Yalçın Bayer

Hint horozunu tanır mısınız?

1 Haziran 2003
HEREKE'den Kimya Mühendisi Şahabettin Tan, Hürriyet'te bundan bir süre önce yer alan Zeytinburnu'nda horoz dövüştüren Mustafa Kemal Dönmez'in polisçe gözaltına alındığı ve 40 kadar seyicinin dağıtıldığı haberini okumuş; etkilenmiş... ‘‘Gerçekte yüzü gözü kan içinde kalan horozlara bakıldığında ‘Bu ne vahşettir' sorusu akla gelebilir. Bu hal madalyonun bir yüzüdür. Bir de öteki yüzü var. Öteki yüzünü gerçek bir hayvansever olan 50 yıllık arkadaşım Rıdvan Yanılmaz'dan aktarıyorum’’ diyor.‘‘Ben 70 yaşındayım; 60 yıldır hayvanlarla haşır neşirdim; at, eşek, inek, koyun, keçi, tavuk, horoz, her türlü muhabbet kuşları vs... Bunlardan Hint horozu ile 50 yıldan beri et ile tırnak gibi oldum. (Yanılmaz gerçekten de horoz dünyasında bir ordinaryüs olarak kabul edilmektedir.)1956 yılında bahriye askeri olarak denizaltı ile Amerika'nın Philadelphia kentine gitmiştik. Dünyada ne kadar çeşitli kanatlı hayvan varsa, burada bulunduğunu yazmışlar kapıda... Gerçekten on binlerce vardı. Yalnız biri yoktu, o da Hint horozuydu. Yetkililere bunu sordum; haklısınız dediler. ‘Hint horozunun bakımı aslanınkinden daha zordur' dediler: ‘Bir sürü kanatlı hayvanı aynı yere koyabilirsiniz, fakat iki Hint horozunu aynı yere koyarsanız dövüşerek birbirlerini öldürüyorlar. Biz onlarla baş edemedik, onun için özür dileriz.'Rıdvan Yılmaz, Hint horozunu da şöyle tanıtıyor:‘‘Bir Hint horozu 21 günde kuluçkadan çıkar. Beslenmesinde tıpkı bir bebek ihtimamı gösterilir. Haşlanmış yumurta, haşlanmış et ve balık, süt mamulleri, özel yem, mısır, buğday, kuru üzüm, çeşitli yeşilliklerle beslenir. Yavrular ayrı kafeslere konur. Civciv 20 günlükken kendi kendine dövüşe başlar. Dövüşlerde bazen yara bere içinde kalır. Yaralı bir civciv diğerleri tarafından korunmaz. Korunmadığı için daha da çok çullanırlar. Alta kalanın canı çıksının güzel bir örneği...GIDASI DÖVÜŞMEKHint horozuna dövüş öğretilmez, doğasında vardır. Kartal ve atmaca gibi hayvanlar yerde Hint horozu ile dövüşemezler; onları perişan eder. Hint horozunda dövüş idmanları 9-10 ay sonra başlar; kilo alma faslı durduktan sonra horoz arenaya çıkarılır. Arenaya çıkan horoz erkektir. İki saat kadar dövüşebilir; yara bere içinde kalan Hint horozu 8-10 günlük tedavi ile iyileşir. Takriben 21 gün sonra tekrar ringe çıkabilir. İstisnai durumlarda kafesine konulan bir yavru ile katiyen dövüşmez. Çünkü yavru ustasını sesinden tanır.Hint horozu, her zaman dövüşür diye bir kural yoktur. Antrenmanlarda çok iyi performans gösterdiği halde ringe çıktığında dövüşten cayabilir. Rengi süt beyaz olan Hint horozlarından ancak binde biri dövüşür; diğerleri dövüşmez. Dövüşenler genellikle karaçil, vişne çürüğü ve samani renkte olanlardır. Hint horozu en fazla iki sene dövüşür, sonra emekli edilir. İyi cinslerinden damızlık olarak faydalanılır. Hint horozunda şecere önemlidir. Bende 50 yıldır soyu devam eden Hint horozu var.Yarıştan men edildiği takdirde soyu körelir. Bu kanatlının gıdası dövüştür. Bu dünyadan bihaber sözde hayvanseverler, tutumlarıyla Hint horozunun kökünü kuruturlar. Konu bilimsel olarak incelenmelidir. Böylece Hint horozunun nesli korunmuş olur.’’Altı yıl önce kaybettiğimiz Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi'nin, Erdal İnönü'ye ‘Hint Horozu' lakabını takmasının nedenini anladınız mı şimdi?Mescitler nedirALMANYA'dan Gülşen Reinl'ın ‘‘Sertab ve Süreyya tesettürlü değil ki! AKP kızlarımızı rahat bıraksın’’ (30.5.2003) başlıklı yazısında ‘‘Mescitler bir şer yuvası’’ olarak nitelendirilmektedir. Tarih boyunca halkımızın, yaygın olarak İslam dininin esaslarını öğrendiği ve toplu ibadetlerini yerine getirdiği cami ve mescitleri küçük düşürücü bu ifadelerin, tasvip edilmesi mümkün değildir.Cami ve mescitlerimiz, Allah'ın adının anıldığı birer ibadet ve kulluk ocağı olmalarının yanı sıra; sevgi ve samimiyet duygularının, birlik ve beraberlik bağlarının kuvvetlendiği, insanların ayrıma tabi tutulmaksızın yan yana gelebildiği, ilim ve irfanın coştuğu, sosyal yardımlaşma ve dayanışma hususunda halkın birbirleriyle yarıştığı kutsal mekánlardır. Milli ve manevi varlığımızın geleceği ve toplumsal barışımız açısından hayati önem arz eden bu mekánlar, tarihten gelen müstesna fonksiyonlarını bugün de en güzel bir şekilde icra etmektedirler.Rıdvan ÇAKIRDiyanet İşleri Başkan VekiliSen ve ben‘Bu dünyada fakirlik olduğu sürece, bir milyar dolarım da olsa, hiçbir zaman kendimi zengin hissedemem. Milyonlarca insan hastalıktan ölürken, ben Mayo kliniğinde tam sağlam raporu almış olsam dahi, kendimi tümüyle sağlıklı hissedemem. Sen olman gerekeni olamadan, ben olmam gerekeni gerçekleştiremem. Bizim dünyamız böyle yaratılmıştır. Hiç kimse ya da ulus, kendisinin tamamıyla bağımsız olduğu ile övünemez. Biz birbirimize mecburuz.’’(Martin Luther King)Sertab’ın bir eksiği varEUROVISION şarkı yarışmasıyla bizleri çok mutlu eden sanatçı Sertab Erener'e bir mesaj aktarmak istiyorum:Sertap Hanımefendi,Cumhuriyetin temellerine ve kazanımlarına yönelik sinsi ve haince bir planın yürütüldüğü bugünlerde, başarınız sahte davranışlarla sizi kutlayan devlet yöneticilerine büyük bir engeldir. Onlar, siz cumhuriyet kadınlarını, nasıl yapalım da türbana, çarşafa sokalım diye planlar yaparken, siz aydınlanmanın bir Türk kadınına neler kazandıracağını somut bir biçimde gösterdiniz.Sizi kutluyor ve alkışlıyorum.Lakin Anıtkabir özel defterine duygularınızı yazarken bir eksik yaptığınız düşüncesindeyim. Aldığınız ödülün gerçek sahibi Atatürk'tür. O'nun ilke ve devrimleri sayesinde bu başarıya ulaştınız.Bunu ifade edebilirdiniz.Başarılarınızın devamı dileğiyle...Kuddusi ÇALATLIKozan-ADANAMESAJŞİŞLİ Belediyesi, Çevre Haftası nedeniyle insanlar ve hayvanların beraber katılacağı bir yürüyüş düzenliyor. Yürüyüş bugün saat 10.00'da Şişli Meydanı'ndan başlayıp Maçka Demokrasi Parkı'nda sona erecek. (0 212 288 75 76)ARNAVUTKÖY Semt girişimi ise bugün saat 14.00'de Boğaziçi Arnavutköy İskele meydanı'nda (Vapur iskelesi karşısı) 3. Boğaz Köprüsü projesine karşı bir panayır düzenliyor. (0 212 265 67 95) (www.arnavutkoy.org.tr)
Yazının Devamını Oku

