Atatürk ve Einstein

ALMANYA'da 'Türklerin' bir bölümü 'dini cemaatler'in bünyesinde bulunuyor. Ama esas aydın, okumuş ve çağdaş yaşam tarzını benimsemiş insanlarımızın bunlarla hiç ilgileri bulunmuyor.

Haberin Devamı

Acaba Almanya'da oruç tutan Türklerin oranı yüzde 30'u bulabilir mi, diye soru yönelttiğim bir öğretim üyesi "Belki de zor" dedi. Almanya ile daha yazacaklarımız var, 'Yeşil sermaye'nin dolandırdıklarının durumu, McDonald's'a büyük darbe indiren dönerin üretim ve satışındaki kaygıların nereye sürüklendiği...

Bunları şunun için yazdık: II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Türkiye'ye getirilen bilim adamlarını düşünürken, Orhan Bursalı'nın çıkardığı 'Cumhuriyet Bilim' ekinde 'atom alimi' Einstein ile ilgili ilginç bir haber okuduk.

1894-1952 yıllarında yaşayan Einstein, 1949 yılında kendisiyle görüşen Prof. Dr. Münir Ülgür'e, 1933 üniversite reformu sırasında Atatürk'ün, kendisinin de Türkiye'ye gelmesini istediğini söylemiş... Einstein "Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" demiş. Atatürk'ün daveti için de "Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada (ABD) imkânlar çok fazla olduğu burayı tercih ettim" diyor.

Haberin Devamı

1917 doğumlu olan Prof. Münir Ülgür, İTÜ elektrik bölümünü bitirmiş, 2.5 yıl Amerika'da kalmış, Einstein'la görüşmesini Princeton Üniversitesi'ndeyken yapmış, o zaman 2.5 yaşındaki kızı Nur Altıtepe'yi kucağına alarak ona piyano çalmış. Prof. Einstein'la ilk görüşen Türk bilim insanı ise matematikçi Prof. Dr. Kerim Erim (1894-1955)... Görüşme Berlin civarındaki küçük bir köyün kıyısındaki orman içindeki evinde yapılıyor; 'elektriğin mahiyeti' konusunda sohbet ediyorlar.. Einstein'la görüşen üçüncü Türk olan Adnan Adıvar; bu görüşmeyi 1946 yılında Princeton'da gerçekleştirmiş. Cumhuriyet döneminin ilk bilim tarihçisi olan Adıvar, 1950'de çıkardığı 'Dur Düşün' kitabında 'Bir adam gördüm' başlığıyla anlatmış.

Balyoz hikâyesi gündeme düşmüşken, bilimsellikte bugün nerede olduğumuz için ibret verici bir anlatım olsa gerek bu yazı. Eskiden bilim adamlarının peşinde koşulurmuş, şimdi de 'hocalar' eliyle 'din tacirliği' yapılıyor.

Yazık.

Biliyor musunuz

- NURETTİN Sözen'in döneminde Büyükşehir'de Fen İşleri Daire Başkanlığı, Ayfer Atay'ın Başkanlığında iki dönem Belediye Başkan Yardımcılığı yapan, şimdiki başkan İsmail Ünal'ın döneminde de aynı görevi sürdüren 26 yıllık belediyeci, Mimar Ahmet Yoldar'ın Beşiktaş'ta 'belediye yönetim anlayışındaki farklılıklar' nedeniyle görevinden istifa ettiğini ve Arıkan Holding İnşaat Grup Başkanlığını üstlendiğini...

- CHP Kumburgaz Belediye Başkanı Dr. Hüseyin Çorbacıoğlu'nun, İstanbul il örgütü tarafından disiplin kuruluna verilmesine tepki gösteren partililerin imza kampanyası açtığını...

- PROF. Yaşar Nuri Öztürk'ün liderliğini yürüttüğü HYP'nin 29 Ekim'de başlayacak olan Kızılay Haftası'nda, 'HYP Cumhuriyet'e Kan Veriyor' sloganıyla Kızılay'a destek amaçlı "Kan Bağışı" kampanyası düzenlediğini (HYP İl Başkanlığı, 4. Levent-0212-279 89 01)...

