Yalçın Bayer

Diyanet’in zekat anlayışı

22 Ekim 2006
TRT GAP televizyonunda )9.10.2006) yayımlanan bir programda Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Sn. Mehmet Keskin tarafından izleyicilerin zekatla ilgili sorularına cevap verildi. Keskin zekatla ilgili genel açıklamalar yaparken varlıklı kişilerin servetlerinin 40’ta birini veya %2.5’unu zekat olarak vermeleri gerektiğini, bunların arasında banka hesaplarında bulunan paraların da dahil olduğunu ifade etti. Bunun üzerine izleyicilerden biri telefonla, İslam’da bankaya para yatırma haram olduğu halde hocanın neden bankadaki paradan da bahsettiğini sordu.

Keskin de, bankaya para yatırmanın faiz almamak koşuluyla caiz olduğunu, faiz almanın ise kesinlikle haram kabul edildiğini ifade etti.

Şimdi iktidarda bulunan muhafazakar bir hükümetin dahi pazar ekonomisini savunduğu ve uyguladığı bir ülkede ’banka faizi’nin resmi bir ağızdan haram olduğunu bildirmek gerçekten üzücüdür. Kar payı sistemi ile çalışan katılım bankalarının verdikleri kar payları ticari bankaların mevduata verdikleri faiz oranları ile hemen hemen aynıdır. Bu nedenle, bankaya yatırılan para karşılığında alınan piyasa faizi hiçbir zaman fahiş olmayıp yatırılan paranın nemasıdır. Haram olan tefeci faizidir, o da zaten yasalarla yasaklanmıştır.

Diğer bir soru, devlete ödenen verginin zekat olarak sayılıp sayılmayacağı ile ilgili idi. Bu soruya da Sn. Keskin, sayılmayacağı şeklinde bir cevap verdi.

KIZILAY VE MEHMETÇİK VAKFI

Günümüz koşullarında varlıklı kimselerin servetlerinin kırkta birini dağıtmanın ciddi zorlukları vardır. Kaldı ki serveti ve kazancı olanlar bu servet ve kazançları üzerinden vergi ödemekte, Kızılay ve diğer hayır kurumlarına bağışta bulunmaktadırlar. Devlete verilen vergi de bir şekilde toplumda ihtiyaç sahiplerine geri dönmektedir.

Dinin böyle bir emredici hükmünü yüzlerce yıl önceki uygulamalara göre yorumlamak ta bize göre ikinci bir talihsizliktir. Bizler kestiğimiz kurbanı dahi dağıtmakta güçlüklerle karşılaştığımız için ya Kızılay’a veya Mehmetcik Vakfı’na bağışta bulunuyoruz.

Kanımızca Diyanet’in görevi vatandaşın ibadet ve dini vecibelerini yerine getirirken onlara günümüz koşullarına uygun yol ve kolaylıklar göstermektir.

Yoksa, T.C. Anayasası ile bu görevler onlara tarihin derinliklerinde oturmak için verilmemiştir.

Yüksel EĞİNLİ-

(E) Bankacı-ANKARA


Evlerimiz yıkılıyor

MELİH Gökçek’in rant projesine karşı insanca bir yaşam ve barınma hakkı için mücadele eden Dikmen Vadisi halkını tanıyorsunuz. Gelinen noktada vadi halkı, meşru kitlesel mücadelesi ile rant projesi durdurmuştu. Kendi iradesi ile oluşturduğu sokak temsilcileri, halk yürütmesi ile örnek bir mücadele yaratmıştı.

AKP Genel Merkezi önünden Kuğulu Park’a kadar, bir çok yerde kentin temel sorunları için kitlesel gücüyle yer aldı. Ve Gökçek gelinen noktada son hamlesini yaptı. Bugün (20.10.2006 günü) itibariyle görevliler resmi yıkım tebligatları başlamıştır.

Evleri boşaltmamız, bayram sonrası zor ile yıkım yapılacağı tebliğ edilmektedir. Bu kararın hiç bir hukuki dayanağı yoktur.

Dikmen Vadisi halkı, şimdi son derece kritik bir mücadeleye başlıyor. Bütün dostlarımızın desteğini bekliyoruz. Gökçek’i Dikmen Vadisi’nde yenebiliriz.

Gelişmelerden sizi de bilgilendireceğiz.

Av. Ender BÜYÜKÇULHA- Dikmen Vadisi Halkı Barınma Hakkı Bürosu

0535-865 40 83; enderbuyukculha@yahoo.com

Biliyor musunuz

KAMU
Emekçileri Sendikaları Ankara Şubeleri Platformu’nun, ’gerici, yobaz faşistler oruç tutmadığı gerekçesiyle Haber-Sen Ankara Şube Yönetim Kurulu üyesi Fatih Eroğlu’na yönelik saldırıyı kınadığını ve kamuoyunu duyarlı olmaya çağırdığını...İPEK Çalışlar’ın ’Latife Hanım’ DVD’sinin, ’Konsept Kitap’ adı altında 128 sayfalık kısa bir versiyonunun yayınlandığını (www.latifehanim.com)...

