Yalçın Bayer

Solda arayış

26 Şubat 2006
"DEVLET ile iktidar çatışması sürüyor. Nedeni, genel yapıda sol bir muhalefet anlayışının olmaması... Zaten araştırmalarda sol partilerin oyunun yüzde 15-17 arasında olduğu görülüyor. Sol, gündemi yakalayamıyor. Bu durumda AKP'nin başarısızlığı ve yarattığı çatışma ortamına karşı solun bir alternatif olduğunu göstermek için DİSK'in öncülüğünde oluşturulan ve adını Dünya İnsan Hakları Günü'nden alan '10 Aralık Platformu', bu nedenle Türkiye için çok önemli... Ülkenin yaşadığı tahribat ancak böyle yeni bir yapıyla engellenebilir ve Türkiye yeniden ayağa kaldırılabilir."

İzmir Atatürk Spor Salonu'nda dün yapılan 'Solun İzmir Buluşması'nda yapılan konuşmalar bu çerçevede odaklanıyordu. Yani özetle 'solda yenilenmeyi, bütünleşmeyi ve kitleselleşmeyi' sağlamak ve nihayette iktidar olmak...

Solda tıkanıklığın aşılmasına dönük bu proje çalışmasının sonunda ortaya bir parti çıkar mı?

DİSK'in böyle bir amacı yok. İlk önce baskı grubu olmalı; özellikle CHP'yi 'ürkütmeli'... Politika belirleme merkezi olmalı. Ancak partileşme gereği doğuyorsa önce lider adaylarının kriterleri ortaya konmalı.

Platforma katılanlardan bazılarına göre "Neden olmasın..."

Amaç; AKP'nin yaklaşık yüzde 30'luk oyunun dışında kalan yüzde 70'lik bir yelpazeyi kucaklamak...

Onlara göre en büyük engel Baykal ve Ecevit...

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen'e dönük Ecevit'in 'iması' da platform içinde kayda düşülen bir isim oldu.

Bir platform katılımcısıyla konuşurken sorumuz üzerine şöyle dedi:

"Liderlik konusunda şimdiden şartlanılmış bir isim yok."

Platform, fikri anlamda zenginleşiyor.

Gördüğümüz, henüz eyleme dönüşecek bir 'kıpırdanış' yok ama bu çıkışlar, sola umut verir, nefes aldırabilir.

’V’ KAZ UÇUŞU

DİSK
Genel Başkanı Süleyman Çelebi ile platformun konuşmacıları Derya Sazak'ın sunumuyla Ertuğrul Günay, Meral Okay, Ersin Salman, Prof. Burhan Şenatalar ve Vicdan Baykara'yı dinledi Egeliler... Salman, 'uzun mesafe koşucuları' adını verdiği barkovizyon gösterisinde kazların göç sırasındaki 'V' uçuşlarından kıssadan hisse çıkarttı, soldaki değişimin de aynı bu kuşlardaki gibi bir düzen, ahenk içersinde olmasını diledi.

DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi'nin söyledikleri özetle şu oldu: "Umudun adresi soldur; bu adres solun birliği ve iktidarıdır. Bu ülkenin insanlarını artık sağa teslim etme gibi bir lüksümüz yoktur. Sağın alternatifinin sağ olmasına seyirci kalamayız."

Dünkü İzmir toplantısı Abant, İstanbul ve Eskişehir'den sonra dördüncü oldu. 4 Mart'ta da Adana'da toplanacaklar; sırada Gaziantep, Malatya, Van, Ordu ve Ankara var. 'Solun buluşması' toplantıları 10 Mayıs'a kadar sürecek.

Bu toplantılar sonucunda 'içerikli' bir tablonun çıkıp çıkmayacağı bundan sonra şekillenecek.

Sol, CHP’de toparlanmalı

ABDÜLLATİF Şener, Aliağa ve Konak kongreleri için İzmir'e gelmiş.

"Bizde kavga yok, genel merkez tek adayla seçime gidilmesini istiyor, ancak yine aday yarışı oluyor" diyor.

Gece yarısı sohbetinde, 'sol' üzerine kendi açısından şöyle bir aktarım yapıyor:

"İdris Küçükömer'in 'Düzenin Yabancılaşması' kitabında bir tablo vardır.Sol parti olarak eski DP ve AP; sağ partiler olarak da İttihat Terakki ve CHP gösterilir. Türkiye'de hiçbir zaman sağ ve sol ekonomik anlamda tanımlanmadı; hep ideoloji öne çıkarıldı. Bu nedenle sağ ve sol tanımla partileşmeye gitmek bana doğru gelmiyor. Mesela, AKP kurulurken kendisini sağ ve sol olarak tanımlamamıştır; liberal kelimesi de bizim parti programında yoktur."

Şener'den soldaki yeni girişimlere bakışı şöyle:

"AKP hem küreselleşmeden yana olanlar, hem de yerel milli duygu taşıyanlar için cazibe merkezidir. Solda birlik arayanların hiç şansı yok. Beğenmediklerini içlerine atsınlar, CHP'de birleşsinler."

Baykal bizi siyasetten soğuttu

İZMİR'de, CHP İl Başkanı Selçuk Ayhan'ın, İzmir toplantısını "İyi niyetli görmediğini ve pazarlama faaliyeti olduğunu" öne sürerek "CHP'li üyelerin bu toplantıya katılmalarını doğru bulmuyorum" demesi, etkisini gösterdi. Salonda, uyarı nedeniyle örgüt ve yerel yönetimlerden tanıdık simalara rastlanmaması dikkat çekiciydi.

Her biri sol partiler bünyesinden gelmiş katılımcılarla konuşurken ilginç yorumlar yaptılar.

Tacettin Bayır: Sol, gerçek liderini bulamıyor. Mevcut liderler ne kalıyor, ne gidiyor. Babasının önünü açmadığı, baskı altında tuttuğu oğlu gibi... Baykal da bizi siyasetten soğutuyor.

İsimlerini vermek istemediklerimiz de var. Çünkü 'infaz' edilebilirler.

CHP kadroları arasındaki hizipleşmelerden yakınan bir mühendis "İzmir'de şimdiye kadar üç kelle (3 il başkanının görevden alınması) verdik; ama demokrasiden taviz vermedik. İzmir'de nedense benim (örgütün) adayım değil de Baykal'ın adayı kazanıyor hep."

SOSYAL DEMOKRAT ÇİÇEKLER GÖRDÜM

Bir başkası:

"Bütün sol partiler, geriye bakmadan asgari müştereklerde bir araya gelmelidir."

"Sol İzmir'de düşmemeli..."

Bir başkası:

"12 Eylül sonrasında kaybolan kuşağı yeniden siyasete kazandıralım. Bizlerin 1970'lerde yaptıklarını RP ve AKP yapıyor; biz niye o örgütsel çalışmaları unuttuk." Ardından bir başka üye: "Bu oluşumda hükümranlık yapısı istemiyoruz." diyor.

Özlem içeren bir söz:

"Ben sosyal demokrat çiçekler gördüm burada."
Yazının Devamını Oku

Liderlik mesajı mı

25 Şubat 2006
MİMAR Sinan Üniversitesi, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen’e önceki gün ’fahri doktora’ unvanı verdi. Rektör Prof. İsmet Vildan Alptekin’in, Prof. Büyükerşen’in laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin daima savunucusu olduğundan, yaşamı boyunca bilimsel ve sanatsal çalışmalar yürüttüğünden, yaptığı şehircilik çalışmalarından, Türk kültür ve sanatı ile eğitim sistemine katkılarından dolayı bu ödülün verildiğini söylemesi...

Büyükerşen’in, lise sonrasında öğretmenlerinin kendisi için bu üniversiteyi önerdiklerini; ama babasının ekonomik imkánı olmadığından bu kuruma giremediğini açıklaması ve "Bu kurum hayatımı erişilmez sevgiliye duyulan platonik bir aşk olarak daima etkilemiştir" demesi...

Buraya kadar tamam... Bir tören protokolünde söylenebilecek sözler bunlar. Ancak Bülent Ecevit’in bir cümlesine siyaseten dikkat etmek gerekiyor.

