Yalçın Bayer

‘İnat santralı’ zor durumda

15 Mart 2003
<B>MOBİL </B>santrallar konusunu geçen 2002 yılının 2 Şubat, 10 ve 12 Mart günlerinde köşenize taşımıştınız. Geçen hafta ilk çevre felaketine yol açmasından sonra <B>‘‘Üç Rizelinin santral öyküsü’’</B>nü (12.3.2002) yine gündeme getirmenizden dolayı teşekkür ederiz. Mobil santrallar hukuki dayanaktan yoksun (kuruluşlarının kolaylaştırılmasına ilişkin gerçekleştirilen bütün yönetmelik değişiklikleri Danıştay'ca iptal edilmiştir), teknik açıdan yetersiz (meslek odaları ve üniversitelerce hazırlanmış raporlar bunu göstermektedir), çevre açısından son derece tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilecek, çağdaşı bir enerji kaynağıdır.

Ayrıca bunların ihale aşamasında kamuoyuna yansıyan yolsuzluk söylentileri, bütün mahzurlarına karşı yapılmalarında gösterilen inat, üzerindeki kuşkuları daha da artırmaktadır.

21. dönemde TBMM'de yer alan bütün partilerin Samsun milletvekilleri, santralların inşasına başlanmasına karşı çıkmış ve aralarında bugün AKP milletvekili olanlar (Musa Uzunkaya, Salih Kapusuz, Osman Pepe, Cemil Çiçek gibi...) konuyu araştırma önergesiyle TBMM gündemine getirmişlerdir. Hatta AKP'li Çevre ve Enerji Bakanları Samsun'u ziyaretlerinde konuyu tekrar inceleyeceklerini belirtmişlerdir. Ancak sonradan ne olduysa (sizin yazınızda belirttiğiniz gibi) santralların faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.

Ben de CHP Grup Başkanvekili olarak 1.3.2003'te (eski) Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu'na yanıtlaması istemiyle şu soruları yönelttim.

Samsun Çınarlı beldesinde deniz kuşlarının ölme nedenleri bakanlık teşkilatınızca araştırıldı mı? Eğer araştırıldıysa, bu olayın yaşandığı bölgeye çok yakın olan ve Samsun Tekkeköy İlçesi'nde deneme üretimine başlayan mobil santralın, deniz kuşlarının ölümü ve deniz yüzeyinde petrol türevlerine rastlanması konularında etkisi tespit edilmiş midir? Tespit edildi ise, bu etkiler nelerdir? ÇED yönetmeliği hükümlerinin kapsam dışına çıkarılarak inşasına izin verilen mobil santralın, bu tür çevre felaketlerinin artması durumunda kapatılması düşünülmekte midir?

CHP ve DYP'nin bu santralın peşine düşmeleri, 23 Mart Pazar günü bölgede büyük bir miting yapılma kararına karşın santralın sahibi ANAP'lı Mehmet Cengiz'in şimdiye kadar bir açıklama yapmaması dikkat çekmiyor mu?

Prof. Dr. Haluk KOÇ - Samsun Milletvekili, CHP Grup Başkanvekili

Saddam kimdir?


ALMANYA'dan Şevki Uyanık, 47 yıldır Kuveyt'te yaşayan Alman kadın Lore El Rıfai'nin Alman birinci kanalı ARD'ye, 12.3.2003 günü 'Morgen Magazin' programında anlattıklarının bir bölümünü okurlarımızla paylaşmak üzere aktarıyor:

‘‘Iraklılar, Kuveyt'i işgal ettiklerinde bütün genç kızları ve oğlanlara işkence yaptılar. Birkaç gün sonra, herkes evlerine gidebilirler, dediler. Gençler tam ailelerine kavuşup sevinecekleri anda hepsini ailelerinin gözü önünde kurşuna dizdiler.

Saddam öyle bir kalleştir ki, bütün dünyayı kandırıyor. Hangi metotla olursa olsun, Saddam muhakkak gitmelidir.’’

Yorum okurların...

AKP bizim de hükümetimiz olsun


TEDAŞ Anadolu Yakası (Kadıköy) elektrik dağıtım işletmesi koordinatörlüğünün çalışan 2202 personeliyiz.

AKTAŞ Elektrik'in imtiyazının sona erdiği 2.4.2002'den bu yana üçer aylık sözleşmelerle geçici işçi stataüsünde özverili şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz.

TEDAŞ Genel Müdürlüğü Personel Dairesi Başkanlığı'nın 10.3.2003 tarihli yazısına göre, tüm personelin 1.6.2003 tarihine kadar kademeli olarak iş akdinin feshedileceği bildirilmiştir.

Enerji Bakanı Hilmi Güler'in bu konuda TEDAŞ çalışanlarının mağdur edilmeyeceğine ilişkin beyanı, bu genelgeyle rafa kaldırılmıştır.

2202 TEDAŞ işçisinin kazanılmış haklarının kaybı ile birlikte işten çıkarılmaları kesinleşmiştir.

Bizlerin mağduriyeti nasıl giderilecektir?

Kimin normu? AB’nin mi dedelerimizin mi?


‘EGELİ tekne sahipleri’’ diye yazmış Bodrum-Marmaris-Göcek'te yat işletmeciliği yapan tekne sahipleri... 8-12 kişilik taşıma kapasitesine sahip 'gulet' tipi tekneleriyle 'mavi yolculuk' yapan tekneciler ciddi bir sorunu gündeme getiriyorlar:

‘‘Deprem, Apo olayı ve terörden sonra şimdi de savaş beklentileri ile turizmimiz her geçen yıl biraz daha geriye gitmektedir. Bunun yanı sıra AB'ye girmeye çalıştığımız şu dönemlerde Avrupa'nın denizlerde yolcu taşıyan teknelerinde bulundurma zorunluluğu olan Cansalı, Radar, GPS gibi ekipmanını biz Türkiye olarak da son 2 yıldır uygulamaya çalışıyoruz. Ama nasıl? Her işimiz gibi bu da tam bir keşmekeş... Geçen yıl Başbakanlık Deniz Ticaret Müsteşarlığı bir yazı ile Liman Başkanlıkları'na Radar, Cansalı ve GPS bulundurmayan teknelere Denize Elverişlilik Belgesi (denize çıkma ve çalışma izni) verilmemesi konusunda talimat verdi. Bunun üzerine süre uzatıldı, sonra tekrar ve gene tekrar...

Sezona az bir zaman kaldı. Yine ortada bir belirsizlik var. AB normlarında taşımacılık yapacaksak bir karar verilsin artık. Liman Başkanlıkları ve Bölge Müdürlükleri'nde bu konuda herhangi kesin bir bilgi yok, sadece söylentiler var. Bu ekipmanları koyma mecburiyeti yani Radar ve GPS mecburiyeti 31.7.2003 tarihinden sonra da uzatılacak mı? Acilen cevap almak durumundayız.

AB normlarında mı taşımacılık yapacağız, yoksa dedelerimizden kalan normlar mı devam edecek?

Şayet dedelerimizin normları devam edecekse, şu sıkışık dönemimizde boşuna tekne başına 3000-4000 dolar yatırım ve masraf yapmayalım.

Bu sorularımızın cevaplarını bugüne kadar yetkili mercilerden alamadık.

Türbanı düşünmedim


THY Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu'yla dün 'türban' konusunu görüştük: ‘‘Efendim ben Ulaşım A.Ş.'de türbanlı sekreterle çalışmadım. THY'de türbanlı-türbansız diye aklıma bir şey gelmedi. Ancak ben buraya gelmeden önce özel kalemde bir düzenleme yapılmış, şoför başka yere gitmiş. Bu nedenle rahatsız oldum. İkisi dışardan, biri Büyükşehir'den ve biri de Ulaşım A.Ş.'den -sekreterim- olmak üzere 4 kişiyi yönetim kuruluna teklif ettik. Ama arkasından böyle reaksiyon oldu. Şaşırdım.’’

Gündoğdu, 3 ay içinde kurumu tanıyarak reorganizasyona gidileceğini; 1 Nisan'daki genel kurulda, yönetim kurulundan kimlerin kalıp gideceğine Özelleştirme İdaresi'nin karar vereceğini belirterek, ‘‘Cem Kozlu herhalde kalacak... Bana söylediği kadarıyla çalışmaya devam edeceğiz’’ dedi.

Tekne’de kimin normu?


BODRUM-Marmaris-Göcek'te 'mavi tur' yapan yat işletmecileri çok dertli... 4 yıldır turizmin deprem, Apo, terörden sonra şimdi Irak savaşı nedeniyle geriye gittiğini belirterek, şunu soruyorlar: ‘‘AB'ye girmeye çalıştığımız şu dönemlerde Avrupa'nın denizlerde yolcu taşıyan teknelerinde bulundurma zorunluluğu olan Cansalı, Radar, GPS gibi ekipmanını biz Türkiye olarak da son 2 yıldır uygulamaya çalışıyoruz. Ama nasıl? Her işimiz gibi bu da tam bir keşmekeş... Geçen yıl Deniz Ticaret Müsteşarlığı bir yazı ile Liman Başkanlıkları'na Radar, Cansalı ve GPS bulundurmayan teknelere Denize Elverişlilik Belgesi (denize çıkma ve çalışma izni) verilmemesi konusunda talimat verdi. Bunun üzerine süre uzatıldı, sonra tekrar ve gene tekrar... Sezona az bir zaman kaldı; ne olacak, bu belirsizliğe artık bir yanıt verin.’’

