Yalçın Bayer

Kerkük’te 'oldu bitti'

11 Nisan 2003
<b>KENDİSİNE 'Bay Kerkük'</B> diyeceğiz okurumuza... Eğitimini Türkiye'de almış, Kerkük'te yakın akrabaları var; savaştan önce oradaymış.<br> Dün kendisiyle konuşurken, peşmergeler henüz Kerkük'e girmemişti; daha sonra gelen haberlerden tedirgindi.

‘‘Çünkü ben geçmişte yaşanan bir vahşeti gördüm. 1945 doğumluyum; 14 Temmuz 1959'u yaşadım. Henüz 13 yaşındaydım; bugün gözlerimin önünde...’’

O gün, krallık rejimine son verilen ihtilalin birinci yıldönümüydü.

Abdülkerim Kasım iktidara gelmişti.

Kerküklüler, Barzani'ye bağlı Kürtlerin saldırısına uğramışlardı.

'Bay Kerkük' o günleri anlatıyor:

‘‘Vilayet önünde yürüyürduk kardeşimle... Birden bir saldırı oldu. Biz postaneye sığındık. O sırada bir kişinin bana kesik bir kol ile vurduğunu hatırlıyorum. Oradan Hase Çayı'na inerek evlerimize girdik, canımızı kurtardık. Üç gün boyunca kimse evlerinden çıkamadı. Katliamlarda 120 Türkmen aydını öldürülmüştü. Bunların çoğu Türkiye'de okumuş, öğretmen, doktor, mühendis gibi meslek sahipleriydi. 4-5 yıl sonra bu olayları çıkaran 28 Kürt'ün idam edildiğini hatırlıyorum. Bunlar provokatörlerdi.

Türkmenlerle Kürtlerin ilişkileri...

-
Dün olduğu gibi bugün de hiçbir alışverişleri yoktur. Türkmenler her zaman biçare bir durumdadırlar.

Silah gücü var mıdır Türkmenlerin..

-
Ne yazık ki yok... Hiçbir zaman da silahlanmadılar. Kalburüstü insanlardır; çünkü aydın ve en okuyan bizlerdik.

Bugün...

-
Korktuğumuz başımıza geldi... Geçmişin tekrar edeceğinden endişeliyiz. O gün Adnan Menderes çıkış yaptı, Türk askeri sınıra kadar yaklaşmıştı.

O tarihli gazetelere bakarken, Kürtlerle birlikte saldıranlar arasında 'komünistler'in de bulunduğu yazılıyor.

-
Sonradan okuduk... Moskova radyosu, yavuz hırsız misali Kerkük olayının, Musul petrol bölgesini ilhak etmek isteyen Türkiye'nin eseri olduğunu iddia etmiş.

Bölgeden haber alıyor musunuz?

- Bir haftadır görüşemiyorum. Ama haberlerden tapu dairesinin yağmalanması çok önemli... Kürtler 1991'de de resmi daireleri yağmalamışlardı. Resmen oldu bittiye getiriliyor her şey. Kamyonlar dolusu insan geliyormuş Mesul ve Kerkük'e, bir Arap radyosundan dinledik Kürtler, '12 yıl sonra topraklarımıza geri dönüyoruz' diyorlar. Barzani'nin radyosundan, 'Kerkük'te gasp edilen mallarımızı geri almak için harekete geçin' diye çağrı yapılıyor. Şivan Perver'in 'Peşmergemiz geliyor' şarkıları çalınıyor. Bunlar çok önemli durumlar... Türklerle Kürtler arasında büyük çatışma olabilir. Basra tarafından çok farklıdır Kuzey Irak... Amerika'nın başı çok ağrıyacaktır.

Kerkük'ün gerçek sahibi olur mu?

- Olmaz... Kerkükler başta olmak üzere Araplar, Kürtler, Asuriler; ama bir şeyler hayata geçirilecek, bir de şaşırıp kalacağız.

Hükümete bazı kaynak önerileri

BİR
yandan zamlar ve vergilerle, diğer yandan sabit gelirlinin maaşının yarısı, ev kadınının bileziği gibi 'sürpriz' bağışlarla kaynak yaratmayı düşünen hükümete, işte gerçekçi bazı kaynak önerileri.

Yaklaşık 6 milyon kayıtdışı/kaçak işçinin kayda alınmasıyla 6 milyon yeni gelir vergisi mükellefi ortaya çıkacaktır. (Ortalama aylık 100 milyon TL vergi alınmasıyla yılda 7.2 katrilyon.)

6 milyon emekçinin ortalama 20 kişilik işletmelerde çalıştırıldığı varsayılırsa bu; Maliye için 300 bin yeni Kurumlar Vergisi mükellefi demektir. (10 milyar TL kurumlar vergisinden yılda 3 kartrilyon TL.)

6 milyon kaçak işçinin kayda alınması ile SSK aktüer dengesi 6/1 yerine 3/1 haline gelerek Avrupa standartlarına yaklaşması sağlamış olacaktır.

Yurtdışından gelen 1 milyon kaçak işçinin ortadan kaldırılmasıyla 1 milyon yeni istihdam, 1 milyon yeni vergi mükellefi, 1 milyon sosyal güvenlik kuruluşu üyesi sağlanabilecektir.

Sermayeden, ranttan ve finastan vergi alınması; kaçakçılığa göz yumulmaması; lotoryanın etkin biçimde vergilendirilmesi ve denetlenmesi; lüks tüketim ürünleri vergilerinin arttırılması; ücretlerde vergi dışı bırakılacak kısmın, açlık sınırı düzeyine çekilmesi...

İşte yanı başımızdaki kayıtdışı sektörden bir kaynak.

BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası birleşikmetal.org

Denktaş’tan imalı sözler

KKTC
Devlet Başkanı Rauf Denktaş dün Marmara Grubu'nun Dedemen Oteli'ndeki öğle yemeğinde moral buldu. Tayyip Erdoğan hükümetine karşı bir eleştiri getirmedi ancak baskı görürse görüşmelerden çekileceğini ima etti.

Yemeğe katılan 320 konuk arasında Genelkurmay eski Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu; eski Kuvvet Komutanları İlhan Kılıç, Fikret Boztepe, İrfan Tınaz; eski komutanlar Necdet Timur ve Selçuk Saka; 3. Kolordu Komutanı Ergun Sanay; Büyükelçiler Fazlı Keşmir ve Murat Bilhan, eski büyükelçi Nurver Nuriş ile İstanbul, Marmara, Boğaziçi, Beykent ve Bahçeşehir Üniversiteleri Rektörleri, Murat Sökmenoğlu, Şahap Kocatopçu, Altemur Kılıç, Prof. Ahmet Samsunlu ve Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk göze çarptı.

Kıbrıs sorununu 1960 Andlaşması'ndan Annan Planı'na kadar yaşadığı süreci anlatan Denktaş, Kıbrkıs'ın stratejik öneminin azalmadığına aksine arttığını söyledi. Denktaş'ın dikkat çeken sözleri özetle şöyle:

Bu Türk milletinin kararı, hepimizin kararı olur. Ancak ben bu kararın da ‘teslim ol ve kurtul’ olmayacağının bilinci içinde mücadeleyi yürütüyorum.

(Kendisine dönük suçlamalara) Beni uzlaşmaz diye takdim ediyorlar. Neden?.. Çünkü isteneni vermiyorum diye. Çünkü ben, statüyü, iki bölgeliliği, egemen eşitliği gündeme getiriyorum.

Avrupalı liderler arasında geçen 'Türkiyeyi uyutalım' sözleri samimi düşünceleridir. Bunu duyuranlardan Allah razı olsun.

Maraş'ı 4-50 yıllığına kiralayalım; oteller onarılsın. Rum'a devredilecekse de mağmur yer olarak devredilsin. Bunu önerdim buna bile karşı çıktılar.

Tanıyın

PROF. Kemal Yavuz,
İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi... Anımsarsanız, Eminönü Belediyesi'ne 'düzmece' bilirkişi raporu yazmaktan şikayet edilmişti... Şikayetçi, belediyenin eski başkan yardımcısı İhsan Maçin, kendisine karşı yapılan komployu araştırmış ve Prof. Yavuz'un, 13.3.2000'de, YÖK'e göre izinsiz görevlendirme olmadan ve ayrıca da aldığı da bilirkişilik ücretini döner sermayeye yatırmadığını tespit ederek üniversiteye şikayet etmişti. Üniversite de, şikayeti yerinde bularak, Prof. Yavuz'a 1/2 oranında aylıktan kesme cezası vermişti.

