Yalçın Bayer

Cenazeye duyarsızlık

8 Şubat 2006
KATOLİK Kilisesi’nin dün önünden giderken bizi tanıyan bir Trabzonlu dedi ki:<br><br>"Trabzon’da bu kadar olay oluyor, siz gazeteciler buradasınız, hükümet nerede?" Bu sözler öfke ve endişeyi ifade ediyordu.

"Trabzon bu kadar sahipsiz bırakılmamıştı. Karanlık güçlerin yeni alanı mı oluyoruz? Bırakın bir bakanı, sekiz milletvekilinden hiçbiri gelmedi bugüne kadar. Vali, vatandaş devletine güvensin diyor ama böyle bir güveni göremiyoruz" diyor.

Hürriyet’in, Vali Hüseyin Yavuzdemir’in icraatlarıyla ilgili ’Basiretsiz’ manşeti yankı buldu burada. Birçok Trabzonlu, asayiş ve güvenlik eksikliğini ifade açık bir dille ifade ediyor.

Nitekim, kendisine yönelik tepkilere karşı, bu işlerin üstesinden geldikten sonra Trabzon’dan ayrılacağını çevresine söylemesi, kendisine dönük eleştirilerin haklılığını ortaya koyuyor.

Valiye yönelik eleştirilerin başında ’partizanlık’ suçlaması bulunuyor. Medya çevrelerinde valinin önümüzdeki seçimlerde AKP’den aday olacağı söyleniyor.

Dün valiye tek destek İl Genel Meclisi Başkanı Ahmet Aslanoğlu’ndan geldi. Aslanoğlu, "Trabzon üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yıkıcı senaryoların planlamasının ardından, şimdi de valiye karşı ’planlı bir yıpratma’ politikası güdüldüğünü" öne sürdü.

Vali Yavuzdemir’e karşı iktidar dışındaki partilerden ve sivil toplum örgütlerinden yöneltilen tepkiler şu noktalarda toplanıyor:

İŞTE YANLIŞLAR

- Silah ruhsatı neden yaygın şekilde veriliyor? (Son aylarda şikayet üzerine azaltmış.) Emniyet’in istihbarat yetersiz olduğu olduğu şikayetlerine karşı neden etkin bir vaziyet alınmıyor? Olayları gören vatandaşların can güvenlikleri yokken ihbar etmemeleri karşısında haklı sayılabilir mi? (Rahibin öldürüldüğü olayla ilgili tek ihbar Azeri bir kadın tarafından yapıldı.) Trabzon’un özgün yapısından ötürü arama-tarama uygulamaları neden etkin şekilde yapılmıyor? (Buna son çıkan yasaların etkin olduğunu da söylemek gerekiyor.) Trabzon’da balistik incelemesi için bir kriminal laboratuvar neden bulunmaz? (O.A.’nin tabancasından çıkan kurşunun incelenmesi 6 saat uzaklıktaki Samsun’da yapılıyor.) Trabzon’da, yaptığı eylemleri sağır sultan bile duyarken, çevresini sindiren bir ’mafya’ liderinin yaptırdığı eylemlerinden hiç haberdar olunmuyor mu? Son karikatür tepkisinden sonra kilise önünde polis nöbeti tutturulmaması ve kamera koydurulmaması bir güvenlik zaafiyeti değil midir? En önemlisi önceki gün, böyle elim bir olay sonrasında kilisedeki ayine Trabzon ilinin alt seviyede bir protokolle (protokolden sadece vali yardımcısı, belediye başkan vekili ve müftü vardı) temsil edilmesi, yabancılara saygısızlık sayılmaz mı? (Valinin sadece cenaze uçakla gönderilirken havaalanına gitmesi ve eleştiriler karşısında taziye ziyaretini dün akşam yapması dikkat çekti.)

KILIK KIYAFET KADAR

Bir not daha... Ali Kemal Bayraktar adlı bir avukatın kurduğu kılık kıyafet ile ilgili derneğin yazılı şikayetini ciddiye alıp, memurların kılık kıyafetlerinin adaba uygun olmadığı resmi dairelere gönderip, bunun doğru olup olmadığının araştırılmasını isteyen Vali Yavuzdemir’e haklı olarak soruluyor:

"Böyle gereksiz bir ’hassasiyet’ kentin asayiş sorunlarına gösterilseydi, bu olaylar yaşanır mıydı?"

Gerçekten, Trabzonlular olay karşısında haklı olarak tepki gösterdiler ancak ayinden ve cenaze töreninden uzak durdular. AKP’li milletvekilleri de, bürokrat kıyımı kadar bu konuda duyarlı olmalıydılar.

Endişe ve öfkelere sessiz kalınamaz. Bütün beceriksizlikler yeni TCK’ya bağlanırsa, devlet işleri yürümez.

Cinayet, Rus konsolosunu korkuttu

İTALYAN Katolik Kilisesi rahibi Andreas Santoro’nun cenazesi İstanbul’a gönderilmeden önceki ayin töreninden sonra ikametgahına dönerken Rus Konsolosu Oleg Loginov’la tesadüfen karşılaştık. Takım elbiseli olarak adeta ’donmuş’ gibiydi, dişleri titriyordu.

Gözleri de hüzün doluydu ve tedirgindi.

Faruk Bildirici ile başınız sağolsun dedik, kendisine.

"Beyefendi" diye başlayan, vurguları Rusça’yı çağrıştırsa da temiz bir Türkçe ile konuşuyordu.

"Ben bu şehirde neden yaşıyorum, biliyor musunuz. Ben Almanologum. Almanya’ya gitmedim, buraya geldim. Çünkü bu şehri ve insanlarınızı seviyorum. Ama şimdi bir insan öldürüldü. Ben bu insanı yakından tanımıyorum, ama tanıyorum. Şimdi çok üzgünüm. Huzurumuz, kaçtı. Biz bundan sonra bu şehirde nasıl yaşayacağız?"

Sonra da soruyor:

"Bakın, burada kaç konsolos var, biliyor musunuz?"

Trabzon’da Rusya, İran, Gürcistan başkonsoloslukları, Almanya-Avusturya ve Panama fahri konsoloslukları var. Yani ayine kendisinden başka kimsenin gelmediğine dikkat çekmek istiyordu. (Gürcistan Başkonsolosu, kendisi ayrıldıktan sonra geldiği için onu görememişti.)

Gazeteleri okuduğunu söyleyip, "Her gün öldürme olayları var, nefret var" diyor.

Son olarak "Bu olay önemli ve tehlikelidir" diyerek çarpıcı bir vurgulama yapıyor.

