Yalçın Bayer

Racon daha sert tonda olabilir: Kağşamak *eskimek

24 Ağustos 2017
CUMHURBAŞKANI, kendi üzerinden ahkam kesenlere mealen “...racon, benim raconum, kimse durumdan vazife çıkarmasın...” uyarısında bulundu.

Özellikle, 16 Nisan Anayasa değişiklikleri ile Cumhurbaşkanı, ‘davulu’ tam manasıyla boynuna astı. Uzun zamandan bu yana, ilmek ilmek ördüğü, ‘tek adam’ iktidarında son düzlüğe girdi.

Bu güne kadar, birçok kişiyi iktidar eteklerine taşıdı; birçok kişi suret-i iktidardan gözükerek, iktidar nimetlerine ortak oldu.

Bugünün gerçeğinde; devleti de partiyi de, Cumhurbaşkanı taşıyor.

Bu seviyede bir iktidar kudreti çok cazip gibi gözükse de, kapladığı güç alanı kadar, risk unsurunu da ihtiva eder.

Cumhurbaşkanı iktidarının farkında olduğu kadar üzerine aldığı riskin ağırlığının da bilincinde, bu nedenle iyice kağşadığını (yıkılmaya, dağılmaya yüz tutmak, eskimek, dökülmek) bildiği teşkilatları dönüştürmeye çalışıyor.

Olası bir seçim zaafı sonucu, iktidar sofrasının bütün hesabının kendisine çıkarılacağını görüyor.

Her daim iktidara yamanmışların, halk indinde herhangi bir karşılığı olmadığını biliyor.

Cumhurbaşkanının, siyaset yarışında olmadığı bir denklemde bugün iktidarı kullanan partinin pazarlık gücü dahi zora girer.

Yazının Devamını Oku

Toplu siyasi davalar ve unutulan bir söz: ‘Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor’

23 Ağustos 2017
DARBE teşebbüsü davalarında yargılamalar sürüyor. Mağdurların katılımı ve ilgisi en önemli etkenlerden biri, iktidar da konuyu dinamik tutma konusunda gereğini yapıyor, tarafsız kamuoyunun takibi ise ‘sonucun’ siyasi veya hukuki algılanması bakımından önemli.

Ergenekon ve bağlantılı davalar, yargılama sürecindeki hukuksuzluklar nedeniyle, sadece iktidara yakın ve yandaş tabir edilen kesim tarafından desteklendi ve fiyasko ile sonuçlandı.

Yargılama yapanların bir cemaatin tetikçileri olduğu ortaya çıktı, adli sistem büyük yara aldı.

Siyasi davalar, genellikle, sistem üzerinde iktidar kullanan gücün belirleyici olması tehlikesini taşır.

Yakın siyasi tarihimizde, Yassıada yargılamalarında, Mahkeme Başkanı’nın, yapılan itirazlara “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” sözleri kayıtlara bir utanç ifadesi olarak geçmiş ve kamuoyu vicdanında hala süregelen önemli tahribat yapmıştır.

İktidar partisi, kendisine darbe yapılacağı iddia edilen Ergenekon sürecinde, haklı olarak taraf olmuş, davanın manevi savcılığını üstlenmiş ve ağır bir yanılgıya uğratılmıştı.

15 Temmuzda bu defa, reel olarak darbe teşebbüsüne muhatap oldu, davalara mağdur taraf olarak müdahale taleplerinde bulunuyor/katılıyor. Ergenekon sürecinde, emniyet güçleri, savcı/hakim kılığındaki tetikçiler tarafından yanıltıldı, bugünkü yargılamalarda, artık fiilen taraf, verilecek hükümler, öncelikle kendisini ilgilendiriyor. Ergenekon süreci, tarafsız kamuoyunun gözünü açtı, her ‘yargılama’ yargılama değilmiş kanaati oluştu, genel bir teyakkuz hali var. Her gün davalardaki ifadeler, çarşaf çarşaf yayınlanıyor, köşelerde analiz ediliyor. Yargı da toplumun kredisini hassas bir terazide kullanmak zorunda; bu darbeci güruhu, gerçek adalet ile tecziye etmek, toplumsal güven bakımından da gerekli.