Nakşibendi tarikatı çevrelerine yakın olduğu ileri sürülen Prof. Kemal Yavuz şimdi karşımıza başka başka bir hüviyetle çıktı.

Prof. Yavuz'un, YÖK'ü kaldırıp yerine YEK'i getiren çalışma grubunun içinde yeraldığını biliyor musunuz?

Biliyor musunuz?

CHP İstanbul İl Disiplin Kurulu Başkanı Yılmaz Milan'ın, İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem'in Ümraniye Belediye Başkanlığı döneminde (1989-94) işe alındığını; temizlik işlerinde kamyon şoförlüğü yaptığını; Sakarya'da cinayetten yattığını...

KASTAMONU'da Devlet Hastanesi Müdürü Kayhan Yaman, İl Milli Eğitim Müdürü Nihat Tarakçı ve Çocuk Yuvası Müdürü Emine Özkan'ın sürülmeleri üzerine 18 sivil toplum örgütü ve 6 siyasi partinin ayağa kalktığını; gerekçesiz, haksız ve insafsızca tayinlerin derhal durdurulmasının istendiğini...

Biliyor musunuz?

Vergi Barışı’ndan yararlandılar mı?

MALİYE Bakanı Unakıtan'ın görevde bulunduğu şirketler ile Tayyip Erdoğan'ın 400 işçi çalıştırdığını söylediği firmasının Vergi Barışı Kanunu'ndan yararlanmak isteyip istemedikleri;, yararlandı iseler ne kadar vergi ödeyecekleri kamuoyuna açıklanamaz mı?

Bunu yapmayın Melih Bey

SAYIN Melih Gökçek,
Demetevler Parkı'na yeni düzenlemeler yapıyorsunuz. Bizler, semt halkı her sabah basketbol sahasında toplanarak gönüllü hocamız Yücel Bey eşliğinde spor yapıyorduk. Keşke bu bölümün üstü tamamen kapalı olsa da yaz kış rahat spor yapabilsek diyorken o bölümü halı saha yaparak kiraya vereceğini öğrendik. Bizlerin tek sosyal mekánı burası; tek lüksümüz bu alan. Lütfen elimizden almayınız! İstediğiniz bir sabah gelip ne denli severek ve isteyerek spor yaptığımızı izleyebilirsiniz. Tüm Demetevler ve Yenimahalle halkı olarak bizi mağdur etmeyeceğinize inanmak istiyoruz.

Gülay ÖZGÜR-ANKARA

MESAJ PANOSU

BEN burslarla Sakarya Üniversitesi İşletmecilik bölümünde okuyan bir emekli çocuğuyum. Başbakanlık bursları iki aydır yatmıyor. Ve medya bu konuda hiçbir araştırma yapmıyor. Ne oldu bizim bu başbakanlık bursları?

Emrah DEMİRCİ-SAKARYA
Yazının Devamını Oku

Tavukçulardan Unakıtan’a

10 Nisan 2003
<B>BANDIRMA'</B>dan bir tavukçuluk firması yetkilisi bize ilettiği notları Maliye Bakanı <B>Kemal Unakıtan'</B>a iletmemizi istiyor. Savaştan önce Iraklıların Amerikan tavuğu yediğini öğrendiğimizi belirterek, Bakan'a neler sorulmak istendiğini aktaralım:

‘‘Sayın Unakıtan... Milletvekili seçilinceye kadar, Mustafa Topbaş'ın Albaraka'sının sahibi olduğu BEM Dış Ticaret Yönetim Kurulu üyesiydiniz. Bu firmanın tavukçuluk sektörüne ithal mısır ve bitkisel yağ gibi hammadde tedarik ettiğini biliyoruz. Tavukçuluk sektörümüz birkaç yıldır çöküntü içinde. Ünlü markalar Mudurnu, Nar Piliç, Azim Piliç, Cem Piliç ve Köytur'un başına neler geldiğini anlatmaya gerek yok.

Sayın Unakıtan...

31.12.2002'de sona eren ihracatı destekleme primleri hálá neden açıklanmıyor? Amerika ve Kanada dünyayı beyaz etle doyuruyor; savaştan önce Irak ile Rusya bile Amerikan pilici yiyor. Tonu 700 dolara, hem de kalça but... Bizim tavukçularımız ise iktidarların basiretsizliğinden ihracat yapamıyor. Güya şap hastalığı varmış tavuklarda. Bizim bildiğimiz şap hastalığı büyükbaş hayvanlarda olur. Neyse...

Kapasite yüksekliğinden dolayı yoğunlaşan rekabet nedeniyle de birbirlerini acımasızca batırıyorlar.

Sektörü yakından bilen kişi olarak, tavukçuluğun en az 1 milyar dolar ihracat yapabilecek altyapısının bulunduğunu bizim gibi siz de çok iyi biliyorsunuz.

Ne duruyorsunuz o zaman?

Ayrıca AB ihracat yetkisi vermek için veteriner denetimini şart koşuyor. Bu nedenle Tarım Bakanlığı'nın bu işlemin altyapısının hızlandırılması konusunda aracı olmanızı diliyoruz.’’

MISIR KARABORSAYA DÜŞTÜ

Peki mısır ithalatı ne olacak?

Tavukçu okurumuzun, bu arada mısır ithalatı konusunda da söyleyecekleri var:

‘‘Tarım Bakanı Prof. Sami Güçlü ekonomist olduğu için tarım politikalarını doğal olarak yeterince bilemiyor. Nitekim, ithalata üç aydır izin verilmediğinden mısır karaborsaya düştü; 140'tan 190 dolara kadar yükseldi. Fiyatların nereye gideceği belli de değil... İthalatçılar, Irak savaşı nedeniyle Amerika'dan Akdeniz'e gemi göndermeye çekiniyorlar. Ayrıca her ocak ayında düşürülen fon nedense bu yıl kaldırılmadı. Ve bu nedenle mısır getirilmiyor. Karaborsacılar da göbek atıyor.

Unakıtan ayrıca Güçlü ile görüşüp, damızlık yumurta ithalini bir ölçüde kısıtlarsa, sektör hiç olmazsa bir ölçüde nefes alır; tavuk üreten firmalar batmaz; insanlar da işsiz kalmaz.’’

Kozluklu’dan açıklama


KUZEY Irak'ta bulunan Fuat Kozluklu, uydu telefonda konuşurken hatlar nedeniyle önceki gün anlaşılmayan bazı sözlerinin düzeltmeye muhtaç olduğunu söyledi. İsteği üzerine dün söylediklerini aktarıyoruz:

‘‘REUTERS kendi kadrolu veya geçici (Fuat Kozluklu gibi) kadrosuz çalışanlarının dahi güvenliklerini her açıdan gözetip itina ile koruyor. Cephe bölgesinde görev yaparken yerel şoförlere dahi çelik yelek ve gaz maskesi gibi güvenlik sağlayıcı araç gereçler veriyor. Böylesine ciddi kurumsal bir anlayış söz konusu...

Bağdat'ta öldürülen kameraman Reuters'ın 1993 yılından beri kadrolu olan en önde gelen elemanlarından biriydi. Serbest çalışan bir kameraman değildi. Reuters tüm çalışanlarını ‘Asla yaşamınızı riske etmeyin. Önce can güvenliğiniz' diye kararlılık içeren bir ifadeyle her sabah ve akşam göreve başlarken uyarıyor. Hatta bu çerçevede emekli asker olan uzman güvenlik görevlilerini ekiplerinin yanında bulundurtuyor.’’