Ç.Ambar’ın acil sorunu

BEN üç senedir Ankara’nın en seçkin ve pahalı konutlarının bulunduğu Çukurambar’da oturuyorum. Yeni yapılanmakta olan semtimizde doğal olarak problemlerimiz çok fazla.

Bunların en başında da yollarımızın yapılmaması ve yeşil alanlara isabet eden gecekonduların yıkılmaması var. Zaman içinde çözüleceğini düşündüğümüz bu sorunlarımızın en acili semtin en yoğun kullanılan caddesinin çok bozuk olması.

Ayrıca Konya yolundan gelen tüm araçlar (otobüs, dolmuş ve şehirlerarası otobüsler) Ufuk Üniversitesi’nden geçerek Çukurambar’a gidiyorlar. Yolun dar olması çamur ve çukurların olması nedeni ile trafik çok zor ilerliyor. Özellikle sabah ve akşam saatlerinde bu problem çok hissediliyor.

Nurdan ERGÜN

Hafiflik

BU ne öyle! M.G. adlı başkan, Cinnah Caddesi’ne ’dönerci’ heykeli diktirecekmiş?

Bu kimse, zamanında "böyle sanatın içine tükürürüm" diye söz sarf etme cüreti ile sanata karşı duruşunu ortaya koymuştu. Her nedense bu başkanın son zamanlarda Cinnah Caddesi’ne ’dönerci’ heykeli diktirmeye yönelik söylemlerine tanık olmaktayız. Bunu E.Ç. adlı yurtsever bir gazeteciye inat ve nispet olarak yapıldığını anlamamak için çok ama çok saf olmak gerekir.

Bu gazetecimiz, yurtsever duruşu ile çocuklarımıza örnek olarak gösterdiğimiz bir kimliktir. Değerli gazetecimize sahip çıkacağımızı ve kendisini; sulu, arabesk kültüre yakın ve yatkın, Çankaya’ya ve Çankaya’ya ’ters’ bakan başkana karşı yedirmeyeceğimizi Çankaya’da oturan birisi olarak ve Çankayalıları temsilen bildirmek isterim.

Çankaya İlköğretim Okulu’na giden iki oğlum var. Bunlardan 13 yaşındaki oğlum, adını rahmetli Uğur Mumcu’dan almıştır. Bu başkan; dönerci heykelini Cinnah Caddesi’ne dikerse, heykele çocuklarımın ’tükürmesini’ asla söylemeyeceğim. Ama... Çocuklarımı bu heykele karşı ’işeteceğimi’ kendisinin açıkça bilmesini iletirim.

Çankaya sahipsiz, Çankayalılar da bu kadar ahmak değildir. Kendisinin sululuğuna da ancak bu yakışır. Anlayacağı dil de budur.

Çok istiyorsa gitsin o heykeli döner hediye ettiği ’Altın Parkı’na veya bu milletin başına musallat olmaya başlığı Keçiören’e diktirsin.

Yeter artık... Ankara bu hafifliği çekmek zorunda değildir.

Hikmet GÜRBÜZ-ÇANKAYA
Yazının Devamını Oku

Türk'ü Türk'e söğüşlettirdiler

22 Ekim 2006
KÖLN'de geçen hafta başında Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Demirci'yi dinlerken, "Bu adam AKP hükümetinin başına bela olacak" diye düşündük. Çünkü her an Başbakan veya bakanların karşısına çıkıp onları mahcup edebiliyor.

AKP'nin mahcubiyeti ancak 'Sükût ikrardan gelir' diye ifade edilebiliyor.

Ne kadar soyulduklarını bilmiyorlar, ne kadar para kaptırdıklarını utançlarından veya korkularından söyleyemiyorlar.

Utançları 'akıldan uzak' durmaları, cami köşelerindeki komisyoncu ve simsarlara inanmaları...

800 BİN HOLDİNGZEDE 30 MİLYAR EURO VURGUN

Korkuları şu: Ya Alman Maliyesi benim holdinglere para kaptırdığımı anlarsa...

O yüzden 'vurguna' giden paranın tutarının 5 milyon Euro'dan 40 milyon marka kadar uzanan miktarlara uzanıyor.

Biri 20 bin Euro vermiş; bir diğeri 1 milyon mark...

Ancak Meclis Araştırma Komisyonu'nun raporunda soyulanların miktarı 800 bin olarak gösteriliyor; giden para da 30 milyon Euro.

Yazının Devamını Oku

Atatürk ve Einstein

21 Ekim 2006
ALMANYA'da 'Türklerin' bir bölümü 'dini cemaatler'in bünyesinde bulunuyor. Ama esas aydın, okumuş ve çağdaş yaşam tarzını benimsemiş insanlarımızın bunlarla hiç ilgileri bulunmuyor.

