14 Ağustos 2005
<B>GÜNEYDOĞU’</B>daki gelişmeleri yıllardır yakından izleyen bir ‘uzman’a soruyoruz:<br><br><B>- Erdoğan’ın son çıkışını neye bağlıyorsunuz?</b> - Sayın Başbakan Kürt sorununu baştan yok saydı, daha doğrusu konuyu daha ileriye ertelemişti. Diyarbakır’a bile pek gitmedi. Ne var ki, PKK’nın gittikçe artan son eylemleri ve kendi partisinden bir belediye (Bingöl, Yayladere) başkanı kaçırılınca konunun önemini anladı. Ve ‘aydınlarla’ son çıkışı yaptı.
- Sorunu erteledi diyorsunuz, neden?
- Çünkü bu soruna Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra el atmayı düşünüyordu.
- ABD faktörü...
- Tezkere oylamasından sonra Amerika, Türkiye’ye biraz sırt çevirmişti. PKK’ya karşı bir operasyon yapmayacağını da açıkça deklare etmişti. Buna bir anlamda eylemlerine ‘göz yummak’ da denilebilir. ABD İran ve Suriye’ye dönük niyetlerinde, bölgedeki Kürtler üzerinde PKK’yı kullanmak istiyor. İşte oyun burada.
- Asker...
- Son terör olayları karşısında bastırıyor tabii.. Asker yeni bir güvenlik birimi kurulmasını istedi; iktidar baştan evet dedi ama sonra uyandı. Çünkü askerin dayatmaları karşısında inisiyatifi elinden kaçırabilir, altındaki zemin kayabilirdi. Bölgede eskiye dönüş olabilir ve AB sürecini uzatabilirdi.
PKK terörünün gittikçe artması üzerine Sayın Erdoğan iyi bir manevraya kalkıştı. Böylece, kendi kafasındaki zamanlamadan daha erken ‘Kürt sorunu’nu gündeme taşıdı. Sorunu ben çözeceğim diyerek önüne geniş bir manevra alanı bıraktı.
Hasip Kaplan: Türk aydınlara kırgınım
AVUKAT Hasip Kaplan, Başbakan Erdoğan’ın son çıkışının geç de olsa önemli olduğunu belirterek, ancak ‘Kürt sorunu, Kürtler olmadan, onlarla konuşulmadan nasıl çözümlenecektir?’ diye soruyor.
Kaplan devam ediyor:
‘150 Türk aydınının yaptığı çağrıya 264 imzalı Kürt aydınının destek bildirisi benim büromda hazırlanmıştı. Ancak Türk aydınlarına kırgınım. Bizleri atlayıp Kürtlerin adına ahkam kesmelerini eleştiriyorum, şahsen.’
Bölgede yerel yönetim temsilcileri ile görüşüp, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) temsilcilerini dinleyip önerileri alınmadan bir diyalog kurulmazsa, baskıcı politikalar izlenirse, Türkiye’nin geri dönülmez bir yola girebileceği endişesini belirten Kaplan görüşlerini şöyle sıralıyor:
‘Huzursuzluk, güvensizlik, belirsizlik, kaos ortamı kimlerin ekmeğine yağ sürüyor, iyi tespit edilmeli. Hamasi nutuklar devri kapandı, halk gerçek çözüm istiyor.
Ekonomik, sosyal, psikolojik, kültürel adımların atılması, planlı bölgesel kalkınma projeleri ile olur.
SİLAHLAR SUSABİLİR
Başbakan, çok şey söyledi. Peki, köye dönüş, koruculuk sistemi ve 80 bin Kürt ailesinin tazminat talepleri gibi konularda niye tek bir açıklama yapmadı? Aldığı oy oranı ortada iken karşılanışı ve konuşmasını az kişinin bulunması ciddi bir uyarıdır. Başbakan’ın yanında birkaç tarafsız Kürt aydın olsaydı böyle mi olurdu? Gene de 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne kadar tutarlı adımlar atılırsa hem silahlar susar, hem de Dünya Barış Günü şenliğe dönüşür.’
Kaplan, bir başka tespit yaparak ‘Konuşması, Diyarbakırlılara dönük bir mesaj değildir.
Daha çok baskın bir seçimin, erken bir seçime dönük olarak muhalefetin, CHP, DYP ve MHP’nin elindeki ‘milliyetçili’ silahlarını elinden almaya dönük bir açıklamaydı.
PKK terörü 21. yılına giriyor
‘TÜRKİYE, PKK terörüyle 21 yıl önce 15.8.1984 tarihinde Şemdinli ve Eruh baskınlarını duyunca tanıştı’ diyor Emekli Kurmay Albay Uğur Kurucuk yazısında... Güneydoğu Anadolu hakkında bilgisi olmayan yetkililerin, medyanın ve vatandaşların yaşanan olayları basit bir ‘asayiş’ olayı olarak algıladığını, ama bölgeden haberdar olan insanlar için yeni bir ‘Kürt ayaklanması’ olduğunu belirten Kurucuk’a göre; ‘devlet de, olayların ciddiyetini ve ülkenin organize bir tehditle karşı karşıya bulunduğunu, bölgedeki yetkililerin tüm çabalarına karşın 1990’lı yıllara kadar asla anlayamadı veya anlamak istemedi.’
Bugüne kadar yaşanan süreci özetlerken ‘On binlerce şehidimiz, yüz milyarlarca dolarımız boşa mı gitti acaba, neler oluyor demeye başlamışken, bu yıl sanki yeniden her şey en başa döndü’ diyerek, Başbakan’ın çıkışını şöyle değerlendiriyor:
‘Hükümetin terörü önlemeye yönelik son girişimleri, aslında en doğru ve kalıcı çözümlerdir ama aynı zamanda uygulaması en zor olanlardır. Hele hele asla şov yapmaya hiç gelmeyen konulardır. Öncelikle bölgede alınacak demokratik ve ekonomik tedbirlerin dozu, ülkemizin diğer tüm bölümlerinde yaşayan vatansever, Cumhuriyet’e ve onun yasalarına bağlı ve saygılı vatandaşlarımızın demokratik ve ekonomik durumları da mutlaka göz önüne tutularak çok iyi ayarlanmalıdır.
Unutulmamalıdır ki bu ülkede sadece Kürt vatandaşlara karşı değil tüm vatandaşlara karşı birçok hata yapılmış ve yapılmaktadır. Alınacak tüm tedbirlerden önce olmazsa olmaz olan husus ise Güneydoğu Anadolu bölgesinin ve bölgede yaşayan insanların yasal davranış bilincine eriştirilmesi olmalıdır. Yasadışılığın davranış biçimi olarak sürmesi halinde beklenti ve talepler asla son bulmayacak, alınan tedbirlerin tamamı da ne yazık ki boşa gidebilecektir. Bu nedenle öncelikle bölgede Cumhuriyet yasalarına saygı ve Cumhuriyet’e bağlılık oluşturulmalıdır.
Cumhuriyet’in bağımsızlığı uğruna 21 yıldır hayatlarını seve seve veren şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. Evlatrını gözünü kırpmadan ölüme gönderen ve ‘Vatan sağolsun’ diyebilen anne ve babalara için ise diyecek söz bulamıyorum.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi bir ‘duvar süsü’ değil, bir ‘erken uyarı sistemi’dir!’
(SESAR.com.tr adlı siteden)
MESAJ PANOSU
BEYKOZ Trakyalılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin 4. Geleneksel Şöleni 15 Ağustos pazartesi 20.00-24.00 arası Beykoz Çayırı’nda.
(Nagihan Hanım 0544-683 38 44)
Yazının Devamını Oku 13 Ağustos 2005
<B>DİYARBAKIR’</B>da <B>TOKİ</B>’nin <B>Şilbe Köyü</B> sınırlarında yaptırdığı 960 konutun anahtar teslim töreni için geniş bir platform hazırlanmış... TOKİ’nin, Diyarbakır’da konut üretiminin sayısı 5 bine kadar çıkacak. Hava sıcaklığı 40 dereceye yakın. Başbakan, beklenen Diyarbakır konuşmasını yapacak az sonra. ‘Evet bir Kürt sorunumuz var’ sözünün içini dolduracak.
