Yalçın Bayer

Atatürk’e çatanlara ve saldırılara ders: Yunanistan, ‘Nutuk’ okuyor

7 Eylül 2017
ADINI söylemeğe gerek duymadığım birisi epeyi zamandır, Atatürk hakkında abuk sabuk yazılar yazıyor, akıl almaz değerlendirmeler yapıyor. Ne acıdır ki, bazı TV’ler bu aklını kaybetmişe ekranlarında yer veriyor.

Atatürk’ü tanımayan bu akılsız, Yunan milletini de tanımıyor.

Oysa bugün Yunanistan’da en çok satan kitaplar arasında Atatürk’ün iki ciltlik Nutuk kitabı vitrinleri süslüyor.

Gene kitapçı vitrinlerinde halen Hristos Hristodulu’nun ‘Mustafa Kemal’in Selanikte Yaptıkları ve Yaşadıkları’; Vasilis Dimitris’in ‘Bir Evin Hikayesi’ ve Türk yazar Enis Tulça’nın Yunan ‘Venizelos-Atatürk ve Büyükelçi Enis Bey’ kitapları bulunmaktadır. Kitapların Atatürk’e sevgi sunduğunu bilmem, söylememe gerek var mı Bunu söylüyorum zira, bu defa akla kitaplar O’nu kötüleyebilir düşüncesi gelmesin, diye...

Öte yandan 2012 yılında Yunanistan’ın saygın gazetelerinden Ta Nea ‘Dünyayı Değiştiren Konuşmalar’ başlığıyla Atatürk’ün ‘Nutuk’ kitabını okurlarına ek olarak dağıttı.

Diyebilirsiniz ki Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nı bilmeyen, Yunanistan’ı nereden bilebilsin?

(Not: Parlak kağıda itinalı olarak basılmış orijinal Nutuk Kitabı’nın 1.cildi 688, 2.cildi 630 sahife. Nutuk’un 2.cildinde küçük bilgi notları da mevcuttur.)

Dr. Akkan SUVER

Yazının Devamını Oku

Sami Selçuk: Hiçbir toplum hukukun ve adaletin dışında yaşayamaz... Salim Başol gerçeği nedir

6 Eylül 2017
23 AĞUSTOS 2017 tarihli köşemizde ‘Toplu siyasi davalar ve unutulan bir söz: ‘Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor’ başlıklı bir yazı yer almıştı.

Yassıada duruşmalarında mahkeme başkanı Salim Başol’un isminin yer alması üzerine, Yargıtay Onursal Başkanı Prof.Dr. Sami Selçuk haklı olarak bize de sitem eden bir açıklama gönderdi ve “Yassıada’da Başkan Başol’un yargılama biçimi elbette tartışılabilir; özellikle gereksiz sorular sorması eleştirilebilir. Ancak yargılamanın temel ilkelerinden birini dile getirmesi, utanılası değil, tam tersine övülesi bir durumdur” dedi.

Selçuk şöyle diyor:

“Köşenizde önemli olaylara dikkat çekiyorsunuz. Ancak şu anda en önemli sorun, kanımca hukuktur. Hiçbir toplum hukukun ve adaletin dışında yaşayamaz. Ben de karınca kaderince çabalarımı bu yoldu gösteriyorum. Sözgelimi 16 Nisan halkoylaması hukuka aykırı olarak gerçekleşmiştir.

1 Eylülde Cumhuriyet’te haber olarak çıkan “16 Nisan halk oylamasına ilişkin bilimsel görüş”te hukuksuzluğa ilişkin vardığım sonuç ve yaptırımı, kamuoyu demokrasilerinin yaşandığı ülkelerde iktidarları düşürecek boyuttadır. CHP tarafından yayımlanan kitabı lütfen okuyunuz ve görüşlerinizi yazınız. Yanılıyorsam eleştiriniz ve sizin yazınız aracılığıyla hukukçular eleştirsinler.

“Yazınızda geçen ve Merhum Başkan Başol’un utanç verici olduğunu belirttiğiniz “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” sözleri her şeyden önce eksik ve bu sözlerle ilgili değerlendirmeniz ise, ne yazık ki, hukuksal açıdan doğru değildir.

Olay aşağıdaki gibidir.