Bombalar fayı tetikler mi


FİZİK öğrenimi aldığını söyleyen bir okurumuz, ‘‘İsmimi yazmayın, size bir ihtimalden söz etmek istiyorum’’ diyor. Söyledikleri şu:

‘‘Amerika, Irak'a tonlarca bomba atıyor. İlk Körfez Savaşı'ndan sonra 1999 Gölcük depremi olmuştu. Şimdi ilkinden daha çok bomba ve tesirli bombalar atılıyor. Arap Yarımadası'nın, Anadolu topraklarının Kuzey Karadeniz fay hattını tetiklediğini deprem mühendisleri zaten söylüyor. Bu konuda bizim bilim adamlarımızın bir çalışması var mıdır? Bu bombaların yeni bir depreme bir etkisi olabilir mi?’’

CHP İstanbul kaynıyor


CHP İstanbul İl Örgütü’ne karşı beklenen direnişin başladığı gözleniyor. 600 delegenin yarısından bir fazla -muhtemelen 310 kadar- imza toplayan muhalifler, Şinasi Öktem'in başkanlığındaki il yönetiminin düşürülerek yeni kongrenin yapılmasını istiyor.

Toplanan imzaların bugün veya yarın Ankara'ya götürüleceği bildiriliyor. İmza verenler arasında Mehmet Bölük, Cemal Canpolat, Cemal Özdemir, Ali Özcan ile Cengiz Özyalçın; milletvekillerinden Prof. Nurettin Sözen ve Hasan Fehmi Güneş'in de bulunduğu söyleniyor.

İmzaların bugün genel merkeze gönderileceği bildiriliyor.

Bu gelişmeler olurken dün öğleden sonra Silivri Belediye Başkanı Selami Değirmenci aradı ve ‘‘Beni partiden atıyorlar’’ dedi.

Neden?

‘‘İstanbul ilinin bir toplantısında partimizin geleceği ile ilgili olarak bazı olumsuzlukları dile getirdim. Demek ki, parti içi demokrasiye inanılmıyor artık. Eleştirilere tahammül gösterilmiyor. Yapılan yanlışlar görülmek istenmiyor. Hataların devamı da partinin yıpranmasına neden oluyor. Ne yazık ki yolsuzluğu ve soysuzluğu bilmemem nedeniyle bunlar başıma geliyor. Belki böyle bir belediye başkanı olsaydım hakkımda bu işlem yapılmazdı. Bugün (dün) öğrendim, Merkez Yürütme Kurulu, kesin ihraç talebiyle beni Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk etmiş.’’

Bu arada eski il başkanlarından biri, bazı ilçelerde düşen ya da görevden alınanların yerine yapılan atamaların partiyi kucaklamadığını, dar kadroculuk yapıldığı belirterek, ‘‘Belediye başkanlığı seçimleri yaklaşırken CHP'de daha çok kavga göreceğiz’’ dedi.

SADDAM’A


‘‘İnsanlar yüksek mevkilere ulaştıkça tanrılaştıklarını zannederler. Düştükleri zaman insanlıklarının da elden gittiğini görürler.’’

(Sokrates)
Yazının Devamını Oku

Savaşta kurşun adres sormuyor

9 Nisan 2003
<B>İNGİLİZ </B>ajansı<B> Reuters </B>adına çalışan <B>Fuat Kozluklu </B>dün 08.00'de aradığında sesi kötüydü; iki meslektaşı daha ölmüştü. <B>Bağdat'</B>taki <B>Reuters </B>bürosundan kendilerine bombalamayı yeni haber vermişlerdi. 15-16 kişilik bir ekip halinde çalıştıklarını söyleyen <B>Kozluklu'</B>ya ölen kameramanı tanıyıp tanımadığını soruyoruz. İşte yanıtı:

- Ukranya kökenli; 32 yaşında, benim gibi serbest gazeteci olarak Reuters için çalışıyordu. Kovova'da beraber görev yapmıştık, ayrıca Çeçenistan ve Afganistan'da çalışmıştı. Filistin Oteli'nde geçen kasım ayında ben de kalmıştım. Bu tür oteller her zaman keskin nişancılar tarafından hedeftir. Ayrıca Amerikalıların, Kürtlerin de içinde bulunduğu konvoyları bombalamasından sonra söylenecek bir şey yok artık. Amerikalılar neyi ne zaman vuracaklarını kendileri dahi bilmiyor.

Şu anda bulunduğunuz bölge?

- Erbil'den Musul ve Kerkük'e uzanan cephelerde çalışıyoruz. Ancak Reuters kendi kadrolu gazetecilerini güvenlik nedeniyle cepheye göndermiyor; bizleri gönderiyor.

Güvenliğinizi nasıl sağlıyorsunuz?

- Ajans cepheye gidebilmenin koşullarını gösteriyor. Altınıza zırhlı araç veriliyor. Reuters, ekiplerine İngiliz veya ABD ordusunda görev yapmış, hatta savaşmış, daha sonra emekliye ayrılmış asker kişileri güvenlik danışmanı olarak görevlendiriyor. Her gün yanımızda bulunup brifing veriyorlar. Kameramana gideceği bölgeye ne kadar yaklaşılacağını gösteriyorlar. Silah ve mayınların çeşitlerini, çelik yelek ve kaskların hangi silaha ne kadar dayanıklı olduğunu veya olamadığını anlatıyorlar. Savaş bölgesinde bir mayına ne kadar yaklaşılacağını bu uzmanlardan öğreniyoruz.

Türk gazeteciler nasıl çalışıyor.

-
Durumları vahim... Buna rağmen çoğu kahramanca görev yapıyor; uydu telefonu olmasa bile... Anlatmasam daha iyi.

Ergene gözaltında


ERGENE Nehri'nin kirliliği ile ilgili olarak TBMM'de oluşturulan araştırma komisyonu iki günden beri bölgede geziyor. 12 milletvekili, il çevre müdürlüklerinin yönlendirmesiyle Çorlu ve Çerkezköy'deki toplantılara katılıyor, bürokratlarla görüşüyor.

Ergene'yi evsel mi, sanayi kuruluşlarının kimyasal atıkları mı kirletiyor? Geziye katılan bir siyasetçi, bize komisyona iletilmek üzere şunları anlatıyor:

Komisyon Başkanı Yahya Baş ve öteki üyeler, TEMA'nın ve Trakya Üniversitesi'nin hazırladığı raporları mutlaka okumalıdır.

Milletvekilleri, Çorlu'daki 104 deri fabrikasının bağlı olduğu ortak arıtma tesisini, bir de Nur Tekstil'in örnek arıtma tesisini gördüler. Acaba hangisi 24 saat çalışıyordu. Nur Tekstil'i kutladılar mı?

Komisyon üyeleri, Çevre Müdürlüklerinden çok Ergene boyundaki köylere de gitmelidirler ki; köylülerden asitli sulardan gözleri kör olan kaplumbağa ve kurbağların öyküsünü dinleyebilsinler; düşük yapan hayvanların insan sağlığına ne tür zararlar oluşturduğunu, Uzunköprü'de çeltik ekiminin neden azaldığını öğrenebilsinler. Ve... Yeraltından hangi fabrikaların günde kaç ton kaçak su çektiğini, buna karşılık Edirne'deki DSİ Bölge Müdürlüğü'nün kaç fabrikaya izin verdiğini, hangi kot ve kola fabrikalarının günde kaç ton su tükettiklerini, Trakya'nın altındaki suyun sorumsuzca tükenmesinin jeolojik bir olaya neden olup olmayacağını sormalıdırlar.

Komisyon gerçekleri, bürokrasinin dışında da yaşayanlardan araştırıp öğrenmelidir.

Peki sonuçta Ergene'nin kurtarılması için Meriçli (Edirne) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan bütçeden para verecek midir? En önemlisi de budur.

Kültür’ün ‘kültürlü’ kadroları hazır


ANKARA'dan Ş.E.A. yazıyor:Kültür ile Turizm bakanlıklarının birleşmesi de çok ilginç bir birleşme olacaktır. Birleşmeyle ilgili yeni tasarı; Kültür Bakanlığı'na atanan Erkan Mumcu'nun 11 danışmanıyla iki gecede (yapılanmayla ilgili) hazırlanıp Meclis'e sevk edilmiştir. Büyük bir ihtimalle bu hafta içerisinde Genel Kurul'da görüşülecektir.