Konsolos Loginov, Sentore’nin 1990’lardan sonra ’insan kaçakçılığı’nı (Nataşa) önlemek için yaptığı çalışmaları hatırlatınca, bu konuyu pek konuşmak istemedi. "Doğu Karadeniz’de ne kadar Rus vatandaşı kadının yaşadığı" sorusuna, "Tam bilmiyoruz ama 2 bin civarında olabilir. Ancak çoğu bizde kayıtlı değil" dedi. Bu yanıt bir ölçüde ’Doğu Karadeniz’deki Rus kadınların kilise ile bağlantılarının olmadığı’ anlamına geliyordu.

"Din mi değiştirdiler?" deyince "Hemen hemen %99’u..." diyerek şunu ekledi:

"Böylesine bir olay varken, ben bu konuda konuşmak istemiyorum."

Bir diplomatın bu şekilde açık konuşması her ne kadar ender rastlanacak bir olaysa da, tehlikenin büyüklüğünü göstermesi açısından çok çok önemli değil mi?

Onun yanında koruması yoktu...

Dinsel etki mutlaka var

İçişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, "Çocuk susma hakkını kullanıyor" dedi.

Emniyetin 48 saattir uyumadan yürüttüğü, ’çekirdek’ bir kadronun çalışması sonucunda neticeye varıldığını ve O.A.’nın sabaha karşı evinde uyurken yakalandığını bildiren yetkili, "Operasyonun dört dörtlük yürüdüğünü, tanıkların teşhislerinin de tam olduğunu’ söyledi.

- Tabanca...

- Ailenin çıktı...Tabancanın olayda kullanıldığı da tespit edildi.

- Dinsel etki var denilebilir mi?

- Mutlaka...

- Yönlendirme var mı?

- Tabii, kendisini kimlerin yönlendirdiği konusunda geniş bir araştırma yapılıyor.

- Karikatür olayının etkisi...

- Mutlaka etkilenmiştir. Ayrıca bunun ötesinde etkilenmesi için yönlendirilmiştir de...

- Olaydan sonra ’Allahu ekber’ demesi...

- Doğru...

- Bilinçli bir çocuk mu?

- Hayır, psikolojik sorunu olduğu anlaşılıyor.

- Gözetim süresi ne olur?

- En fazla 48 saat olabilir... Emniyet Genel Müdürlüğü olarak biz alacağımız bilgileri aldık. Savcılığa gönderildiğinde susma hakkını kullandı.

- Süre istenir mi?

- Gerek kalmaz sanırım, tutuklanır.
Yazının Devamını Oku

Kilisede çan çalmak istediler

7 Şubat 2006
AKP Trabzon Milletvekili Asım Aykan, 1994-2002 döneminde Trabzon Belediye Başkanlığı’nda bulunmuş... RP kökenli, belediye başkanlığını bırakıp milletvekili seçilmiş. Karşıt bir parti tarafından, başkanlığı döneminde kiliseyi onardığı eleştirilerine karşı bize telefonda şunları söylüyor: - Yanlışa cevap vermem. Adam bir yardım isteğinde bulunsaydı onarırdık. Ama ben tamirat, tadilat yaptırmış değilim, öyle bir talep de gelmedi. Zaten bize ihtiyaçları yoktu. Çünkü kilise olarak kaynakları geniş.

Rahibin öldürülmesi olayı...

- Tekil bir olaydır.

Yabancı parmağı...

- Dilerim olmaz. Böyle bir durum olursa çok manidar olur.

Olayın altından bir tarikat çıkabilir mi?

- Tarikattan kaynaklanırsa kötü olur, üzülürüm.

Misyonerlik faaliyeti var mıydı?

- Bu benim işim değil, polisin yetkisinde.. Ancak sadece Trabzon’da değil ki, Türkiye’nin her yerinde misyonerlik faaliyeti yapılıyor. Başkanlığım dönemimde bu duyumları alınca baktırmıştım... Bana verdikleri cevap, mahallelerde fakir insanları, gençleri bulup, onları para karşılığında mahalle sorumlusu etmeleriydi. O zaman 100 mark veriyorlardı... Özellikle bayanlara verdiklerinin tespitini yaptırdım. Bizim orası muhafazakárdır; bu tür çalışmalar karşılık bulamaz.

Çan çalma meselesi...

- 10 yıl kadar önce Mersin’den bir din görevlisi bana geldi. İtalyan kilisesinin sorumlusuymuş. Biz Trabzon’daki kilisede çan çalmak istiyoruz, diye talebi oldu. Ben de kendisine, Roma’da Vatikan’da ezan okutuyor musunuz, diye sordum. Ezan ve çan karşılıklı olsun o zaman dedim. Özgürlük ve hoşgörü burada olsun isteniyorsa orada da olmalı... O zaman Trabzonspor’un, Lazio ile maçı vardı. Arkadaşlara Roma’da öğrenin bakalım dedim. Roma’da ezanın dışarıda okunmasına izin verilmiyormuş; sadece içerde okunuyormuş ezan...

Aykan, Katolik temsilcisinin talebini Dışişleri’ne de sorduğunu, Roma’da dışarıya ezan sesi verilmediği cevabını aldığını söyledikten sonra şöyle devam ediyor:

"Bunun üzerine Trabzon Müftülüğü’ne başvurup böyle bir talebe dini açıdan görüş istedim. Bölge tarih boyunca Hıristiyanlık yaşamış, 10 kilise yapılmış... Müftülükten, ’ibadet hakkı verilebilir’ diye cevap verildi. Ama konu ortada kaldı; çünkü istenen talebin devamı gelmedi. Çan ve ezan meselesi de kapandı.

Maşatlık mevkiinde Katolik mezarlığı...

- Orasının Hıristiyan mezarlığı olduğunu söylediler bize. Orada peyzaj çalışması yapıldı ve koruma altına alındı.

Trabzon karıştırılmak isteniyor.

- PKK kendisine göre bir hedef peşindeydi. Gümüşhane- Torul üzerinden bölgeye inmek istedi, Maçka tarafında görüldü ama bu iş o kadar kolay değil. Başaramadılar.

Olayların 4 gerekçesi

AKP Milletvekili Aykan; 8.5 yıllık belediye başkanlığı döneminde yaşadığı tecrübelerle Trabzon’daki son gelişmeleri dört başlıkta topluyor.

Fuhuş.

Çek senet mafyası.

İhale mafyası.

Tehditle para sızdırma olayı, gözdağı verme.

Olayın kökleri SSCB’nin 1989’daki çözülmesine kadar uzanabilir.

Daha sonra mı? Yunanistan’daki Pontusçuların bölgeye özlemleri, PKK’nın Karadeniz’e ulaşma çabaları, TAYAD eylemleri, İddaa oyunu üzerindeki sahtekárlıklar, futbolculara dönük kurşunlamalar, haraççılık ve gaspçılık...

