İşte, Almanya’nın ‘sıkıntı’ fotoğrafı

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın üç günlük Almanya gezisi sırasında, STK temsilcileri, yaşadıkları sorunları acık bir dille anlattılar.

Haberin Devamı

“Bugün kazanılmış haklarımızın gerisine düştük” dediler. Bazı çevrelerin İslam-Türk karşıtlığını kaşıdıklarını belirten konuşmacılar, eğitim konusunda Türklerin asimile edilmelerine karşı çıktılar. Türkiye’den seçme ve seçilme hakkı ve çifti vatandaşlık istediler. Çeşitli örgütleri ziyaret eden çeşitli kurumların verdiği iftarlara katılan Ağar, yaptığı konuşmalarda “AB bir lütuf değildir, bunu Avrupalılara iyi anlatmamız gerekmektedir” dedi. İktidar olduklarında Türklerin sıkıntılarını gidermek için ellerinden ne gelirse yapacaklarına dair söz verdi.

Ağar, iktidara geldiklerinde yeni ve güçlü bir iktidar anlayışını ortaya koyacaklarını bildirdi.

Toplantılarda konuşan Türk sivil toplum örgütleri başkanları şu konuları dile getirdiler:

Kaya: Kazanılmış haklarımızı koruyamıyoruz

- HASAN Kaya (Öğretmen): Avrupa ile ilişkilerimiz iyileşeceğine daha da kötüleşiyor. Kazanılmış haklarımızı dahi kaybetme noktasına geldik. Dilimizi, dinimizi küçük çocuklarımız artık öğrenemeyeceğiz çünkü yasaklama dönemine sokuluyoruz. Sorunlarımız çok ama bizler devletin mensuplarını yanımızda görememenin acısını yaşıyoruz. İnsan olabilmek için bir sese bile muhtacız.

Avrupalılar, AB'ye katılma sürecisinde Türkiye’nin bundan faydalanmaması için her hakkımızı engellemeye başladılar. İnsanlarımızın evliliğine dahi karışır duruma gelindi; neymiş Türkiye’den evlenmek yoluyla gelecekler önce Almanca öğrenecekmiş... Anadolu’nun bağrında nerede Almanca kursu var? Alman Başbakanı, benim vatandaşımın köyünün nerede olduğunu biliyor mu? Bu durumda diplomatik lisan ortadan kalkıyor.”

Yardımcı: Hep robot sayıldık

- AYDIN Yardımcı (Avrupa Demokrasi Vakfı Başkanı): Bizim sorunlarımızı yerinde inceleyen Sayın Mehmet Ağar ve 10 arkadaşına teşekkür ederiz. Avrupalı Türkleri biz ‘adam gibi adam’ olarak kabul ediyoruz. 1960-1973 yılları arasında 650 bini Almanya olmak üzere 800 bin vatandaşımız buraya getirildi. O zaman süratle bu işgücü getirilirken bunlar robot mu sorusu kimsenin aklına gelmedi. Ne yazık ki, Türkiye de benzer bir yaklaşım sergilemiş ve işgücünü başlangıçta milli iş piyasasını ve ödemeler dengesini rahatlatacak bulunmaz bir fırsat olarak görmüştür. Ancak daha sonra göçmenler için entegrasyon politikaları devreye sokulmuştur. Bugün birinci nesil Türk göçmenlerin tamamı bugün artık çalışma hayatından çekilmişlerdir ve zamanlarının büyük bölümünü Türkiye’de geçirmeye başlamışlardır. Kendisinden öncekine kıyasla daha donanımlı, eğitim düzeyi daha yüksek, daha kararlı ve bilinçli ikinci nesil, Avrupa ülkelerinde nevi şahsına münhasır bir dinamik olgu yaratmıştır.

Böylece Türk işçileri yanında Türk işverenleri, akademisyenleri, sanatçıları, politikacıları ve sporcuları gibi yeni kavramlar göç literatürüne girmeye başlamıştır. Göçmen ve misafir işçi kavramlarının yerini ‘Avrupa Türk varlığı’ almıştır.