Erkan Mumcu’yu Sezer istemedi


AKP'li bir dostumuzla görüşüyoruz: 2. AKP hükümetini nasıl buldunuz?

- Tayyip
Bey, Gül ve Arınç dengelerini korumak zorunda olduğu için kamuoyunda beklendiği gibi bir değişiklik yapamadı. Bu Erdoğan'ın gerçek Bakanlar Kurulu listesi değil... Düşünün belediyeden danışmanı İdris Naim Şahin'i bile Bayındırık'a Ergezen'in yerine atayamadı.

Yalçınbayır, Mumcu, Tüzmen ve Yakış...

-
Bu isimlerin tabanı olmadığı için aykırı tutumlarından ötürü kendilerini aşağıya çekti, bitirdi. Özellikle Kürşad Tüzmen, bu kadar tenzili rütbeden sonra niçin istifa etmez, anlayamadık... Aynı şey Mumcu için de geçerlidir. Tantan, geçen hükümet döneminde İçişleri'nden Gümrüklere verilince hemen ayrıldı. Onurlu siyasette 'istifa' hiçbir zaman unutulmamalı.

Erkan Mumcu irtifa mı kaybediyor.

-
Kendisini AKP kadroları daha yakından tanımaya başladılar. Bilindiği gibi Erkan Mumcu'nun, Turizm'den Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilmesini Cumhurbaşkanı istemişti... Dün ise bu bakanlıktan alınmasını isteyen yine Cumhurbaşkanı oldu. Bunun üzerine Erdoğan, daha yumuşak olan üniversite kökenli Doç. Hüseyin Çelik'i Milli Eğitim'e aktardı.

Irak Vietnam’ı!


‘‘AKP hükümeti ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini ve gençlerimizin yaşamlarını tehdit eden bir 'Irak Vietnam'ına' doğru hızla sürüklenmektedir.’’

(SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar)
Yazının Devamını Oku

42 AKP'li üye şaşırttı

14 Mart 2003
<B>KARAPINAR, </B>erozyon mücadelesi için devletin 50 yıldan beri yaptığı çalışmalarla ismini duyuran <B>Konya'</B>nın bir ilçesi...Karapınar yakınlarında 24.10.1997'de bir tankerle çarpışarak yanan İpek Turizm'e ait O 403 SHD tipi Mercedes otobüste 49 kişi can vermişti.

Kayseri İpek Turizm aracın yanmasının hatalı üretimden doğduğunu belirterek yargıya başvurdu. Niğde Üniversitesi'nde okuyan Denizli, Burdur ve Nazillili öğrencilerin avukatı Atilla Kart da dava açtı.

Bugün karşılıklı açılan davalar ancak bir kitap konusu olabilir.

Kart şimdi CHP Konya Milletvekili... Siirt'teki seçim çalışmaları sırasında bize yaşadıklarını uzun uzun anlattı. Son olarak da Meclis'te AKP'li milletvekillerinin 'Mercedes dönüşü'nü dinleyince köşemizde yazmak gereğini duyduk.

Atilla Kart'a, 'Mercedes davaları' ile ilgili olarak neler olduğunu sorduk: İşte sözlerinin bir özeti:

YARGIYA-SİYASETE MÜDAHALE

‘‘Yargı bağımsızlığını ve yargıç teminatını ihlale yönelik olarak Karapınar'
da hakime yönelik müdahaleler olmuştur... Üretici firma (Mercedes Benz Türk) ekonomik ve sosyal gücünü kullanarak iş dünyasının örgütleriyle işbirliği içine girerek idari-adli mekanizmalara hukuka aykırı bir şekilde müdahale etmiştir... Sanayi Bakanlığı başvurulara karşın idari-yasal denetimlerden kaçınmıştır (Bakanlar; Ahmet Kenan Tanrıkılı ve Ali Coşkun ile Müsteşar Adem Şahin)... Adli Tıp hukuka aykırı ilişkilerle dosya kapsamını ve maddi vakıaları göz ardı edecek şekilde ve fiziki kuralları ihlal edercesine gerçeğe aykırı raporlar düzenlemiştir... Üretici firma hak arama ve hukuk mücadelesi karşısında aradan 4 yıl geçtikten sonra ilgilileri pasifize etmek, gözdağı vermek ve yıldırmak amacıyla müdahil vekili olarak bana, Ankara Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar ve 2185 sayfalık bilirkişi raporunu hazırlayan ODTÜ'den Prof. Hüseyin Vural ve arkadaşları aleyhine 100'er milyar manevi tazminat davaları açmıştır... Bizim davalarımız sürerken Prof. Hüseyin Vural hakkındaki davalar reddedilmiştir... Üretici firmanın dayanak yaptığı raporlar ise ceza ve hukuk usulü anlamında delil tespiti niteliğini haiz olmayan ve tamamen ücret-danışmanlık ilişkileri içinde alınan gayri resmi mütalaalardır. Nitekim yasal bir geçerliliğin olmadığı gerek ODTÜ ve gerek KTÜ raporları ile açıklık kazanmıştır.

AKP ve CHP'nin verdiği Meclis araştırması önergesinin akıbetleri ne oldu?

- AKP
Samsun milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 arkadaşının tasarım hatalarının bulunup bulunmadığı ve yargılama aşamasında müdahaleler olup olmadığı konularında araştırma önergesi biraz sınırlı idi... Biz 57 CHP milletvekili olarak, 10 gün kadar sonra 2. bir önerge ile 57. hükümet döneminde Adalet Bakanlığı tarafından yargıya müdahale yapılıp yapılmadığı ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın denetim görevini yapıp yapmadığı konularınının da araştırılmasını istedik. Ne yazık ki, her iki grubun aynı yöndeki ortak önergeleri genel kurulda görüşüldükten sonra bu önergelerin kabulü yönünde bende ciddi endişeler doğmaya başladı.

Önerge neden bir anda reddedildi?

- Maalesef görüşmelerden 15 gün sonra yapılan oylamada, Sanayi Bakanı Ali Coşkun'un yönlendirmesi ile AKP grubunun Afyon Milletvekili Reyhan Balandı hariç tamamı önerge aleyhinde oy kullandı. Yani önergelerine sahip çıkmamışlardı. 15 gün içinde hangi şartlar oluştuğunu kamuoyu öğrenmelidir. Artık günümüzde istihdam sağlayan, ihracat yaratan, teknoloji getiren yabancı yatırımcıya karşı çıkmanın anlamsızlığı ortadadır. Ancak her yabancı yatırımcının sosyal, evrensel ve hukuki sorumluluğu vardır. Bu konularda hiç kimsenin imtiyazı olamaz. Bunun yanında bu yatırımcı kendi ülkesinde yaptığı imalatta yolcu güvenliği açısından ek önlemler alıyor da, Türkiye ve 3. dünya ülkelerine satılan araçlarda neden aynı önlemler alınmıyor?

HER İKİ FİRMA DA SORUMLU

Otobüsü işleten Kayseri İpek Turizm ne yapıyor?

-
Mercedes Benz Türk, olayla ilgili bir kitapçık yayınladı; 10 bin adet basıldı; burada sanki benim işletmeci firmanın amaçlarına hizmet ettiğim gibi bir izlenim yaratmaya çalıştılar. Aslında yargılamanın her aşamasında hem üretici, hem işletmeci firma aleyhine bütün yargı yollarını kullanmaya devam ettim. Ben burada işletmeci firmanın ciddi ihlal ve sorumluluğu bulunduğu yolundaki iddialarımı her aşamada dile getirdim.

Kart, konuşmasının sonunda şöyle dedi:

‘‘İdari ve adli aşamalarda vuku bulan müdahaleler belli bir şekilde yasama aşamasında da maalesef devam ediyor. Üzücü ve düşündürücü olan budur. AKP'ye mensup arkadaşlarımızın imzalarına neden sahip çıkmayıp açıklama yapmadıklarına da üzülüyorum.’’

Demek ki Türkiye'de tuz da kokmaya başlamış.

Schröder’e mi yazayım

BEN Emrah Hattat... 2003 model Mercedes SLK 500 2003 (34 EH 053) aldım. 165.000 Euro'ya mal oldu. Ancak kaza anında güvenliği sağlayan Airbag arızası çıktı. Altı kez bu arızadan olmak üzere 7 kez servise gitti. Hálá çözüm bulunmadı. Alman Başbakanı Gerhard Schröder'e mi başvurmam gerekiyor. Mercedes sadece satar, hizmet vermez mi?