Eyüp'te de Ağa Han ödüllükleri

"BEN AKP'li bir meclis üyesinin yakınıyım. Eyüp Belediyesi'nin asfalt kaplama parası istediğini içeren yazınızı okuyunca, bunlar da bir şey mi dedim içimden... Geçen gün tarihi Eyüp Camii külliyesi içinde yola bakan cadde tarafında bir 'gecekondu' lokal kurulmuş ve kapısına da 'Müzisyenler Kahvesi' yazılmış. Büyükşehir, bunu göz göre göre yaptırıyorsa İstanbul'da imar disiplini diye bir şey kalmamış demektir. Peki bu SİT alanında yer alan en kutsal camiye saygısızlık değil midir? Eyüp Belediyesi, Büyükşehir'in kararına müdahale edemezse, Alibeyköy'de cemevinin ön kesiminde gerçek bir gecekondu bölgesinde 14 katlı konut yapıldığını tabii ki görmezlikten gelir. Kimse X uydudan bile izlenen bu yapıları yıkma cesaretini gösteremiyorsa, bunlar da Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne layık olmazlar mı!"

Haberin Devamı

Diyanet: 'Örümcek Adam'la ilgimiz yok

ERTUĞRUL Teleri imzasıyla gelen bir e-posta notu üzerine köşemizde yayınlanan 'Örümcek Adam Hidayete mi Erdi' (19.10.2006) başlıklı yazı üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı haklı olarak bir açıklama yapmış. Ne yazık ki, Diyanet esas muhatap biz olmamız gerekirken ilgili açıklamayı bize değil de gazetelerin Ankara bürolarına yapmayı uygun bulmuş. Almanya'da olsak da böyle bir açıklamadan bizi de haberdar etmeleri gerekiyordu. Zaman Gazetesi'nin bu haberde vurguladığı gibi "İnternet, bilgi kirliliğinin yanı sıra inanılmaz zararlara da yol açıyor". Olayı Zaman'da okuyunca Diyanet İşleri Başkanlığı'nı arayarak sitemimizi bildirdik, bunun üzerine açıklamayı bize de gönderdiler.

"Söz konusu yazıda; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çocuklar için bir namaz kitabı çıkardığı, kitabın sonuna da bir Örümcek Adam macerası eklendiği ifade edilmekte ve Diyanet İşleri Başkanı’nın konu hakkındaki açıklamasına yer verilmektedir.

Son günlerde, kapağında Başkanlığımız logosu ile Marvel isimli Amerika merkezli bir yayın kuruluşunun ismi bulunan ve internet kullanıcılarına e-posta yoluyla ulaşan söz konusu yazıda Başkanlığımıza isnat edilen haberin gerçeklerle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır.

Başkanlığımızca ekinde Örümcek Adam macerası bulunan yeni bir Namaz Hocası kitabı yayınlanmamıştır. Sayın Diyanet İşleri Başkanı’nın 'Çocuklarımızın ilgisini çekecek bir namaz kitabı düşünüyorduk. Bunun için sevilen bir çizgi kahraman olan ‘Örümcek Adam’ı kullanma fikri bize uygun geldi. Biliyorsunuz 'örümceğin', mağaranın girişine ağ örerek müşriklerin girmesine engel olduğu için İslam dünyasında ayrı bir yeri vardır' şeklinde bir açıklaması da olmamıştır.

Tamamen sanal ve bir hayal ürünü olan bu yazıdaki isnada, Başkanlığımızdan bilgi aldıktan sonra haber değeri atfetmeyip yayınlamayan ve okurlarını yanıltmayan basın-yayın kuruluşlarını takdir ediyoruz. Zaten olması gereken de budur ve bu, okura saygının ve basın etiğinin de açık bir gereğidir. Bu sanal ve hayal ürünü yazıyı ciddiye alıp doğruluğunu araştırmadan yayınlamanın takdirini de kamuoyunun yapacağına inanıyoruz."

(Not: Köşemize gelen e-postanın ekinde Örümcek Adam'ın namaz kılarken resmedildiği bir görüntü de vardı. Tamam, Diyanet'in sözü edilen böyle bir kitapçığı yok, peki varsa böyle bir oyunu hangi yayıncı gerçekleştirdi.)

