Yalçın Bayer

Munzur Ulusal Parkı kurtuldu

29 Ocak 2006
AZINLIK, kültür ve çevre değerleri hukuku uzmanı, Avukat Murat Cano, 2001'den beri Munzur Vadisi'nin kurtulması amacıyla bir 'vatandaş' olarak mücadele ediyordu. Ve yargının verdiği son kararı şöyle yorumluyor: "Devlet (Enerji Bakanlığı DSİ Gn. Md.), Tunceli coğrafyasında yer alan üç vadi (Munzur, Mercan, Pülümür vadileri) üzerinde enerji üretim amaçlı 8 baraj ve HES (hidroelektrik santralı) yapmayı planladı.

8 HES’in kurulu gücü 384.5 MW’tır. Bu kurulu güçle yılda 1.571 GWh enerji üretilecektir. Bu miktar enerji, hidrolik kaynaklardan bütün Türkiye’de üretilenin yalnızca yüzde 1’idir.

Üretilecek enerjinin ekonomiye yıllık katkısı 80.000.000 dolardır. Barajların ömrü azami 70 yıldır. 70 yılda elde edilecek ekonomik değer (70x80.000.000 dolar) = 5.600.000.000 dolardır.

Elbette ki kamu idareleri tarafından planlanan her yatırımda, kamu yararı vardır, hiç değilse var olması gerektiği kabul edilir. Ancak yatırımdan elde edilecek ekonomik faydanın, yatırımın zarar verebileceği diğer değerlerle karşılaştırılması da gerekir. Çünkü kalkınma amaçlı yatırım ile korunması gereken diğer değerler arasında uygulanabilir denge kurulmadan yapılan yatırım, öteki değerlerin yıkımına yol açar ve yitirilecek değerler, yatırımla elde edilen ekonomik faydadan çok daha yüksek değer ifade edebilirler. Sanayi Bakanlığı’nın verilerine göre Tunceli’nin çevre ekonomisi (hayvancılık, arıcılık, balıkçılık, av ve doğa turizmi faaliyetleri) aktive edilirse ekonomiye katkısı, yılda 1.000.000.000 dolardır.

AKDENİZ İKLİMİ

Baraj gölleri Tunceli’nin yıllık su potansiyelinin yüzde 37.3'ünü tutacaktır. Bu miktar suyun baraj göllerinde tutulması; su rejimini, yağış rejimini değiştirir. Bu değişiklik, iklim dengesini bozar. İklim dengesi bozulursa, bu denge içinde varolan bitki örtüsüyle, yabanıl ve içsu canlıları zamanla yok olur. (Tunceli iklimi; hem 'karasal iklim'dir, hem de 'Akdeniz iklimi'dir. Bu durum, Tunceli coğrafyasında literatürde endemik kabul edilen 47 bitki (sağlıkta kullanılan) ve istisnai sayılan canlıların (kırmızı benekli alabalık, Bezuvar dağ keçisi ve çengel boynuzlu dağ keçisi) varolmasına yol açmıştır.) Ayrıca tutulan suyun adeta 'ahlak'ı bozulmakta, akış halindeyken insanların tüketilebildiği canlılar üreten su, bu kez, 'virütük canlı'lar üretmektedir.

ÖRNEK KARAR

Danıştay’
ın iptal ettiği Konaktepe Baraj ve HES’leri, 47 km. uzunluğundaki Munzur Vadisi Ulusal Parkı içinde yapılmak istenmektedir. Baraj duvarının temelden yüksekliği 125 metredir. Tünel uzunluğu ise 16.4 kilometredir. Proje uygulansaydı, Munzur Vadisi Ulusal Parkı’ndan geriye herhalde hiçbir şey kalmazdı.

Eğer yanılmıyorsam; Türkiye’nin su kaynakları, iklimi, ormanları ile diğer bitki örtüsü, yabanıl ve içsu canlıları, tarihsel varlıkları, kalıcı varlıklarıdır. Bunlar, Türkiye için korunması gereken 'üstün değer'lerdir.

Ben; yukarıda özetlemeye çalıştığım nedenlerle Başbakanlık’tan projelerin uygulanmamasını, bu konuda alınan Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptal edilmesini istemiştim. Başbakanlık, istemimi reddetmişti. Bunun üzerine, 'su-iklim-bitki örtüsü-hayat ilişkisi'ne dayalı bir düşünüşle, Başbakanlık aleyhinde iptal davası açtım. Danıştay, bu ilişkinin korunmasında kamu için hukuki yarar gördü ve projenin yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı’nı iptal etti. Başbakanlık, Enerji Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü, kararın bozulması istemiyle, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’na başvurdu.

Son sözü, Genel Kurul söyleyecek."

Evet, "Türkiye’de hákimler var".

Danıştay,
hukuk adına "ben istediğimi yaparım" diyen anlayışa karşı çıkıyor; Türkiye'nin varlıklarını koruyor. GSM'de, limanlarda ve Unakıtan'ın Galataport'unda olduğu gibi...

Esas mal varlığı TBMM'deki beyandır

"BEN bir avukatım... Maliye Bakanı'nın, CHP Lideri'ne yönelik sözleri üzerine 'mal beyanı-banka hesabı' tartışmasında işin özünün kaçırıldığını söylemek istiyorum. Basında, bilmem kim mal varlığını açıkladı, deniliyor ama aslında hiçbir lider gerçek mal varlığını açıklamıyor. (Bahçeli hariç...)

Söz konusu mal varlığı, gayrimenkul ve menkul değerler (tahvil, senet ve bono), varsa kiralık kasadaki mallar, borç ve alacaklar vs. listesini gösteren beyannamedir.

Medyada liderlerin sadece bankadaki hesapları mal varlığı olarak yer alıyor. Esas yapılması gereken; parlamentodaki lider ve milletvekillerinin, Meclis'e verdikleri beyannamelerinin açıklanmasıdır. Ne yazık ki bunu hiç kimse yapmıyor.

Bir lider "Bana kardeşim bakıyor" diyemez, bu konudaki borç ve alacağını da mal varlığında göstermek zorundadır. Aynı şekilde çocuğunun sünnetinde ve evliliğinde gelen ziynet eşyalarını da...

Eski Karayolları Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu bu mal beyanında taşınır taşınmaz varlıklarının, gelirinden fazla olmasından ötürü 5 yıl ağır cezasına çarptırılmış ve artı fark Hazine'ye gelir kaydedilmişti.

Parlamentoda bir parti liderinin, yasal mal beyanı vermediğinden dolayı ihtara muhatap olduğunu düşünürsek, mal varlığı yasasının çok önemli hükümler içerdiğini görebiliriz. Mal varlığında, maaşın üç katından fazla olan değerlerin tümü beyannamede yer almak zorundadır. Liderlerin cesaretleri varsa, Meclis'e verdikleri beyannameleri kamuoyuna açıklamalıdırlar."

Siyah buz

BİNALARIMIZIN önünü temizleyelim. Karları yola atmayalım, çünkü hava dona çekince hepsi buza dönüyor. Kapıcıları ve belediye ekiplerini uyaralım. Eğitim cehaleti biraz törpülüyor ama kafasızlık baki kalıyor. 'Siyah buz' istemiyoruz.

A. Sera ÖZBAŞAR

Biliyor musunuz

'MİLLİ Görüş'ün yayın organı 'Milli Gazete'nin, 34 yıllık yayın hayatında ilk kez önceki gün, trafik kazasında ölen bir yurttaşın (Cemal Uludağ) cenazesinin 'Gaziosmanpaşa Cemevi'den kaldırılacağına ilişkin 18x23 cm ebatında bir ilan yayınladığını...

Mesaj panosu

'ABDİ İpekçi, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu Anma Etkinliği'
çerçevesinde 'İrtica Tehdidinde Ulus Devlet ve Demokrasi' paneli 14.00'te İTÜ Maçka Mustafa Kemal Anfisi’nde. Konuşmacılar; Prof. Mete Tapan, Alev Coşkun, Nail Güreli, Tufan Türenç, Prof. Nur Serter, Tuncer Kılınç, Ali Sirmen.

Uçakta 24 saat

THY'nin, Münih'ten perşembe günü 11.30'da kalkması gereken uçağı kar yüzünden 18.30'da havalanabildi. Gece İstanbul'a indikten sonra biz Ankara yolcuları aynı uçak içinde cuma 10.00'a kadar her an kalkacakmış gibi bekletildik. Hatta yakıtı biten uçak yeniden yakıt aldı. Yaşlı insanların ayakları şişti, nefes darlığı çektiler. Bir insan 23 saat uçak içinde hareket etmeden durabilir mi? Bizlere, sizi terminale alalım, dinlenin diyen olmadı. THY, rekabet ortamında böyle mi hizmet edecek? Uçak kaldırılmayacaksa bu kadar yakıta, De-Icing'e (alkolleme) yazık değil mi?
Yazının Devamını Oku

CHP yargıya gidiyor

28 Ocak 2006
KEMAL Unakıtan’nın, Çamlıca’da SİT alanında oğlu için yaptırdığı ikinci villası kaçak çıkmıştı. Unakıtan bunun üzerine "Üsküdar Belediyesi’nin yaptığı planlar Büyükşehir’den geçerse oğlum ve kızımın evi kaçak olmaktan çıkar, çocuklarım rahat eder" demişti. Bakan bu konuda çözüm yolları arıyordu. Durumu ’kurtarmak’ için danışmanı Tuncay Karartı’yı bu işleri takiple görevlendirmişti.