THY’ye de başörtü girdi

THY
Genel Müdürlüğü'nden hayli üzgün olduğu anlaşılan bir erkek sesi konuşuyor: ‘‘THY Genel Müdürlüğü'ne, metrodan atanan Abdurrahman Gündoğdu'nun ilk faaliyeti ne oldu biliyor musunuz, dedi. Genel Müdürlük sekreteryasında çalışan 6 kişiyi sürdü. Belediyeden 6 hanım geldi; bir erkek de özel kalem müdürü oldu. Gelenlerden bazısı başörtülüymüş. THY'de 10 bin kişi çalışıyor; belediye işlerinden daha çok uçuculuğu ve dil bilen, oraya yıllarını veren yüzlerce genç kızımız ve kadınımız var. Yazık yeni müdür kurumumuza saygısız davrandı; moralsiz bıraktı. Bunları yönetim kurulu onayladıysa pes doğrusu... Tayyip Bey'le dostluğundan ötürü görevde kalacağı anlaşılan Yönetim Kurulu Başkanımız Cem Kozlu'nun sessiz kalması da anlaşılır gibi değil...’’
Yazının Devamını Oku

Sürgün değil motivasyon

13 Mart 2003
<B>DSİ </B>Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği <B>‘‘DSİ'de 51 sürgün’’ </B>yazısı üzerine bir açıklama geldi. İSKİ'den DSİ'ye genel müdür olan Prof. Veysel Eroğlu'nun 'ehliyet ve liyakata' önem verdiği, ‘‘İstanbul'un su ve çevre meselesini kurumun mevcut personelini ihtisaslarına uygun istihdamıyla hallettiği' belirtilen açıklamada şöyle deniliyor:

‘‘Ülkemizin en ücra kasabasına, köyüne kadar hizmet götüren bir kurum olan DSİ'nin ise yeni atılımlarla daha hızlı ve etkin hizmeti sunabilmesi için personelin bilgi birikimine göre yeniden görevlendirilmesi hem bireyin kişisel gelişimi hem de hizmetlerin motivasyonu açısından gerekli durumlardır. Toplam kaliteyi gaye edinen hizmete dönük kurum içi bazı değişikliklerin büyük hadiselermiş gibi verilmesi kurumun çalışanlarını üzmekten öteye gitmeyecektir. Bu tayinler, yetişmiş elemana acil ihtiyaç duyulan bazı bölgelerdeki taleplerin karşılanması gayesine yöneliktir. Ülkemizin her noktasına hizmet götürmeye mecburuz. Tecrübeli arkadaşlardan istifade edeceğiz.

Hizmetlerini ve çalışma anlayışını yakınen tanıdığınız ve köşenizde de zaman zaman bu çalışmalardan takdirle söz ettiğiniz Prof. Veysel Eroğlu aynı anlayış ve daha fazla gayretle DSİ'nin çalışmalarını yoğunlaştıracaktır.’’

İnandığımız kadrolar


TARIM Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden de ‘‘Memurlarımız Milli Görüş'ten’’ (5.3.2003) yazısına yanıt geldi. Türkiye'nin laik, demokratik bir ülke olduğu, bir din devleti olmadığı, bakanın da demokratik süreçten geçerek geldiği belirtilen açıklamada ‘‘Devletin hiçbir organında yapılamayacağı gibi Bakanlığımızda da ‘din birliğine' dayalı kadrolaşma olamaz ve olmayacaktır. Tam tersine işin ehli insanların icra makamlarına getirilmelerine dikkat edilmektedir. Geçmişte birçok kereler kıyasıya eleştirdiğiniz Tarım Bakanlığı'nın bürokratları, yeni hükümet döneminde birdenbire değerli hale nasıl gelmişlerdir, insanın elini vicdanına koyarak bir düşünmesi gerekmez mi?

Hiçbir zaman ‘kurtarılmış bölgeler' oluşturmak niyetinde değiliz. Artık terk edilmiş bu çirkin ifadenin siyasi yaşamın her alanından bütünüyle silinmiş olduğunu düşünüyoruz’’ deniliyor.

‘‘Her bakan tanıdığı, inandığı ve güvendiği kadrolarla çalışmak ister ve makamlar kişilere kaim değildir. Siyasi irade yasalar çerçevesinde neye karar vermişse ona saygı duymak gerekir’’ denilen açıklamada, bakanlıkta ideolojik bir örgütlenme olmadığı belirtiliyor. Bakan Sami Güçlü'nün NTV'deki canlı yayında soruların yanıtlarını kağıttan okumasının, teknik bilgilerde yanlış yapmamak için olduğu belirtilerek ‘‘Bakanlığımızın icraatı sayın Bakan'ın inisiyatifinde olup, bunun dışında bir şey düşünülemez’’ deniliyor.

TÜRKBANK’ta tam kıyım


BANK-Si-Sen Sendikası Genel Başkanı Alptekin Sağlanmak ve Genel Eğitim Sekreteri Fikret Soydabircan'dan:

Çalışan ve emekli 50 bin kişilik Türkbank camiası olarak bankamızın kapatılmasına karşı Danıştay ve Ticaret Mahkmeleri nezdinde açmış olduğumuz davalar devam ederken, 15.3.2003 tarihinde yürürlüğe girecek İş Güvenliği Yasa Tasarısı nedeniyle apar topar yetkisi hukuki olarak tartışılan yetkisiz banka yönetim kurulu tarafından Türk Ticaret Bankası 807 çalışanının iş akitleri feshedilmek istenmektedir.

Bu yönetimi protesto ediyoruz.

Cihat, biat ve itaat


ERTUĞRUL Özkök'ün dünkü ‘‘Masanın 'devlet' ucunda oturunca’’ yazısından AKP'li bir okurumuz etkilenmiş... Hem Murat Karayalçın'ın ve hem de Abdullah Gül'ün, makama oturunca Türkiye'yi bambaşka gördükleri gerçeği karşısında bir şeyler söylemek istediğini bildirdi. ‘‘Bu çok doğru’’ diyerek şöyle dedi:

‘‘Erbakan Hoca bizlere cihat, biat ve itaat nedir öğretti. Bugün bizim anlayışımız iktidar oldu. Bilgimiz eksik dolayısıyla sadece 'cami siyaseti' dışına çıkamadık. Eksikliklik, dar kafalılık ve kabahat varsa bizi yönlendiren Erbakan'ndır. Aslında kabahatimiz yoktur. Tayyip Erdoğan ve A. Gül bunun farkına varıp bunun için Erbakan'a cephe almadılar mı? İktidar olunca bilgisizliklerini ve eksikliklerini danışmanlarına sormak zorunda kalıyorlar. Danışmanlar da kendilerini yanlış yönlendirirlerse 'acemilik' su yüzüne çıkıyor. Kıbrıs konusunu bizim gibi kadrolar bilmez; Amerika'yı tanımaz ve AB'yi kafir olarak tanımlardı. Bugün Erdoğan'ı yanlış yönlendiren varsa danışmanlar sorumludur. Tersi de iyi danışman seçilememesidir veya ekibinde hep gizli bir 'dinci' kimlik aranmasıdır.

Peki başka liderlerde bunlardan farklı mı?

-
Hiç değil... Bu durumda Menderes, Özal, Demirel, Ecevit, Türkeş, Çiller ve Yılmaz gibi liderlerin Erbakan'dan bir farkı var mı? Her parti yandaşı, liderine itiat etmek zorundadır. Yoksa ihraç edilir veya örgütü feshedilir.

Manisa davası


1995'te Manisa'da 16 genç çocuğa işkence yapmaktan 10 polis amir ve memurunun 5-11 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm edilmelerine Yargıtay tarafından karar verildi.. Ne yazık ki devlet sanık polisleri bulunamıyor. Dolayısıyla bu engellemeler nedeniyle 7.5 yıl olan zamanaşımına 2 ay kaldı. Türkiye ve Avrupa'da yakından izlenen simge dava durumundaki Manisa davası, zamanaşımına uğratılmamalı, kamuoyu oluşturulmalıdır.

Sabri ERGÜL-Manisalı gençlerin avukatlarından

Köprüden zehir yağıyor


‘‘EVET aynen böyle oluyor; köprünün alt düzeyinden birşeyler saçılıyor aşağıya...’’ diyor Radio Oxi-gen çalışanlarından Gökhan Targay, Engin Yelkenci, Tolga Seymen, Murat Uncuoğlu ve Cemal Korkmaz:

‘‘Boğaz
Köprüsü'nün alt yüzey kaplama işi Metel Yüzey Kaplamaları Tic. AŞ tarafından yapılmaktadır. Bu işlem ilgili firma tarafından yapılırken 5 km alan içerisinde bulunan veya o bölgeden geçmekte olan nakil vasıtalarını da büyük zarara uğratmaktadır. İnce partiküllü serpinti arabaların her bir yanına yapışıp tinerle bile camından sökülemeyen bir yüzey yaratmaktadır. Ortaköy civarındaki tarihi binalar, camiler ve diğer meskenlerin cam ve yüzeyleri çıkarılamayacak şekilde bu serpinti maddesiyle kaplanmış durumdadır. Bu kirli yığını temizlemek çevre sakinleri için maddi ve manevi kayıplara neden olmaktadır. Durumu sorduğumuz firma, büyük pişkinlikle olayı küçümsüyor. Bir arabayı temizletmek 150 milyona maloluyor. Herşeyi örtü altında mı tutacağız. Neden böyle çalışmalar yapılırken gerekli önlemler alınmaz?’’

