır, bu yerin plan tadili için mi belediye başkanı oldu?’

AKP ürpertiyor

SAYIN
Başbakan, ‘Biz göbeği açıklara karışıyor muyuz?’ diyor, oldukça demokrat bir eda ile...

Yenimahalle Belediyesi’nde belediye başkanı sabahları personel giriş kapısında turnikelerin önünde oturup, kısa etekli, kolsuz bluzlu gelen bayan memurları saptıyor. Sonra bunlar çağırılıp azarlanıyor, öyle giyinmemeleri isteniyor. Buna karşılık, belediyenin çeşitli birimlerinde türbanlı elemanlar alenen çalışabiliyor.

Yine, geçmiş dönemde belediye içinde ve Karşıyaka Yaşlılar Dayanışma Merkezi’nde açılan kütüphanelerdeki kitaplar, yeni yönetimce hangi zihniyete göre yeniden düzenleniyor? Acaba hangi kitaplar çuvallara doldurulup ortadan kaldırıldı?

AKP’nin bu çok ‘demokratça’ uygulamaları başkentin göbeğinde böyleyse, ülkenin başka yerlerini düşünmek bile insanin tüylerini ürpertiyor.

Cemile YILMAZLAR-ANKARA

CHP İstanbul İl Kongresi kızışıyor

CHP, İstanbul’da 32 ilçenin kongrelerini tamamlandı. Hafta sonu yapılan dört ilçe kongresinde Tuzla’Hasan Uzunkaya, Pendik’i Hasan Basri Özbek, Büyükçekmece’yi Dr. Ali Şeker ve Küçükçekmece’yi de Nurettin Şen (karşı adayın yargı tarafından 21 oyunun iptali ile) kazandı. İl kongresinin 31 Temmuz’da yapılması bekleniyor. 12 ilçede ağırlık sağladıklarını belirten muhalefetin, İl Başkanı Şinasi Öktem’e karşı aday çıkarmak için çalışmalara başladığı bildiriliyor. İddiaya göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, İstanbul’da belirlediği 62 bin üyeye karşılık il örgütü ilçe kongrelerine yaklaşık 82 bin üyeyle gitti. Muhalefet, bunların yeni yazılan üyelerle sağlandığını öne sürüyor.

Kulislerde il başkanlığına aday olarak Musa Çulha’nın adı geçiyor. Çulha bu konudaki sorulara ‘CHP delege seçimlerinde ilk kez kavgalı ve mahkemelik hale gelmiştir. Partide demokratik bir ortamın sağlanması gerekiyor. Parti içi saygıyı yeniden tesis etmek ve kamuoyuna karşı dik duruşu sergilemek gerekiyor. Adaylığı düşünüyorum, ancak arkadaşlarımızla görüşeceğiz. Israrlı da değilim, benden bir oy fazla alacak adayın arkasında olurum.’

Yurtsever Hareket

‘YURTSEVER Hareket’ olarak AKP’nin sansürcü, antidemokratik ve teslimiyetçi uygulamalarını şiddetle kınıyoruz. Hareketimiz doğar doğmaz yurdun dört bir yanından gelen destek sürüyor. Hepinize çok teşekkür ediyoruz. İmza atan arkadaşların ismini listeye ekledik. Hareketimizi yurt çapında yaymak ve imza sayısını on binlere taşımak için, lütfen katkınızı ve mesainizi bize verin. Dayanışma ile bu karanlığın üstesinden geleceğiz. Katkılarınızı bekliyoruz, imzaları lütfen bize ulaştırın.

Bedri BAYKAM bedbay@tnn.net, faks: 0212-227 34 65

Maden

İŞLET devret modeli.

Türkiye’de yeraltında 40 çeşit maden varmış.

Yerüstündeki vatandaşları da sayarsak tam 41 çeşit maden var!

Ateş NESİN

Caddelerimiz galericilere

ANKARA
Büyükşehir Belediyesi’nce Kavacık-Subayevleri Semti’ndeki Fahrettin Altay Caddesi’nde yapılan yol asfaltlama çalışmaları sırasında yaya kaldırımları bütünüyle sıfırlanarak asfaltlanmak suretiyle yolla birleştirilmiş ve yol boyunca bulunan oto galerilerine adeta büyük bir ‘kıyak’ yapılmıştır. Vatandaşa yürüyecek yer bırakmayarak kaldırımların bu şekilde galericilere tahsis edilmesi, çevre-çöp vs. vergilerle insanları bunaltan belediyenin bir görevi midir? Yoksa galericilerle belediye arasında bir anlaşma mı söz konusudur?