Atamalarda liyakatli kişilerin göz önüne alınmayacağı anlaşılmaktadır. Şöyle ki; belirtilen 11 danışman bakanlığı hiç tanımayan ve devlette tecrübesi olmayan kişilerden ibarettir. Zaten Mumcu hiçbir bürokratıyla, yani birim amirleriyle göreve geldiğinden bugüne kadar tanışma toplantısı hariç görüşmemiştir. Bu danışmanlarla sohbet ve kadrolaşma planları yapılmaktadır. 'Danışmanların başdanışmanı' unvanını alan, bazı gazetelerde de belirtilen şahıs, devlette tecrübesi olmayan 'musluk tamircisi' Sabri Bayar'dır. Kültür Bakanlığı'ndan 10 gün önce 265 kişinin özgeçmişleri alındı. Bu kişilerin değerlendirilmesi, yani bakanlıklar birleşince atanacak yerlere isim belirleme yetkisi bu beyefendidedir.

Hani devlette devamlılık esastı!

Yine Rize ve maç muhabbeti


BEN, Kalkandere'nin (Rize) 9 yıllık Belediye Başkanı Nihat Çolak'ım (ANAP). Rize-Kayseri maçıyla ilgili olarak yazdıklarınız arasında, Kalkandereliler için Rize'nin en belalı ilçesi denmesi sözüne üzüldüm. Birçok hemşerim beni aradı. Artık silah, kan, cinayet sözcükleri 20 yılın öncesindeki 'Karadere'de kaldı Yalçın Bey... Bu lekeyi kaldırmak için kavga veriyorum. Polis ve jandarma açısından Rize'nin şimdi en olaysız ilçesiyiz.

Bir anımı anlatayım: Şimdi Denizli Valisi olan Recep Yazıcıoğlu, ilk kaymakamlığını 1976 yılında burada yapmıştı. Ayşe Kulin, Yazıcıoğlu ile ilgili 'Köprü' adlı romanında Kalkandere'yi öcü olarak anlatır. Kulin'e ‘‘Sizi dava edeceğim’’ dedim. Recep Bey de bunun üzerine ‘‘Reklamın kötüsü olmaz’’ dedi. Unutmuştuk, şimdi bu sözü siz hatırlattınız.

Bizim Kalkandere'nin merkez nüfusu 9 bindir; ama 70-80 bin de dışarda yaşar.

Ben aynı zamanda Rizespor'un yöneticisiyim. Kayseri olaylarında bir maksat aramak istemiyoruz. Milletvekilimiz Abdülkadir Kart'a hiç tasvip edilemeyecek şeyler yapan Kayserispor Başkanı Mete Eke, keşke kendisini bir tanısaydı? Dövülen Başkan Yardımcısı Nurettin Cengiz, Sedat Peker'in amcasının oğludur. Bunların bu maçla bir bağlantısı olamaz. Bakın işler nereye geldi?

ANAP'tan % 60 oyla geldim ama memnun değiliz artık; nitekim memnuniyetsizliğini de vatandaş gösterdi. Rizeli bütün liderleri tanırım, beni severler.

Rizespor olarak tepki duyduğumuz bir şey var; bir ilin valisinin -Kayseri- tanımadığı Rizesporlu kalabalığa doğru -aralarında Rize Emniyet Müdürü de var- 'Rizespor'u kurtarmaya mı geldiniz?' demesi ne kadar doğrudur? Emniyet Müdürü de 'Efendim ben Ankara'daydım, milletvekilleri ile manevi destek vermeye geldim' yanıtını vermiş... Rizeliler de 'kim bu adam?' demişler, Emniyet Müdürü de, Rizelilerin sorusu üzerine kendisini tanımayan bu kişi için 'Bey Kayseri Valisidir' demiş; yani hoş olmayan bir durum yaratılmış.

Bugün sahamızda Gençlerbirliği ile oynayacağız.Kayserispor ve Kayseri halkına yönelik hiçbir tepkimiz olmayacak; sporun kardeşlik, centilmenlik olduğunu göstereceğiz...
Yazının Devamını Oku

Neden, Kayseri-Rize kavgası

8 Nisan 2003
<B>Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasındaki gizli çekişme su yüzüne çıktı</B> CUMARTESİ günü Kayseri'de 1-1 biten Kayserispor-Çaykur Rizespor karşılaşmasından sonra çıkan olayların arkasında siyasetten parasal ilişkilere, AKP ile MHP arasında su yüzüne çıkan çekişmeye kadar uzanan bir sürü neden bulunuyor.

Peşinen söyleyelim; çok tehlikeli bir süreç başlayabilir. Bunun için herkesin olayları serinkanlılıkla değerlendirmesi gerekiyor. Hele Rizeli ve Kayserili okurlarımızın şiddet ifade eden çıkışları spor barışına hiç yakışmıyor.

Olayı anlayabilmek için iki tarafı da dinlemek gerekiyor.

RİZELİ FUTBOLCUNUN BONSERVİS BEDELİ

Rize 'Yeşil Zümrüt' Gazetesi'nin sahibi Faik Bakoğlu anlatıyor:

‘‘Rize ile Kayseri maçı daha önce, Rize'nin sahasının kapalı olması nedeniyle Ordu'da yapılmış ve 2-0 galibiyetimizle sonuçlanmıştı. O maçta da taraftarlar arasında saha dışı olaylar olmuştu. Ayrıca, Rize'den sezon başında Erzurum'a verilen oradan da Kayseri'ye kiralanan Rizeli Barış Özkan adlı futbolcunun bonservis bedeli nedeniyle iki takımın arası zaten açıktı. Rize, Kayseri'nin gelirlerine temdit koyduruyordu.’’

Olayları sadece bu boyutta almamak gerekiyor. Erdoğan'ın Rizeli, Gül'ün de Kayserili olması siyasi çekişmeyi de gündeme getiriyor.

Rize'den bazı siyasetçiler de görüştük...

TAYYİP-GÜL REKABETİ

Gül
Başbakan olunca, Kayserili bazı yandaşlarını çeşitli görevlere getirmiş; hatta, Rize Milletvekili Sütloğlu'nu Çevre Bakanı yapmıştı. Özel Kalem Müdürü'nden korumalarına kadar düşünürseniz Gül'ün kadrosu, 4 ay aradan sonra gitmiş oldu... Yaşanan buruklukla birlikte geride gizli bir çekişme ve rekabet de ortaya çıktı. Mesut Yılmaz'la her alanda etkinliği görülen Rizeliler'in, Kayserili bir Başbakan'a niye tahammül edemediklerinin sorgulanması gerektiğini söyledi Rizeli bir ANAP'lı bize...

VALİNİN KELLESİNİ İSTİYORLAR

Cengiz İnşaat'
ın sahiplerinden olan Ekrem Cengiz'in yeğeni Rizespor Asbaşkanı Nurettin Cengiz... Sedat-Vedat Peker kardeşlerin teyze çocuğu olan N. Cengiz yoğun bir geçmiş olsun mesajı ve çiçek yağmuruna tutulmuş; ‘‘Kayseri'ye emrin var mı?’’ diye notlar gönderilmiş kendisine.

Dayak diyenlerden Abdülkadir Kart, Tayyip Erdoğan'a en yakın milletvekillerinden... Kayseri Valisi Nihat Canpolat ve Emniyet Müdürü'nün kellelerini istemiş Erdoğan'dan... Erdoğan da ‘‘Bakarız’’ deyince, araya Abdullah Gül girmiş. Gül ve Erdoğan olayların gerginleşmemesi için ilgili kişilere talimat vermişler:

‘‘Aman gerginlik yaratmayın.’’

KALKANDERELİLER VE ÜLKÜCÜLER

Cengiz
ailesi Rize Kalkandereli, güvenlik kayıtlarına göre bölgenin en 'kavgacı' ilçesi olarak biliniyor. Gençlerbirliği ile yarın kendi sahasındaTürkiye Kupası yarı finalini oynayacak olan Rizelilere soğukkanlı davranmaları öneriliyor herkesçe...

Olayların arkasında bir başka neden de, gizliden gizliye su yüzüne çıkan AKP ile MHP arasındaki çekişme gösteriliyor. Kayserispor Başkanı Mete Eke, eski bir ülkücü... Kayseri'den arayan AKP'li bir okurumuz, ‘‘Kayserispor'u yönetenlerin nasıl kişiler olduklarını bizler biliyoruz’’ dedi. Mete Eke, 12 Eylül 1980'de Konya 2. Ordu Komutanlığı Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından cürüm işlemek amacıyla 'çete oluşturmak ve yönetmek' iddiasıyla yargılanmış...