BİLİYOR MUSUNUZ?


İSTANBUL Gürpınar Belde Belediye Başkanı Veliittin Küçük'ün ANAP'tan AKP'ye transferi için çaba harcayıp başarılı olamayan, AKP'de Çağlayan'da yeni il binasının tefrişi için 235 milyar harcama yapan, ancak 3. bölge 15. sıraya konulması üzerine parasını geri alabilmek için haciz işlemlerine başlayacağı yolunda tehditler savuran; bu arada İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile Hayati Yazıcı, Ekrem Erdem, Nusret Bayraktar ve Kadir Topbaş'la arası açılan İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali'nin partiden ihraç edilmek üzere Disiplin Kurulu'na verildiğini; bu duruma yakın arkadaşı Ali Çebi'nin çok üzüldüğünü...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Üç Rizeli’nin santral öyküsü

12 Mart 2003
<B>FINDIK </B>ihracatçısı <B>Lokman Kondakçı, Yalım Erez'</B>le birlikte DYP'den yollarını ayırmıştı. Ancak <B>Mehmet Ağar</B> DYP'ye genel başkan olunca kendisini göreve çağırıp <B>'danışmanlık'</B> görev verdi. Samsunlu olan Kondakçı dün partisinin, Samsun'un Tekkeköy mevkiinde kurulan mobil elektrik santralına karşı olduğunu bildiren açıklamasını gönderdi.

Okurlarımız hatırlarlarsa bu konuda Samsun'la ilgili çok yazılar yazdık. Başta Samsun Spor, Eğitim ve Tanıtma Vakfı (SAMSEV) Başkanı Sadi Subaşı olmak üzere diğer STÖ'lerin tepkileriyle burada bir doğa cinayeti işlendiğini gündeme getirdik; dinleyen bile olmadı.

Çünkü Enerji Bakanlığı'nda her şey ANAP'ın elindeydi. Rizeli Mehmet Cengiz'e, bir santral kurdurulacaktı; Karadeniz otoyolundan büyük ihaleler verildiği gibi.

LOKMAN KONDAKÇI'NIN İSYANI

Bu santralın öyküsünü Lokman Kondakçı,
DYP bildirisine atfen anlatıyor:

‘‘Bakanlar Kurulu'ndan önce özelleştirme tarafından Karadeniz Bakır İşletmesi'nin elindeki geniş araziler 10 yıl vade ile satıldı. Santral denizde yüzer-gezer kurulacaktı ama karada sabit santral oldu. ÇED raporu yok... Santral, sonunda izinsiz ve kaçak olarak kaşla göz arasında kuruldu. Ağır sanayide bile kullanılması kısıtlanan 6 numaralı fuel-oil ile -günlük 1000 ton- çalıştırılıyor. Yakıtının içindeki kükürt oranı % 4; sağlığa zarar veren üst sınırın birkaç katıdır. Santralın attığı 35 ton kül, çevre ve insan sağlığı için büyük tehdit... Soğutma nedeniyle deniz de kirletiliyor. Yaydığı duman, bölgeyi kalıcı bir sise boğdu. Gündüzleri bölgedeki araçlar farlarını yakarak hareket edebiliyor. Bu sis, yakındaki havaalanında uçuş güvenliğini de tehdit edecektir.’’

Mobil santralların en fazla 35 megavat gücünde kurulması gerekirken, Tekkeköy santralı nedense toplam 200 megavat gücünde kurulmuş!

BELEDİYE YIKACAK AMA...

Soruyoruz:

Ne oldu da bölgenin elektrik ihtiyacı arttı?

- Böyle bir şey yok; iddialar gerçek dışı... AP döneminde S.Uğur, H.Uğurlu, Altınkaya ve Derbent barajlarından üretilen toplam 1300 megavat gücündeki enerjinin sadece 450 megavatı Samsun'da kullanılıyor. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, 13.3.2002'de 'yörenin çevresel şartları nedeniyle santralın yapılmasının bilimsel olarak uygun olmayacağını' rapor etmiş.. Tekkeköy Belediye Meclisi, DYP'li Belediye Başkanı Yüksel Öğüten'in öncülüğünde aldığı 7.3.2003 tarihli kararıyla kaçak olarak inşa edilen santralın faaliyetinin mühürlenmesini ve yıktırılmasını, ayrıca 35 milyar para cezası uygulanmasını kararlaştırmış... Kararın uygulanması için valiliğin, takviye güvenlik gücü göndermesi gerekiyor. Ama yeni atanan Vali Mustafa Demir'den ses yok! Nitekim belediye bu konuda savcılığa suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldı.

HER ŞEY DEVLETTEN

AKP ve bir başka Rizeli Recep Tayyip Erdoğan'ın
-başbakanlığı hayırlı olsun- rolü nedir?

- Bu santralın kuruluş hikáyesi, Türkiye'de iflas etmiş, halka rağmen siyaset ve çıkar ilişkilerinin en çarpık örnekleridir. AKP daha şimdiden kulak tıkamaya başladı. Mesut Yılmaz arsayı ve santral iznini verdi ama Tayyip Erdoğan Kurban Bayramı'nda Samsun'daki konuşmasında santralın çalışmayacağını söyledi. Enerji Bakanı Hilmi Güler ise geçenlerde santral çalışacak dedi... Kaçak bir santral nasıl çalışabilir?

Siyaset her zaman himaye eder; araziyi devletten ucuz alacaksın, yine devlet bankasından kredi bulacaksın, inşaatı kaçak yapacaksın ve ürettiğini yine devlete satacaksın... Sonra da buna liberalizm diyeceksin.

Evet, üç Rizeliden bir hemşericilik öyküsü.

Sporda da Taliban zihniyetine hayır


HOLİGANLAR sokakta değil bugün GS, FB, BJK, Trabzon ve Ankara'da boy gösteriyor. Aslında bu tablo yıllardır bilinen ancak gündeme getirilemeyen acı bir gerçekti. Bomba son GS-FB maçında patladı.

Yumruklu, el-kol hareketli gösterilerin ardından ilginç bir açıklama İstanbul'un yeni valisi Muammer Güler'den ekranları patlatırcasına geldi. Daha ilk günden bu hazin manzaradan sanki ürkmüştü. Bir devlet adamı sorumluluğuyla herkesi aklıselim sahibi olmaya çağırdı:

‘‘Birçok kulüpte birileri birilerinin adamı olmuş. Kulüp dışından gelenler güç gösterisi yapmaya devam etmiş. Varlıklarını bu şekilde kanıtlamaya çalışanlar şunu bilsin ki, biz bunlara müsaade etmeyiz.’’

Keşke Güler, bu grupları 'kulüp içi mafya' veya 'spor teröristi' ilan etseydi. Nezaketinden bu deyimleri kullanmadı. İnanıyoruz ki bu sözcüklerin ne anlama geldiğini mutlaka biliyordur.

Niçin seyirci yasağı olsun?.. Bunu da çok açık bir şekilde belirtip ‘‘Rakip takıma en az bir tribün ayrılmalıdır’’ demesi aşiret devleti zihniyetine isyandır... Spordaki 'Talibanlaşmaya' karşı bir tepkidir.

İki nokta çok önemli; birincisi Sayın Vali bu sözlerinin her zaman arkasında durmalı, bu yöneticilere taviz vermemeli ve sözde taraftarları eğitmenin yollarını mutlaka bulmalıdır.

Herkes Vali Güler'in destekçisi olmalıdır.

Alan da gaçan mı?


ALMANYA'dan Ş.U.'dan küçük bir not:

Neymiş efendim. Irak'ta tek kurşun atmayacakmışız. Hiçbir şeye karışmayacakmışız. Eğer öyle yapacaksak, o zaman demezler mi:

Şalvarı şallak Osmanlı/ Yanakları parlak Osmanlı/ Ekende yoh.../ Biçende yoh.../ Yiyende ortak Osmanlı.

Evet bu memleketi yönetiyorum diyen sayın siyasiler, alan da gaçan mı?..

‘Köstebek’i okuyun hayret içinde kalın


GEÇEN aralık ayında haince bir saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Sayın Necip Hablemitoğlu'nun 'Köstebek' adlı kitabını okudum. Çok etkilendim. İnanın ne diyeceğimi bilemiyorum.

Türkiye'de neler oluyor? Bu kitabın hemen herkes tarafından okunması lazım. Cumhuriyeti koruması gereken Emniyet Müdürlüğü mensupları birtakım tarikatlarla iç içe... İnanılacak gibi değil. Acaba kitapta sözü edilen konularla ilgili olarak neler yapılıyor? Neden sessiz mi kalınıyor?

Murat ERDEMİR-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Kuzu kuzu mu ödeyeceğiz hep

11 Mart 2003
<B>SAYIN </B>Abdullah Gül'e... Ödenen vergilerin ikinci kere alınması yolunda çalışmalar yaptığınız açıklanmıştır. Bunun bir kereye mahsus olacağı söylenmekte ise de yasaya aykırı bir durumun bir kere yapılmakta olması, Hukuk ve Anayasa dışı olma vasfını kaldırmaz. Bu bakımdan hukuka aykırı böyle bir tasarrufun yapılması halinde iptali için dava açarak konuyu AİHM'ye kadar takip edeceğim. Ayrıca böyle bir gelire ihtiyaç duyulması halinde sabit iş ve gelir sahibi olan 550 sayın milletvekilinin 6 ay boyunca ödenek ve yolluk almamaları sorunu çözülecektir.