“CHP Mallarının Yasayla Hazine’ye Aktarılması Davası”nın duruşması sırasında sanıklardan Manisa Milletvekili Merhum Samet Ağaoğlu, Divan Başkanı Salim Başol’a söz konusu Yasa’ya olumlu oy verenlerin neden hepsinin değil de sadece 36 milletvekilinin yargılandığını, özellikle o dönemde Yasa’yı savunan sözcü Merhum Fethi Çelikbaş’ın neden sanıklar arasında bulunmadığını sorunca Merhum Başol, “Sizi alıp Yassıada’ya tıkan kudret böyle istemiş, onu biz bilemeyiz. Divan, huzuruna getirilen davaya bakar” diye yanıt vermiştir.

Dikkat ederseniz yazınızda söylenen sözlerin “.. onu biz bilemeyiz. Divan, huzuruna getirilen davaya bakar” kesimi unutulmuştur. Bu nedenle eksiklik söz konusudur.

Yazının Devamını Oku

Ya kanal ya İstanbul

5 Eylül 2017
CHP İstanbul Milletvekili Yrd. Doç. Dr. Gülay Yedekçi, 2011 yılında ‘Çılgın Proje’ adıyla açıklanan Kanal İstanbul’un güzergâh ve kesitlerinin belirlenmesi için etüt proje sözleşmesinin imzalandığının açıklanması üzerine “Bu bir felaket senaryosudur” dedi.

Yedekçi diyor ki:

- Meslek odalarının, uzmanların sosyolojik ve jeopolitik olarak şehrin felaket senaryosu olarak tanımladıkları proje, “İstanbul Boğazı’nı korumak için hayata geçireceğiz” denilerek perdelenmeye çalışılmaktadır. Defalarca uyarmamıza rağmen üzerinde ısrarla durulan proje için denizbilimcilerden, meslek odalarından ve İstanbul’da yaşayan yurttaşlarımızdan fikir ve görüş alınmamıştır.

- Marmara Denizi’ni yok etmek pahasına oluşturulan Kanal İstanbul Projesi doğru değildir. Doğaya yapılan bu müdahale bizim öngöremediğimiz başka olumsuzluklara yol açabilir. Şehir planları ekosistemler dikkate alınarak yapılmalıdır, ranta yönelik değil topluma yarar sağlamak hedeflenerek, insanlarımızın huzurla, keyifle, mutlulukla yaşamaları için projeler hazırlanmalıdır.

- Doğaya karşı yapılan inşaat faaliyetlerinin bedellerini insanlar öder. Biz daima doğadan, insandan ve İstanbul’dan yana olacağız.

- Tekrarlıyoruz: Ya Kanal ya İstanbul. Başka bir seçenek yok.

 

GÜNÜN SÖZÜ

“Dünyada çevre dostu binalar yapılıyor. Bir binanın kendi suyunu kendisinin karşılaması, yağmurları tutup ondan yararlanması sağlanıyor. Binaya esen rüzgârdan enerji üretiliyor. Dünyada böyle şehirleşmeler yapılırken, biz plazalar dikiyoruz. İnşaat sektörü ile ekonomi gelişiyor zannediyoruz. Bu çarpık yapılaşma iklim değişikliğine neden olacak.”

Yazının Devamını Oku

Akşener’in partisinin adı ne olmalıdır? Erdoğan, ‘ümmetçilik’ten ‘turancılık’ kulvarına geçti

1 Eylül 2017
PROF. Dr. Tülay Özüermen bir mail mesajında Meral Akşener’e kuracağı partinin adı konusunda bir öneride bulunuyor:

“Koray Aydın partinin isminin Merkez Demokrat Parti (MDP) olacağını söyledi. Merkezde olduğu programında yer alabilir. Parti toparlayıcı olmak istiyorsa; Cumhuriyetçi Demokratik Parti (CDP) adı daha uygun... Laik Cumhuriyet yoksa ne merkez var; ne de demokrasi…”

Bunu parti çalışmalarına katılan, üst düzeydeki emekli bir bürokrata sorduk. Yanıtı şöyle oldu:

“İsimlendirmek çok önemli değil, içinde bulunduğumuz ortam Türkiye’nin kurtuluşu için herkese görev yüklüyor. Bu bir vicdanı daha doğrusu milli bir  görevdir. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Çünkü huzurlu ve adaletli bir topluma ihtiyacımız var. Dikkat ederseniz Tayyip Erdoğan ‘ümmetçilik’ten, ‘turancılık’ kulvarına geçmek istiyor artık. Dünya Müslümanları birleştirmek misyonundan geri adım attı, bu gömleği çıkardı. Dünya Türklüğüne sahip çıkmak istiyor. Malazgirt törenleri bunun bir işaretidir. Ertuğrul Özkök de bir yazısında buna değinirken “Ümmet kızılelması çöktü, umut millet kazılelması, dedi.”

İktidarın yapabileceklerinin bir sınırı olmadığına, kalmadığına dikkat çeken bu bürokrat sözlerine şu hususları da ekledi:

“Adalet kavramını tartışmak bile gereksizdir. Demokrasinin temel bir kavramıdır çünkü. Bir hukuk devleti, adaletle anlaşılır. Ne yazık ki, bunu anlamayan, önemsemeyen kişiler var. Türkiye’nin kötü gidişine dur demek gerekiyor. Kim ne derse densin, Meral Akşener bugün artık ‘umut’ olmuştur. Vatanseverler direne direne kazanacaklardır.”

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ANAYASA MAHKEMESİ GÖZETMİYOR MU?

‘VÜCUT AÇISI OLMADI’

ANAYASA

Yazının Devamını Oku

Kararnamelerle işler sağlıklı gitmez: Cumhurbaşkanlığı ve istihbarat

31 Ağustos 2017
CUMHURBAŞKANI, makama intisabının sene-i devriyesinde, istihbarat başkanlığının doğrudan kendisine bağlanmasını, ortak ve çabuk reaksiyon verme bakımından önemli ve zorunlu olduğunu söylemiş.

İstihbarat, uzun zamandan bu yana fiilen kendisine bağlı, 15 Temmuz’da ağır istihbarat zaafı sonucu, derin çete ortalığı kana buladı.

Fiili durumda, karşılıklı bağlılık yeterli olmadı, artık, kararname ile hukuken, doğrudan ve mutlak bir tabi olma durumu var.

Cumhurbaşkanı, istihbarat kurumunun 15 yıl öncesine göre çok iyi durumda olduğunu ileri sürmüş. Uluslararası portföyünün çok gelişmiş olduğunu iddia etmiş.

Kurumun teknik kapasitesinin eskiye oranla çok arttırıldığı gerçek Genelkurmay’ın çok gelişmiş, elektronik izleme birimi de kuruma devredilmişti.

GES adı verilen birim, MİT’i takviye etmek için, askeriyeden alınıp, kuruma tahsis edildi.

Elektronik istihbarat bakımından en son teknoloji ile donatılan istihbarat kurumu, 15 Temmuz kalkışmasını sezemedi.

Söz konusu sistemin, elindeki uydu kapasitesi ile Türkiye’nin içi ve mücavir dış alanında izleyemeyeceği telefon ve elektronik cihaz bulunmuyor. Sinek uçsa, izini takibe alabilir.

Ama derin çete, Bylock programı ile ülke içinde, her yerde konuşlandı ve düğmeye basabildi.

Yazının Devamını Oku

Çanakkale manifestosu: ‘Bu düzen değişecektir’

30 Ağustos 2017
ADALET Kurultayı’nın son günüdeki ‘Devlette Adalet’ paneli kurultay sürecine damgasını vurdu.

CHP’li İlhan Kesici, eski ANAP’lı Bakan Prof. Dr.Yüksel Yalova, eski ANAP Milletvekili, ilahiyatçı Abdülbaki Erdoğmuş, eski milletvekili ve EMEP Kurucu Başkanı Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ve KP kurucularından eski milletvekili ve bakan Ertuğrul Yalçınbayır adalet kavramının ne kadar yaşamsal ve vazgeçilmez olduğunun altını çizdi. Belki de adaletin bu iktidar tarafından kıskaca alındığının açık ifadesi olduğunu dile getirdiler. İlhan Kesici ilk kez adalet kavramının ve kampanyasının en anlamlı değerlendirmeye neden olduğunu söyledi ve Kemal Kılıçdaroğlu’na samimi teşekkürlerini iletirken sözlerini şöyle bitirdi: “2019 seçimi 1950’den bu yana yapılan seçimlerin anası olacaktır, en önemlisidir. 2019’un galibi siz olacaksınız, biz olacağız... Bundan eminim, hiç kuşkum yok.” Kesici, yoğun alkış aldı.