Ancak alanda 1000’i aşkın bir kalabalık var. Ankara’dan medya temsilcileri ile ‘Aydınlar Buluşması’na katılan Oral Çalışlar, Ali Bayramoğlu ve Mustafa Karaalioğlu Başbakan’ın konuşmasını merakla bekliyorlar. Protokolde, özellikle davet edilen bölge milletvekilleri ile (Bitlis Milletvekili, eski Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen’i gözler aradı) bazı valiler ile belediye başkanları dikkat çekiyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı DEHAP’lı Osman Baydemir ile Büyükşehire bağlı üç ilçenin belediye başkanları da, havaalanındaki karşılamadan beri Başbakan’ın konvoyunda yer alıyorlar. Başbakan Belediyeyi ziyaret etmiyor; ancak bazı konuşmalarını Baydemir alkışlıyor.
Alana ‘Sayın Başbakan köylü, ağanın kölesi oldu’, ‘Yoksul köylünün umudu devletin Hazine arazisidir’, ‘Beritanlıyı kıl çadırdan kurtar’, ‘AB yolunda ilerle’, ‘Başbakanım, köylü milletin kölesi oldu’, ‘İlkel yaşam kaderimiz olmasın’ gibi pankartların Beritan Aşireti ve Bismil’in Sinanlı köylülerinin getirdikleri anlaşılıyor.
Arada bir ‘Diyarbakır seninle gurur duyuyor’ sloganları yükseliyor.
ARSLAN FAKTÖRÜ
Bu arada Diyarbakır Milletvekili, eski Mazlum-Der Genel Başkanı İhsan Arslan’ı tribünde gösteriyor bir meslektaşımız; ‘Ankara’da aydınlarla görüşmesinden bir gece önce Tayyip Bey’in evine giderek 3.5 saat süreyle görüştü, ‘Kürt’ ve ‘İslam’ kimlikleri bölgede öne önemli bir isim...’ diyor.
Oğlu Mücahit Arslan ise, Başbakan’ın ‘özel kalemi’nde önemli bir isim ve sağ kolu...
Baba Arslan’ın, Diyarbakır yöresinde kamunun, oğul Arslan’ın da Ankara’da Büyükşehir Belediyesi’nin bazı üst geçit inşaatlarını gerçekleştirdikleri biliniyor.
Başbakan konuşmasına biraz gergin başlıyor; sonra açılıyor, zaman zaman notlarına bakma gereği duyuyor.
Havaalanına inişinden alana kadar olan havayı koklarsak, yoğun bir güvenlik önlemi alınmış.
Diyarbakırlılar Başbakan’a biraz ‘soğuk’ ve de pek bir heyecan yok.
Erdoğan önemli vurgulamalar yapıyor:
‘Kürt sorunu bütün milletin ve benim de sorunumdur.’
‘Türkiye’nin geldiği noktadan geri adım atılmayacaktır’
‘Geçmişteki hataları yok saymak ayıp değildir. Her sorunda yüzleşmeye hazırız.’
‘Tek bayrak, tek devlet ve tek millet içerisinde her sorunu çözeriz.’
Ankara’dakinin aksine ‘Kürt sorunu’ ve ‘demokratikleşme’ sözcükleri üzerindeki vurgulamalardan biraz uzak duruyor. İyi niyetli gözükmek istiyor Başbakan...
Sözcüklerinde daha bir ‘hassasiyet’ gösterdiği fark ediliyor.
‘MEYVE OLGUNLAŞTI’
Meslektaşlarımızla konuşuyoruz; ‘Bu noktadan sonra hükümetin siyasi projeleri ne olabilir?’ diye...
Bazılarımız ‘henüz bir ipucu bulunamadığı’ görüşünde birleşiyor.
Biz, ‘Aydınlar Buluşması’ndan sonra doğan tepkileri iyi algıladı’ diyoruz.
Bir başkası da ‘Tayyip Bey, Ankara’da demokratik açılımcıydı, burada ise millici söylemlere ağırlık verdi’ diyor.
Açıkçası Erdoğan, Ankara’ya göre Diyarbakır’daki konuşmasını ‘dengeledi’.
Konuşmasının içini tam dolduramadığı, bunun için vaktin henüz erken olduğu görüşleri daha ağırlık kazanıyor aramızda...
Bunun yanıtını, Erdoğan’ın konuşmasından sonra bir TV kanalında değerlendirme yapan Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan şöyle verdi:
‘Tayyip Bey iki yıldan beri bu konuda çalışıyor, arkadaşları ile konuşuyor; değişimin zamanı ve şartlarının şimdi olgunlaşıp, artık meyveyi koparma zamanının geldiğini gördü demek ki...’
AKP çevrelerine göre, ‘Kürt sorunu sadece ‘asayiş sorunu’ değil... Başbakan ne yapacağını kafasında iyice şekillendirdi. Şimdi kendisini bekleyeceğiz.’
Erdoğan, Güneydoğu’daki sorunu Özal, Demirel, Çiller ve Yılmaz’dan daha ileriye götürdü ve gelişmeler kritik bir sürece girdi. Nihayette mesajlar olumlu ancak PKK’nın siyasi talepleri ne olacak?
Artık çözüm bizzat Tayyip Bey’in kafasında!
Çarpıcı konular
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Diyarbakır’daki dünkü temaslarından çarpıcı konuları özetlersek:
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni muhatap almadı, Belediyeyi ziyaret etmedi. Ancak akşam saatlerinde Vali Efkan Ala ve Belediye Başkanı Osman Baydemir ile üçlü bir görüşme yapması ‘sürpriz’ olarak değerlendirildi. Fabrika isteyen bir genci ‘AKP burada fabrika yapmayacaktır, Diyarbakırlı işadamı gelip yapsın istiyoruz. Bedavacılığı bırakın...’ diye azarladı... Bölge kadınlarına verilen süt ve eğitim paralarını, TOKİ’nin konut yatırımına 75 trilyon harcadığını, eğitim alanında derslikleri %20 artırdıklarını, beyaz eşya fiyatlarının %30 gerilediğini, 6.600 sağlık personeli alındığını, 400 yataklı hastane yaptıklarını anlattı. İşadamlarına ‘Biz teşvik yasasını gelip memleketlerinize yatırım yapın diye çıkardık, ama içim yanarak söylüyorum, Diyarbakırlı işadamları batıdan gelip yatırım yapmadılar. Yatırım için kılıçlarınızı bileyin’ diye uyardı. Belediye Başkanının kentin sorunlarıyla ilgili raporunda, yurtdışından temin ettikleri 45 milyon Euroluk hibe ve kredilerinin reddedildiğini açıkladı.
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bölgede yaşanan şiddet ortamı nedeniyle beyin ve sermayenin batıya göç etmesiyle doğal bir afet yaşandı. Afet yaşayan bölgeler için pozitif ayrımcılık uygulanarak yaralar sarılmalıdır.’
(Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kudbettin Arzu)
Yazının Devamını Oku 12 Ağustos 2005
<B>BUGÜN Diyarbakır’</B>a çıkartma yapacak olan Başbakan’ın <B>‘Kürt sorunu’ </B>ile ilgili görüşlerine üç eleştiri: TAYYİP Erdoğan 15.2.2004’deki konuşmasında ‘ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içinde Diyarbakır’ı merkez yapacağız, demişti. Bush’a da ‘BOP içinde göreve hazırız’ dedi.
‘Demokratik Cumhuriyet’ herkesin bildiği gibi PKK’nın sloganıdır. Böylece PKK’ya teröre devam edin, arkanızdayım, mesajı vermektedir. Soruyoruz; ‘Kürt sorunu’ konusunda hangi demokratik hak eksiktir? Oynadıkları senaryo bir demokrasi senaryosu değil, bizi kardeş kavgasına ve bölünmeye sürükleyen felaket senaryosudur.’
Doğu PERİNÇEK
SAYIN Başbakan yeni bir şey söylemedi. Biçimsel ve ahlaki bazı sorunlar nedeniyle (151 imzalı ‘silahlar sussun’ bildiriden) imzamı çekmeyi uygun görmüştüm, bugün de aynı tutumu savunuyorum. Yurttaş Girişimi toplantısı böyle gürültülü patırtılı bir şekilde değil de başka türlü yapılsaydı daha iyi olurdu. Demirel’in, Çiller’in ya da Yılmaz’ın söylediklerinden farklı bir şey söylemedi. Kürt sorunu demokrasiyle çözülür, dedi. Eh, günaydın yani!