Böyle bir yola gitmeden 550 kişiyi koruyup, milyonlarca insanın ek vergi diye parasının alınması insan haklarına aykırıdır. Kaldı ki bu milyonlarca insanın geçinme zorluğu çektiği ve zaruret içinde olduğu herkesin malumudur.

Nusret ÇAKIROĞLU-ANKARA

Çiller ve Ecevit de aynısını yapmıştı

Maliye Bakanı Unakıtan'ın Hürriyet'teki sözlerinde ‘‘Vatandaşın ek vergileri seve seve ödeyeceği temennisi’’ yer almış. Ben de bir ek vergi mükellefi olarak şayet parlamentodan çıkar ve Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmez ise bu vergilerini ödemeyeceğimi şimdiden beyan ediyorum.

Şöyle ki;

Bu vergiler Anayasa'nın 73. maddesine ve genel ruhuna aykırıdır. 1994 krizinde Çiller, 1999 depreminde de Ecevit 'sadece bir defaya mahsus olmak üzere' aynı vergileri getirdiler ve kuzu kuzu vatanı kurtarmak için ödedik. Bu nasıl eşitlik ve adalettir.

İkinci el 6 yaşında 35 milyar maksimum değeri olan bir araç için 3.6 milyar yıllık (bandrol) vergi alıyorlar, utanmadan bir o kadar daha istiyorlar. Ne imiş aracın ağırlığı 1800 kilonun üzerindeymiş.

Türkiye'deki ekonomik krize, gayrımenkul fiyatlarının yarı yarıya düşmesine rağmen emlak vergilerini son uygulamalar ile %400-500'e varan oranlarda artırılmıştı. Vatandaş bu vergileri ödemekte zorlanırken bir de ek olarak isteme en azından ayıptır.

Hani yeni vergi zammı yoktu?

Haşmet ALATAN-İSTANBUL

SAYIN büyüklerimiz, lütfen anlatır mısınız; vergilerini ödemeyenlere af getirip niye biz dürüst vatandaşları cezalandırıyorsunuz? Yakında nefes alabilmek için de vergi alıp almayacağını söyler misiniz; yoksa kafayı yiyeceğim.

Zeynep Ediz ALANTUĞ-KADIKÖY

DSİ’de 15 sürgün


ALİ Müfit Gürtuna'nın İSKİ'den görevden aldığı, Tayyip Erdoğan'ın da DSİ Genel Müdürlüğü'ne atadığı Veysel Eroğlu ne yapıyor?

Bir grup mühendis anlatıyor:

‘‘Türkiye'nin en büyük yatırımcı kuruluşu DSİ'de 15 kişinin tayini çıktı. Daire başkan yardımcıları ve şube müdürleri olan bilgi uzmanlıklarıyla öne çıkan bu bürokratlar tam kış ortasında Van ve Kars'a gönderildi. Yerlerine ise vasıfsız mühendisler getirildiği dikkat çekiyor. Sürülenlerin sayısının 51'e ulaşacağı belirtiliyor.’’

Bakalım, Eroğlu, İSKİ'deki kadrosunu DSİ'ye taşıyacak mı?

Lokallerinde içki yasağı başlayacak mı?

Suç duyurusu


SAYIN Nuh Mete Yüksel... Hürriyet'te 7.3.2003'te Faruk Bildirici imzalı Siirtle ilgili haber ve fotoğraf, 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile birtakım unvanların men ve ilgasına dair kanuna aykırıdır. Rejimin sahibi sıradan vatandaş kimliğimle suç duyurusunun işleme konulmasını, inceleme başlatılmasını, soruşturma açılmasını isterim. Suç yeri Siirt'tir.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

Bir Siirt analizi


DEHAP değil hizmet dendi

SİİRT
seçimlerinde neler oldu?

- Özetle, her partinin oyunu artırdığı, herkesin kendisini başarılı bulduğu söylenebilir.

Nasıl?

- Çünkü AKP oyunu 14.767'den 55.687'ye, CHP 7.405'ten 9.102'ye, İP 115'ten 494'e, TKP 80'den 423'e çıkardı. Buna bakarsak başarı sayılabilir ama pek öyle değil. Tayyip Erdoğan faktörü çok önemli.

DYP, ANAP, MHP, SP ve diğerleri...

-
Onların yaklaşık 19 bin oyu da da AKP'ye gitti... Fadıl Akgündüz’ün 11 bin oyuda...

DEHAP/HADEP'in oyları ne oldu?

DEHAP
olarak geçen seçimde 26.911 oy almışlardı. Boykot girişimine karşın 15.500 oyun kullanılmadığı, 14 bin küsurunun AKP'ye, 1000 kadarının da CHP'ye gittiği hesap ediliyor.

Hani sandık boykotu vardı?

-
DEHAP'ın boykotu sadece Siirt merkezinde etkili oldu, ilçe ve köylerde bunun etkisi pek görülmedi. Eskiden tersi olurdu. Ancak köylü DEHAP'ı takmadı, hizmeti tercih etti.

Tayyip Erdoğan...

- İnançlıdır, damattır ve Başbakanlık yolu açılacaktır. Oldu da... Tabii AKP'nin oyu artacaktır. Ancak bu oylar, tümünün AKP'nin politikalarını oylamak anlamında alınmamalıdır. Siirtli seçmenin hizmet açlığı olarak yorumlanmalıdır. Ha Tayyip, ha Fadıl! Değişen bir şey yok ki; yoksul kesim iş ve aş bekliyor.

Cumhur Kılıççıoğlu'nun 'Mücadele' Gazetesi seçim sonuçlarını nasıl verdi?

- Pazar akşamı 19.00'da yıldırım baskı yaparak daha önce belirttiği gibi 3-0 manşetiyle milletvekili olan Tayyip Erdoğan, Öner Gülyeşil ve Ömer Ergenç'i kutladı. Ayrıca seçim dolayısıyla kente gelen Siirtli hemşerilerine ve gazetecilere 'sosyal yaşam 'köşesinde 'Hoşgeldiğiniz.. Sizleri kucaklıyoruz. Gönülden sevgiler sunuyoruz' mesajları yayınladı. Ayrıca 'Damat Tayyip'ten istedikleri çeyiz sandığı'nda Siirt'te öncelikli olarak nelerin yapılması gerektiğini yazdı.

AKP'nin 2. sıradaki adayını tanıttınız, 3. sıradaki aday kimdi?

- Eğitimci, Öner Ergenç... AKP Tekirdağ Milletvekili olan Ziyaettin Akbulut'un Şanlıurfa Valiliği sırasında Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptı. İlkokul öğrencilerinin türban takmasına göz yumduğu, 23 Nisan ve 19 Mayıs bayramlarını sevmediği, Atatürkçü öğretmenleri sınır boylarına sürdüğü basında yazıldı.

Siirtli ünlü isimler arasında bazılarını unutmuşsunuz?

- Evet; Prof. Sait Kemal Mimaroğlu, Oktay Verel, M. Emin Kılıççıoğlu, Haydar Koyuncu'yu da eklemek gerekiyor...

Akıldaki soruları sizlere soru-cevap olarak sunduk ve Siirt defterini şimdilik kapattık.

Taraf-Bitaraf


Kim demiş ise güzel demiş:

‘‘Olma bitaraf; olursun bertaraf...’’

Ali İNSELEL-İSTANBUL

MESAJ


İSTANBUL'da yerleşim yerlerinde ruhsatsız olarak çalışan onlarca LPG istasyonlarından biri de Güngören Soğanlı Caddesi'ndeki Hilal Otogaz... Defalarca belediyenin onaylamasına karşın mührü sökülüp nasıl faaliyetini sürdürebiliyor? A.M.-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Bugün fıstık, bal ve kilim-battaniye günü

9 Mart 2003
<B>GEÇEN</B> çarşamba gününden beri <B>Siirt'</B>te hep siyaset konuşup siyaset yazarken, bugün tatildeyiz... Çünkü dün akşamdan itibaren seçim yasağı başladı. Dikkatimiz oy sandıklarında; özellikle de de seçimin iptaline yol açan <B>Doğanköyü'</B>nde olacak. Vali Nuri Okutan, seçimle ilgili gerekli güvenlikleri sağladıklarını belirtti, ‘‘bütün yolların açık tutulduğunu’’ söyledi. Çevre illerin kamuya ait araçları Siirt'te görev yapıyor. Kentte olaganüstü güvenlik önlemi sürüyor. Seçim otobüsleri bile hareket halinde polis ekiplerince korunuyor.