Bu arada geçen yıl gazetelere yansımayan bir haber öğrenilmişti.

Unakıtan ve eşi geçen yıl beraberlerinde Topkapı’daki geçitler ile park düzenlemesini yapan Biat İnşaat’ın sahibi Şerif Güney ile birlikte Büyükşehir Başkanı Kadir Topbaş’ı ziyaret etmişti.

Ancak AKP’li Üsküdar Belediye Başkanı Mehmet Çakır, Unakatın’ın villalarına ’imar kılıfı’ hazırlama üzere mevzii imar plan tadilatını belediye meclisinden geçirtiyor.

Ancak dosyayı Büyükşehir’e onay için göndermeden, bölge SİT alanı olduğundan Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na iletiyor. 3’ü YÖK’ten 4’ü Kültür Bakanlığı’ndan atanmış kurul üyelerinin tümü imar değişikliğini onaylıyor.

Bu sırada kurul üyelerinden Ahmet Turgut ve Mehmet Cevahir Türk’ün görevden alınarak yeni oluşturulan 6 numaralı kurula (Şile, Kocaeli, Sakarya) atandıkları yazısı kendilerine tebliğ ediliyor. Bunun üzerine iki üye toplantıyı terkediyorlar.

KARAR NASIL ÇIKACAK?

1/5000’lik planın onayı için dosya Büyükşehir’e gitmeden imar değişikliğine onay veren kurul üyeleri, durumun basında yer almasından sonra telaşlanıyorlar. Hem yasaya aykırı hem de usulsüz olan kararın yazımının önümüzdeki hafta kuruldan nasıl çıkacağı henüz belli değil... Bu durumda ya eski duruma geri dönülecek, ya da dosya bu haliyle Büyükşehir’e onay için gönderilecek. RP, FP ve son olarak AKP’den 12 yıldır Büyükşehir’de Meclis Grup Başkanvekili görevinde bulunan Hüseyin Evliyaoğlu’nun önüne dosya gelince, ’evet’ anlamında elini kaldırıp kaldırmayacağı AKP’li üyelerce şimdiden merak ediliyor. Bakalım, İstanbul’un ’imar efendisi’ bu düzenlemeye ne diyecek?

Kültür Bakanlığı ise, bu ’özel muamele’ye karşın parselle ilgili özel bir işlem yapılmadığını savunurken, CHP grupunun yargıya gideceği bildiriliyor.

İstanbul’a 6 koruma kurulu

YENİ çıkan 5226 sayılı koruma yasası gereğince İstanbul’daki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üye sayısı 3’ten 6’ya çıkarıldı. Her kurulda 2 YÖK temsilcisinin yanında bir de hukukçu üye bulunacak. Meslek odalarının temsilcileri kurul toplantılarına katılabilecekler.

Eskiden Beyoğlu, Fatih ve Eminönü’yü kapsayan 1 nolu kurul, Beyoğlu, Şişli ve Kağıthane olarak değiştirildi; böylece sur dışındaki ilçeleri kapsar hale getirildi.

Danıştay tarafından satışı durdurulan Galataport projesine muhalefet ettikleri belirtilen Sinan Kılıçoğlu Kadıköy-Adaları oluşturan 5; Cem Eriş ve İhsan Sarı ise surdışı bölgesine bakan 1 nolu kurula verildiler.

GÜNÜN SÖZÜ

"Eğer bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir."

(Anonim)

Hayal et ve üret

’BENİM hiç kitabım olmadı. İlk defa bir yabancıyla (sizinle) tanışıyorum. Sizin sayenizde ilk defa bir sinemaya, tiyatroya gittim. Van Gölü’nü görmeye ilk defa siz götürdünüz. (...) Denizi görmek hayalimdi, Mersin’de gördüm. Kadının hakları olduğunu ilk defa öğrendim. (...) 13 yaşındayken beni 50 yaşında bir adamla evlendirmeye kalktılar. Evlenseydim, mutlaka intihar ederdim. Ama mücadele ettim, liseyi bitirdim. (...) Benim için İstanbul’a gitmek hayaldi; ama siz beni Atina’daki gençlik toplantısına götürdünüz."

Bunları, Habitat ve Gündem 21 Gençlik Derneği Başkanı Sezai Hazır anlatıyor.

Van, Siirt, Trabzon, Tarsus, Konya, Adana, Mardin, Gölcük ve Bursa gibi kentlerde 16-26 yaş grubu gençler arasında ’Hayata Artı’ Gençlik Fonu’ndan destek alıp projelerini uygulayan gençlerin sayısı bugün 700’e yükselmiş.

Gençler, gelecek için elini taşın altına koyuyorlar. Yereldeki sorunlarına duyarlılık gösterip çözüm üretiyorlar.

Türkiye’de bu yaş grubu içerisinde 8 milyon genç var; bunların genel nüfusa oranı yüzde 11... Avrupa’ya göre en fazla genç nesil; ancak sosyal gelişmişliğine en az kaynak ayıran ülke... Norveç’teki 1.4 milyon olan genç nüfusa ayrılan bütçe yıllık 14 milyon Euro; Türkiye’de ise 3.5 trilyon...

Türkiye’deki gençler homojen bir grup değil... Çoğu lise ve üniversite mezunu ve hemen tümü de işsiz.

Projedeki esas amaç, gençlerin yaşam kalitesini artırmak, başka bir deyişle ’hayata artı’ katacak projelerde görev almaları... Ve kendilerine güvenip ’hayal kurma’, ’geleceklerine sahip çıkma’, ’tükettikleri topluma katkı verme’ ve ’sorumluluk üstlenme’ gibi konularda sosyal sorumluluk bilinci aşılamak. Bu nedenle esas olarak kültür, sanat, eğitim ve çevre konularında eğitim veriliyor kendilerine...

Mardin bir turizm kenti olmasına karşın kokartlı bir rehber yokmuş.

Bu projeyle birlikte 40 gence rehberlik; Tarsus’ta 3000 lise öğrencisine cinsellik ve sağlık eğitimi; Konya’da holiganizme karşı tiyatroyla ’fairplay’ eğitimi veriliyor. Adana’nın 12 köyün halkı, Aziz Nesin öykülerinden derlenen bir oyunla ilk defa tiyatroyla tanışıyor.

Bursa’da ise gençler atık pillerle ilgili bilinçlendiriliyor. Siirt’in fakir bir mahallesinde açılan bir kütüphanede, 450 gence lise ve üniversitelere hazırlık kursları veriliyor.

Bütün bu projeler, orada yaşayan gençler tarafından gönüllü olarak uygulanıyor.

GENÇLERE ÇAĞRI

Kurulacak barış köprüleriyle güvensizlik ve önyargılardan arındırılmayı amaç edindiklerini söyleyen projenin uygulayıcısı Sezai Hazır, "Türkiye’nin geleceği dediğimiz bu gençlere, bugünden yatırım yapmak gerek. Biz kendi kentlerinde hayalleri olan, bir şeyler yapmak isteyen gençlere yol göstererek, proje yazma konusunda eğitim verip kaynak sağlıyoruz. Bunun için 24 Mart’a kadar başvurabilirler. www.hayataarti.org sitesi ve derneğin 0212-275 74 36
no’lu telefondan bilgi alınabilir" diyor.

Yine OSB, yine rant

RİZE’nin Kalkandere İlçesi’nin Aksu Mahallesi sakinleri adına bir mektup gönderen Celal Yıldırım, "100 haneden oluşan mahalle sakinlerimizin tek geçim kaynağının fındık, mısır ve yaş çay üretimi olduğunu, hayvancılık da yaptıklarını" belirterek başlarına çarpan ’milli piyango’ya isyan ediyor:

"2000 yılında Rize Valiliği ve Kalkandere Belediye Başkanı başta olmak üzere Rize Ticaret Odası’nın da desteğiyle Rize çevresinde Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurmak için yer tespitine başladılar. Başka uygun arazi bulunmuş olmasına rağmen (büyük bir kısmı Hazine arazisi) çeşitli baskılar sonucunda bu araziden vazgeçildi. Ve biz arazi sahiplerinin hiç haberi olmadan, Kalkandere Belediye Başkanı’nın da baskıları sonucunda Aksu’da tek geçim kaynağı olan çay arazileri OSB için uygundur diye karar verildi. Ne yazık ki karar verilirken de OSB kanunu, yer seçim yönetmeliği ve en önemlisi de çevre yasaları ile ilgili hükümler dikkate alınmadı.