Ali BAYINDIR
Yazının Devamını Oku

‘Hocası da talebesi de kullandı’

10 Temmuz 2005
<B>‘İMAM Hatipler arka bahçemizdir’ </B>sözünü ilk olarak kim kullandı?<B> </B>Başbakan <B>Erdoğan’</B>ın son <B>ABD </B>gezisinde, Erbakan’ı kastederek yaptığı ‘İmam hatiplere arka bahçemiz diyen zihniyetle yollarımızı ayırdık’ açıklamasına dönük tartışmalar 1990’lardan beri sürüyor. SP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan ‘arka bahçe’ tartışmasının özellikle 28 Şubat sürecinde Genelkurmay İstihbarat Dairesi ve TÜSİAD’ın birlikte yaptıkları bir araştırmanın sonucunda gündeme getirildiğini söylüyor ve ‘Bu sözün sahibi hiçbir zaman hiçbir yerde bir Refahlı olmamıştır’ diyor. İHL’den yetişmiş bir Başbakan’ın bu sözü kullanmasının bir talihsizlik olduğunu belirtiyor.

‘Arka bahçe’ tartışması Meclis’te ilk kez 10.7.1997’de Mesut Yılmaz tarafından gündeme getiriliyor. 8 yıllık zorunlu eğitim konusunda konuşurken Yılmaz, ‘Sizin Genel Başkanınız (Erbakan) çıkmış, ‘İmam hatip okulları, bize mücahit yetiştiren okullardır’ demiş. Sizin Genel Başkanınız, ‘İmam hatip okulları RP’nin arka bahçesidir’ demiş’ deyince RP sıralarından gürültüler yükseliyor. RP’li M. Bedri İncetahtacı ‘Ne zaman demiş?’ diye soruyor. Yılmaz devamla ‘Bundan sonra bir Başbakan (Erbakan), bir parti başkanı çıkıp da ‘İmam hatip okulları, bize mücahit yetiştiren bizim arka bahçemizdir’ diyemeyecektir’ diye ekliyor.

Bugün Yüce Divan’da yargılanan ANAP’lı Zeki Çakan, ‘İmam hatip okullarını siyasete alet ettiniz. Onları size alet ettirmeyeceğiz’ diyor.

28 Şubat süreci olduğundan konunun tartışması sürüyor. Meclis’in 14.8.1997’deki oturumda ANAP’ Nejat Arseven, sözün Erbakan’a ait olduğunu ileri sürmesi üzerine başta Salih Kapusuz olmak üzere dönemin RP’li, bugünün AKP’li yöneticileri, Arseven’e ‘Yalancı, terbiyesiz herif. Erbakan böyle bir söz söylemedi’ diyorlar.

Bir başka tartışmada da 25.4.2001 tarihinde, dini duyguların istismarı konusunda MHP’liler, RP’nin kapatılmasıyla FP’de toplanan milletvekilleriyle tartışıyorlar.

MHP’li Mehmet Şandır, FP’li (bugün SP’li) Yasin Hatipoğlu’na ‘Sayın Hatipoğlu ‘İmam hatipliler bizim arka bahçemiz’ derken düşünseydiniz. (...) Millet sizi biliyor (...) Milletin dini duygularını istismar etmenize müsaade etmeyeceğiz’ diye çıkışıyor.

FP’li üyelerden bu konuda itirazlar yükselip kürsüye yürümeler başlayınca MHP’li Mustafa Verkaya ‘Hani imam hatipler arka bahçenizdi’ demesiyle tartışmaların tansiyonu daha da artıyor. FP’li Musa Uzunkaya (bugün AKP’li) ‘Onu ispat etmeyen müfteridir’ diye tepki gösteriyor.

Sevigen ne demiş

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen önceki gün ‘Günün Sözü’ndeki ifadesinin bazı partililer tarafından yanlış anlaşıldığını belirtiyor ve şöyle diyor:

‘Ben, partime, kongrelerde muhalefet edenleri kulağından tutun kapı dışarı edin diyebilir miyim? Yoksa beni boğarlar. İstanbul’da söylemek istediğim, kim olursa olsun CHP’yi parti içi kavgalara çekiyorsa, son günlerdeki yükselişimize zarar veriyorsa, bunları tutun kulağından kapının önüne koyun, şeklindedir. Bizim asıl kavgamız, AKP’nin rejim konusunda yarattığı sorunlara karşı mücadele olmalıdır.’