AKP ve CHP'liler dün son turlarını attılar; DEHAP ve HADEP'li kadınlar da Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle küçük bir miting yaparak Türkçe ve Kürtçe ‘‘Savaşa Hayır’’ diye bağırdılar. Telkinlere karşın Dünya Kadınlar Günü'ne katılarak AKP'yi temsil eden Nil Demirkazık, her zamanki gibi ilgi odağı oluyor. AKP'liler artık kendisine ısınmışlar...

‘‘DEHAP'ı ziyaret ettim; daha sonra Bekaa Vadisi olarak adlandırılan Çakmak Mahallesi'ni ziyaret ettim. Bana AKP'liler ‘Gitme, sana saldırırlar' dediler, ama öyle bir şey olmadı, aksine bana çok hoş davrandılar, hatta elimi öptüler’’ dedi.. Cumhuriyet’te çıkan dekolte fotoğrafının artık yayınlanmamasını da muhabir Miyase İlknur'dan rica etti.

3 Kasım'da seçimlerin iptaline yol açan Pervari'nin Doğanköyü'nün yolu her sabah yeniden kardan açılıyor. Gazeteci arkadaşlarımız dün Siirt'ten iki saat ötedeki Pervari'ye gittiler; oradan tuttukları minibüslerle 60 kilometrelik çamur deryası içindeki bir yoldan 5-6 saat sonra Doğanköyü'ne vardıklarını öğrendik. Onların görüntülerini ancak bu akşam izleyebileceğiz. Siirt seçimlerinin sonuçlarıyla ilgili tartışma hiç bitmeyecek ve Siirtliler ‘‘Hani bizim oyların karşılığı’’ diye Ankara'ya yüklenecekler.

EN İYİ TARİKAT MEDENİYET TARİKATI


DÜN Cumhuriyet Alanı'nda partilerin son turlarını izleyen vatandaşların arasından yanımıza yaklaşan bir genç şunları söyledi:

‘‘Hürriyet'e Faruk Bildirici'nin ve Yeni Şafak'ta Murat Öztemir'in dünkü şeyhlerin nasıl kábe yapıldığını anlatan ilginç yazıları bakalım savcılar tarafından ihbar kabul edilecek mi? Çünkü bakan ve milletvekillerinin, önce şeyhlerin, sonra ağaların, daha sonra da yerel yöneticilerin kapılarını çaldıklarını yazdılar. Atatürk bu ülkenin yaşadığı sıkıntıları anlatırken ‘..... Türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır' demişti.

Bunları o siyasetçilere hatırlatan olmadı mı? Din ile siyaset iç içe girince ne hale geldiğimiz ortada.’’

Söyleyecek bir şey bulamadık...

Terörün bedeli


SEÇİM yasaklarından yararlanarak, buraya gelen medyanın yoğunluktan pek ilgilenme fırsatı bulamadığı ekonomik ve sosyal yanı incelemeye ne dersiniz?

Terörün etkisiyle evlerini terk eden insanlar, son 10 yılda Siirt’in nüfusunu neredeyse bir misli artırmış.. Evler, bağ-bahçeler terk edilmiş, meralar öylece bırakılmış, hayvancılık ölmüş.

Çocuklar eğitilememiş, dolayısıyla etkileşim ve değişim unsurlarından uzak kalmışlar yıllardır. Siirt, görev yapan valiler bakımından şanslı sayılabilen bir il... Herkes elinden geldiğince bir şeyler ortaya koymak istemiş; Osman Acar ‘‘Cehalet ancak eğitimle ortadan kaldırılabilir’’ ilkesiyle ‘Toplumsal Kalkınma Projesi’ni (TOKAP) hayata geçirmiş.

Erol Arıkan ise, Fen-Edebiyat Fakültesi'nin kurulması için çaba göstermiş. Yaklaşık 2.5 yıl önce gelen Nuri Okutan ise tarımdan eğitime, sağlıktan kültüre kadar geniş bir yelpazeye yaymış projelerini...

Bu kadar kısa sürede eğitimde hangi sonuçlar alınmış:

‘‘Türkiye'de okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranı 2001-02 öğretim yılında yüzde 11'dir. Siirt'te eğitim alanında yapılan yoğun çalışmalar sonucu üç yılda okul öncesi eğitimde okullaşma oranında büyük bir başarı sağlanarak % 42.6 oranıyla Türkiye birinciliği elde edilmiştir. En ücra yerleşim birimlerine eğitim hizmetlerinin ulaştırılabilmesi amacıyla çadır okullar açıldı; taşımalı eğitim kapsamı genişletildi...’’

Bunları anlatan Vali Okutan'ın şu sözleri daha çarpıcı oluyor:

‘‘Kızların okullaşma oranını ise % 54'ten % 80'e çıkardık. Erkeklerde ise bu oran % 78 idi; % 99 oldu...’’

Aileleri tarafından okutulamayan tüm kızların harcamaları valilik tarafından üstlenilmiş; hatta köylerden gelen lise düzeyindeki kızlar için bir yurt kurulmuş...

KADINLAR NE YAPIYOR?

İlçede geçmişte 22 fabrika-tesis varken bugün hiçbir şey kalmamış; yarım çalışan alçı fabrikası ile FB ikinci başkanı Nihat Özdemir'in Kurtalan Çimento Fabrikası'nı saymazsanız tabii... Gerçi, bunun gibi sanayi yoksulu birçok ilimiz olduğunu da biliyoruz.

Terör nedeniyle bugüne kadar 47 köy ve 13 mahallede 6 bine yakın köye dönüş sağlanmış; hedef 10 bin olarak ortaya konmuş... Dönenlere demir, çimento, kum ve briket yardımı yapılıyor.

‘Toplum Merkezleri Projesi’nden de söz etmek gerekiyor. Eğitim düzeyi olmayan veya çok düşük olan, işsiz ve geçim sıkıntısı çeken genç ve kadınlar ‘aydınlatılarak’ eğitiliyor. Proje, bazı illere örnek olmuş şimdiden... Biçki-dikişten bilgisayara, kilim üretiminden elişi sanatlarına kadar 750 genç kız ve kadın, ‘üretici’ sınıfına geçirilmiş. Ayda 300 milyona kadar kazanan varmış...

SİİRT BATTANİYESİ

Bu merkezlerde üretilen ürünler, Siirt Valiliği'nce kent içinde açılmış mağazada satılıyor. Kök boyalı iplikten dokunan kilimin metrekaresi 70 milyon lira civarında. Çeyizlik, el işlemeleri ile bakır çeşitleri de vilayetin ürünleri arasında yer alıyor. Ünlü Siirt Battaniyesi en çok talep edilen el sanatlarından... Mağazanın en güzel köşesinde, 1930 yılında Atatürk'e sunulan ve halen Gazi Müzesi'nde Ata'nın yatağını süsleyen fotoğraf bulunuyor. Battaniyelerin tek kişiliği 25, çift kişiliği 40 milyon lira... Pervari'nin Karakovan Balı'nın kilosu 15-17 milyon lira arasında... Kentte Pervari Balı diye kilosu 10-11 milyona satılan bal bulursanız, biliniz ki, ‘şekerli bal’dır. Gaziantep fıstığından yağ ve kolesterolü daha düşük olan Siirt fıstığının kilosu 7 milyon. Özellikle saç dökülmesine karşı faydalı olduğu söylenen ve çevremizde çok kişinin kullandığını bildiğimiz ‘bıttım sabunu’nun kilosu da 4 milyon lira... Doğal ortamda yetişen kurutulmuş reyhan (fesleğen), kekik, sumak ve menengiç (bıttımın küçüğü) hakkında bilgiyi, valiliğin www.siirt.gov.tr sitesinden edinebilirsiniz; gerekirse 0484-223 66 33'e telefon edip veya valiliğe mektup yazıp broşür isteyebilir ve sipariş verebilirsiniz.

6 YILDA 300 TRİLYON

Siirt
Valisi ile konuşurken, ağaçlandırmada büyük hedeflere yöneldiğini görüyoruz; faaliyete ‘sosyal ağaçlandırma’ diyor. Siirt yöresinde yabani binlerce fıstık ağacı var. Bunlar aşılanarak verimli fıstık ağacına dönüştürülüyor. Fıstık diken memurlara izin veriyor Okutan... Bu yıl 60 bin adet yabancı fıstık ağacı aşılanmış... Üreticilere ucuz ve kaliteli fidan temin etmek amacıyla 11 fidanlık tesis edilmiş; burada yaklaşık 3.4 milyon fidan üretilmiş. Şimdiye kadar dikilen fıstık fidanının sayısı 2.8 milyon olmuş... Ayrıca ceviz, badem, nar, dut, kavak ve iğde fidesi dikilmiş. Ve tarımsal alanda yapılan bu çalışmalarda 4 bine yakın hane yararlanmış bugüne kadar...

Vali diyor ki:

‘‘5-6 yıl sonra ürün alınmaya başlandığında yılda 50 bin ton ürün karşılığında bugünkü değerlerle 300-400 trilyon gelir bekleniyor. Bu gelirle 1200 dolar olan milli gelir 3-4 bin dolara çıkabilir.’’