İstenilen 1500 dekar arazinin yüzde 90’ı tarıma uygun (çay, fındık, mısır vb.) olmasına rağmen, hazırlanan raporda bu arazilerin 400 dekarı 4. sınıf, 1100 dekarı ise 6. sınıf arazi olarak gösterildi ve ’OSB için uygundur’ kararı çıkartıldı. Bakanlık ÇED raporu konusunda olumsuz görüş belirtmiş olmasına rağmen yapılan baskılar sonucunda yönetmeliğe aykırı şekilde ÇED raporu alındı.

İnsanların mağduriyeti hiç dikkate alınmadan ’OSB Rize’de neden olmasın’ mantığıyla araziler elimizden alınmak istenmektedir.

Bu, hiç hoş olmayan olaylara gebe olabilir.

Eğer OSB yapılacaksa bölgede daha uygun yerler bulunabilir.

Batı’da tarım arazileri gözbebeği gibi korunurken, bizde devletin paraları toprağa gömülmek isteniyor. Arazilerimiz bizim her şeyimizdir, kimseye vermek istemiyoruz.

Tarım arazilerini yok ederek burada hangi ’sanayi’ kurulacaktır?

Arazi sahipleri arasında ’isteyen-istemeyen’ gerginliklerini tehlikeli bir gelişme olarak görüyoruz.

OSB’yi kurmaya çalışanların ciddiyetine inanmıyoruz. İlgili herkes pastadan bir şeyler kapmanın peşindedir.

Sesimizi lütfen duyun."

Siyasi kararlarla rant amaçlı kurulan ve bugün çoğu işlevsiz hale gelen OSB’nin Rize’ye ne getirisi olacağının iyi hesap edilmesi gerekiyor.

Helal etmem

’EĞER paraların ödenmesi şartsa, ben 65’te birini öderim. Bu işi 1997’de 65 kişi yaptık’ diyen Necmettin Erbakan ve yandaşları, gerçekten dindar iseler, şunu akıllarından hiç çıkarmasınlar. 1976’dan beri vergi mükellefi olarak, onların Hazine’den aldıkları yardımın içinde benim de hakkım var. O parayı yasal faiziyle birlikte tamamen ödemedikleri takdirde hakkımı onlara helal etmem. Ne demek istediğimi ahirette anlarlar.

M. Agah ÇELİKEL
Yazının Devamını Oku

Limon elde kaldı

27 Ocak 2006
BU yıl narenciye üreticileri, üretimdeki artıştan dolayı pazarlamada yaşanan sıkıntılar nedeniyle zor günler geçirmektedirler. İç piyasada var olan bazı darboğazlar nedeniyle, mevcut üretimin ülke genelinde tüketilmesi mümkün olmamaktadır. Ayrıca, üretim maliyetinin yüksek olması ve YTL’nin aşırı değer kazanması nedeniyle, dış pazarlarda diğer ülkelerle rekabet şansımız düşmekte ve yeterli miktarda narenciye ihracatı yapılamamaktadır. Dolayısıyla, ocak ayı olmasına rağmen; tüm narenciye ürünleri halen dalında beklemektedir. Bu durum, zaten zor günler yaşamakta olan üreticilerin mağduriyetine neden olmaktadır.

Bu nedenlerden dolayı üreticileri sıkıntıdan kurtarabilmek ve ülke ekonomisine büyük kazanımlar sağlamak amacıyla, narenciye ticaretinin de ’soğan ve patates için çıkartılan 28.2.2000 tarih ve 1245 sayılı genelgede olduğu gibi’ bu yıla mahsus olmak üzere ’Hal Yasası’ kapsamı dışına çıkartılması gerekmektedir. Bu sayede, satış maliyeti düşeceği için, insanlar daha fazla narenciye tüketimine yöneleceklerdir. Zira bugün dalında kilogramı 25 YKr’den (250 bin TL) satılamazken, büyük kentlerin market ve manavlarında 2.5 YTL’den, semt pazarlarında ise 1.5 YTL’den satılmaktadır. Yani, üretici ile tüketici fiyatları arasında 6-10 misli fiyat farkı bulunmaktadır. Dolayısıyla halkımız bu fiyatlardan narenciye tüketememekte, sonuçta bahçelerde ürün dalında çürürken tüketici de market ve pazarlarda ürüne sadece uzaktan bakabilmektedir.

Önlem alınmaması halinde, narenciye pazarlamasında var olan sıkıntılar sürecek, binlerce ton narenciye dalında çürümeye terk edilecektir. Sonuçta, üreticiler mağdur olacak ve ülke ekonomisi büyük kayba uğrayacaktır.

Cumali DOĞRU

Adana Çiftçiler Birliği Başkanı


-40 derecede bir kışla

ADI son dönemlerde ’kuş gribi’ vakasıyla anılan Van’ın bir başka yüzünü görme fırsatı bulduk. Bu fırsatı bize, Türk-İran sınırını koruyan Van 6. Hudut Alay Komutanlığı verdi. Askerliğini 307. kısa dönem er olarak yapması için Türk Silahlı Kuvvetleri’ne emanet ettiğimiz oğlumun, bundan bir süre önce Van’ın merkezindeki 6. Hudut Alay Komutanlığı’nda yapılan yemin töreni, orada bulunan yüzlerce kişiye duygulu anlar yaşattı.

Kışlada bizleri yakın ilgiyle karşılayan görevliler Mehmetçik Gazinosu’nda konuk etti. Kışladaki kütüphane, sinema salonu, ankesörlü telefonlar, tertemiz koğuşlar, adeta bir başka dünya gibiydi. Askerlerin hazırladığı 6. Hudut Alay Komutanlığı’nı anlatan filmi ilgiyle izledik. TSK’nın yürüttüğü projeleri Van’da da hayata geçiren Mehmetçikler, okul onarımı yapıyor, çocukların sağlık ihtiyaçlarını karşılıyor, kitap-defter ihtiyacı olan öğrencilere yardım ediyor. Hele bölge halkına, gazilerimize ve şehit yakınlarına yaptıkları yardımları izlerken, kimimiz gözyaşlarını tutamadı.

Bölgede -40 derecede ve çetin koşullarda hizmet eden Mehmetçiklerimize neden ’Hudut Kartalı’ denildiğini daha iyi anladık. O zorlukları gördükten sonra, evlatlarımızın, gözbebeğimiz olan ordumuzun bir mensubu olmasından övünç duyduk.

Jandarma Komutanı ile 6. Hudut Alay Komutanı’nın, teröre ve kaçakçılığa karşı verdiği mücadeleyi anlatırken "Evlatlarınız bizler için kutsal emanetlerdir" demesi hepimizi duygulandırdı. Jandarma Komutanı Selahattin Uğurlu’nun da katıldığı törende, çocuklarımızın yeminlerini etmesi sırasında coşku daha da arttı. Çocuklarımıza, rütbelerini taktık.

’Hudut Kartalı’ annesi olarak göğsüm kabardı. Türk Ordusu’na çok şey borçluyuz.

Hayriye ÖZDOĞAN-’Hudut Kartalı’ annesi

Teleferik ihalesi bizden kaçırıldı

BURSA Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi ve inşaat mühendisi M. Semih Pala, "Bursa-Uludağ arasında 30 yıl müddetle ulaşım hatlarının devriyle ilgili teleferik hattının yapımı ve işletimi konusundaki gelişmeleri medyadan takip etmeye çalışıyoruz. Seçilmiş bir belediye meclis üyesi olarak maalesef bilgi sahibi olamadık" diyor.

Pala, AKP’li Belediye Başkanı Hikmet Şahin’e şu soruları yöneltiyor:

"Avusturyalı NSM International Group firması ile belediye arasında hangi şartlarla ne gibi sözleşme yapılmıştır? Belediyeden ne alacak, ne verecektir? Hattın bilet ücretleri ne olacak, kim belirleyecektir? Mevcut imar planlarında herhangi bir değişiklik yapılacak mıdır? Yapılacağı söylenen 6 yıldızlı otel gibi tesisleri kim, hangi şartlarda yapacaktır? Mevcut teleferik hattı ne olacaktır? Bu hattın yenileştirilmesi yoluna neden gidilmemiştir.

Pala ayrıca, Güzelyalı’da (Mudanya) yapılacak olan iskelenin yerinin hangi kriterlere göre tespit edildiğini, planlarının ne olduğunu ve seferlerle ilgili olarak hangi kurumlarla sözleşme yapıldığını da soruyor.

Sağlıkta sorun

ANTALYA Tabip Odası Başkanı Dr. Naci İşoğlu’ndan:

"Ülkeyi sağlık bunalımına sokan, bütün kusurlu hareketleri yaparak halkın sağlına zarar veren iktidara direkt olarak kırmızı kart gösteriyoruz. Çözüm, zaten çok az olan sağlıktaki kaynağı yok etmekte değil ülke gerçeklerine uygun akılcı ve bilimsel kullanımdadır."