Prof. Mehmet BEKAROĞLU
1925’den bu yana çözülemeyen Kürt meselesi, üç saatlik bir toplantıda çözülebilecek sorun değil. İktidarın 3. yılına giren AKP, liderinin ağzından ilk kez ‘Kürt sorunu’ibaresini kullanıyor. Biraz geç değil mi? Erdoğan’ın çok yeni ve orijinal bir şeymiş gibi sözünü ettiği ‘demokratikleşme formülü, 1991’de Demirel’in ünlü ‘Kürt realitesini tanıyoruz’ cümlesi, bilahare Çiller’in ‘Bask formülü’ deyimi daha yakın geçmişte Mesut Yılmaz’ın AB yolu Diyarbakır’dan geçer’ cümlesini hatırlıyoruz.
Ragıp DURAN
Tahmini 10 madalya beklemek ne demek
HELSİNKİ’de düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası’na sadece ve sadece 4 sporcuyla katıldık ve ne yazık ki tek madalya kazanamadık. Universiad oyunlarında Gençlik ve Spor Genel Müdürü’nün tahmini ‘10 madalya alacağımız’ üzerine. Oyunlar dün akşam İzmir’de başladı, ev sahibiyiz. 298 yarışmacıyla mücadele edeceğiz ve alacağımız madalya sayısı (altın mı, gümüş mü, bronz mu belli değil) tahminen 10!
Neden böyle oluyor? Çünkü Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü diye bir kuruluş yok! AKP iktidara geldiğinde bu fuzuli ve sporumuzun aleyhindeki kuruluşu kaldıracağının işaretlerini vermişti ama 81 ilde ‘adam istihdam etmek’ için (elbette yandaşlarını) bundan vazgeçti. GSGM’nin bütçesi 254 trilyondur, bunun 200 trilyonu cari harcamalara (kira, maaş, elektrik, su) gidiyor, geri kalan beşte bir tutar da 47 federasyona faaliyet yapsınlar diye dağıtılıyor. Türkiyemiz önceki yıllardan (spora siyaset karıştırma alışkanlığından) GSGM’nin bitirilemeyen şantiyesine dönmüştür. Milyarlarca politik ve işe yaramaz tesis herkesin malumudur.
Süleyman KOZLUCA ANKARA
İktidara 4 gözlükle bakarsak...
EKONOMİ iyi durumda mi, yoksa tehlikeye mi giriyor?
‘İktidar gözlüğü’ ile ortalığı güllük gülistanlık; ‘muhalefet gözlüğü’ ile ortalık kara bulutlara kaplanır, ‘resmi gözlükle’ devletin resmi verilerini görürsünüz.
‘Vatandaş gözlüğü’ takanlar, ne tarafa bakacaklarını şaşırıp, şeşi beş görmeye başlarlar.
Gerçekleri, gözlüksuz daha iyi göreceğini anlayan vatandaş ‘Ben gözlük mözlük istemem. Benim gözlerim bana yeter’ diyerek gözlüğü çıkarıp, olayları çıplak gözle inceler ve şuna karar verir.
Ekonomi, sadece, cebinde bol parası olanlar icin iyiye gitmektedir.
İşsiz, parasız vatandaş için, borsa çıksa ne olur, faiz düşse ne olur.
Siftah yapamadan kepenk kapatan esnaf için, enflasyon düşse ne yazar, düşmese ne yazar.
Hüsamettin ATAMAN DENİZLİ
‘Kuran Şenliği’
ANTALYA’nın turizm merkezi Kemer’de Kuran Şenliği düzenleniyor. Kemer Müftülüğü’nce düzenlenen şenlik dünya ralli şampiyonasının yapıldığı alanda bugün gerçekleşecek.
Müftülüğün duyurusu Kemer girişinde Otogar Kavşağı’nda ‘Davet’ başlıklı dev bir parnkart halinde asıldı. Pankarttaki fotoğraflarda bir kız bir de erkek iki çocuğun Kuran okurken başörtülü ve takkeli görüntüleri de yer alıyor.
Turistleri kaçırtmak mı istiyoruz?
B.E.-ANTALYA
Rehber esnaf olur mu?
KUŞADASI Turist Rehberleri Derneği’nin, Esnaf ve Sanatkar Odaları Sicil Müdürlüğü’ne yazdığı bir yazıda şöyle deniyor:
‘Birliğinizin 4.8.2005 günü Efes Örenyeri Üst Kapısı’nda başlattığı ‘Turist rehberlerinin Esnaf ve Sanatkarlar Odası’na sicil kaydı yaptırmasını’ mecburi kılan uygulamanın yasal olmadığı 6.8.2005 tarihli ve müdürlüğünüzün elemanlarından Murat Erak’a imza karşılığı verilen tutanakla açıklanmıştır.
Sadece turist rehberlerini değil, turistleri ve ülke turizmini de büyük sıkıntıya sokan yasal olmayan bu uygulamaya derhal son verilmesini bekliyoruz.’
Sonuç: ‘Turist rehberleri’ her ne kadar 11.6.2002 gün 24 gün 24782 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Esnaf ve Sanatkar Kolları’ listesinde yer alsa da, ‘Sanat ve ticaret sahibi’ olmayarak, Türk Ticaret Kanunu’nun 17. maddesinin dışında kalarak esnaf ve sanatkar sayılmazlar. Ayrıca TTK madde 1463 bunu teyit etmektedir.
ASKİ’den haksız KAZANÇ
BABAM 83 yaşında ve 40 yıldır oturduğu apartmanda kendi adına su abonesi... Adı geçen ASKi kurum yetkilisi tarafından tarafımıza ulaştırılan son su tüketimi borç bildiriminde 10 yıllık damga süresinin dolduğu gerekçesiyle su sayacımın kartlı sayaçla değiştirileceği bildirilmiş. Tam 40 yıllık su borcunu aksatmadan yapan bir abone olarak herhangi bir abone değişikliği vb. bir gerekçe olmaksızın yapılması istenen ve mali bir ek külfet (sadece sayaç ücreti asgari 300 YTL) getirecek olan söz konusu kartlı sayaç değişikliğinin yaşlı bir karı-koca olarak annem ve babam da dahil birçok hemşerimizi kullanımı itibari ile de son derece sıkıntıya sokacak olması aşikar. Bunun yanında tekrar ediyorum herhangi bir abone değişikliği de söz konusu olmadığı için bu uygulama tamamen haksız ve doğrudan haksız kazanç sağlama amaçlı... Örneğin doğalgaz sayaçlarında bu uygulama sadece yeni abonelere yapılabilmekte. Bu karar öğrendiğim kadarı ile 15 Şubat 2005’te alınmış tipik bir baskın Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi kararı. Eski aboneler, abone değişikliği yapanlar ve ücretini ödemeyenlerle aynı kefeye konulmuş durumda.
Onur KARAVELİOĞLU ANKARA
GÜNÜN SÖZÜ
‘Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı’nın önsözüdür. Ali Babacan’a tavsiyem, AB ile görüşmelere gitmeden önce mutlaka Nutuk’u okusun. Avrupalıların önünde ezilmeye bükülmeye, boynu büyük kalmaya gerek olmadığını öğrenecek.’
(Şu Çılgın Türkler kitabının yazarı Turgut Özakman)
Biliyor musunuz
FINDIKZADE Kızılelma Caddesi’nde ‘Reyhan Lokantası’dan çıkışta, AKP’li bir milletvekilinin ayağının takılması üzerine Samatya’ya inen kaldırımların Fatih Belediyesi tarafından yenilendiğini... CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem, ‘MHP Şenliği’ne belediye araçlarını tahsis ettiği gerekçesiyle Mustafa Sarıgül’ü kınadıklarını belirterek, ‘Sarıgül’ün bu hareketiyle CHP ile gönül bağlarını kopardığını’ söylediğini; buna karşılık Sarıgül’ün Hacıbektaş-ı Veli Anma törenlerine de 25 otobüs tahsis edeceğini açıkladığını... DSP İstanbul İl Başkanı Mustafa Arslan’ın, Ecevit’in Vahdettin’le ilgili sözleri nedeniyle il yönetiminden istifalar olduğu yolundaki haberlerin doğru olmadığını söylediğini... TÖB-DER’in son genel başkanı Gültekin Gazioğlu’nun yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak geçen çarşamba günü vefat ettiğini ve cenazesinin bugün Maçka’da toprağa verileceğini...
