Paylaş
“Koray Aydın partinin isminin Merkez Demokrat Parti (MDP) olacağını söyledi. Merkezde olduğu programında yer alabilir. Parti toparlayıcı olmak istiyorsa; Cumhuriyetçi Demokratik Parti (CDP) adı daha uygun... Laik Cumhuriyet yoksa ne merkez var; ne de demokrasi…”
Bunu parti çalışmalarına katılan, üst düzeydeki emekli bir bürokrata sorduk. Yanıtı şöyle oldu:
“İsimlendirmek çok önemli değil, içinde bulunduğumuz ortam Türkiye’nin kurtuluşu için herkese görev yüklüyor. Bu bir vicdanı daha doğrusu milli bir görevdir. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Çünkü huzurlu ve adaletli bir topluma ihtiyacımız var. Dikkat ederseniz Tayyip Erdoğan ‘ümmetçilik’ten, ‘turancılık’ kulvarına geçmek istiyor artık. Dünya Müslümanları birleştirmek misyonundan geri adım attı, bu gömleği çıkardı. Dünya Türklüğüne sahip çıkmak istiyor. Malazgirt törenleri bunun bir işaretidir. Ertuğrul Özkök de bir yazısında buna değinirken “Ümmet kızılelması çöktü, umut millet kazılelması, dedi.”
İktidarın yapabileceklerinin bir sınırı olmadığına, kalmadığına dikkat çeken bu bürokrat sözlerine şu hususları da ekledi:
“Adalet kavramını tartışmak bile gereksizdir. Demokrasinin temel bir kavramıdır çünkü. Bir hukuk devleti, adaletle anlaşılır. Ne yazık ki, bunu anlamayan, önemsemeyen kişiler var. Türkiye’nin kötü gidişine dur demek gerekiyor. Kim ne derse densin, Meral Akşener bugün artık ‘umut’ olmuştur. Vatanseverler direne direne kazanacaklardır.”
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ANAYASA MAHKEMESİ GÖZETMİYOR MU?
‘VÜCUT AÇISI OLMADI’
ANAYASA Mahkemesi Başkanı, 30 Ağustos münasebetiyle Cumhurbaşkanı’nın, Başkomutan sıfatı ile verdiği resepsiyonda fazlaca eğilerek, nerdeyse ‘esas duruş’ göstermiş. Asker personelin, Anayasal komutanları önünde verdikleri selamın, askeri ölçekte olması gerekmekte olup, yadırganacak bir tarafı olamaz...
Anayasa Mahkemesi Başkanı, aynı zamanda, yargıç sıfatı ile de teçhiz edilmiş olduğu için, iktidar karşısında ‘vücut açısı’ önem kazanır.
Dünya uygulamasında yerleşik teamül de bu yönde olup, abartıya yer vermeyen, makul bir saygı içeren duruşlar geçerlidir.
Yasalar ve kararnamelerin Anayasal denetimi Anayasa Mahkemesi’nin uhdesinde.
Türkiye öngörülen süreyi aşan olağanüstü hal içinde, olağanüstü kararname rejimi ile yönetiliyor. Süre ve konu bakımından yapılan itirazları, Anayasa Mahkemesi, gündemine almıyor.
Olağan kararnamelere geçişin akabinde, Anayasa Mahkemesi, iç hukukta nihai denetim mercii olarak görev yapacak. Anayasa Mahkemesinden, ‘bir ümit olarak’ haklı beklenti; Kararnameler karşısında, hukukun üstünlüğünü gözetmesidir.
GÜNÜN SÖZÜ
PROF. Dr. Doğan Kuban’dan ‘küçülen Türkiye’ fotoğrafı netlikten uzak:
“Kentlerden başlamak üzere her şeyin boyutunu küçültmek zorundayız. Nüfusu sayamıyoruz. İstatistik yapamıyoruz. Seçimi güvenli yapamıyoruz. Kent planlayamıyoruz. Yeterli üretim yapamıyoruz. Ayağımız yatağın dışına sarkmış. Reklamlar halkı tüketim hastası yapmış. Kendi üretmediği şeylere düşkün olduğu için satabildiğimizden çok fazlasını satın alıyoruz. Toplumsal krizler bu dengesizlikten kaynaklanıyor. Çözüm boyutları küçültmekten geçiyor. Toplumun çözmesi gereken en önemli sorun budur!”
PANO
- ADALET konusunda son yapılanlar iyi. ‘sen ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.’ (Mevlana) sözünü unutmadan halkı eğitmek gerek. Dürüst vekilleri etkilemek gerek; kavga etmeden, hissettirmeden, hücum. Dinçer ÖNAL
- AKP’ye yakın insanların çocuklarının bir kısmı sol bir İslamcılığa, bir kısmı da Selefiliğe yöneliyor. Ruşen ÇAKIR
AĞIR METAL ZEHİRLENMESİ TARTIŞMA YARATTI
ABB, PROF.AKIN’A TEPKİ GÖSTERDİ
ANKARA’da iç hastalıkları uzmanı, Prof.Dr. Akın Yıldız’ın “Acil servisler neden kalabalık?” diye sorarken, Ankara’da zehirlenmelerin Kızılırmak suyundaki MTA atıklarından kaynaklandığını belirten yazısına Ankara Büyükşehir Belediyesi(ABB)’nden açıklama kaldı. Açıklamada imzası olan Basın Koordinatörü Avni Kavlak, yazın özellikle Ağustos’ta ishal vakalarında belli bir artış olduğuna değinirken “Yıldız’ın, bilimsellikten ve her türlü veriden uzak, halkı taciz eden bu önyargılı yazısını kınıyoruz” dedi.