Karınca ticaret

31 Mayıs 2003
<B>İki</B> ülke arasındaki giriş-çıkışlar 24 saat süreyle vizesiz yapılabiliyor. <B>İran</B>'dan karpuz, kivi, muz, sigara, sarmısak, çay, şeker, bal, fincan, oyuncak gibi yiyecek ve çeşitli eşya getiriliyor. Yumurtanın bile geldiğini daha önce köşemizde yazmıştık... Her yolcunun 10 kilo eşya getirme hakkı var; bunlara ‘çantacı’ deniliyor. İranlılar ise genellikle TV, elektrikli fırın ve mutfak malzemesi gibi eşya alıyorlarmış. İran mallarının ucuzluğu, Hindistan serbest bölgesinin etkisi nedeniyleymiş.

Köylülerden dinlediğimize göre, İranlıların ekonomik durumları daha iyiymiş... Törendeki bir Doğubeyazıtlı, ‘‘Ben günde 10-15 milyon kazanırsam ekmek paramı çıkartmış olurum'' derken bile sevinç duyuyordu.

Ama işin bir başka boyutu var; ‘karınca ticaret' diye söylenen bu ticareti yönlendirenler ‘esnaf ağaları'ymış.

Tören alanında ilginç şeyler anlattılar bize:

‘‘İranlı gelir Doğubeyazıt'a gider, birasını içer, kafayı bulduktan sonra döner... Kadınlar ise Türk gümrüğünden geçtikten sonra kafasını gözünü açar...’’

Günahı anlatanların boynuna.

400 BİN ARAÇ GİRİP ÇIKACAK

Gürbulak
sınır kapısının yapım öyküsü uzun... Bayandırlık Bakanlığı'nın daha küçük bir proje önerisine, Bakanlığı döneminde sınır kapılarındaki yolsuzluklara el atan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın müdahalesi bugünkü projeyi ortaya çıkartmış. ANAP'tan sonra Gümrük Müsteşarlığı görevine devam eden Nevzat Saygılıoğlu'nun, gümrüklerin düzeltilmesi için gösterdiği çabaları da unutmamak gerek.

Gürbulak sınır kapısı, Gümrük Müsteşarlığı ile yap-işlet-devret modeliyle, 15 yıllık işletme süresine karşılık UND tarafından yaptırıldı. Öğrendiğimize göre UND'ye maliyeti 11 trilyonu bulmuş. Daha önce de İpsala sınır kapısı TOBB'a yaptırılmıştı. Bu model Kapıkule için de uygulanacak; çünkü kuyruklar gene kilometrelerce uzamaya başladı. Bulgaristan'ın da acilen kendi düzenlemesini yapması gerektiğini söyledi UND Danışma Kurulu Başkanı Ali Yüksel...

160 dönüm üzerinde 16 bin metrekare kapalı alanda, gümrüğe ait tesisler, free-shoplar, işyerleri ile dörder girişli yolcu ve araç girişleri, 250 TIR'lık araç parkı ile geçen yılki döküntü manzara ortadan kalkmış... Bu tip tesisleri daha önce yapan İran'a karşı mahcubiyetimiz, bir ölçüde giderilmiş... Kapıdan karşılıklı olarak yılda 120 bin TIR geçecek; otomobil, otobüs vs. araçları da dahil ederseniz 400 binlik bir araç yükünü buluyor.

İzmit kökenli Hasdayı inşaat firmasının özverili çalışmasıyla 11 ayda bitirdiği tesislerin üç kez ertelendikten sonra nihayet dün hava fişekler altında açılması bölge halkı için büyük umut olmuş. Halk artık sınır ticaretinde yeni açılımlar bekliyor.

UND Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Gürbulak'ın güzel bir kamu-özel sektör (UND) işbirliği ile AB'ye yakışır bir sınır kapısı oluşturduğunu söyledi.

UND'nin, free-shop ve mağazalarını Doğubeyazıtlı Cemal Can adlı esnaf aylık ihaleyle 175 bin dolara almış...

İnşallah bu durumun arkasından bir şey çıkmaz.

Gürbulak hayat buldu

TÜRKİYE'
yi, İran üzerinden Orta Asya'ya bağlayan en büyük sınır kapısı olan Gürbulak hayat buldu artık. Atatürk tarafından 1937'de ilk olarak açılan tarihi İpekyolu üzerindeki kapı, bir tarafta Tendürek Dağları, öbür yanda Büyük Ağrı'nın yeşil tutmaz kraterleri arasına sıkışmış... Gürbulak için hep anlatılır; burada görev yapan kafayı üşütür diye... Bu coğrafyayı gördükten sonra hak vermemek mümkün değil.