MERKEL’İN HÜRRİYET’İ ZİYARETİ

Bugün 30 bin öğrencimiz üniversitelerde okumaktadır. Girişimcilerimizin Almanya’daki ciroları 26 milyar Euro’yu aşmıştır. Artık Almanya Başbakanı (Merkel) bir Türk medya kuruluşunun (Hürriyet) merkezini ziyaret edip buradan yapılan ve saatlerce süren canlı yayına katılabilmektedir. Türk sivil toplum hareketi de ciddi bir gelişim kaydetmiştir. Türk derneklerinin sayısı 3 bini aşmıştır. Doğumla vatandaşlığa geçenler hariç olmak üzere yaklaşık 1.3 milyon Türk'ün, Batı Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına kabul edildiği bilinmektedir. (700 bini Almanya). Yani 'asıllı' göçmenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. En çok Türk televizyonları izlenmektedir. İkinci ve tamamı yurtdışı doğumlu olan üçüncü nesil, artan iletişim ve seyahat imkanları ile bir yandan ülkemizle ilişkilerini muhafaza etmekte, diğer yandan da kendilerini ‘diaspora’ psikolojinden kurtarıp, yaşadıkları toplumların mütemmim cüzü (ayrılmaz parçası) olarak görmektedir. Büyümekte olan üçüncü nesil tüm hak ve yükümlükleriyle birer Avrupa vatandaşı olarak, birleşik Avrupa’nın geleceğinde ortak ve söz sahibidir.”

Gümrüksüz otomobil hakkı istiyoruz

AYDIN Yardımcı, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

Haberin Devamı

“Bugün ne Türkiye, ne de Almanya, gücümüzü yok farz etme lüksüne sahip değildir. Türkiye, kitlesel geri dönüşü teşvik edecek politikalardan uzak durmalıdır. Yeni yetişen nesillere milli bilinç aşılanmasına ağırlık verilmeli, bunu yaparken de entegrasyon sürecini zedeleyecek söylemlerden kaçınılmalıdır.

Haberin Devamı

Mesleki eğitim, dinler ve kültürler arası diyalog, ırkçılıkla mücadele ve benzeri konularda yabancı ülkelerle daha sıkı işbirliği kurulmalıdır. Bu kapsamda Berlin Büyükelçiliğimizin girişimiyle başlatılan ‘Din Bilgini Yetiştirme Projesi’ ile halen uygulanmakta olan ‘Hukuki Danışma Servisi’ni çok yararlı bulduğumuzu belirtmek gerekiyor.

Bu arada kesin dönüş şartı aranmaksızın emekli olabilmemiz, sınır kapılarında değil, sandıklarda oy kullanabilmemiz, artık geri dönmeksizin ülkemize yerleşirken, bir defaya mahsus olmak üzere sahibi olduğumuz otomobilleri sıfır gümrükle Türkiye’ye sokabilmemiz, vatandaşlık hakkımızı sınırsızca ve renkli kartlara tabi olmaksızın kullanmamız, tasarruflarımızı ülkemizde güvenle değerlendirebilecek ortama kavuşmamız gerekmektedir.”

Haberin Devamı

GERİ ZEKALI

Aydın Yardımcı bu arada, Almanya’da öğrenim gören üniversite öğrencisinin yarısı kadar (15 bin) öğrencinin Alman hapishanelerinde yattığını açıkladı. Ayrıca, ilk ve orta okula giden öğrencilerin %10’unun ‘geri zekalı’ sayılan sınıflarda eğitim görmesini acı olarak nitelendirdi.

Çelebi: Ankara, Almanya’yı göremiyor

- MUSA Serdar Çelebi (Türk İslam Birliği Onursal Başkanı): 25 yıldır bir çok hükümet gördük. Maalesef hiç biri çözüm yolları üreten, yol gösteren arkadaşlarımızın fikirleri dikkate alınmadı, dolayısıyla sorunlarımız sürekli ihmal edildi.