Nataşaları fuhuşa karşı uyarıyordu

VATİKAN’dan bir heyetin gelmesinden sonra bir grup gazeteciyle birlikte dün sabaha karşı kiliseyi gezdik; yeni boya ve badana edildiğinden her yer tertemiz ve düzenliydi. Bir tezgáhta çok sayıda dua metinleri ve satılık ’İncil’ kitapları yer alıyor.

Bir kara tahtaya tebeşirle yazılmış "Yaralarınızı saran Allah’a şükredelim. Rabbim bizi dinle" yazısı pazar günkü ayinin konusu belki de. Bir başka yazıda da "Düşmanlarınızı sevin" diye yazıyor.

Kilisede iki ikon dikkat çekiyor. Resimlerin alt yazılarında "günahkár olan kadının karşılanması...", diğerinde de "zina yaparken yakalanan kadının Mesih tarafından bağışlanması..." tasvir edildiği Türkçe olarak belirtiliyor.

Bunların yanında bir duada "Günah içinde yaşayan kadın... Git ve bundan böyle günah işleme!" yazılı.

Karadeniz
bölgesinde, Rusya ve Kafkaslar’dan gelen ’kadınlara’ karşı özellikle ’muhafazakár’ partilerin ve bunların etkisinde kalan il yöneticilerinin ’hassasiyeti’ biliniyor. Rahip Sentore’nin, bir din adamı olarak ’uyarıları’ da konunun bir başka cephesini oluşturuyor.

Neredesiniz ey Müslümanlar!

TRABZONLU, Haydar Baş’ın Bağımsız Türkiye Partisi’nin destekçisi ’Yeni Mesaj’ Gazetesi’nde 30.11.2001’de yer alan bir yazıda "Santa Maria Kilisesi’nin Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleri arasında çok önemli bir yere sahip olduğu" ve misyoner gençlerin kalması için kilisenin beş yıldızlı oda konforunda düzenlendiği ve kilisenin tadilatında ’Müslüman milletvekillerinin çabalarının olduğu’ iddia ediliyor.

TRABZON’nun Araklı Belediye Başkanı, SP’li Ümit Cebi, cumartesi günü Hz. Muhammed’e Peygamber’e hakaret eden karikatürle ilgili olarak Rize’de yapılan protesto mitinginde şöyle konuşuyor: "İslam coğrafyasındaki arızalar yüzünden Müslümanlar inim inim inliyorlar. Yeryüzünde gávur kudurmuş, Müslümanlık koyun olmuş, neredesiniz ey Müslüman kardeşlerim. Rize bugüne kadar birçok kahraman yetiştirmiş, birçok ilim adamı yetiştirmiş. Şimdi neredesiniz ey Rizeliler. Bu mitingi MHP de organize etse, ANAP, AKP, DSP, hatta CHP de organize etse ben katılırım. Nasıl Irak bacımızın ırzına geçiyorsa, yarın sıra size gelecek. Sıra size gelmeden ey Rizeliler kendinize gelin."
Yazının Devamını Oku

Trabzon izlenimleri: ’İnsan kurşunun kimden geldiğini bilir’

5 Şubat 2006
TRABZON, bir haftadır şokta... Şimdi de ’Kurtlar Vadisi-Irak’ filminin ’duygu çemberi’ne girmiş durumda... Özellikle Necati Şaşmaz’ın imajından etkilenmeyi sürdüren gençlerin tutumları ve öte yandan mafya-çete olayları karşısında huzuru bozulanların tepkilerinin bundan sonra ne olacağı merak konusu... Film, iki sinemada, altı salonda toplam 32 seans olarak gösterime girdi. İlgi o kadar büyük ki, 10 günlük biletler şimdiden tükenmiş, ilk kez 01.00 seansı bile konulmuş. Royal’ın işletme müdürü Sinan Çürük, Trabzon’da "Seyirci açısından Türkiye ortalamasında rekor kırabileceklerini" söylüyor. TV’deki ’Kurtlar Vadisi’ dizisini evlerinde ve lokallerde seyreden gençlerin, kravatsız koyu takım elbiselerle daha sonra kentin Uzun Sokak ve Kahramanmaraş caddelerinde tur attıkları Trabzon için bir olgu. Bu film sonrası aynı manzaralar varlığını sürdürüyor.

Trabzonlu bu ’eğilim’den gittikçe rahatsız oluyor. Bir esnaf, "Trabzon’a Kurtlar Vadisi yakıştırması yapılmasını istemiyoruz" diyor.

DERİN SESSİZLİK

İki futbolcuya yönelik saldırının ardından yetkililerin ’derin bir sessizliğe’ gömülmesi karşısında ortaya atılan iki görüş ortaya tartışılıyor.

Kimileri, bu olayların yetkililerce önceden bilinmesine karşın önlem alınmadığını ve bu nedenle hiç kimsenin ortaya çıkıp doğruları söyleyemediğini düşünüyor. Buna karşılık ise, kentin asayişinden sorumlu kişilerin ’beceriksizlikleri’ nedeniyle soruşturmayı hızlandıramadığı ve suskunluğun asıl nedeninin bu olduğu görüşlerini taşıyanlar da az değil. Olayı, kimlerin neden gerçekleştirdiği konusunda sayısız senaryolar üretiliyor. Hatta polis bile zaman zaman olayla ilgisi olmayan isimleri bir şekilde basına sızdırabiliyor. Saldırının baş zanlısı olarak aranan Hakan Süleyman’ın arkadaşlarından Özgür Eyüboğlu adlı genç de, kurbanlardan biri oldu, "İsmim bu olaya nasıl karıştırıldı, anlayamıyorum" dedi. Gerçekten de Eyüboğlu’nun bu olayla uzaktan yakından ilgisinin olmadığı doğrulandı sonunda...

Baştan suskun kalarak olayın ’mağduru’ olmaktan ziyade suçluların yakalanması konusunda yardımcı olmadıkları bilinen iki futbolcuyu sonunda Ankara’dan gelen uzman ekibin sorguladığı ve iki zanlının ismine ulaşıldığı belirtiliyor. Nitekim bu isimlerden, Hakan Süleyman’ın suç ortağı Erdem Kılıç dün Bursa’da yakalanarak Trabzon’a getirildi. Süleyman’ın da bir iki gün içinde yakalanabileceği belirtildi. 1.5 yıldan beri görevde olan Vali Hüseyin Yavuzdemir’in, olayı örtbas ettiği iddiaları karşısında bazı gazetelerde istifaya çağırılması ’sıkıntılı’ günler yaşamasına neden oluyor. Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’in de, son hazırlanan 40 kişilik tayin listesi arasında isminin bulunduğu iddiaları burada doğrulanmadı.

Silah düşkünlüğünün fazla olduğu yörede şöyle bir deyim vardır.

"İnsan kurşunun kimden geldiğini bilir."