Köy tavuğu

ÇİFTÇİ
Sendikaları Konfederasyonlaşma Platform Sözcüsü Abdullah Aysu’dan:

"Kuş gribi sürecine yönelik uygulanan politikalar yalnızca endüstriyel tavukçuluk çıkarına işliyor. Köy tavukçuluğu kasıtlı olarak gözardı ediliyor, çiftçinin yaşam kaynağı elinden alınıyor."

GÜNÜN SÖZÜ

"İstihdam ve işsizlikle ilgili yayımlanan son veriler, ücretli oranının yüzde 56’ya çıktığını gösterirken, ücretlilerin üçte birinin kayıtdışı çalıştırıldığını ortaya koymaktadır."

(Ekonomist

Mustafa Sönmez)


ASTROLOGLAR nasıl yapıyor bu işi hálá anlayamadım. Bir burç hakkında birden fazla yorum yapılmakta... Hangisine inanacağımızı şaşırdık...

Hülya ERÖZ

BİLDİĞİM
kadarıyla son bir ayda mevduata dönen off-shore’zedelerin paraları ödenecekti. Ancak bonozedelerinki ödenmeye başladığı halde off-shore için bir haber yok. Her yerde takip ediyorum; ama hiçbir sonuç alamadım. Bilgi alabilirsem memnun olurum.

Sedef ERENEL
Yazının Devamını Oku

Bu sorularla AKP seçime mi hazırlanıyor?

26 Ocak 2006
’BEN Fındıkzade’de oturan ve serbest çalışan bir kişiyim.<br><br>Fatih Belediyesi, son günlerde evlere ’kent bilgi sistemi, hane bilgi toplama formu’ dağıtmaya başladı. Belediyenin bir aracı da bunların doldurulması yolunda anons yapıyor.  Zaten formda da, "Görevli kartı bulunanlara her türlü kolaylığı göstermeniz gerekmektedir" deniliyor. Yani ’emir’ veriliyor. Niçin böyle bir bilgiye gerek duyuluyor diye sorduğumuzda ’Deprem için... Eğer bir deprem olursa burada kaç kişinin oturduğunu öğreneceğiz’ deniliyor.

Aile fertlerinin kimlik, vergi ve hatta DASK poliçe numarasını istiyorlar. Neden?

Peki, deprem sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin sorunu olduğundan bunları doğru sayalım; ama bazı sorular midemi bulandırdı.

’Sorunlarınız nelerdir’ gibi sorularda ’ulaşım, park, sağlık, çevre, gürültü ve otopark gibi; yetiştirme yurdunda, bakıma muhtaç çocuğun olup olmadığı, koruyucu aile olmak istenip istenmediği vs. gibi sorulardan başka şu sorular dikkat çekiyor:

’Ramazan ayında iftar çadırlarından faydalanıyor musunuz? Yardım dağıtımı konusunda memnun musunuz? Aşevlerinden faydalanıyor musunuz? Deniz kenarına ve piknik alanlarına gidiyor musunuz? Aşağıdaki yardımlardan herhangi birine ihtiyacınız var mı? (Kumanya, yemek, kömür, eğitim, ekmek, giyim, diğer...) Gazete ve dergi okuyor musunuz? Ailenizde kekeme, zihinsel engelli var mı?

Konutunuzun fiyatı ne kadardır?’

Fatih Belediyesi, vatandaşların ’röntgeni’ini çekiyor. Peki bunu ne için yapıyor? Ne yazık ki aklıma kötü şeyler geliyor? Acaba bu bir seçim hazırlığı mı? Seçmen kartlarının tanzimi için gizli bir çalışma mı? ’Sen-ben’, ’inanan-inanmayan’ vatandaşların tespiti mi?

Bu kadar bilgiyle kimin ’AKP’ yandaşı olup olmadığı ortaya çıkmaz mı?’

AKP gündemi kaçırıyor

AKP artık gündemi yakalayamıyor, peşinden gidiyor. ’Dinle Başbakan’ kampanyası, seçim anketleri ve erken seçim tartışmaları AKP’yi ürküttü. Buna karşılık gündemi değiştirmek için ’siyasi şantaj’a yöneldiler. Baykal’a yönelik iddialar bu nedenle ortaya atıldı. Ayrıca bunun bir başka nedeni de, Unakıtan’ın, bütçe görüşmelerinde Baykal’ın ağır eleştirilerinin hıncını almak... Ya tutarsa diye bile bile parmağını sokuyor.

Türker OLGUN

GÜNÜN SÖZÜ

"Bir uşağa göre hiç kimse kahraman değildir; bu görüş dünyada kahraman bulunmadığını değil, onu söyleyenin uşak olduğunu gösterir."

(Hegel)

Bürokrat dayanmıyor

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanlığına ’bürokrat’ dayanmıyor. Üç ay önce Fen İşleri Daire Başkanlığı’dan Raylı Sistemler Daire Başkanlığına getirilen Yunus Balta ile Çevre Koruma Daire Başkanı Mahmut Sümen’un emekliliklerini istediler.

Daha önce boşalan Muammer Kantarcı’nın emekliliğini istemesiyle boşalan İETT Genel Müdürlüğü ile Rafet Bozdoğan’ın Genel Sekreter Yardımcısı olmasıyla başalan Ulaşım Koordinasyon Daire ve Prof. İskender Pala’nın istifasıyla boşalan Kültür İşleri Daire Başkanlıklarına hala atama yapılmadı.

Kredi kartı borcu ödenmiş

UĞUR Mumcu’nun öldürülmesi olayından yargılanarak cezaevinde 5 yıl yatan Mehmet Ali Tekin, 2.5 milyar kredi kartı borcunun ödenmesi için Sosyal Yardımlaşma Vakfı’a, (Başakşehir Mahallesi Muhtarı Fatih Yıldırım’dan aldığı ikametgah belgesi) ile başvuruyor. Bunun yerine 2 milyar TL veren Küçükçekmece Kaymakamı H. Osman Hebiloğlu, aralarında emniyet, belediye, kaymakamlık makamlarından temsilcilerin bulunduğu 9 kişilik vakıf yönetim kuruluna haber verdi mi acaba? 3. bölgede çıkan yerel ’Gerçek’ gazetesi bunu ’skandalda şok gelişme’ olarak yazıyor. Cezaevinde 5 yıl yatan bir kişiye ikametgah belgesiyle böyle bir para veriliyorsa Sosyal Yardımlaşma Vakıflarının ’arpalık’ haline geldiğinin göstergesi olmaz mı? Kaymakam, "kardeşim sen kimsin?" diye sormaz, araştırma yaptırtmaz mı? Bunun gibi kaç kişiye ’para yardımı’ yapıldı daha? Olayın bir başka cephesi de; kaymakamın ihbarı üzerine vakıf müdürü Yurdaer Özen (AKP aday adayı) ile bilgi işlem personeli Mustafa Tekin Çapan (Gaziantepli) yolsuzluk iddiasıyla arife günü tutuklanmaları... Valilik soruşturmasında, Kaymakamın Elazığlılara hizmet etmekten başını kaşıyamadığının araştırma konusu yapılması gerekmez mi?

Hastaneler batakta

KARADENİZLİLERİN böyle bir sözü vardır. "Borçlarımı helal ettum..."

Adana Numune Hastanesi doktorlarının şikáyet ettiği döner sermaye konusunu yazdıktan sonra yurdun dört bir yanından sağlık çalışanları ve medikal şirketlerin sahiplerinden birçok tepki aldık. Meğer bu konunun ne kadar çok mağduru varmış. 2006 yılı bütçe kanunu çıkartılırken, çeşitli kurumların (SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve yeşil kart) devlet hastanelerine borcu olan yaklaşık 4 milyar YTL’si (4 katrilyon TL) silinivermişti.

Her ne kadar Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, "Yanlışlık oldu, düzelteceğiz" dediyse de, kimsenin bu konuda herhangi bir adım atmadığı gün gibi ortada.

Bu 4 milyar YTL’de kimlerin hakkı yok ki...

İlk başta hastanelerden döner sermaye alacağı olan 230 bin sağlık çalışanının, hastanelere mal ve hizmet satan medikal firmalar ve taşeron hizmet firmalarının (temizlik, koruma, yemek vs...), sözleşmeli çalışan personellerin ve tabii hastanelerden hizmet alan vatandaşın...

Maliye’den hakedişlerini alamayan hastaneler, hangi parayla gerekli yatırımı yapıp hizmet üretebilirler? Hangi kaynakla daha önceden devletin söz verdiği ’döner sermaye’ primlerini çalışanına ödeyip performanslarını artırabilirler?

NEDEN BÖYLE OLDU?

Öyle ya devlet, çalışanlarına "Performansınızı yükseltin ki, bu çabanız karşılığında ben de size döner sermayelerden ek ödeme yapayım" dememiş miydi?