Acaba Almanya'da oruç tutan Türklerin oranı yüzde 30'u bulabilir mi, diye soru yönelttiğim bir öğretim üyesi "Belki de zor" dedi. Almanya ile daha yazacaklarımız var, 'Yeşil sermaye'nin dolandırdıklarının durumu, McDonald's'a büyük darbe indiren dönerin üretim ve satışındaki kaygıların nereye sürüklendiği...

Bunları şunun için yazdık: II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Türkiye'ye getirilen bilim adamlarını düşünürken, Orhan Bursalı'nın çıkardığı 'Cumhuriyet Bilim' ekinde 'atom alimi' Einstein ile ilgili ilginç bir haber okuduk.

1894-1952 yıllarında yaşayan Einstein, 1949 yılında kendisiyle görüşen Prof. Dr. Münir Ülgür'e, 1933 üniversite reformu sırasında Atatürk'ün, kendisinin de Türkiye'ye gelmesini istediğini söylemiş... Einstein "Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" demiş. Atatürk'ün daveti için de "Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada (ABD) imkânlar çok fazla olduğu burayı tercih ettim" diyor.

Balyoz hikâyesi gündeme düşmüşken, bilimsellikte bugün nerede olduğumuz için ibret verici bir anlatım olsa gerek bu yazı. Eskiden bilim adamlarının peşinde koşulurmuş, şimdi de 'hocalar' eliyle 'din tacirliği' yapılıyor.

Yazık.

Biliyor musunuz

Yazının Devamını Oku

Hacıbey’in ramazan eziyeti

21 Ekim 2006
GEÇEN çarşamba saat 18.00 dolayında, bir yakınımı AŞTİ’ye bıraktım. Konya yolundan görevime dönüyorum. Ufuk Üniversitesi’ni geçtikten sonra trafik tıkanmaya başladı. Biraz daha ilerleyince üç şeritli yol tek şeride düşmeye başladı. Ve Hacıbey’in önünde bu rezilliğin nedenini gördüm: Bu lokantaya iftara gelenler araçlarını yola (hem de iki sıra) park etmişler ve yemek yemek için lokantaya girmişler. İşin daha acıklı yanı kendilerine değnekçi görevi biçmiş bazı kişiler, trafik polislerinin görevini de üstlenmiş, yarattıkları keşmekeşi daha da karmaşık hale getirmekteler. İnanın, yolun yaklaşık 1-2 kilometrelik bir bölümünü 20 dakikada geçebildim.

Perşembe 19.30’da bir arkadaşım aynı sıkıntıyı çekmiş.

Önce Hacıbey yöneticilerine sesleniyorum: Buraya lokanta açarken kapasitenize uygun bir otopark yapmayı düşünmediniz mi?

Bu lokantaya ruhsat veren yetkililer: Lokantaya ruhsat verirken, otoparkının yetersiz olduğunu görmediniz mi? Daha sonra da Konya Yolu trafiğinden kim sorumlu? Ankara’nın bir ana arteri 1.5 saat tıkanıyor ve kimse ilgilenmiyor.

Hacıbey’de iftara giden baylar, bayanlar... Bir ibadet yapılırken, ne kendinize ne de başka bir canlıya eziyet etmemelisiniz(!) Araçlarınızı yolun üstüne bırakıp, iftara giderken başkalarını neden düşünmezsiniz? Bu kadar mı bencil olduk? İhsan DOĞAN

GÜNÜN SÖZÜ

"Biz en çok bilgiye muhtacız. Siyasette ve idarede en zararlı şey, milletler

ve toplumlar için onarılması en zor felaket, yarım bilgili adamların

yetki sahibi olmasıdır."

(İsmet İnönü)

Egzoz denetimi unutulmamalı

ARAÇLARIN egzoz susturucularının kanunen yasak olmalarına rağmen açık olmasının ne tür dayanılmaz bir gürültü ve çevre kirliliği yarattığı malumunuz.

Yaşlı, hasta ve çocukların bu gürültülerden nasıl etkilendiklerini anlatmama sanırım gerek yok.

Egzoz susturucularını sökerek aşırı gürültüye yol açan araçların başında taksi, minibüs, kamyonet ve tabi ki halk otobüsleri geliyor.

Bu araçlarla baş edecek bir devlet kuruluşu yok mudur? Yoksa, bu araçların pervasızca çevreyi rahatsız etmelerine kayıtsız kalmaya devam mı edilecek, yasaları takmayan bu araçlarla nasıl ve kim başedecektir ve bunu önlemek bu kadar zor mudur.