Ogün de dövülmüştü

BİLİYORSUNUZ, Ogün diye başarılı bir futbolcumuz vardı ve takımın kaptanıydı. 1996’da şampiyonluğu kaybetme sürecine girildiğinde oyunculara karşı büyük tepki doğdu. O sezon Trabzon, Samsun deplasmanında mağlup olmuştu. Bir taraftar grubu dönüşte kaza geçirmiş, 4 kişi ölmüştü. Cenazenin kaldırıldığı cami avlusunda, Ogün antrenör Yılmaz Vural’ın yanında, taraftarların saldırısına uğrayarak dövülmüştü. Şampiyonluğun Fenerbahçe'ye kaptırılmasını taraftar hazmedemiyordu. Nitekim, bu tatsız olaydan sonra Ogün, Trabzon’da kalmadı ve Fenerbahçe’ye transfer oldu. Aynı şekilde Abdullah da...

Ogün’ü o zaman kim dövdürdü? Takımdaki bir arkadaşının etkisi var mıydı?

Ogün şikáyetçi bile olamadı. Olayı yöneticiler örtbas etmeye çalıştılar. Ancak şimdiki Fatih ve Gökdeniz olayı da aynı şekilde sumen altı edilmeye çalışılırken, kurşunlama olayının arkasından ’mafya’ çıktı.

’Siyaset-spor-bürokrat’ üçgeni, Ogün olayında, saldırganların yargıya çıkmasına engel olmasaydı, son gelişmeler hiç yaşanmayacaktı. Trabzonspor’daki çöküşün tarihi o zaman başladı ve büyüdü. ’Trabzon milliyetçiliği’nin yükselişinin nedeni bu olayların arkasında aranmalıdır.

Suç patlaması yok ancak...

TRABZON Barosu Başkanı Mehmet Şentürk, şehirde idari anlamda bir ’gevşeklik’ olduğunu doğruluyor.

Trabzon gençliğini şöyle tanımlıyor Şentürk:

"Heyecanlı tabii... Sosyal, kültürel, ekonomik olarak kaybedecek bir şeyi olmayan, cezaevi ile evi arasında fark görmeyen, hatta cezaevinde yatmayı kabullenebilecek 13-30 yaş arasında binlerce nüfus var ve bunlar işsiz... Merak ve ilgi alanları sadece futbol..."

Futbolcu açısından...

- Hiç kolay değil, Trabzon’da ve dışarıda yaşayan Trabzonluların tek beklentisi; hep galibiyet ve şampiyonluk... Ama esas olarak son yıllarda masa başında haklarını kaybetmesi... İşte bu durum, taraftarın gerilmesine ve zaman zaman kontrol edilemeyen öfke patlamalarına neden oluyor.

Fenerbahçe maçında Trabzonspor'un bir penaltısının verilmemesi, Fenerbahçe'nin ofsayttan attığı golün sayılması sonrası hakem Cem Papila'yı protesto için 20 bin kişinin yürüyüş yapması kayda değer tepkilerden biri Trabzonspor tarihinde...

Şentürk, Trabzon’da suç adedine göre oransal bir artış olmadığını, suç türlerinde değişim olduğunu belirtirken, "Vücut bütünlüğüne dönük suçlar az da olsa artıyor, buna karşılık gasp ve hırsızlık olayları azalıyor" diyor.

Güvenlik kuvvetleri...

- Kolluk kuvvetlerinin görevini yerine getirmedikleri yanında, adalet ve ceza sistemine dönük serzenişler var. Kolluk kuvvetlerinin görevini tam olarak kullanmadıkları gibi yetkilerini tam olarak bilmedikleri kanaatindeyim. Arama ve yakalama konusunda adliyenin destek verdiği kanaatindeyim.

Öldürme ve yaralamada artış var derken, TV dizilerinden etkilenme...

- Muhakkak ’Kurtlar Vadisi’nin etkisi olmuştur.
Yazının Devamını Oku

’Üst kimlik Trabzonspor’

4 Şubat 2006
TRABZON’a uçakla geldiğimizde birkaç saat önce kurşunlama olayında bir kişi ölmüş, bir başka olayda da bir kişi bıçaklanmıştı. Havaalanından otele varıncaya kadar bir polis ekibine rastlamadık.

Son 1.5 yıldır hassas bir dönemden geçen Trabzon’da kaygılar her geçen gün artıyor.

Dünkü yerel gazeteler ’suç’ başlıklarıyla doluydu.

"Allah aşkına durun artık" (Karadeniz), "Silahlar susmuyor" (Kuzey Ekspres), "Yine kurşun" (Türksesi), "(Trabzonspor) Kendi evinde koruma istedi" (Günebakış)...

Bunların dışında komşu Rize’de CHP ve DYP il başkanlarının evleri ve işyerlerinin soyulduğu haberleri dikkat çekiyordu.

Yazının Devamını Oku

’Dün dündür bugün bugün’ mü

3 Şubat 2006
AKP, 2002 seçimlerine giderken yayınladığı 'Seçim Beyannamesi'nde 'Yolsuzlukla Mücadele' konusuna önemli bir yer ayırmış. Nitekim, bu anlayış sonucu seçmenlerin teveccühüne mazhar oldu ve iktidara geldi. Daha siyaset sahnesine çıkmadan, eğip bükmeden, sağa-sola sapmadan çok iyi bir seçim beyannamesi hazırlıyor ve bir de 'yolsuzlukla mücadele' tarifi yapıyor.

Özetle deniliyor ki:

"Yolsuzluk, 'kamu imkanlarının kişisel çıkarlar için kötüye kullanılması'dır. Sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal ve her şeyden önemlisi ahlaki çöküntü ve çürümüşlüğün ürünü ve göstergesi olan yolsuzluk, halkın bürokrasiye, siyaset kurumuna ve genel olarak devlete ve adalete güven duygusunu zayıflatmaktadır."

Seçim beyannamesinde, "vatandaşın partimizden beklentisine uygun olarak yolsuzlukla mücadelede cesur adımlar atılacağı" belirtilirken, siyaset ve kamu yönetiminin yolsuzluktan arındırılması için de toplumun temiz kalmış geniş kesimleri ve STÖ'lerin sorunun çözümüne katılarak, mücadelenin böylelikle topluma mal edilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.

Ve en vurucu bölüm arkadan geliyor:

"Kamunun kaynak dağıtım mekanizmalarında yolsuzluğun azaltılabilmesi için vergi, ihaleler, devlet yardımları, krediler, teşvikler, sübvansiyonlar, gümrük işlemleri, işe alma, terfi ve tayinlerde, siyaset-sermaye ilişkilerinde şeffaflık sağlanmalıdır."

RANT DAĞITMAYLA SAVAŞ!

Olay, beyannamede bir cümle ile şöyle özetleniyor:

"Kamu kesimi rant dağıtma mekanizması olmaktan çıkacaktır."

