Yalçın Bayer

Gürtuna operasyonu ve bir derin hikáye

3 Nisan 2003
BÜYÜKŞEHİR Belediye Meclisi'nde garip şeyler oluyor. Geçen hafta yarı bir 'darbe' girişimi yapıldı ancak başarı sağlanamadı.Büyükşehir Belediyesi, Tayyip Erdoğan döneminden beri medyaya pek kapalıdır. Meclis üyelerinin çoğu görevlerini yerine getirmezler. Getirenler de, iş takipçiliği ve rant peşinde koşanlardır.Ali Müfit Gürtuna'nın faaliyet raporunun reddedilmesinin altında neler yatıyor. Arayan muhalefet partilerinden birinin üyesi, ‘‘Nelerin olup bittiğini öğrenmenizi istiyorum’’ dedi.Ve sorduk:Evet bu kavga neden bir anda patladı? AKP'liler neden Gürtuna'yı hedef aldılar?- İlk önce Büyükşehir Belediye Meclisi'nin oy dengelerine bakmak lazım. Meclis'te şu anda 202 üye var; bunların dağılımı şöyle: AKP 50, SP 48, ANAP 38, DSP 26, CHP 10, YTP 3 ve Bağımsızlar 14, Boş 4.Bu tablo AKP kurulduktan sonra böyle oluştu. İktidara gelince de AKP ve SP'liler arasında görünürde siyaseten bir ayrılık doğmuş oldu. Ancak, menfaat birliktelikleri ise devam etti.AKP-SP RANT İÇİN EL ELEGürtuna, bu üyelere karşı kapıları kapattı mı?- Hayır... Ne talepleri varsa Erbakan ve Erdoğan'ın güçleri oranında dengeli tutuyordu. Bu AKP iktidarına kadar böyle sürdü. Anlaşılan AKP şimdi bununla yetinmeyerek daha fazla şeyler istiyor. Bu nedenle Gürtuna'ya yüklenip kelle istiyorlar.Buna AKP'nin diş gösterme senaryosu da denilebilir mi?- Tabii, Gürtuna düşürülürse Belediye Meclisi'nde üye çokluğuna sahip olan AKP'den bir üye, SP'nin de desteğiyle Belediye Başkanı olabilir. AKP'ye neden destek vermesinler; kendi partilerinin artık ölü olduğunu biliyorlar. Ayrıca, AKP listesinden seçilmek için barışık olmak, göz kırpmak gerekmiyor mu?TAYYİP ERDOĞAN, MİLLİ GAZETE'DE MUHABİR OLARAK ÇALIŞMIŞAKP'nin başkan adayı kim?..- Birçok isim var... Ama en aktif çalışan; AKP Grup Başkanı ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu, Çorumlu Hüseyin Evliyaoğlu'dur. 1994'te RP'den Bağcılar Belediye Meclisi'ne seçilmişti. Meclis üyesi Mustafa Şimşek'in İris Tekstil şirketinde çalışıyor gözükmüş; daha sonra zabıtanın ve itfaiyenin giyim ihalesini bu şirkete bağlamış birisidir. Faysal Finans'ta da bir süre çalıştığı ve Bağcılar'da bazı plan tadilatlarında etkili olduğu söylenir. Erdoğan'ın çok sevdiği Yalova Esenköy'de yazlık villa sahibidir. Kendisini Bağcılar Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık'a da sorabilirsiniz. Evliyaoğlu, Erbakan takımının 'Milli Gazete'sinin muhasebe müdürlüğünden siyasete gelmedir... Tayyip Bey'le, Erbakan'ın kontrolündeki 'Milli Gazete'de muhabir olarak çalışırken tanışıyorlar.Bilmezdik... BÜRGE VE GENÇ, GÜRTUNA'YA KARŞI- Tayyip Bey, Alibeyköy'de bir sucuk atölyesinde muhasebeci olarak çalışmazdan önce, Erbakan Bey kendisine gelir sağlasın diye gazetede muhabir olarak çalıştırmıştır. Evet, Büyükşehir'deki darbe girişiminin arkasında Evliyaoğlu'dan başka İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu da vardır.Gazeteler Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin Bürge'nin 'Erdoğan ruhunun Gürtuna tarafından yok edildiğini' söylediğini yazıyor.- Onun hiç konuşmaya hakkı olmaması gerek... Çünkü bu dönemde en çok yatırımların onun ilçesine gittiğini cümle álem biliyor. Sayın Gürtuna ortaya çıkıp bu manzarayı çekinmeden halka anlatmalı.Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç ise, 'Tayyip Bey'in adamları kıyılıyor' diyor. Doğru mu bu?- Büyükşehir'deki düzeni ve çalışma ruhunu bozmak istiyorlar ya... Aslında Gürtuna, 'gece yarısı operasyonu'nda çıktı; ‘‘İnsan insaf, burada oturan bürokratlarımın hepsi Tayyip Erdoğan zamanından kalma, çoğunun da mevkii yükseldi’’ dedi. Aslında maksatları bu değil, Gürtuna'nın kellesini koparmak. Eee, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 5 katrilyonluk bir bütçeye sahip; yalnızca bu yıl yapılacak ihalelerin tutarı 1.5-2 katrilyondur. İktidar olduklarından pastayı bölüşmek istemiyorlar; 'benim önüme getir' diyorlar. Eğer Gürtuna bu talepleri karşılamış olsaydı, bunlar başına gelmez, sıkıntıya düşmezdi. Açıkçası bütün kavganın temeli budur.BANA HİZMET EDECEKSİNGürtuna bu ağır dalgaya karşı ne yapabilir?- Kendisini dik tutmaya çalışıyor... Böyle büyük kentlerin belediye başkanları, genellikle bağımsız olmaları gerektiği realitesine doğal olarak sürükleniyorlar. Nitekim Gürtuna açıklamalarında, 'Büyükşehir belediye başkanlarının bağımsız olmaları gerektiğini' söylüyor. Ama karşı taraf böyle düşünmüyor; 'benim oyumla geldin, bana hizmet edeceksin' anlayışında... Halbuki İstanbul hepimizin. Başkan adil olmak zorundadır; Gürtuna da bunu yapmak istiyor.ANAP ve Genç Parti'nin Gürtuna'yı kendi saflarına çekmek için uğraştıklarını biliyoruz.- Bir yanda bizim partiye -ANAP- geçmesi yolunda eski ve yeni genel başkanlarımızın ısrarlı talepleri var. Bildiğim kadarıyla Genç Parti de aynı şekilde Gürtuna'ya talip... Durum öyle hale geldi ki, CHP bile Gürtuna'yı aday olarak düşünebilecek durumda...Gürtuna önümüzdeki seçimlerde aday olur mu?- Siyasetin mecraı çok kirlendi; yanlış politikalar ANAP'ı ne hale getirdi, görüyorsunuz. Ben şimdi hangi partiye girmem lazım? İşte Gürtuna da, aynı kirlilik nedeniyle belki de aday bile olmaz. Ama köprülerin altından çok sular geçti ve daha da geçecek...Gürtuna ile Erdoğan'ın arası gerekten açık mı?- Belki açık... Ama Türkiye'nin bu şartlarında giderek yıpranan AKP'nin yarın Gürtuna'ya ihtiyaç duymayacağı ne meçhul. İşte bu gelişmeler de Büyükşehir'e hazırlanan 'gizli adayları' bu tür atraksiyonlara yönlendiriyor. Çünkü, duyduğum kadarıyla AKP ve SP genel merkezleri, Gürtuna'nın faaliyet raporunun reddedilmesinden rahatsızlık duymuşlar. Biz ANAP'lılar bu oyunu sezdiğimiz için Gürtuna lehine oy verdik.Bağış değil vergi verilmeliÖNCEKİ akşam bir davette karşılaştığımız Habertürk yazarı Meriç Köyatası tepkiliydi:‘‘Kimi işadamlarının servetlerinin bir bölümünü bağışlayacağını söylemesi güzel duygulardır ama abesle iştigaldir’’ diyerek şöyle devam etti:‘‘Halkımız ne yazık ki vergi vermiyor ama zamanı geldiğinde 'devletimiz zor durumda bağış yapalım' diyor. Devletler halkından bağış toplamaz, vergi toplar. Devletler, halkından topladığı bu vergileri de şeffaf bir biçimde harcayıp halkına hizmet götürür. Hazır vergi barışı çıkmışken, adam gibi bir vergi ve harcama reformu gerçekleştirilmelidir.’’Köyatası, gerçeği söylemiyor mu?
Yazının Devamını Oku

AKP turizmi sevemez mi?