Orhan ATEŞ

Uyarı var ama uygulayan yok

EZANIN bir standartı yok mudur? Camide iki minare, minarelerde üçer şerefe, şerefelerde her yöne üçer hoparlör... (Örnek: Çayyolu Mevlana Cami) Buralara, merkezi sistem okuma ve okuyanın ağlamaklı ses tonu, gırtlak temizleme, nefes sesleri... Diyanet’i konuyla ilgili aradığınızda, belki derdinizi anlatabilecek ilgili bir müftü vekili ile görüşüyorsunuz ama değişen bir şey olmuyor! Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu, genelgeden bahsediyor. Genelgenin, kamu talebi ve yararı için ne ölçüde uygulandığının takibi gerekmiyor mu?

Metin ALTAY

Elektrik arızasını biz mi bulacağız

DİKMEN Hürriyet Caddesinin Salkım Söğüt Sokak kavşağına yakın kesimlerinde caddenin bir tarafında birkaç yıldır hemen hergün değişik saatlerde, bazen günde birkaç kez olmak üzere elektrik kesintisi yaşamaktayız.

Elektronik aletlerimiz zarar görüyor. Esnaf da bu durumda mağdur oluyor ve yakınıyor.

Bu nedenle Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş. Çankaya İşletme Müdürlüğü’ne apartman adına dilekçe ile başvurduk. Aldığımız yanıt bizi şok etti. Dilekçede şöyle diyor: ’İşletme sorumluluk ve görev alanımızda anılan bölgede arıza kayıtlarımızda alçak gerilim bazında herhangi bir kayda rastlanmamış olup ilgi dilekçenin ve eklerinin incelenerek ilgililere bilgi verilmesi hususunda gereğini bilgilerinize arz ederim. Müdür Mehmet Aytekin; 4.10.2006 tarih ve 16161 sayılı dilekçe"

Anlaşılan biz yıllardır hayal görüyoruz. Bu arıza kayıtları için Elektrik Arıza’nın 186 numaralı kayıtlarından bile anlaşılabilir kanımca. Yardımlarınızı bekliyoruz.

K.M.

Artışa bakın

SİZE ve ATO’ya bu yılın başında yazmıştım.

Konu; 175 m2 arsanın 2005 yılı emlak vergisi 29.00 YTL idi.

Bu yıl 350.00 YTL. Artışa bakar mısınız?

Peki 2007 yılında emlak vergileri yüzde yüz artış olacağına göre bu nasıl olacak? Yıkılmış Rus sistemini getirildi de ben mi bilmiyorum.

Hayrettin POLAT-ÇANKAYA
Yazının Devamını Oku

Üniversitelerimiz dökülüyor

20 Ekim 2006
İNGİLTERE ve Çin’de eğitim ve kariyer konularında uzman araştırma kuruluşlarından The Times Higher Education Supplement’in yaptığı araştırmaya göre ’Dünyanın en iyi 500 üniversitesi’ sıralamasında Türkiye’den hiç bir üniversite yer almadı. Dünyadaki 3 bin 700 akademik aktivite, dünya çapında ünlü 30 üniversitenin en iyi araştırma laboratuarlarında çalışan tecrübeli elemanlarla görüşme, 736 iş kurumu ile yapılan görüşme, uluslararası çalışmalar, uluslararası öğrenci oranının toplam öğrenciye göre durumu gibi kriterlerin değerlendirildiği Dünyanın en iyi 500 üniversitesi sıralamasında bir tek üniversitemiz yok.

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, "Şili, Güney Afrika, Macaristan gibi ülkelerin ön sıralarda yer aldığı dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına bir tek üniversitesini dahi sokamayan Türkiye’nin bilimsel ve akademik başarısızlığını ortaya koyan söz konusu araştırma ile ilgili olarak; YÖK MEB ve Üniversitelerimiz yapılan bu araştırma verilerini önlerine koyup düşünmelidirler. Sonuçlar gerçekten üzücü hatta utanç vericidir. Bilim yerine siyasetle ve birilerine laf yetiştirmekle daha çok ilgilenen Üniversitelerimiz dünya çapında yapılan 2 ayrı araştırmada da, bilimsel başarı açısından uluslararası alanda varlık gösteremediğini ortaya koymuştur ki bu durum Türkiye açısından onur kırıcıdır" diyor.

Minarefobia

SÖĞÜTÖZÜ Köprüsü altından başlayarak Konya Yolu’na kadar uzanan, Çukurambar 48. Cadde ile 465. Sokak’ın kesiştiği köşede (27522 ada, 1 parsel) yer alan ve Samed İnşaat tarafından yapılan Samed Apartmanı önündeki yaya kaldırımı üzerinde, çok uzun zamandır eski gecekondu camisinden kalan minare, inşaat bittikten sonra yıkılacağı düşünülmesine rağmen, bina bitip insanlar içinde oturmaya başladıktan sonra da durmaya devam etmesi çevre sakinleri tarafından anlaşılamıyor.

Trafiğin bu kadar yoğun olduğu bir caddenin yaya kaldırımı üzerinde 2 yıldan fazla bir zamandır dikilen böylesi bir garabet örneğinin nasıl olup da yetkililerin dikkatini çekmediği de bir başka anlaşılamayan nokta.