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı AKP'li Mehmet Özhaseki partisinin Rize milletvekillerinin yaralanmasına çok üzülmüş ve onları belediyenin hastanesinde tedavi ettirmiş... ‘‘Sahaya inmeseydiniz belki bu olaylar olmazdı’’ demiş.

Kay-TV Genel Yayın Yönetmeni Recep Bulut, olayı kaşımanın kimseye bir yararı olmayacağını belirtti. Rizelilerin valiyi suçlamasına karşın ‘‘Vali ne yapsın, tarafları ayırmak için didinip durdu. Kimse haksızlık etmesin. Her iki kentin sporseverleri, kana kan hesabı yapmamalıdır. Yoksa bundan herkes zarar görür’’ dedi.

Kayseri’ye böyle başkan olur mu?


AZERBAYCAN'daki işlerini yarım bırakarak dün İstanbul'a dönen Rizespor Başkanı Ekrem Cengiz, bugün bir basın toplantısını yapacağını söyledi bize; ‘‘Halbuki maç güzel geçmiş; ama sonradan başkanın tahriki ile olaylar çıkmış. Bir kulüp başkanının, yöneticileri ile birlikte milletvekillerimize saldırması dünyada görülmüş şey değil! Bunun hesabı görülmelidir’’ diyor.

‘‘Kayseri'deki maçlarımızda hep dostluk gördük. İkinci maçı da aynı hakem -Bülent Demirlenk- idare etmiş. Hakemden şikáyetimiz yok aslında. Ancak Kayseri'nin başkan ve yöneticilerinin bu olaylara karışmasının nedenini anlamıyoruz. Federasyonun bu olaylara seyirci kalmaması lazım. Ayrıca kulüp başkanlarının kimlerin eline geçtiğinin de bir göstergesidir bu... Benim de size bir gün hangi koşullarda kulüp başkanlığı yaptığımı anlatmam gerekiyor. İyi niyetli insanlar bu manzara karşısında sosyal faaliyetlerden kaçınmak istiyor.’’

Kırşehir Kalesi mertliğin sembolüdür


MEHMET Atılgan adlı kişinin CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın TBMM'deki çirkin konuşmasına açıklık getirdiğini sanarak tarihi Kırşehir Kalesi için, ‘‘Geçmişte burası erkek fahişelerin çıkıp kendilerini sattıkları yerdi’’ şeklinde yorum yapması, bütün Kırşehirlileri yaraladı. Bu tepe öyle ıssız bir yer değildir. İl Jandarma Komutanlığı ve öğrenci pansiyonu olarak yıllarca hizmet vermiştir. Konya'nın Alaattin Tepesi

gibidir. Kimsenin Kırşehir'i kötülemeye hakkı yoktur.

Dursun YASTIMAN

Gazeteci-KIRŞEHİR


Halil Bezmen Allah’a havale


HALİL Bezmen tahliye edilmiş. Resimlerde bütün aile gülerek poz veriyor. Bize karşı işlediği suçları bizler (hisse senedi mağdurları!) bağışladık mı? Elimizde Mensucat Santral'ın çöpe atılmayı bekleyen senetleri var. Kendisini Allah'ın adaletine havale ediyorum.

Aynur ARAN-ERENKÖY


MESAJ


RESSAM Nermin Seyhan'ın, Yeşilköy 2001 Sanat Galerisi'nde (Yeşilköy-2001 Kolej) açtığı sergisi 26 Nisan'a kadar açık kalacak.
Yazının Devamını Oku

Korsancılık kitapçılığı öldürüyor

6 Nisan 2003
<B>BU</B> kez size korsan yayıncılardan ve onun destekçisi belediyelerden şikáyetçi olacağım. Malumunuz olduğu üzere, <B>İstanbul</B>'un ve <B>Türkiye</B>'nin birçok yerinde kurulan tezgáhlar üstünde yayınevlerinin kitabı, üçte bir fiyatına satılmaktadır. Okumayı teşvik ettiklerini sanan birtakım belediyeler bu tezgáhların kurulmasına göz yummaktadırlar. Garip pazarcı esnafının karşısında aslan kesilen belediyeler, sahtekárların karşısında süt dökmüş kedi misali pısıp kalmaktadırlar. Aslında onlara izin vermekle bir suça iştirak ettiklerinin farkında değiller. (Farkında olmamalarının imkánı var mı?) Korsan yayıncılar vergi, KDV, telif ücreti, maaş, çevirmen ücreti ve diğer emeklerin karşılığını ödemedikleri için, kitabı bu kadar ucuza satabilmektedirler.

Kitabın sahtesinin satılmasına göz yuman belediyeler, acaba neden sahte paranın, çalınmış eşyaların satılmasına ve dağıtılmasına karşı çıkmaktadırlar.

Sahte kitap basmakla sahte para basmak, yasa karşısında aynı suç gibi telakki edilmektedir. Çalınmış eşyayı almak ne kadar suçsa korsan kitabı satmak ve almak da o kadar suçtur.

Eğer belediyeler sınırları içinde korsan kitap satan tezgáhların açılmasına izin vermezlerse bu sorun çözülecektir. Sizin aracılığınızla korsanların işbirlikçisi ve suç ortağı belediyelere şu mesajı vermek istiyorum.

‘‘Ey okumayı, kültürü teşvik ettiğini sanan cahil yetkililer... Suç ortaklığınız biraz daha devam ederse piyasada ne kitap basan yayınevi, ne kitap yazan yazar, ne kitap çeviren çevirmen, ne de kitap satmak isteyen kitapçı kalacaktır. Sizin teşvikleriniz sayesinde kitapçılık sektörü hızla sona doğru yaklaşmaktadır. Eğer böyle giderse, işbirliği yapacak korsan da bulmayacaksınız. Çünkü ortalıkta kitap falan kalmayacaktır.

O zaman kına yakabilirsiniz.’’

Mehmet YAŞİN-Doğan Kitapçılık Genel Yönetmeni-İSTANBUL


Hangisine inanalım?


POWELL, Bush yönetimi adına bize güvence verip, ‘‘Musul ve Kerkük'te kontrolü biz sağlayacağız. Iraklı Kürt grupları bu şehirlere sokmayacağız’’ diyor.

Fakat, Almanya'nın ünlü Focus Dergisi (31.3.2002); savaş sonrası Irak Kürtlerine çok geniş bir şekilde otonomi verileceği ve bu kısmi bağımsızlığın kalbinde 10 milyar varillik petrol rezervine sahip olan Kerkük'ün olacağını, Amerika'nın Kürtlerle yaptığı gizli görüşmelerde söz verip mutabakata vardığını yazıyor. (Haber, Bonn'da yaşayan İranlı eski bir Kürt diplomat olan Ali Gazi'ye dayanarak veriliyor.)

Şimdi söyleyin, hangisine inanalım.

Ş.UYANIK-Betzdorf-ALMANYA

Partiler de Hazine yardımından tasarruf etsinler


MİLLİ birlik ve devlet-millet dayanışması adı altında inleyen orta sınıfın yine sırtına biniliyor. Ev ve otomobil ek vergileri yetmedi; nemalar ve kamu işçilerinin ikramiyeleri ertelendi. Ay sonunu nasıl bulacağım diye inleyen memurun zammı rafa kaldırıldı. Şimdi de vatandaşın ölümlük-dirimlik diye tabir ettiği bileziklerine ve yarı maaşlarına göz dikildi. Vatandaşın duyguları istismar edilmeye çalışılmaktadır. İktidar partisine sormak lazım: Hazineden aldığınız yardımın ne kadarını geri vereceksiniz? Makam otolarının kaçı iç borçlarımız için feda edilecek. Önce iktidar nimetlerinden faydalanan kişi ve kurumların yapacakları fedakárlıklar belli olmadan bu kampanyanın başarıya ulaşmayacağı kanaatindeyim.