MESAJ PANOSU
İSTANBUL Muharip Gaziler Derneği ile Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin ortak açıklamasında; ‘2. Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirenlerin o günlerdeki heyecanını paylaşmak, şehitleri anmak ve kahraman gazilere şükranlarımızı sunmak amacıyla 15 ağustos pazartesi günü İstanbul Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nde ‘Kıbrıs Vatan toprağıdır, satılamaz’ adlı toplantıda ‘Kıbrıs İçin Birlik Hareketi’ çağrısı yapılacağı bildiriliyor.
CADDEBOSTAN plajı ile kent kültürünü tartışıyoruz. Ancak bir sorun var; yeşil alanın uzun yıllardır aydınlatılmaması...Beş kez direkler ve sistem değişmiş, sadece bir yılbaşı gecesi devreye konulmuştur. Acaba buranın aydınlatılmasında ne gibi bir sakınca mı vardır?
Ayfer ÇİLMİ
KİŞİLİĞİ, çalışkanlığı ve hizmetleriyle iz bırakan Edirne Valisi Fahri Yücel’in ölümünün 1. yılında bugün Zincirlikuyu Mezarlığı’nda kabri ziyaret edilecek (11.00), Edirne Selimiye Camii’nde mevlit okutulacak (12.00), Edirne Fahri Yücel Kent Tarihi Müzesi’nde anma toplantısı yapılacak (15.00). (Bilgi: Zeki Kar, 0532-341 87 25)
Yazının Devamını Oku 11 Ağustos 2005
<B>MÜNİH, </B>Bavyera Eyaleti’nin başkenti... Eyalette her zaman Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) ağırlıklı olmasına karşın <B>Münih Belediyesi, </B>Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) elinde. Belediye Başkanı <B>Christian Ude, </B>seçimleri üç kez kazanmış; 14 yıldır bu görevde bulunuyor. Eski gazeteci, avukat ve aynı zamanda Almanya’nın ünlü bir kabere sanatçısı... Kabere sanatçılığını hálá sürdürüyor. Sanatla ilgili dört kitabı vardır.
Haftada bir kez çeşitli kentlerde gösteri yapıyor; herkesi ‘iğneler’; özellikle Hıristiyan Demokratlar’ın eski ve yeni liderleri Kohl’e, Merkel’e acımasızca ‘vurur’, gerekirse partisinin yanlışlarını dile getirmekten çekinmez. Dili, tavrı ve hareketleriyle tam bir ‘halk adamı’dır; halkla her zaman iç içedir. Evine metroyla gider gelir.
Türkleri çok sever, onların sorunlarına her zaman yardımcı olur. Münih’te 80 bin Türk’ün oyunu alır.
Bakın Türkler için ne diyor:
‘Yabancıları yalnız işçi olarak görenler yanılgı içindedir. Onlar ortak iş sahası yaratan işverenler olarak Alman ekonomisinin ayrılmaz bir parçasıdır... Yabancılar ödedikleri vergilerle ekonomiye katkıda bulunuyorlar. Ekonomik nedenlerle ihtiyacın olduğu zaman yabancı işçi getir, ekonomide kriz olduğu zaman yabancılar işimizi elimizden alıyor, diye geri gönder. Bu olamaz, bu kafa değişmeli.’
Christian Ude, bu hafta sonu Pülümür’e gidiyor.
Neden Pülümür?
33 YILDIR BIYIKLI
1972 yılına dönelim:
Almanya’da işçi olarak çalışan, Pülümür’ün Kaymaktepe köyünden Kamer Kılıç’ın, bazı davalarını Ude takip etmektedir. Dost olurlar. Kılıç kendisini Munzur Dağları’nda kurt avına davet eder. Ude bir arkadaşı ile Tunceli’ye gider, köyde iki hafta konuk olur. Bu arada yabancı olduğu anlaşılmasın diye bıyık bırakır; o günden beri de kesmez.
Ude 33 yıl sonra yapacağı gezisi için şöyle konuşuyor:
‘Bu geziyi hiç unutamam, şimdi de ayrı bir heyecan duyuyorum. 1972’deki ziyaretimde, insanların sıcaklığını ve dostluğunu görünce avcılığı bıraktım o zaman. Köyde o zaman sarışın bir çocuk vardı, ilkokul ikiye gidiyordu, onu kucağıma alıp sevmiştim. Bu çocuk şimdi bizim Münih’teki Türk-Alman Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç’tır. Kılıç’lar, üç kuşaktır dostumdur.’
Münih’te 87 kişi olan Kılıç Ailesi’nin mensuplarıyla her zaman birlikte olur, onları yılbaşı partilerine davet eder.
Pülümür Belediyesi, Münih Belediye Başkanı Ude’yi ‘fahri hemşeri’ ilan etti. Bugün İstanbul’a gelecek Ude, Erzurum üzerinden Pülümür’e giderek ‘Bal Festivali’ne katılacak, bu arada adının verileceği Kültür Merkezi’nin temelini atacak. Kabare gösterilerinden elde ettiği parayı merkezin yapımı için Pülümür’e göndereceğini de bu arada söyleyelim.
Dikkat! Zeytinburnu Manhattan oluyor
‘BİZLER Zeytinburnu Telsiz Mahallesi’nde oturan sakinleriz. Büyükşehir Belediyesi, Zeytinburnu’nu deprem bölgesi diye pilot bölge ilan etti. Evlerimiz ne zaman yıkılacak diye endişe ediyoruz. 16.030 konut varken; bunların 2.295’nin riskli olduğunu bildirdiler. Belediye mensuplarından garip şeyler dinliyoruz; Zeytinburnu’nun %17’si yıkılacakmış. Yıkma paralarını da
mülk sahipleri ödeyecekmiş.. Zeytinburnu’nu terketmek için Eylül sonuna kadar belediye ile anlaşmamız gerekiyormuş. Bize de 30 milyar verip daire alacakmışız. TOKİ’nin ve KİPTAŞ’ın daireleri 50-60 milyardan aşağı değil. Yıkılacak evlerimizin yerine Amerika’dan gelecek ünlü yatırımcılar, gökdelenler kuracakmış. Zeytinburnu’nda lüks üç otel inşaatı sürüyor. Zeyport limanı 10 geminin yanaşacağı şekilde büyütülecekmiş. Burada Köy Hizmetleri, Et-Balık, Sümerbank, Askeriyenin ağır bakım, Bozkurt, Akfil, Edip İplik, Akın Tekstil ve Aksu gibi fabrikaların geniş alanları var. Veliefendi Hipodrumu da burada... Tramvay ve tren hatları nedeniyle her semte ulaşım imkanı kolay. Tamam Zeytinburnu, Manhattan olsun ama bizi de mağdur etmesinler.’
Kadrolaşmaya jet atamalar
TEKİRDAĞ’da Milli Eğitim camiasında adeta bir deprem yaşanıyor diyen bir grup öğretmen tepkili:
‘Çok sayıda okul müdürü bulundukları yerden başka okullara bir anda tayin edildiler. Yıllarca okullarında başarılı olmak ve okul sorunlarını çözmek için çalışan müdürler şaşırıverdiler buna.
Dama taşı gibi yapılan atamalar, MEB’in eğitim kurumları yönetici atama ve yer değiştirme yönetmeliğine dayandırılıyor güya. Sadece Çorlu’daki yer değiştirmeler 19 müdürü kapsıyor.
İlk başta masumane görünüyor ama arka yüzüne bakıldığında emekliliği gelmiş müdürleri huzursuz edip, emekli olmalarını sağlamak, ardından da istedikleri okul müdürlerini istedikleri okula atamak... Böylece kadrolaşmanın önünü daha da açmak niyetleri görülüyor.