2 Nisan 2003
<B>ALMANYA'</B>daki Türk Araştırmalar Merkezi Vakfı'nın <B>Belek'</B>te <B>'Türk-Alman Sempozyumu'</B>nda Türk turizmini bekleyen tehlikeler sıralanırken bizler ne yapıyoruz? Türkiye 1985'lerin ortasından beri bu sektöre 32 milyar dolar kaynak aktardı, ama her yıl sektör kaygı taşımaktan kurtulamadı.

Turizm sektörünün en önemli kurumlarından biri Türk tur operatörleri ve sayıları da sadece 15... Bunlar, turizmin ayakta kalması için Japonya'dan Amerika'ya, Almanya'dan Belçika'ya kadar geniş bir coğrafyada pazar savaşı veriyorlar. Türkiye'deki derneğin genel sekreteri Hüseyin Baraner, Önceki gün Hamburg'daydı, dün Ankara'ya gelmiş; yangını söndürmeye çalışıyor.

Baraner, dünyadaki turizm hareketlerini günlük izliyor. Irak savaşı başlamadan önce Türkiye'ye yönelik satışlarda %26'lık bir artışın olduğunu belirterek, ‘‘ancak’’ diyor:

SAVAŞ BİTERSE TÜRKİYE'YE GİDERİM

‘‘Tehlikeyi görünce Almanya, Hollanda ve İsviçre'de savaşın 8. günü bir araştırma yaptırdık. 600 parekendeci seyahat acentasında, bu yıl içinde daha tatil kararı vermemiş turistlere şunları sorduk:

Savaş bittikten sonra hangi ülkeye gitmek istersiniz?

%67 ile Türkiye çıktı.

Niye Türkiye, dedik.

Türkiye'deki sayısız tatil köyü ve otelin sunduğu kalite ve hizmeti başka ülkelerde bulamıyoruz, dediler. Biz zaten bu yıl Türkiye'ye gidecektik; şimdi savaşın bitmesini bekliyoruz, diye sözlerine devam ettiler. Peki niye savaşın bitmesini bekliyorsunuz, dedik.

Savaş bizim ekonomiyi değil, ruh dengemizi bozdu. Ailece evimizde yemek yiyemez olduk. Onun için tatili aramızda konuşamıyoruz bile, dediler.

Savaş bittiği an bu yıl yine seyahati gündeme getirip tekrar Türkiye'ye gideceğiz diyenlerin oranı %67 çıktı. Bu çok olumlu bir oran.’’

İspanya ve Yunanistan, savaşa çok uzak olmalarına rağmen, ibrenin savaş bitiminden sonra Türkiye'ye döneceği kanaatinde olduklarını söylüyor Baraner... ‘‘Göğüs göğüse savaş veriyoruz’’ diyerek şunları anlatıyor:

SAVAŞA KARŞI SAVAŞ

‘‘Birçok ülkenin Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye giderseniz terör olayları olabilir, son derece dikkatli olun, demesine rağmen biz Türk tur operatörleri olarak Türkiye afişlerini, Avrupa'nın sayısız seyahat acentasının vitrinlerinde tutuyoruz. Uçaklarımız hálá zararına da olsa Türkiye'ye uçuyor. Ancak bazı yabancı tur operatörleri ise Türkiye'nin tanıtımlarını vitrinlerinden çıkarttı. Türkiye'yi riskli görüp yönünü İspanya'ya çevirdi örneğin... Buna karşılık bizler, Avrupa'nın en stratejik medya kuruluşları ile anlaşmalar yaparak mayıs ayından itibaren yoğun bir tanıtım ve pazarlama kampanyası başlatacağız. Çünkü turizmde devamlılık çok önemlidir. Bu nedenle biz de savaşa karşı savaş veriyoruz.’’

Turizm Bakanlığı tanıtım bütçesini son krizden sonra 50'dan 60 milyon $'a yükseltmiş; bürokratlar savaş bittiği anda ne yapacaklarını hazırlamışlar... Ama hükümetin derdi kadrolaşma... Sektörün şimdiden 6 milyar dolar kaybı olacağı hesaplanıyor. Bu sektörde böyle bir kaybın telafisi için başka satecek neyimiz kalır acaba?

Sempozyumda neler oldu

BELEK'teki 'Türk-Alman Sempozyumu'nda Türk ve Alman siyasetçiler, medya mensupları, işadamları ve öğretim üyeleri 'uluslararası krizler çaprazında krizi ve turizmi tartıştılar.

Sağlık ve kür turizmi tartışmalarında, bunun için Türkiye'ye gelen bir turistin 180 Euro, buna karşılık özel turlarla gelenlerin ise 45 Euro bıraktığı anlatıldı. Türkiye'nin zengin termal kaynaklarına karşın hálá bu konuda gerekli yatırımlara yönelememesi eleştirildi.

Herkes, Türkiye'nin turistik bölgelerinin Bağdat'a ne kadar uzaklıkta olduğunu Avrupa'ya anlatmakta geç kaldığını vurguladı.

Türk halkının, savaşa rağmen Avrupalılara ve Almanlara karşı hiçbir tepkisinin olmadığının altı özellikle çizildi.

CHP Parti Meclisi üyesi Demet Işık, ‘‘Dünyayı değiştirmeyi hedefleyen siyasi irade ve bu siyasi iradeyi aydınlatıcı bir güç olarak kullanacak siyasi liderler yok. Dünyanın her yerindeki insanın yoksullaşmasına, dışlanmasına engel olacak bir liderliğin ortaya çıkarılması gerekiyor’’ dedi. Bazı Alman parlamenterler Işık'ı bu görüşleri nedeniyle kutlayarak, ‘‘Siz bunları gerçekten kendi partinizde tartışıyor musunuz?’’ diye sormak gereğini duydular.

Türk ve Alman konuklara Almanca çıkan 'Euro-Türk' (0212-227 61 52) ile 'Die neue Türkei' (0242-248 37 72) dergileri dağıtıldı.

Friedrich Ebert Vakfı'nın Türkiye temsilcisi Hans Schumacher'in böyle bir toplantıyı vesile ederek ‘‘DGM'nin bize açtığı dava bizim için çok iyi bir reklam oldu’’; ‘‘Türkiye Kıbrıs konusunu çözemeden ABD'ye giremezsiniz’’ diye konuşması Türk konukların tepkisine yol açtı.

Kin gizli tutulamaz

BÜLENT Ecevit dört kez başbakanlık yapmış saygın bir liderdir. Eşi de parti başkanıdır. Rahşan Ecevit bir rahatızlık sonucu eşi ile birlikte GATA'da yatıyor. Askerler, Ecevitler'i GATA'da ağırlıyorlar.

Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, DYP Genel Başkanı eşleriyle birlikte kendilerini ziyaret ederek geçmiş olsun diyorlar.

Her politikacı gelecek diye bir kural yok ama şimdiki başbakan, kendisinden önceki başbakanı ziyaret etme gereği bile duymuyor.

Ne yazık ki, hükümetten de arayan soran yok. Baykal gitti mi diye sormayın; Ecevit'in CHP'ye nefreti yıllardır sürüyor. Siyasi adap yok olmuş; vefa kalmamış!

Rant kavgası

CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem, Büyükşehir Belediye Meclisi'nde 42 kabul oyuna karşılık 118 ret oyu ile Belediye Başkanı Gürtuna'nın 2002 çalışmalarının AKP ve SP'lilerce yeterli bulunmayarak reddedildiğini hatırlatarak şöyle diyor:

‘‘Bu Büyükşehir'de ilk kez rastlanan durumdur. Mevcut yasalar çerçevesinde bu sayısal sonuç, başkanı şimdilik görevinden etmemiştir, ancak sonuç Gürtuna'nın meşruiyeti konusundaki sorunları da beraberinde getirmiştir. Yönetimin hizmet birimlerinin dağılmış, meclis destek ve denetiminden yoksun bir durumda olduğu, kamuoyunun gözünden kaçırılmamalıdır.’’

Gürtuna'ya yönelik tertibin arkasında rant kavgası mı var acaba?