Erdoğan ve 1991 seçimi

DÜN
bu konuda araştırma yaparken bir milletvekili dostumuz, ‘Bu konuyu zahmet edip araştırma, gerçeğini ben anlatayım’ diyor.

‘1991 genel seçimlerinde Refah (Erbakan), MHP (Türkeş) o zamanki adıyla Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi (Aykut Edibali) ittifak yapmışlardı. RP İstanbul İl Başkanı olan Tayyip Erdoğan da 2. bölge 1. sıradan milletvekili adayıydı. Erdoğan seçilerek mazbatasını aldı. O zaman tercih oyu kullanılıyordu. 2. sıra adayı Mustafa Baş, (Bugün AKP milletvekili), tercih oyları konusunda itirazda bulundu ve yargı kendisini haklı bularak Erdoğan’ın mazbatası iptal etti. Mazbatasını aldıktan sonra seçim bölgesinde tur atan Erdoğan’ın bir hafta sonra milletvekilliğini kaybetmesi üzerine aşırı tepki gösterdiği, Beyoğlu’nda seçim kurulu yargıcıyla mahkemelik olduğu ayrı ve uzun bir konudur.

Ben hatırlarım, imam hatiplilere olan hassasiyeti nedeniyle Erdoğan’ın ‘İmam hatipler bizim canımızdır, arka bahçemizdir’ biçimindeki sözleri sık sık kullandığı yakın çevresince bilinir ve bizler de bu konuşmalara tanık olmuşuzdur.’

İmam hatipliler bu ülkeye din adamı değil siyasetçi yetiştirmiş.

‘Seçim’ kokuyor

MEHMET Müezzinoğlu’nun dünkü sözleriyle ilgili olarak değişik tepkiler aldık; bunlardan ikisini aktarıyoruz.

Ecevit hükümetinin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Masum Türker, ‘Söyleşide bize ilginç bilgiler aktardığınız için kutlarım’ diyerek şöyle konuşuyor:

‘Söyleşi, AKP’nin seçime yakın olduğu ve aniden seçim kararı alacağı kokusunu veriyor. Ayrıca, yerel yönetimlerde AKP’nin yöneticilerini bile rahatsız edecek düzeyde yolsuzluk emareleri gözüküyor. Kamuoyu bunları dikkatle izlemelidir.’

Okurumuz ressam Ziya Buyuk ise şunları yazıyor:

‘Müezzinoğlu hakkındaki yazınızın elbette ki eleştirilebilecek bir yanı yok. Ancak bununla birlikte bir hatırlatma yapma gereği duydum. Müezzinoğlu’nun sıcak bir kişiliği olduğunu belirtiyorsunuz. Elbette ki AKP kitlesi içinde sayısız sıcak kişilikli insan vardır. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken, AKP kitlesinin niteliğine topyekûn bakmaktır. Onların halet-i ruhiyesini unutmamaktır. Kişiler tek tek iyi olabilir. Örneğin, bir solcu olarak ben ve bir MHP’li olarak çok değer verdiğim bir dostum, yarın olası bir sol-sağ çatışması içinde ne yapabiliriz. Bizim iyi olmamızın, sağ ya da sol bir toplumsal hezeyanın olası sonuçlarının önüne geçebilmesi mümkün müdür? AKP’deki iyi insanlar, Madımak katliamının önüne geçebilmiş midir; daha dün (Sultanbeyli’de) ormanda bir çifte ‘dinsizler, imansızlar’ diyerek silahla saldıran mantaliteyi kınayan bir açıklama yapmışlar mıdır?

Bu yüzden benim için, öncelikle kişilerin (şayet gerçekten insani erdemlere sahip iseler) sürdükleri tarlanın ayrık otlarını temizlemesi konusundaki çabaları önemlidir.’