Sınır, Doğubeyazıt'a 35 kilometre uzaklıkta... Gelirken İshakpaşa Sarayı'na uğradık; gördüklerimize üzüldük.

Kim restore etmiş; müteahhidi kimdir acaba? ‘Ağa Han ödülü’ vermek lazım kendisine!... Bu manzaradan kahrolanlar, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun bu yeri acilen görmesini dilediler ki; sorumlular sorgulansın ve buradaki çirkin beton kolonlar sökülsün. 1685'te yapılmaya başlanan bu sarayın acilen yeniden rehabilite edilerek, özellikle çatı sorununun giderilmesi gerekiyor.

Yedi ay önce göreve başlayan Doğubeyazıt Kaymakamı Nurullah Çakır, İshakpaşa için de ‘‘Sizin hissettiğiniz duyguları ben de paylaşıyorum. Bu sorunları ele almak üzere, Atatürk Üniversitesi ile Kaymakamlığımız 25-27 Eylül tarihleri arasında ilçemizde, İshakpaşa merkezli bir sempozyumla bu sorunları tartışacağız’’ dedi. Çakır, sosyal ve kültürel etkinliklere büyük önem vermiş; hiç görmediğimiz şekilde kız ve kadınlara ağaç diktirmiş... 15 konferans ve 38 tiyatro gösterisi ilginç değil mi? (Kaymakamlık; 0472-312 60 03)

12 ay önce ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'la temel atmaya geldiğimizde toz toprak yüzünden gök kararmıştı. Düşen yağmur altında sırılsıklam olmuştuk. O zaman bu çirkinliği görememiştik. İshakpaşa'nın yanındaki ‘Hani Baba’ türbesini ziyaret etmeyen buraya yine gelirmiş. Biz de geçen sene ziyaret edememiştik.

Geldik işte...

Hava gene kapalı; ancak yağmur bir ara çiseledi, daha sonra güneş açtı.

Kışın -35 derece altında, bir metre karı gördükten sonra buna şükretmek gerekiyor.

CUMA NAMAZI GÜRBULAK'TA

Gürbulak
'ın dünkü açılışında, geçen yıla göre daha büyük bir kalabalık var. Gelenlerin yakasında ampüllü rozetler var. Herkes Tayyip Erdoğan'dan bir şeyler bekliyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan, uçakla Ağrı'ya indiğinde kim bilir neler düşünmüştür?

1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde ilk dış gezisini İran'a yapmıştı Erdoğan... Tahran Belediye Başkanı'nın konuğu olarak yaptığı gezide, kentin yoğun ağaçla kaplı olması kendisini etkilemişti. Nitekim bu tarihten sonra İstanbul'da ağaçlandırma kampanyası başlatmıştı.

Dışişleri Bakanı Gül'ün, Tahran'daki İslam Konferansı toplantılarına katıldıktan iki gün sonra Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı M. Rıza Arif ile bir araya gelmesi ilişkilerde yeni bir adım olabilir mi?

Sınır ticareti konusunda buna evet deniliyor. Erdoğan, cuma namazını kalabalık bir partili grubuyla Gürbulak köyü camisinde kıldı.

UNUTMA

‘‘Bir devlet ki gümrük işlerini, vergilerini, ülkenin ve milletin ihtiyaçlarına göre düzenlemekten alıkonulmuştur. Öyle bir devlete elbette bağımsız devlet denilemez.’’

(M. Kemal Atatürk)
Yazının Devamını Oku

Devletim memuruyum

30 Mayıs 2003
<b>SANAYİ </B>ve Ticaret İstanbul İl Müdürlüğü görevinde 12 yıldan beri bulunan <B>Hilmi Sezer</B>, <B>‘‘Her devrin adamı’’</B> (24.5.2003) yazısında hakkındaki iddialar üzerine şu açıklamayı yaptı:

‘‘Erzurum doğumluyum. 7 kardeşiz. İÜ merkez kütüphanesinde çalışarak İstanbul İTİA'yı bitirdim. Ticaret Bakanlığı'na 1977'de sınavla girdim; çeşitli görevlerden sonra 1991'de il müdürü oldum. Sicilim hep pekiyidir. Dört takdirnamem vardır; çalıştığım 6 vali ve 9 bakana sorulabilir.

Her devrin adamı değil, devletin memuruyum; tarafsız, özverili ve başarılı... Hiçbir zaman siyasi torpilim olmadı; olsaydı başka yerlerde olurdum. Görev süremce siyasi yapıları birbirine zıt hükümetler zamanında tarafsızlığımı korudum. Hakkımdaki iddialar yalan beyana dayanmaktadır. İspatı mümkün değildir; yakıştırmadır.

Memurlar arasında ayrım yapmadığım gibi menfaat temini de imkánsızdır. Yakınım denilen kişilere de herhangi bir ayrıcalık tanınmamıştır. Şirket ve kooperatif genel kurul toplantılarına, 147 çalışanımızdan, açılan seminerlerde başarılı olanlar bir komisyon tarafından görevlendirilmekte, benim sadece imzam bulunmaktadır. Dolayısıyla özel bir listem olamaz. Damadım diye bahsettiğiniz kişi, ben bu kurumda çalışmaya başlamadan önce aynı serviste görevde bulunan kişidir. Yeğenim ise 20 kişilik limited şirketleri servisinde çalışmaktadır.

Menfaat veya makam peşinde olan kişi tarafından 1996'da da böyle bir mektup yazılmış; iddialar 5 ayrı başmüfettiş tarafından incelenmiş, tarafıma suç isnat edilememiştir.

Yazının Devamını Oku

Taksiciye yeni haber

29 Mayıs 2003
<B>İSTANBUL </B>Emniyet Müdürü <B>Celalettin Cerrah </B>ile taksi duraklarını görüşürken yeni bir uygulamanın başlatıldığını öğrendik. Geçen hafta sonunda II. Ulus'taki <B>Çavuşoğlu Taksi </B>durağı mühürlenmişti. Eran Tapan adlı girişimci bundan bir süre önce taksici esnafın araçlarını Fiat Doblo gibi yeni araçlarla değiştirilmesi, CD'sinden gazetesine, kahvesinden kolonyasına kadar konforlu bir ortam yaratılması için yeni bir proje geliştirmek istiyordu.