MESAJ PANOSU

VALİ Güler'e Gürpınar sakinlerinden: 30 bin nüfuslu Gürpınar beldesi ulaşımda çile çekiyor. İki saatte bir sefer yapan İETT ve 16 özel halk otobüsü mevcut talebi karşılayamıyor. İETT'nin gözünde nüfusu 3.000 olan İhlas Marmara Sitesi kadar önemimiz yok mu?
Yazının Devamını Oku

Belek’te bir gün

1 Nisan 2003
<B>ÖNCEKİ</B> gün <B>Antalya Havaalanı'</B>na indiğimizde fazla bir hareketlilik yoktu. Her zaman alışılmış tur otobüslerinin yerinde bu kez çok sayıda ticari sarı taksiler bekliyordu. Uçakla gelecek müşteriler, turizm sezonu başında kesilmişti. Ekonomi, siyaset ve turizm alanlarında Türk-Alman ilişkilerinin ele alındığı ‘‘Türk-Alman Sempozyumu’’nun beşincisi önceki gün başladı. Havaalanından Belek'teki Robinson Club Nobilis'e giderken; sert geçen kışın ardından bahar henüz uyanmaya başlamıştı. Hava sıcaklığı 20 dereceyi bulmuştu. Belek'teki altı golf sahasından biri de buradaydı. 800 kişilik bir otel Robinson... Bu ayda % 50 dolayında olması gereken doluluk oranı; ne yazık ki % 10-15 dolayında bulunuyordu. Hesap ettirdik; otelde 96 Alman müşteri vardı.

Personelle konuşurken, hepsini tedirgin görüyorsunuz.

Savaş yaz sonuna kadar sürerse...

Ya işten çıkarılacaklar, ya da maaşlarında indirim yapılacak... Antalya'da turizm belgelilerle birlikte yaklaşık 450 bin yatak var; sezonluk personel sayısı da 300 bini buluyor.

Şu anda bunların yarısı işsiz...

Irak Savaşı'nın, Türkiye'ye vurduğu darbenin bir göstergesi bu; 'korkak tavuk' turizmin korkulu rüyası.

Sora sora Bağdat bulunur


TÜRKİYE Araştırmalar Merkezi Vakfı ile Robinson Club'un düzenlediği sempozyumda Alman Sosyal Demokrat, Hıristayan Demokrat ve Hür Demokratlar arasında turizmden öte Irak Savaşı ve AB konusunda ilginç tartışmalar yaşandı.

AB konusunda Sosyal Demokrat ve Hıristiyan Demokratlar arasında görüş ayrılığı her zamanki gibi derin boyutlarda... Hıristiyan Demokratlar, her zamanki gibi Türkiye'nin üyeliğini daha erken buluyorlar... Ayrıca, Türkiye'nin kültürel açıdan AB'ye uyum sağlamayacağı görüşünü savunuyorlar. Buna karşılılık Sosyal Demokratlar, Kıbrıs sorunu haricinde Türkiye'nin AB'ye giden yolda emin adımlar atmaya devam ettiğini söylüyor.

Hür Demokratlar da, Türkiye'nin tam üyeliğine her açıdan sıcak bakıyor.

Keşke bu toplantıları Ankara'daki hükümet ve parlamentodan temsilciler de izleyebilseydi; muhakkak ki çok şey öğreneceklerdi.

Partizanca ve dinci kadrolaşmadan başını kaldıramayan AKP'nin gündemine turizmdeki ciddi sorunlar daha girmemiş... Çünkü onları ilgilendiren konu Turizm ile Kültür bakanlıklarının birleşmesiyle partizan kadroların oluşturulması... Davet edilmelerine karşın hükümetten ve AKP parlamenterlerinden sempozyuma gelen olmadı... Aynı şekilde Deniz Baykal, Kemal Derviş ve Onur Öymen de gelmeyen konuklar arasında bulunuyordu.

Krize öneri: Dışarıya tatile gitmeyelim


BELEK'in ilk yatırımcılarından Ali Akkanat, iki otel ve bunlara bağlı 18 delikli iki golf sahasının sahibi... 100 milyon dolar yatırım yaptığını söyleyen Akkanat, turizmin önündeki sıkıntıyı şöyle anlatıyor:

‘‘Sezon öncesi düşündüklerimizin gerçekleşmeyeceğini görüyoruz. Temmuza kadar turistin gelmesini beklemiyorum. Bu aylardan sonra gelirse belki geçen yılın %45-50 seviyesini yakalayabiliriz.’’

Gazeteci dostlar Nejat Seçen, Dursun Gündoğdu, Bülent Ecevit, Ali Ergin ve Hakkı Akduman'la birlikte ‘turizmin’ nasıl kurtarılacağı konusunda kafa yorarken, Akkanat araya girerek şu öneride bulunuyor:

‘‘Bu yıl Türkiye'nin Avrupa standartlarında yaşayan 3.5-4 milyon insanı var. Bunların büyük bölümünün tatillerini yurtdışında yaptıklarını biliyoruz. Bu kesimin duyarlılık gösterip tatillerini bu yıl Türkiye'de özellikle de Antalya, Ege ve Karadeniz'de geçirmelerini öneriyorum. Hiç olmazsa bu sektörde çalışan personelin işsiz kalması önleneceği gibi gıda sektöründeki daralma da engellenmiş olur.’’

Sohbette bir görüş daha ortaya çıkıyor:

Banka ve tur operatörleri, Türk insanına taksitli tatil olanağı sağlayamaz mı?

Bunu da hükümet düşünecek.

Almanlar var Türkler yok


TURİZM Bakanlığı'nı sadece müsteşar yardımcısı Emine Bağlı ile Bakanlık Tanıtma Genel Müdür Vekili Raci Karaca temsil ettiler. Buna karşılık Almanlar 47 kişilik bir grupla Belek'e gelerek Türkiye'nin turizm ve AB konusundaki sıkıntılarına yönelik dayanışma mesajı verdiler bir anlamda. Açıkçası şuydu: Almanlar, Türkiye turizmine Türklerden daha fazla önem veriyorlar. Nitekim geçen hafta içinde Alman ZDF Televizyonu, Antalya'ya gelerek, Alman kamuoyuna bölgedeki durumu anlatmaya gerek duymuş. Yani şunu belirtmiş: Bağdat, Antalya'ya 1600, İstanbul'a 2600 km uzaklıkta... Bizim yapacaklarımızı Almanlar yapmıyorlar mı?

Biliyor musunuz?


MESUT Yılmaz'ın Almanya'daki hocalığına yarın başlayacağını, Bochum Üniversitesi'nde her ay iki gün konferans vereceğini, 16 Mayıs'ta da Düsseldorf'taki eski parlamento binasında Türkiye-AB konusunda bir konuşma yapacağını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Gül Ailesi türban davasını neden geri çekmiyor

30 Mart 2003
<B>BAŞBAKAN </B>Yardımcısı <B>Abdullah Gül'</B>ün eşi <B>Hayrünisa</B> <B>Gül</B>'ün gözünü uyku tutmuyordur; çünkü <B>Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'</B>nden (AİHM) türban konusunda çıkacak kararı bekliyor. Hayrünisa Gül, eşinin başbakanlığı sırasında ‘‘Türkiye o kadar demokrat bir ülke ki, bir başbakanın eşi bile dava açıp, eşine karşı hakkını arayabiliyor. Türkiye bunu dışarda prestij için kullanabilir’’ demişti.

AİHM'nin bulunduğu Fransa'nın Strasbourg kentine gidelim ve orada konuşulanlara kulak verelim. (Konuştuğumuz kişi AİHM'deki davalara yakın bir isimdir; ismi de bizde mahfuzdur.)

Tayyip Erdoğan, hakkındaki siyaset yasağı nedeniyle AİHM'ye gitmişti.

Başbakanlığa atanınca da davasını geri çekti.

Gül ailesi ise çekmiyor.

Muhatabamıza sorduk: ‘‘Erdoğan davayı çekmeseydi ne olurdu?’’

‘‘Kulislerde dolaşan söylentiye göre kaybediyordu’’
dedi.

Ve şöyle devam etti:

‘‘Artık bir ülkenin başbakanı konumuna ulaşmış bir kişinin mağduriyetinden söz etmek mümkün değildir. Ayrıca hem savunma, hem de iddianame makamında yer alan bir konumda olacaktı. Bu gibi durumlar AİHM tarafından hoş karşılanmıyor. Zaten yaptırdığı yasa değişiklikleri ile mağduriyetini gidermiştir.