Bu arada Avrupa’da o kadar kuruluş ve dernek var ama hiçbirinin sesi gür çıkmıyor. Dernekler birbiri ile uğraşıyor; sanki burası 12 Eylül öncesindeki günleri yaşıyor... Bazı dernekler ise ciddi bir tutum içinde kardeşlik bağlarını dikkate alarak çalışıyorlar, toplantılar yapıyorlar; sorunları gündeme taşıyorlar. Bunlar geçmişe oranla daha ümit verici gayretler, bunlara sevinmek gerekiyor. Şunu da vurgulamak isterim, Ankara, burayı göremiyor, meseleleri kavrayamıyor ve dolayısıyla geri duruyor.

Halbuki güçlü bir Türkiye, Almanya’da var ama Ankara bundan habersiz. Ankara sorunlara karşı Almanya’ya karşı dik duramıyor ne yazık ki..”

Hızlı: Aleviliği İslam'dan kopartmak istiyorlar

- ALİŞAN Hızlı (Cem Vakfı Başkanı Koordinatörü): Ben Almanya’ya 1966’da geldim. 1976 da aktif siyasetin içine girdim. O günden bu yana sivil toplum örgütleri içinde halkımızın sorunları ile ilgilenip onları aydınlatmaya çalışıyorum. Ancak AB süreci başladığından beri oynanan oyunları ibretle izliyoruz. AB’nin el altından yürüten projesiyle bazı gruplar, Alevileri İslam’dan çıkartarak, azınlık statüsüne sokmak istiyorlar. Bu gruplar, halkımıza AB şemsiyesi altında Hıristiyanlık aşılamaya kalkıyorlar. Türkiye, AB’ye girerken Aleviliğin pazarlık konusu yapılmasına şiddetle karşı çıkıyoruz. AB’nin bu konuda 15 yıllık bir sürede 4 milyar Euro’luk bir bütçe ayıracağı haberleri bizi tedirgin ediyor.

Bizleri Alevi İslam inancı dışında görerek bizi ayırmayı hedefleyenler kadar Alevi gerçeğini, Alevi sorunlarını, yaşam biçimini görmezlikten gelenler ülkemiz barışına asla hizmet etmiyorlar. Bizler, bu ülkede Alevi-Sünni adı altında bir mezhep çatışması istemiyoruz. Bazılarının ileri sürdüğü gibi kendimizi azınlık veya çoğunluk olarak görmüyoruz. Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı ve sahipleriyiz. Bu asla unutulmamalı. Nitekim bunları iki kez Başbakan Erdoğan’a aktardık ancak cevap alamadık.

Yıldırım: Sık sık bir araya gelmeliyiz

- MEHMET Yıldırım (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Genel Sekreteri): Yıllar itibariyle çok şeyler söylendi. Ne derler, sorunlardan söz etmek kolaydır ama çözüm bulmak zordur. Sivil toplum örgütleri ile aramızdaki farklılıklar olsa da ortak değerlerimiz üzerinde gerekli mutabakatı sağlamalıyız. Sık sık bir araya gelmeliyiz. Sorunlarımıza eşit haklar çerçevesinde çözüm üretmek gerekmektedir. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz içiniz.”

Yılmaz: Türkiye’nin manevi desteği şart

- MEHMET Yılmaz (İslam Kültür Merkezleri Başkanı) : Türkiye, Ankara’yı net bir şekilde göremiyor veya görmek istemiyor. Sivil toplum örgütleri olarak bizler burada yaşayan ‘Türk ve İslam’ vatandaş olarak bir bütün olduğumuza inanıyoruz. Bizler Türkiye’den manevi destek bekliyoruz.