Haberin Devamı

Balyoz, Topkapı'da sergilenmelidir

SAYIN Başbakanımızı bizlere bağışlayan şu meşhur 'balyoz'a İstanbul'da bulunan Topkapı Müzesi'nde kutsal emanetler bölümünde bir yer verilse... Veya özel bir oda bulunsa da oraya kutsal 'balyoz odası' dense ne güzel olur.

Hiç olmazsa ileride bir balyoz kavgası çıkmaz.

Ömer YILGINCA

Akif Beki'nin işgüzarlığı mı

CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğulu Başbakan'a soruyor: Geçirdiğiniz rahatsızlık sonucu (17.10.2006) tarihinde getirildiğiniz hastane önünde yaşananları görüntüleyen Milliyet Gazetesi muhabiri Serdar Özsoy, Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’nin talimatıyla çekilen fotoğraflarına el konulmaya çalışıldığını, Başbakanlık korumaları tarafından tartaklandığını, hastane önünde ayrılmasının engellendiğini kamuoyuyla paylaşmıştır.

Bu kapsamda;

1- Başbakanlık sözcüsü, halkın haber alma özgürlüğü ilkesi doğrultusunda görevini yapmaya çalışan bir basın çalışanının fotoğraf makinasına el konulması talimatını hangi yetki ve mevzuat çerçevesinde vermiştir?

Haberin Devamı

2- Rahatsızlığınızdan dolayı böyle bir talimat vermiş olamayacağınıza göre, Başbakanlık Sözcüsü durumdan vazife mi çıkarmıştır?

3- Başbakanlık Sözcüsü’ne, Başbakanlık ile ilgili olumsuz bir haber çıkmasını engellemesi için yasadışı da olsa her türlü yola başvurması yönünde genel bir yetki verilmiş midir?

4- Çalışmalarınızı kamuoyuna yansıtacak basını bilgilendirmekle görevli olan 'gazeteci' kökenli sözcünüzün, basın çalışanına “zor kullanmayı” da kapsayacak şekilde hukuk dışı bir tutum izlemesi karşısında, yaptığınız görevlendirmeyi gözden geçirecek misiniz?

5- Sözcünüzün hukuka aykırı talimatı ile bir basın çalışanına zor kullanan, fotoğraf makinasına el koymaya çalışan, bölgeden ayrılmasını zor kullanarak engelleyen koruma görevlileri hakkında işlem yapacak mısınız?

Haberin Devamı

DYP GİK üyesi Prof. Timur Gürgan'nın'ın Almanya ATİB'in iftarındaki izlenimleri

Siyasetçi gözüyle Almanya...

MUSA Serdar Çelebi tarafından 20 yıl önce kurulan ‘Avrupa Türk İslam Birliği'nin (ATİB) Köln’deki iftar yemeğine DYP Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan ile birlikte katılan DYP Aile ve Kadından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Timur Gürgan ilginç gözlemlerle döndü Türkiye'ye..

"Bu çok ciddi sorunları partimizin yetkili kurullarında masaya yatıracağız" diyor.

Köln'deki ATİB binasında DYP heyetini, ATİB Genel Başkanı Fikret Ekin ile 'Kanal Avrupa'nın sahibi Ali Paşa Akbaş karşılamış.. Prof. Gürgan, birliğin tesisinde mescit ile toplantı, spor ve hobi ve çocuklar oyun salonları bulunduğunu belirtiyor. Bu cemaate bağlı aileler, hafta sonlarını burada geçiriyormuş. Ziyaret sırasında Karagöz oynatılıyormuş.

İftarda, ne yazık ki kadınlar gene ayrı yere oturtulmuş; türbanlısı da, başı olan da varmış. Genç kızlar, konuklara yemek servisi yapmışlar; mönüde iftariyelik olarak salata ile mercimek çorbası, karnıyarık, nohutlu pilav ve tulumba tatlısı varmış. Bu kadar karnıyarığı Türk kadınlar imece usulüyle yapmışlar.

"Tasavvuf müziği salona bir mistik hava katıyordu" diyor Prof. Gürgan...