DÜZELTME

AKP İstanbul İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, ‘Tayyip Erdoğan Çankaya’ya aday olmamalı, olmaz diye düşünüyorum’ dediği sohbetin yazısının üst başlığında ‘Cumhurbaşkanı’nı yeni Meclis’in seçmesinden yana’ sözcüğüne itiraz etti. Zaten metinde böyle bir ifade kullanmamıştık, ancak teknik bir hata sonucu bu ifade başlıkta yer aldı. Müezzinoğlu’nun itirazını kabul ediyoruz. Müezzinoğlu ile dün telefonda görüşürken bu tartışmanın özetini, ‘Cumhurbaşkanı’nı bu Meclis’in seçmesinden yanayım ama bu konunun tartışılmasına da bir itirazım olamaz’ diye aktardı.
Yazının Devamını Oku

Tayyip Bey Çankaya’ya aday olmamalı

9 Temmuz 2005
<B>AKP </B>İstanbul İl Başkanı Dr.<B> Mehmet Müezzinoğlu </B>ile sahibi olduğu <B>Avcılar Hospital’</B>da dün sabah kahvaltısında bir grup gazeteci biraraya geldik. İçeri girerken bekleme salonu aynı SSK hastanelerindeki gibi doluydu. Anlaşılan o ki, hastanelerinin kapatılması ve SSK’lı hastaların özel hastanelerde tedavi olabilmesine olanak sağlanması özel hastanelere yaramış...

Müezzinoğlu’nun sıcak bir kişiliği var; parti içinde birçok ismin aksine her türlü soruya açık yanıtlar vermekten kaçınmıyor. Belki Tayyip Erdoğan’la okul sıralarından başlayan yakın arkadaşlığından geliyor bu. Yanıtlardan Erdoğan’ın ne düşündüğüne ilişkin ‘ipuçları’ da alabiliyorsunuz. Sadece Başbakan’la ilgili değil, eski ‘Hoca’sı Necmettin Erbakan’la ilgili düşüncelerini de açık etmekten kaçınmıyor:

‘Ben RP’de iken ‘O gün rektörler selam duracak’ sözünü doğru bulmamıştım.’

İşte Müezzinoğlu siyaset gündemine oturan Başbakan’ın cumhurbaşkanlığına aday olup olmaması konusunda bakın ne diyor:

‘Bu konuyu tartışmanın sırası değil. Tayyip Bey, aday olmamalı, olmaz diye düşünüyorum. Çünkü, başbakan olarak bu ülkeye yapacağı daha çok şey var.’

Müezzinoğlu’
ya soruyoruz:

CHP delege seçimleri öncesinde bazı AKP’lilerin de partiye üye yapıldığı iddiaları yer aldı.

-
Bizim İstanbul’da 970 bin üyemiz var. Biraz daha üye sayımızı artırırsak CHP’li delegeler de bizim üyelerden çıkacak. Yani muhalefeti de ele geçirdik sayılabilir. (Gülüyor.)

VEKİLLER ARAZİDE

İstanbullular AKP’yi nasıl buluyor?

-
Milletvekilleri genel merkezin talimatıyla seçim bölgelerini dolaşmaya başladı. Esnaf başta olmak üzere bütün kesimler taranıyor. Bazılarına ben de katılıyorum. Vatandaşın durumu, beklediğimizden daha iyi görünüyor. Bazı kahvelerde tepkiler de geliyor. Özellikle işsizlikten yakınılıyor. Milletvekilleri, bu görüşmeleri her akşam rapor edip İstanbul iline veriyorlar. Biz de bunları Genel Merkez’e gönderiyoruz. İstanbul tarım bölgesi değil, ama tarım sektörü epeyce dertli.

Vatandaş memnun yani...

- Esenler’deki bir kahve ziyaretinde Diyarbakır’dan oğlunun yanına gelen bir vatandaşı ‘tavırlı’ gördüm; ‘Biz memlekette, oğlan da burada aç. Seçim olsa da bir an önce gitseniz’ dedi. 65 yaşındaki bu amcaya daha sonra bir cami avlusunda rastladım. ‘Niye o kadar kızgınsın’ dedim. ‘Biz Ecevit zamanında daha rahattık, suya elektriğe para vermiyorduk. Siz geldiniz, sulamadan elektrik parası almaya başladınız, bizi öldürdünüz ya...’ cevabını verdi. Anladım ki, amca bugüne kadar kaçak elektrik kullanıyormuş, bu nedenle de kızgın bize.

TÜRBANLILAR

‘DEVLET’ DİYOR

Türban...