Peki, bu borç silme işine neden gerek duyuldu?

Hükümet, SSK birleşmesinin genel bütçeye muhtemel yükünü 1.5 milyar YTL (1.5 katrilyon TL) olarak hesaplamıştı. Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı, 2005 sonunda bu yük yaklaşık 7 milyar YTL olarak ortaya çıkınca, çareyi hastanelerin kurumlardan alacağı olan 4 milyar YTL’yi silmekte buldu. Böylece olayın eğrisi-doğrusuna denk gelmiş oldu. Ama olan sağlık çalışanlarına ve hastanelere, şirketlere oldu. Onlara da bir tek sözcükle çözümü gösterdi:

"Borçlarımı helal ettum."

Türk Tabip Odaları ve yetkili sendika Türk Sağlık-Sen bu işleme tepki gösteriyorsa da, buna yanıt verecek olan Maliye ve Sağlık bakanlarından çıt yok!
Yazının Devamını Oku

Samsunumuz Cumhuriyet’in bekçisidir

25 Ocak 2006
GEÇEN dönemin Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, ’Samsun 19 Mayıs Kültür ve Tanıtma Derneği’ Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Saraçlar’a bir mektup yazarak, bir Samsunlu olarak 19 Mayıs Üniversitesi’ne karşı yürütülen tertipler üzerindeki oyunun bozulmasını istedi. Bostancıoğlu’nun, Ankara’dan gönderdiği mektup şöyle:

"Kurtuluş Savaşı meşalemizin yakılıp yola çıktığı yer olan, Atatürk’ün şehri Samsunumuz bu özelliği yanında, Cumhuriyetimize bekçilik edecek fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür gençler yetiştiren, bir bölge üniversitesi olan Samsun 19 Mayıs Üniversitesi ile de anılmaktadır.

20 fakülte ve 22 yüksekokulunda 30 bin öğrencisi olan üniversitemiz ’19 Mayıs’ gibi sorumluluğu yüksek bir isme ve Atatürk’e layık olmanın gayreti içinde, Atatürkçü çizgide bir bilim ve kültür merkezi olmuştur. Her bakımdan, ülkemizin önde gelen üniversitelerinden biridir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda kendi dünya ve siyasal görüşleri yönünde kadrolaşmayı tamamlayan iktidar, şimdi de 19 Mayıs’tan rövanş almak arzusu içinde, kendi dünya ve siyasal görüşleri doğrultusunda, kendi denetim ve güdümünde, üniversiteler ve rektörler istemini gerçekleştirmek için Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’ne saldırmaktadır.

TBMM’de kurulan Araştırma Komisyonu psikolojik ve siyasi baskı kurmak için her gün gerçek dışı iddia ve suçlamalarda bulunmaktadır. Üniversiteden alınan belgeler, ertesi gün dinci basının, başta gelen sözcülerinden Vakit gazetesinde yayınlanmaktadır.

Üniversitemiz Rektörü ve yöneticileri bu çevrelere hedef gösterilmektedir.

Biz, bir Samsunlu ve Samsun 19 Mayıs Kültür ve Tanıtma Derneği yöneticileri olarak bu saldırıları görmezden gelemeyiz. Bu saldırılar karşısında sessiz kalamayız. Üniversitemize ve rektörümüze sahip çıkmak zorundayız."

Karayolları sizlere ömür

İKİ okurumuzdan 'kış raporu':

- B.Ö.
adlı bir bürokrat arıyor:

"Şu anda (15.00) Bursa'dan otomobille Ankara'ya gidiyorum; Polatlı'ya 20 km kala sizi arıyorum. Yolda bir tane Karayolları ekibine rastlamadım. Karayolunu temizleyen hiçbir kar aracı yoktu. Sanki karlı bir 'tarla'da gidiyormuşuz gibi yol alıyoruz. Dilerim, Ankara'ya yaklaştığımız için kaza belasız varırız." (Daha sonra aradık, varmışlar.)

- Çorlu'dan Erdal Özcan anlatıyor: "Tipi ve buzlanmadan ötürü özellikle Çorlu, Çerkezköy, ve Lüleburgaz'daki 600 fabrikada çalışan işçiler gidiş gelişlerde perişan oldu. Saray Kaymakamı, yeni gelen valiyi karşılamak üzere gittiği Tekirdağ'dan geri dönemedi. Yolda kalan araçların kurtarılması için Çorlu Belediyesi'nin kar aracı ve polislerden başka 'yolların hakimi' kimse yoktu."

Karayolları nerede? Yok çünkü güçsüzleştirildi. Yerel yönetimlere devredilen Köy Hizmetleri'ni ise ara da bulasın."

RTÜK’ün kıstasları

3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınlar Hakkında Kanun’dan birkaç madde:

e) Yayınların toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması, s) Program hizmetlerinin bütün unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması, u) Kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi, z) Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması.

Banu Alkan ve sevgilisinin evdeki yaşamlarını konu alan programın yayından kaldırılması için sadece yukarıdaki 4 madde yeterli görülmüyor mu? RTÜK’ün kıstasları nelerdir?

Selim HOTAMIŞLIGİL

Huzursuzum

YURT Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Uğur Mumcu’yu anma törenlerinden sonra aradı ve şunu söyledi:

"Anıyoruz da ne oluyor? Mumcu’nun katilini bakanlık görevimiz sırasında yakaladık ama bizim yönetimimizden sonra, katledilmesine karar veren zihniyet ve güçler yakalanmadığı için kamu vicdanı rahat değil, ben de huzurlu olamıyorum."

"Çünkü" diye devam ediyor:

"Türk milletinin haklarının çiğnenmesine ve yenmesine yerli ve yabancı aktörler tarafından göz yumuluyordu. Ekonomik ve sosyal çöküntü başlamıştı. Türkiye’deki yolsuzluk ekonomisi, terör ekonomisi bunların dış ülkelerdeki iç ve dış bağlantıları, Türkiye içerisindeki hangi aktörlerle bağlantılı olduğu bilgisine ulaşmıştı Mumcu... Ülkesini seven bir sürü iyi insanla yola çıkmış, Türk milletinin bilinçlenmesi için seferber olmuştu."

Türkiye’nin yetiştirdiği nitelikli evlatların öldürüldüğünü ve öldürülmeye devam ettiğini vurgulayan Tantan, siyasetçi ve etkin bürokratların kendi evlatlarının korunması için önleyici hiçbir hukuki altyapıyı hazırlamadıklarını, ama sadece konuştuklarını belirterek "Batı’nın kabul ettiği hukuki altyapıyı getirmemek için direniyorlar. Çünkü, TBMM’nin bu konulardaki araştırma kültürü gelişebilmiş değil. Çünkü bürokratik felsefe üzerine inşa edilmiş. Milli İstihbarat ve kolluk güçleri önleyici tedbir açısından hem de takip ve kovuşturma açısından yasal dayanaktan yoksun bırakılmıştır.

Faili meçhul olaylar gündeme geldiğinde, sanki bu olayları bu kurumlar organize etmiş gibi zan altında kalıyorlar.

Ülkede eksik olan yaygın haber alma ağı bilgiyi toplayıp analiz edip adaletli bir şekilde eyleme dönüştüremiyor. Böyle olunca da hiçbir strateji gelişemez; kaybettiğimiz nitelikli evlatlarımızı, insanlarımızı ölüm yıldönümlerinde sadece anarız."

Biliyor musunuz

HÜKÜMETİN öğretmenlerle birlikte polis ve birinci sınıf hakimlerin maaşlarında da artış getiren bir yasa taslağı hazırladığını, yeni düzenleme ile polislerin maaşlarında 30-40 YTL artış olacağını...

BARTIN Defterdarlığı’nın Bartın Belediyesi’nin vergi borcundan dolayı işçi maaşlarını da kapsayan 500 bin YTL civarındaki mevduatına el koyduğunu...

ABANT İzzet Baysal Üniversitesi’nde rektörlük görevini yürüten Prof.Dr. Yaşar Akbıyık’ın rektör aday adayı seçiminde en yüksek oyu aldığını...

MESAJ PANOSU

ASTSUBAYLARIN ekonomik ve sosyal mağduriyetlerinin duyurulması için emekli_astsubay@mynetgrup.com adresinde bir grup, emekli_astsubay.sitemynet.com adresi ile bir site kurduk.

Ersen GÜRPINAR
Yazının Devamını Oku

Gizli eller

24 Ocak 2006
UĞUR Mumcu’, 24 Ocak 1993’te Ankara’da bombalı bir saldırıda katledilmişti.<br><br>Bugün 13. ölüm yıldönümünde kendisini anarken, Ağca konusunda yazdıklarına bakmak gerekiyor. (Bugün, Diyarbakır’da katledilen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı da unutmuyoruz.) Mumcu, İpekçi cinayetinden Ağca’nın kaçırılışı ve Papa’ya suikast girişimine; ülkücülerden yeraltı dünyasının faaliyetlerine; Abuzer Uğurlu’dan İbrahim Telemen’in eylemlerine kadar Cumhuriyet’te yüzlerce yazı yazdı. Bunları, ’Ağca Dosyası’ ve ’Papa, Mafya Ağca’, ’Silah Kaçakçılığı ve Terör’ adlı kitaplarında topladı.