Ayrıca, çevre illerin fidan isteklerini karşılayabileceğini söylüyor.
Yazının Devamını Oku

Erdoğan’ın kaderini belirleyen köy: Doğanköyü

8 Mart 2003
<B>SİİRT'</B>te yapılacak milletvekili seçiminin sonucu şimdiden belli; daha da önemlisi yeni bir başbakan seçilecek yarın... Siirtliler, ‘‘damat olanın kalesi olur’’ sözüne dayanarak kendilerine şimdiye kadar siyasetçiler tarafından sunulan ‘‘boş hayallerin’’ bu kez gerçekleşmesi umuduyla bekliyorlar. ‘‘Zifaf gecesi’’nin ertesinde, yani pazartesi günü ‘‘Sabahiye’' isteyecekler Erdoğan'dan... Bu, Siirt yöresinin bir sözü; anlamı da damadın karşı tarafa vereceği hediye anlamını içeriyor.

Siirt'e dikkat edin. DEHAP'ın oylamadan sonra beyaz tırnak kampanyası yapıp yapmayacağı da önemli...

Başbakan Abdullah Gül'ün Siirt mitinginin yarattığı telaş arasında Siirt Valisi Nuri Okutan'ı ziyaret ettik. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve aynı zamanda Seçim Kurulu Başkanı olan Hüseyin Serter ile Cumhuriyet Başsavcısı Orhan Usta da seçimin güvenliği konusunu görüşüyorlardı. Yüksek rakımlı (2500 m) Pervari ile Şirvan'ın karla kaplı köylerine oy pusulaları, mühür ve seçim sandıklarının sağlıklı olarak nasıl getirilip götürüleceğinin programını yapıyorlardı. Bunun için tüm komşu illerde ne kadar kar püskürtme, dozer, greyder gibi iş makineleri varsa getirilmiş; dörtlü çeker araçlar temin edilmiş ve en önemlisi de askeriye dışından iki helikopter bulunmuştu.

Pervari'nin Doğanköyü'nde seçimlerin iptali Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olmasına giden süreci başlatmıştı. Anımsayalım; YSK, üç milletvekilliğini düşürürken şu kararı vermişti:

‘‘Siirt'in Pervari İlçesi Doğanköyü'nde 17, 18 ve 19 No'lu sandıklarda sandık kurullarının fiili teşekkülü sağlanmamış, seçmenin iradesinin sandığa yansıtılmasına imkán verilmemiş, kişilerin en tabii hakkı engellenmiş, seçim işlemi tam kanunsuzlukla sakatlanmıştır.’’

Ardından alınan kararlar ve ‘‘yenileme’’ mi ‘‘ara seçim’’ mi tartışmalarıyla bugünlere gelinerek, parlamentoya girmesi için Erdoğan'a tartışmalı hukuk yolları zorlandı ve geçiş yolu böylece bulundu.

NEDEN OY VERMEDİLER?

Doğanköyü'
nde 2000 kişi yaşıyor. Hakkári yöresinden gelen PKK akınlarına karşı tutulan çok önemli bir mevzi; 270 korucusu var. Bugüne kadar 70 kadar şehit verilmiş... Neden 700 seçmeni 3 Kasım'da oy vermedi? Çok şey anlatılıyor: ‘‘Devletten korkmuşlar, DEHAP'a oy verememişler’’, ‘‘PKK'dan korkmuşlar, DEHAP dışındaki partilere oy verememişler.’’ Ama sonunda da sandık başına gitmemişler... Bir başka gerekçe de, köylerine bir yıldır düşük voltlu elektrik gelmesi ya da sık sık kesildiği için devlete kızıp oy kullanmamaları...

İşin aslının öyle olmadığı bildiriliyor. Bu köye 1984'ten bu yana 6.9 trilyonluk yatırım yapılmış. Önce karayolu açılmış, tehlikeli olduğu için yol bu kez başka bir güzergáha alınmış. PKK'nın tahrip etmesi sonucu iki kez elektrik, iki kez de telefon hattı döşenmiş... Ne badireler atlatılmış, vatan toprakları savunulurken devletin kaynakları nerelerde tüketilmiş... Bizim DHA muhabiri Turan Koyuncu, iki gün önce Pervari'den 56 km. uzaklıktaki Doğanköyü'ne dörtçeker ile gitmeye kalkıştı, ancak son 12. km'yi aşamayarak geri döndü.

Evet, bunlar seçimin maliyetinin bir göstergesi olabilir. Bütün komşu illerin araçları burada... Belki dün akşama kadar kente gelen AKP'li milletvekili sayısı 80'e kadar çıktı. Batman'da uçaktan inenin altına bir devlet aracı mutlaka veriliyor. Organizasyon mükemmel... Ancak... Sadece iki hafta içinde Köy Hizmetleri'nin harcadığı mazotun bedeli 200 milyar... Bir bürokrat bize ‘‘Bu, bütün yaz ekiplerin harcayacağı yakıttı; bu araçları şimdi yerinden kaldıramayız’’ dedi. Aynı kişi bu seçimin masrafının devlete en az 10 trilyona mal olabileceğini söylüyor.

Ne güzel, devlet eliyle seçim... Ne derler ‘‘Devlet malı deniz, yemeyen domuz’’...

OY VER, HİZMET AL

Ama şunu kesinlikle belirtmek gerekiyor. Bazı kadrolara 'geçici işçi' alındığına ilişkin iddialara karşın hiçbir AKP'liden abartılı bir vaat duyulmuyor. 'Taktik başka' diyorlar:

‘‘Oyu ver, hizmet al.’’

Bu arada, makam ve unvanların çokça görüldüğü şeyh, şıh, seyit ve ağa ziyaretleri ile adım başı karşınıza çıkan türbe gezileri dikkat çekiyor. Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu ve bazı milletvekilleri de, bizim Faruk Bildirici'nin dün büyük yankı uyandıran ‘‘Oyumuz Erdoğan'a’’ başlıklı haberindeki Nakşibendi Şeyhi Muiniddin Aydın'ı ziyaret edenler arasındaydı.

DUA EDİN

‘‘Din önderlerinin hemen hepsi Tayyip Erdoğan'ı işaret ediyor. Parola kısa: Dua edin...'

Terör nedeniyle sınırlarındaki Batman ve Şırnak'ın il yapılmasıyla ‘petrol' ve 'kömür'ü elinden giden Siirtlinin 'akıl hocası' hayli çok... Bir kere Ankara, İzmir, Yalova başta olmak üzere Türkiye'de 15 adet dernek ve vakıfları var. Bunlar içinde 'siyasi dönek'ler olduğu gibi ciddi ve tutarlı davrananlar da var. Bunların Siirt'te etkileri hayli güçlü denilebilir... Kentten göç etmiş olan Siirtlilerin sayısının yıllar itibarıyla 600 bini bulduğu söyleniyor. En önemli 'Siirt diasporası' da Fatih'te... AKP'nin Siirtlilerden oluşan Fatih kadrosu, kampanyayı yürüten en büyük güç... 'Jetpacılar' da iki gün önce geldiler ya... Önceki akşam AKP'lilerle bir araya geldiler, bir 'dostluk' ki görülmeye değerdi.

Tayyipçiler Fadılcıları aldatıyor mu


YA Fadıl Akgündüz taraftarları ne yapıyor? ‘‘Ayıp ediyorlar. Akgündüz'ün Meclis'ten düşürülmesine, onurlarının ayaklar altına alınmasına, hukuksuzluğa boyun eğdiler. Şimdi de AKP'lilerce kandırılıyorlar; Tayyip Bey'e oy verin, sonra Akgündüz affedilecek diye...’’

Bunları DEHAP'lılar konuşuyor.

CHP'li çevrelerde ‘‘Fadılcılar, yeni yeni kendilerine geliyorlar, kandırıldıklarını anlamaya başladılar, bu nedenle CHP'yi seçiyorlar’’ biçiminde çıkan söylentiler ne derece doğru?

Emekli öğretmeni Nedim Tan, son noktayı koyuyor:

‘‘Bu seçimde kimsenin durumu garanti değil; farklı şeyler de olabilir.’’

Evet bir Siirtlinin söylediği gibi; ‘‘İçerde olması gereken insanlar dışardadır; dışarda olması gereken insanlar içerdedir!’’

Anlayan anlıyor.

Ne diyorlar?


Siirt Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Kemal Bilim: Bu seçimi değerlendirip insanlarımıza iş ve aş olanaklarının yaratılmasını bekliyoruz.

Ziraat Odası Başkanı Gündüz Tanık: Ailece DYP'liyiz, ama bu kez seçimde Siirt için AKP'ye oy vereceğiz.

Pervari Belediye Başkanı Hadi Bilen: Ben DYP'liyim. Başbakan çıkma fırsatı doğacağı için AKP'ye oy vereceğiz. Bunu genel başkanımız Mehmet Ağar'a da söyledik.

CHP Van İl Başkanı Zamit Demir: Biz Rizeli paket başbakan istemiyoruz.
Yazının Devamını Oku

Seçimin sonucunu DEHAP belirliyor

7 Mart 2003
<B>FARUK Bildirici</B> dün yazdı... <B>AKP</B> İstanbul 2. bölge (Siirtlilerin en kalabalık olduğu ilçe <B>Fatih'</B>in de bulunduğu bölge) milletvekili <B>Egemen Bağış, ‘‘Tayyip Erdoğan Bey'in size selamını getirdim; önce Allah'a, sonra size emanet ediyorum’’ </B>diyor ya seçmenlere... Ardından hayli sempatik haliyle söylemine devam ediyor:

‘‘Siz ne yapacağınızı bilirsiniz. İnşallah buradan bir başbakan çıkaracağız.’’

