Paylaş
Yedekçi diyor ki:
- Meslek odalarının, uzmanların sosyolojik ve jeopolitik olarak şehrin felaket senaryosu olarak tanımladıkları proje, “İstanbul Boğazı’nı korumak için hayata geçireceğiz” denilerek perdelenmeye çalışılmaktadır. Defalarca uyarmamıza rağmen üzerinde ısrarla durulan proje için denizbilimcilerden, meslek odalarından ve İstanbul’da yaşayan yurttaşlarımızdan fikir ve görüş alınmamıştır.
- Marmara Denizi’ni yok etmek pahasına oluşturulan Kanal İstanbul Projesi doğru değildir. Doğaya yapılan bu müdahale bizim öngöremediğimiz başka olumsuzluklara yol açabilir. Şehir planları ekosistemler dikkate alınarak yapılmalıdır, ranta yönelik değil topluma yarar sağlamak hedeflenerek, insanlarımızın huzurla, keyifle, mutlulukla yaşamaları için projeler hazırlanmalıdır.
- Doğaya karşı yapılan inşaat faaliyetlerinin bedellerini insanlar öder. Biz daima doğadan, insandan ve İstanbul’dan yana olacağız.
- Tekrarlıyoruz: Ya Kanal ya İstanbul. Başka bir seçenek yok.
GÜNÜN SÖZÜ
“Dünyada çevre dostu binalar yapılıyor. Bir binanın kendi suyunu kendisinin karşılaması, yağmurları tutup ondan yararlanması sağlanıyor. Binaya esen rüzgârdan enerji üretiliyor. Dünyada böyle şehirleşmeler yapılırken, biz plazalar dikiyoruz. İnşaat sektörü ile ekonomi gelişiyor zannediyoruz. Bu çarpık yapılaşma iklim değişikliğine neden olacak.”
Prof. Dr. İlhan TALINLI
BİLİYOR MUSUNUZ?
- BAŞKENT Berlin’in güneybatısında bulunan Potsdam Üniversitesi’nde Sabancı Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ‘Ermeni Soykırımı’ konusunda 14-17 Eylül tarihlerinde yapılacak çalıştayın, açılış ve kapanış konuşmalarını Sabancı Üniversitesi’nden öğretim üyesi Hülya Adak’ın yapacağını...
- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, Eğitim-Sen üyelerine ve yöneticilerine yönelik her türlü baskı, soruşturma ve sürgünlerin durdurulması, çocukların ve öğrencilerin eğitim hakkının ihlal edilmemesi, öğretmenlerin can güvenliklerinin sağlanması ve yapılan hukuk dışı uygulamalar sonucu oluşan zararların tazmini amacıyla Meclis araştırması açılmasını istediğini...
MESAJ PANOSU
- MENZİL şeyhinin torununun akıllara seza aynalı, boncuklu sirkvari taht fotoğrafı bir ‘krallık’ fotoğrafıdır. İğrençliğiyle insanı kusturan bu çirkinlik kimin eseridir? Taht, yani birileri bize bağlansın, birileri köpeğimiz olsun, biz ‘kral’, ‘efendi’ olalım. Bu nasıl bir cüret ve küstahlık ve çirkinlikle çağdaş dünyaya meydan okumadır. Nihat GENÇ
- BEN de (Doğu Perinçek gibi) AKP’yi düşman olarak görmeyi elbette çok yanlış buluyorum, rakip olarak görmeliyiz. Prof. Dr. Birgül Ayman GÜLER
- BAKIN, yargı taraflı deniliyor. Ben Danıştay Başkanı olarak sizi temin ederim ki yargı şimdiye kadar hiç bu kadar bağımsız ve tarafsız olmamıştı. Zerrin GÜNGÖR (Danıştay Başkanı)
- ŞEHİTLERE kelle diyen AKP, CHP’ye şehitlere saygıyı öğretemez. Yasemin Öney CANKURTARAN
MEB’İN KURNAZLIĞI
TBMM Eğitim Komisyonu üyesi CHP’li Ceyhun İrgil’in ortaokul seviyesinde özel öğrenci yurtları açılmasına imkân sağlayan yönetmelikle ilgili soru önergesine MEB’den gelen yanıtta, “Türkiye genelinde kaçak yurt ve barınma hizmeti şeklinde kullanılan ev sayısı nedir?” sorusunun yanıtı yer almadı. İrgil sebebini şöyle yorumladı: “Özetle durum şudur; MEB sayısını bilmediği kaçak yurtları yönetmelikle meşrulaştırıyor. Yasaya uygun hareket etmeyenlere uygun bir düzenlemeye gidiyor.”