Mustafa Asım UZ-AFYON

SPORCULAR DA PRİMLERİNİ BAĞIŞLASIN


A Milli Takım oyuncularımızı Avrupa Futbol Şampiyonası'nda bir kez olsun prim, cip gibi maddi değerler için değil, kendi onurları ve Türkiye için mücadele etmeye çağırıyorum. Millilerimize 'alınacak derece ne olursa prim almayacaklarını veya aldıkları primleri el sürmeden örneğin Mehmetçik Vakfı gibi bir vakfa hibe edeceklerini' beyan etme çağrısında bulunuyorum.

Ahmet ÇALLI-KADIKÖY

İlginç kitaplar


STAR yazarı Saygı Öztürk 'Devletin Derinlikleri'nden sonra ikinci kitabı 'Kasadaki Dosyalar'ı (Ümit Yayıncılık) yayınladı. Öztürk kitabında, İsmet İnönü'nün Atatürk'e sunduğu gizli Kürt raporunu, Apo pazarlığının belgelerle bilinmeyen öyküsünü ve Abdullah Öcalan'ın pek bilinmeyen itiraflarını açıklıyor.

DATÇALI gazeteci Sinan Kara, gazetecilikte başına gelen ve hapishaneye kadar varan olayları 'Sinan'ın Kara Kitabı'nda (Ozan Yayıncılık) yalın ve akıcı bir dille anlatıyor.

CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol'un, Kurtuluş Savaşı öncesinde Foça-Ayvalık-Midilli üçgeninde yaşanan ve Ege'de yaşayan iki halkta derin izler bırakan olayları anlattığı ‘Büyük Ayrılık’, Doğan Kitap tarafından yayınlanıyor.

GAZETECİ Güler Kazmacı 'Her Yanından Tuttum Aşkın' (Gendaş Yayınları) kitabında, aşka tam 74 farklı tanım getiriyor.

Biliyor musunuz?


YÖK'ü etkisizleştirmek için üniversite okutman, uzman ve öğretim görevlilerinin kadrolarının YÖK'ten alınıp, devlet memurları gibi Bütçe Kanunu'na sokulduğunu ve bundan sonra bu kadrolara alınacakların merkezi sınavdan geçirileceklerini...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘İnsanlığın en büyük gereksinimi adil olmayı bilmektir.’’

(Tristan Bernard)

MESAJ


SEÇMEN Sizi Gözetliyor' (SSG); seçmenler ile '5 yıl için kendilerine vekálet verdikleri' arasında beş yılda bir kurulan bağlantıyı sürekli diyaloğa dönüştürmeyi amaçlayan bağımsız bir girişim... Milletvekillerine gönderdikleri son mesajlarında, ‘‘TCK 169. madde: Teröriste barınak, yiyecek vs. sağlamak, yardım ve yataklık suçu... ABD'ye lojistik destek veriyoruz. Ne var fark?!’’ diye soruyorlar.
Yazının Devamını Oku

Humeyni de AKP gibi önce bürokrasiyi dağıtmıştı

5 Nisan 2003
<B>ANKARA'</B>dan bir bürokrat telefon ederek, <B>‘‘Sürekli olarak bürokrasideki atamalardan örnekler veriyorsun. Yazılanlar gerçekten önemli fakat bir ayrım var ki, o hepsinden daha önemli’’ </B>diyor. Önemli olan ne acaba?

Anlatıyor:

‘‘Bilindiği gibi Resmi Gazete'de yayınlanan atama kararlarında içerik olurdu... Dikkat ederseniz AKP iktidarı dönemindeki atamalarda özgeçmiş diyebileceğimiz bir hizmet dökümü yok. Örneğin, bilmem kim şuradan buraya daire başkanlığına atanmıştır ibaresi vardır.

Ama şimdi hangi görevden gelmiştir, kimdir, sorusu saklıdır!

Hizmet akışları yoktur; çoğu bürokraside çalışmamışlardır. Veya atamaları uygun olmadığından 'vekáleten' görevlendirilmişlerdir.

Bunların yaptıkları atamaların tümü yasadışıdır.’’

Atamaların bir anlamı var demek ki.

- Olmaz olur mu, herkesçe malum nedenleri var. Çeşitli cemaate (Nakşibendi ve Fethullah) veya bir gruba bağlı (Aykut Edibali'nin Milli Mücadele) ne kadar deneyimsiz kişi varsa ataması gerçekleştiriliyor. Bir benzetme yapılırsa, İran'da Şah Rıza Pehlevi sonrasında Humeyni'nin yaptığı atamalara benziyor.

Neden İran?..

- Hatırlayın; İran 1974'te bizim Kıbrıs meselemize yardım için Fantomlarını göndermişti... 1980'lerde Şah devrildi; Humeyni geldi. Geçmişte kendisiyle kıyas bile edilmeyecek Irak'la 10 yıl savaştı, yenemedi. Neden? Çünkü İran'ın beyin gücü kalmamıştı. Humeyni'nin bürokraside ve askeriyede büyük tahribat yapmıştı. Çoğu ya asıldı ya da devletten atıldı. Bir kısmı da yurtdışına kaçtı.

Ama her gelen iktidar kendi adamlarıyla çalışabilir.

- Demokratik bir ülkede elbette siyasi iktidar legal olarak iktidar nimetlerinden yararlanacaktır. Bugüne kadar da böyle olmuştur. CHP, MHP, ANAP, DYP, AP vb., kendi yandaşlarını bürokrasiye taşımışlardır. Bir farkla; devlet umuru görmüş, tecrübeli ve de devletin içinden atama yoluna gitmişlerdir.

BUNLAR YAHUDİ Mİ?

Belediyelerden gelenler biraz olsun bürokrasiyi tanıyorlar ama...

-
Yanıbaşımızda tüm dünyayı ilgilendiren bir savaş varken İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yıpranmış isimlerini Türkiye gerçeğini bilmeden başkentte önemli görevlere atamak, Cumhuriyet'in kadrolarını kıymak, en azından korkunç bir yanlışlıktır. Son Denizcilik Müsteşarlığı ve Sanayi Bakanlığı Müsteşar Yardımcılıkları ile Genel Müdürlüklerine yapılan atamalara bir bakın... Ahbap-çavuş ve tarikat ilişkilerini göreceksiniz. Hani 'mason teşkilatı' derler ya; aynısı... Yani doğuştan bir birliktelikleri vardır; dışardan kimseyi sokmazlar aralarına... Sanki bunlar çok sevmedikleri Musevi ırkından mıdır? AKP ülkede çok tehlikeli bir süreçi başlatmıştır.

Savaşın gölgesinde, Cumhuriyet rağmen yapılan bu atamalara hiçbir yurtsever kayıtsız kalamaz.''

Bunları okuyunca insan ürperiyor.

Evet, geçenlerde kaçırılan uçaktan kimlerin çıktığını görüp; hafta sonları devletin cipleriyle İstanbul'a gelip, pazar akşamı dönen belediye bürokratlarını izledikçe... Milletvekilleri lojmanlarının neden lağvedilmek istendiğinin gerekçesi hálá açıklanmadıkça... Bu ne cüret demek gerekiyor! Görevden alınanlar katil veya soyguncu muydu?

Seçmen beni iktidarı yaptı, istediğimi yaparım anlayışı kamu vicdanında inanılmaz yara açmıştır. Ancak bunun bedeli vardır.

Kırşehir kalesi


CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır geçen çarşamba günü TBMM'de yaptığı konuşmada, ek vergilere ve vatandaştan bağış toplamaya atfen hükümete seslenerek, ‘‘Bu yaptığınızı bizim Kırşehir'de yapsaydınız, size ya Kale'ye çıkın ya da Kapıcı Camisi'nin önüne mendil açın derlerdi’’ dedi. Kale'ye çıkmanın ne olduğunu bilmedikleri için AKP'liler tepki gösterdi. Oysa, Kale'ye çıkmanın anlamı pek de yenilir yutulur bir söz değildir. Şöyle ki: Kırşehir'in ortasında büyük bir yığma Kale vardır. Geçmişte burası çok ıssız olduğu için erkek fahişeler buraya çıkıp, para karşılığı kendilerini satarlarmış. O günden bu yana da Kırşehir'de paraya düşkünlere ‘‘Kaleye çık’’ denir. Yine de en iyisi AKP'liler Kale'ye çıkmanın anlamını bilmeseler iyi olur.