Siirtliler
, hemşerilerinin bu sözlerini sakin bir şekilde dinliyorlar; umudun sonunda ne çıkacak diye...

‘‘Allahın yarını da var’’ dedi bir bürokrat; din-siyaset-ticaretin nasıl iç içe girdiğini anlattı açık bir dille... Onu Bildirici'den okuyacaksınız.

BM'nin İnsani Gelişme Raporu vardır; orada Türkiye için ‘‘İnsani durum vasat’’ der.

Siirt'te bu durum vasatın da altında... Mazlum, içine kapanık, düşünce kalıpları cami cemaati dışına çıkmayan bir anlayış... Onu hukuk ihlalleri ilgilendirmiyor; onun derdi fukaralığı, şeyhi ve şıhından alacağı fetva...

Siyasi dengeleri hep 'din büyükleri' oluşturuyor.

'EGEMEN' BİR GENÇ...

Bağış
, küçük yaşta Siirt'ten ayrılmış; babası Milli Eğitim İl Müdürlüğü'nden Bakanlık Müsteşar Yardımcılığı'na kadar yükselmiş... O zaman Siirt'in ilçesi olan Batman'da, CHP'den belediye başkan adayı olmuş; kazanamamış. AP döneminde mağdur olmuş, sürülmüş... Ama AP döneminde öğretmenlerin yaptığı bir greve katılmaması ANAP'ın dikkatini çekmiş. Sonra ANAP bürokratı olmuş... Dönem Vehbi Dinçerler'in bakan olduğu dönem... Amerika'ya eğitim müşaviri olarak gidiyor Bağış... Oğul da, babası görevini tamamlarken Amerika'ya yerleşiyor, evleniyor. New York'taki Türklerin sevgisini kazanıp, Türk Amerikan Dernekleri Başkanlığı yapıyor. Amerika'da dört yıl önce kendisiyle birkaç kez telefonla konuşmuşuz; ‘‘Hatta Fuat-Suat Kozluklu ile bacanağım Levent Gençelli de vardı yanımda...’’ dedi, hatırladık.

Tayyip Erdoğan'la, belediye başkanlığında Amerika'ya gidişinde tanışmışlar... Daha sonra AKP'de ‘eş-dost’lardan oluşan gruptan birileri ‘‘Egemen'i de çağıralım, aday yapalım’’ demişler. Seçimlere üç ay kala Türkiye'ye dönüp partiye katılmış... İngilizcesinin iyi olmasından ötürü Tayyip Bey kendisini yanından ayırmaz olmuş; ‘Dış ilişkiler danışmanı’yapmış...

Tayyip Bey'le iç içe; çok mütevazı ve düzgün buluyor kendisini, ‘‘İnandım geldim’’ diyor.

İnanılmaz bir tempo ile çalıştığını söylüyor.

Acaba Tayyip Bey'in İngilizcesi nasıl?

‘‘Üç ay içinde 22 ülke gezdi, artık konuşulanları anlamaya başladı. Ancak konuşması daha vakit alır.’’

AYDINLAR-TİLLO

Siirt'
te Polisevi ve Öğretmenevi dışında içki içilecek yer yok. Bu iki mekan ile Siirt'in tek oteli ‘‘Erdef Oteli’’nde, başta milletvekilleri olmak üzere 'seçim konukları' kalıyor. Önceki akşam itibarıyla ikisi bakan -Çevre ve Tarım- olmak üzere 32 AKP'li ve 22 CHP'li milletvekili vardı. Biz de yemek yemek üzere Siirt Çağdaş Gazeteciler Derneği lokaline gittik; içki veriliyordu... Siirtlilerden çoğu dışarıdan gelmiş; AKP dışı siyasetçiler, bürokratlar ve gazeteciler vardı lokalde...

Faruk Bildirici ile Fahir Arıkan'ı Tillo'ya götüren Bağış, o kadar milletvekilinden vakit bulup, dayısı ile birlikte geldi. Çay-kahveler içtik; Siirt'i ve AKP'yi konuştuk.

Tillo nedir derseniz; Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin yaşadığı ve türbesinin bulunduğu Siirt'e 7 km. uzaklıkta bir kasaba... Adı 'Aydınlar' olarak değiştirilmiş. Döneminin aydın bir din adamı olarak İbrahim Hakkı Hazretleri'nin, Ay'a nasıl çıkılacağını gösteren aygıtları hálá orada sergileniyor.

GÜL'DEN ERDOĞAN'A

DESTEK

Sorduk:

‘‘Abdullah Gül, Erdoğan'ın aday olduğu Siirt'e gelecek mi?’’

‘‘Tabii’’ dedi; ‘‘Cuma (bugün) geliyor. Aslında pazartesi gelecekti ama tezkereden sonra zorlu bir pazar günü yaşandı; pazartesi günü borsa ve döviz ne olacaktı?’’

- Gül ile Erdoğan'ın ilişkileri nasıl?

-
Öyle sanıldığı gibi bir şey yok; Tayyip Bey, Abdullah Bey'e çok güveniyor.

- Siirt ekonomik yönden öbür illerden de çok kötü görülüyor... Herkes Tayyip Bey'den 'ekonomik' bir şeyler bekliyor. Jet Fadıl'ınki gibi vaatler... Damat Tayyip Bey'in çeyiz sandığında havaalanının yeniden faaliyete geçmesinden üniversite açılmasına, Şirvan bakır, Baykan krom maden yataklarının işletmeye açılmasından petrol aramalarına yeniden başlanmasına kadar... Bunu Cumhur Kılıççıoğlu'nun ünlü 'Mücadele' gazetesi yazıyor.

- Bunlar da olabilir ama bakanlara ve milletvekillerine kesin talimatı var Tayyip Bey'in; kimseye söz vermeyin, diye... Bizde gerçekleşmeyecek vaatler olmaz...

- Fadıl Akgündüz, aday oldu, milletvekili seçildi, sonra da AKP hükümeti tarafından içeri atıldı. Jet Fadıl'a verilen 11 bin 450 oy var; bunlar kime gidecek?

- Fadıl Bey'in avukatı geldi, destek sözü verdi. Buna karşılık AKP tarafından kendisine verilmiş bir söz yok.

- Akgündüz'ün bu kadar sevildiğine dışardan gelenler şaşırıyor. 'Yolsuzluk', 'soygun', 'dolandırıcılık' sözleri burada telaffuz edilmiş.

- Çünkü Siirtli bir hemşerisinin mağdur olduğunu düşünüyor. Adaletin kesinleşmiş bir kararı yok.

(Dün CHP'liler de Akgündüz'ün destek sözünün bir bedel karşılığında olduğunu, bunun da adalet yolu ile olacağını ima ettiler.)

DEHAP NEDEN ÇEKİLDİ

- Seçim ne olur?

- 120 bin seçmenden ancak 55 bini sandığa gider, AKP de bunun 45 binini alıp üç milletvekili çıkarır. CHP eski oyunu zor muhafaza edebilir. IP ve TKP ise oylarını bir misli artırsınlar, o da en fazla 400 oy olur.

CHP'li milletvekillerinin çoğu Güneydoğulu... DEHAP-HADEP ve SHP dün bir açıklama yaparak ne AKP'yi ne de CHP'yi destekleyeceklerini bildirdiler. Bir CHP'li milletvekili ise şu yorumu yaptı:

‘‘ Sandığa gitmeyeceklermiş... Korkuyorlar çünkü sandığa gönderirlerse ne olacağını kestiremiyorlar. Yandaşlarını göndermemekle sandıkta AKP'ye destek vermiş olacaklar bir anlamda. İki esas nedeni şöyle özetleyebiliriz: CHP'ye oy verirlerse şeyh ve şıh takımı ile de ters düşecekler. İki, Siirt'in 'Başbakanına engel oldular' eleştirileriyle karşı karşıya kalacaklar. CHP adayı Ekrem Bilek'e oy vermeyecek olmalarının nedeni de, Bilek'in 1989-94 dönemindeki belediye başkanlığı sırasında PKK'nın hedef olmasına karşı direnç göstermesi...’’

Yorumculara göre, CHP'nin bir milletvekili çıkarabilmesi için DEHAP-HADEP ve Akgündüz'ün oylarının yüzde 30'unu alması gerekiyor.

DEHAP'ın bu tavrı karşısında seçimin sonucu 3-0 olursa şaşırmamak gerekiyor.

Ünlü Siirtliler

Prof. Bingür Sönmez, Hilmi Yavuz, Ali Talip Özdemir, Prof. Memduh Yaşa, Coşkun Aral, Zeki Çeliker, Nebil Oktay, Sururi Baykal, Hikmet Şimşek, Şaban Erdikler, Nihat Yüksel, Ethem Sancak, Haşim Öztanık.
Yazının Devamını Oku