Ecevit, Mimar Sinan Üniversitesi Rektörü Prof. İsmet Vildan Alptekin’e tören dolayısıyla gönderdiği kutlama telgrafında, Büyükerşen’in bugüne kadar gerçekleştirdiği büyükşehircilik çalışmaları ile Türk kültür ve eğitim sistemine katkılarına vurgu yaparken "Sınırlı olanaklarla Eskişehir’i her alanda büyük ve güzel bir şehir durumuna ulaştırdı... Büyükerşen’in, benzer olanakları ülkemizin tümünde gerçekleştirme olanağı bulabileceğini umarım" diyor.

BAŞBAKANLIK MI

Büyükerşen’
in ’Eskişehir mucizesi’ni Türkiye’de gerçekleştirebileceğini belirten Ecevit, acaba ne demek istiyor?

"Şimdiki kadroyla işler yürümüyor, Büyükerşen’in genel başkanlığına yeşil ışık yakıyorum" imasında mı bulunuyor?..

Büyükerşen, bu yolda uzun süreden beri örgütten gelen genel başkanlık taleplerini geri çeviriyordu.

Yılmaz Hoca cephesinde önümüzdeki günlerde ’hareketlenme’ olursa buna şaşmamak gerekiyor.

GÜNÜN SÖZÜ

"Ömür dediğin üç gündür; dün geldi, bugün geçti, yarınsa meçhuldür, / O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür..."

(Ali Poyrazoğlu)

Savaş alanının tarihi dokusu yağma edilemez

KÜLTÜR ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nda (İstanbul) görev almış bir öğretim görevlisi, "Size bir şey anlatmak istiyorum" diyor:

"Geçenlerde gazetelerde bir haber okudum. Bir petrol dağıtım şirketi (OPET), Gelibolu Yarımadası’nda savaş alanları üzerinde bulunan köylerde 5 milyon dolarlık bir proje başlatmış; adı da ’Tarihe Saygı’... Ama anlaşıldığı kadarıyla, tarih turizmi, köy meydanını güzelleştirme, çevre düzenlemesi gibi faaliyetler öne çıkıyor. Burada yürütülecek projeler, esas olarak turizme ve gelecek ziyaretçilere göre biçimlendirilemez. Öncelikle yapılması gereken şey; muharebe arazilerinin tarihi dokusunu korumak, bunu gelecek nesilleri gerçek bilgilerle olduğu gibi aktarabilmektir.

Tarihe saygı deyince ilk yapılacak şey, köy meydanlarını güzelleştirmek değil, savaş alanlarını korumak ve bunları bilinçli bir ziyarete hazırlamak, gereken işaretlemeleri doğru yapmak olmalıdır.

Ayrıca bölgenin 1. dereceden sit alanı olduğunu hatırlatmak isterim. Oradaki insanlar evinin kapısını boyayabilmek amacıyla Koruma Kurulu’ndan aylarca izin almak için beklerken, oraya çakılacak her çivi için iki kere düşünmek lazım.

18 Mart Deniz Zaferi’nin yıldönümü yaklaşırken, anma törenlerini şova dönüştürmekten de artık kurtulmamız gerekmiyor mu? Yapmamız gereken şey ortaokul müsamereleri değil, abartısız bir şekilde geçmişimize ve tarihimize sahip çıkmaktır."

Hasta doktor, doktor ise tayin bekliyor

1999’
da Cerrahpaşa’yı kazandım; 6 yılda bitirdim. Bitime 10 gün kala mecburi hizmet yasası çıktı. İki ay sonra atamam yapıldı. 2005’te mezun olanlar mecburi hizmetten muaf oldu; hatta bazı fakülteler bunun için erken mezun verdi. 3-4 fakülte, böyle bir şey yapmadığından bizler mecburi hizmete yakalandık. 8 ay oldu, diplomamız verilmiyor, çalışma hakkımız yok. Sağlık Bakanlığı yetkilileri gözümüze baka baka "9 bin YTL veriyoruz" diyerek yalan söylüyorlar. Halbuki en fazla 1500 YTL alabiliyoruz. Bu durumda halk, hekimlere karşı kışkırtılmaya çalışılıyor. Şu anda tek beklentimiz, bizi bu zulümden kurtaracak Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce kararını vermesidir...

www.mecburihizmet.servertalk.in adresinde bakar mısınız?

Yine gümrükler

GÜMRÜK Müsteşarlığı’nı bir gümrükçüden dinliyoruz:

"Gümrük Müsteşarlığı, ithalat, ihracat, transit ticaret ve yolcu işlemlerinin tutarı alındığında yıllık ortalama 250 milyon dolar civarında parasal işlemler sirkülasyonunun uygulama alanı bulduğu önemli bir teşkilattır.

Bugün teşkilat, benzeri görülmemiş uygulamalara sahne olmaktadır. Sayın Kürşad Tüzmen döneminde şu ana kadar biri asil, diğerleri vekil olmak üzere 3 müsteşar değiştirilmiş, son olarak ’özel bir ekip’ müsteşarlığa ve taşradaki başmüdürlüklere vekáleten atanmıştır. Hukuk ve teamüller altüst edilmiştir. Müsteşarlık son yıllarda en iyi dönemini Sayın Mehmet Keçeciler döneminde geçirmiştir. Otomasyon sisteminin yerleştirilmesinde önemli mesafeler alınmış, ciddi uygulamalar yapılmıştır. Son yapılan örgütlü kuraldışı atamalar, Mataracı döneminde bile görülmemiştir. (Ekibin çoğunluğu Gümrük Vakfı yöneticisidir; vakıf 20 trilyonluk bir paraya hükmetmektedir.) Gümrük teşkilatı, gündemi işgal edecek yeni skandallara gebedir."

Biliyor musunuz

UNİCEF Türkiye Milli Komitesi’nin, ’Haydi Kızlar Okula Kampanyası’na katkı amacıyla ’Kırmızı Karıncanın Anıları’ isimli bir öykü kitabı yazan İstanbul Valiliği Basın Halkla İlişkiler Müdürü Nazır Şentürk’e kitabın satışından gelen 3.500 YTL’lik gelir için bir teşekkür mektubu gönderdiğini...

TÜRKİYE İsrafı Önleme Vakfı Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Prof. Aziz Akgül’ün, Diyarbakır’da iki yıl içinde 3 bin kişinin (yaklaşık 20 bin aile) mikro kredi imkánından yararlandığını açıkladığını.

MESAJ PANOSU

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi
Sağlık A.Ş., uygulamakta olduğu projelerde görevlendirilmek üzere part-time pratisyen hekimler alacağını bildiren bir not göndermiş bize... (Bilgi; Kadir Çil, 0216-469 52 72; 0543-880 23 45.)
Yazının Devamını Oku

Sağlıkta kaos

24 Şubat 2006
SAĞLIK Bakanlığı, hem siyasi hem de mali imkánlara rağmen şu anda en kötü yönetilen bakanlıklardan biri... Bunu gelen tepkilerden anlıyoruz. O kadar çok şikáyetçi var ki, halinden memnun olanı bulmak mümkün değil. Hastalar da, sağlık çalışanları da, eczaneler de, medikalciler de şikáyetçi...

Büyük bir karmaşa hákim sağlık sektöründe... Hiç kimse önünü göremiyor. Sağlık Bakanlığı’nın kaos yaratan politikaları yüzünden, 30 yılını okumakla geçiren uzman hekimler bile yarınını programlamak konusunda aciz kalıyor.

Mecburi hizmet var mı, yok mu? Hálá yasal bir zemine oturmuş değil.

Bakanlıktaki memurlar gidecek mi; hastaneler özelleştirilecek mi? Döner sermaye sistemi devam edecek mi? Sürecekse neden ödeme yapılmıyor?

Bunların her birisi başlı başına ciddi bir sorun.

Biz de işi bilen sağlık yönetici-leriyle görüşüyoruz. Diyorlar ki:

"Ne hükümetteki, ne de Sağlık Bakanlığı’ndaki kadrolar sorunları çözmekte yeterli... Düşünün ki, 3.5 katrilyonu ’yanlışlıkla’ çizip sonra da ’pardon’ diyen bir Maliye Bakanı ve evrakta sahtekárlıktan sabıkalı bir İstanbul Sağlık Müdür Vekili ile bu işlerin çözülemeyeceğini bilmek için káhin olmaya gerek yok."

Şunu da vurguluyorlar:

"Makro politikalar iyi olmasına rağmen (ki bunlar IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan politikalardır. SSK-Sağlık Bakanlığı hastanelerinin birleşmesi; SSK-Bağ-Kur-Emekli Sandığı’nın aynı çatıda toplanması gibi...) liyakatsiz üst yöneticiler sayesinde bu politikaların olumlu sonuçları asla alınamıyor. Yani un, şeker, yağ var; ama helva yapılamıyor."