Hal böyle olunca arkası da bakın nasıl geliyor:

"Siyasetçilerin ve kamu yöneticilerinin mal varlıkları şeffaf hale getirilecek... Siyasetin finansmanının şeffaf hale getirilmesi ve objektif kriterlere bağlanması için Siyasi Partiler Yasası'nda gerekli düzenlemeler yapılacak... Kamunun bütün iş ve işlemlerinde şeffaflık asıl, gizlilik istisna olacak... Son yıllarda ülkemizde büyük boyutlara ulaşan, halkın devlete olan güvenini sarsan, ülkemizin uluslararası imajını zedeleyen yolsuzluk olaylarının ortaya çıkarılması ve suçluların cezalandırılması için gerekli idari ve hukuki önlemler alınacak... Kamu yönetiminde gereksiz yere genişletilen 'gizlilik kültürü' ile mücadele edilecek..."

Metin daha uzun, ama geriye kalan ihtimal belirgin.

Beyanname ya bir yerden kopya edildi; doğru dürüst okunmadı ve böylece arşivlerde unutulup kaldı, ya da insanın dili varmıyor ama "Dün dündür bugün bugün" anlayışının sıkı bir icracısı oldu.

Malum, boynuz kulağı geçermiş!

Tabii ki serveti olacak

MİLLET de o kadar salak ki, hep de sizin bu tezinize göre düşünür. Çok bekleyeceksiniz daha, yüklenin bakalım. Bildiğiniz bir yolsuzluk belgesi varsa açıklayın bitsin; nedir bu mal varlığı baskısı... Bana ne Başbakan'ın servetinden, adam 10 yıl Ülker'in Anadolu Yakası dağıtımını yapmış, tabii ki serveti olacak.

Taha DÖNMEZ

’Patron’un müthiş vaadi

’ÇANKAYA'
da ünlü bir balıkçı restoranı... Günlerden çarşamba, akşam saatleri.

Cam kenarındaki masada üç kişi yemek yiyor. Biri 'batık' bir patron; karşısında da bir yargı mensubu; yanında top sakallı bir genç.

’Patron' konuşuyor:

- Bize davalarımızda çok yardımcı oldunuz.

- Eh... Biz eski dostuz.

- Bu iş halledilirse, ben de yeniden düzlüğe çıkarsam hepinize Bodrum'da birer yalı...

Top sakallı araya giriyor:

- Bana da alırsınız, değil mi?

Patron son sözünü söylüyor:

- Maksat iş halledilsin.’

Bu konuşmalara bir okurumuz kulak misafiri olmuş.

Acaba kim olduklarını siz tahmin edebilecek misiniz?

18 bin fidan elimde kaldı

BEN dış mekan süs bitkileri yetiştiren bir üreticiyim. Kasım 2005 tarihinde İstanbul Büyükşehir'e bağlı Ağaç A.Ş.'den gelen yetkililer, Sakarya Pamukova'daki fidanlığıma gelip çeşitli türlerden yaklaşık 18.000 adet fidanı beğenip alacaklarını taahhüt ettiler.

Söküm gününde kaparo vereceklerini söylediler.

Aralık 2005'te kaparoyu alıp söküme başladık, sökülen fidanları rutbolladık (köklerin toprağı ile birlikte çuvala sarılması). Tüm bu emek, masraf ve zahmetlerin sonunda Ağaç A.Ş. yetkilileri hiçbir gerekçe göstermeden fidanları almaktan vazgeçtiklerini ve kaparoyu geri istediklerini söylediler.

Şu anda ağaçlarım sökülü durumda beklemektedir.

Belediye ödeneklerini kendi yandaşları (partili) fidan üreticilerine istedikleri fiyattan satın alabiliyorlar.

Mehmet Bayraklı-ÜRETİCİ

GÜNÜN SÖZÜ

"İş Bankası’nın binlerce mudisi vardır. Onu bir siyasi partinin malı gibi göstermek finansal harekete olumsuz yansır. İş Bankası, Türkiye’nin önemli bir kurumudur. Ve CHP’nin de malı değildir. Sadece belli hisselerinin CHP tarafından kontrol edilme hakkı vardır. CHP’yi savunuyor değilim. Ama ticari hayata azami özeni göstermemiz gerekir. Ticari hayata zarar verecek girişimlerden kaçınmak gerekir."

(DSP Genel Başkanı Zeki Sezer)

TRT'de at kuyruğu ve küpe de yasak... TRT Müzik Dairesi Baskanı Doç. Süleyman Erguner yayınladığı genelgede böyle emrediyor. Ayrıca sakallı veya kirli sakallı olanların görev yapmamalarını hatırlatıyor. İnşallah sıra kirli bıyıklılara da gelir. Amin!..

Akar DURU
Yazının Devamını Oku

Orgeneral Hilmi Özkök'e çağrı

2 Şubat 2006
T.C. Anayasası'nın Cumhurbaşkanı’nın 'Görev ve yetkileri' başlıklı 104'ncü maddesinde: Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında "TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak, MGK'yı toplantıya çağırmak, MGK'ya Başkanlık etmek, Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak" da yer almaktadır. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları Anayasa’ya göre aynı zamanda MGK üyesidirler. 11’nci Cumhurbaşkanı seçimi yaklaşırken; yukarıdaki Anayasa maddeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu konudaki görüşünü, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e, önce Yüksek Askeri Şura’da, bilahare MGK'da kurul üyelerine açıklama imkanı vermektedir. Genelkurmay Başkanı Özkök’ü, bu kutsal görevi Genelkurmay Başkanlığı görevini devretmeden önce yapmaya davet ediyorum. Orgeneral Özkök’ün yapacağı tavsiyeler, TBMM'nin yetkilerini ortadan kaldırmaz. Aksine milletvekillerinin oylarını kullanırken aydınlanmalarını sağlar. Aksi takdirde ordumuzu ve cumhurbaşkanlığı makamını yıpratmak ve ülkemizde kaos yaratmak isteyen bazı güçlerin eline koz verilmiş olur.

KIVRIKOĞLU YAPMIŞTI!

T.C. Anayasası ve ilgili yasalar Genelkurmay Başkanı'na bu zeminlerde bu konuda görüşlerini söyleme imkanı vermektedir. Nitekim Org. Özkök’ten önceki Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 10’ncu Cumhurbaşkanı seçimi öncesi, görüşlerini önce Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Başkanı olarak benim aracılığımla, bilahare zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’le yaptığı 45 dakikalık baş başa bir görüşmeyle açıklamıştı. TSK’nın cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili yasal zeminlerde görüş bildirmesini, antidemokratik bulanların, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş gerekçeleriyle birlikte yakın tarihimizi iyi okumaları gerekir. Ülkeyi yöneten AKP iktidarının ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda gereksiz bir gerginlik ortamı yaratmayacağını ummak istiyorum.

Tevfik DİKER- (E) Subay, 19 ve 20’nci dönem Milletvekili, Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Genel Başkanı.