Çanakkale savaşlarının en önemli mekânında, Eceabat Kocadere’deki 57. Alay’ın konuşlandığı ormanlık sahada -Conk Bayırı’nın biraz ilerisinde- yapılan paneli yaklaşık 3 bin kişinin izlemesi şaşırtıcı sayıldı. Çünkü konuşmacıların hiçbiri CHP kökenli değildi. Farklı bir ses duyuyorlardı, en keskin eleştiriler de onlardan geldi. Ancak hepsi bu işin CHP öncülüğüyle olabileceği konusunda hemfikirdi. Tüzel ile Taş, CHP dışı sosyalist soldan geliyordu. Diğerleri ise muhafazakâr ve merkez sağda siyaset yapmışlardı. Kesici son dönemde CHP’de siyaset yapmış olsa da o da merkez sağda başlamıştı.

Yüksel Yalova konuşmasına, siyasi bir kavram olarak Türkiye’de beliren Adalet kavramının buradaki özgünlüğüne değindi. “Kavramı dünya literatürüne kazandıran CHP Genel Başkanı’nı kutluyorum” dedi. Yalova, konuşması boyunca Türk tarihinden, Kutadgu Bilig’den, Magna Carta’dan da örnekler verdi. Ve Latince bir özdeyişle bitirdi. “Bırakın dünya yıkılsın, yeter ki adalet yerini bulsun.”

Tüzel, günün en ilginç konuşmalarından birini yaptı. HDP’nin de içinde olduğu bütün muhalefet güçlerinin “Demokrasi” paydası altında, tek parti yönetimine karşı birleşmesi gerektiğini söyledi. Tüzel, bunun yerel seçimlerde ve sonrasında hayata geçirilmesinin şart olduğunu, Türkiye’nin esas meselesinin bu olduğunu söyledi. Alkış topladı.

Taş ise, laiklik ve vatan kavramları üzerinde dururken, gerçek laikliğin dine de özgürlük getireceğini vurguladı. Kimin yerli kimin milli olup olmadığının bugün, Karadeniz bile Katar şeyhlerine parça parça verilirken, iyice anlaşıldığını söyledi.

Kılıçdaroğlu’ndan son söz (Kurultayın kapanış konuşmasında çok sert ifadeler kullandı): ‘Demokrasi, adalet ve huzur’ çatısının kurulduğunu, bir güç oluşturulduğunu belirterek son söz olarak, “Bu düzen değişecektir” dedi.

Yani Ecevit’li CHP’nin büyük çıkış yaptığı 1970’li yılların ortasındaki CHP’ye göndermede bulundu.

 Bu slogan

Yazının Devamını Oku

Helal ile haramı bilmek: Türkiye’nin en değerli coğrafyası Macahel

29 Ağustos 2017
DOĞU Karadeniz’in bilgi ve üretimle değerini daha da arttıran bir isim; Nihat Gökyiğit... Artvin’in gerçek üstü güzellikteki doğasını, özellikle de Macahel vadisini koruyor; arıcılık ve bal üzerindeki projeleriyle onlara öncülük yapıyor; doğa turizmi ve organik tarım üzerine yeni projeleriyle yeni sahalar açıyor; vakfı aracılıyla gerektiğinde sosyal sorumluluk projelerine her türlü desteği yapıyor.

Gökyiğit, bölge insanı tarafından sevilen ve saygı duyulan bir ‘başöğretmen’... ‘Helal’ ile ‘haramı’ çok iyi bilen Cumhuriyet’in en değerli mühendislerinden... Niye Artvin, niye Camili (Macahel) köyü...