Başbakan Yardımcısı Gül'ün eşinin türban davası...

- Türkiye geçen aralık ayında türban konusunda savunmasını yaptı; sanıyorum ya yaz ya da sonbaharda karar verilebilir. Ama Hayrünisa için değil; öbür iki dava için.

Erdoğan gibi neden çekmiyorlar.

- 'Takıyyecilik' yapıyorlar... Bu galiba İslamiyet'te geçerli bir şeymiş; Erbakan da çok takıyye yapmış. Gül, Fatih Altaylı'nın TV'deki bir sorusuna gülerek ‘Eşim bilir' demiş! Acaba eşi, türbanı kimin isteğiyle takmaya başladı? Aslında durumu test ediyorlar gibime geliyor. Zaten Gül Hanım'ın burada dava açmasının anlamı yok... Çünkü benzer iki dava (Zeynep Tekin ve Leyla Şahin) sonuçlanma aşamasında... Ortada 'eğitim hakkının engellenmesi' iddiası var. Dava Türkiye aleyhine de sonuçlanabilir, sonuçlanmayabilir de... Davada Fransız hákim olsaydı kesinlikle kaybedilebilirdi. Ama durum şimdilik ortada.

AİHM kulislerinde ne konuşuluyor?

- Sormayın, buraya AKP hükümetinden bazılarının ‘türbanı biz halledemiyoruz, sorun tıkandı, artık bu işi siz çözün' diye haber yolladıkları biliniyor. Türkiye geçen 20 Kasım'da savunmasını yapmıştı. Abdullah Gül ve Cemil Çiçek'in, 'Türban konusunu Strasbourg çözer' dediği buralarda kulislerde konuşuluyor.

Bu davada Türk yargıç var mı?

- Bu davaya bakacak mahkemenin yabancı 6 yargıcı, Türk yargıç Rıza Türmen'in ne düşündüğüne bakacaklar; kendisine sorup danışacaklardır. Çünkü üyelerin çoğu kararsızdır. Türmen'in biraz da II. Cumhuriyetçi görüşlere yakın olduğu unutulmamalıdır. Sonuçta zor bir karar tabii...

Bazılarının iddia ettiği gibi türbanla Türkiye'nin neyle barışacağı meçhuldür.

KTHY’yi unutmayın


GİRNE'den çekilen bir faks ilginç değerlendirmeler yapıyor:

‘‘Efendim, THY ile yazılar yazıyorsunuz; camiayı tanıdığım kadarıyla Türkiye'de fırtınalar kopuyor. 1 Nisan'da genel kurulu var THY'nin. Biliyorsunuz, bizim KTHY'miz de % 50'şer paylarla Özelleştirme ve KKTC İnkişaf Sandığı'nındır. Altın hisse de Türkiye'ye aittir. Yönetim Kurulu Başkanı da doğal olarak Türkiye'den atanıyor. Ama şimdiki yönetim kurulu başkanı, eski Tarım Bakanı ve askeri pilot kökenli İlker Tuncay... Yaşanan sıkıntılardan sonra şirketin Lefkoşa'daki merkezinin başına oturmuş bir genel müdür gibi işlere el koymuş. Ben Kıbrıs kökenliyim. Bir ara turizmcilik yaptığım için Ümit Utku'dan beri KTHY'yi izler, neler döndüğünü bilirdik. Ancak... Milli havayolumuzda eski ballı börek döneminin süreceğini sananlar dedikodularla kendilerini gündemde tutup yeni AKP iktidarının adını kullanıyorlar. Neden; çünkü gelecek seçimde KTHY'yi yeniden ele geçirmek... Halbuki bu yönetimin KKTC'ye yararlı işler yaptığını görüyorum. Ve en önemlisi de, yıllardır rahatsızlık duyulan Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımına son vermesi... Emin olun merak ettim, araştırdım. Eski genel müdür ayda 8 bin dolar maaş alırken, İlker Tuncay Bey'in, aslında bir genel müdür faaliyeti göstermesine karşın tek dolar almadığını Kıbrıs basınından öğrendim. Zaten kendisi havacılığı kökten biliyormuş. İtalya'da da Piaggio adlı uçak firmasının yönetim kurulu başkanlığını yapmış; hatta 2001'de KTHY'ye gelirken görevini ünlü Piero Ferrari'ye devrettiğini okudum. Zaten kendisi Türk Sivil Havacılığını Geliştirme ve Güçlendirme Vakfı'nın (TÜSHAV) başkanıymış ve Cem Kozlu da bu vakfın üyeleri arasındaymış. Bu durumun KTHY için bir şans olduğunu; yağmacıların yeniden KTHY'nin başına gelmek için her an yeni tertiplere girişebilecekleri açısından bunu köşenize aktarmak istedim.’’

Saddam’ı öp başına koy


KERKÜKLÜ bir okurunuz köşenizde, 1960'ta 1000 dinar 4000 dolarken şimdi ise 1000 doların 3 milyon dinar olduğunu söyleyerek ‘‘Aradaki çöküntüyü anlayın’’ diye dert yanıyor.

Basit bir hesapla Irak Dinarı'nın, 1960'tan beri yaklaşık 16 bin kat değer kaybettiği görülebilir.

Halbuki 1 dolar 1960'ta 13 lira iken, şimdi 1 milyon 700 bin lira oldu. Yani TL 1960'tan bu yana tam 130 bin 769 kat değer kaybetmiş. Iraklılar bize bakarak hallerine şükredip Saddam'ı öpüp başlarına koysunlar demekten başka söyleyecek ne var ki?

Erdal YETKİN-İSTANBUL

Komisyona öneri


İSTANBUL Barosu üyesi bir avukat telefonla arayarak TBMM Yolsuzluk Komisyonu Başkanı Hamza Albayrak'a şu öneride bulunuyor:

Erdoğan döneminde Büyükşehir Teftiş Kurulu Başkanı'ydınız. 'Yeter Söz Millet'in köşesinde Başbakan Erdoğan hakkındaki müfettiş ve savcılık iddianamelerinin komisyonunuzca incelenmesi öneriliyor. Albayrak ihaleleri konusunda Erdoğan ve 71 arkadaşı hakkında 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce nasıl beraat kararı verildiğini okumak ister misiniz? Ayrıca, 'Fazilet'in İstanbul Asalakları/BİT'ler', 'El Tayyip-Rüzgardan Kasırgaya' ve ‘‘El Tayyip Nasıl Umut Oldu?’’ kitaplarını yazan Mehmet Bölük ile Büyükşehir'i soruşturan Mülkiye Müfettişi Candan Eren'i dinlemeyi düşünür müsünüz?
Yazının Devamını Oku

Bodrum’un imar plancısı Koruma Kurulu’na atandı

29 Mart 2003
<B>ÖNCEKİ </B>Kültür Bakanı <B>Hüseyin Çelik'</B>in, koruma kurullarından aldığı üyeler yerine kimlerin atanacağını izleyeceğimizi söylemiştik... Örneğin, <B>Muğla Koruma Kurulu'</B>nda görevine son verilen <B>Oktay Ekinci </B>için kamuoyundaki tepkiler üzerine Bakan şu açıklamayı yapmıştı:‘‘İstanbul'dan ulaşım ve konaklama gideri çok fazla, tasarruf için de İzmir'den üye atayacağız...’’

Ne var ki Muğla'da zaten evi olan Ekinci'den boşalan üyeliğe, İzmir'den bu görevi kabul eden uzman bulunamayınca, Muğla'ya ulaşımı daha zor ve daha pahalı olan Konya'dan plancı-mimar İbrahim Bakır atandı. Bakır'ın bir özelliği de Muğla'ya bağlı Bodrum ve Göltürkbükü gibi yerleşmelerin imar planı işlerini yapması.

Dahası, Bakır'ın Bodrum için yaptığı planın, tarihi Halikarnas kentinin içine otomobiller için yeraltı geçitleri önermek, katlı kavşaklar kurmak gibi, adeta Melih Gökçek'in Ankara'ya uygun gördüğü trafik düzenlemelerine benzer çözümler içermesi nedeniyle, Muğla Kurulu'ndan onay almadığı biliniyor. Göltürkbükü planı da kaçak yapıları yasallaştıran kararları nedeniyle yine Muğla Kurulu'na takılmış...