GÜNÜN SÖZÜ

Beğenmedikleri Ecevit döneminde asgari ücretle 7000 tane ekmek alırken, şimdi 1123 tane ekmek alınabildiğini biliyor musunuz?

Yazının Devamını Oku

Ordu’dan izlenimler: Fındıkta bir varmış bir yokmuş!

22 Ağustos 2017
ÜLKENİN birinde fındık üreticileri varmış... Bu üreticiler her seçim zamanı ‘Fındığınız para edecek’ söylemleri ile kandırılırmış.

Üreticiler de buna inanıp o partiye oy verirmiş. Hem de ne oy! Fındık üretilen yerlerde o parti hep birinci çıkarmış. Yine bir yıl üreticiler ‘Mahsulümüz para etmiyor’ diyerek devlet babaya yani o partiye seslenmiş. Seslenmeye bir yıl boyunca devam etmiş. Üretici seslenmiş, o parti duymamış, üretici ağlamış, o parti görmemiş. Üreticinin mahsulü yerlerde sürünmüş, devlet baba bunu görmemiş. Bir anda ülkede bir referandum süreci başlamış ve o parti bu kez üreticilerin sesini duymuş/duymaya çalışmış.

Hemen kükremeye başlamışlar; ‘Üreticilerimizi yedirtmeyiz, sahipsiz bırakmayız’ demişler. Sonrasında hemen fındık alımı yapmaya başlamışlar ve üreticinin bir yıllık ‘gazını’ almışlar.

Aradan zaman geçtikten sonra üreticiler tekrar seslenmeye başlamış. Bu sefer seçim olmadan müdahale etmek istemişler. Hemen o partinin tarım bakanı çalışmalara başlamış ve nihayetinde önceki alımı gerçekleştirdikleri fiyattan fındık alacaklarını söylemiş. Tabii bu arada fındığın bir kilosunun maliyetini hesaplamışlar.

Demişler ki; 1 kilo fındığın maliyeti üreticiye 8.75 TL.  Üretici alım yaptıkları fiyatı duyunca yine ağlamaya başlamış. Çünkü bir yıl boyunca bir kiloda 1.25 TL kâr için beklemişler.

Anlattığımız bu hikâye bizim ülkemizde oldu. Hafta sonu Ordu’da gezdiğimiz fındık bahçelerinde tam da buna tanık olduk.

Üreticilerin % 80’i AKP’ye oy vermişti. Bugün de olsa AKP’ye oy verirler. Çocukları üniversitede okuyan bir üretici, (4 ton fındık bekliyor, 4 aile bölüşecek parayı) gerçeğin altını çizdi:

“Çünkü her seçim dönemi kandırılmaya alıştılar. Yine kandırılırlar.”

Bugün üreticiye para vermekten korkan AKP’nin aslında hiçbir şeyden korkusu yok. Böyle olmazsa AKP’liler, kendilerine Kurban Bayramı’nda 20 bin lira ikramiye hakkı vermezdi. Hem de bunu üreticiler uyurken yaptılar.

Yazının Devamını Oku

Nedenler bulunmazsa bilim gelişmez…

18 Ağustos 2017
LİSE son sınıf biyoloji derslerinde yer alan ‘Hayatın Başlangıcı ve Evrim Ünitesi’ çıkarıldı.

Evrim, yaratılışı, değişimi, dönüşümü, gelişimi açıklayan, araştıran, bulgularını yaşama yansıtan, yıllar boyu etkisi artan, çağdaş bilimsel bir kuramdır. Charles Robert Darwin (1805-1899) tarafından geliştirilmiştir. 1840-1843 yılları arasında Beagle gemisiyle yaptığı yolculuk süresinde gözlemlerini, araştırmalarını ‘Beagle Gemisiyle Yolculuk Zoolojisi’ kitabında yayınlamıştır. 1859 yılında ‘Türlerin Kökeni’ (On The Origine of Species) adlı kitabını yayınlamış, Evrim Kuramını anlatmış, yaymış kabul ettirmiştir.