Kitaplar hálá bir belge niteliğini taşıyor ve bugüne ayna tutuyor.

İpekçi davasının 1984’te yeniden ele alınmasında Mumcu’nun yazdığı yazılar etken olmuştu. Ağca’nın ne zaman yalan, ne zaman doğru söylediğini ve yaşadığı çelişkileri uzun çalışmalar sonucu dava dosyalarındaki ifadelerinden ortaya koymuştu Mumcu... Yakalandığında "İpekçi’yi ben öldürdüm"; daha sonraki duruşmadaki ifadesinde "İpekçi’yi ben öldürmedim" biçimindeki sözlerinden yola çıkarak birçok çelişkiyi gündeme getirmişti.

Mumcu, Ağca’nın ne zaman yalan, ne zaman doğru konuştuğunu yazılarında ayrıntılarıyla anlatmaktadır.

Ağca’nın serbest bırakılması, sonra yeniden tutuklanmasına yol açan İpekçi cinayeti ve Papa’ya suikast girişimine kadar uzanan süreçte, o zaman gündeme gelen isimlerden bir hatırlatma yapıyoruz:

ÜNLÜ İSİMLER

Osman Alasu
(Ağca’nın cezaevinden kaçırılmasında ismi geçen er.)

Selçuk Atar (Ağca’nın Kartal Cezaevi’nden kaçırılışı eyleminde yer alan ülkücü.)

Ömer Ay (Ağca’ya sahte pasaport sağlayacağına söz veren Nevşehirli militan.)

Ömer Bağcı (Ağca’ya Papa’ya suikast girişiminde kullanılan silahı Milano istasyonunda veren ülkücü militan.)

Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay) (Ağca’ya Nevşehir’de sahte pasaport sağlanmasında adı geçen ülkücü. Susurluk’ta öldü.)

Yavuz Çaylan (İpekçi cinayetinde Ağca’yı cinayet yerine götüren arabayı kullanan Malatyalı ülkücü militan.)

Bekir Çelenk (Ağca’nın, Papa’yı öldürmesi için 3 milyon DM önerdiğini söylediği ünlü kaçakçı.)

Oral Çelik (İpekçi cinayeti ile Papa’ya suikast girişimine karışan ülkücü eylemci.)

Yılma Durak (İpekçi’nin öldürülmesi ve Ağca’nın cezaevinden kaçırılması olaylarında adı geçen ’Doğunun Başbuğu’.)

Hamit Gökenç (Malatya’da, Ağca için hazırlanan pasaportta ismi bulunan öğretmen. İngiltere’de uyuşturucu suçundan tutuklu)

Mehmet Gürbüz (Ağca’nın cezaevinden kaçırılması olayında yargılanan sağ görüşlü eylemci.)

Ramazan Gündüz (Ağca’yı ihbar ettiği kuşkusuyla öldürülen sağcı militan.)

Yusuf Hududi (Ağca’nın kaçırıldığı cezaevinde görevli astsubay.)

M. Nabi İnciler (İnci Baba) (Ağca’nın kendisinden yardım aldığını söylediği kişi.)

Sedat Sırrı Kadem (Ağca’nın ilk ifadelerinde adı geçen Malatyalı solcu öğrenci.)

Mehmet Kurşun (Ağca’yı Ankara’da saklayan ülkücü memur.)

Ömer Mersan (Sofya’da Ağca’ya para yardımı yapan Türk.)

Yalçın Özbey (İpekçi cinayetinden önce Ağca’nın hesabına para yatıran ülkücü.)

Faruk Özgün (Papa suikastından sonra Ağca’nın üzerinde yakalanan sahte pasaportun sahibi.)

Timur Selçuk (Ağca’ya Erzurum’dan verilmiş sahte pasaportu hazırlatan ve İran’a geçmesi için yardım eden sağcı militan.)

Mehmet Şener (Ağca’yı, İpekçi cinayetine yönlendiren ülkücü eylemci.)

Hasan Hüseyin Şener (M.Şener’in kardeşi, Ağca’yı kaçtıktan sonra Ankara’ya götüren kişi.)

Mehmet Gürbüz (2. İpekçi davasında Ağca’nın kaçırılması nedeniyle hakkında kamu davası açılan kişi.)

Zülfikar Yasan
(Ağca’nın cezaevinden kaçırılma eylemine karıştığı ileri sürülen MHP Eminönü İlçe Başkanı.)

Doğan Yıldırım (Ağca’nın kaçırılması olayında adı geçen gümrük memuru.)

Bünyamin Yılmaz (Ağca’nın cezaevinden kaçırılmasına yardım eden er.)

Mehmet Yıldırım (Ağca’nın cezaevinden kaçırılmasında adı geçen kişi.)

GÜNÜN SÖZÜ

"Uğur Mumcu bir cesur yürekti."

(SHP Genel Sekreteri Ahmet Güryüz Ketenci)

Gürkan’ın vasiyeti

PROF. Aydın Güven Gürkan, illet hastalığa üç yıl kadar önce yakalanmıştı. Bir çok kez zorlu ameliyatlar geçirmiş buna karşın yaşam sevincini hiç kaybetmemişti. Hatta Futbol Federasyonu seçimlerini öğrendiğinde "Haluk Ulusoy yine mi seçilmiş?" diye sormuştu yakınlarına... Son ana kadar Türkiye’de olup-bitenle ilgiliydi.

Son bir haftadır durumunun ağırlaşması nedeniyle solun bütün kesiminin önderleri kendisini ziyaret etmiş, sanatçı eşi Serap Aksoy Gürkan ve kızı Burcu Gürkan’ı aramışlardı. Deniz Baykal "Çok üzüntülüyüz. Parti olarak gereken herşeyi yapacağız" demişti. Karayalçın da aynı şekilde... Erdal İnönü, son anlarında yanında olmuş; CHP’li bazı milletvekilleri ile DSP’den Masum Türker kendisini ziyaret etmişlerdi. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve ÖDP’liler de, kendisinin yanında olmuşlardı.

Başbakan Erdoğan da, Serap Aksoy’a telefonda başsağlığı dilerken "Sayın Gürkan değerli bir insandı. Kendisiyle birkaç kez konuşma fırsatım olmuştu" demişti.

SOSYAL DEMOKRATLARIN VİCDANI

Gürkan,
Gazi Üniversitesi kökenli bir ekonomi hocasıydı. Yakın arkadaşı Ercan Karakaş "O sosyal demokratların vicdanıydı" diyor. HP Genel Başkanı iken SODEP ile birleşmenin mimarlarından oldu Gürkan.... Birleşmenin ardından SHP Genel Başkanı seçildi. Elazığ, İçel ve Antalya’dan üç dönem milletvekilliği yaptı. DYP-SHP hükümetinde Çalışma Bakanlığı’nda bulundu. CHP’ye katıldı, ancak istifasından bir süre sonra İsmail Cem’in YTP’sine katıldı.

Yakın arkadaşı Ercan Karakaş "O sosyal demokratların vicdanıydı. Ne yazık ki, solun bütünlüğünü yaşamı boyunca gündemde tutmasına karşın, bu çabalarının meyvasını göremeden gitti" diyor. Gürkan’ın sevdiği iki politikacı da Cüneyt Canver ve Fikri Sağlar’dı. Bir gün şöyle demişti bize: "Hırsızlık, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik, özgürsüzlük, gericilik, sömürü... Her ne varsa, ’kötülük’ adına bu gencecik arkadaşlarımız birer ’volkan’, bir bomba, bir ’Küheylan’, bir ’Don Kişot’tur."

Parlak zekası, entellektüelliği, cana yakınlığı ve bunun yanında hümanist kişiliğiyle kompleksiz bir siyasetçi olarak, solun pratiği ve teorisini birlikte ’harmanlamış’ hemen hemen tek siyasetçiydi.

BAYKAL’A MEKTUBU

20.2.2003’de Deniz Baykal’a gönderdiği mektupta "CHP, içinde birbirinden çok yakın farklı görüşler barındıran kocaman ve güçlü bir aile... Bu aileyi bir arada tutmaya çalışmanı diliyorum. Aile bütünlüğünü asgari düzeyde de olsa korunması açısından önemsiyorum. Lütfen geniş yürekli, cömert ve babacan ol. Aile bütünlüğünü gözet, koru ve geliştir." (Oral Çalışlar, Cumhuriyet 23.2.2006)

Gürkan, Milliyet’ten Derya Sazak’la yaptığı söyleşide (8.3.2004) sol üzerine şunları söylemişti:

"CHP gerçek bir sol parti olmadı. Olamayacak. CHP merkeze yönelmeli. Ben bunda yüksünecek bir şey görmüyorum. Sosyal demokrat sol olmak da, ilerici reformcu merkez demokrat olmak da saygın politik konumlar. (...) Sosyal demokrat sol, din devlet ilişkilerinin düzenlenmesine bütünlüğü olan cesur ve yeni açılımlar getirmelidir.