Bakanlık ise şimdi bu plancıyı, üstelik bölgede profesyonel işler yapmakla tanınan birisi olmasına rağmen, onun planını uygun görmeyen Kurul'da, Oktay Ekinci'nin yerine üye yapıyor... Böylece Bakır para kazandığı bölgeye ve işlere bakan, hatta bu planları onaylama görevi bulunan bir kamu kurumunda yetkili olurken, Bakan Hüseyin Çelik'in ‘‘Kurul üyeleri neden 22 milyon liraya bu kadar hevesliler?’’ sorusuna da örnek bir kurul üyesi tipini oluşturuyor...

Bakalım yeni Kültür Bakanı Erkan Mumcu, bütün bu gelişmeleri nasıl değerlendirecek... Anımsanacağı üzere Mumcu ile birlikte ANAP'tan ayrılıp AKP'ye geçen Hasan Özyer'in Muğla Fethiye'de Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu'nda SİT kararları ile durdurulmuş turistik tesis inşaatları var.

DSİ’de atama cuntası


Bunlar hafızanızın bir yerinde dursun

DSİ
Genel Müdürlüğü çalışanları imzasıyla gelen e-mail'de şöyle deniliyor:

‘‘DSİ'deki atamaları yazdınız; bunlar AKP Ankara il örgütünün, DSİ Genel Müdürlüğü'nde oluşturduğu 'gizli cunta'nın verdiği bilgiler sonucu yapıldı. Daire başkanları, sözüm ona 'Toplam Kalite Eğitimi' adı altında Gebze'de toplandı. Eğitim sırasında daire başkanlarına ufaktan müdahaleler yapıldı. Sonuç raporu yazılırken raporu yazan daire başkanı ‘içerik, ulusal' gibi sözcükler kullanmıştı. Raporu okuyan, İSKİ'den gelen Genel Müdür Veysel Eroğlu, bunları bir kalemle çizdi. Yerine; ‘muhteviyat, millet' yazdı ve ‘Bir daha bu kelimeleri kullanmayalım' dedi. Bunlar ilk işaretlerdi ve DSİ'nin geleceği yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.

Eroğlu, cuntanın kendisine daire başkanları ile özel görüşmeler yapıp, gönderilmesi gereken isimleri teyit ettirdi. Sonra da yıllarını DSİ'ye verenler, il dışına sürüldüler.

Şimdiye kadar yaklaşık 100 kişi görevden alındı. Birçoğu, gerekçe gösterilmeden Kars, Van, Artvin, Diyarbakır, Ağrı, Kastamonu gibi illere gönderildi. Kışmış, aile birliğiymiş, okulmuş dikkate alınmadı.’’

Bu vergi açık bir tehdittir


BİR tüccar ve esnaftan aldığımız benzer şikáyetler tepki boyutunda sürüyor. İstanbul'da iki şirketi bulunan M.A. adlı toptancı esnafı şöyle diyor:

‘‘Ticari hayatta kalmayı mucize sayarken İstanbul Defterdarlığı'ndan bir tehdit yazısı aldık... Özetle 'Vergi Barış Kanunu yürürlüğe girdi... Eğer Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarını artırırsanız, yıllık gelir ve kurumlar vergisi incelemesinden kurtulacaksınız' deniyor. Bu yazıyı bize gönderen vergi denetmeni, Defterdarlık'tan 28.12.2002 tarihinde aldığı bir yazı ile hesaplarımızı inceleyeceğini söylüyor. Yazının bize geliş tarihi ise 19.3.2003...

Bir mektup neden üç ay bekletiliyor? İncelenecekse niye zamanında yapılmıyor?

İsyan ediyorum, adeta ağlıyorum. Muhasebecimiz hesap etti; 120 milyar daha ödememiz gerekiyormuş.

Buradan ilan ediyorum; ben enayi imişim; yıllarca 30 trilyona yakın ciro yapmışım; vergimi yapmışım. Devlet şimdi benden tehditle para alıyor.

Keşke işyerimi kapatıp, paramı repoya veya devlet tahviline yatırsaymışım!

Bir donumuz kalmıştı, onu da alsınlar bari.’’

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, ortağı ve yönetiminde bulunduğu BEN Dış Ticaret ile Topbaş'ın şirketlerinde ne kadar matrah artırımı yapıldığını da kamuoyunun öğrenmesi gerekmiyor mu?

THY tartışılıyor


THY çalışanlarından gelen yorumlara devam ediyoruz. İşte bunlardan biri:

THY Teknik Genel Müdür Yardımcısı Cemil Kayhan'ın 33 yıldan beri THY'de çalıştığına dikkat çekerek görevden alınmasını eleştiriyorsunuz. Ancak, bilmelisiniz ki THY'de kronik hale gelen birçok işte Kayhan'ın da parmağı vardır. Örneğin THY deposunda yer alan bazı yedek parçaların hangi kriterlere uyularak alındığı sorgulanmalı; teknik yedek parça depoları ve alım şekilleri gözden geçirilmeli. RJ uçaklarının THY filosunda kalmaları, bunlar için alınan yüklü meblağlı yedek parçalar ve motorlarda da Kayhan'ın olumlu katkıları unutulmamalı! Kayhan'ın, THY Teknik Bakım Üssü'nü bölgenin en önemli uçak bakım merkezi haline getirdiği konusuna gelince; bu konu maalesef THY yönetiminin isteğiyle değil dışardan baskılarla şirketin gündemine girmiş ve verimliliğini kanıtlamıştır. THY teknik departmanın dışarıya açılmasında çok geç kalınmıştır. THY yetkilileri ve Kayhan'ın daha önce bu alana neden girmedikleri sorgulanırsa daha doğru olacaktır.

Kayhan'ın fırçaları unutulmaz.

Yeni Demirel Mehmet Ağar


RUMELİ Yönetici ve İşadamları Derneği'nin Dedeman Oteli'ndeki yemeğinde DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar çarpıcı konuşmalar yaptı. DYP'nin bilinen İstanbul kadrosu kendisini ilgiyle izledi. Ağar'a 'kulak kabartan' bir grup da, DYP'nin yeni lideriyle bir ivme kazanıp kazanmayacağının merakındaydı.

RUYİAD Başkanı Necdet Menzir'den önce kürsüye çıktı Ali Şen... Atatürk ve Evren'in Rumeliliğinden yola çıkarak, arkadaşı Tayyip Erdoğan ve yeni siyasetçi Cem Uzan'ı övdükten sonra Ağar'ı ayrı köşeye taşıdı: ‘‘Mehmet Ağar, bütün Rumelilerin kalbinde bir Elazığlıdır. Eşi ve gelini de Rumelilidir. Biz Rumelililer asker ve polise oy vermeyiz ama inşallah Rumelililerin oylarıyla Başbakan olacaktır Ağar...’’

Dünürü Rizeli Orhan Keçeli de, Şen'den aşağı kalmadı övgülerde:

‘‘Çiller'i ziyaret ederek ahde vefayı gösterdiğiniz için bu partiden Başbakanlığa gideceğinizin işaretini verdiniz. Ali Şen, Ağar'ı 'Yeni Süleyman Demirel' olarak tanımlıyor. Yaptığınız bu muhteşem konuşmayı herkes çevresine anlatmalıdır. DYP'de sizi yeni bir milat sayıyoruz.’’

Ağar bu sözlere gülmek için kendisini zor tuttu. M.Ali Bayar'ın dikkatle izlediği konuşmada Ağar ne mi dedi?

‘‘Bu coğrafyada bize rağmen harita değişemez... 28 Aralık'tan beri açıkladığımız öngörülerimize hükümet hiç kulak asmadı... Trenin son anda arka vagonuna takılan bir küçük devlet görüntüsü bizim işimiz değildir. Bu hükümet Türkiye'yi yönetemiyor; idare ediyor. Kuzey Irak'ta Kürt gruplar Türk bayrağını yaktı; ancak ne Cumhurbaşkanı, ne de hükümetten bir tepki geldi. Biz tükürmekte ısrar edenlere tükürüklerini yalattırırız... DYP'nin nasıl bir parti olması konusunda arama konferansı yapacağız; Mayıs sonunda partimizin yapısı şekillenmiş olacak; ilk hedefimiz %15, iktidar için %30 oy hedefidir.’’