Çevre sakinlerinin Çankaya Belediyesi’ne yaptığı başvurulara, Belediyeden "Samed İnşaat’a ait binanın Çevre Tanzim Vizesi’nin ve Yapı Kullanma İzin Belgesi’nin (İskan) verilmediği tespit edilmiş olup, Yapı Kullanma İzin talebi sırasında müdürlüğümüzce bahse konu şikayet dikkate alınacaktır." şeklinde yanıt verildi.

Buna rağmen, bina bir yıldan fazla bir zamandır fiili olarak kullanılmakta ve binada oturanlar ancak ’iskan izni’ verilen binalarda alınabilen elek elektrik, su ve doğal gaz hizmetlerinin tümünden yararlanmaktalar.

Yasaların belediyelere bu tip bir durumlarda herhangi bir başvuruya ihtiyaç olmadan, gerekli tedbirleri alma yetkisi verdikleri göz önüne alındığında Çankaya Belediyesi’nin bu ’minarefobia’sına bir anlam veremiyoruz.

M.S. GÜRSAN

İftar saati asfaltlama yapılır mı

16 EKİM pazartesi günü, okuldan çıkışta akşam 18.00 civarında Büyükşehir Belediyesi’nin, Eskişehir Yolu, Beytepe Köprüsü’nün altında yapılan asfalt çalışması nedeniyle Bilkent’ten Ümitköy’e ancak 1,5 saatte gelebildim. Merak ediyorum nasıl bir zihniyet... Tam iş çıkışı, okul dağılışı, iftar vaktinde asfalt çalışması yapılır mı. Bu çalışmanın gece yapılması daha doğru değil mi? Büyükşehir neden insanlara eziyet ediyor.

Ayrıca, Bilkent Köprüsü yenilenirken Çayyolu’ndan Bilkent’e giriş çok daha düzensiz bir hale geldi. Kafalarına göre iş yapıyorlar, belediyede mühendis yoksa projelendirmek için üniversitelerden de mi destek alamadılar. Önceki düzeni arar olduk.

Melis ŞAHİN

İndirim mi bindirim mi

BEN bir üniversite öğrencisiyim. Metro, Ankaray ve belediye otobüslerinde kullandığımız transferli bilet fiyatlarında bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Daha önce 1.2 YTL olan tam bilet fiyatı 1 YTL’ye düşerken öğrenci bilet fiyatı 80 Ykr’dan 90 Ykr’ye çıkmış. Belediye önüne gelene serbest kart vermiş onların acısını biz öğrencilerden çıkarmaya çalışıyor herhalde. Bu indirim hakkında hiç bir haber okumadık, sessiz sedasız bir indirim yapılmış sanki. Zaten 45 dakika sınırı yüzünden Ankaray hattından Batıkent’e otobüslere gelene kadar koşa koşa ancak yetişiyoruz. Çok zaman bir seferde 2.kez bilet basıyoruz. İndirimli bilet kullanmamızın ne anlamı kaldı. Nazlı HAYIRLI

KISA...KISA...KISA...

GÖLBAŞI sakini olarak 16 Ekim’de ilaç yazdırmak için iki polikliniğe ve yeni açılan hastaneye gittim. Fakat uzman olmadığı için ilaç yazdıramadım. Sonra Bahçelievler’deki Atatürk Hastanesi Polikliniği’ne gittim ve ilacımı yazdırdım. Sağolsunlar... Gölbaşı sakini olarak ilçemizde hastane, poliklinik var fakat ben faydalanamadıktan sonra ne işe yarar? Mustafa YÜCEL

GÜNÜN SÖZÜ

"Susayınca kuyuya inmesine inmeli, ama nasıl çıkılacağını da düşünmeli"

(La Fontaine)
Yazının Devamını Oku

AB’nin istekleri biter mi

20 Ekim 2006
AB'nin Türkiye’den her gün bir şeyler istemesi, bana hep bizim köylü Çamurcu’yu anımsatıyor. Biliyorum şimdi soracaksınız:

"Kim bu Çamurcu? Avrupa Birliği’nin istekleri ile ne ilgisi var?"

En iyisi önce Çamurcu’yu anlatayım:

1950’li yıllarda bizim köyde üç kahvehane vardı. Birisinde DP’liler, birisinde CHP’liler otururlardı. Biz çocuklar baba korkusundan bunların önünden bile geçemezdik.

Üçüncü kahvehane ise, asıl mesleği hırsızlık olan Çamurcu’nundu. Onunkinin kapıları parası olan herkese ardına kadar açıktı.

Parası olmayan yoksul çocuklar ise, önce Çamurcu’nun sınavından geçerlerdi. Sınavlar, havanın durumuna göre, mevsime göre değişirdi. Aklımda kalanlar şunlar: Ters takla atmak, herkesi güreşte yenmek, bir başka çocukla dövüşüp onun ağzını burnunu dağıtmak, kurbağa gibi yüzmek.