Trende bu hız, kafayı yedirir
ÇİN Uluslararası Radyosu, günde bir-iki haber geçer; bunlar daha çok ‘Çin’in Büyüklüğü’ne ilişkin teknolojik haberlerdir. Son haberlerinden birinde “Çin saatte 4 bin KM hız yapacak tren için çalışıyor” diyor.
Fransa, Japonya ve Çin’de bunlara hızlı tren, süper tren, uçan tren gibi isimler veriliyor.
15 yıl önce Çin’de, yaklaşık 50 km’lik bir yerden havalimanına gittiğimiz tren 441 km hıza kadar çıkmıştı. Buna Bülent Tanla, Necati Doğru, Serpil Yılmaz, Hikmet Çetinkaya ve biz tanık olmuştuk. Yıllar itibariyle hız yarışı sürdü. Japonya’nın süper treni önce 518, son olarak 613 km hıza kadar çıktı. Fransa 575 ile iddiasını sürdürüyor.
Son habere göre, Çin Uzay Bilimleri ve Sanayisi Şirketi, saatte 4 bin kilometre hıza ulaşan “uçan tren” projesinde araştırma aşamasına geçildiğini açıkladı. Çin Uzay Bilimleri ve Endüstrisi Şirketi Genel Müdür Yardımcısı Liu Shiquan, Hubei Eyaletinin Wuhan kentinde düzenlenen 3. Çin Ticari Amaçlı Uzaycılık Forumu’nda yaptığı açıklamada, “uçan tren”in hızının geleneksel hızlı trenlerin 10 kat üzerinde olacağını bildirdi.
Maglev teknolojisiyle seyredecek “uçan tren”, ses hızının üzerine çıkacak.
UÇAN TRENLER
Projenin teknoloji sorumlusu Mao Ka, ilk adımda kentler arasındaki ulaşım ihtiyacını karşılamak için saatte 1000 kilometrelik hıza ulaşmaya, ikinci adımda ise devlet düzeyinde saatte en yüksek 2000 kilometre hıza ulaşan bir ana hat kurmayı planladıklarını söyledi. Yetkili, nihai olarak ise saatte 4000 kilometrelik hız kapasitesini yaratmaya çalıştıklarını dile getirdi.
Uçan trenler, kentler arasındaki ulaşım süresini azaltırken, hava koşullarından etkilenmeme, kimyasal enerji tüketmeme ve kentlerdeki metrolara bağlanma gibi artılara da sahip olacak.
Bizim İstanbul-Ankara arasında TCDD’nin 200 km’ye kadar çıktığı ‘hızlı treni’ni bir yana bırakalım; Londra-New York arasında denizin 50 metre altında yapılması tünelli hızlı treni düşünelim. Ses üzerine çıkacak manyetik- transatlantik treninin 6500 km hız yapacağı belirtiliyor.
Sakın kafayı yemeyelim!
Adalet Kurultayı’ndan çıkan tutuklu gazeteciler raporu: 171 gazeteci cezaevinde
ADALET Kurultayı Gazeteciler Çalıştayı’nın sonuç raporu açıklandı: 171 gazeteci cezaevinde; ‘Tek tip kıyafet’ uygulamasından vazgeçilsin, Basın özgürlüğü sadece gazetecilerin meselesi olmamalı. Utku Çakırözer’in moderatörlüğünde Turgay Olcayto, Pınar Türenç, L. Doğan Tılıç, Şehriban Aksoy, Erdem Gül, Işıl Kurt, Eyüp Burç ile avukatlar Bülent Utku, Figen Çalıkuşu, Ergin Cinmen, Mehmet Ali Devecioğlu ve Celal Ülgen’in konuşmacı olarak katılımı ile gerçekleşen çalıştayın sonuç raporunda önemli tespitler yer aldı.
Tutuklu gazeteci aileleri, gazeteciler, avukatlar, gazeteci örgütleri ile sendika temsilcilerinin katıldığı çalıştayın sonuç raporu maddeleri şöyle:
- DEMOKRASİNİN İLK ŞARTI ÖZGÜRLÜK
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan CHP’li Çakırözer, “Hak, hukuk, adalet dediğimiz bir dönemde medyada özgürlüğü, adaleti sağlayamazsak biz Türkiye de demokraside istediğimiz yere asla varamayız. Her türlü görüşü medya özgürce paylaşabilmeli ki Türkiye daha ileriye gidebilmeli” dedi. Çakırözer, “Tutuklu gazeteci ayıbı artık sona ermeli. Gazeteciler düşündükleri yazdıkları ve eleştirdikleri için hapse atılmamalı” dedi.