’Aydın Hoca’ bugün Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazından sonra Tuzla’da toprağa verilirken, yeni ve eski bütün sol liderler bir araya gelecek.

Yozlaşmış bir toplum

"... Ne var ki bugün, içi boş bir değişim, dönüşüm, yenileşme histerisi içinde yoz bir toplum yaratılmak istenmektedir. ’Atınız, atınız; elde ne varsa tutup atınız. Atatürk’ü de atınız, Lozan’ı da atınız, laikliği de atınız, devletin tekliğini de atınız, millet olma duygusunu da atınız, kafanızda toplum, toplumsallık diye bir kavram varsa onu da atınız’ anlayışı topluma benimsetilmeye çalışılmaktadır. Amaç toplumumuzun temel değerlerini ve temel yönelimlerini yok ederek, toplumu her yere çekilebilir, sürüklenebilir, iteklenebilir bir toplum haline getirmektedir."

1993’de bir devlet bankasından kredi alarak aday olan Gürkan’ın seçim bildirgesinde söylediği noktaya doğru gelmedi mi Türkiye!...

Kıvanç USLU-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Ağca uyduruyor

22 Ocak 2006
BİR yazar yazmıştı veya söylemişti: "Ağca'nın bir tek sırrı var, hiçbir sırrının olmadığı."<br><br>Çok doğru... "1980 yılında Ağca'nın, Abdi İpekçi'yi vurduktan sonra Kartal Askeri Cezaevi'nde yattığı dönemde onunla aynı koğuşta yatan biriyim" diyen ve halen doktorluk yapan bir okurumuz, ilginç bir anısını anlatıyor:

"Abdi İpekçi vurulduktan sonra Ağca ile bir süre aynı koğuşta kaldık. Askeri cezaevindeki koğuş kalabalıktı, orada yatan bunu herkes bilir. O dönemde, Papa 2. Jean Paul, Türkiye'ye gelmişti. Henüz 12 Eylül olmamıştı. Papa, uçaktan indiğinde, Yeşilköy'de eğilip yeri öpmüştü. Biz de o zaman TRT'yi izliyorduk; Ağca bu görüntü üzerine ayağa fırlayıp 'Türk toprağını öpen bu herifi ben vuracağım, göreceksiniz' demişti.

Bu, bizim koğuşta bulunan herkesin dikkatini çekmişti. Ancak Ağca'nın psikopat yapısını artık tanıdığımızdan kendisini ciddiye almamıştık. Hatta bu kendi aramızda bile espri konusu olmuştu. Nitekim, daha sonra Milliyet'e gönderdiği mektupta da bu niyetini belirtmişti.

Bu takıntıları sonucunda da cezaevinden kaçtıktan sonra Papa'yı 13.5.1981'de vurunca o dönemde, aynı dönemde kalan arkadaşlar olarak birbirimize telefonlar ettik, o konuşmayı hatırlattık, 'Vay be, adam dediğini yaptı' diye güldüğümüzü hatırlıyorum.

Daha sonra çizilen senaryoları okuyunca bunların hiçbirinin doğru olmadığını, Papa olayının perde arkasında tamamen M.Ali Ağca'nın psikopat kişiliğinin yattığını, bütün bunların birer uydurma olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz.

Her dönemde olduğu gibi bugün de uyduruyor, kendince senaryolar yazıp herkesi kandırıyor. Birtakım sırları varmış gibi, kendisinin Mesih olduğunu iddia etmesi gibi..."

Kelkit doğuyor

KELKİT nehri, Gümüşhane'nin Çimen dağlarından doğuyor. 320 km katettikten sonra Yeşilırmak’ın bir kolu olarak Karadeniz'e akıyor. Yöre insanı bir araya gelip önce Kelkit Platformu kuruyor.

Daha sonra Gümüşhane, Tokat, Sivas, Erzincan ve Giresun İl Özel İdareleri 'Kelkit Havzası Kalkınma Birliği', 'kırsal kalkınma'da özgün bir bir model olarak yasal bir kimlik kazanıyor.

Sürdürülebilir bir kalkınma, bunun planlaması, yönetim modelinin oluşturulması ve bölgeye bereket saçmak için Prof. Metin Sözen, kadrosuyla dört yıldan beri 'ışık’ yayıyor havzaya..

Havzanın verimli toprakları, tarihi birikimi, değerleri, kültür zenginliği ve insanı, yatırım bekliyor; özellikle de İstanbul'daki bölge insanından... 3.5 milyon insan yaşıyor bu havzada. İstanbul Çırağan Sarayı'nda dün kamu-yerel,-sivil, özel kesim üyeleri ir araya gelerek son iki yıllık çalışmaları masaya yatırdılar. Birlik, tam olmasa da örgütlenmesini tamamlamış, bilimler araştırmalarla etkinliklere başlamış. Başbakan Yardımcısı ve Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, 5 ilin milletvekilleri ile valiler, Tokat ve Sivas Rektörleri (Prof. Zehra Seyfikli ve Prof. Mehmet Bakır) ile Aydın Doğan başta olmak üzere işadamları bir araya gelerek yeni düşünce katkılarını anlattılar.

Bu özel coğrafyaya ilk yatırımları yapan Aydın Doğan ve CHP Tokat Milletvekili Orhan Diren övgüler alıyor. 'Kelkit dostları' İstanbul'daki hemşehrilerini bekliyor; bu projenin başarısı yeni projeler doğurtacak çünkü.

Rüzgar santralları

SON
günlerde Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gaz krizi, Rusya'nın Ukrayna'yı gazı kesmekle tehdit emesi, ayrıca İran'dan Türkiye'ye gönderilen gaz miktarının azaltıldığı haberleri Türkiye'nin elektrik ve doğalgaz ihtiyacında dışarıya olan bağımlılığının ileride ne kadar ciddi sorunlar yaratabileceğini göstermiştir.

Türkiye, Rusya'nın aleyhine bir politika izlediğinde Rusya gazı kesebilecektir. Gazetelerden öğrendiğim kadarıyla kamu kuruluşu olan TEDAŞ, özel sektörün rüzgár santralı yapması halinde elektriği satın alma garantisi vermemektedir. Bu politika, Türkiye'de rüzgár santralı kurulmasının hükümetler tarafından engellediğini göstermektedir.

Bu politikayı anlamak mümkün değildir. Türkiye'nin rüzgár enerji potansiyeli milyarlarca kilovatsaat elektrik üretecek kapasitedir. Sadece İzmir'in Karaburun yarımadasındaki potansiyel, İzmir'in tüm elektrik ihtiyacını karşılayabilir.

Ayrıca Gökçeada'da büyük rüzgár potansiyeli bulunmaktadır. Karadeniz kıyılarının ne kadar rüzgár aldığı herkes tarafından bilinmektedir. Vergisini fazlasıyla ödeyen bir vatandaş olarak hükümeti ülkemizde rüzgár santralı kurulmasını teşvik etmeye çağırıyorum. Kapasite tam olarak değerlendirilse bu konuda uzman olmadığım halde yılda 50 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilebileceğini düşünüyorum.

Hükümetten beklenen, rüzgár santrallarına elektrik satın alma garantisi vererek ve ayrıca yatırımcılara ucuz kredi temin ederek bu alandaki yatırımları teşvik etmesidir.

Hasan BARUT

Bodrum ve Fethiye kaçak cenneti oldu

"MUĞLA'nın Fethiye İlçesi'nde yaşayan bir mimar olarak sevmediğim bir durumu belirtmek istiyorum:

Okul sırasında yurtdışında okumaya gittiğimizde öğrenciyken harçlığımızı çıkarmak için çalışırdık. Bu, okuldan aldığımız izne bağlıydı. Çünkü kaçak çalışırsak yakalanmamız durumunda sınırdışı bile edilebilirdik. Ancak kalifiye eleman olmanız durumunda istisna gösterebiliyorlardı. Kaçak işçi vergi kaybı yarattığından halk, kaçak işçilere tepki gösterirdi.

Bugün Fethiye'ye ve Bodrum'a baktığınızda her yerde, her sektörde çalışan yabancılar görebilirsiniz. Maalesef bunların çoğu da kalifiye değil. Bırakın tenha yerleri, merkezde bile çalışma izni olmadan rahatça çalışmaktalar. Onlara 'İngiltere'de böyle bir şey yapabilir misiniz?' diye sorduğumuzda 'Kesinlikle çalışamazsınız' diyorlar.

Yabancılar polisi ya da Çalışma Bakanlığı'na bu durumu söylediğinizde nerdeyse suçlu çıkıyorsunuz ve bu insanlara karşı hiçbir işlem uygulanmıyor.