Diyelim ki iyi takla attınız; yetmezdi. Attığınız taklayı Çamurcu ve yardakçılarının da beğenmesi gerekiyordu.

Diyelim ki güreşte galip geldiniz; "Hile yaptın!" deyip sonuç geçersiz sayılabilirdi.

BAŞÜSTÜNE

Yazının Devamını Oku

SSK’dan emeklilik komedisi

19 Ekim 2006
BİR arkadaşım İngiliz ile evli, Türkiye’de sigortadan emekli oldu daha sonra İngiltere’ye gitmeye karar verdi.  Pasaportunun süresini 2 yıl uzatmak için 300 YTL para ödedi. Orada bir işte çalışmaya başladı. Çalıştığı yer devlet hastanesi. Dolayısıyla kayıtlı işçi olarak çalışıyor. Türkiye’den ayrıldıktan sonra 10 ay emekli maaşı aldı. Daha sonra orada Hürriyet Gazetesi’ndeki bir haber ilgisini çekmiş. Haberde Türkiye’de emekli olup yurt dışında çalışanların emekli maaşı alamayacağı, aldıkları belgelendiği taktirde bu paraların kendilerinden tahsil edileceği yazılıymış. Hemen panikleyip Türkiye’yi SSK’yı arıyor. Oradan da aynı cevabı alıyor. Biraz araştırınca kendisi gibi aynı durumda olan daha önceleri emekli olup yurt dışında çalışan insanların şimdi Türkiye’ye döndüklerinde karşılarına SSK’nın bir sürü borç çıkardığını öğreniyor.

Düşünebiliyor musunuz? Siz 20-25 sene prim ödeyip emekli olun. Yurt dışında çalışıyorsunuz diye emekli maaşınızı kessinler.

Öte yandan pasaportun 2 yılı için 300 YTL ödediğini yazmıştım. İngiltere’ye gittikten sonra oradaki Türk konsolosluğuna posta ile pasaportunu yollamış konsolosluk pasaportu 50 Pound karşılığı 5 yıllığına uzatmış. Türkiye’de yıllık 150 YTL yurt dışında Konsoloslukta yıllık 20 YTL...

Burak İSTANBULLUOĞLU

Sorun tüketici kaynaklı

’SERVİSLER tüketiciyi yoruyor’ (30.9.2006) başlıklı yazıda firmamız Baymak Makina Tic. AŞ ve Başkent Teknik Servis Hiz. San. Tic. AŞ. hakkında haksız ithamlarda bulunulmuştur.

Söz konusu adreste bulunan kazanın bakımı 21.9.2006’de yapılmış ve bakım esnasında sözlü olarak ilgili parçanın arızalı olduğu söylenmiştir. Yapılan bakım ücreti ertesi gün fatura karşılığı alınmıştır ve 22.9.2006’da apartman görevlisi Seçim Ünal ücreti öderken kazanda anormallik olduğunu belirtmiş ve tekrar kontrolünü istemiş, kontrol sırasında da kendisine durumun bir gün evvel söylenen arızalı parçadan kaynaklandığı yinelenmiştir.

Arızalı olan parçanın sirkülasyonu az olan bir parça olduğundan Başkent Teknik Servis Hiz. San. Tic. AŞ stoklarında olup olmadığının kontrol etmiş ve parçanın stoklarında olmadığından sipariş için kaparo talep edilmiş ve kaparo 27.10.2006 tarihinde alınmış, aynı gün sipariş edilmiş ve 29.10.2006 tarihinde de arızalı olan parçanın değişimi yapılmış, cihaz çalışır vaziyette teslim edilmiştir. Yani servis kendi sorumluluğunda olan işi 2 günde yerine getirmiştir, bahsi edilen sürecin 5 güne uzaması kaparo ödenmediği için tüketici kaynaklıdır.

Müşteri memnuniyeti elbette ki her firma için olduğu gibi bizim için de ön planda yer almaktadır. İddia edildiği gibi müşteri memnuniyeti firmamız için önemli olmasa bakım yapıldığı gün ücret hemen talep edilirdi ki, ödeme bir gün sonra servis tarafından tekrardan gidilerek alınmıştır. Bunların haricinde size belgeli olarak yüzlerce benzer durumlarla karşılaşılıp ücretinin alınamadığı aksi örnekler gösterebiliriz. Söz konusu olan arıza ücreti küçük marjlarla çalışan servisler için çok ciddi rakamlara tekabül etmektedir. Ticarette senetsiz, çeksiz borçlanma yoktur. Tüketiciye de istenen vadenin uygulanabileceği belirtilmiştir. Kaliteli hizmet ile müşteri memnuniyetini ön planda tutmak öncelikli görevimiz olmakla beraber, verilen bu hizmet için bir bedel ödenmesi gerektiği de bir gerçektir.