Tapan'ın ilk kez Akmerkez önünden başlatmak istediği yeni durak uygulaması taksici esnafıyla çıkan tartışma sonucu şimdilik ertelenmişti.

Bu arada polis ve savcılığa intikal eden olaylardan sonra olaya elkoyan Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, ‘‘Umuma açık cep taksi duraklarının her taksiciye açılacağını’’ bildirdi.

Cerrah şöyle konuştu:

‘‘Bu cep durakların artık bir kişinin veya grubun kontrolunda olması mümkün olmayacaktır. İşgaldeki bu cepleri kurtarıyoruz. İlk olarak Çavuşoğlu Taksi'nin kapatılması bir tesadüf olabilir. Bundan sonra ruhsatsız yerler, il trafik komisyonunun iznine bağlı olacaktır. Onay alındıktan sonra Ulaşım Koordinasyon'a gidecekler; nihai karar oradan çıkacaktır. İstanbul'da böyle kaç taksi durağı varsa, aynı işlemden geçecek ve hepsi ruhsatlandırılacaklardır. Cep durakların hepsine, her taksici girebilecek, müşteri alabilecektir.’’

Şile'de alarm


ŞİLE Kaymakamlığına... Geçen yıl sizi boğulma vakalarına karşı uyarmış; boğulma vakalarında benden başka anında müdahale edecek hekim bulunmadığını yazmıştım...

Boğulmada hasta sudan çıkarıldığı anda müdahale edilirse kurtulma şansı yüksektir. Bu nedenle mevcut cankurtaran ekipleri, donanım, iletişim ve ulaşım gibi tüm önlemler ve tedavi imkanları yeniden gözden geçirilerek boğulma nedeniyle verilen can kayıpları asgari düzeye indirilebilir.

Geçen yıl belediye başkanlığına yaptığım kişisel başvuruya yeterli ve doyurucu yanıt alamamıştım.

Bu pazar başlayacak deniz mevsimi dolayısıyla geçen yılki yazılarımı Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığına yeniden göndererek hatırlattım.

Şile'den kimse acı anılarla ayrılmasın.

Dr. Ali Haydar YEDEK

Adalara vapur zammı; %34


ADALAR'la ulaşım ihtiyacımızı zorunlu olarak TDİ'nin vapurlarıyla gerçekleştiriyoruz. İşletme, isteyenlere aylık vapur kartı tahsis etmektedir. Bu kart iki ay önce zamlanmış ve 45'den 50 milyona çıkarılmıştır. Bugünden (dün) itibaren itibaren haziran ayı kart ücreti yine zamlanarak %34 artışla 67 milyona yükseltilmiştir. Adaya gelen yazlıkçılara bir şey diyemem ama yaz-kış adada oturanlar mağdur edilmiyor mu?

Funda KURNAZ

ADALAR


Ekmek ve buğday


BÖLGEMİZDE, buğday üreticileri, bir yıllık emeklerinin karşılığını alacağı günü bekliyor. Bugüne kadar yüksek fiyatlarla sürekli desteklendiği ileri sürülen buğday üreticisi, aslında buğday girdi fiyat değişimi karşısında yoksullaşmıştır. Yıllar boyu olumsuz seyreden bu süreç, ekonomik istikrar dönemi diye adlandırılan 1999-2001 döneminde de aynı olumsuzluğu göstermiştir. Özetlersek; 2001'de buğday fiyatları % 60 artarken, gübre % 142, mazot % 93 ve zirai ilaç % 90 artmıştır. Dolayısıyla üretici reel gelir kaybına uğramıştır.

Ülkemizde buğday üretimi, tüketimi karşılamakta ve bir miktar stok birikimi de olmaktadır. Türkiye'nin kendine yeterlilik açısından bugün buğday sorunu yoktur. Ancak tarımın genelinde uygulanan üretim, teknoloji ve destekleme politikalarının yanlışlığı ve yetersizliği buğdayda da etkili olmuş; bu da verimlilik ve kalite sorunlarına yol açmıştır. Özellikle 2002 sonbaharında yaşanan ekmeklik buğday fiyatlarının yükselmesinin önemli nedeni olarak görülen kalite düşüklüğü sorunu yanında TMO'nun alım fiyatlarının yetersizliği de, ekmeklik buğday fiyat artışına etken olmuştur. TMO'nun işlevi, hasat mevsiminde üreticiyi korumak için piyasada talebi yükseltecek alımlarda bulunmak, diğer zamanlarda da tüketiciyi korumak için fiyatlar yükseldiğinde piyasaya buğday arz etmektir. Geçen yıl TMO, alım fiyatları cari fiyatların altında kaldığından piyasadan yeterli buğday alamamış, sonbaharda yaşanan buğday-ekmek kavgasını da seyretmek zorunda kalmıştır.

Bu yıl aynı olumsuzlukların yaşanmasını istemiyoruz. Terli kazancımızın başkalarının tatlı kárı olmasına da rıza göstermiyoruz. Sadece hakkımızı istiyoruz. Devlet ürünümüzü alsın, paramızı ödesin, demiyoruz. Devletin görevi ürün almak değil, serbest piyasayı çalıştıracak mekanizmaları tarafsız biçimde oluşturmaktır. Bütün sorun arzın üç ay, talebin 12 ay olmasıdır. Aradaki dokuz aylık stok maliyetini yüklenecek kurum ve kuruluşlara -future borsaları, rehin müesseseleri- sahip olmadığımız için üreticinin hasat mevsiminde yoğun arz nedeniyle teri yerde kalmaktadır.

Bugün mevcut piyasada kırmızı yarı sert -Çukurova buğdayı- buğdayın kilosu 360 bin TL'den satılırken, ithal edilen 250 bin ton buğday da TMO tarafından piyasaya 378 binden verilmektedir. Talebimiz, TMO buğday alım fiyatlarının, üretici maliyetleri de göz önüne alınarak bugünkü piyasa fiyatlarının altında olmamasıdır.