Bodrum merkez, Gümbet, Turgutreis, Fethiye merkez, Ölüdeniz, Ovacık, Çalış bölgelerinde inanılmaz sayıda kaçak çalışan İngiliz ve Alman vatandaşı var. Yabancıların Türkiye'de çalışmasına karşı değilim ama eğitimsiz insanların da burada kaçak olarak hiçbir sorumluluk taşımadan çalışmalarına ve ülkemiz için vergi kaybına neden olmalarına karşıyım. Onların yerine kendi vatandaşlarımız çalışıp pekálá yabancı dillerini geliştirebilirler

Bu konuyu da sütunlarınıza taşırsanız sevinirim; çünkü yabancılar polisi ve Çalışma Bakanlığı yetkilileri bu konuyla hiç ilgilenmiyorlar."

GÜNÜN SÖZÜ

Akıllı insanlar topluma ayak uyduranlardır. Akılsızlarsa topluma uymayı değil, toplumu kendilerine uydurmaya çalışanlardır. Bu yüzden dünyadaki gelişme ve değişmeler delilerin eline kalmıştır.

(Michelangelo)


Biliyor musunuz

CHP Denizli Milletvekili Prof. Mehmet Neşşar'ın, Başbakan'a, "Tekel bu yıl tütün ektirip alım yapacak mıdır? Yapacaksa hangi bölgelerde, hangi tür ve ne miktarda yapacaktır? Hükümetin kararı çiftçiye ne zaman açıklanacaktır? Türk tütünü ve tütüncülüğünün geleceği için ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sorduğunu... TRT'nin eski spikeri Mesut Mercan'ın, beş yıl aradan sonra Ulusal Kanal ekranından izleyicilere yeniden merhaba dediğini... ESKİ HP ve SHP Genel Başkanlarından, Çalışma Bakanı Prof. Aydın Güven Gürkan'ın sağlık durumunun ağırlaşması üzerine yeniden Kozyatağı Acıbedem Hastanesi'nde tedavisine başlandığını...
Yazının Devamını Oku

Hani ’Tekel’in zararı yoktu’ 1.9 milyon YTL’lik zararı kim soracak

21 Ocak 2006
TEKEL’in 2. el makinelerinin yasa ve yönetmeliklere aykırı şekilde nasıl getirildiğini, buna karşılık Meclis’ten bir ’hile’ yasası çıkartılmaya çalışıldığını ve nihayetinde bütün formüllerin tutturulamaması sonucu bu makinelerin İspanya’ya iade edildiğini uzun uzun anlatmıştık. Bu arada da ’ihaleye fesat karıştırma’ suçlamasıyla yargılanan Tekel’in eski Genel Müdürü Sezai Ensari ve arkadaşları, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde daha 2. duruşmada beraat etmişlerdi.

Beraat kararına esas alınan iki unsur; Tekel Yönetim Kurulu’nun ’zararlarının olmadığı’ ve İTÜ’nün ’montaj elemanlarının’ yeni olduğunu ileri süren ’garip’ raporuna dayanılmasıydı.

(İTÜ’nün raporu konusunda eleştirilerimize bir yanıt gelmemesine dikkatinizi çekeriz.)

Tekel Yönetim Kurulu’nun "Zararımız yoktur" kararına karşılık söylenecek çok şey var.

Örneğin, daha önce de belirttiğimiz gibi ’iade edilen makinelerde kullanılmak’ üzere 1.9 milyon YTL’ye (1.9 trilyon TL) alınan ancak makinelerin iade edilmesi ve 1.1.2006’dan itibaren sigara paketlerinde yer alması gereken ’sağlık’ uyarılarının olmaması nedeniyle kullanılamaz hale gelen bu malzemeler zarar değil midir?

YENİDEN SÜRGÜN EDİLDİ

Tokat’
a getirilip de iade edilmek zorunda kalınan makinelerde kullanılmak üzere alınan malzemeler, Sezai Ensari’nin piyasaya sert paket olarak arz etmek istediği Fors ve Kariyer sigaralarının üretilememesi nedeniyle bu malzemelerin ’terkin’i (kayıttan düşürülmesi) gerekmiyor mu?

Nitekim bunu Tokat Sigara Fabrikası Müdürü Mustafa Demir resmi yazı ile genel müdürlüğe bildirince, yazıdaki ifadelerin değiştirilmesi konusunda baskı görüyor. Yazıyı değiştirmemesi sonucu, yeniden görevden alınarak Bitlis’e geçici görevle gönderiliyor.

Bu durumda, kullanılmayan malzemeye ödenmiş olan 1.9 milyon YTL hakkında ilgili ve yetkili kişiler hiç soruşturma yapmayacak mı?

Başbakan kimi destekledi

DÜNKÜ yazınızda "Başbakan Erdoğan ve Bakan Şahin, ilk yenilgilerini almışlardır" diyorsunuz. Sizce Nuri Albayrak’ın Başbakan’a rağmen birine oy vermesi mümkün müdür? Hadi Melih Gökçek’i anladık, belki başka hesapları olabilir ama Nuri Albayrak, Başbakan’ın hem yakın dostu hem de en büyük destekçisidir. Biraz kafa yorsanız aklınıza daha mantıklı ihtimaller gelebilir. Mesela Başbakan’ın kendisine yakın iki ismin Ulusoy’a oy vermesini sağlayarak kamuoyuna tarafsızlık mesajı vermek istemesi ihtimali hiç aklınıza gelmiyor mu? Başbakan iki tarafı da desteklemiştir. Bir tarafta Hasan Doğan, bir tarafta Nuri Albayrak’la desteklemiştir. Hatta Albayrak, Başbakan’a Hasan Doğan’dan çok daha yakındır, bunu bile çok az bir araştırmayla öğrenebilirdiniz.

Arda ERMUT

GENEL KURUL TOPLANIRSA

ASLINDA Devlet Bakanı M. Ali Şahin önyargılı filan değil, sadece Erdoğan’ın emirlerini yerine getirmeye çalışıyor. Bakanın genel kurulu toplama yetkisi var ama o kadar... Genel kurul her türlü kararı almaya yetkilidir. Ola ki eğer genel kurul "Başkan seçilmiştir, başkaca bir seçime gerek yoktur" gibi bir kararını çoğunlukla alırsa o zaman Bakan ne yapar acaba?

E.S.-ANKARA

Peyzaj mimarlığı

MECLİSİMİZİN
gündeminde bulunan "Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Mesleği Yasa Tasarısı" bir meslek disiplinine inanılmaz haklar sağlarken, başta Peyzaj Mimarlığı olmak üzere bazı meslek disiplinlerinin almakta olduğu eğitim gereği kazandığı ve kullandığı hakları ortadan kaldırmaktadır. İleride ortaya çıkacak haksız, yanlış ve telafisi olanaksız uygulamalara meydan vermemek için tasarının Meclis’ten geçmemesi ve bu yanlıştan dönülmesini diliyoruz.

Serdar SELİM

’Taşeron’ öğretmene tepki

MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Genel İdare Hizmetler sınıfından, yani memur ve yardımcı hizmetler sınıfından emekli olanların kadrosuna öğretmen alacağız, bu işleri de dışardan satın alacağız" diyor. Milli Eğitim Komisyonu üyesi Mustafa Gazalcı, buna tepki göstererek bununla eğitimin niteliğinin düşeceğini, öğretmenlik mesleğinin saygınlığının biraz daha gölgeleneceğini söylüyor. Dışardan alınan hizmetin bedelinin veliye yükleneceğini savunan Gazalcı diyor ki:

"Hastanelerde satın alınan hizmetlerin nasıl aksadığı, ticari kaygılarla hareket edildiğinde ciddi sorunlarla karşılaşıldığı örneklerini unutmamak gerekir. AKP eğitimi dinselleştirme, özelleştirme, öğretmenin saygınlığını azaltma politikalarına devam ediyor. Bu sihirli formülün de boş ve sakıncalı olduğu kısa zamanda anlaşılacaktır." İşin doğrusu, gereksinim kadar kadrolu öğretmen atamak değil midir?

Biliyor musunuz

FUTBOL Federasyonu Başkanlığı’na yeniden seçilen Haluk Ulusoy ile kendisini destekleyen Nuri Albayrak’ın Of’lu (Trabzon) olduklarını...

ARALARINDA Rauf Denktaş, Nevzat Yalçıntaş, Ensar Öğüt, Nüzhet Kandemir, Doğu Perinçek ile rektörler, öğretim üyeleri, emekli komutanlar ve çeşitli STK temsilcilerinin bulunduğu 50 kişilik grubun düzenlediği ’Ermeni Belgeleriyle Ermeni Soykırım Yalanı-Büyük Proje 2006’ kampanyası kapsamında 15 Mart’ta Berlin’de ’Talat Paşa Harekátı’ adı altında yürüyüş ve miting düzenleneceğini...
Yazının Devamını Oku