3.5 KATRİLYONUN ÖYKÜSÜ

26.1.2006’da, hastanelerin SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve ’Yeşil Kart’tan alacakları olan 3.5 katrilyonun Bütçe Kanunu’nun çıkarılması sırasında, Maliye Bakanı Unakıtan tarafından ’pardon’ denilerek silinmesinin yanlış olduğunu ve bunun sonucunda da hastanelerin zor durumda kalacağını gündeme getirmiştik. Hatta, partisinin grup toplantısında Başbakan bile sorunun çözümlenmesi için ’Kemal Abi’sine talimat vermişti.

Sağlık Bakanlığı gönderdiği açıklamada ise durumun yazdığımız kadar vahim olmadığını, SSK birleşmesinden doğan açığın sadece 0.660 milyar YTL olduğunu, SSK’nın toplam harcamasının 6405 milyar YTL olarak planlanmasına rağmen 7065 milyar YTL olarak gerçekleştiğini savunuyor.

Açıklamada ayrıca SSK’lı vatandaşların daha önce 150 civarındaki hastaneden hizmet alırken, bu sayısının bugün 800’e çıktığı, SSK’lıların ilaçlarını serbest eczanelerden alabildikleri de ifade ediliyor.

YANITA YANIT

Ama gerçeklerin bu açıklamada belirtildiği gibi olmadığı biliniyor.

Madem açığın bu kadar az olduğu iddia ediliyor; o zaman 3.5 katrilyonluk hastane alacakları neden ’yanlışlıkla’ silindi? Eczanelerin ilaç bedelleri ve özel hastanelerin sözleşme gereği 45 günde ödenmesi gereken alacakları neden 4 aydır bir türlü ödenemiyor?

Sakın bunun nedeni, bu açığı 2005 bütçesinde daha az gösterme çabalarından kaynaklanmış olmasın?

Hastanelerin alacağı olan 3.5 katrilyonun Maliye Bakanı Unakıtan’ın deyimiyle ’yanlışlıkla’ silinmesinden sonra 800 hastanenin 250’sinin haciz kıskacında olması, sadece 0.660 milyar YTL’lik açık olduğu ifadelerinin doğruluğu konusunda kuşku uyandırmaz mı?

Sonuçta Sağlık’ta çalışan da, hizmet alan da, hatta AKP kadroları da mutsuz!

GÜNÜN SÖZÜ

"Niçin kredi kartlarında faiz aylık yüzde 8’dir de, konut kredilerinde yüzde 1’dir? Başbakan diyor ki, devleti sağlıktan, eğitimden çekeceğiz. İstanbul’da özel güvenlik de polisin rakibi oldu. Peki, topladığın vergiyi, eğitime, sağlığa, güvenliğe değil de nereye yatıracaksın? Faize vermek için mi vergi alacaksın?"

(CHP Genel Başkanı Deniz Baykal)

Polis psikiyatrdan korkmasın

PSİKİYATR M.U.’dan polisler için bir not:

Polislik ağır bir meslektir. Bu nedenle bir polisin intihar etmesi çok önemli bir olaydır. Ne yazık ki polisimizi psikiyatra gitmeye alıştıramadık. Çünkü gittiklerinde ’fişleniriz’ veya ’defolu’ oluruz diye düşünüyorlar.

Bu durumda silahımız alınır, geri hizmete veriliriz diye korkuyorlar. Yani böyle genel bir algılama var.

Aynı şekilde polisliğe alınan pırıl pırıl gençlere hangi desteği veriyoruz?

Yapılması gereken, polislerin psikiyatrik destek alması ve bu durumun abartılı bir konsept olmaktan çıkarılmasıdır. Bugün polisler kadar onların eşlerinin de psikiyatrik sorunları vardır. Görev önce amirlerine düşüyor; bu çocukları psikiyatrlarla görüştürünüz; bakınız o zaman nasıl rahatlayacaklar.

Biliyor musunuz

1983’te Halkçı Parti’den Tekirdağ milletvekili olarak Meclis’e giren, daha sonra DYP’ye geçen, Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin eski Yönetim Kurulu üyesi, eczacı Selçuk Akıncı’nın dün, İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede vefat ettiğini, cenazesinin bugün öğle namazından sonra Çorlu’da kaldırılacağını...

Boğazlara dikkat

BOĞAZLARLA ilgili Montrö Anlaşması’nın revize edilmesinin zamanı gelmedi mi? Dünyanın en güzel boğazı, İstanbul Boğazımızı tehdit eden gemi geçişleri ne zaman bizim kontrolümüz altına girecek? Türkiye bunu bastıramayacak kadar güçsüz mü? İlla bir facianın oluşması mı bekleniyor?

Engin SALDAMLI

Mesaj Panosu

YOZGAT’ın Yenifakılı İlçesi hükümet konağı önünde bulunan Atatürk heykelindeki ’Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ ibaresinin altında bulunması gereken K. Atatürk imzasının sadece K. harfi kalmış. Ne anlama geliyor bu şimdi? Bu hükümet konağında bir kaymakam yok mu? Kime yazalım bunları? Nijerya devletine mi e-posta çekelim.

İmza saklı

Manifaturacılar Çarşısı’na tehdit

UNKAPANI Manifaturacılar Çarşısı inşa edildiği yıl Balkanların ve Ortadoğu’nun en modern çarşısı olarak ödül aldı. Çarşı, İstanbul’un statik olarak en sağlam binasıdır. Mimarımız Doğan Tekeli, kontrol mühendisimiz merhum Prof. Mustafa İnan idi. Şu sıralar çarşının istimlak edileceği konuşuluyor. Sağlıklı bir bilgi alamıyoruz.

Şevket ADAYILMAZ

TOPLUMSAL dayanışma ve yardımlaşmaya yardımcı olan sosyal sorumluluk içerikli eğitim, sağlık vb. kampanya ve faaliyetlerin haber ve bilgilerini paylaşalım. Tevfik BİR http://groups.yahoo.com/group/toplumsalyardimlasma/
Yazının Devamını Oku

Sarıkamış Davos gibi

23 Şubat 2006
MUZAFFER Ergöz Hoca, bu kez Bodrum yerine Sarıkamış'tan geldi. Ergöz'ü, geçmiş yıllarda kayak dersi alanlar Uludağ'dan bilirler, daha sonra Bodrum'da sörf ve su kayağı hocalığı yaptı. Bir yıldan beri yine doğduğu bölgeye, kayak sporuna döndü. Başkanlığını yürüttüğü Kültür Turizm Spor Derneği olarak Bursa'da eski belediye başkanı Erdoğan Bilensar'ın Rota Ofset'e bastırdığı 70x45 ebadındaki 'Şehitler Diyarı Sarıkamış' takvimini de getirmiş. Metinleri tarihçi Yüksel Bilici toparlamış; yeni özgün bilgi ve belgelerle...

Bilgisayarını açarak "Dans eden karlar ülkesinden sana fotograflar göstereyim" diyor. Bilindiği gibi Sarıkamış dünyada 'kristal kar'ı ile tanınıyor. Uludağ, Bolu, Kayseri'de nem oranı yüksek olduğu için örneğin kartopu yapılabilirken, Sarıkamış'ın karı 'toz' gibi olduğundan ele gelmiyor. Profesyonel kayakçıların en çok tercih ettikleri bir kar türü...

SÖRFTEN KAYAĞA

30 yıllık kayak hocası Ergöz'e, "Allah'ın dağında ne işin var?" diyorlarmış Bodrumlular; o da şöyle yanıt veriyormuş:

"Denizi eşkıyalar bastı, canımızı kurtarmak için dağa çıktık."

Bölgede 6 ay kayak yapılabilecek kar bulunduğunu söyleyen Muzaffer Ergöz, TOKİ'nin, yapmakta olduğu 320 daireden üç blok almış (52 daire); bunları dört yıldızlı bir otele çeviriyor. Şimdiden kayak sporu yapanları ağırlamaya başlamış.