Biliyor musunuz?


RP'nin kapatılması üzerine Erbakan'ın kurduğu FP'ye 'emanetçi' genel başkan yapılan, daha sonra AKP'ye geçerek Bolu Milletvekili seçilen ve Meclis Başkan Yardımcılığı'na getirilen Av. İsmail Alptekin'in eskiden soyadının 'Cinci' olduğunu ve 1969'da Gerede'de mahkeme kararıyla değiştirdiğini...

BAŞBAKAN Yardımcısı Abdüllatif Şener'in ağabeyi Abdullah Şener'i, ERDEMİR yönetimine getirdiğini, bunu duyan Tayyip Erdoğan'ın bu atamayı uygun bulmadığını; ağabey Şener'in durumu değerlendireceğini söylemesine karşın bugüne kadar bir gelişme olmadığını; Başbakan'ın bu gelişmelerden sonra Özelleştirme İdaresi'ni kendisine bağladığını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

TBMM Yolsuzluk Komisyonu Erdoğan’ı da araştırsın

28 Mart 2003
<B>İSTANBUL</B> Galleria Alışveriş Merkezi'ne yapılan bir atamadan söz ettik; bin ah işittik. Bu merkezin nasıl yapıldığına; katlamalı maliyetlerle kimlerin neler 'kazandığına' ve devlet bankalarının nasıl zarara uğratıldığına kadar... Hepsi ayrı bir öykü...

AKP iktidara gelince, Meclis'te hemen bir Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurdu. Komisyon çalışmaya başlayınca 1980'den önce CHP'nin Yolsuzluk Bakanı yaptığı AP'li Faruk Sükan'ı anımsadık. Ve 1991'de Demirel'in başbakan olunca 'Koskotas Dosyaları'nı araştırmak üzere bakan yaptığı Orhan Kilercioğlu'nu da...

Hepsi de fos çıktı.

Vakıfbank eski Genel Müdürü Hasan Kılavuz ile bu konuları görüşürken şöyle dedi:

‘‘O zamanki soruşturmaların çoğu siyasilere dayanmış ve nitekim gözle görülen bir sonuç alınamamıştı. İyi niyetle başlatılan bu tür komisyonların, belge ve bilgilerin yanı sıra yolsuzluğa esas teşkil eden sistemi analiz etmesi gerekiyor. Dileriz şimdiki komisyon aynı hatalara düşmez.

SORUŞTURMALARA ÇANAK TUTULDU

Soruşturmalar ne oluyor?

-
Rant dağıtımının fazla olduğu kurum ve kuruluşlar göz önüne alındığında; Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Yüksek Denetleme Kurulu, Bankalar Yeminli Murakıpları, ilgili kuruluş bünyesindeki denetçilerle, uluslararası bağımsız denetim kuruluşlarının yolsuzlukları ve usulsüzlükleri belirttikleri raporlarına hiç bakan var mı? Yolsuzluklara siyasi iktidar çanak tuttuğundan ne yazık ki bir sonuç alınamaz.

Peki bu kadar rapor, dosya ne oluyor?

-
Sümenaltı ediliyor. Yolsuzluk dosyalarını zamanaşımına uğratanlara hesap soran bir merci yok. Ne yazık ki, son af kanunu 3-5 kader mahkumu yerine, bu tür yolsuzlukları yapan ve yaptıranlara yaradı.

BANKALARI LİDERLER BATIRDI

Bankalar diyorsunuz.

-
Yıllarca içleri boşaltılan Vakıfbank, Halkbank, Emlakbank ve Şekerbank gibi bankalar, ülkeyi yöneten başbakanların emrindeki örtülü ödenek gibi kullanıldı; ülke kaynakları hiçbir plan program olmadan Bakan talimatları ile seçildikleri illerdeki rantabl olmayan yanlış yatırımlarda kullandırıldı. Sendika, vakıf, dernek ve oda gibi devletten beslenen ve israfın binbir türlüsünün yaşandığı kurumların hesaplarının üzerine gidebileni bana gösterin.

Denetim...

-
Kamu kuruluşlarının göz göre göre zarar etmesindeki en büyük nedenlerden birisi denetim sistemindeki aksaklıktır. Bugüne kadar konusuna vakıf olmayan ve ihtisası bulunmayan kişilerce yürütülen denetimlere, siyasi iktidarların baskıları da eklendiğinde, yolsuzlukların üzerinin nasıl örtüldüğü daha iyi anlaşılır.

YOLSUZLUK KOMİSYONUNA...

Kılavuz,
bizim komisyona davet edilip edilmediğimizi sordu. Davet edildik ama komisyondan bir dileğimiz bulunduğunu anlattık:

‘‘Bu komisyon tam görev yapacaksa; önce Tayyip Erdoğan ve ekibinin müfettişlerce yapılan 33 soruşturma dosyası ile Cumhuriyet Savcılarının iddianamelerinde hangi cezaların istendiğini; AKP iktidara geldikten sonra hangi gerekçelerle beraat kararlarının verilmeye başlandığını; AKP'nin nasıl kurulup iktidar olduğunu; batıda çocuklarını 'arkadaş parası' ile okutan başka bir başbakanın olup olmadığını; bankaları kullanan parti liderlerinin üzerine gidilip gidilemeyeceğinin araştırılmasını; bunlara el atabilen bir komisyonun gerçek bir görev yapacağını belirttik.

Yoksa havanda su dövülür.

Galleria ve Atakule

HASAN Kılavuz, İstanbul Galleria ve Ankara Atakule'den; devletin nasıl kazıklandığını şöyle anlatıyor:

‘‘Galleria'yı işadamı Hüseyin Bayraktar yapmış; sonra Özal'ın talimatı ile Vakıfbank'a satılmış. Ben 1990'ların ortasında genel müdür olunca bu yer dahil bankanın, bankacılık ve finans sektörü dışındaki tüm iştiraklerini satmak istedim. Çünkü çiftlik gibi yönetiliyordu, banka da 'siyasetçilerin bankası' haline dönüşmüştü. Örneğin, Galleria'yı işleten Ataköy A.Ş, sadece kira topluyor ama çok sayıda yüksek maaşlı personel istihdam ediyordu. Mesut Yılmaz geldiğinde Galleria'yı kendisine bağlı Özelleştirme İdaresi'ne aktardı; bunun anlamı 'özelleştirmemek'ti. Aslında o zaman epeyce taliplisi vardı buranın. Başına da bir ANAP'lı getirdiler. Maalesef Otel de, marina da aynı durumdadır. Ben buradan siyasetçinin elini çekmesine engel olamadım.

Atakule İş Merkezi de, bankaya tam bir kazıktır. Özal tarafından belirlenen 2-3 müteahhide, belediye arsasında yap-işlet-devret yöntemiyle yaptırılmış ve Vakıfbank'a mülkün ve arsasının alımı 40 milyon dolara mal olmuştur. Biz burasını satmak istedik, ne yazık ki 20 milyon dolara bile müşteri çıkmadı.

Biliyor musunuz?

DEMOKRATİK Sol Parti'nin(Ecevitler), Yeni Türkiye Partisi (İ.Cem) ve Yurt Partisi (S. Tantan) ile birleşmesi konusunda liderler düzeyinde görüşmeler yapıldığını...

EMİNÖNÜ Belediyesi Başkanı Lütfi Kibiroğlu'nun Kültür Müdürlüğü'nü yaparken; laik düzene ve medeni kanuna aykırı hükümler içeren ve seks unsurlarını öne çıkaran 'Mutlu Bir Aile Yuvası' adlı kitabı bir 'kültür faaliyeti' olarak yayınlatan, daha sonra AKP Adana Milletvekili seçilen Recep Garip'in TBMM Milli Eğitim Komisyonu'nda görev yaptığını...

Biliyor musunuz

Said Nursi derin devlet mi?

TEMPO'
nun son sayısında ilginç bir tartışma var. Tarihçi Cemal Kutay, Said Nursi'nin 'Teşkilatı Mahsusa' üyesi olduğunu iddia ediyor. Osmanlı'nın son döneminde kurulan bu istihbarat örgütü bugünkü MİT'in dedesi sayılır. Kutay'a göre Said Nursi, Teşkilat Başkanı Kuşçubaşı Eşref'e bağlıydı ve Edirne'nin kurtuluşunda bu örgüt içinde yer almıştı. Daha sonra yine 'Teşkilatı Mahsusa'nın önde gelen isimlerinden Celal Bayar, Demokrat Parti'yi kurunca Said Nursi ve taraftarları onu desteklemiştir. Bayar-Menderes'i destekleyen Nakşi-Nurcu tarikatların 'Teşkilatı Mahsusa'ya dayanan böyle bir geçmişi varsa bu tarihe yeni bir gözle bakmamızı gerektirir.