- 171 GAZETECİ TUTUKLU
Bağımsız Gazetecilik Platformu P24 yazarlarından Avukat Figen Çalıkuşu Türkiye’de 171 gazetecinin tutuklu, 187 basın yayın kuruluşunun kapatıldığını belirtti. Çalıkuşu; “ Gazetecilerin yazılarının ya da açıklanan düşüncelerinin ‘cebir ve şiddet’ unsuru ile bir tutularak cezalandırılmak istenmesi tam bir akıl tutulmasıdır” dedi.
- ZİNDANLARIN BOŞALMASI İÇİN MÜCADELEYE DEVAM
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, “Aylardır beklediğimiz izin verildi, cezaevlerindeki gazetecileri ziyaret edebiliyoruz. Cezaevlerinde adalet yok ediliyor, hukuk çiğneniyor, bir de insanlık suçu işleniyor. Sadece gazetecilik yapmış, bizlere haber için kalemlerini oynatmış bu insanların hiçbir suçları yok. Demokrasilerde düşünceyi ifade etmek suç değil. 11 Eylül’de Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin Silivri’de duruşması var… Çağlayan’dan neden Silivri’ye alında bu duruşmalar? Oraya bizlerin, yurttaşların rahat gidememesi için. Zindanlardaki gazetecilerin özgürlüğü için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi.
- TEK TİPTEN VAZGEÇİN ÇAĞRISI
Türenç ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, konuşmalarında hükümetin gündeminde yer alan “cezaevlerinde tek tip kıyafet uygulaması’ konusunda kaygılarını paylaştılar. Olcayto: “Meslektaşlarımız badem rengi tek tip elbiseleri giymeyi asla kabul etmiyor. İnsan onuruna aykırı buluyor. Koğuşlarımızda çıplak dolaşacağız diye açıklama yaptılar. Gazetecilik suç değildir. Bu insanlara tek tip kıyafetleri giydirmek çok acı” dedi. Tüm çalıştay katılımcıları insan haklarına aykırı olduğu ve olumsuz sonuçlar doğuracağı nedeniyle böyle bir uygulamayı hayata geçirmemeleri çağrısı yaptılar.
- MEDYA HİÇ BU HALE GELMEMİŞTİ
Daha önce üç ay tutuklu kalan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül, cezaevindeki gazetecilerin Türkiye’deki hak ve özgürlük mücadelesini yakından takip ettiklerini vurgulayarak, “Dışarıdaki adalet arayışı onları çok heyecanlandırıyor. Hayat sadece içeridekiler için değil, biz dışarıdakiler için de çok zor. Dışarıdaki düşünce özgürlüğü, içeriden daha kısıtlı” dedi.
Türkiye’de medyanın tutuklu gazeteciler konusundaki tutumunu da eleştiren Gül, “Hiçbir dönem medya bu hale gelmedi. Meslektaşlarının cezaevinde olmasını hatta yok olmasını isteyen gazeteciler olduğunu görmek çok üzücü” dedi.
- TOPLUMUN HER KESİMİ MÜCADELE VERMELİ
Türkiye’de gazeteciliğin her zaman zor dönemler yaşadığını belirten Birgün Gazetesi yazarı Doğan Tılıç, “90’larda öldürülen gazetecileri sayıyorduk, bugün tutuklu gazetecileri sayıyoruz. Bizler ne ölüleri saymak, ne de tutukluları saymak gibi bir durumla karşı karşıya kalmamalıyız. Tutuklu gazeteciler meselesi sadece gazetecilerin meselesi değildir. Toplumun her kesimi bu mücadeleyi vermeli.. Bu genel özgürlükler, dayanışma meselesidir” diye konuştu.
Tılıç meslek örgütleri arasında dayanışmanın artırılması ve uluslararası dayanışmanın da sağlanması gerektiğini vurguladı.
- AİLELER DE TUTUKLU
Tutuklu gazeteci Murat Aksoy’un eşi Şehriban Aksoy da tutuklu gazeteci ailelerinin yaşadıkları sorunları aktararak, “Sadece eşim Murat tutuklu değil. Bizim de her şeyimiz elimizden alındı. Biz aileler de dışarıda tutuklu gibiyiz. Geçmiş dönemlere kıyasla çok büyük kısıtlamalar altında görüşebiliyoruz” dedi.