Bu süreç esnasında firmamızı da arayan tüketicimize apartman sakinleri tarafından ücret ödenmez ise servisin ne yapması gerektiği sorulduğunda, tüketici böyle bir durumda gelip takılan parçanın alınabileceği söylenmiş, bunun üzerine kendisine mevcut kazana kullanılmış bir parça taktırmayı kabul eder misiniz sorusu yöneltildiğinde olumsuz yanıt alınmıştır. Nihayetinde bu cevaba istinaden para ödenmediği durumda servisin parçayı söktükten sonra nasıl değerlendirebileceği sorulmuş ve cevap alınamamıştır.

Soner GÜMÜŞ-

Satış Sonrası Hizmetler Müdürü


Kapıdan satış kandırmacası

ÇEVRE ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş kapıdan satışlar konusunda tüketicileri uyarıyor: "Tüketicilerin günlük alış-verişleri sırasında, ayıplı bir mal aldıklarında, sahip oldukları yasal hakları vardır. Çok insanımız bunu bilmiyor. Özelliklede kapıdan satışlarda büyük sıkıntılar sorunlar yaşanıyor. Oysa kapıdan satışlarda alıcının da satıcının da yasa karşısında büyük sorumlulukları var. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Kanunu’nda; tüketici, kapıdan satış yoluyla, malın kendisine teslim edildiği tarihten itibaren 7 gün içinde malı kabul edebilir ya da hiçbir yükümlülük altına girmeden bu malı reddedebilir. Burada seçimlik bir hak söz konusudur. Ancak attığı imzayı nereye atıyor ve imza attığı kağıt da ne yazıyor? Okumadan atmayacak."

Göktaş satıcıların bir ay deneyin sonra geri alırız şeklindeki sözlerinin kandırmaca olduğunu, tüketicinin imzaladığı kağıdı okuyunca bu yalanı göreceğini belirtiyor.

Biliyor musunuz

BURHAN
Felek Basın Hizmet Ödüllerini bu yıl: Metin Ergin, Leyla Umar, Erdoğan Olcayto, Vala Somalı, M.Tarık Yaşa, Nurhan Aydın, Ahmet Çitilci, Selami Turgut Genç, Aysel Okan, Güngör Yerdeş, Demirtaş Ceyhun, Güngör Denizaşan, Yurdakul Fincancıoğlu, M.Yaşar Gökhan, Refik Sönmezsoy, Orhan Taşan, Kurtul Yılmaz Altuğ, Yurdagün Göker, Özkan Şahin, ve Doğan Uluç’un aldığını....

KISA...KISA...KISA...

175 m2 arsanın 2005 yılı Emlak Vergisi 29 YTL idi. Bu yıl 350 YTL’ye yükseldi. Artışa bakar mısınız? Yıkılmış Rus sistemini getirdik de ben mi bilmiyorum.

Hayrettin POLAT-ÇANKAYA
Yazının Devamını Oku

İşte, Almanya’nın ‘sıkıntı’ fotoğrafı

19 Ekim 2006
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın üç günlük Almanya gezisi sırasında, STK temsilcileri, yaşadıkları sorunları acık bir dille anlattılar.

“Bugün kazanılmış haklarımızın gerisine düştük” dediler. Bazı çevrelerin İslam-Türk karşıtlığını kaşıdıklarını belirten konuşmacılar, eğitim konusunda Türklerin asimile edilmelerine karşı çıktılar. Türkiye’den seçme ve seçilme hakkı ve çifti vatandaşlık istediler. Çeşitli örgütleri ziyaret eden çeşitli kurumların verdiği iftarlara katılan Ağar, yaptığı konuşmalarda “AB bir lütuf değildir, bunu Avrupalılara iyi anlatmamız gerekmektedir” dedi. İktidar olduklarında Türklerin sıkıntılarını gidermek için ellerinden ne gelirse yapacaklarına dair söz verdi.

Toplantılarda konuşan Türk sivil toplum örgütleri başkanları şu konuları dile getirdiler:

Kaya: Kazanılmış haklarımızı koruyamıyoruz

- HASAN Kaya (Öğretmen): Avrupa ile ilişkilerimiz iyileşeceğine daha da kötüleşiyor. Kazanılmış haklarımızı dahi kaybetme noktasına geldik. Dilimizi, dinimizi küçük çocuklarımız artık öğrenemeyeceğiz çünkü yasaklama dönemine sokuluyoruz. Sorunlarımız çok ama bizler devletin mensuplarını yanımızda görememenin acısını yaşıyoruz. İnsan olabilmek için bir sese bile muhtacız.