Çayı çok beğenmişler. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı iftarın ardından birliğin başkanı Fikret Ekin, Avrupa’da yaşayan Türklerin kültürlerini, dinlerini, gelenek-göreneklerini kaybetmemeleri ve bir güç odağı haline gelebilmeleri için bu organizasyonları yaptıklarını söylemiş. Bir asimilasyon zihniyetine karşı durduklarını, Almanların bu anlayışını da ancak birlik olarak kırabileceklerini söylemiş...

Daha sonra 'kanaat önderleri' olduğunu düşündüğü bir masaya gidiyor Prof. Gürgan... Yaşadığı tabloyu şöyle aktarıyor:

"Sanıyorum konuştuğum kişi Ramiz Bey’di... Karadenizli, 70 yaşlarında, beyaz sakallı bir 'amca'... Bu arada Ömer ve Mehmet Beylerle de tanıştım. Ben, genel olarak artık Türkiye’deki siyasal gelişmeler hakkında bilgi verirken, Türkiye ile Avrupa arasında bir bilinçlendirmenin gerekliğini vurgularken... Ramiz Bey araya gidip, sözümü kesti ve 'Siz politikacılar ne yaptınız ki, şimdi gelip bunları anlatıyorsunuz... Size nasıl inanalım?' diyerek geçmişteki politik anlayışına ve uygulamalarına büyük bir tepki gösterdi. 'Anlatın, anlatın heyecanlı oluyor’ anlamına gelen şeyler söyledi. Açıkcası beni ciddiye almaz havadaydı. Birden bire, iyi niyetle bir şeyler anlatmaya çalışan bir insan, bir akademisyen olarak kendimi dışlanmış hissettim aralarında... Çünkü söylediklerinin bir kısmı doğruydu, bir kısmı da önceki yaşadıklarına tepkiydi.

İçimden şöyle düşündüm. Biz Türkiye’de Mehmet Ağar’la Türkiye’de çeşitli yerleri gezerken bu tür tepkileri doğallıkla görüyorduk. Vatandaş politikacılara çoğunlukla güvenmiyordu.

Her partiyi de, politikacıyı da aynı kefeye koyuyorlardı ilk karşılaşmalarda. Ama Türkiye’de de siyasetin de değişmesi gerektiğini de düşünmek gerekiyor. Eskiden bir kahveye giren politikacı, 'Ey vatandaş oyunu bize ver’ deyince vatandaş, 'bir siyasetçi ayağımıza geldi, bu da bir şereftir’ anlayışına uygun olarak oy veriyordu. Şimdi ise, başlangıçta tepki ile güvensizliğini ortaya koymak istiyor. Politikacının insan merkezli olarak sabırla, toleransla çalışması gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. Politikacı değişmelidir artık; sabırlı, toleranslı, birikimli, tecrübeli ve insan sevgisiyle dolu olarak vatandaşa yaklaşmalıdır. Türk insanın politikacıdan beklediği en önemli şey; güvenilirlik...

Politikacının işi zor artık. Türkiye’deki gibi Almanya’da da aynı tablo karşımız açıklıyor.

Remzi Bey’e şunu söyledim:

Biz hepsini biliyoruz, DYP’nin de 2002’de niçin baraj altında kaldığını iyice değerlendirdik. Vatandaş bize sizin söylediklerinizi zaten oylarıyla söyledi."

Prof. Gürgan’a göre, bundan sonra toplumun ihtiyaçlarını doğru saptamak ve onların gösterdiği yolda politika yapmak gerekiyor. Vatandaştan kopuk siyasetin bir karşılığı yok."

Remzi Bey bundan sonra gülümsemeye başlamış. Konuşması bittikten sonra yerinden kalkarak Prof. Gürgan'la öpüşmüş ve hiçbir şey söylemeden gitmiş.