"Eskiden Sarıkamış, Uludağ'da bilinen ünlü kayak hocaları ve milli takımın yarışçıları buradan çıkardı. Yıllar itibarıyla bu kaynak kurudu. Biz yeniden bu harmanı savurmaya başladık. Niye bir kış olimpiyatlarını Sarıkamış'ta düzenlemeyelim? Yeni yeni oteller yapılıyor. Sarıkamış'ta devletin yaptığı yatırım tutarı tam 1 milyar doları buluyor. Bu şaşırtıcı bir rakam değil mi? Yeni Vali Mehmet Ufuk Erden'in, bölgenin bu unutulmuşluğunu ayağa kaldırmak için çalışmalara başlamasını da çok önemsiyoruz."

DOĞUYA NEFES

Ergöz
devam ediyor:

"Özal döneminde, planı ve projesi hazırlanarak altyapısı ile 500 milyon dolarlık bir kayak merkezi ortaya çıkarıldı. Telesiyeji ünlü Avusturyalı Dopple Mayer firması yaptı; Avrupa'daki benzerlerinden hiç farkı yoktur. Karanlıkdere bölgesinde 4.5 milyon dolara mal olacak 2. pist de ihaleye çıkarılıyor. Olimpiyat Köyü felsefesi ile TOKİ'nin 100 trilyonluk Toplu Konut inşaatı bir yıl içinde bitiriliyor. Aynı yerde, Kafkas Üniversitesi'ne bağlı 3.000 öğrencili Turizm ve Spor Yüksek Okullarının inşaatı da tamamlandığı zaman bölgede paha biçilemez bir konsept ortaya çıkarılak, kayak dünyasına sunulmuş olacak. Bölgedeki yatırım bu nedenle 1 milyar doları buldu diyorum. Böylece aynı anda 30 bin kişinin kayak yapacağı Sarıkamış'ta yaşam değişecektir. Bu Türkiye için çok önemli. Ancak Davos gibi pansiyonculuğa önem verilmesi gerekiyor ki, Sarıkamışlı bu yatırımlardan para kazansın..."

İSTANBUL-PİST 2.5 SAAT

Peki Sarıkamış'a nasıl gidiliyor?

"Sabiha Gökçen ve Yeşilköy'den ve de Ankara'dan THY ve Atlas her gün uçak kaldırıyor Kars'a; Sarıkamış da 55 km uzaklıkta. Yani İstanbul'dan gelen bir yolcu 2.5 saat sonra piste ulaşabiliyor."

Ergöz'ün bir isteği de var:

"6-16 yaşları arasında 1000 çocuğumuza kayak öğretiyoruz; onların her türlü desteğe ihtiyacı var, özellikle de spor malzemesi... Güreş minderi, bisiklet, satranç, eşofman-ayakkabı, voleybol topu, kayak giysisi ve spor malzemeleri gibi... Önümüzdeki yıl aileler, dünyanın her tarafından çocuklarını Sarıkamış'a kayak için gönderebilirler."

Kulüp: 0474-413 70 90; muzafferhoca2000@yahoo.com

Başbakan ile Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının, iki yılda bir yapılan kış tatbikatı için yarın Sarıkamış'ta olacaklarını da hatırlatalım.

GÜNÜN SÖZÜ

"Hükümetin dünya görüşü ile Galatasaray'ınki bir değildir. Galatasaray laiktir ve güçlü olması işlerine gelmez."

(Prof. İzzettin Doğan)

Şekerpınar'da şeker gibi rant

ŞEKERPINAR'ın (Gebze) AKP'li Belediye Başkanı Cemalettin Balcı bugün hakkındaki iddiaları yanıtlayacakmış... Balcı'nın keyfi imar uygulamalarına karşı çıkarken "Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır" diyen eski Meclis üyesi İdris Demir, Hazine'nin yerlerinin ve Şekerpınar'lının hakkını yedirmeyeceğini belirterek şu soruları yöneltiyor:

"Acaba imar planlarında ranta dönük haksız uygulamalar ile belediye ve jandarma binaları, yeşil ve spor alanlarını altüst ettiği; Hazine'nin kıymetli yerleri ile kendi yandaşlarının kıymetsiz parsellerin yerlerini ’18 uygulaması’ ile değiştirdiği; ailesinin 200 dönüme yakın arazilerine kıymet artırıcı bir takım 'kentsel servis alanları'na yakın konuşlandırdığı ve bir dahaki seçimde "aday olmayacağım" dediğine göre bu makamı sonuna kadar kullanmayı amaçladağı sorularına da yanıt verecek mi? Kocaeli Milli Emlak'ın Müdürü bakalım bu duruma nasıl müdahil olacak?"

Bir ’yabancı’ doktorun önerisi

BEN Türkiye’de tıp fakültesini bitirip 2 yıl mecburi hizmet de dahil 10 yıl pratisyen hekim olarak devlet kurumlarında hizmet verdim.

1999-2003 arasında yasalara uygun bir prosedür izleyerek- yurtdışında ihtisas yaptım. Orada 'yabancı' doktor olduğum için birçok güçlükler yaşadım. Çözüm mümkündür. Sağlık Bakanlığı bünyesinde 'merkezi denklik sınavı' yapılabilir veya tıp fakültelerinin yanı sıra Sağlık Bakanlığı'na bağlı olup ihtisas eğitimi veren hastanelere/kurumlara da 'denklik sınavı yapma yetkisi' verilebilir. Bunun için 'tıpta uzmanlık tüzüğü'ne bu yönde (eski tüzüğe tabi olanları da kapsayacak şekilde) bir madde eklenmesi yeter sanırım. Yine, 'yurtdışında ihtisas yapıp denklik sınavını verip uzmanlığa hak kazananlar, 1-2 yıl sağlık bakanlığının belirleyeceği bir devlet-sağlık kurumunda sözleşmeli olarak çalışır' şeklinde ek bir madde konması 'Doğu'da doktor açığı'na da bir nebze çözüm olur. Ben ve benzer konumdaki arkadaşlarım buna gönüllüyüz.

Sayın Bakan'dan bu soruna çözüm getirmesini diliyoruz.

Dr. O. YILMAZ

İthal doktor

BAŞBAKAN'ın 'ithal doktor' haberi ile sağlığımız üzerinde neler olabilir? Tabii ki, aylık kazancı bizim doktorlarımızın bir yıllık kazancına eşit olan, gelişmiş ülkelerin doktorları gelip bizde çalışacak değil. Olsa olsa Azerbaycan, Moldovya, Gürcistan ve Bulgaristan'dan eğitimi yetersiz ve bu ücrete razı (yıllık 10 bin $) hekimler gelir. Umut Can KAYA

Hepimiz intihar mı etsek acaba

BİR polis kardeşimiz intihar etmiş, Allah rahmet eylesin. Polisin intiharı tüm medyanın gündeminde; polis borç yüzünden intihar etti diye...

1.200 YTL maaş alan polis intihar etti ise 600 YTL alan memur ne yapsın? Hepimiz intihar etsek mi acaba? Türkiye'de sadece polis maaşları mı yetersiz? Tüm memur maaşları yeterli gibi haberlerin artık gerçekleri yansıtması gerekir. A.K.-'Küçük bir memur'

Biliyor musunuz

YUNANİSTAN’ın Evia adasında yaşayan yazar Kalomis Alexandros ve eşi Kalemi Eumorfıa'nın Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş'i ziyaret ederek kendi imkanlarıyla çıkardıkları 'Travelling Türkiye' kitabını hediye ettiklerini...

MASLAK'taki Atatürk Sanayi Sitesi'nin kurucularından, Menderes ve Demirel'in yakın dostlarından Nazmi Akbacı'nın cenazesinin, bugün Teşvikiye Camii'nde kılınacak ikindi namazından sonra Zincirlikuyu'ya kaldırılacağını... Halis Toprak'ın biletiyle Londra'ya gitmesinin ortaya çıkması üzerine emekliliğini isteyen eski İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu'nun, TOBB'a danışman olduğunu...
Yazının Devamını Oku

Sünni-Alevi el ele

22 Şubat 2006
AVRUPA’nın her köşesinden ’Euro faşizmin’ ayak sesleri yükseliyor.Hitler faşizminden ve Stalin komünizminden sonra yeni bir düşman mı yaratılıyor? Bin Ladin figürüyle altyapısı oluşturulan, elinde tabancasıyla gaddar diktatör görüntülü Saddam Hüseyin ile doruğa çıkarılan önyargılar, Danimarka’da yayımlanan karikatürlerle bir anda tüm İslam ülkelerini saran kin ve nefret protestoları, tam da İslam’ı düşman gibi göstermek isteyenlerin eline yeni kozlar verdi.