Kavlak, MKE Fabrikalarının Kesikköprü Baraj sularını etkilemesi fiziki ve coğrafi olarak etkilemesinin mümkün olmadığını söyledi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin açıklamasında daha sonra şöyle deniliyor:
“ABB, bu durumu bildiği ve geçmiş yıllardan deneyimi olduğu için bu tür söylentileri engellemek amacıyla Ağustos ayında Kızılırmak’tan (Kesikköprü Barajı’ndan) su alımını durdurmuştu. İddiaya göre, insanlar Kızılırmak suyundan rahatsız olmuş olsa, Ankara’nın nüfusu 5 milyonu aşkın. Bunun yarısının tatilde, Ankara’dan uzak olduğunu düşünsek bile, geriye kalan 2.5 milyon insanın etkilenmesiyle hastaneler ne durumda olurdu varın siz hesaplayın.”
ABB Basın Koordinatörü Avni Kavlak daha sonra şöyle konuştu:
“Prof. Kızılırmak’a başta 20’den fazla fabrikası olan MKE ve çok sayıda metal içeren sanayi tesislerinin atıkları akmaktadır” demesinin bilgisizlik ve önyargılı olmasından kaynaklandığını savundu ve “MKE fabrikaları Kırıkkale’de kurulu. Oradan geçen Kızılırmak suyu ise Ankara’nın su aldığı Kesikköprü Barajı’nın neredeyse 50-60 kilometre aşağısında kalıyor. Yani MKE Fabrikalarının Kesikköprü Baraj sularını etkilemesi fiziki ve coğrafi olarak mümkün değil” diye ekledi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi, 2007 yılında Tüm Türkiye’yi etkisi altına alan kuraklık döneminde Kesikköprü Barajı’ndan su almaya başladığında aynı önyargılı kurum ve kişiler yaygarayı koparmışlar, “Kızılırmak suyunun İnsan Sağlığına zararlı olduğunu” iddia etmişlerdi.
O tarihlerde konu mahkemeye intikal etmiş, Mahkeme, ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü hocalarını bilirkişi tayin etmişti. ODTÜ bilirkişi heyetinin bilimsel analizleri sonucu, ne Kesikköprü Barajı’ndan alınan suda, ne de Ankara’ya verilen suda insan sağlığını tehdit eden bir madde bulunmadığı, Ankaralıların kullandığı şebeke suyunun tüm Dünya standartlarına uygun olduğu bilimsel bir şekilde belgelenmişti.
Sayın Yıldız’ın bilimsellikten ve her türlü veriden uzak, halkı taciz eden bu önyargılı yazısını kınıyoruz.”
KURULTAYIN ARTI VE EKSİLERİ
SANATÇI Bedri Baykam, Adalet Kurultayı’nın artı ve eksileri özetle şöyle anlattı:
-İKTİDAR çevreleri Kılıçdaroğlu’dan çok korkmaya başladılar. Bu atlet konusunda emir üzerine her birinin tekrarladığı, elle tutulan hiçbir yanı olmayan sözde eleştiriler, aslında şimdiden 2019’u düşünerek CHP liderinden ne kadar rahatsızlık duyduklarının bir ifadesiydi. 25 gün süren büyük Adalet Yürüyüşü, zaten ana muhalefet liderinin kotasını yukarılara çekmişken, onun daha fazla kamuoyu nezdinde parlamasını istemiyorlardı. Adalet Kurultayı başlarken de Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafını kendileri açısından şansız şekilde gündeme taşımalarının nedeni buydu.
KILIÇDAROĞLU KENDİNİ İYİ GELİŞTİRDİ
Doğruyu söylemek gerekirse, Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığını kazandığı ilk yıla oranla kendini çok geliştirdi. Konuşmaları daha vurucu, kelime seçimleri ve örneklemeleri halkı cezbediyor, vücut dili de gelişti. Bu toplum kendisinden daha da fazlasını bekliyor ve umuyorum o günler de geliyor. Toplum artık kendisine ana muhalefet partisi lideri olarak bakıyor. Özellikle Adalet Yürüyüşü’nden sonra çok farklı halk katmanları kendisine bir hayranlık duydu. Bu adalet Kurultayı da Adalet Yürüyüşü’nün mükemmel bir tamamlayıcısı ve başarılı ikinci hamlesiydi.