Fethullah Hoca cemaatine kadar uzanan bu tartışma umarım ilgili ve bilgili kişilerin katılımı ile açıklığa kavuşur.

Hüseyin ŞENTÜRK-ANKARA
Yazının Devamını Oku

İlahiyatçılar Galleria’ya da el attılar

27 Mart 2003
<B>ÖZAL </B>döneminde yapılan <B>Ataköy'</B>deki Galeria Alışveriş Merkezi'ni, 'Ataköy Turizm Tesisleri Hizmet A.Ş.' adlı şirket yönetiyor. Bu şirketin başındaki <B>Kemal Özcan</B> kriz döneminde <B>Galleria'</B>yı başarı ile yönetti, boş olan dükkánları <B>'marka'</B>larla doldurarak burasını eski günlerine kavuşturdu. Özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Abdullatif Şener önceki cuma günü kendisini Ankara'ya çağırdı ve ‘‘Seni görevden aldım’’ dedi. Aynı saatlerde İstanbul'da Galleria'ya gelen Şerafettin Dönmez adlı kişi, ‘‘Ben Ataköy Turizm Tesisleri Hizmet A.Ş'nin Genel Müdürü oldum’’ diyerek dükkánları teftiş etmeye başladı.

Aynı zamanda şirketin yönetim kurulu başkanlığına da getirilen Dönmez'in kim olduğunu merak ediyor musunuz?

1957 Tokat, Ankara İlahiyat Fakültesi mezunu; 1980'lerde Kara Kuvvetleri'nin açtığı sınavla askeri öğrenci oluyor. Burayı bitirdikten sonra Kuleli Askeri Lisesi'de 'Sosyoloji ve Ahlak Dersleri' öğretmenliğine atanıyor. 1999'da öğretmen/yarbay rütbesiyle TSK'dan ayrılıyor, aynı yıl Koç Vakfı'nın özel lisesine Milli Güvenlik öğretmeni olarak göreve başlıyor. Bazı dini kitaplar da yazıyor.

Geçmişinde bir ekonomi ve idarecilik eğitimi bulunmamasına rağmen Türkiye'nin ilk ve en büyük alışveriş merkezinin başına getiriliyor yandaşlarınca...

İşte, Galleria'daki bir işyeri sahibinin iddiası: ‘‘Böyle çağdaş, modern bir çarşı, ticareti bilmeyen tarikatçı bir kafayla yönetilemez. Gelin, işyeri sahipleri ile diğer yatırımcılara sorun; size inanamayacağınız şeyler anlatacaklardır. Bu sıkıntıda eski sözleşmeler nasıl yok sayılabilir? Bir yatırımcıya 'seni vururum' diyebilir mi?’’

‘‘Amacı ne olabilir’’ diye soruyoruz:

‘‘Beceriksizlikleriyle bizleri buradan kaçırtıp, tesettürlüler çarşısı yapmak istiyorlar anlaşılan; ve böyle güzelim çarşıyı batırdıktan sonra Özelliştirme'den ucuza kendi yandaşlarına kapattıracaklardır.’’

SIRA OTEL VE MARİNADA MI

Galleria'
dan sonra turizmde İstanbul'un yüzakları arasında yer alan Ataköy Otelcilik ve Ataköy Marina'da da aynı şeyler yapılırsa -ki hazırlıkları başladı bile- ne olur, kim kaybeder acaba?

İstanbul'un doluluk oranı en yüksek olan Crowne Plaza Oteli'ni işleten yabancı yatırımcı Sixcontinents şirketi, Türkiye'yi terk ederse ne yaparsınız?

Abdüllatif Şener yaptığınızı inşallah beğenirsiniz.

Karadenizliler THY’de buluşuyor


THY'den okurlarımız arıyor: ‘‘Teknik Genel Müdür Yardımcısı Cemil Kayhan'ın da ayağı, aynı Genel Müdür Yusuf Bolayırlı gibi kaydırıldı. 33 yıldan beri THY'de çalışan, son 5.5 yıldır da bu görevde bulunan Kayhan görevden alınarak, yerine İTÜ Uçak Mühendisliği'nden mezun olan ve bu üniversitede dekan yardımcılığında bulunan Temel Kotil atandı. THY Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu'nun yakın arkadaşı olan Kotil, Büyükşehir Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı'ydı... Kotil kıymetli bir öğretim üyesi olabilir ama THY'nin en önemli teknik elemanının böyle bir kritik dönemde görevden alınması nasıl izah edilebilir? Kayhan'ın, THY Teknik Bakım Üssü'nü bölgenin en önemli uçak bakım merkezi haline getirip ülkeye milyonlarca dolar kazandırdığı biliniyor. Bu bakımdan Kotil ağır bir sorumluluk altında... Bakalım, Karadenizli hemşericilik THY'ye neler kazandıracak?’’

BAKAN GÜNEYDOĞU'DAN MÜTEAHHİT KARADENİZ'DEN

Genel Müdür'ün özel kalem sekretaryasındaki değişiklik ne oldu?

-
Henüz gerçekleşmedi... Öİ'den sorumlu Devlet Bakanı Abdüllatif Şener atamaları imzalamıyor. Anlaşıldığına göre THY'nin, yönetim kurulunun değişeceği 1 Nisan'daki genel kurulu bekleniyor.

Bu arada aylar önce İzmirli bir müteahhidin bize söylediği sözü anımsadık:

‘‘Bayındırlık Bakanı Karadenizli olursa, müteahhitler Güneydoğulu'dur. Bakan Güneydoğulu olursa, müteahhitler Karadenizli olur... Koray Aydın ve Zeki Ergezen isimleri buna örnektir.’’

(Not: Şener Sıvaslıdır.)

Başarılı bir spor müdürü nasıl gitti


BİR sporcu dostumuz, ‘‘İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü Vedat Bayram görevden alındı’’ dedi. Duymadık deyince anlattı:

‘‘Hani adı sık sık köşenizde geçen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne vekaleten atanan -Cumhurbaşkanı kararnamesini imzalamıyor- Mehmet Atalay var ya... Bayram'dan, Tayyip Erdoğan'ı maçlarda ön protokolde oturtmadı diye intikam almış...’’ diyerek devam etti:

‘‘Yazık Atalay, Bayram'a hangi bilgi ve tecrübesiyle amirlik yapacaktı? Vekaletle gelmesine karşın yaptığı görevden alma ve atamaların hepsi yasadışı. Biz kendisinin Bayram'ın arkasında 'abi bana iki bilet bulsana' deyip koşuştuğunu biliyoruz. Ne günlere kaldık.’’ Doğrusunu daha sonra öğrendik. Bir ara Büyükşehir'in Spor AŞ'nin başında bulunan 'sakallı' Atalay, ‘‘Bayram Bey, siz Taksim'de çok güzel bir Spor Müzesi kurmuşsunuz. Sizi Ankara'da AKP'ye alalım, orada daha güzel müzeler kurarsınız!’’ demiş. Bayram da, yüzüne bakmadan odadan ayrılmış, İstanbul Valisi Muammer Güler'e gidip istifasını sunmuş; sonra da bir basın toplantısı düzenleyerek, ‘‘Bana başarısız diyen bir babayiğit varsa ortaya çıksın. Ben görevim sırasında 35 trilyonluk yatırım yaptım. Kimseye figuran olamam’’ demiş...

Tayyip Erdoğan'ın bunlardan haberi var mı acaba?

Derviş, dervişin arkasından sırayla geçer.