Darwin’e göre canlı varlıklar aynı kökten gelir. Doğal ortamdan kaynaklanan dış etkilerle evrim geçirir. Aynı türden gelenler değişir, dönüşür, yalından gelişmişe doğru evrilir. Bu ‘Doğal Ayıklama Sürecidir’.

1990’lı yıllarda ABD’de Evrim kuramı tartışıldı. Vaiz George Coyne “Canlıların Akıllı Tasarım projesiyle bir bütün olarak yaratıldığını” ileri sürdü. Bu görüş Vatikan tarafından kabul edildi. 1996 yılında Papa II. Jean Paul, Evrim kuramının çağdaş bilimin ürünü olduğunu onayladı.

Evrim kuramını bilmeden çağdaş biyoloji, biyoteknoloji, genetik mühendisliği, genetiği değiştirilmiş organizmalar, aşılar, antibiyotikler, ilaçlar, hücre, doku, organ araştırmaları, zararlı genlerden kurtulma, değişim, dönüşüm, gelişim süreçleri anlaşılmaz. Nedenler bulunmaz. Bilim gelişmez. Prof. Dr. Özcan KÖKNEL

ÖZYÜREK’TEN 1989-CHP ÖNERİSİ

ESAS OLAN MERKEZ YOKLAMASI

MEDYADA Büyükşehir Belediye Başkan aday adayları yer almaya başladı. Yeni isimler pek ortaya çıkmıyor. Önemli olan adayları tüm partililerin benimseyeceği bir yöntemle belirlemektir. CHP isimlerden önce yöntem konusuna yoğunlaşmalıdır. Parti tüzüğünde başta ön seçim olmak üzere bazı esaslar öngörülmüştür. Ön seçim temel alınarak partili olmayan kesimlerinde isteklerinin yansıyacağı düşünülmelidir.

2019’da yapılacak belediye seçim sonuçları Cumhurbaşkanlığı seçimlerini doğrudan etkileyecektir.

Yazının Devamını Oku

17 Ağustos depreminin 18. sene-i devriyesi

17 Ağustos 2017
17 AĞUSTOS depreminin sene-i devriyesinde, yaşanan acıların gerçekliği dışında, ‘eski hamam eski tas’ düzeni devam ediyor. Bu kadar sene sonra kayıpların kimlikleri, sahipsizlerin mezarları açılarak, DNA testi ile tespit edilmeye çalışılıyor.

Büyük İstanbul depremi, neredeyse geri sayım ile yaklaşırken, kurumlar mutlaka sorgulanmalı ve görevlerini yapmaya zorlanmalı. Deprem uzmanlığı konusunda, dünya çapında otorite olan bilimadamları tehlikenin büyüklüğüne işaret ediyor, ülke bağımsızlığını etkileyebilecek sonuçlar tartışılıyor.

Örnek bir vurdumduymazlık olarak; Marmara Denizi’nde çalışmalar yapan uluslararası kuruluşların gemilerine, hiçbir katkı yapılmamış olması gösteriliyor.

Araştıran gemilere sismograf yerleştirilmesi için İBB’den talep edilen katkının (388 bin TL) son güne kadar bekletilip, menfi cevap verildiği ileri sürülüyor.

İstanbul sokakları, İSPARK adlı şirket vasıtasıyla, adeta para basma makinesi gibi. Bu rakamın misli ile geliri bir günde topluyor (geçenlerde yolsuzluk iddiaları ile gündeme geldi). İstanbul, Allah vermesin büyük, tarihi bir deprem tehlikesi altında, taşı toprağı altın, bir sismograf aleti bile esirgeniyorsa, bir şeyler eksik yapılıyor demektir. Kanal İstanbul gibi büyük vizyon bir tarafta, sismograf aleti diğer yanda... Hayati KARAMAN

GÜNÜN SORUSU

- “Bütün ülkelerde benzerleri bulunan, ülkemizde 30 yıldır uygulanan bir imar yönetmeliğini son 4 yıldır güncelleyip toparlayamayan Şehircilik Bakanlığı bu ülkeyi ‘Büyük Deprem’e nasıl hazırlayacaktır? Prof. Dr. Ahmet Vefik ALP