Bir de Melen'in mirasına bakın

GAZETE
Sahipleri Sendikası eski Genel Sekreteri Remzi Erkürem telefonda mal varlığı tartışmaları için diyor ki:

"Eski Ulus Gazetesi’nin müessese müdürüydüm. Eşim de partinin 1960-70'li yıllarda muhasebe müdürüydü. Atatürk'ün mirası konusunda kimse bir şey söyleyememelidir. Kuruşuna dokunulmamıştır. Ama benim söyleyeceklerim başka.

Van Milletvekili Ferit Melen vardı, Mülkiye'yi bitirmiş, daha sonra Maliye Bakanlığı'nda Gelirler Genel Müdürlüğü'ne kadar yükselmiş, Maliye Bakanı olmuş ve 1971 döneminde de Başbakanlık yapmıştır.

1988'de öldüğü zaman eşine, avukat kızı ve ekonomist olan oğluna ne miras bıraktı?

Kasasında bir tabanca ve Ankara'daki mebus evlerinde küçük bir ev ve bankada küçük bir araba bile alınamayacak miktarda bir para... Türkiye'den böyle başbakanlar da geçti."

Mal önemli değil saklamak yanlış

İSTANBUL'dan K.K. adlı avukat bir okurumuz yazıyor: "Başbakan Erdoğan, mal varlığını açıklamaktan imtina ediyor.

Tayyip Bey'in, 1994'ten itibaren, Ankara'da mal varlığı davasından yargılandığı sürece kadarki mal varlığı biliniyor. En son mal varlığını 2002'de başsavcının isteği üzerine 20 sayfaya yakın bir liste halinde vermiş. Orada her şeyi izah ediyor. Ve milletvekili seçilmeden önce, hakkındaki davadan beraat ediyor. 2003, 2004 ve 2005'teki mal varlığındaki hareketi ise kamuoyu bilmiyor.

Erdoğan kendisini ve partisini rahatlatmak için bunu açıklamak zorundadır. Aynı şeyi, Erkan Mumcu'nun açıkladığı gibi Baykal ve Ağar da yapmalıdır. Mal varlığı kendi iradesiyle beyan edilirse, bu niye suç olsun? Zaten yasada gizliliğe yönelik bir hüküm yok.

Kimse kamuoyundan bunu esirgememelidir." (Not: Mal varlıklarını daha önce internet sitesinde açıklayan CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu ile dün açıklayan AKP'li Turhan Çömez, Fuat Geçen ve Ertuğrul Yalçınbayır'a örnek oldukları için teşekkürler...)

Arınç ABD gezisini hatırlamıyor mu

ERTUĞRUL Özkök dünkü yazısında TBMM Başkanı Bülent Arınç'a mal varlığı konusunda ellerinde öteki ülkelerin meclislerinde ne gibi uygulama yapıldığı konusunda karşılaştırmalı bir araştırma bulunup bulunmadığını sorduğunu yazıyor.

Arınç, "Yok ama bir araştırayım" demiş.

Arınç, TBMM'den birçok heyetle ülke parlamentolarını ziyaret ediyor, onlar da buraya geliyorlar. Eski milletvekili ve bakan Ahmet Tan, önceki gün Habertürk'te 1997'lerde bir parlamento heyeti olarak ABD'ye gittiklerinde, şeffaflık konusunda kendilerine brifing verildiğini anlatıyordu.

Dün Tan'a bu ziyaretin ayrıntılarını sorduk.

"Bülent Arınç, Mukadder Başeğmez, Bedri İncetahtacı, Erkan Mumcu, Ayseli Özsoy ve ben davetliydik. Kongre’yi ziyaretimizde, Amerikan tarafının tercümanı da şimdiki AKP milletvekili Egemen Bağış'tı. Bizlere Kongre ve Temsilciler Meclisi üyeleri açıklamalarda bulundular; yasa maddelerini anlattılar, broşürler verdiler; şeffaflık, siyasetin finansmanı, hediye almanın sınırları vs. konusunda... Şeffaflık uygulamasını hepimiz gıptayla izledik, keşke bizim Meclis'te de böyle bir uygulama olsa dedik. Arınç da takdirle dinleyenlerden biriydi. Sayın Arınç'ın herhalde arşivinde kalmış olmalı bunlar."

Ey halkım

MAL varlığını açıklamayan, açıklayamayan bir başbakan sizi yönetiyor ey halkım!

Acaba o mu yönetiyor? Neden soru sormuyorsun yıllardır ey halkım?

İlk seçimde ne yapacaksın ey halkım?

Gene bu düzenin partilerine mi?

Cumhur UTKU

GÜNÜN SÖZÜ

"Kendine inanmayan hep yalan söyler."

(Anonim)
Yazının Devamını Oku

Siyasetçilere ders

1 Şubat 2006
PARLAMENTERLERİMİZ, Meclis’e ’mal-banka bildirimleri’ tartışmaları üzerinde şeffaf davranmazlarken, İngiltere’de bu işlerin nasıl yapıldığını hiç merak ettiniz mi? Biz ettik, araştırdık.

İngiliz Avam Kamarası’ndaki milletvekillerinin mal varlıkları, her yıl yenilenmek üzere Parlamento’nun internet sitesinde, herkesin denetimine açık olarak yayınlanıyor. Parti liderleri (başbakan ve bakanlar da dahil) ve sıradan milletvekilleri, her yasama döneminde normal milletvekili maaş ve yolluklarının dışında elde ettikleri gelirleri, hediyeleri (örneğin, 20, 30 sterlinlik maç biletlerini bile) ve sahip oldukları malı mülkü, Meclis Başkanlığı’na beyan ediyorlar. Ve bunlar internet sitesinde yayınlanıyor.

TATİLE KARŞI BAĞIŞ

Örneğin, Başbakan ve Sedgefield Milletvekili Tony Blair’in ismine girip, söz konusu listeye bakıldığında, geçen yıl itibarıyla seçim bölgesi parti teşkilatına yapılan bağışların yanı sıra, avukatlık yapan eşi Cherie Blair’in (geçenlerde Türkiye’ye geldi) yazdığı bir kitaptan gelir elde ettiği, Mısır’da tatilde iken Ürdün Kralı Hüseyin’in kendisinin geri dönüş için uçak sağladığı, eşi Cherie’nin Avustralya ve Yeni Zelanda seyahatleri sırasında verdiği özel konferanslardan ücret aldığı, ağustos ayında şarkıcı Cliff Richard’ın Barbados’taki villasında ailesiyle birlikte 26 gün tatil yapması (basında çok tartışıldı) karşılığında ev sahibinin para almaması nedeniyle bir hayır kurumuna muhammen bedel üzerinden bağış yaptığı gibi şeyler beyan edilmiş. Bristol’de ve Londra’da birer gayrimenkul sahibi olduğu da kayıtlı...