Batum, Sovyet dönemine kadar Karadeniz’de çok önemli bir liman; ticaret ve kültür merkezi. Çoruh Nehri irtibatı ile üç saatlik bir mesafede Artvin; Batum’un sayfiye şehri. Bir referandumla bölge Batum’dan kopuyor. Meşhur bir söz vardır; Acaristan’da (Gürcistan); bir tarafta cami, bir tarafta imam kalıyor. Borçka ilçesinin sınırdaki Camili köyünde her şey değişmeye başlamış; yeni evler yapılmış, eskiler onarılmış; yatılı bir bölge okulu faaliyete geçmiş ve köyün ünlü Tahtalı Camii restorasyona alınmış.

Doğanın bin bir rengini yansıtan, nehirlerin gürül gürül akan sesleri arasında, Jandarmanın koruduğu küçük sınır geçiş noktasında bir Gürcü askere ancak elle selam verebiliyorsunuz.

13 GÜNDE İSTANBUL

Nihat Beyin ailesi de oralardan kopmuş; “Artvin, Hopa’dan bindikleri vapurla İstanbul’a tam 13 günde gittiklerini” hatırlıyor. Liman yok, dalga var; vapur ancak koylara sığınabiliyor.

15 yıl öncesine gidiyoruz... Doğasever Nihat Gökyiğit, TEMA Başkanı olarak bizi bölgeye götürmüştü; “Artık bölgelerin zenginliğini ölçmede doğal orman alanları ve biyolojik çeşitliliği de bir ölçek oluşturuyor” diyordu. Bugün öğreniyoruz ki, burasını TEMA’ya bağışlamış. Mutfağında aynı yöresel yemekler yapılıyor; ‘genç’ler müzik yapıyor; ‘ihtiyarlar’ konser veriyor; bal ve arıcılık üzerine konferanslar düzenleniyor. Doğa turizmine de ediyor bu şirin ahşap yapı...

Türkiye’nin en önemli ‘arı ve bal’ öğretmeni’ Ahmet İnci ve ekibi ile bir akademi sanki. Macahel Arıcılık AŞ bölgede organik bal nasıl üretiliyor; yani üretim amaçlı şeker kullanılmadığını anlatıyorlar.

KOCAMAN BİR ÖYKÜ

Yazının Devamını Oku

Yargı kararları hukukilik sağlamaz: AOÇ mülkiyeti Türkiye’nin geleceği kadar önemlidir

25 Ağustos 2017
ATATÜRK’ün parça parça edinip bir araya getirdiği ve şartlı olarak Hazine’ye bağışladığı kendi adını taşıyan çiftlik arazisine, ‘Külliye’den sonra ABD Büyükelçiliği dikileceği haberleri dolaşıyor.

Başbakanlık Konutu olarak başlayıp daha sonra Cumhurbaşkanlığı külliyesi’ne dönüşen yapılaşmanın hukuksuzluğu, ilgili meslek odaları tarafından yargılama konusu yapıldı. İç hukuk yollarından sonuç alınamadı ve son olarak AİHM’ye yapılan başvuru kabul edildi. Dosya şu anda incelemede...

Şartlı bağış konusu arazi Külliye’den, sonra (eğer satış gerçekse) ABD Büyükelçiliği olarak, yine bağışlama amacı dışında kullanılacak.

Gelişmeleri, hukukçu Sühan Özkan’a sorduk.

Yorumu şöyle:

“AİHS’nin 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesi mülkiyet hakkını düzenliyor ve temel insan hakları arasında sayıyor. Dokunulmazlığına saygı gösterilmesini ilk kural olarak kabul ediyor.

Kamu yararı tartışmalı idari düzenlemeler ile hakkın özüne müdahale edilmesi, tam kanunsuzluk hali olup, hukuken himaye edilemez, aksine yargı kararları ‘hukukilik’ sağlamaz ve zamanaşımı konusu tartışmaya açık olup kesinlik fonksiyonu ifa edemez.

Şartlı bağış yapılan arazinin amacı dışında kullanımına dönük tasarruflar hakkın özünü ihlal eder. AOÇ arazisinin akıbeti, ciddi bir hak ihlali tehlikesi ile karşı karşıyadır.

T.C. devletinin bir numaralı kurucusunun, bir mülkiyet kalesi gibi milletine bağışladığı arazinin geleceği, Türkiye’nin geleceği kadar önemlidir.

Yazının Devamını Oku