ERCAN KARAKAŞ ARANIYOR
-Sanatçılar Çalıştayı’na, benim dışımda Ataol Behramoğlu, Orhan Aydın, Orhan Kurtuldu, Mehmet Güleryüz, Haluk Işık, Ezel Akay, Berhan Şimşek, Emre Yetim, Eren Aysan gibi isimler katıldı. CHP adına da Sera Kadıgil oturumu yönetti. Kendi konuşmalarımda özellikle, Ercan Karakaş’ın ‘Sanat ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı’ sıfatını bırakmasının ardından, sanatçılar ile parti arasında köprünün maalesef koptuğunu vurguladım.
ALKOL VE İHRAÇ TELAŞI!
- CHP’nin alkol ve erotizm konularında kolay pes ettiği ve geri adım attığı da dile getirildi. Parti, bu konuda uyarı dışında bir ceza verirse, kendi seçmenlerinin büyük bir bölümünün tepkisini çekecek, ki bu da karşı tarafa gereksiz ötesi şirin görünmeye çalışmaktan çok daha vahim sonuçlar doğurabilir.
- Nasuh Mahruki, gelişmiş ülkelerle aramızdaki makasın her an açıldığını ve dünya uçan arabalar, teknik harikalarla uğraşırken, Türklerin 3. sınıf insanların 3. sınıf bakış açılarına mahkum kaldığını dile getirdi. Yazar Tayfun Atay, “Siyaseten dine oynayarak yürütülen dinbazlık politikası, en büyük zararı yine dine veriyor, dinin önemini koruyabilmek için laikliğe ihtiyaç var” derken, laikliğin en önemli getirisinin farklı inanç ve mezheplerin bir arada barış içinde yaşayabilmesi olduğunu hatırlattı.
ELİAÇIK CİDDİ İLGİ GÖRDÜ
Eliaçık, Kuran’dan yola çıkarak hatırlatmalarda bulundu ve ciddi eleştirilerde bulundu. “Adem’den gelen kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur” dedi. Dindarların, ateistler ve agnostiklerle kolayca bir araya gelebilmeleri ve sorunsuz şekilde bir arada yaşamaları gerektiğini vurguladı. Kapanışta söylediği cümlelerden biri düşündürücü ve çarpıcı: “Sarayın dinine karşı, adalet arayanların dini aynı mıdır?” derken aslında izleyicilerin değil, başkasının gözüne bakıyor. Devlette, seçimde, geçimde, eğitimde, yaşamda, medyada adalet kalmadığını somut örneklerle kanıtlayan panel ve çalıştaylar, toplum katmanlarında bir duyarlılık yaratabilir.
BARIŞ VE SEVGİ BULUŞMALARI
BEYLİKDÜZÜ Barış ve Sevgi Buluşmaları’nda Edip Akbayram, Sıla ve Ozan Doğulu sahne alacak; yarın Sahaflar Festivali’nde Atatürk’ün Osmanlıca dilinden Nutuk’un, Fransızca Lozan anlaşmasının ilk baskısının, yine Fransızca Sevr anlaşmasının içeren kitapların satışa çıkarıldı.
Beylikdüzü’ndeki mezatta yer alan bazı eserler şöyle:
* Nutuk (Osmanlıca) / Atatürk
* Lozan Anlaşması (İlk Baskı / Fransızca)
* Sevr Anlaşması (İlk Baskı / Fransızca)
* Kamûs-i Türkî – 2 Cilt Takım (1901 Basımı) Şemseddin Sami
* Nazım Hikmet’in Bütün Eserleri (Türkiye’de yasaklı olduğundan Bulgaristan’da Türkçe basılan çok az sayıda nüsha)
Sahaf Festivali, 3-11 Eylül tarihleri arasında da, her gün saat 15.00’te “listesiz kitap mezatı” ile devam edecek.
HATIRŞİNASLIK DA KALMADI
TEKFEN Holding’in ortağı ve TÜSİAD’ın eski başkalarından Feyyaz Berker’in vefat ilanları yer alırken, bir adet de Prof. Dr. Haluk Cillov’un vefat ilanı yer alıyordu. Yarım sayfalık ilanı ailesi vermişti.
Kesinlikle Feyyaz beyin değerli biri olmadığını düşünmüyorum. Türk ekonomisine neler kattığını, nasıl diğer iş adamlarına örnek olduğunu yakından biliyorum.
Ama aynı gün vefat ilanı yayınlanan sayın Prof. Dr. Haluk Cillo’a haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Haluk Bey, kasım 1974-mart 1975 arasında -Kıbrıs Barış Harekatı dönemi- TBMM dışından Ticaret Bakanlığı görevinde bulunmuş; İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmış, Fransa,Japonya ve Almanya devletlerinin liyakat nişanı sahibi olan çok değerli bir iktisatçıdır. Bir çok kitap yazmış ve iktisat konusunda bir çok öğrenci yetiştirmiştir. Böyle bir zata,ilgili bakanlık yada tbmm olarak bir vefat ilanında bulunmak gerekmez’ miydi? Herhalde herhangi bir parti ile bağı olmadığı için bu hususa hiç dikkat edilmedi. Aslında bu olay; devlet kademesinde yer alan bütün zevat için olumsuz bir görüntü vermektedir.
Oğuz MANGIT
Paylaş