Yerel yönetim ve itfaiyenin önemi
ÖNCELİKLE yerel yönetimlerin en öncelikli görevlerinden biri olan itfaiyecilik ile ilgili yazınızdan dolayı şükranlarımı sunuyorum. Günümüz yerel yönetim anlayışı, kapsamı çok geniş bu doğrultuda zorluk seviyesi bir o kadar büyük bir kavramı temsil etmektedir. Modern yerel yönetim anlayışı çerçevesinde düzeyli hizmet verebilmek ancak eğitimli kadrolarla mümkün olmaktadır. Ürgüp Belediyesi itfaiye birimi olarak turizm faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgemizde il belediyesi ile koordineli çalışarak çevre ilçe ve yerleşim yerlerine itfaiye hizmetinde yardımlarda bulunmaktayız.
Ürgüp Belediyesi itfaiye birimi başında makine mühendisi ve grup amiri olarak İtfaiyecilik Yüksek Okulu Mezunu bir bayan amir önderliğinde eğitimli bir kadro ile örnek bir hizmet vermektedir. Ekibimizin aynı başarıyı sürdürmesi için çalışmalarımız Kocaeli Üniversitesi İzmit İtfaiyecilik ve Yangın Güvenliği Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Kemal Kürekçi tarafından verilen seminer ve çeşitli aralıklarla yapılan yangın tatbikatlarıyla pekiştirilmiştir. Her türlü tatbikat ve yangınlarda itfaiye birimimizin başarısı herkesçe takdir edilmektetdir.
Günümüzde asıl görevinden çok yardımcı görevleri ile yazılı ve görsel medyada yer alan itfaiyecilik konusunda bu derece ciddi bir yazıyı görmenin mutluluğu içindeyim.
Bekir ÖDEMİŞ- Ürgüp Belediye Başkanı
Torpilli sınav mı
EMNİYET teşkilatında komiser yardımcılığı sınavı 21 Ağustos’ta yapılacak. Ege Bölgesi’nden bir grup polis, İçişleri Bakanlığı’na gönderdikleri yazıda şöyle diyorlar:
‘Şimdiye kadar açılan bütün sınavlarda olduğu gibi maalesef adam kayırmacılık şimdiden başladı.
Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 55. maddesinde ‘meslekte fiilen 6 yılını doldurmuş olmak’ şartı olmasına karşın bazı personelin askerlik hizmetinin de meslekten sayılması ile aslında 6 yılını doldurmayan birçok personelin de bu sınava haksız ve kanunsuz şekilde girmesi sağlanıyor. Bundan önce askerlik hizmeti meslekten sayılmıyordu.
Kanun değişmediğine göre bu yılki sınavda bu hak tanınıyor.
Sınavı niye ÖSYM yapmıyor. Niye soruları Polis Akademisi hazırlıyor.
Emniyet teşkilatında hiç torpilin karışmadığı adaletli bir sınav yapıldı mı?
Lütfen bu yanlışın düzeltilmesini istiyoruz.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Atalarımızın kanla kazandıkları zaferleri düşünelim. Bugünün başarılı yetişkinleri dünün cesur çocuklarıydılar.’
(Benjamin Disraeli)
MESAJ PANOSU
EMNİYET teşkilatının, 21 ağustosta yapılacak (6 yıllık polisler için) komiser yardımcılığı adam kayırmacılığı yapılmasını istemiyor. Eskiden askerlik hizmeti meslekten sayılmıyordu, şimdi bu koşul kaldırıldı. Sınavı niye ÖSYM yapmıyor?
Bir grup polis
KUŞTEPE’de oturuyoruz. Romanlar’ın her gece eğlence seslerinden evlerde oturmak mümkün değil. Sesi sonuna kadar açıyorlar, silah atıyorlar. Polise şikayet ediyoruz, Hürriyet Mahallesi Kağıthane Belediyesi’ne, Romanların oturduğu yer Şişli’ye bağlı, müdahale edemiyorlar.
E.İ
TEM’de bariyerler arasında temizlik, Bayrampaşa-Habibler arasında da yol bakım çalışması yapılıyor. 2 km’lik yolu 35-40 dakikada gidiyoruz. Çalışmalara başlarken, bu yolda hangi gün hangi saatte ortalama kaç araç geçtiğinin hesaplanması, buna göre bir çalışma planı hazırlanması gerekir. Plansız, programsız çalışmalar sayesinde İstanbul halkı trafikte sürünmeye devam ediyor.
Tınaz ŞEKERCİOĞLU
MAKİNA Mühendisleri Odası’nın Kartal temsilciliği tarafından düzenlenen ‘Deprem ve Kartal’ konulu etkinlik 16 Ağustos saat 20.00’de Salon Seranat’ta. Konuşmacılar: Prof. Miktad Kadıoğlu, Makine Müh. Ahmet Özden, Uzman Psikolog Nazım Serin, Dr. Hüseyin Karakuş. 0216-3745493
Biliyor musunuz
BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile Genel Sekreter Ramazan Evren’in izinde olduklarını, işlerin Büyükşehir Meclis 1. Başkanvekili İdris Güllüce ve Genel Sekreter Yardımcısı Mesut Pektaş tarafından yürütüldüğünü... KADIKÖY Belediyesi’nin, Caddebostan’dan sonra tarihi Fenerbahçe Plajı’nı 15 Ağustos’ta ‘beach club’ olarak açacağını...
Yazının Devamını Oku 10 Ağustos 2005
<B>‘DOĞAYI Hayvanları Koruma Derneği </B>(DOHAYKO)... 12<B> </B>yıl önce <B>Adana </B>Büyükşehir Belediye Başkanı <B>Aytaç Durak’</B>ın öncülüğünde bir araya gelmişler; hayvanlara uygulanan vahşeti ve kötü muameleyi durdurmak için... DOHAYKO İstanbul şubesini 8 ay önce kurmuşlar. Başkanlığına Ebru Elgöç seçilmiş, yönetim kurulu da Nilüfer Atalay, Yasemin Yanbay, Asuda Ustaoğlu, Berrin Olcay, İnci Kutay, Serkan Koç, Sema Mandev, Lizi Behmoras, Pervin Davulcu ve Filiz Esen’den oluşuyor.
Elgöç’le konuşurken ‘Hayvanlara çok kötü muamele yapılıyor. Hayvanlar ya öldürülüyor, ya işkence ediliyor ya da hayvan barınaklarında bırakılıyor. Bu nedenle sokak hayvanlarının sorunu için yeni bir proje öneriyoruz’ diyor.
‘Ben olarak çare bulamıyorum, gelin dostlar BİZ olalım’ sloganıyla yola çıkarak projenin önce İstanbul’da, daha sonra da ülkenin tamamında uygulanmasını hedefliyorlar. DOHAYKO İstanbul Başkanı Elgöç, projeyle sokakta yaşayan hayvanların eğitimli bir kadro (hayvan koruyucusu) tarafından yakalanması, tam donanımlı bir araca yerleştirilmesi, merkeze getirilmesi, kısırlaştırılma ve gerekli tüm aşıları, tedavileri tamamlandıktan sonra ‘mikroçip’ uygulaması sonucu, alındığı yere, o mahallede önceden belirlenmiş, eğitimli-gönüllü hayvan koruyucusuna, kayıtlı teslim edilmesi öngörülüyor.
İlk olarak İstanbul’da hastane merkezleri olarak Tuzla, Kadıköy, Alibeyköy, Küçükçekmece ve Sarıyer’de var olan toplama merkezleri çağdaş bir yapılanmaya dönüştürüleceğini söyleyen Ebru Elgöç’e, yeni çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun uygulamasının ne durumda olduğunu soruyoruz:
‘Yasa çıkmasına rağmen ihtilaflar daha da arttı. Barınakların durumu ise aynı kaldı ve iyileştirme çalışmaları bir türlü tamamlanamadı. Ancak biz tür ayırt etmeden tüm canlılara saygı gösterilmesini ve onlarında en az bizim kadar yaşama hakkı olduğunu unutmamalıyız’ diyor.
Projeyi, bir hayvansever olarak bilinen İstanbul Valisi Muammer Güler’le görüşüp hayata geçireceklerini söyleyen Elgöç, belediyeler ve özel kuruluşlardan katkı bekliyor.
www.dohayko.com
0535-418 76 76
(Biz bu yazıyı yazarken Yılmaz Kasapoğlu’ndan bir e-posta aldık; E-posta da, Zekeriyaköy, Çarşı Meydanı’nda, yapılan çeşitli uyarılara rağmen gizli gizli, aşılı ve kısırlastırılmış köpeklerin zehirlenerek öldürüldü bildiriyor ve ‘Gerek Belediye, gerek Jandarma bu Allah’tan korkmaz insanlarla başa çıkamıyor’ deniliyordu.)