-EVRENSEL HUKUKU HEP HATIRLATACAĞIZ
Sözcü Gazetesi muhabirleri Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un avukatlığını da yapan Celal Ülgen ise, “ Siyasi iktidar temel olarak ben ‘asla ve asla düşünce özgürlüğüne müsemma edemem, yargı bağımsızlığına müsemma edemem, edersem bu benim sonum olur’ diyor. Medyada korkunç bir şeklide yandaşlık var. Bu nedenle sesimiz çıkmıyor. Bizler düşünce özgürlüğünün suç olmadığını göstermek için bütün evrensel kurallarını hatırlatacağız. Direneceğiz, gerekirse cezaevlerine atılacağız ama hukuktan, haktan asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.
- DÜŞÜNCEYİ SORGULUYORLAR
Cumhuriyet Gazetesi ile Ahmet ve Mehmet Altan’ın avukatı Ergin Cinmen ise yaşanılan dönemin 12 Eylül’den daha fazla hak ihlaline sahne olduğunu belirterek “Bu dönemin iki önemli dikkat çeken özelliği var. Birincisi biz Türkiye’de hep ifade ve basın özgürlüğü sorunludur derdik. Şimdi düşünce özgürlüğünü ihlal etmeye başladılar. Yani bırakın yazıyı, ifadeyi; artık düşünceyi sorguluyorlar. Cumhuriyet Davasında atılan manşeti, arkasındaki niyeti ve düşünceyi sorguluyorlar” dedi. İkinci olarak “Savunma özgürlüğünün sıfırlandığını” belirten Cinmen, “Siz müvekkilinizle görüşürken kayda alınıyorsunuz. Savunma hakkınız elinizden alınıyor. Burada Barolarımızın bir şeyler yapması lazım” dedi.
- AYRIŞMAYA DEĞİL BİRLİKTELİĞE İHTİYAÇ VAR
Cumhuriyet Gazetesi avukatlarından olan ve Cumhuriyet davasında 9 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Bülent Utku da, “Anladık ki Türkiye’de hukuk yok. Mahkemede hakim hakim değil, yasa yasa değil. Bu süreçte barolara olağanüstü görev düşüyor. Adalet Nöbeti gibi eylemliliklere ihtiyaç var. Ölçümüz insan hakları, demokrasi ve hukuka inanan insanlar ölçüsünde birlikteliğimizi sağlamak lazım. Alevi, Kürt, Türk gibi toplumu ayıran özellikler gibi görünen kavramları görmezden gelmeliyiz” dedi.
- SORUNLARA İNSANİ YAKLAŞILMIYOR
Tutuklu gazeteci Ali Bulaç’ın avukatı Mehmet Ali Devecioğlu ise yaşananların insan onuruna aykırı şeyler olduğunu belirtti. Davalarda teknik hukuku aşan pek çok sorunun var olduğuna dikkat çeken Devecioğlu, “ İşin özü meseleye insanı bakıp bakmamakta. Hepimiz alevi, kürt, sağcı solcu olmadan önce insanız. Haklarımız var. Birbirimizin hakkına hukukuna öncelikle insani açıdan bakmamız lazım. Maalesef şu anda cezaevlerinde yaşananlar bundan çok uzak. Bu süreci uzatmak adına yapılan uygulamalar, haksız, hukuksuz yapılan şeyler insan onuruna aykırı şeyler. Bizler bu konuları sürekli gündemde tutarak bu direnci kırabiliriz” dedi.
- ULUSLARARASI HUKUKUN YOLLARI AÇILMALI
Kapatılan yayın kuruluşlarından İMC TV Yayın Koordinatörü Eyüp Burç, Bakanlar Kurulu Kararıyla kapatılan yayın kuruluşlarının birçoğunun haklarını arayamadığını, idari mahkemelere gidemediğini vurguladı. Burç, “Şu anda tek umut AİHM’yi zorlamak ve kapatılan kurumların gelecek yollarını açmak. Burada CHP’ye büyük görev düşüyor. İtirazlar yapılarak, uluslararası hukuk zorlanmalıdır. Türkiye’de hukukun olmadığının, bunun da artık nereden nefes alabiliyorsak oralara giderek yollarının açılması sağlanmalıdır” dedi.
Paylaş