Alman-Türk Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç, "Ne yazık ki bu düşman da galiba İslam olacaktır. Dünya barışının bir anda tehlikeye girebileceğini görüyoruz bugün" diyor.

Karikatürlere tepkisini büyükelçilikleri yakıp yıkarak gösteren İslami gruplar, protestolarda her gün birkaç kişinin ölmesine sebep olarak, Avrupa’da İslam’ı yeni düşman olarak göstermek isteyenlerin işine yarıyor.

Kutuplaşmanın izleri daha da derinleşiyor; tehlike çanları çalıyor.

Buna rağmen Avrupa’da yaşamakta olan Türkler tepkilerini sağduyu içerisinde dile getiriyorlar. Provokasyona gelmiyor, tam tersine birlik ve beraberlik mesajları veriyorlar.

Bu arada ilginç bir gelişme olmuş...

Hafta sonunda Berlin Büyükelçisi M. Ali İrtemçelik himayelerinde Köln’de yapılan Birlik Cem’i ve Aşure Günü’ne yaklaşık 3000 kişi katılmış. Milli Görüşçülerden DİTİB’cilere, işadamlarından sivil toplum örgütlerine, Almanya’daki parlamenterlerimiz Vural Öger’den Lale Akgün’e kadar birçok kişi ve grup ilk kez bir araya gelmişler. Cem Vakfı Avrupa Koordinatörü Alişan Hızlı tarafından yapılan toplantıda Alevi ve Sünni vatandaşlarımız ilk defa yan yana saf tutarak Cem’e katılmışlar. Konuşmalar hep aynı doğrultuda olmuş.

Türbanlı-türbansız bayanlar aynı salonda dua etmişler. Sonra da hep birlikte pirişilen aşureyi yemişler. "Hz. Hüseyin Kerbala’da, Mustafa Kemal Atatürk de Anadolu’da emperyalistlere boyun eğmeyerek tarihe malolmuştur. Geçmişte yaşanan bazı tadsız olaylar nedeniyle bugün birbirimizin gözünü oyacağımıza bize düşen Cumhuriyetimize bugün dünden daha fazla sahip çıkmaktır. Türkiye’yi Bosna’ya çevirmek isteyenlerin oyununu hep beraber bozalım."
Evet, Avrupa’da bir şeyler oluyor...

Uranyumsuz santrala dönüş

’TÜRKİYE’de nükleer santrallar yeniden tartışılmaya başlanırken, www.extrahaber.com’da ’Fransa’da yayınlanan Science et Vie dergisinin geçen Eylül sayısında yayınlanan ’radyosyonsuz nükleer santral’ çalışmaları ile ilgili bir haber okudum. Cecil Bonneau’nun haberine göre, Fransa, Çin, Güney Kore, Japonya, AB ve ABD’de radyasyonsuz, uranyumsuz, hidrojen izotopları ile enerji üretecek nükleer santral için anlaşma yapmışlar. İlk santral Fransa’da kurulacakmış. Ülkemizin radrasyon çöplüğüne çevrilmesini istemiyoruz. Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler’in bundan haberi oldu mu acaba?’

Biliyor musunuz

TÜKETİCİLER Birliği Konya Şube Başkanı Kemal Özer’in "Kurulacak nükleer santrallerın riski yöre halkının, peki nimeti kimin?" diye sorduğunu...

BAYRAMPAŞA Belediyesi’nin, ilçe sınırlarındaki hayvanlara ’mikroçip kimlik’ vermeye başladığını ve tüm bilgilerin internet ortamında kayıt altına alındığını...

SÜLEYMAN Çelebi, Derya Sazak, Burhan Şenatalar, Ersin Salman, Ertuğrul Günay, Meral Okay ve Vicdan Baykara’nın konuşmacı olarak katılacakları ’Solda Yenilenme-Bütünleşme-Kitleselleşme’ toplantılarının dördüncüsünün 25 Şubat Cumartesi günü İzmir Atatürk Spor Salonu’nda yapılacağını...

Kurbağanın piştiğini fark etmediği gibi

İNSANİ Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı, Psikiyatrist Prof. Nevzat Tarhan, kredi kartları konusunda bir uyarıda bulunuyor:

Sorumluluk duygusu sahibi, prensipli, onuruna düşkün kişilerin borçlarını ödeyemediklerinde kolayca depresyona girdikleri biliniyordu.

Kredi kartları ilk tanışanlarda zihinsel körlük yaparak risk hesabı yapmayı engelliyor.

Beklentileri yüksek, eşi, yakınları, çevresi ve reklamların etkisi ile tüketim davranışı değişen sabit gelirli kişiler ciddi risk altında.

Kredi kartı ile alışveriş yapanlar kazandaki kurbağa duygusu ile acıyı hissetmiyorlar. Bilindiği gibi suyu yavaş ısıtılan kurbağa piştiğini fark etmez. Fark ettikleri anda da zaman geçmiş oluyor. Kredi kartı kişiyi borç duygusu uyandırmadan borçlandırdığı için tüketimi, harcamayı kolaylaştırıyor. Uzun vadeli düşünmeyen kişilere kredi kartları tuzak etkisi yapıyor.

Kredi kartı borçlularına bankaların yardım etmesi sosyal bir sorumluluktur

Kredi kartları ile borçlanan kişiler ödemekte samimi iseler bankaların esnek davranması gerekir.

Ödeyemeyeceği bir borç yüküne ulaşan kimsede çaresizlik duyguları oluşuyor. Eğer destek ve yardım alamayacağını da görürse kolayca yaşamına son verebilir.

’Kırık Kanatlar’

BEN
emekli bir subayım, Kanal D’de bir dizi gösterimdedir ’Kırık Kanatlar’... Sanırım, içimizi ısıtan, bizleri heyecanlandıran ’Şu Çılgın Türkler’in rüzgarından yararlanmak amacıyla senaryosu alelacele yazılıp vizyona yetiştirilmiş; ama son derece özensiz, dikkatsiz ve araştırmadan... Bir sürü hata var. Yapımcı hiç mi savaş filmi görmedi?

Erol BUYURGAN buyurgans@yahoo.com.tr

TURİNG’in kurucusu ve 42 yıllık Başkanı Reşit Saffet Atabinen’in (aynı zamanda Lozan Konferansı’nın Genel Sekreteri) Türk kültür hayatındaki yerini değerlendirme toplantısında Prof. Semavi Eyice konuşacak. Bu cumartesi TTOK’un 4. Levent’deki merkezinde, saat 15.00’de. Etkinliğe, Bülent Evcil de ’flüt resitali’ ile katılıyor.

DEVLET sanatçısı, piyanist Gülsin Onay, ÇEV yararına bir konser veriyor. Cuma günü, Yeniköy’deki Avusturya Kültür Ofisi’nde saat 20.00’de.

GÜNÜN SÖZÜ

"Başbakan’ın ithal doktor önerisine bizim çözüm önerimiz, sağlığı komaya sokan hükümetin görevinden ihracıdır."

(Antalya Tabip Odası Başkanı

Dr. Naci İşoğlu)
Yazının Devamını Oku

Görev bekleyen doktorun sesini kim duyar acaba

21 Şubat 2006
BİZ doktorların sesini duyun ve duyurun lütfen! Bizler diplomasını almış 'mecburi hizmet genelgesi' mağdurları olan yaklaşık 1000 kadar hekimiz. Ancak ne devlette ne de özelde 5 aydır hekimlik yapamıyoruz ve ne kadar süre daha yapamayacağız belli değil. Sebebi de Sağlık Bakanlığı ile Türk Tabipler Birliği'nin (TTB) karşılıklı siyaset yapmasıdır. Mecburi hizmet kurası TTB'nin açtığı dava yüzünden yürütmenin durdurulması nedeniyle uygulanamıyor. Öbür yandan bakanlık herhangi bir çözüm üretmiyor. Sanki davayı tüm hekimler açmış gibi düşman olarak bizi görüyor. Bizi batan bir gemiye kelepçelediler, gemi batıyor, hiç suçumuz yokken biz de batıyoruz. Duyun sesimizi yöneticiler ve ilgili kişiler. 'Doktor yok', 'Doktor gitmiyor' yalanlarını bırakın. Bırakın bizim üzerimizden siyaset yapmayı da, bizim tek siyasetimiz olan hastalarımızla ilgilenelim.