Cumali DOĞRU

ADANA Çiftçiler Birliği Başkanı


Öymen: Üyeliğimi kurtarabildim


ESKİ CHP Genel Başkanı Altan Öymen, köşemizde üyeliği üzerine çıkan tartışma ve Beşiktaş İlçe Başkanı'nın sözleri üzerine şunları söyledi:

‘‘53 yıldan beri CHP'nin üyesiyim. Geçen kurultay döneminde de kaydım, İstanbul Beşiktaş Kültür Mahallesi'ndeydi... Bunu Ankara Çankaya İlçesi'nden naklettirmiştim. Çünkü İstanbul'da oturmaya başlamıştım. 2001'deki kurultay sürecinde de oradan -Kültür Mahallesi'nden- mahalle delegesi seçildim. Yani buradan Çankaya'ya değil, Çankaya'dan Beşiktaş'a naklettirmiştim. Geçen hafta yurtdışındaydım; geldiğim gün üye listeleri askıdan inmek üzereymiş; itiraz müddeti de aynı akşam sona eriyormuş. Tesadüfen ilçeye sorunca durum ortaya çıktı. Benim ismim listelerin Ankara ve İstanbul arasındaki gidiş-gelişinde kayboluvermiş...

Allah'tan faksla bir itiraz yapabildim. Ayrıca genel sekretere durumu bildirdim. İtiraz süresi içinde üyeliğimi kurtarabildim. İki saat sonra başvurabilseydim, itiraz süresi geçmiş olacaktı. Ben de Beşiktaş'a üye olma hakkımı kaybedecektim. Aslında bu üye yazımlarında çok büyük karışıklıklar olduğu ortaya çıkıyor. Bazı yanlışlar olabilir, ama diğer şikáyetler de bir araya getirilirse şu görülüyor: Üye yazımlarında büyük bir kargaşa var. Benim genel başkanlığım döneminde, üye yazımları bir yönetmeliğe bağlanmıştı. Yönetmelik, hiçbir parti içi etki kullanımına ve tartışmaya meydan vermeyecek şekildeydi. O yönetmelik uygulansaydı bu gibi kargaşalar ortadan kalkardı.!’’

Coşkun hani sicil affı çıkaracaktı


EKONOMİK krizleri beraberce yaşadık. Bu krizlere dayanabilen esnaf ve sanayici çok az. Piyasalardaki ani değişimler, istemeden de olsa ödemelerimizde aksamalara neden oldu. Şimdi seçimlerden sonra tek parti iktidarı ile bir istikrar ortamı sağlanmış durumda görülüyor. Geleceğe daha güvenle bakabilmeyi umuyoruz. AKP iktidarı seçimlerde verdiği sözleri umarım hatırlıyordur. Hafızalarımızda kalan bir söz de Bakan Ali Coşkun'a ait; esnaf ve ticaret erbabı için Ticari Sicil Affı...

Çünkü birçoğumuz bu durumdan mağduruz. Ticaret hayatımızın bundan sonra da sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için bu affın bir an önce çıkarılmasını bekliyoruz. Bankalardan ufak bir yardım talep ettiğimizde bile Merkez Bankası'ndaki kayıtlar karşımıza çıkıyor ve gerekli yardımı alamıyoruz. Bu da bizleri kayıtdışı çok yüksek faizli para kanallarına itiyor. Çoğumuzun sonu ve sefaleti oluyor. Örnek olarak; bizler kredi kartları kanunu çıkmadan önce bankalara olan borcumuzu % 300-% 400 faizlerle evimizi, arabamızı satarak ödedik. Ödediğimiz borçlar, çek ve senetler halen Merkez Bankası kayıtlarında gözüktüğü için hiçbir bankadan ticari hayatımızı devam ettirebilmek için yardım alamıyoruz.

Kanunun geriye dönük yapılandırılmasını isterdik. Şimdi yüksek faiz ve güçlükle ödeme yapanlar mağdur olmadı mı? AKP iktidarı Ticari Sicil Affı'nı çıkarmalıdır.

Tanel KÖKDEMİR

ALANYA


Burs arıyorum


MİMAR Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Bale Ana Sanat Dalı, Modern Dans Bölümü'nü Haziran 2003'te bitirecek olan Seda Özgiş'in bir notu var: Avusturya, Salzburg Experimental Academy of Dance ile ilgili İstanbul'da birinci, 17.5.2003'te Avusturya'da yapılan ikinci aşama sınavlarını kazandım. Emekli bir ailenin çocuğu olduğumdan dolayı okulun masraflarını karşılayamayacağım. Herhangi bir şirketten veya şahıstan burs alabilmem mümkün olur mu? (Yıllık 3600 Euro (okul) 12 eşit taksit, aylık 300 Euro (yatak+yemek) (0533- 342 65 78, sedaozgis@hotmail.com)

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘28 Şubat bir sebep-sonuç ilişkisidir. Sebep ortadan kalkmadan sonuç da kalkmaz...’’

(Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök)

MESAJ


VARNA Ekonomi Üniversitesi Turizm Bölümü'nden geçen yıl lisans derecesiyle mezun oldum. Türkiye'de denklik belgemi almak için YÖK'e 16.12.2002'de yaptığım başvuruma hálá yanıt alamadım. Askere gideceğim, niye bekletiliyoruz?

Mustafa UMURGAN-TEKİRDAĞ
Yazının Devamını Oku

İstanbul Lisesi'nde bir şeyler oluyor

28 Mayıs 2003
<B>CAĞALOĞLU'</B>nda, 119 yaşındaki <B>İstanbul Lisesi'</B>nin 12. Kültür Etkinlikleri Haftası'nın yarın başlayacağını duyuran davetiyeleri ve <B>'İstanbul Erkek Lisesileler Eğitim Vakfı'</B>nın yeni yönetim kurulunun isimlerini bildiren basın notunu aldığımızda kendi kendimize <B>‘‘İstanbul Lisesi'nde neler oluyor’’ </B>diye sorduk. Lise müdürü Fatma Tan geniş bir kültür programı hazırlamış... 6 gün sürecek etkinliklerde sergiler, söyleşiler, konserler, opera ve film gösterileri bulunuyor.