İLGEZDİ SORDU, ARDINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

CHP İstanbul

Yazının Devamını Oku

“Cumhuriyet’i İnebolu’ya borçluyuz…”

16 Ağustos 2017
KASTAMONU’nun Karadeniz kıyısındaki İnebolu ve Cide özellikli iki kültür kenti...

İlhan Selçuk bunları çok anlatmıştır bizlere. Beşiktaş Ulustaki’nda Gazete Muhabirleri Sitesi’nin yanından, Akmerkez’in önünden Arnavutköy’e inen ‘patika yol’un Kurtuluş Savaşı için çok önemli olduğunu özellikle vurgulamıştır. Buradan Boğaz kıyısındaki Arnavutköy’deki teknelere cephane yüklenirmiş. İnebolu limanı o zamanlar Ankara ile bağlantı kurulan tek yer. “Tarihi bir yoldur” derdi ama belediyecilerimiz orasını da ‘cadde’ yaptılar. ‘Tutunamayanlar’ın yazarı Oğuz Atay İnebolu doğumludur. Cide doğumlu olan Rıfat Ilgaz da, İlhan Selçuk’un yakın dostuydu.

Mimar dostumuz Ahmet Erkurtoğlu, geçen Kastamonuluların iftarında bizden bu anıyı öğrencince “Ben İneboluluyum, seni götürmek isterim” dedi. İyi ki gitmişiz... Gördük ki Erkurtoğlu, oranın ‘her şeyi’; çevresine her türlü yardımı esirgemiyor. Kent Müzesi ve Şehitliklere kadar...

Erkurtoğlu, yenilediği ‘aşı boyalı’ üç katlı konağı (Boğaz manzaralı sanki) gösterdi, sonra çarşıda esnafla selamlaşarak ve ‘İnebolu Postası’ ve ‘Yeni İnebolu’ gazetelerini ziyaret ederek sahile indik. “Bakın dedi, 1970’lerde burada iki otelimiz vardı, şimdi çalıştırmıyoruz, çünkü o eski turist trafiği kalmadı.” Yanda da Türk Ocağı binasını gördük. Bir sürü yerli turist gelmiş; Atatürk’ün ‘İnebolu Nutku’nu söylediği merdivende resim çektiriyorlardı. Oranın sorumlusu Nurhayat Ergün Hanım bizi çoşku ile karşıladı. 10 yıldır buradaymış; müze 2007’de Hilmi Özkök tarafından açılmış; Atatürk’ün armağanı beyaz şeritli altın madalyayı gösterdi; Atatürk’ün sevdiği şarkıları söyledi, herkesin gözleri yaşardı. Yılbaşından beri ziyaretçi sayısı artmış şimdiden 3 bini bulmuş. (Başlıktaki ‘Cumhuriyeti İnebolu’ya borçluyuz’ ifadesi Kastamonu eski valisi Necdet Yıldırım’a aittir. YB)

KENT MÜZESİ

İyi bir yerel araştırmacı olan, diş hekimi Mustafa Sıtkı Fakazlı bize hem burada, hem de Kent Müzesi’nde İnebolu’yu çoşkuyla tanıttı. Araya giren Belediye Başkanı Engin Uzuner, Metin Sözen ve ekibi tarafından yapılan Kent Müzesi İnebolu’ya çok değer kattığını, ilçeye gelen ziyaretçi sayısının arttığını söyledi. İstanbul’daki İneboluluların bu yaz ziyarete geldiklerini anlattı. (Müze üç ay sonunda ücretli olacakmış) Gurbette yaşayan, çoğunluğu İstanbul’da,  300 bin İnebolulu varmış.

İnebolu’nun kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, koloni kentlerinden biri; Ionopolis... İnebolu adını Selçuklular döneminde almış… 1834 yılında Küre’ye bağlı bir nahiye iken 1893’den sonra ilçe olmuş... Bugünkü nüfusu 12 binlerde; yazın bir misli artıyormuş.