Çünkü biz başka siyaset bilmeyiz.

M.Ali İHTİYAR-KONYA

GÜNÜN SÖZÜ

"Dev aynalarda yalnız kendilerini görenler cüceleşmeye mahkûmdur."

Robert Graves

Etiket ile kasa fiyatı tutmazsa

İSTANBUL yolundaki Ayakkabı Dünyası mağazasında 10 yaşındaki kızım bir çanta beğendi; kendi harçlığıyla alacaktı. Etiketteki fiyat 19 YTL idi; ama kasada 39 YTL olduğu, etiketin yanlış yazıldığı söylendi. Sonuç mu, kızım ne yazık ki çantayı alamadı; çünkü yetkililer bir özür bile dilemeden sadece etiketin yanlış yazıldığını söylediler; işinize geliyorsa 39 YTL'den alın... Tüketici Kanunu der ki: Etiket fiyatı ile kasa fiyatı arasında fark çıkarsa tüketici lehine olan fiyat uygulanır. Bundan haberdar olunmaması doğrusu beni şaşırttı. Tabii 10 yaşındaki minik bir yüreğin hayalleri de suya düştü.

A.K.

FIFA’nın silahını geri teptirelim

FIFA'nın Türk Milli Takımı'na verdiği ceza, hayırlı olmuştur. Çünkü, geçtiğimiz yıllarda, az da olsa bir başarı göstermiş olan Türk Milli Takımı, sonraki yıllarda disiplinsizliği yüzünden ve lig maçlarında sergilenen holiganizmin de etkisinde kalarak çöküşe geçmişti. Eleme maçlarında, İsviçre ile yaptığı ilk maçta da, İsviçrelilerin kurnaz, saha içi diplomatik oyunlarına, bir anlamda dolduruşuna gelmiş; bu aymaz, akılsız tutumu kendi sahasındaki maça kadar da götürmüştür. Sonuç; hem elenmenin şamarı, hem ceza almanın şamarı, hem de şımarıklığın şamarı olarak kendilerine geri dönmüştür. İşte şimdi FIFA'nın bu cezasıyla, tüm bu olumsuzlukları bileğinin hakkıyla temizleme zamanı gelmiştir. Bana kalırsa Milli Takım, bu ağır cezaya hiç itiraz etmeden, hangi sahada olursa olsun; tribün goygoyculuğuna değil, bileğine, yüreğine ve tekniğine güvenerek çıkıp oynamalı ve alacağı zaferlerin de tesadüfi olmadığını hem dünyaya hem de FIFA'ya göstermelidir. Ancak o zaman, şiddetle değil de futbol bilgisiyle kendisini kanıtlamış olacaktır.

Böylece FIFA'nın silahı da geri tepmiş olacaktır. Türkler, aleyhlerine verilen bu cezayı şansa çevirmesini bilmeli ve birbirleriyle kenetlenmelidir.

Cemal YEŞİLYURT-ANKARA

Kitaplar

Faruk Mercan 'Savaşçının Dönüşü' (Doğan Kitap)

Nurettin Çarmıklı 'Babama Söz Verdim' (Arkadaş Yayınevi)

Yalçın Pekşen 'The Türkler'(SAY)

Erol Manisalı 'AB Süreci mi? Sevr Süreci mi? (Derin Yayınevi)

Osman Diyadin 'Ben Şehit miyim, Hain mi?..' (Ra Kitabevi)

Arslan Bulut 'Güneş Ülkesi' (BİLGEOĞUZ)

Kamil Yavuz 'Türk'ün Aklı Nasıl Çözüyor' (Kendimin Yayınları)

Nazif Kurucu 'Halk Huzura Susadı' (Ortadoğu Yayınları)

Necdet Sevinç 'Acının Tadı' (BİLGEOĞUZ)

Ömer Osman Erendoruk 'Toprağa Kan Düştü' (Çağrı Yayınları)

Kemal Siyahhan 'Lale Bahçelerinden Fransız Sokaklarına Bir Bilinçaltı Turu' (Leman Yayınları)

Nevzat Çağlar Tüfekçi 'Kuşlar, Balıklar ve Uçaklar' (Kendi Yayını, 0542-535 51 71)

Mümin Sekman 'Her Şey Seninle Başlar' (ALFA)

Firdevs Gümüşoğlu 'Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet' (ÇEV Yayınları)

Nadide Buluç 'En Yüce Sevgilere Ömrüm Feda Olsun' (Senfoni)

Volkan Ş. Ediger 'Osmanlı'da Neft ve Petrol' (ODTÜ)

Esma Ocak 'Bir Filozofun Özel Yaşamı: Ziya Gökalp' (Birharf)

Bengi Kümbül 'Tercüman-ı Hakikat Gazetesi'ne Göre Osmanlı Ermenileri' (Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Yayınları)

Ali Baransel 'Bıçak Sırtında' (Remzi Kitabevi)

Dershaneleri kim denetler

BAKIRKÖY'de oğlumun devam ettiği ancak ismini vermek istemediğim bir dershaneden şikáyetçiyim. Öğretmenler vasıflı değil ve bazı branşlardaki öğretmenler derslere girmiyor. Bugün bizim ehliyet sınavımız var diyerek derse girmediler. Bu dershaneleri denetleyen bir makam yok mudur? Senetleri istiyorum, vermiyorlar.

Nurten ALPAT

Biliyor musunuz

TÜRK-Alman Dostluk Federasyonu (DTF) 4. Olağan Kongresi’nde Ali Kılıç’ın yeniden başkan seçildiğini...

HOLLANDA tarafından her yıl düzenlenen ve her yıl farklı bir ülkede yapılan Dünya Çocuk Festivali’nin bu yıl Ürgüp’te yapılacağını (www.urgup.bel.tr)...

St. Petersburg Senfoni Orkestrası’nın Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu’nun davetlisi olarak bu akşam ve yarın akşam saat 20.30’da Mustafa Kemal Merkezi’nde bir konser vereceğini (444 44 55)...
Yazının Devamını Oku

Almanya’da Türkçe yasağı kaşıntısı

19 Şubat 2006
OKTAY Ekşi'nin dünkü "Batı usulü dil yasağı" başyazısını okuyan Ahmet Tan, Almanya'dan aradı. Tan, DSP'nin yeni Genel Sekreteri; Genel Başkan Zeki Sezer'le birlikte Almanya'da dört günlük bir inceleme gezisine çıkmışlar. Alman Sosyal Demokrat Parti'nin çeşitli yöneticileri ve Türk topluluklarıyla bir araya geliyorlarmış. "DSP olarak yeni bir çalışma dönemine girdiklerini" söyleyen Tan, "Oktay Ekşi'nin önemle vurguladığı dil yasağına karşı oluşan tepkileri kendilerinin de gözlemlediklerini belirtti.

Bundan bir süre önce başlatılan 'vicdan testi' uygulamaları Türkler arasında büyük tepki uyandırmıştı. Ardından da Hollanda'nın Rotterdam Belediyesi 'dil yasağı'nın ipuçlarını vermiş, "Vatandaş Hollandaca konuş" kampanyası başlatılmıştı. Aynı şekilde Almanya'da bazı eyaletlerde 'Türkçe yasağı' uygulaması başlamıştı. 'Okulda, salonda, sokakta Almanca konuş'...

Tan, "Bu uygulama entegrasyonu da zorlaştırıcı bir etki yaratacaktır. Çünkü Türk toplumu, bu baskılar karşısında yeniden içine kapanacak, 'Kaplancılar' gibi dinci örgütler yine güç kazanacaktır. Türkçe yasağını getirmek isteyenler, yarın Türkçe gazete okunmasına da müdahale edebileceklerdir. Hükümet bu konuda hemen harekete geçmelidir" diyor.

KUŞATILMIŞLIK DUYGUSU

Alman
SPD Hessen Eyaleti Başkan Yardımcısı Gernot Brumbach ile görüşen Genel Başkan Zeki Sezer, "Türk toplumunun son yıllarda yaşanan gelişmeler nedeniyle adeta bir kuşatılmış duygusu içinde olduğunu" söylüyor. Türk toplumunun bu duygudan kurtarılması için hükümet ortağı olarak SPD’nin 'inisiyatif üstlenmesini' isteyen Sezer, bu konuya hassasiyet göstereceklerine olan inancını ifade ediyor. Grumbach da, Sezer'in Almanya'da yaşayan Türklerle ilgili olarak öğrendiği sorunları yetkili makamlara ileteceğini bildirdi.