-
İlçeleri dolaşırken türbanlı bir kız yolumuzu kesti. Üniversite mezunuymuş. ‘Ben ve birçok arkadaşım devlette çalışamıyoruz’ diye şikayette bulundu. Kendisine ‘İlla niye hep devlette çalışmak zorundasınız. Özel sektörde de çalışabilirsiniz. Benden iş istiyorsan bulayım’ dedim. Türban konusunda haklı, reel olarak bir çözüm yok ancak bu konuda bir konsensüs sağlanması lazım. Bu konu uzun vadede çözülecek.

Seçim...

-
Bir esnafın söyledikleri hayli ilginç: ‘İşler düzeliyor, nefes almaya başladık, niye ikide bir seçim konusu gündeme geliyor?’ dedi. Seçimin ülkeye ve partime bir yararı yok ki. Ha, bugün seçim olsa biz yine kárlı çıkarız. Millete yararı varsa seçim olur. Ama partimin çıkarı için seçim dersem, bu benim partimin bittiğini gösterir.

BENİM KİMSEYE

KEFALETİM OLMAZ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarını başarılı buluyor musunuz?

- Bunu İstanbullulara sormak lazım. Anketlerde fotoğraf %99 lehimize çıkıyor, emin olun. Geçen yıl sonundaki ankette %48 çıktı. Ancak sonraki ankette aldığımız +3 puanın eksildiğini gördük. Ama bugünkü bant %44-46 arasında devam ediyor.

Kadir Topbaş’a kefaletiniz sürüyor demek ki...

- Benim hiç kimseye kefaletim olmaz. Buna kendim de dahilim.

Çok çeşitli iddialar ortaya atılıyor.

- Kim olursa olsun, görevini yanlış yapan gider. Bana da ihbar mektupları geliyor. Çoğu imzasız. Direkt şikayet eden olsa bile ‘Gel bunları ispatla’ dediğinizde ‘Aman benim adımı karıştırmayın’ deniliyor, sıkıntı burada. Tabii böyle olunca işi sökemiyorsun. Ben iddiaları Kadir (Topbaş) Abi’ye iletiyorum.

Haydarpaşa’ya dönük, gökdelen projeleri çok tepki alıyor İstanbullulardan.

- Başbakanımız, Kadir Bey ve benim bulunduğum bir toplantıda, yerli ortakları da olan üç firma sunum yaptı. İçlerinde mimari anlamda yatay da, dikey de projeler vardı. Başbakan, bunun üzerinde daha çalışılmasını, yeni projeler üretilmesini istedi. Bekliyoruz.

BAŞBAKAN’IN DAHA

YAPACAĞI ÇOK ŞEY VAR

Size göre Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olur mu?

-
Bana göre aday olmamalı, daha doğrusu olmaz diye düşünüyorum. Çünkü başbakan olarak daha yapacağı çok şey var. AKP için iyi bir zemin var, bunu ülke menfaati bakımından çok iyi kullanmak gerek.

AKP kimi aday çıkarır?

- Bakın, geçmişteki partilerin hiçbiri Meclis’ten aday çıkaramadı. Ama bu şimdi konuşulacak bir konu değil. Diyelim ki bugün aday adayı sayarsınız, ama o gün bu kişiler olmayabilir. Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı olabileceğini iki sene önce kim söyleyebilirdi. Bunların o gün konuşulması lazım.

Peki adayı bu Meclis mi seçmeli, gelecek Meclis mi?

- Elbetteki doğrusu o... Ama Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin dolmasına daha iki yıl var, o gün geldiğinde düşünülür. Bugün tartışılması doğru değil bence.

Gül yağcılığı

AKP üyesi Nil Demirkazık, ‘Gülün adı; Abdullah Gül’ yazısında, geleceği şimdiden okuyor:

‘Parti içinde kuşatıcı bir kişilik... AB sürecinde Türkiye’nin yüzünü ağartmış, siyasi rakiplerinin bile ‘Abdullah Gül söylüyorsa doğrudur’ dedirtecek derecede güvenini kazanmış bir portre... Karşınızda, ılımlı, zaman ve imkanları akıllıca kullanan, deneyimli siyasetçi, zarif ve kibar uzlaşmacı... 2007 seçimlerinde kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin 60. hükümetinin başbakanı Abdullah Gül.’
Yazının Devamını Oku