Mehmet ATILGAN KIRŞEHİR

MESAJ


'TÜRKİYE'nin Savunması, Irak ve Kıbrıs' paneli, Konak Atatürk Kültür Merkezi'nde 13.00'te; Prof. Suat Çağlayan'ın yönetceği panelin konuşmacıları; Prof. Erol Manisalı, Dr. Doğu Perinçek, Prof. Şükrü Sina Gürel.

‘‘SAVAŞA Karşı İstanbul Buluşması’’ yürüyüşü ve mitingi; bugün 13.00-16.30 arasında Çağlayan'da; 'Savaşa Hayır' bildirisini Mustafa Alabora ve Ayşe Emel Mesci okuyacak; mitinge katılacak gruplar arasında Yeni Türkü de var.
Yazının Devamını Oku

Striptiz ekonomisi

4 Nisan 2003
<B>REFAHYOL</B> hükümeti döneminde <B>Erbakan'</B>ın danışmanlığını yapan İÜ İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. <B>Osman Altuğ'</B>un, <B>Best FM'</B>e söyledikleri, istek üzerine sık sık yayınlanıyor. Tayyip Erdoğan'ın duygu sömürüsüne karşı Altuğ'un söylediklerini okumak ister misiniz?

‘‘Türkiye'de uygulanan ekonomi striptiz ekonomisidir. Bütçe açık, ödemeler dengesi açık, dış ticaret dengesi açık, istihdam dengesi açık, bankaların pozisyonları açık... Savaş tahvili çıkarıp kime satacaksın? Parası olana... Üçkáğıt ekonomisine...

Türkiye ekonomisini tahviller hamile bırakmaktadır. 'Savaş tahvili' diye yeni bir çocuk doğurmaya çalışıyorsunuz. Savaş tahvilinden sonra 'barış tahvili' mi çıkartacaksınız?

Herkes 100 dolar versin, ben de memleketi yöneteyim! Harika değil mi?

10 milyon insan işsiz... Bir kişi sana üç kuruş para yolladı diye bunu ülke geneline yayamazsın.

Demokraside servet vergisi olmaz; teokraside olur, komünist sistemde olur... Faizden vergi almayıp milletin iki göz odasından vergi alıyorsun. Caminin önünde para toplayarak bir yere varamazsın.

Devlet yardım toplamaz, devlet bağış kurumu değildir.

Devlet gereğini yapar. 623 milyar liraya kadar faizcilerden vergi almama kararı çıkartmışsın. Zengin de, yoksul da aynı vergiyi ödüyor. Çaktırmadan vergilendiriyorsun; 'namert vergisi'... Neyinden vergi alacaksın? Bir sokağa çık, Allah'tan kork, vatandaşı gör; adam aç!..

Millet de seni bekliyor... Aman Tayyip gelse de biz buna yardım etsek diye...’’

Akıllılar, cahiller

‘‘DÖVÜŞTE usta olanlar öfkelenmez. Kazanmakta usta olanlarsa korkmazlar. Dolayısıyla ákıllılar dövüşmeden önce kazanır, cahiller kazanmak için dövüşürler.’’

Buket Uzuner'in 'Kumral Ada Mavi Tuna' adlı kitabından aldım bunları. İçinde bulunduğumuz dünya haline çok uygun değil mi?

Bedriye MAYUK-TORBALI

Yargıdan kurtulamazlar

IRAK
Enformasyon Bakanı El Sahhaf ‘‘Oğul Bush Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmalı’’ diyor. Zaten, uluslararası bir sivil toplum örgütü, baba Bush için 1991 Körfez harekátında bir sığınakta 400 küsur sivilin bombayla ölümü nedeniyle, kanıtlarıyla suç duyurusunda bulundu. Oğul Bush için de ulusal bir sivil toplum örgütü suç duyurusu yaptı. İşin ilginç yanı Halepçe katliamı sanığı Saddam da bu mahkeme de yargılanacaktır. Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin statüsünü hálá benimsemeyen iki ülkeden birisi ABD, diğeri Irak...

Statüyü kabul etmeme, yargılanmayı önleyemiyor.

Darısı Blair ve Aznar'ın başına.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

GÜNÜN UYARISI

‘‘Orman vasfını kaybetmiş alanların orman alanı dışına çıkarılması yanlıştır; yoksa ülkemizin geleceğini kaybederiz.’’

(İÜ Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Doğan Kantarcı)

Tehlikeli kadrolaşma

AKP hükümeti ‘‘değiştik’’ kandırmacası arkasında takıyye yapmaya devam ediyor. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bugüne kadar olan en büyük kadrolaşma hareketini gerçekleştiriyor. Çok tehlikeli bir durum. Laik güçlerin çok dikkatli olmaları gerekli. Aksi halde ulus olarak altından kolay kolay kalkılamayacak bir fatura ödemek zorunda kalabiliriz.

Eser ÖZALTINDERE-İSTANBUL

Kime ne!

GAZETEMİZE
gönderilen e-posta mesajında çok şeyler anlatılıyor: Milli Eğitim İl Müdürlüklerine din öğretmenleri getiriliyor, bana ne!

Kamu bankalarının başına İslami banka yöneticileri getiriliyor, bana ne! Özelleştirmelerde yeşil sermayenin önü açılsın mı?

Tarikatçı bir Maliye Bakanı'na Türkiye'nin önemli varlıkları -THY, Tekel, TÜPRAŞ, Erdemir- Öİ'ye bağlanıyor, bana ne!

Sırf türban serbest kalsın diye YÖK Kanunu değiştirilecek, kime ne!

Türk ordusuna, eski konuşmalarında 'cellat' diyenler bu partinin yandaşları arasında yer alıyormuş, bana ne!

Vatan yine 70 cente muhtaç duruma getirilmek üzere, kime ne!

SSK emeklisi 52 yaşında bir vatandaş bu olmazlara karşı ne yapabilir ki... Kıvrıkoğlu Paşam, sen olsaydın böyle mi olurdu?''

Kim ne derse desin aydın kesim böyle düşünüyor.

Büyükşehir’deki ‘derin hikáye’ye

İSTANBUL Büyükşehir'le ilgili yazınızda AKP içindeki çekişmeyi yansıtıyorsunuz. Orada isimleri geçen Ahmet Genç (Eyüp), Hüseyin Bürge'nin (Bayrampaşa) gönlünden Büyükşehir Belediye Başkanlığı geçtiği kulislerde konuşuluyor. Ancak Tayyip Erdoğan'ın adayı Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş'tır. Refahyol döneminde Topbaş, Taksim'e cami projesinin gerçekleştirilmesi için Anıtlar Kurulu'na atanmıştır. Yerel yönetimler yasasını kendisiyle görüşerek biçimlendirtmiştir. Bu nedenle kimsenin başkan adaylığına kalkışmamasını bir AKP'li olarak öneririm.''

ALİ Müfit Gürtuna, Büyükşehir Belediye Meclis üyelerinden bazılarını geçen ay Japonya'ya götürdüğüne göre, acaba bu üyeler kendisine neden karşı oy verdiler? Demek ki, hassas bir durum var.

M.M.-PENDİK

BAĞCILAR
Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık ‘‘Küçük bir düzeltme yapıyorum; AKP Büyükşehir Meclis Grup Başkanı Hüseyin Evliyaoğlu Bağcılar değil, Güngören Belediye Meclis üyesidir. İmar değişikliği ile ilgileniyorsa Güngören İlçesi olabilir bu. Ben Büyükşehir'le fazla alakalı birisi değilim, fikrim varsa söylüyorum. Bize 600 bin Bağcılarlı yetiyor.’’ dedi.
Yazının Devamını Oku

Gürtuna operasyonu ve bir derin hikáye

3 Nisan 2003
<B>BÜYÜKŞEHİR </B>Belediye Meclisi'nde garip şeyler oluyor. Geçen hafta yarı bir <B>'darbe' </B>girişimi yapıldı ancak başarı sağlanamadı. Büyükşehir Belediyesi, Tayyip Erdoğan döneminden beri medyaya pek kapalıdır. Meclis üyelerinin çoğu görevlerini yerine getirmezler. Getirenler de, iş takipçiliği ve rant peşinde koşanlardır.