Önümüzdeki martta yapılacak yerel seçimler öncesinde 'Alman milliyetçiliği'nin bazı çevrelerce hortlatılmak istenmesi, 2.7 milyon Türk'ün yaşadığı Almanya'da bir şeylerin habercisi olmasın sakın?

Eski Başbakan Schroder, Erdoğan'a yakındı; Merkel ise uzak...

Başmüzakereci Ali Babacan,Türkiye'ye karşı olan bu durumu umarız ki, AB yetkililerinin önüne getirerek masaya yatıracaktır.

Davutoğlu o makalesini neden sildirdi

HÜRRİYET'
in dün gündeme getirdiği Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu... Tanınan bir kişilik ama tanınmayan yönleri de var. Sanırım kendisi de o yönlerinin en azından şimdilik unutulmasını istiyor.

Şuradan biliyorum: Prof. Davutoğlu'nun, şimdi bulunduğu göreve getirilmeden önce İslami internet sitelerinin çoğunda 'Medeniyete Ben İdraki' adlı kendi zihniyet dünyasını yansıtan uzunca bir makalesi yayınlanmaktaydı.

Yaklaşık üç yıl önce ufukturu.net adlı bir internet sitesinde yayınlanan bir yazımda ben o makaleye atıfta da bulunmuştum.

Bence şimdiki iktidarla devletin zihniyet çatışmasının ipuçlarını ortaya koyabilecek olan bu çok önemli makale, Prof. Davutoğlu başdanışmanlık görevine getirildikten bir süre sonra bütün internet sitelerinde yayından kaldırıldı!..

Bir sorun bakalım neden? Sanal dünyada da olsa birileri neden izlerini silmek istiyor?

Av. Halil ÖZTÜRKMEN

Aynısını biz de yapamaz mıyız

İTALYA'da Venedik'in kenar mahallelerinden birinde, bir kafe-barda, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri, barmene 'due caffee, uno sospeso' (iki kahve, biri askıda) dedi, iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti.

Barmen de duvar üzerinde asılı duran çiviye bir küçük káğıt astı.

Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da 'trio caffee, uno sospeso' (üç kahve, biri askıda) dediler.

Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.

Bir süre sonra içeri, üzerindeki giysilerinden yoksul olduğu belli olan bir kişi girdi, barmene 'uno caffee sospeso' (askıdan bir kahve) dedi. Barmen hemen getirdi.

Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen ise duvardaki askıya taktığı káğıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı. Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan, fakat kesinlikle örnek almamız gereken bir 'İtalyan toplumsal terbiyesi' öğrendik.

Yardım etmek için insanların gereksinimlerini belirlerken, yalnızca yaşamsal gereksinimlerle sınırlı kalmak zorunda değiliz.

Biliyor musunuz

SP'nin, '1.5 milyarlık İslam aleminin tepkilerini dile getireceği en büyük miting' olarak nitelendirdiği 'İnsanca Saygı, Zalimlere Lanet' mitinginin 12.00'de Çağlayan'da başlayacağını...

DİSK'in 'Yoksulluğa ve Adaletsizliğe Hayır' mitinginin İzmit'de yapılacağını...

EMİNÖNÜ Belediyesi'nin Kentsel Tasarım Planı çerçevesinde tarihi eserler üzerinde bulunan tabela, klima ve tenteleri sökmeye başladığını...

ŞİZOFRENİ Evi Dostu Derneği’nin kurduğu folklor grubunun, çalışmalarını Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü tesislerinde sürdürdüğünü (0216-471 34 60, 0532-690 29 43)...

Mesaj panosu

25
YTL'lik telefon görüşmesine 47.50 YTL'lik fatura geliyor. Bir sürü vergi ödeniyor. Telefon bir ihtiyaç mı yoksa lüks tüketim olarak mı görülüyor? Murat AKYOL

Yılmaz ERGÜL

EDİRNE Üniversitesi Rektörü Prof. Enver Duran, Trakya bölgesindeki valilerin, belediye başkanlarının, komutanların ve öteki resmi görevlilerin katılacağı Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı çalışmaları kapsamında 'Trakya Bölgesi Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı'nı sunacak.

GÜNÜN SÖZÜ

"Dünyada herşeyi yapmak mümkün; yapay kalbi de... Başka organlarda da yapılabilir ama bir tek şey yapılamaz; o da vicdandır." (Prof. Gazi Yaşargil)

Oyunlar bozulacak

HAMAS direnişi ve kararlılığı ile Ortadoğu'da pek çok oyun bozulacak ve tarihte ilk kez bu korku ile Ortadoğu'da dengeler yerini bulacaktır. HAMAS'ın aşırı dinci ve radikal olarak kalması söz konusu değildir; ılımlı bir yol izlemesinden başka çıkar yolu yoktur. Asıl, HAMAS rejiminin, aşırı radikal bir milliyetçilikle uzun yıllar adından bahsettireceği asla unutulmamalıdır. Üzerinde durulması gereken odak noktası sanırım burasıdır.
Yazının Devamını Oku

Ateşten gömlek

18 Şubat 2006
ÇEYREK asırdır, dünyanın siyasi dengelerini alt-üst eden İran, Cezayir, Libya gibi terörist devletler listesine birileri Türkiye’yi de ekleme niyetinde. 80 yıldır Avrupa ve Ortadoğu devletleri arasında tarafsız bir politika yürüten Türkiye, halen varlığı kabullenemeyen bir terörist örgütün başı Halid Meşal’ın apar topar Ankara’ya davet edilmesi Ortadoğu politikasının tüm dengelerini alt-üst edecektir.

Türkiye’yi bir bataklığa çekme stratejisi ortada iken; başta Mısır olmak üzere Arap dünyası bu konuya karşı sessiz kalırken, Türkiye’nin hesabı ne olabilir acaba?

Devlet politikasını bir kenara itip, bu aceleci tavrıyla dünyada kimlere mesaj verme derdindedir AK Parti...

Terörizmden sürekli şikayetçi olan Türkiye, halen terörist bir örgüt liderini kabul etmesini dünyaya nasıl izah edecektir?

Arap dünyası, yılardır terörist damgasını taşıyan devletler imajını Türkiye’ye havale ederek bu işten kurtulma şansını mı deniyorlar?

Dünya "Siz terörden şikayetçisiniz ama bir teröristi kabul ediyorsunuz; bu nasıl çifte standart" dediklerinde ne cevap verilebilir?

Türkiye. ’Yurtta sulh, cihanda sulh’ prensipleriyle akılcı ve bilimsel bir yaklaşımla bir devlet politikası yürütmeyi amaç edinmişken... AK Parti kendisine yakın misyonları memnun etmek adına bu temel prensipleri bir kenara atarak ateşten bir gömlek giymeyi göze alıyorsa binlerce kez düşünmeli ve yeni bir karar vermelidir.

Halil AYDEMİR

Diyalog mu monolog mu

DÜNYA basınını takip ederseniz görüyorsunuz ki, özellikle Avrupa halkları ’çok kültürlü, çok dinli’ yaşam tarzı teorisinin iflas ettiğini söylüyorlar ve hızla kendi içlerine kapanmak istiyorlar. Müslümanlarla iletişim istemiyorlar, yani diyalog da istemiyorlar. Siz bu ’diyaloğu’ kiminle kuracaksınız?

Haaa monolog olursa o başka, tabii ki konuşan kendileri olursa.

Nesrin EROL

’THE TÜRKLER’

TÜRK felsefesi ve Türk mantığı var mıdır? Eğer varsa bir mantığı var mıdır? Bizi kimler yönetti? Bu halimiz ne? Türkler nasıl eğlenir? Türkler uzaya çıktı mı çıkmadı?

Kadim dostumuz gazeteci-yazar Yalçın Pekşen yeni yazdığı 7. kitabı ’The Türkler’ adlı kitabının bütün bu soruların yanıtını ’mizahi’ bir dille ama gazeteci gözüyle veriyor. Kitabın adına kimse kızmasın, İsmail Gülgeç’in çizgileriyle bütün konulara gülüyor, dersler de çıkarıyorsunuz.