BEBEK HEDİYESİ BİLE

Aralarında ana muhalefet Muhafazakar Parti lideri ve Witney bölgesi milletvekili David Cameron ve Liberal Demokratlar’ın bir süre önce istifa eden lideri Charles Kennedy’nin de bulunduğu tüm milletvekilleri ve liderler de, normal maaşları dışında tüm gelirlerinin kaynaklarını, alınan hediyeleri, sağlanan ayrıcalıkları hiçbir şeyi gizlemeden beyan etmişler.

Örneğin, Liberal Demokrat eski lider Ross, Skye ve Loachaber bölgesi milletvekili Charles Kennedy’nin listesine girildiğinde "Geçen yıl doğan çocuğuma hediye olarak gelen giyim eşyaları bir sepet içinde bazı yiyecekler ve bir buket çiçek" gibi armağan bildirimine bile rastlanıyor.

GAZETECİLER YÜKÜMLÜ

İşin daha da ilginci (bize göre ilginç ama, sağlıklı bir demokraside doğal ve gerekli), parlamento çatısı altında görev yapan gazeteciler de, aynen milletvekilleri gibi normal maaşları dışında gelir elde ettikleri tüm kaynakları buraya beyan etmekle yükümlüler.

Örneğin filanca gazetenin ya da televizyonun (BBC, ITN, SKY vs.) veya ajansın muhabiri, eğer başka yayın organlarına ’free lance’ haber veya makale yazıyorsa, verdiği mülakat, konferans veya danışmanlık hizmetlerinden gelir elde ediyorsa bunları eksiksiz bildirmek zorunda.

İşin en ilginç tarafı, bu gelirlerin ya da armağanların miktarı ya da parasal değeri beyan edilmiyor. Sadece, "normal gelirinin ötesinde neler yaptığı bilinsin" ilkesi gereği bu kaynaklar kayda geçiyor. Tabii, gerektiğinde bu kaynaklardan soruşturulmak üzere... Şimdi başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, tüm siyasetçilere sormak gerekiyor: Gerçekten de AB kriterlerine uymak ve AB’ye tam üye olmak istiyor muyuz? İşte ’demokrasinin beşiği’ bir Avrupa ülkesinde, bir AB üyesi ülkedeki uygulama...

Koyu Proteston bir politikacı olarak tanınan Tony Blair, "I am only responsible to the God" (Ben sadece Allah-u Teala’ya hesap veririm) demiyor.

Sahte banknot korkunç boyutta

BAZI özel bankalara gittiğimde iki adet 50 YTL’lik banknotumu bozmadılar. "Niye" dedim, "Genel Müdürlük direktifi" dediler. "Niye", dedim, "Piyasada korkunç sahte para var" dediler. "Paramın sahte olup olmadığını kontrol edin" dedim, ona da bakmadılar. Dehşete düştüm... Anlaşılıyor ki, piyasada inanılmaz boyutta sahte para var. Bir bankacı korkunç tabirini kullanıyorsa, ekonomimiz sahte para üzerinde mi yürüyor? Artık sigara satan küçük büfeler bile verdiğimiz parayı özel ışıkla kontrol ediyor. Bu bir rezalettir!

Alpay KATAR

Mungan’a özür

ROCHE’ın eski Satış Müdürü Veysi Mungan’dan, yaptığımız yanlışlıktan ötürü özür diliyoruz. Mungan’ın gönderdiği açıklamayı aynen yayınlıyoruz:

"Hiç hapiste yatmadım... Yolsuzlukla mücadele adına çok olanağı (özel depoya 88 milyona satılan kanser ilaçlarının SSK hastanelerine 231 milyona satılmasına karşı çıktığım için 3 milyon doları kabul etmediğimi ve reddettiğimi müdürüm mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde anlatmıştır) kabul etmediğim tüm ilaç endüstrisinin çalışanları tarafından bilinmektedir.

Roche uygulamaları hakkındaki yazılı şikayetlerimin doğruluğu Cumhuriyet Savcılığı’nın iddianamesinde ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun üç ayrı raporuyla tasdik edilmiştir.

Yolsuzluk ve haksızlığa karşı verdiğim mücadele adına ailemle beraber çekmekte olduğum sıkıntıların karşılığı hapiste yatmadığım halde hapiste yatan diye çıkmamalıydı, diye düşünüyorum. Sevdiğim ve takdir ettiğim Yalçın Bayer’in köşesinde ise hiç çıkmamalıydı."

Buyurun ’Nereden buldun’ yasasına

ZENGİNİN malı züğürdün çenesini yorarmış.. Bazı bakanların oğulları AKP iktidarının yumuşak karnıdır. Yakın siyasi tarihimiz ’enişte, birader, yeğen’ gibi akrabalarla ilgili şaibelerle yüklü haberlerle doludur. AKP iktidarı da ’Abi ve oğullar’ gibi yakın akrabalarla anılacak gibi.

Mal varlığı ile ilgili yapılan bildirimler gizli kaldığı sürece ve en önemlisi mal varlığı ile ilgili olarak ’Nereden buldun?’ diye sorulmadığı müddetçe bu tartışmalar havanda su dövmektir. Başbakan gerçekten bu konuda kamu vicdanını rahatlatmak istiyorsa, ’Nereden buldun?’ yasasını çıkartarak yürülüğe koymalıdır.. Umudumuz yok ama, bu gibi düşünenleri mahcup etmesini dilerim.

T.D.-ANKARA
Yazının Devamını Oku

Suç işleniyor

31 Ocak 2006
CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, İstanbul Büyükşehir ile Dubai Şeyhi El Maktum'un şirketi arasında Levent-İETT arsasına ilişkin sorusuna İçişleri Bakanlığı'nın verdiği yanıtı yetersiz bularak anlaşmanın gerekçesiz olduğuna ilişkin şu yorumu yapıyor: "Büyükşehir ile Dubai International Properties arasında ortak GYO kurulması Anayasamıza, Tapu Kanunu'nun 5444 sayılı yasa ile değişik 35. maddesine, SPK Yasası'na ve 11 sayılı SPK Tebliği'ne aykırıdır. Kendi ülkesinde Türk vatandaşlarına taşınmaz edinme olanağı sağlayamayanlara, Türkiye topraklarını ve belediye parsellerini peşkeş çeken Başbakan ve Büyükşehir Belediye Başkanı suç işlemektedir. Belediye parselleri, belediye yasaları ve Devlet İhale Yasası kurallarına aykırı biçimde 3. kişilere satılamaz ve devredilemezler. GYO, belediye parsellerinin ve kamu taşınmazlarının yasadışı yağmalanması ve peşkeş çekilmesi bir araç olarak kullanılamaz."