Türkiye’yi AB’ye almayacaklar

- İHSAN Öner (Türk İşadamları Derneği Avrupa Federasyonu eski Başkanı): Fransa Meclisi sözde soykırımı iddiaları konusunda böyle bir karar alıyorsa, bunun sebebi Ankara’da aranmalıdır. Bir AB diye tutturmuş gidiyoruz, ama nereye gittiğimizi bilmiyoruz. Getirisi- ötürüsü nedir bilmiyoruz. Her şey gözü kapalı olarak yapılmak isteniyor. Sonra da çeşitli dayatmalarla karşı karşıya kalıyoruz. Şunu da söylüyorum; Avrupalılar, Türkiye’yi AB’ye almayacaklardır. Ne kadar lütfen diyerek yalvarırsanız, Avrupa o kadar buna direnecektir. Lütfen elimizde dilenci torbası ile kapı kapı dolaşmayalım. Türkiye’nin tarihine, kültürüne, inancına yakışır bir duruş sergilenemezse, AB olsa ne yazar, olmasa ne yazar? Korkarım Ermeni ve Kıbrıs meselelerinden sonra Aleviliği de, Pontus’u da karşımıza çıkaracaklardır.

Demircan: Avrupalı Türkler sahipsiz

- MUHAMMET Demircan (Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı): Bizim Avrupa maceramız 45 yıldır sürüyor. Bu sürede yaşanan sorunlar sayılmakla bitmez. Sürekli artarak sürüyor. Buna sebep, bizlerin sahipsiz oluşudur. Arkamızda ülkemizin gücünü hissedemediğimizden bu sorunlar giderek artıyor. Halbuki Almanya’da sermaye gücü oluşturmamıza rağmen bir yumruk oluşturamadık.”

EN BÜYÜK SOYGUN

Demircan daha sonra holdingzedeler olarak konuşmak istediğini belirterek şöyle devam ediyor:

Haberin Devamı

"Bunlar Cumhuriyet tarihinin en büyük soyguncularıdır, çağımızın zalimleri ve zulmedenleridir. İnsanlarımızın 30-40 yılda biriktirdikleri sermayelerini alıp götürmüşlerdir.

Peki biz bu sorunlarımızı kime anlatacağız?

Aslında bizler sorunumuzu Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza anlatmamız gerekiyor. Çünkü bizler 30 milyar dolarları göz göre göre iç edilmiş insanlarız.

Parası dolandırılanlardan beş kişi intihar etti. Dile kolay değil, insanları canını alacak duruma getirdiler. Yuvalar dağıldı. Aklını yitirenlerin sayısı belli değil. Bir sürü psikolojik sorunlar yaşanıyor.

Çok acıdır bu mübarek günde (ramazanda) iftarını yapamayacak insanlarımız var.

Üç beş çapulcudan ne yazık ki hesap sorulamıyor.

Haberin Devamı

(Göstererek) Bu dosyalara, Alman mahkemelerinden aldığımız kararlara bakın.

Türkiye’de açılan davalar neye yarıyor, niye uzun sürüyor?

Bakanlara sorunumuzu anlatıyor, ama duymazlıktan geliyorlar.

Ama biz sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz."

İşte pankartlar

HOLDİNGZEDELERİN geçen hafta Köln’de yaptıkları eylemde şu pankartları taşımışlardı:

“Katil Milli Görüş/Yeşil Sermaye/Cami Soyguncuları

Yimpaş,Kombassan, Endüstri, Kombassan

Allah belanızı versin...”

- IŞIK Uğurlu (Diyanet, Eğitim ve Kültür Müdürü): “Buradan ciddi bir konuda uyarıda bulunmak istiyorum. Sözde Ermeni soykırımı iddiasının 100’ncü yılı 2015... 100 yıl diye tüm Ermeni lobileri bu iddiayı büyük bir şova dönüştüreceklerini tahmin ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti ve millet olarak buna karşı büyük bir hazırlık yapmamız lazım. Önümüzdeki 9 yılı değerlendirelim. Bu çalışmayı detaylandırmamız şarttır. Bu konuda ne kadar kaynak eser varsa tercümeli edilmeli, romanlar, sinema filmleri ve CD’ler hazırlanmalıdır. Bunlar yabancı dillere hemen çevrilmelidir.