Avrupalılar, AB'ye katılma sürecisinde Türkiye’nin bundan faydalanmaması için her hakkımızı engellemeye başladılar. İnsanlarımızın evliliğine dahi karışır duruma gelindi; neymiş Türkiye’den evlenmek yoluyla gelecekler önce Almanca öğrenecekmiş... Anadolu’nun bağrında nerede Almanca kursu var? Alman Başbakanı, benim vatandaşımın köyünün nerede olduğunu biliyor mu? Bu durumda diplomatik lisan ortadan kalkıyor.”

Yardımcı: Hep robot sayıldık

- AYDIN Yardımcı (Avrupa Demokrasi Vakfı Başkanı): Bizim sorunlarımızı yerinde inceleyen Sayın Mehmet Ağar ve 10 arkadaşına teşekkür ederiz. Avrupalı Türkleri biz ‘adam gibi adam’ olarak kabul ediyoruz. 1960-1973 yılları arasında 650 bini Almanya olmak üzere 800 bin vatandaşımız buraya getirildi. O zaman süratle bu işgücü getirilirken bunlar robot mu sorusu kimsenin aklına gelmedi. Ne yazık ki, Türkiye de benzer bir yaklaşım sergilemiş ve işgücünü başlangıçta milli iş piyasasını ve ödemeler dengesini rahatlatacak bulunmaz bir fırsat olarak görmüştür. Ancak daha sonra göçmenler için entegrasyon politikaları devreye sokulmuştur. Bugün birinci nesil Türk göçmenlerin tamamı bugün artık çalışma hayatından çekilmişlerdir ve zamanlarının büyük bölümünü Türkiye’de geçirmeye başlamışlardır. Kendisinden öncekine kıyasla daha donanımlı, eğitim düzeyi daha yüksek, daha kararlı ve bilinçli ikinci nesil, Avrupa ülkelerinde nevi şahsına münhasır bir dinamik olgu yaratmıştır.

Böylece Türk işçileri yanında Türk işverenleri, akademisyenleri, sanatçıları, politikacıları ve sporcuları gibi yeni kavramlar göç literatürüne girmeye başlamıştır. Göçmen ve misafir işçi kavramlarının yerini ‘Avrupa Türk varlığı’ almıştır.

MERKEL’İN HÜRRİYET’İ ZİYARETİ

Bugün 30 bin öğrencimiz üniversitelerde okumaktadır. Girişimcilerimizin Almanya’daki ciroları 26 milyar Euro’yu aşmıştır. Artık Almanya Başbakanı (Merkel) bir Türk medya kuruluşunun (Hürriyet) merkezini ziyaret edip buradan yapılan ve saatlerce süren canlı yayına katılabilmektedir. Türk sivil toplum hareketi de ciddi bir gelişim kaydetmiştir. Türk derneklerinin sayısı 3 bini aşmıştır. Doğumla vatandaşlığa geçenler hariç olmak üzere yaklaşık 1.3 milyon Türk'ün, Batı Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına kabul edildiği bilinmektedir. (700 bini Almanya). Yani 'asıllı' göçmenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. En çok Türk televizyonları izlenmektedir. İkinci ve tamamı yurtdışı doğumlu olan üçüncü nesil, artan iletişim ve seyahat imkanları ile bir yandan ülkemizle ilişkilerini muhafaza etmekte, diğer yandan da kendilerini ‘diaspora’ psikolojinden kurtarıp, yaşadıkları toplumların mütemmim cüzü (ayrılmaz parçası) olarak görmektedir. Büyümekte olan üçüncü nesil tüm hak ve yükümlükleriyle birer Avrupa vatandaşı olarak, birleşik Avrupa’nın geleceğinde ortak ve söz sahibidir.”

Gümrüksüz otomobil hakkı istiyoruzAYDIN Yardımcı, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

Toplantılarda konuşan Türk sivil toplum örgütleri başkanları şu konuları dile getirdiler:

Kaya: Kazanılmış haklarımızı koruyamıyoruz

- HASAN Kaya (Öğretmen): Avrupa ile ilişkilerimiz iyileşeceğine daha da kötüleşiyor. Kazanılmış haklarımızı dahi kaybetme noktasına geldik. Dilimizi, dinimizi küçük çocuklarımız artık öğrenemeyeceğiz çünkü yasaklama dönemine sokuluyoruz. Sorunlarımız çok ama bizler devletin mensuplarını yanımızda görememenin acısını yaşıyoruz. İnsan olabilmek için bir sese bile muhtacız.

Avrupalılar, AB'ye katılma sürecisinde Türkiye’nin bundan faydalanmaması için her hakkımızı engellemeye başladılar. İnsanlarımızın evliliğine dahi karışır duruma gelindi; neymiş Türkiye’den evlenmek yoluyla gelecekler önce Almanca öğrenecekmiş... Anadolu’nun bağrında nerede Almanca kursu var? Alman Başbakanı, benim vatandaşımın köyünün nerede olduğunu biliyor mu? Bu durumda diplomatik lisan ortadan kalkıyor.”

Yardımcı: Hep robot sayıldık

Yazının Devamını Oku