Korkunç sayılar
DÜNYA Sağlık Örgütü’ne göre, İstanbul’da 100 bin dolayında sokak köpeği var. Yani 1000 kişiye 8.4 sokak hayvanı düşünüyor.
HER altı ayda bir bütün dişilerin doğurması halinde (sokak köpekleri ortalama 7-8 yavru yapar) 350 bin üstünde köpek doğar. (Artış logaritmiktir.)
BİR sağlıklı dişi müdahale edilmediği taktdirde 6 yılda 67.000 köpeğe ulaşacak kadar üretkendir.
Doğu’da gazeteci olmak
PKK’lı teröristlerin Tunceli’de kaçırdıktan 24 gün sonra serbest bıraktığı jandarma eri Coşkun Kırandi olayını izlerken üç gün süreyle gözaltında kaldık. Beş kişilik İHD heyeti, iki köylü ve onları izleyen biz dört gazeteci ile birlikte...
İlgililer, bizlerin ‘arabuluculuk’ yaptığını düşünüyorlar. Ama bizler gazeteciyiz, olayı takip eder, haber veririz.
Doğu ve Güneydoğu’da gazeteci olmak sahipsiz olmak demektir. Bizler kritik bölgede zor şartlar altında görev yapmaya çalışıyoruz.
Fransa’daki Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Reuter Ajansı ve çalıştığım DHA’nin sorumluları, Başbakanlığı, Dışişleri Bakanlığı’nı ve Adalet Bakanlığı’nı arayarak gözaltına alınmamız üzerine bizlere sahip çıktılar.
Ancak hiç sesleri çıkmayan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Basın Konseyi gibi mesleki kuruluşları ‘Bu arkadaşlarımız görevlerini yapmışlardır’ diye bir tepki de gösteremezler miydi?
Halbuki bu dernekler, İstanbul’da bir gazeteciye bir şey olduğu zaman hemen kınama bildirisi yayınlıyorlar.
Ama bizlere sahip çıkan yok. Böyle bir günde bizlere sahip çıkılmazsa, mesleki kuruluşlarımızın varlığının anlamı kalır mı?
Bu eşitsizliğe ve haksızlığa isyan ediyorum.
Ferit DEMİR-Gazeteci TUNCELİ
Cook’u örnek almak
LONDRA’da ‘Açıkgazete’ isimli internet sitesinde Faruk Eskioğlu, İngiliz siyasetçi Cook’un ölümü üzerine şunları yazıyor:
‘İngiltere aydın geleceğinin öncüsü Robin Cook’u yitirmekten büyük üzüntü duyuyoruz. Cesur politikacı, bütün yetki ve makamını ülkesini ateşe atan yanlış politikalara karşı çıkmak için terk etti. Evrensel düşündü ve dünyanın çıkarları için yalnız kendi parlamentosundan değil ulusal basın aracılığı ile de muhalefetini sürdürdü. Cook’un ölümüyle savaş ve nükleer silah karşıtları, gerçek bir liderini yitirdi. Onu hep saygıyla anacağız.
Türkiye’de bu geleneğin yeşermesi için de Cook’u örnek göstereceğiz.’
Bilindiği gibi İşçi Partisi milletvekili, eski Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı olan Robin Cook, geçenlerde bir kalp krizi sonucu ölmüştü. Cook, 2003’te Irak savaşına karşı çıktığı için Meclis başkanlığından ayrılmıştı.
SSK’nın tuhaf uygulaması
SSK Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü, ‘SSK’nın ayıbı’ (4.8.2005) başlıklı yazıya şu açıklamayı yaptı:
‘Kurumumuzdan babası Halil Gökerti’den dolayı yetim aylığı alan Mehmet Gökerti’nin aylığının 19.4.2005 tarihli rapor gereği hayatını kazanamayacak derecede malul sayılamaması nedeniyle kesildiği, Mehmet Gökerti’nin hem zihinsel özürlü, hem de şeker hastası olması sebebiyle SSK’nın bu hatasının düzeltilmesinin gerektiği belirtilmektedir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 68. maddesine göre; sigortalının çalışamayacak durumda malul bulunan SSK’ya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan erkek çocuklarına aylık bağlanmakta, çalışamayacak durumda malül durumda oldukları için aylık bağlanan erkek çocukları yine 506 sayılı Kanunun 101. maddesi gereğince malullük durumlarının devam edip etmediğine ilişkin tespitlerin yapılabilmesi için kontrol muayenesi sonunda tespit edilecek malullük durumuna göre bağlanan aylıklar kesilebilmektedir.
Habere konu, 3320121746 tahsis numaralı Mehmet Gökerti hakkında yapılan incelemede; kontrol muayenesi sonucunda Tedavi Hizmetleri ve Maluliyet Daire Başkanlığı’nın malüliyet birimince yapılan incelemede çalışamayacak derecede malul durumda bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu durumda Kurumca yapılan işlemde herhangi bir hata bulunmamaktadır.’
Geçmişteki uygulamalarla ‘batık’ noktaya gelen SSK’nın hem zihinsel özürlü, hem de şeker hastası olan gence yaptığına bakın. Bu genç 12 yıldan beri, ayda 350 milyon lira alıyor. Aradan 10 yıl geçtiği için SSK yönetimi, heyet raporunun güncelleştirilmesini istiyor. İzmir’deki SSK Hastanesi’nin verdiği heyet raporunda yine ‘Zihinsel özürlü, iyileşme şansı yok, çalışamaz ve başkasının bakımına muhtaçtır’ deniyor. Hatta ‘kontrol muayenesi’ne gerek olmadığı da bildiriliyor. Buna karşılık SSK Maluliyet Daire Başkanlığı ‘Hayır, çalışamayacak malul durumda değildir’ kararını veriyor.
SSK, kendi kurumunun verdiği rapora inanmıyor. Gariplik burada. Bu genç ölüme mi terk edilsin?
Şimdi özürlü genç, hakkını alabilmek için yargı kapılarında sürünecek, AKP de sakat ve özürlüler için Meclis’e iki vekil gönderdim diye övünmeye devam edecek.
Yazık.
Bu ülke sahipsiz mi
BU ülkenin bir vatandaşı olarak düşünmeden edemiyorum. Bu ülke sahipsiz mi? Bu ülkede bir şeyler oluyor. Vatandaş olarak hep beraber izliyoruz; ülkemizin toprakları, kár eden kurumlar ve güzelim Kıbrıs satılıyor ve yabancılara peşkeş çekiliyor, ama kimse kılını bile kıpırdatmıyor.
IMF şunu yap diyor, yapıyoruz. AB şu kanunları çıkart diyor, biz çıkartıyoruz.
Merak ediyorum, bizi IMF mi adam edecek yoksa AB mi? Bizim öz benliğimiz yok mu? Biz bütün öğütleri kapısında dilence gibi beklediğimiz AB’den mi almak zorundayız.
Türk’e ve Türkiye’ye başı dik olmak yakışır.
Murat DEMİRTAŞ-MUĞLA
Mesaj panosu
ANKARA Yücetepe Emekli Subay Evleri Mahallesi sakinlerinden: Yüzüncüyıl yüzme tesisleri içinde faaliyet gösteren Reyhan adlı aile bahçesinde her akşam yüksek ölçekli müzik ve davul-zurnalı düğünlerden rahatsız olduğumuzu ilgililere iletmek istiyoruz.
Biliyor musunuz
2000 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’ne aday gösterilen, Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı ve Miami Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Nejat Veziroğlu’nun, Beylerbeyi Rotary Kulübü’nde hidrojen sisteminin geleceğini ve hidrojen enerji sisteminin Türkiye için önemini anlatırken, özel bir düzenek yardımı ile ‘su’dan hidrojen enerjisinin nasıl elde edileceğini gösterdiğini...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bir şey her şey için, her şey bir şey için vardır.’