İstanbul Lisesi'nde 1021 öğrenci okuyor; özel vakıfın açtığı İlköğretim Okulu'nda ise 400... Son yıllarda Ender Ciner'in eline geçen vakıf zaman zaman tartışma konusu oldu. Ciner adı ilkokula alınacak öğrencilerin kura çekiminde yapılan usulsüzlüğe karıştı. Bu akşam yapılacak Mütevelli Heyet toplantısı nedeniyle gönderilen bültene göre, son vakıf genel kurulunda Ciner yönetimden düşürülmüş... Çok önemli bu değişimle yönetime Prof. Mahir Vardar (başkan) Prof. M. Şükrü Tekbaş, Mehmet Akçay, Attila Köksal, Mehmet Şuhubi, Abdullah Kiğılı, M.Ali Berkman, Prof. Çetin Sarıoğlu, Erol Evgin, Sedat Aloğlu, Erdal Karamercan, Doç. Serpil Bozkurt, Tayfun Ateş, Emre Can ve Ayşe Cemal Sözeri gibi tanınmış isimler getirilmiş...

LİSEYE 4 VAKIF 2 DERNEK

Bu arada, ilköğretimden mezun olanların direkt liseye geçemeyip Liseye Giriş Sınavı'na girme zorunluluğunun bulunması karşısında, vakfın özel lisesinin cazibesi kalmadığından kapatılma kararı alınmış.

Resmi lise ile bağlantılı 4 vakıf, iki dernek var; en ağırlıklısı ekonomik güce sahip olan İstanbul Lisesiler Eğitim Vakfı. Diğerleri; 1958'de Almanca eğitimin başlamasıyla mezun olanların oluşturduğu'65'liler Vakfı', lisenin ilk kuruluş yılınının verildiği '1884 Vakfı' ve öğrencilere yardımı amaçlayan 'Dayanışma Vakfı'... Mezunlar ve Dayanışma adlı iki de dernek var. Üyeleri, farklı dönemleri ve anlayışları temsil ediyor; ancak siyaset yapılmıyor.

Aynı mekandaki lise ile özel ilköğretim öğrencileri ile velileri, arasında eskiden beri bir sürtüşme yaşanıyor. Lise velilerinin, lisenin altında Cemal Nadir Sokak'ta -eski Dünya Gazetesi binası- öğrenim gören ilköğretim okulu öğrencileri lise bahçesine sokulmasına karşı çıkması bahçeye girişin demir parmaklıkla kapatılmasına sebep olmuş... Lise yönetimi, vakfa kapı açmamış.

ENDER CİNER DÜŞÜRÜLDÜ

İlköğretim okulunu açan, Ender Ciner başkanlığındaki vakfın rant peşinde koştuğunu ileri sürüyor veliler... Mesut Yılmaz'ın da desteği sonucu vakfın, Alman Hastanesi'nden ayda 46 bin Euro geliri var. Vakıf,kaçak Gülay Çokay'ın, Çatalca'da 'Batı Üniversitesi' kurma girişimi sonuçsuz kalmış... Liseliler, özellikle iş dünyasının güçlü isimlerinden oluşan vakfın, 'İstanbul Lisesi'ni 'yutacağından' endişe ediyorlar. Bu konuda bakanlığa şimdiden baskı yapılmaya başlandığı; müdür Fatma Tan'ın başının yeneceği konuşuluyor. Eğitim- Sendikası'nın böyle bir 'kuşatmaya' karşı olduğu belirtiliyor.

Vakfın genel sekreteri Kemal Kafadar ise dün bize ‘‘Vakfın, kavgalar nedeniyle kullanılmayan bir gücü vardı. Şimdi bu gücü ortaya çıkaracağız. Arkamızda holding ve siyaset desteği yok. Amacımız barışı tesis etmektir. Özel lise kurmak amacımız yoktur. Amacımız, lisemize ara verilmiş olan desteği sürdürmektir. Üniversiteyi de yeniden gündeme getireceğiz‘‘ diyor.

Bu köklü lisenin öğrenim gördüğü taş binayı, 1900'lerin başında Duyun-u Umumiye idaresi yaptırmış... Borçlu Osmanlı'yı ezdiğini göstermek için Başbakanlık (şimdiki Vilayet) binasının karşısına İstanbul'a hakim bu bina kondurulmuş... Şimdi ise paylaşılamıyor... Bakarsınız, Dalan'ın 1980'lerin başında gündeme getirdiği gibi Haydarpaşa ve Sirkeci Garları ve İTÜ Taşkışla ile birlikte bir yabancı firmanın eline beş yıldızlı olarak olarak geçivermiş olur bir gün. Nasılsa AKP herşeyi satıyor ya, bunları da satar!

Ataşehir ilanı


ANKARA'dan bir müteahhit telefonda, Hürriyet'te 19.5.2003 tarihinde çıkan 'Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ'nin (eski Emlak Konut) ilanına dikkat çekerim diyor:

Ataşehir bölgesinde çevre düzenleme, dolu ve peyzaj işi yapılacak. Bu ne kadarlık bir iş ki; bankalardan temin edilecek mektubunun kullanılmamış nakit kredisi 15 trilyon, kullanılmamış teminat miktarı 25 trilyon; ayrıca ihaleye katılacakların daha önce 10 milyon dolarlık kamu ve kurumlarında iş bitirmiş olması isteniyor?

Buraya toprak dökülüp, bir yandan da da bedel mi alınacak?

Yoksa 31 Mayıs'taki bu ihale 'birileri' için mi tanzim edildi?

Öymen nakledildi


CHP Beşiktaş İlçe Başkanı Müslim Eriş dün köşemize şöyle dedi:

Sayın Altan Öymen'ın, Beşiktaş Kültür Mahallesi'ndeki kaydını 2001 yılında Çankaya'ya aldırmış... Ancak durum parti genel merkezine bildirilmemiş... Listeler, Ankara'dan gelince adının olmadığı ortaya çıktı. Durum bildirilince genel merkezden gelen talimat üzerine kayıt kütüğe eklendi ve yanlış giderildi.

Bir tatil nasıl zehir oldu


ÖGER Tur ile haftalık turlar yapan GALANTHUS isimli 32 metrelik ticari bir yatta 7 yıldır kaptanlık yaptığını söyleyen okurumuz Mehmet Duymaz, geçtiğimiz hafta sonu başlarına gelen ilginç olayı aktarıyor:

‘‘Görüntüsü itibarıyla herkesin ilgiyle baktığı seçkin bir yattır Galanthus. Fethiye Limanı'ndan aldığım turistleri bir hafta boyunca Köyceğiz Limanı'na kadar olan koylarda gezdiriyorum. Yurtiçi ve dışından her yıl ortalama 600 civarında seçkin yolcu taşıyorum.