Yüzyıllar boyunca Karadeniz çevresindeki bütün memleketlerden gelen insanlar tarafından Anadoluya giriş kapısı ve ticaret merkezi olarak kullanılmış. Bu işlevi Kurtuluş Savaşı ve Genç Cumhuriyet yıllarında daha da ön plana çıkmış. Mehmet Akif, Nazım Hikmet gibi ünlü şahsiyetlerin de Anadoluya geçiş yolu olarak İnebolu’yu kullandığı biliniyor.

BOLU DAĞI AÇILIYOR

Yazının Devamını Oku

Kastamonu’dan İnebolu’ya...

15 Ağustos 2017
FORBES’in ‘İş yapmak ve Yaşamak İçin En İyi Kentler’ arasında 81 il içinde 50’nci sırada Kastamonu... Karabük 20 sırada, Sinop 42, Çankırı 52, Çorum da 60’ıncı... Bunlar anlatacaklarımızın bir kıyası olabilecek sizlere.

İstanbul’dan işadamı dostlarla; esasında İnebolulu mimar Ahmet Erkurtoğlu, Sedat Mican, Mehmet Maranki ile önce Araç Belediye Başkanı Mustafa Ayanoğlu ile tanıştık. Osmanlı’dan kalan ne kadar güzel taştan yapılmış bir belediye binası var.

İzmir’de Güzel Sanat Lisesi Müdürlüğü’nden AKP adayı yapılmış; iki dönemdir de kazanıyor. Daha sonra da İnebolu Belediye Başkanı MHP’li ‘tatlı bela’ Engin Uzuner’i, önceki gün de Abana Belediye Başkanı Altan Erdoğan’ı ziyaret ettik. Erdoğan, bir süre önce vefat eden Rıdvan Oyar’ın yerine seçilmiş, AKP’li Başkan, Çanakkale Şehitleri için yapılan yeni şehitliğin restorasyonunu yaptıracaklarını söylüyor. Bölgede çok sevilen rahmetli başkanla Güneydoğulu bir şehit yan yana yatıyor. Mimar Erkurtoğlu’ndan bilgi aldı AKP’liler. AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü gelmişti. Çanakkale’de ne kadar çok Kastamonulu şehit varmış;  şimdiki ‘şehitlerle’ eş tutulmasın onlar...

KASTAMONU PAZARI

Kastamonu’dan İnebolu’ya inerken doğaya bayıldık. İstanbul’da her hafta sonu kurulan Kasımpaşa, Balat, Esenler gibi ‘pazarların’ ürünlerinin nerelerde üretildiğini gördük. Cumartesi akşamı hareket ediyorlar; etinden yumurtasına, meyvesinden mantarına kadar... Boşalan köyler için önemli bir gelir kaynağı...

Kastamonu’da 19 ilçenin 19’unda da farklı özellikleri var. Bunlar Kastamonulu olmayanlar tarafından pek bilinmiyor.

Kastamonu’nun geri kalmış bir il olmadığını buraya gelince anlıyorsunuz. Temel sorunlardan biri tanıtım. Hesap yapılıyor; buraya gelen her turistin alacağı bir kilo siyez bulguru veya bir demet sarmısak artı bir değer ifade ediyor. (Bazı uyanıklar Çin sarmısağını getirmiş ama tadı tutmuyor. Bir de ‘siyah sarmısak’ çıkmış; KOSGEB projesi kapsamında İÜ Eczacılık Fakültesi’nde fermante edilerek piyasaya çıkarılmış.)

Kastamonu’da üretilmiş hediyelik eşya sektöründen daha önemlisi de pastırması ve yemekleri. Mehmet Yaşin ve Vedat Milor’a duyururuz. Münire Sultan Sofrası’ndan Yavuz Emen duyuruyor. Onlara, pastırmalı ekmek aldı başını gidiyor diyorum.

Siyez buğdayı unundan yapılan yoğurt tatlısını ve ekşi elmalardan yapılan ‘eğşi’ hoşafını tattırmak isterim.