Dokümantasyon çalışmalarına hemen başlanmalıdır.

Dünyada bilinen soykırımlar teşhir edilmelidir.

Dünyaya basın yayın kuruluşlarına, kütüphanelere mümkün olan her bilgi ve belge ulaştırılmalıdır.

Gerektiğinde Ermenistan dahil yabancı kaynaklarına da başvurulmalı

Bu arada Türkiye’deki misyoner faaliyetlere karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Hatta bir misyonerlik haritası çıkarılmalıdır.

Yabancılara gayrimenkul satışları iyi araştırılmalıdır.

Yer altı kaynaklarımız koruma altına alınmalıdır.

(Bu arada bir Kombassan mağduru, bu sözlere müdahale ederek, ‘Biz mal, can derdindeyiz’ diye müdahale ediyor. Işık Uğurlu ise ‘Siz midenden, biz gönülden konuşuyoruz’ karşılığını veriyor. Bu arada izleyicilerden birinin ‘Uğurlu vehim içinde’ diye sesleniyor.)

Özkan: Holdingzedeleri baştan uyardım

- ŞERAFETTİN Özkan (MÜSİAD eski Başkanı): Nasrettin Hoca’nın evini soymuşlar, komşuları gelip ‘Hoca kapın şöyle, penceren böyle açık’ demeye başlamışlar. Hoca kızmış, ‘Hırsızın hiç kabahati yok mu’ demiş. Ben bu holdingzedelere paranızı kaptırmayın diye yüzlerce broşür dağıttım, uyardım. Onlara da bu faizlere para satamazsınız, paraları toplamayın dedim. Ama dinlemediler, buna karşılık vatandaşlarımız da paralarını kaptırdılar. Jetpa %35 kar payı veriyorum dedi, olur mu böyle şey. Sonunda herkes dersini aldı. Tamahkarlığın sonu budur.

Aydemir: AKP iktidara gelsin paraları ödeyeceğiz dediler

- HALİL Aydemir (Türk Alman Forumu eski Başkanı): Bizler yeşil sermaye mağdurlarıyız. YİMPAŞ’a 2000 yılında para yatırdım Dört ay sonra devalüasyon oldu. Parayı veremediler. Seçimler yaklaşınca AKP iktidara gelsin parayı vereceğiz, dediler. Sonra bu paranın AKP’ye aktarıldığı söylentileri çıktı.

Kuzugüdenlioğlu: Verilen sözler tutulmadı

- İLHAN Kuzugüdenlioğlu (İş Bankası eski Genel Müdürü): Emeklilik, pembe kart, evlilikler ve çifte vatandaşlık konularında verilen sözleri hükümetler tutulmadı. AKP de dokunulmazlıklar konusunda namus sözü verdi yerine getirmedi.

- AYTEN Kılıçarslan (Müslüman Kadınlar Derneği Başkanı): Avrupa’daki kadınların ciddi sorunları var. Fikirlerimizi görüşlerimizi paylaşmak için egemen topluma karşı güç oluşturmalıyız. Alman siyasetçilerle her zaman bir arada olmalıyız. En önemli sorunlarımızdan biri Avrupalı Türkler olarak eğitim seviyemizin düşüklüğüdür. Bu düşüklük, doğrudan buradaki statümüze de yansıyor. Bu konuda çalışmalıyız, kadınlarımız parlamentoda yeralmalıdır. Bazı parlamentolarda kadının Meclisteki oranını %25’leri bulmuştur, bunu %50’ye çıkarmak istiyorlar. Biz ne yapıyoruz?

- PROF. Yasemin Karataş (Essen Üniversitesi): Kadınlarımızın eğitim seviyesi düşük. Bu nedenle aktif siyasete katılamıyorlar. Halbuki kadın her alanda rol almalıdır. Bu konuda hepimizin gayreti olmalıdır.