25.5.2003 günü Fethiye Liman Başkanlığı'na yolcu listemi verip çıkışımı aldıktan sonra 23 yolcum ile yola çıktım. Sahil Güvenlik Botu beni seyir halindeyken çevirdi. Fırtına nedeniyle yata çıkamadıkları için sakin bir koya demir attık, burada hiç alışık olmadığımız şekilde sanki hücre evine baskın yapar gibi tüm personel, teçhizatlarıyla güverteye çıktılar. Hava yağmurlu olduğu için yolcular o esnada salonda yemekteydiler. Sahil Güvenlik Bot Komutanı herkesin güvertede toplanmasını ve gemide arama yapacaklarını söyledi.

ERKEKLER GÜVERTEYE

Onlara, yolcuların yemekte olduğunu ve yemeklerini bitirene kadar beklememiz yönünde ricada bulundum. Maalesef buna kulak asmadı. Gayet kararlı bir şekilde erkeklerin dışarıya, güverteye çıkmalarını, bayanların ise salonda kalmasını söyledi. Neler olduğunu korku dolu gözlerle anlamaya çalışan erkek yolcuları yemeklerinin başından kaldırarak güverteye yağmurun altına diktik.

Yolculardan Alman pasaportu almış bir Türk'ten yolculara korkulacak bir şeyin olmadığını söylemesini rica ettim. Yolculara bu durumu nasıl izah edeceğim gibi bir gerçek de vardı.

İHBAR VARMIŞ!..

Sahil Güvenlik yetkilileri benden isimlerini o an öğrendiğim Selin Kahraman ve Emin Çukurbağlı isimli şahısları kendilerine teslim etmemi istedi. 22 tanesi yabancı olan yolcularıma bu şahısların gemide olduğu yönünde ihbar olduğunu, şayet bu kişileri gemide bulamazsalar gemiyi limana geri götüreceklerini söylediler.

İşin asıl ilginç taraflarından biri de, bu olayın davetli olduğumuz, önceki gün düzenlenen Sahil Güvenlik bilgilendirme toplantısından bir gün sonra cereyan etmiş olmasıydı.

ARAMA GEREKÇESİ

Toplantıda söylenenler ile uygulananlar arasında çok fark vardı. Bize ‘Personelimizden şikáyetçiyseniz beni her zaman arayabilirsiniz' diye konuşan Sahil Güvenlik Marmaris Grup Komutanı'na ulaşmaya çalıştım ama maalesef kendileri tenezzül dahi etmediler.

İfadeler ve tutanaklar ile birlikte 5 saat süren sorgulama yüzünden o günkü programımı yapamadım.

Bot komutanı her ne kadar yolcularımızdan özür dilese de bazılarının dilinde ‘Geceyarısı Ekspresi' lafları dolaşmaya başladı. Kendilerine bu durumu anlatana kadar canım çıktı. Yolcuların yaşadıkları bu olayın izleri, bir şekilde zihinlerinin köşesinde her zaman kalacak.

İşin içinde Kaş Cumhuriyet Savcısı, Kaş Emniyet Amiri, Kınık Jandarma Komutanı gibi isimlerin bulunduğu bu mağduriyetin suçunu kim üstlenecek? Bu üzücü olayı yaşayan turistler -içlerinde Almanya'dan bir yerel gazeteci de var- tekrar ülkemize gelecek mi?’’

Turizmin biraz biraz canlanmaya başladığı şu günlerde neden karşılaşılabilecek sorunlarla ilgili hassas bir çalışma içine giremiyoruz.

‘Yitik kuşak‘


78'LİLER Vakfı, bir büyük kuşağın hakları ve özgürlüklerini yeniden elde etmek için kuruldu. Yasaklıydılar. En temel yurttaşlık haklarına kavuşmak için üç yıldır mücadele veriyorlar.

Vakıf girişimi sözcüsü Celalettin Can, ‘‘1970'li yıllarda bu memleketin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadeleye atılanlar, bu mücadelenin bedellerini ödeyenler, aradan 23 yıl geçmesine, uluslararası ve ulusal koşullar temelden değişmesine rağmen tüm kamusal-siyasal haklarından yasaklı, medeni haklarından kısıtlı... 12 Eylül'ün sıkıyönetim mahkemeleri tarafından yurttaşlık ve medeni yasayla verilmiş haklarımız elimizden alındı; hepimiz fişlendik’’ diyor.

78'liler siyaset yapamıyor.

Bu nedenle TCK'nın 31, 33 ve 17. maddelerinin, düşüncelerine vurduğu zincirden kurtulmayı bekliyorlar.

Yurttaşlık haklarını, üzerlerinde örtülü yasakların kalkmasını istiyorlar.

Bu konudaki dilekçelerini Anayasa ve Adalet Komisyonu ile AKP'li Cemil Çiçek, Eyüp Fatsa ve CHP'li Önder Sav'a sunmuşlar; şimdi hükmetin bu konuda bir tasarı hazırlayarak TBMM'ye sevk etmesini bekliyorlar.

Ya devlet başa ya kuzgun leşe


ŞANLIURFA'da Ekim 2002'de elektrik mühendisi Hasan Balıkçı, kaçak elektrik şebekesi tarafından kiralık katillere öldürtüldü.

TEDAŞ'ta dağıtıma sunulan elektrikte kaçak % 30'lara dayanmıştı. Kaçak elektrik kullananlar yıllardır bunu bir alışkanlık haline getirmişler ve bedelini de gerek siyasi gerekse ekonomik şekilde ödemişlerdi.

Hasan Balıkçı bu çarka çomak soktu ve canından oldu.

Kiralık katil tuttuğu ileri sürülen fabrikatör Zeki Akkoyun, 8 aydır aranıyor.

Ne yazık ki, 21 Mayıs günü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada TEDAŞ yoktu.

Düşündük; Balıkçı görevini yaparken aykırı mı düşmüştü? TEDAŞ kendi verdiği görevi yerine getirirken öldürülen Balıkçı'nın davasında niçin müdahil olmamıştı? Balıkçı'dan sonra çarklar yeniden işlemeye başlamış mıydı? Poşet fabrikaları şimdi kaç lira elektrik parası ödüyordu?

Mahmut TEBERİK-Adana Makina Mühendisleri Odası Genel Sekreteri

Biliyor musunuz?


Laik Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlı görev yaptığı bilinen Kadri Öner'in geçen dönem siyasi nedenlerle üç kez görevden alındığını ve açtığı davalar sonucunda yeniden AKP iktidarınca Bakırköy Kaymakamlığı'na döndürüldüğünü...