Yazının Devamını Oku

Çam fıstığı hastalığına teşhis bile konamadı: Orman köylüsü 10 yıldır bekliyor

11 Ağustos 2017
MUHTESİN Tunç Bergama-Kozak bölgesinin donanımlı ormancılarından ve büyük arazi sahiplerinden biri. Orman köylüsünün yaklaşık 10 senedir yaşadığı sorunlarına dikkat çekiyor.

Tunç’un şikayeti şöyle:

“Ormanla ilgili çıkarılan ilk kanun 1937 yılında çıkarılan 3316 sayılı orman kanunudur. Amacı Türkiye’deki orman varlığının envanterini yapmaktır. Devlete ve özel şahıslara ait olan ormanın tespitinin 5 yıl içerisinde bitirilmesine amirdir. Ne yazık ki uygulamada böyle olmamıştır. Fıstık çamlarının özel mülkiyetine izin vermiştir. Fıstık çamı ve çam fıstığının bol olduğu ticaretinin yapıldığı yerler ise Bergama-Kozak-Gördes, Koçarlı dağ köyleri, Yatağan-Milas, Gemlik orman köyleridir. Bu bölgeler çam fıstığı üretimi yapmakta olup, bu konuda bilgi ve teknoloji anlamında oldukça ileridirler. Türkiye’deki fıstık çamı ormanları ekim sahalarının çoğalması 1980 Eylül darbesinden sonra Orman Bakanlığı yapan Prof.Dr. Sabahattin Özbek’in bakanlığı döneminde Orman Ağaçlandırma Müdürlüğü sayesinde olmuştur. Kendisini rahmetle anıyorum.

Türkiye dünyanın en kaliteli çam fıstığını üreten ülkedir. Rekoltenin yüksek olduğu dönemlerde 2600 ton üretim yapılmaktadır. Bunun 1600 tonunu Bergama-Kozak yöresi üretmektedir. Türkiye’de Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bölgelerde fıstık çamı mevcuttur. 2008 yılında başlayan fıstık çamlarındaki bir hastalıktan dolayı verim neredeyse %15’lere düşmüştür. Devlete, ünivesitelere, ormancılık araştırma enstitülerine yapılan tüm yazılı, şifahi müracaatlara rağmen hastalığa çözüm bulmayı bırakın teşhis bile konamamıştır. Çam fıstığı üretimi yapan orman köyleri sefalete mahkum olmuşlardır.

AĞAÇLAR KESİLİYOR

Ege Üniversitesi’nden Prof.Dr. Remzi Turan, Doç.Dr. Alev Haliki önderliğinde yapılan araştırmalar sonucunda mücadele ile ilgili rapor Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na sunulmuş olup bu projeye İzmir ve Bergama Ticaret Odası katkıda bulunmak istemektedirler.

Bakanlık 9 yıldır çözüm bulmayı bırakın 6831 sayılı Orman Kanunu’nda 2. Maddede meyve olarak tanımlanmasına rağmen tarımsal zirai destekleme kapsamında çam fıstığına dönüm başına 10 TL destek verirken, zeytinliklere 70 TL, fındık üreticisine ise 340 TL destek verilmektedir. Su, toprak, hava, erozyon gibi birçok olumlu katkısı olan fıstık çamlıklarımıza yapılan destek gülünçtür. Orman Bakanlığı teşkilatının sorunlarımızın çözümü için hiçbir katkısı yoktur. Yazımızda yerleri belirtilen çam fıstığı üretimi yapan orman köylülerimiz sefalet içindedirler. Bakanlığın bundan bile haberi yoktur. Köylüler parasızlıktan dolayı ağaçları kesmektedirler. Bankalar tarımsal zirai faaliyeti yapmalarına rağmen orman köylüsüne kredi vermemektedirler. Üretici rekoltedeki düşüş nedeniyle zor günler yaşıyor.”

TÜVGA’LILAR İZMİR’DEKİ ATATÜRK LİSESİ’NİN NE OLDUĞUNU BİLİRLER Mİ?

‘BENİM LİSEME KARIŞMAYINIZ’

Yazının Devamını Oku