'Memur' gibi çalışıp 3 kat fazla maaş alan 'işçilerimiz'

KAMU sektöründe işçi kadrosunda görünüp fiilen memurluk görevi yapanlar... İşçi kadrosunda görünen 500 bin kamu işçisinin sadece 10 bini gerçek işçidir. Onlar da yeraltında madende çalışanlar. Kalanı devlet memuru gibi çalışır. Yani odacılık yapar, muhasebede, personelde vs. çalışır. Emrinde olduğu mühendis ve müdürden 2 kat fazla maaş alır. Mühendis 1200 YTL, kamu işçisi 2400 YTL alıyor. Üstüne üstlük ikramiye, yazlık-kışlık elbise de cabası. Siyasi partiye üye olur, il ilçe yönetiminde, belediye meclisinde, il genel meclisinde görev alır, işyerinde müdürünü dinlemez. 1991 Temmuz'undan beri bu çarpıklık devam eder. Memur gibi çalıştığı halde memurun 3 katı maaş alır, memurun 750 YTL'ye yaptığı işi kamu işçisi 2400 YTL'ye yapar. (DSİ, Karayolları, Telekom, Bayındırlık, TEDAŞ vs.)

Bu çarpıklık düzeltilmelidir.

Ahmet CAN

GÜNÜN SÖZÜ

"Samimi olmayı vaat edebilirim ama tarafsız olmayı asla."

(Goethe)

Örümcek Adam hidayete mi erdi

GEÇTİĞİMİZ günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı, çocuklar için bir namaz kitabı çıkardı; fakat bu kitap hiç de rastladığımız türden değil.

Diyanet İşleri Başkanı, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Çocuklarımızın ilgisini çekecek bir namaz kitabı düşünüyorduk. Bunun için sevilen bir çizgi kahraman olan Örümcek Adam'ı kullanma fikri bize uygun geldi. Biliyorsunuz 'örümceğin', mağaranın girişine ağ örerek müşriklerin girmesine engel olduğu için İslam dünyasında ayrı bir yeri vardır."

Kitabın içerdiği temel dini bilgilerin yanı sıra sonuna da bir Örümcek Adam macerası eklenmiş. Fakat bu çizgi romanda bildiğimiz Örümcek Adam'la karşılaşacaklarını uman küçükler hayal kırıklığına uğrayacaklar. Çünkü burada namazı kaçırmak üzereyken örümcek hisleri zil çalan, suçlularla savaştıktan sonra dini sohbete giden bir Örümcek Adam profili çizilmiş. Kitabın sonunda Örümcek Adam'ın kendisine özenen çocuğa söylediği söz ise kitabın genel düşüncesini özetliyor:

"En büyük süper kahramanlık, kişinin kendi ahiretini kurtarmasıdır."

Ertuğrul TELERİ

Astsubaylık çilekeşlik oldu

TÜRK ordusunun değişmez elemanları astsubaylar sahipsizdir, mağdurdurlar.

Yüksekokul mezunu olup 1/4 dereceye yükseltilmeyen birçok devlet memurundan daha alt derece ve kademeden göreve başlatılan, KİT işçilerinden daha az ve emsal subayın üçte biri kadar emekli maaşı alan bu çilekeş meslek mensupları, sadece ölüme ve göreve gönderilirken hatırlanmaları ve hiç de hak etmedikleri eleştirilerden dolayı son derece üzgündürler. 5 yıllık bir savcı, 25 yıllık yüksekokul mezunu karakol komutanı başçavuşla maaşını kıyaslayabilmekte. Oysa aynı yıl hukuk fakültesinden mezun olduğu dönem arkadaşı hâkim üsteğmenle maaşını kıyaslama yürekliliği yerine mesajını ilgililere ulaştırabilmek için 'vur abalıya' misali astsubayı örnek göstermektedir.