(Goethe)
Yazının Devamını Oku 9 Ağustos 2005
<B>İZMİR </B>Elektrik, Makine ve Mimar Odaları, yangına karşı alınacak önlemleri içeren ve 26.7.2002’de <B>Resmi Gazete’</B>de yayınlanan <B>‘Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin’ </B>geçici 1. maddesinde zorunlulukların yerine getirilmesi amacıyla verilmiş olan 3 yıllık sürenin 26.7.2005’te dolduğunu hatırlatarak uyarıda bulunuyorlar. Ancak yönetmenliğin uygulanması konusundaki çalışmaların eksik kaldığını, alınmayan önlemler nedeniyle önemli can ve mal kayıplarına yol açan yangınların hálá yaşandığını bildiriyorlar.
Özetle şöyle diyorlar:
‘Halen denetim adına yürütülen çalışmalar ise ne yazık ki yeterlilik ve yaygınlık zemininden ve yönetmelik bütünselliğinden uzak yasak savma mantığı ile sürdürülüyor.
Yönetmeliğin amacına ancak, bu denetimlerin yangın güvenliği konusunda uzman mimar, elektrik ve makine mühendislerini de içinde barındıran heyetler tarafından etkin ve yaygın olarak yapılması ile ulaşılabilecektir.
Zorunlulukların yerine getirilmesi süresinin belirtildiği yönetmeliğin geçici 1. maddesinde;
‘Yüksekliği 30.50 metreyi geçen, konut harici bütün binalar ve yatak sayısı 200’ü geçen oteller ile kullanım alanı 3000 m²’nin üzerinde olan alışveriş, eğlence, ticaret ve toplanma amaçlı yerler bu yönetmelikte istenen tedbirleri 3 yıl içinde yerine getirmek zorundadır’ denmektedir.
Diğer mevcut yapılarda ise belediye itfaiye teşkilatı ile Sivil Savunma Müdürlüğü’nün görüşü alınarak bu yönetmelik esaslarına göre belirlenen uygulanabilir iyileştirici tedbirlerin 5 yıl içinde yerine getirilmesi gerekliliği belirtilmiştir.’
Yönetmelik, özellikle can güvenliği açısından yüksek risk grubunda bulunan kamuya açık binalarda, (kafeterya, restoran, bar, sinema, tiyatro, çarşı, otel, okul, hastane, işyerleri vb.) önemli ve radikal önlemlerin alınmasını zorunlu kılıyor. Ancak yangın güvenliğine ilişkin uluslararası nitelikte standartları içeren bu yönetmeliğin yayınlandığı tarihten bugüne kadar, ne yazık ki merkezi ve yerel yönetimler tarafından tamamı ile uygulamaya geçirilemediğini hatırlatan Oda’lar, sürenin dolmasına karşın, teknik kadroların itfaiye birimlerinde sayısının ve niteliğinin artırılması gerektiğini ve belediyelerin yoğun denetimlere başlaması gerektiğini’ duyuruyorlar ve her türlü desteğe hazır olduklarını bildiriyorlar.
Köpekleri say
1990-92 yılları arasında Vergi Denetmenleri Grup Başkanı olarak İstanbul’da çalışmış. Son 11 yıldır da Bakırköy Belediyesi’nde müfettiş olarak görev yapmış. Bundan önceki dönemde Ahmet Bahadır kendisini Başkan Yardımcılığı’na getirmiş. Ancak, yasadışı taleplere imza atmamış ve baskılara boyun eğmediği için bir süre sonra görevden alınmış.
Sözünü ettiğimiz Tayfur Güngör...
Şimdi onun başına neler geldiğini CHP Bakırköy örgütünden bir delegeden dinliyoruz:
‘Güngör, Bakırköylülerin yakından tanıdığı dürüst bir müfettiştir. Ancak Ateş Ünal Erzen döneminde başına gelmedik iş kalmadı. Sağlık Müdürlüğü’nde sözleşmeli olarak görev yapan dört doktorun görevden alınması isteniyor, ancak yasadışı olduğu gerekçesiyle karşı çıkıyor ve bunu teftiş raporunda ‘evrakta sahtecilik’ olarak belirtiyor. Ve ‘kötü adam’ oluyor. Raporunda israr ederken, odasından yaka paça dışarı atılıyor. Ancak Güngör raporunu, Kaymakamlığa ve Belediyeye gönderiyor.
Fakat rapor belediyede ‘sümenaltı’ edilirken, Kaymakamlık ‘sahtecilik’ yaptıklarını belirttiği ‘başkan yardımcısı, personel müdürü, müfettiş ve teftiş kurulu başkanı’nın isimlerinden ‘başkan yardımcısı’nı çıkartıp Valiliğe gönderiyor. Bu arada belediye görevlileri Güngör’ün raporuna itiraz ediyorlar. Yeni görevlendirilen müfettiş ise, meslekdaşı Güngör’ü raporundan ötürü ‘haksız’ buluyor. Buna Güngör, Bölge İdare Mahkemesi nezdinde itiraz ediyor ve haklı bulunuyor.
Valilik de, Büyükşehir’den bir müfettişi olayı soruşturmak üzere görevlendiriyor ve müfettiş Güngör’ün işlemini doğrular şekilde rapor yazıyor. Belediye üst yönetimi, Güngör’e kınama, uyarma ve aylıktan kesme olmak üzere tam 15 disiplin cezası veriyor ve memuriyet sicili bozuluyor. Rapor doğrultusunda belediyenin 5 görevlisi yargı önüne çıkarılacak.’
Sonuçta ne mi oluyor?
Tayfun Güngör, müfettişlikten alınıp yargılanacak olan Başkan Yardımcısı Akif Mahmutyazıcıoğlu emrine veriliyor ve o da kendisini Veteriner İşleri’nin ‘hayvan barınağı’nda görevlendiriyor.
Güngör rapor almadan yeni görevine başlıyor ve ilk iş olarak köpekleri saymaya başlıyor.
Olayı bize aktaran partili ‘Bakın Ateş Bey iyi bir insan ancak etrafına hakim olamıyor. Kendisini sürekli yanlış yapmaya zorluyorlar. Bu işe en iyisi İçişleri Bakanlığı elkoymalı, Mülkiye müfettişlerince olayı inceletmelidir’ diyor.
Dürüst insanlara sahip çıkılması gerekmiyor mu?
TMSF’nin cinliğini ÖİB de yapamaz mı
TELSİM’in İstanbul Esentepe’deki 15 dönümlük arsasının yeni sahibi Torunlar Gıda oldu. İkinci kez ihaleye çıkan arsanın ilk sahibi Finansbank’ın sahibi Hüsnü Özyeğin idi. Fakat devreye Torunlar Gıda girdi ve fiyat yükselteceğini bildirdi. Yenilenen ihalede arsaya %10 fazla vererek 45.9 trilyona yeni arsanın sahibi oldu.
TMSF büyük bir başarı gösterdi.
Özelleştirme İdaresi de, Türk Telekom’un satışında aynı yöntemi uygulayamaz mıydı?
Türk Telekom’un %55’i 6.5 milyar dolara Oger Telecom’da kalmıştı.
TMSF’nin ‘cinliğini’ Özelleştirme İdaresi yapıp, Hazine’ye 650 milyon dolar kazandıramaz mıydı?
AKP’nin DSP’ye liman ‘hıncı’
DSP’nin belediye başkanlığını kazandığı üç ilden biri Bartın; diğerleri Eskişehir ve Ordu.
Belediye Başkanı Rıza Yalçınkaya bugünlerde dertli. Kentin 40 yıldır belediye tarafından işletilen küçük limanının, AKP’li üyelerinin çoğunlukta olduğu İl Genel Meclisi üyeleri tarafından Özel İdare’ye devri isteniyor.
DSP’li Başkan Yalçınkaya diyor ki:
‘Bartın hepimizin. Nedir bu kin? Nedir bu öfke? Hepimiz kardeşiz. Ben belediye başkanı olarak bugün varsam, yarın yokum. Yarın seçim olduğunda bakarsın kendi partilerinin adayı kazanır ve belediye başkanı olur. O zaman limanı tekrar belediyeye mi devredecekler? AKP İl Genel Meclisi üyelerinin almış olduğu bu karar Bartın’a ve Bartın halkına ihanettir.
Bakanlarımızın ve Başbakanımızın buna onay vereceğini zannetmiyorum. Bartın Limanı 1966 yılında zamanın Başbakanı Süleyman Demirel ve zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onayı ile Bartın Belediyesi’ne devredilmiştir.