ORHAN PAMUK VE ALKIŞ

Prof. Gürgan, konuşmasında dikkat çeken bir gelişmeyi de şöyle anlatıyor:

"Türkiye, Orhan Pamuk’la ödül aldı, buna rağmen sevinemedik, dedim konuşmamda... Çünkü Pamuk’un, Ermeni ve Kürt soykırımı olduğuna dair konuşmaları vardı. Toplumumuzun bir kesimi kendisine kızıyordu. Ayrıca bu ödülün verildiği gün, Fransa’da sözde Ermeni soykırımı kanunu Meclis’ten geçmişti. Ne yazık ki, böyle bir günde Türkiye böyle bir ödülü aldığında sevinci kursağında kalmıştı. Bunu söylediğimde salonda bir alkış koptu. Bu çok dikkatimi çekti.. Çünkü Avrupalı Türkler arasında demokrat, özgür ve eşitliğe dayalı sistemin ikiyüzlülüğünü ne karşı bir tepkisiydi bu bana göre..."

Erzurum'a bu terminal yakışmıyor

TERMİNALE kısa bir süre için arabamla girmek istedim, amacım sadece bir otobüs firmasına yer sorup çıkmaktı. Kapıdaki görevli park ücreti istedi.

Ertesi gün tekrar gitmem gerekti, bari içeriye girmeyeyim, dışarıda durayım dedim. Karşıdan beni gören görevli dışarıda durmak da paralıymış. Yaya olarak da girsem de para verecekmişiz. Bu park ücretini belediye niçin alır? Ek gelir için mi? Zaten günde giren araba sayısı 10'nu geçmez. Peki terminalin kirliliği ve düzensizliği nasıl giderilir?

Girişteki kesif tuvalet kokusuna bir çözüm var mıdır?

Diyelim bu parayı belediyenin alması gerekiyor. O zaman kafasına göre alamaz. Bunun bir kuralı kaidesi olur, bir süresi olur. Orada 1-2 saat kalacaklar ile 1-2 dakika kalacaklar arasında fark olmalıdır.

Prof. Nuran YANIKOĞLU- Atatürk Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi

Vatan, millet sevgisini kimse umursamıyor mu artık

VATAN Gazetesi'nin manşeti "Kimsenin parasına kıyamadığını" (17.10.2006) ve

Fransa'yı protesto için bayram gezilerini iptal etmediklerini haber olarak veriyordu.

İşte yıllardır üzerimizde oynanan siyasi, eğitici (sözüm ona) programların, politikaların sonucunda ortaya çıkan durum maalesef bu. Menfaat duygusu öne çıkmış, vatan ve millet sevgisi gibi hasletler sadece lafta kalmış. Atarken mangalda kül bırakmıyoruz.

İş icraata geldi mi kimse elini taşın altına sokmuyor.

İşte onun için bu ülkeyi karşılıksız seven ve her halükarda savunan, kendilerine, entel danteller ve aydın geçinenler tarafından ulusalcı ve gerici denen bu memleket sevdalılarının değerini iyi bilelim. Çünkü bundan önceki 80 küsur senede olduğu gibi bundan sonra da yüzlerce yıl ülkemiz, bu insanlar sayesinde ayakta kalmaya devam edecektir. Bazı köşe yazarlarının yazdığı gibi verilen ödüller sayesinde değil.

Arif AKDOĞAN

Bu kadar zayıf mıyız

KAHRAMAN evlâtlarımızı Lübnan’a yolcu ettik. Onları TV’den izlerken aklıma gelenler şunlardı.

1. Biz, askerlerimizin gidişini Fransa’nın Ermeni tasarısını Fransız Senatosu'nda red edilme koşuluna bağlayamaz mıydık?

2. Unutmayalım ki sözde Ermeni soykırımını parlamentosunda kabul eden ülkelerden birisi de Lübnan’dı. Askerlerimizin gidişini Lübnan’ın bu kararını iptal etmesine veya geri çekmesine veya özür dilemesine bağlayamaz mıydık?

Elimize geçmiş bu kozları neden kullanamadık? Uluslararası arenada ülke olarak neden bu kadar pasifiz? Bu konuları akıl edemiyor muyuz, yoksa uluslararası camiada elimiz bu kadar zayıf da ses mi çıkaramıyoruz.

Bu konuda bilgisi olan varsa bizi aydınlatsın...

Ercan Böncüoğlu

Yazarın Tüm Yazıları