Kitabının tanıtımı için Beyoğlu’ndaki İstiklal Kitabevi’nde dostlarıyla dün bir araya geldi. Pekşen, Aziz Nesin’i çok sever. Bir gün Taksim’den geçerken ’The Marmara’ otelinin adına takılmış Nesin; Pekşen’e şöyle demiş:

"Bir ülkenin coğrafi yer adına ’the’ eklenerek Amerikanlılaştırılıyorsa ve

bu duruma kimse tepki göstermiyorsa, o ülke emperyalizmin kültürel işgali altındadır. Tarihsel olarak savaş yoluyla bir ülkenin işgal edilme devri kapandı; bu kez başka bir işgal var."

Artık bu işler kültürel boyutu aştı; farklı özellikleri olan ’The Türkler’ ortaya çıktı. Merak eden, okur.

Bir soru ve bir anımsatma

ADALET Bakanı Cemil Çiçek'e; CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir soruyor: "Bir hákim karar vermeden önce Kuran'daki ayete, din ne diyor diye bakmalı, diyen AKP Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in görüşlerine katılıyor musunuz? Milletvekili yeminine, Anayasamıza ve yasalarımıza aykırı davranmış mıdır? Davrandı ise hakkında suç duyurusunda bulunacak mısınız? Milletvekili Mehmet Çiçek'in geçmişte müftülük ve Diyanet İşleri Bakan Yardımcılığı görevlerinde bulunduğu doğru ise 'laiklik' ilkesini içine sindiremeyen bir kişinin bu tür görevlerde bulunması sakıncalı değil midir?"

VE M.ESAT BOZKURT

Böyle bir tartışma gündeme gelirken dün Türk Uygarlık-Medeni Yasası'nın kabulünün 80. yıldönümüydü. Eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, bu yasanın mimarıydı. 17.2.1926'da bu çalışmaları sırasında Adalet Bakanı Bozkurt, "Din temelli kurullar, toplumun değişimine ayak uyduramazlar" demişti.

Açıklamaya sorular

İSTANBUL Ticaret Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Ahmet H. Durmuş, ’Biliyormusunuz’ köşesinde 14.2.2006’da çıkan yazıyı yanıtlıyor:

"Ben, sadece bir müslüman olarak bir kez hacca gittim, 1994 yılında, Diyanet’in organizasyonu içinde, kendi imkanlarımla... (Başbakanlık Müsteşarı) Prof. Ömer Dinçer’in hacca gidip gitmediğini, gitmiş ise ne zaman gittiğini bilmiyorum. YÖK tarafından rektör vekili olarak atanmama onay verilmesinden sonra, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin ne akademik kadrosuna, ne de idari kadrosuna herhangi bir atama yapılmamıştır."

Peki hocam, 1993-99 arasında M.Ü. İİBF Dekanı olarak görev yaparken emrinizde çalışan Prof. Ömer Dinçer’in hacca gidip gitmediğini nasıl bilemezsiniz... Prof. Necdet Şensoy, Suudi Arabistan’da çalışan Davut Kahramanoğlu ve Prof. Sabahattin Zaim’in oğlu Selim Zaim’i ders vermek üzere ben mi görevlendirdim o zaman? Ne dersiniz?

MESAJ PANOSU

ARİTMİ
ve taşikardim için (kalbin düzensiz çalışması) 'Quinicardine'i 18 yıldır kullanıyorum; ancak Adilna firması pahalı diye getirmiyor. Eş değerleri var ama pahalı, ayrıca yan tesirleri var. Parası olan dışarıdan getirtiyor. Sağlık Bakanlığı'na derdimizi anlatamıyoruz. Bir çözüm bulunamaz mı? Recep VARDAR

NİŞANTAŞI’
nda son zamanlarda sık sık elektrikler kesiliyor. Önceki gün 17.00’den dün 12.00’ye kadar Nişantaşı’nın büyük bir bölümünde elektrik yoktu. Soruyorsunuz; ’yüksek gerilim, trafo, kablo’ sözcüklerinden başka bir şey söylemiyorlar. Bu kızgınlıkla vatandaşın ne söylediğini artık siz düşünün! Dr. Orhan YEĞİNSU

İP
Genel Başkanı Doğu Perinçek’in bugün Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Okulu’nda (Beşiktaş) bugün 18.00’de ’Milli Teşkilatlanma’ konulu bir ders veriyor.

Biz ne zaman normalleşeceğiz

TÜRKİYE,
AB sürecine girer girmez, ülkenin imajını zedeleyen gündemler birbirini takip etmeye başladı. Adeta sıcak gündem bombardımanı yaşıyoruz. İçki tartışması, başörtüsü tartışması, kuş gribi, Orhan Pamuk davası, 'Yeşil' ile ilgili iddialar, karikatür krizi, HAMAS heyetinin Ankara'yı ziyareti bunlardan bazıları... Sürekli gündem değişiyor; iktidar ve kurumlar birbirine dikleniyor. Dolayısıyla bu olayların oluşturduğu gerilim ortamı Türkiye'nin dış kredisini zayıflatıyor. Biz ne zaman normalleşeceğiz Allah aşkına!.. Bu konuda görev sağduyulu yayınlarıyla basına düşüyor. Ülke çıkarları habercilikten önce gelmeli diye düşünüyorum. Huzurlu bir Türkiye için gerilimsiz günler diliyorum.

Ahmet YILMAZ

İşte kadın başkanımız

BAĞIMSIZ
Enerji-Sen, dünkü Yrd. Doç. Engin Ünsal'ın gönderdiği, 'Kadın İşçiler Göreve' başlıklı yazıya şu açıklamayı yapıyor:

Sosyal bir eksikliğimize dikkat çektiğiniz için sizi kutlarız. Ancak işçi sendikalarına göre geçmişi daha yeni olan kamu görevlileri sendikalarından olan BASK bu konuda duyarlı davranmakta ve özellikle kamu görevlisi kadınları gerek merkez, gerekse taşra teşkilatında aktif görevlere getirmektedir. BASK'a bağlı Bağımsız Enerji-Sen'in Genel Başkanı Hanife Ekinci, kamu görevlisi bir bayandır.

Validen Çorlu açıklaması

TEKİRDAĞ Valisi Aydın Nezih Doğan'ın açıklamada, "Bir birahanede 6 Şubat'ta iki kişinin ölümü, üç kişinin yaralanması olayının meydana geldiği Çorlu'da, Valiliğimiz Emniyet Müdürlüğü'nün en üst seviyesindeki desteği ve Çorlu Emniyet Müdürlüğü personeli ile koordineli olarak kararlı ve başarılı bir takip sonucu şüphelilerin olayda kullanılan suç aletiyle birlikte çok kısa bir sürede yakalanarak adliyeye teslim edildiği, olayı gerçekleştiren M.Ö. isimli şahsın tutuklandığı, olayın geçmişe dayanan bir husumetten kaynaklandığı... Ayrıca hızlı bir nüfus artışı olgusuyla karşı karşıya olan Çorlu'da 'kamu hizmet açığı'nın da gündeme geldiği, emniyet olarak hizmet açığı doğmaması için kararlı bir çalışma gösterildiği" belirtiliyor.

Çorlu'da bundan bir süre önce de adliyede bir Cumhuriyet Savcısı'nın odası kurşunlanmıştı. Polis kadrolarının eksikliği yanında araç ve gereç bakımından da yetersiz Çorlu. Çorlu Havaalanı'nın, kargo hizmetlerinin işler hale gelmesiyle yükü daha da ağırlaştı.

Tekirdağ, Çorlu ve Çerkezköy ilçelerindeki yatırımlardan ötürü Türkiye vergi sıralamasında 6. sırada bulunmasına karşın, genel hizmet dönüşümü bakımından 60. sıralarda bulunuyor. AKP Tekirdağ Milletvekili ve İçişleri Komisyonu Başkanı Ziyaettin Akbulut, eski bir vali olarak kentin asayiş sorunlarına daha çok katkıda bulunması gerekirken, kendisini kongreler ilgilendiriyor galiba...

Güçlü torpil

BİR doktordan not: Sağlık Bakanlığı'nda tayinler çalışma yılı ve bölge itibarıyla puanlandırılıp yıl içinde iki kez yapılır. Ancak güçlü torpiliniz varsa herhangi bir sağlık raporu veya başhekimlik ataması ya da eş durumu olmadan, boş kadro olmadığı halde atama yapılabiliyor nedense... Hatay Devlet Hastanesi'ne kadroda fazla doktor olmasına rağmen tayin yapılması gibi.. Acaba bakan beyin bundan haberi oluyor mu?
Yazının Devamını Oku