AKP'nin mahcubiyeti ancak 'Sükût ikrardan gelir' diye ifade edilebiliyor.
Ne kadar soyulduklarını bilmiyorlar, ne kadar para kaptırdıklarını utançlarından veya korkularından söyleyemiyorlar.
Utançları 'akıldan uzak' durmaları, cami köşelerindeki komisyoncu ve simsarlara inanmaları...
800 BİN HOLDİNGZEDE 30 MİLYAR EURO VURGUN
Korkuları şu: Ya Alman Maliyesi benim holdinglere para kaptırdığımı anlarsa...
O yüzden 'vurguna' giden paranın tutarının 5 milyon Euro'dan 40 milyon marka kadar uzanan miktarlara uzanıyor.
Biri 20 bin Euro vermiş; bir diğeri 1 milyon mark...
Ancak Meclis Araştırma Komisyonu'nun raporunda soyulanların miktarı 800 bin olarak gösteriliyor; giden para da 30 milyon Euro.
Acaba Almanya'da oruç tutan Türklerin oranı yüzde 30'u bulabilir mi, diye soru yönelttiğim bir öğretim üyesi "Belki de zor" dedi. Almanya ile daha yazacaklarımız var, 'Yeşil sermaye'nin dolandırdıklarının durumu, McDonald's'a büyük darbe indiren dönerin üretim ve satışındaki kaygıların nereye sürüklendiği...
Bunları şunun için yazdık: II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Türkiye'ye getirilen bilim adamlarını düşünürken, Orhan Bursalı'nın çıkardığı 'Cumhuriyet Bilim' ekinde 'atom alimi' Einstein ile ilgili ilginç bir haber okuduk.
1894-1952 yıllarında yaşayan Einstein, 1949 yılında kendisiyle görüşen Prof. Dr. Münir Ülgür'e, 1933 üniversite reformu sırasında Atatürk'ün, kendisinin de Türkiye'ye gelmesini istediğini söylemiş... Einstein "Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" demiş. Atatürk'ün daveti için de "Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada (ABD) imkânlar çok fazla olduğu burayı tercih ettim" diyor.
Balyoz hikâyesi gündeme düşmüşken, bilimsellikte bugün nerede olduğumuz için ibret verici bir anlatım olsa gerek bu yazı. Eskiden bilim adamlarının peşinde koşulurmuş, şimdi de 'hocalar' eliyle 'din tacirliği' yapılıyor.
Yazık.
Biliyor musunuz
"Kim bu Çamurcu? Avrupa Birliği’nin istekleri ile ne ilgisi var?"
En iyisi önce Çamurcu’yu anlatayım:
1950’li yıllarda bizim köyde üç kahvehane vardı. Birisinde DP’liler, birisinde CHP’liler otururlardı. Biz çocuklar baba korkusundan bunların önünden bile geçemezdik.
Üçüncü kahvehane ise, asıl mesleği hırsızlık olan Çamurcu’nundu. Onunkinin kapıları parası olan herkese ardına kadar açıktı.
Parası olmayan yoksul çocuklar ise, önce Çamurcu’nun sınavından geçerlerdi. Sınavlar, havanın durumuna göre, mevsime göre değişirdi. Aklımda kalanlar şunlar: Ters takla atmak, herkesi güreşte yenmek, bir başka çocukla dövüşüp onun ağzını burnunu dağıtmak, kurbağa gibi yüzmek.
Diyelim ki iyi takla attınız; yetmezdi. Attığınız taklayı Çamurcu ve yardakçılarının da beğenmesi gerekiyordu.
Diyelim ki güreşte galip geldiniz; "Hile yaptın!" deyip sonuç geçersiz sayılabilirdi.
BAŞÜSTÜNE
“Bugün kazanılmış haklarımızın gerisine düştük” dediler. Bazı çevrelerin İslam-Türk karşıtlığını kaşıdıklarını belirten konuşmacılar, eğitim konusunda Türklerin asimile edilmelerine karşı çıktılar. Türkiye’den seçme ve seçilme hakkı ve çifti vatandaşlık istediler. Çeşitli örgütleri ziyaret eden çeşitli kurumların verdiği iftarlara katılan Ağar, yaptığı konuşmalarda “AB bir lütuf değildir, bunu Avrupalılara iyi anlatmamız gerekmektedir” dedi. İktidar olduklarında Türklerin sıkıntılarını gidermek için ellerinden ne gelirse yapacaklarına dair söz verdi.
Toplantılarda konuşan Türk sivil toplum örgütleri başkanları şu konuları dile getirdiler:
Kaya: Kazanılmış haklarımızı koruyamıyoruz- HASAN Kaya (Öğretmen): Avrupa ile ilişkilerimiz iyileşeceğine daha da kötüleşiyor. Kazanılmış haklarımızı dahi kaybetme noktasına geldik. Dilimizi, dinimizi küçük çocuklarımız artık öğrenemeyeceğiz çünkü yasaklama dönemine sokuluyoruz. Sorunlarımız çok ama bizler devletin mensuplarını yanımızda görememenin acısını yaşıyoruz. İnsan olabilmek için bir sese bile muhtacız.