Astsubaylar olarak imtiyaz değil eşitlik ve adalet istiyoruz ve haksız eleştirilerden de son derece rahatsız olduğumuzu vurgulamak isteriz.

Ersen GÜRPINAR-E.Per.Kd.Bşçvş-BALÇOVA

Biliyor musunuz

- İZMİR Bisiklet Sevenler Derneği tarafından 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenleri kapsamında düzenlenen "Cumhuriyet'e Çevrilen Pedal" bisiklet turunda 15 bisikletçinin Ankara'dan İzmir'e kadar 600 km yol katedeceklerini ve Anıtkabir'den alınan Türk bayrağını İzmir'e getireceklerini (542 387 74 15; www.izmirbsd.com)...

Güllük kelebeği

GÜLLÜK, Milas-Bodrum arasında Mandalya Körfezi'nin sonunda Güllük dalyanı ile nihayet bulan; turizm, kültür balıkçılığı ve liman ile ekonomiye katkıları olan bir yerleşim birimidir. En büyük sorunlarından biri, adını 'Güllük Kelebeği' koyduğumuz sivrisinekler. Belediye Başkanı Mehmet Yavuz Demir'in bu konuda ilgisini bekliyoruz.

Nureddin ERDOĞAN

Hangi belediyecilik

SARIYER'de yağan aşırı yağmur sonrası Kocataş semtindeki kaldırımlar suyun etkisiyle yerinden söküldü, doğalgaz çukurlarındaki çakıllar yollara saçıldı. Toprak zemin çöktü, dışarıya lağım akmaya başladı. Çocuklarımızın %90'ı yürüyerek okula giderken, yaşanacak hastalıkları tasvir edebiliyor musunuz? Sarıyer Belediyesi bunlardan haberdar değilmiş gibi davranamaz! İftar çadırı kurup, İstinye'de atlı karınca eğlencesi yapmakla belediyecilik yapılmaz!

Nuran GÜR

Mesaj Panosu

-MERTER, E-5 üzerindeki üstgeçit yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılıp yeniden yapıldı. Üstgeçidin orta ayağı bir mühendislik harikası (!) olarak öyle bir konumlandırıldı ki; Bakırköy'den yokuş aşağı hızlanarak gelen araçlar ortadaki refüje bindirmemek için ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Araçların korkulu rüyası olan bu üstgeçit kaldırılıp yeniden inşa edilsin.

Levent AĞAOĞLU

- DAHA önce Güneydoğu'da boş doktor kadroları varken doluluk oranı en fazla olan Mersin'e hem de en iyi yerine açtıkları torpilli kadroyu (Erdemli) doldurdular. Adamlar yaptıkları şeyin yanlış olduğunu bile bile doldurdular. Tüm doktorların ve sizin de haberiniz olsun.

C.P

Engelli Sempozyumu

KADIKÖY Belediyesi ve Sosyal Demokrasi Vakfı ortaklığıyla ve AB'nin finansal desteğiyle gerçekleştirilen Kadıköy Engelli Sempozyumu'nun bugün 09.30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde başlıyor. 5 farklı oturumun yapılacağı iki günlük sempozyumun konuşmacıları; Prof. Dilşad Türkdoğan, Prof. Coşkun Özdemir, Prof. Adnan Kulaksızoğlu, Prof. Yıldız Güven, Doç. Dr. Nazan Baykan, Dr. Zeynep Aycan, Dr. Hale Bacakoğlu, Dr. Zeynep Şenkal, Dr. Bülent Madi, Psk. Fatma Sayman, Mehmet Akşit, Nilüfer Ülgener, Ercan Karakaş, Bilgütay Durna, Jülide I. Bağatur, Halis Kuralay, Hezar Tanrısever, Suha Sağlam, Fehmi Kaya, W. Michael Junger, Muammer Coşkun, Tuna Şahsuvaroğlu ve Battal Çelik.

Yazarın Tüm Yazıları