AB mi lazım yine

GAZETELERDE yine aynı mevzu... Mal mülk beyannamesi. Gene Maliye Bakanı'nın ibretlik sözleri!..

Şirketlerin, şahısların mal mülk beyannameleri 'gizli'ymiş. Buna "öp babanın elini" derler. Ben 57 yıldır yurtdışındayım. Her yıl mal mülk, gelir beyanı veririz. Çocuklar da dahildir buna... Bankalar kimlere ne kadar yıllık faiz ödediğini doğrudan Maliye'ye bildirir. Asıl vergilenme bunların toplamından doğar.

Her kişi Maliye'ye gidip, istediği kişi veya şirketin vergi beyanının kopyasını küçük bir ücret karşılığı alabilir.

Maliye Bakanı Unakıtan, "Mahremdir" demiş. Bu birilerini korumak değildir de nedir?

İlla ki AB mi gelip düzeltmeli Türkiye'yi?

AB ikaz ediyor ama bizimkiler, vurdumduymaz.

Türkiye'nin ulusal gururuyla daha fazla oynamayın, Türkiye'yi uygar dünya önünde daha fazla küçültmeyin!..

Enis İlhan İÇTEN-Mühendis

ÇAMUR ATMAK

TÜRKİYE'nin ne kadar kritik bir dönemden geçtiği ortada. Devlet yapısı güçlü olan ülkeler, bu tür durumlarda ulusal bütünlüğüne büyük önem verirler. Türkiye'de ise ulusal bütünlüğü temsil eden kurumlara saldırmak moda haline geldi.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmak için her türlü yöntem uygulanıyor. Generaller kendilerine bir şey diyemeyince eşlerine saldırıyorlar. Şemdinli olayını bahane edip orduyu toplumun gözünde küçük düşürmeye çalışıyorlar. Son dönemde bir de Sabetaycılık çıktı. Kime çamur atılacaksa, ilk söz "O Sabetayist'tir" oluyor.

Bu tür konuları işleyen sitelerin bir 'Gülen kişi'nin etrafındakiler tarafından yurtdışından yönlendirildiğini çok sağlam kaynaklardan öğrendik. Bunların hesabının bir gün mutlaka sorulacağına olan inancımızı paylaşmak istedik.

M. Fehmi ALSANCAK ANKARA

SEÇİM SANDIKLARI

PARTİLERE yapılan yardımlardan azıcık kesin de şu seçim sandıklarını değiştirin. Afganistan ve Irak'ta, en son Filistin'deki seçimlerde oy sandıklarını herhalde görmüşsünüzdür. Bir de 'modern Türkiye'nin modern tahta oy sandıkları... Sandıklarla kıyaslayın. İmaj meselesi galiba.

M. ÖZDEMİR NAZİLLİ

O gün gelecek

MEMLEKETİMİZİN ve dünyamızın büyük şairi Názım Hikmet'in, şiirinde nasıl da 'dehşetli' bir hüzünle dile getirdiği gömülmeye 'dair' vasiyeti; tam da istediği gibi elbette yerine getirilecektir. Ama o gün, ne yazık ki bu gün değildir. O gün; milletimizin her bir ferdine kadar cehaletten, esaretten, yokluktan ve yoksulluktan, yoksunluktan kurtarmak için gösterdikleri çabaların bedellerini sürgünleriyle, hasretleriyle ve de canlarıyla ödeyen şairlerimiz, yazarlarımız, sanatçılarımız ve bilim insanlarımıza millet olarak iliklerimize kadar işlemiş olan borçlarımızı hissettiğimiz gündür. Belki daha doğrusu, bu hissiyatı millete yansıtabildiğimiz gündür. O gün Kuvayı Milliye günüdür.

Recep BİLİCİ-ADAPAZARI

Nükleer santral

ÜLKEMİZDE doğalgaz sıkıntısı yüzünden elektrik santralları, endüstriyel tesisler bir bir üretimini durdururken, yıllar önce Akkuyu Nükleer Santralı yapımını durdurarak bizleri bu duruma düşüren ilgilileri saygıyla anıyorum. Elektrik kesintileri kapıda beklerken bu bize ders olmalı, santralın yapılmasına derhal başlanmalıdır.

Melih ÖZTÜRK

Elektrik Mühendisi


Kentmen’in rakı şişesine sansür

TRT 1'de geçen cumartesi günü çok eski bir Emel Sayın filminde (Çam Sakızı) Hulusi Kentmen'in rakıyı şişeden içtiği sahne bir güzel kesilmiş. İnanamadım. TRT'de sansür ekibi mi kurulmuş? Alkol mikropları öldürür, yalan ve hırsızlık ise insanları içten çürütür.

TRT bu konuda hassas olsa daha iyi olur.

Can TEKELİ

Fındıkta ’Aganigi’

GEÇENLERDE Hollanda'daydım. Bizim yeni mahsul fındığımız perakende 10 Euro'ya yani 16 YTL'ye satılıyordu. Kendi ülkemizin ürününe biz Avrupa'dan pahalı bir fiyat veriyoruz; 20-24 YTL. Avrupa'da fındık 16 YTL ise, bizim 10-12 YTL ödememiz gerekmiyor mu?

Yoksa bize, televizyonlardaki gibi Aganigi mi yapıyorlar?

Bu durumda fındıkta tüccar, fahiş kár ediyor demek ki...

Biz ucuz fındık yemek istiyoruz.

Atilla BAYSAL

Biliyor musunuz

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile ilgili olarak Kemalabi.com sitesinin açıldığını, sitenin İngilizce bölümünde de 'Bigbrother' olarak tanıtıldığını... BAŞBAKANLIK Teftiş Kurulu'nun üçüncü raporunda, Rekabet Kurulu'nun Roche lehine verdiği kararları 'tartışılır' nitelikte bulup 'gözden geçirilmesi'ni isterken, Roche firmasının bir süre hapiste yatan eski yöneticisi Veysi Mungan'ın avukatı Ayhan Erdoğan'ın Altıyol'daki bürosuna giren hırsızların para ve değerli eşyaları bırakıp sadece dava kayıtlarının bulunduğu laptopun çalındığını... DYP Genel Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük’ün, son bir yıl içinde 223 vatandaşın lösemi ve kan kanseri yüzünden hayatını kaybettiğini, 871 lösemi hastasının ilik nakli beklediğini belirterek, AKP hükümetine acilen ulusal boyutta özel bütçe ve kadrolu bir Kemik İliği Bankası kurması uyarısında bulunduğunu...

MUNZUR suyu üzerinde barajlar yaparak insanlığın kültür miraslarından birini daha suya gömmeye çalışan zihniyete karşı verdiğiniz çabadan ve destekten dolayı bir Tuncelili olarak size müteşekkirim. Danıştay'ın verdiği karar bizleri mutlu etmiştir.

Hasan BİLGÜTAY
Yazının Devamını Oku