Ali Müfit Gürtuna'nın faaliyet raporunun reddedilmesinin altında neler yatıyor. Arayan muhalefet partilerinden birinin üyesi, ‘‘Nelerin olup bittiğini öğrenmenizi istiyorum’’ dedi.

Ve sorduk:

Evet bu kavga neden bir anda patladı? AKP'liler neden Gürtuna'yı hedef aldılar?

- İlk önce Büyükşehir Belediye Meclisi'nin oy dengelerine bakmak lazım. Meclis'te şu anda 202 üye var; bunların dağılımı şöyle: AKP 50, SP 48, ANAP 38, DSP 26, CHP 10, YTP 3 ve Bağımsızlar 14, Boş 4.

Bu tablo AKP kurulduktan sonra böyle oluştu. İktidara gelince de AKP ve SP'liler arasında görünürde siyaseten bir ayrılık doğmuş oldu. Ancak, menfaat birliktelikleri ise devam etti.

AKP-SP RANT İÇİN EL ELE

Gürtuna, bu üyelere karşı kapıları kapattı mı?

- Hayır... Ne talepleri varsa Erbakan ve Erdoğan'ın güçleri oranında dengeli tutuyordu. Bu AKP iktidarına kadar böyle sürdü. Anlaşılan AKP şimdi bununla yetinmeyerek daha fazla şeyler istiyor. Bu nedenle Gürtuna'ya yüklenip kelle istiyorlar.

Buna AKP'nin diş gösterme senaryosu da denilebilir mi?

-
Tabii, Gürtuna düşürülürse Belediye Meclisi'nde üye çokluğuna sahip olan AKP'den bir üye, SP'nin de desteğiyle Belediye Başkanı olabilir. AKP'ye neden destek vermesinler; kendi partilerinin artık ölü olduğunu biliyorlar. Ayrıca, AKP listesinden seçilmek için barışık olmak, göz kırpmak gerekmiyor mu?

TAYYİP ERDOĞAN, MİLLİ GAZETE'DE MUHABİR OLARAK ÇALIŞMIŞ

AKP'nin başkan adayı kim?..

- Birçok isim var... Ama en aktif çalışan; AKP Grup Başkanı ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu, Çorumlu Hüseyin Evliyaoğlu'dur. 1994'te RP'den Bağcılar Belediye Meclisi'ne seçilmişti. Meclis üyesi Mustafa Şimşek'in İris Tekstil şirketinde çalışıyor gözükmüş; daha sonra zabıtanın ve itfaiyenin giyim ihalesini bu şirkete bağlamış birisidir. Faysal Finans'ta da bir süre çalıştığı ve Bağcılar'da bazı plan tadilatlarında etkili olduğu söylenir. Erdoğan'ın çok sevdiği Yalova Esenköy'de yazlık villa sahibidir. Kendisini Bağcılar Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık'a da sorabilirsiniz. Evliyaoğlu, Erbakan takımının 'Milli Gazete'sinin muhasebe müdürlüğünden siyasete gelmedir... Tayyip Bey'le, Erbakan'ın kontrolündeki 'Milli Gazete'de muhabir olarak çalışırken tanışıyorlar.

Bilmezdik...

BÜRGE VE GENÇ, GÜRTUNA'YA KARŞI

- Tayyip
Bey, Alibeyköy'de bir sucuk atölyesinde muhasebeci olarak çalışmazdan önce, Erbakan Bey kendisine gelir sağlasın diye gazetede muhabir olarak çalıştırmıştır. Evet, Büyükşehir'deki darbe girişiminin arkasında Evliyaoğlu'dan başka İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu da vardır.

Gazeteler Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin Bürge'nin 'Erdoğan ruhunun Gürtuna tarafından yok edildiğini' söylediğini yazıyor.

- Onun hiç konuşmaya hakkı olmaması gerek... Çünkü bu dönemde en çok yatırımların onun ilçesine gittiğini cümle álem biliyor. Sayın Gürtuna ortaya çıkıp bu manzarayı çekinmeden halka anlatmalı.

Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç ise, 'Tayyip Bey'in adamları kıyılıyor' diyor. Doğru mu bu?

- Büyükşehir'deki düzeni ve çalışma ruhunu bozmak istiyorlar ya... Aslında Gürtuna, 'gece yarısı operasyonu'nda çıktı; ‘‘İnsan insaf, burada oturan bürokratlarımın hepsi Tayyip Erdoğan zamanından kalma, çoğunun da mevkii yükseldi’’ dedi. Aslında maksatları bu değil, Gürtuna'nın kellesini koparmak. Eee, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 5 katrilyonluk bir bütçeye sahip; yalnızca bu yıl yapılacak ihalelerin tutarı 1.5-2 katrilyondur. İktidar olduklarından pastayı bölüşmek istemiyorlar; 'benim önüme getir' diyorlar. Eğer Gürtuna bu talepleri karşılamış olsaydı, bunlar başına gelmez, sıkıntıya düşmezdi. Açıkçası bütün kavganın temeli budur.

BANA HİZMET EDECEKSİN

Gürtuna bu ağır dalgaya karşı ne yapabilir?

- Kendisini dik tutmaya çalışıyor... Böyle büyük kentlerin belediye başkanları, genellikle bağımsız olmaları gerektiği realitesine doğal olarak sürükleniyorlar. Nitekim Gürtuna açıklamalarında, 'Büyükşehir belediye başkanlarının bağımsız olmaları gerektiğini' söylüyor. Ama karşı taraf böyle düşünmüyor; 'benim oyumla geldin, bana hizmet edeceksin' anlayışında... Halbuki İstanbul hepimizin. Başkan adil olmak zorundadır; Gürtuna da bunu yapmak istiyor.

ANAP ve Genç Parti'nin Gürtuna'yı kendi saflarına çekmek için uğraştıklarını biliyoruz.

- Bir yanda bizim partiye -ANAP- geçmesi yolunda eski ve yeni genel başkanlarımızın ısrarlı talepleri var. Bildiğim kadarıyla Genç Parti de aynı şekilde Gürtuna'ya talip... Durum öyle hale geldi ki, CHP bile Gürtuna'yı aday olarak düşünebilecek durumda...

Gürtuna önümüzdeki seçimlerde aday olur mu?

- Siyasetin mecraı çok kirlendi; yanlış politikalar ANAP'ı ne hale getirdi, görüyorsunuz. Ben şimdi hangi partiye girmem lazım? İşte Gürtuna da, aynı kirlilik nedeniyle belki de aday bile olmaz. Ama köprülerin altından çok sular geçti ve daha da geçecek...

Gürtuna ile Erdoğan'ın arası gerekten açık mı?

- Belki açık... Ama Türkiye'nin bu şartlarında giderek yıpranan AKP'nin yarın Gürtuna'ya ihtiyaç duymayacağı ne meçhul. İşte bu gelişmeler de Büyükşehir'e hazırlanan 'gizli adayları' bu tür atraksiyonlara yönlendiriyor. Çünkü, duyduğum kadarıyla AKP ve SP genel merkezleri, Gürtuna'nın faaliyet raporunun reddedilmesinden rahatsızlık duymuşlar. Biz ANAP'lılar bu oyunu sezdiğimiz için Gürtuna lehine oy verdik.

Bağış değil vergi verilmeli


ÖNCEKİ akşam bir davette karşılaştığımız Habertürk yazarı Meriç Köyatası tepkiliydi:

‘‘Kimi işadamlarının servetlerinin bir bölümünü bağışlayacağını söylemesi güzel duygulardır ama abesle iştigaldir’’ diyerek şöyle devam etti:

‘‘Halkımız ne yazık ki vergi vermiyor ama zamanı geldiğinde 'devletimiz zor durumda bağış yapalım' diyor. Devletler halkından bağış toplamaz, vergi toplar. Devletler, halkından topladığı bu vergileri de şeffaf bir biçimde harcayıp halkına hizmet götürür. Hazır vergi barışı çıkmışken, adam gibi bir vergi ve harcama reformu gerçekleştirilmelidir.’’

Köyatası, gerçeği söylemiyor mu?
Yazının Devamını Oku