Cahil Hollandalı


YAZARIMIZ Özdemir İnce'nin telefonda söylediklerini sizlerle paylaşıyoruz:

‘‘Sevgili Yalçın, 'Kemalizmi AB yolunda engel gören' Türkiye raportörü Hollandalı milletvekili kendisini hemen afişe ettiği için ağzının payını İngiliz ve Hollandalı meslektaşları Andrew Duff ve Joost Lagendijk verdiler. Bu şerefli adamlar, Türkiye Cumhuriyeti için Kemalizmin ne anlama geldiğini biliyorlar. Şimdi bu muhterem ise önümüzdeki günlerde neyin ne olduğunu öğrenecek... Sen o herifin adının Oostlander olduğuna bakma, onun asıl adı 'Ariullah Abdüllander'dir. Yani bunun anlamı şudur; AB için hazırladığı rapor bir İslamcı veya 2. Cumhuriyetçi tarafından gözü kapalı imzalanır. Benim bu konuda yazacağım yazıları 31 Mart'tan itibaren Hürriyet Avrupa'da -ve 5 Nisan Türkiye kalıbında- okuyacaksınız. Zaten Hollandalı okurlardan rica ettim, bu yazıları çevirip kendisine gönderecekler veya Brüksel temsilcimiz Zeynel Lüle verecektir. Böylece, dünyadan haberi olmayan bu adam niyetliyse Türkiye tarihini öğrenir.’’
Yazının Devamını Oku

Stratejik noktalara tehlikeli atamalar

26 Mart 2003
<B>ÖNEMLİ </B>kurumların kilit noktalarına <B>tarikatçılar </B>dolduruluyor. Bakanlıklarda değişmedik müsteşar, genel müdür ve daire müdürü kalmadı. Atananların çoğunun <B>Atatürk </B>düşmanı ve laiklik karşıtı kişilerden oluştuğu iddia ediliyor. İşte örnekleri...

MİLLİ Eğitim Bakanlığı, 'MEB.... eğitim şubesi'nden bir bürokrat ağlamaklı bir sesle ‘‘Çağdaş eğitimimiz ve eğitimcilerimizi hançerliyorlar’’ diyerek anlatıyor:

‘‘Yalçın Bey, niye Milli Eğitim'e şöyle bir göz atıp da tehlikeli atamaları gündeme getirmiyorsunuz? Erkan Mumcu'nun başlattığı büyük operasyon tamamlanmak üzere... Yeni Bakan Hüseyin Çelik'in tam yönlendirdiği bu operasyonda imam hatip çıkışlılar kilit noktalara müdür olarak getiriliyor.

Olayın bir başka garip yanı da, Erkan Mumcu'nun getirdiği üç aylık kadroların aynı kabinede yer alan bir başka bakan tarafından dağıtılması hiçbir ülkede görülmüş şey değildir.

AKP'liler, çok kısa sürede kendi kadrolarını kurarak, taşra örgütlerini kendi kafa yapılarına uygun kişilerden oluşturacaklar.

Peki şimdi soruyorum: Demokrat, laik bir Türkiye'nin Milli Eğitim'deki bu operasyonlara dur diyecek kimse yok mu? 'Eğitim Birliği' ilkesi nerede kaldı.

Bir de eğitimde 12 yılı tartışıyoruz, göreceksiniz olmayacak.’’

Daha sonra MEB Müsteşarı Prof. İsmail Bircan'ın ayrılmasıyla bu göreve Prof. Mustafa İsen'in getirildiğini, bu kişinin 8 yıllık zorunlu eğitime karşı olduğunun yayınladığı bir kitapçıkla ortaya çıktığını anımsatıyor.

Hani eğitim 'milli' idi?


Atama reçetesi


Atama ve sürgünlerde belirlenen kurallar:

- Kim kiminle oturuyor (dairede, mahallede),

- Kim solcu,

- Kim bizim arkadaş,

- Kim Atatürkçü,

- Kim Alevi,

- Kim bizim safımıza geçebilir?

Kerküklü okurumuz bakın ne diyor


‘BAY Kerkük' rumuzuyla bizi arayan Türkmen okurumuz, Irak'ı anlatıyor:

‘‘Bu savaşa iki yönden bakmak lazım. Saddam, Irak'ta faks kullandırmıyor, Afganistan'da başlamasına karşın cep telefonuna izin vermiyor. Halka zulmetti, Türkmenleri de baskı altına aldı. Despotluktan eline ne geçti; kocaman bir hiç... Halbuki bırakıp gitseydi bugün Atatürk gibi anılırdı.

Keşke Türkiye bizi de Kıbrıslı Türkler gibi silahlandırsaydı. Amerikalılar Kürtleri silahla donattı.

Savaş başladıktan sonra Şiiler ülkeleri için müttefik kuvvetlerine karşı inanılmaz direniyorlar.

Amerika, Bin Ladin'i Afganistan'da bulamadı, Saddam'ı da bulamayacaktır.

1960'ta 1000 dinar 4 bin dolardı; bugün ise 1000 dolara 3 milyon küsur dinar veriliyor. Aradaki çöküntüyü anlayın. Bugün Irak hükümeti et dışında halkın bütün yiyeceğini bedava veriyor.

Amerika'nın Basra'yı aşması kolay değil. Çünkü Basra'nın güvenliğini aşiret reislerine verdi Saddam... Televizyonda teşekkür ettiği komutanlar, general rütbesi verdiği aşiret reisleridir.

Ne yazık ki Irak'ın gücünü Amerika anlayamamış.

Bütün dünya, bu savaşta en mağdur olan toplumun Türkmenler olacağını lütfen anlasın... Bizlerin sorununu hep gündemde tutun; başka çaremiz yok.’’

Almanyalı Türk’ün uyarısı


ALMANYA'dan A. Görgülü yazıyor:

‘‘Yaz geliyor; Türkiye'ye gideceğiz. Benim gibi otomobille Yugoslavya ve Bulgaristan üzerinden transit gidecek olanların geçmiş yıllarda çektiği eziyet, ödediği anormal paralar ve soygun korkusuna karşı ne yapılabilir, hiç düşünüldü mü, bu ülkelere uyarı yapıldı mı?’’

Ağzına turizm sözcüğünü alanlara ithaf olunur.

Vazgeçilmez müsteşar


ERKAN Mumcu'nun geçen dönem Turizm Bakanlığı'na atamak istediği İsmail Kökbulut hakkında bakanlık göreviyle ilgili bir usulsüzlükten dolayı davası var. 'Fethullahçı' olduğu söylenen Kökbulut'un Ağır Ceza'daki duruşması 2 Nisan'daymış... Kararnamesi yeniden Köşk'e gönderildi; gerekçesi ise ilginç: ‘‘Kökbulut bu davadan beraat edecek. Onun için atamasında bir sakınca kalmayacak.’’

Cumhurbaşkanı, daha önce imzalamadığı için geri çekilen bir kararname yeniden önüne geldiğinde bu atamaları Turizm'in 'gerçek' bakanı Güldal Akşit yerine gene Sabri Bayar mı yapıyor diye düşünmez mi?

Bayar'ın Isparta'da 'muslukçu' olarak tanındığını biliyor musunuz?

Sarıkamış Harekátı


ERZURUM Kalkınma Vakfı (ERVAK) tarih sayfalarında ‘Sarıkamış Harekatı’ olarak geçen ve tek kurşun atmadan Allahüekber Dağları'nda ölen 60 bin asker için bir anma programı düzenledi.

22.12.1914'te tipiye yakalanarak ölenlerin yakınlarının davet edildiği temmuz ayındaki ‘‘Sultan Sekisi’’ toplantısında tarihi buluşma gerçekleşecek. ERVAK Başkanı Necati Bölükbaşı tarihçiler ve siyaset bilimcilerin hem Sarıkamış Harekátı'nı hem de Enver Paşa'nın drama yol açan kararını değerlendireceklerini bildirdi.

Bölükbaşı, ‘‘Sarıkamış Harekatı, aslında Çanakkale Zaferi kadar önemlidir. Çoğu yönleri ile karanlıkta kalmıştır. Rus generaller ‘Türkler nasıl insan' diye sorgulamışlardır. Üzerine hiç gidilmeyen bir konuyu Sultan Sekisi toplantısında irdelemek istiyoruz. Ayrıca, Allahüekber Dağları'nda şehit olanların yakınlarını da 5-6 temmuz günleri Erzurum'a bekliyoruz. Belki onların da anlatacakları öyküleri vardır’’ dedi.

(ervak.com; 0442-223 38 20)

UNUTMA


‘‘Türkiye ne kadar şanslı ki, Mustafa Kemal gibi bir lidere sahip oldu.’’

(Bill Clinton)
Yazının Devamını Oku