Avrupalılar, AB'ye katılma sürecisinde Türkiye’nin bundan faydalanmaması için her hakkımızı engellemeye başladılar. İnsanlarımızın evliliğine dahi karışır duruma gelindi; neymiş Türkiye’den evlenmek yoluyla gelecekler önce Almanca öğrenecekmiş... Anadolu’nun bağrında nerede Almanca kursu var? Alman Başbakanı, benim vatandaşımın köyünün nerede olduğunu biliyor mu? Bu durumda diplomatik lisan ortadan kalkıyor.”
Yardımcı: Hep robot sayıldık- AYDIN Yardımcı (Avrupa Demokrasi Vakfı Başkanı): Bizim sorunlarımızı yerinde inceleyen Sayın Mehmet Ağar ve 10 arkadaşına teşekkür ederiz. Avrupalı Türkleri biz ‘adam gibi adam’ olarak kabul ediyoruz. 1960-1973 yılları arasında 650 bini Almanya olmak üzere 800 bin vatandaşımız buraya getirildi. O zaman süratle bu işgücü getirilirken bunlar robot mu sorusu kimsenin aklına gelmedi. Ne yazık ki, Türkiye de benzer bir yaklaşım sergilemiş ve işgücünü başlangıçta milli iş piyasasını ve ödemeler dengesini rahatlatacak bulunmaz bir fırsat olarak görmüştür. Ancak daha sonra göçmenler için entegrasyon politikaları devreye sokulmuştur. Bugün birinci nesil Türk göçmenlerin tamamı bugün artık çalışma hayatından çekilmişlerdir ve zamanlarının büyük bölümünü Türkiye’de geçirmeye başlamışlardır. Kendisinden öncekine kıyasla daha donanımlı, eğitim düzeyi daha yüksek, daha kararlı ve bilinçli ikinci nesil, Avrupa ülkelerinde nevi şahsına münhasır bir dinamik olgu yaratmıştır.
Böylece Türk işçileri yanında Türk işverenleri, akademisyenleri, sanatçıları, politikacıları ve sporcuları gibi yeni kavramlar göç literatürüne girmeye başlamıştır. Göçmen ve misafir işçi kavramlarının yerini ‘Avrupa Türk varlığı’ almıştır.
MERKEL’İN HÜRRİYET’İ ZİYARETİBugün 30 bin öğrencimiz üniversitelerde okumaktadır. Girişimcilerimizin Almanya’daki ciroları 26 milyar Euro’yu aşmıştır. Artık Almanya Başbakanı (Merkel) bir Türk medya kuruluşunun (Hürriyet) merkezini ziyaret edip buradan yapılan ve saatlerce süren canlı yayına katılabilmektedir. Türk sivil toplum hareketi de ciddi bir gelişim kaydetmiştir. Türk derneklerinin sayısı 3 bini aşmıştır. Doğumla vatandaşlığa geçenler hariç olmak üzere yaklaşık 1.3 milyon Türk'ün, Batı Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına kabul edildiği bilinmektedir. (700 bini Almanya). Yani 'asıllı' göçmenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. En çok Türk televizyonları izlenmektedir. İkinci ve tamamı yurtdışı doğumlu olan üçüncü nesil, artan iletişim ve seyahat imkanları ile bir yandan ülkemizle ilişkilerini muhafaza etmekte, diğer yandan da kendilerini ‘diaspora’ psikolojinden kurtarıp, yaşadıkları toplumların mütemmim cüzü (ayrılmaz parçası) olarak görmektedir. Büyümekte olan üçüncü nesil tüm hak ve yükümlükleriyle birer Avrupa vatandaşı olarak, birleşik Avrupa’nın geleceğinde ortak ve söz sahibidir.”
Gümrüksüz otomobil hakkı istiyoruzAYDIN Yardımcı, konuşmasını şöyle sürdürüyor:Toplantılarda konuşan Türk sivil toplum örgütleri başkanları şu konuları dile getirdiler:
Kaya: Kazanılmış haklarımızı koruyamıyoruz
- HASAN Kaya (Öğretmen): Avrupa ile ilişkilerimiz iyileşeceğine daha da kötüleşiyor. Kazanılmış haklarımızı dahi kaybetme noktasına geldik. Dilimizi, dinimizi küçük çocuklarımız artık öğrenemeyeceğiz çünkü yasaklama dönemine sokuluyoruz. Sorunlarımız çok ama bizler devletin mensuplarını yanımızda görememenin acısını yaşıyoruz. İnsan olabilmek için bir sese bile muhtacız.
Avrupalılar, AB'ye katılma sürecisinde Türkiye’nin bundan faydalanmaması için her hakkımızı engellemeye başladılar. İnsanlarımızın evliliğine dahi karışır duruma gelindi; neymiş Türkiye’den evlenmek yoluyla gelecekler önce Almanca öğrenecekmiş... Anadolu’nun bağrında nerede Almanca kursu var? Alman Başbakanı, benim vatandaşımın köyünün nerede olduğunu biliyor mu? Bu durumda diplomatik lisan ortadan kalkıyor.”
Yardımcı: Hep robot sayıldık