Eğer bu karar Ankara tarafından onaylanırsa, belediyemiz bir gelirden mahrum olacak ve halkımız da cezalandırılmış olacaktır.
Liman ancak Bakanlar Kurulu onayı ile belediyeden alınır.’
Konu şimdi Ulaştırma Bakanlığı’na intikal etmiş durumdadır. Sayın Başbakanımızın olayı Bartın halkının arzuları doğrultusunda değerlendireceğine inanıyorum. Hizmetlerimiz nasıl engellenir düşüncesiyle alınan bu kararın onay bulmayacağı inancındayım. Çünkü ben parti ayırımı yapmadan hizmet yapıyorum.’
AKP kimden ne için hınç almak istiyor?
‘Sosyal tesis’i eksik kalmış
LÜLEBURGAZ Belediye Başkanlığı, Defterdarlık ve Tapu Müdürlüğü’ne soruyorum.
Lüleburgaz Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Naci Çarıkcı’nın, şirketinde çalışan sigortalı adamı üzerine 1997’de 150 milyon TL’ye alındığı gözüken 18.100 m2’lik tarlanın 4.7.2002 tarihinde (hem de kriz sırasında) başkanı olduğu Oda’ya 56 milyar 250 milyon TL bedelle tapulandırılması, geçen 5 yıllık sürede enflasyon rayicine uygun mudur? Bir oda, kentin 19 km dışında köy sınırlarında ‘sosyal tesis’ adı altında bir yer alıp kendi üyelerinin keyfini düşünürken, aksine üyesi olduğu tüccar ve esnafın sorunlarının çözümüne uzak kalmıyor mu?
Ş.A.- LÜLEBURGAZ
Hoyratça sarf
PARASIZLIKTAN yakınan belediyeler milyarlarca hatta trilyonlarca parayı, sanatçılara hoyratça harcayıveriyor. Artık ülkemizde belediye denilince özellikle yaz aylarında eğlence ve konserler akla gelir oldu.
Eskiden hizmetleri ile tartışılan belediyeler şimdilerde hangi sanatçıyı hangi fedakárlıkla getirdikleriyle konuşuluyor.
Mehmet Ali MALKOÇ-KONYA
Biliyor musunuz
DSP Bartın Belediye Başkanı Rıza Yalçınkaya, 40 yıldır belediye tarafından işletilen limanın Özel İdare’ye devri için öneri getiren AKP’li İl Genel Meclisi üyelerine ‘Bu öfkeniz nedir, bu Bartın halkına bir ihanettir?’ diye tepki gösterdiğini...
HAKKINDA birçok iddia soruşturma konusu olan Bodrum’un Göltürkbükü Belde Belediye Başkanı Halil İbrahim Kaynar’ın, elektrik tesisatçılığı yapan kardeşi Cihan Kaynar’ın, Star’da önceki akşamki ‘Paparazzi’ programında ‘50 trilyon servetim var’ demesinin Göltürkbükü’nde çeşitli söylentilere yol açtığını...
MESAJ PANOSU
ÇENGELKÖY’de oturuyorum. Kuruçeşme sahilindeki eğlence yerleri müziğin sesini öyle bir açıyorlar ki, uyuyamaz hale geliyoruz. İnanın müzik evimizin salonunda çalıyor. Valilik, Savcılık, Kültür ve Turim Bakanlığı’na, Anayasa’nın 56. maddesine göre bu yerlerin ciddi bir denetimden geçmesi gerekmiyor mu? Şehsuvar MATBAN ÇENGELKÖY
MERTER Keresteciler’de kaldırım yenilenmesi adı altında (tekstil sektörünün can çekiştiği bir dönemde) sadece kendilerine maddi kaynak yaratıcı faaliyetler yapılmaktadır. Yollar daraltılarak ulaşım zora sokulmakta daha 6 ay önce yenilenen tüm kaldırımlar yok edilip yeniden yapılmaktadır. Reha AKINAL
Yazının Devamını Oku 7 Ağustos 2005
<B>ATLAS Dergisi’</B>nin Nisan sayısında kapak konusu olarak da sunulan çalışma, <B>Mustafa Kemal’</B>in <B>Çanakkale Savaşı </B>içerisindeki en önemli ve hayati inisiyatifine, bir anlamda onu ‘<B>kader adamı’ </B>yapan olaya ışık tutmuştu.
Arazi uzmanları ve tarihçilerden oluşan uluslararası bir ekip, Mustafa Kemal’in 25 Nisan 1915 tarihinde, meşhur Anzac çıkarmasını karşılamak üzere katettiği güzergahı, dünyada ve Türkiye’de ilk kez açığa çıkardı. Şimdiye kadar sadece teorik olarak bilinen bu güzergah; Atlas ekibi tarafından bire bir, yani o tarihte Mustafa Kemal ve 57. Alay’ın geçtiği yol ve patikalar olarak tesbit edildi.
Önce detaylı haritalar ve tarihi belgeler üzerinde çalışan ekip; bu tarihi parkuru, daha sonra bu bilgiler ışığında arazide kesin olarak tesbit etti. Yaklaşık 3 ay süren çalışmanın sonuçları, ayrıntılı harita ve arazi bilgileri eşliğinde, aktüel fotoğraflar ve tarihi fotoğrafların bileşkesinde, Atlas Nisan sayısında ‘Mustafa Kemal’in İlk 4 Saati’ başlığı altında, Gürsel Göncü imzasıyla yayınlandı.
TARİHİ BELGELERDolayısıyla şimdiye kadar genel olarak hamaset edebiyatı ve asılsız efsanelerle beslenen Çanakkale muharebeleriyle ilgili; hakiki, bilimsel, arazi etüdüne ve tarihi belgelere dayalı çalışmaların Türkiye’de de yapılabildiği kanıtlanmış oldu. Bu çabalarımızın bir meyvesi olarak, Kara Harp Okulu öğrencilerinin bu güzergahı eğitim programlarına aldığını ve geleceğin komutanlarının, Büyük Komutan Atatürk’ün geçtiği yoldan yürüyerek coğrafi ve tarihi detayları bizzat öğrendiklerini haber aldık.
Kara Harp Okulu tarafından ‘Saygı Yolu’ olarak adlandırılan ve selamlanan bu tarihi parkur, Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında Türk askerinin Çanakkale’deki inanılmaz performansının da nişanesidir. Yıllarca çalışmalarını bizzat Gelibolu Yarımadası’nda yaşayarak devam ettiren Gürsel Göncü’yü tebrik etmek gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2005
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök dün bir kez daha teröre karşı sivil-asker ortak mücadele çağrısı yaparken şöyle diyor:
‘Bu mücadele, TSK ve diğer güvenlik kuvvetleri yanında, bütün halkımızın, yöneticilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarının da iştirakiyle, topyekûn bir tarzda yapıldığında daha etkileyici sonuçlar elde edilebilecektir. Terör örgütlerinin en korktuğu şey, toplumun kendilerinden başka tamamının el ele, gönül gönüle bir karşı cephe oluşturmasıdır.’
Özkök, doğru bir tespit yapıyor. Türkiye 20 yıldır terörle mücadele ediyor. Ülke güvenliği için onlarca milyar doları tükettik.
Bundan bir süre önce Genelkurmay teröre karşı sivil-asker ortak birim oluşturulmasını önerdi.
Ancak öneri hükümet adına açıklama yapan Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından hemen reddedildi.
Top yine askerin üzerine yıkıldı.
Tempo’nun bu haftaki sayısında ilginç bir değerlendirme yer aldı. Yayın direktörü Kerem Çalışkan, Genelkurmay’ın teröre karşı ortak birim kurulmasını hükümetin reddetmesini ‘AKP’nin terör politikası yok’ diye yorumlarak şöyle yazıyor:
‘Siyaset geri kaldı, asker durumun önemini daha iyi ve derinden kavradı. Güneydoğu’da merkezi ve etkin politika gerekiyor’ diye yazdı.
Güneydoğu’da güvenlik güçlerine ve büyük kentlerde halka yönelik bombalı eylemler giderek artıyor. Ordu hepimizin; görevini bilerek yapıyor.
Yazının Devamını Oku