Biliyor musunuz?

MESAJ


ANKARA Atatürk Lisesi'nin geleneksel döner günü ve bahar şenliği 1 Haziran'da..
Yazının Devamını Oku

Rejim için rahatsızım

27 Mayıs 2003
<I>(Bu yazı dünkü Özkök'ün açıklamalarından önce yazılmıştır.)<br><br></I><B>ASKERLER </B>kadar kendini laik hisseden <B>Atatürkçü </B>siviller de rahatsız ve tedirgin... Gerilim üreten gelişmeler tehlikeli boyutlara ulaşmış... İrtica ve bölücülük <B>SARS'</B>a taş çıkartır.



ALMAN Cumhurbaşkanı Rau'nun, 10 yıl önce Solling'de sabotaj sonucunda ailesinin beş ferdini kaybeden Genç Ailesi'ni (Mevlude-Durmuş) 29 Mayıs günü ziyaret ederek taziyelerini yineleyeceğini...

MALATYA Belediyesi'nin, kent içindeki 19 kavşaktaki trafik sinyalizasyon ışıklarının, yıllık 12 milyar lira tutarındaki 70 bin kilovat elektrik parasını ödememesi nedeniyle TEDAŞ tarafından iki sinyalizasyonunun elektriğinin kesildiğini...

CHP genel merkezinden gelen, delege seçimlerinde oy kullanacak üye listesinde; Beşiktaş, Kültür Mahallesi'ndeki üye sayısının 14'ten 67'ye çıkarıldığını ve üyeler arasında burada oturan eski genel başkan Altan Öymen'in adının bulunmadığını, Öymen'in de buna itiraz ettiğini...

Yazının Devamını Oku

Turizm Özal'ı arıyor

25 Mayıs 2003
<B>ANTALYA'</B>da bu mevsimde düşen sağanak yağış turistleri şaşkına çeviriyor. Sonra güneş açıyor; biraz sonra gene kapıyor. Yazın başladığı dönemde bu havalardan turizmciler elbette ki memnun olmaz... Bir de yabancı turist sayısında geçen yıla göre yaklaşık yüzde 15 oranında azalış varken... Yani acentecilerin, otelcilerin derdi, sorunları dinmiyor. PKK terörü, Körfez Savaşı, Apo, deprem, ekonomik kriz ve yine Irak Savaşı... Turizmde ‘Gün yüzü görmedik’ diyor bir turizmci...

Aynı şeyleri Bekir Okan da söylüyor.

Kemer Çamyuva'daki Marco Polo Oteli bugün 15. yaşını doldurdu. Turizm Bakanlığı'ndan tahsis edilip yapılan üç otelden biri; diğerleri iseRobinson (Burhan Silahtaroğlu) ve Simena (Ağa Ceylan)... Okan Holding'e bağlı olarak yaptırılan Marco Polo, dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından 1987'de açılmış... Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Okan, ‘‘40-50 milyon dolara mal etmiştik. Bu yıl yenilendik; bunu yapmazsak İspanya'daki eski tesislere döneriz. Kapısından banyosuna, minibarından anahtarlı kartlara kadar her şeyini değiştirdik. Ayrıca 300 oda ilave ettik, bunlar için 10 milyon dolar harcadık’’ diyor.

Okan, Özal'ın turizm atağını başlattığı 1980'li yıllara dönüyor:

‘‘Galiba 1985 yılıydı. Özal, ciddi sanayicileri arayarak, turizm işine girilmesini istiyordu. Beni de aradı; ‘Bak sen ihracat yapıyorsun, haydi turizm yatırımına' dedi... Biz gıda işi ile uğraşan bir grubuz; turizmden ne anlarız? Baktım aradan bir süre geçti, bu sefer Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu aradı. Güney Antalya Projesi kapsamında Kemer'de arazi tahsisi yapılacağını, bize de bir yer vereceklerini söyledi... Baktık Özal işin peşini bırakmıyor. Bu kez arayan Turizm Bankası Genel Müdürü Serhan Altınordu idi; güzel bir proje getirirsek, bizleri bankaca destekleyeceklerini söyledi. Evet dedik ve 49 yıllığına Çamyuvada'ki bu alan tahsis edildi; ilk başta 100 dönümdü; şimdi 140... Geldik, baktık ki bataklık bir yer; bir köşesinde de Karayolları'nın şantiyesi var... 800 yatak olarak planladığımız tesisi iki yılda bitirdik ve o zaman çok ilgiyle karşılanan ‘Her şey dahil' sistemini uygulamaya soktuk. Şimdi de yenileme ve ilave tesisler yaptık. İşte bu yerde 350 kişiye istihdam sağlarken; 15 yılda Türk turizmine 100 milyon dolar sağladık.’’

Peki turizmden ne kazanmış Okan grubu?

‘‘Samimi söylersek para kazanmadık, ülkeye hizmet ettik’’ diyor.

TURİZM NEREYE GİDİYOR?

Türk turizminin nereye gittiğini sorgulamak gerekiyor.

Konuştuğumuz turizm yatırımcıları, pek iç açıcı şeyler söylemiyorlar.

Türkiye ilk darbeyi Euro'dan yedi; Almanlar daha doğrusu Avrupalılar eskisi gibi tatil yapamıyorlar. Neyse ki son yıllarda Rus turistler devreye girdi de yataklar boş kalmıyor...

Okan diyor ki:

‘‘Tanıtımımız çok düşük; son yıllarda büyük fiyat rekabeti doğdu. Bu yerin gerçek değeri gecede 100 dolar ama 50 dolara satamıyorsun. Bir de Rus-Alman ayrımı ortaya çıktı...’’

Türkiye bugüne kadar turizme 45 milyar dolar yatırım yaptı; yatak sayısı 50 binden 1.2 milyona çıktı.

Altından topla, çıkar böl; yılda gelen turizm geliri 10 milyar doları bile bulmuyor.

Türkiye'nin sıcak döviz girdisini sağlayan ve vazgeçilmez turizm sektörü, Özal'lı yılları mumla arıyor.

Rus ve Alman zıt kardeşler


ALMANYA'nın ekonomik daralması karşısında Rusların Türk turizmine katkısı çok önemli bir duruma gelmiş... Antalya'da Alman çoğunluğu azalarak, kapasiteyi yüzde 50-50'lere getirmiş neredeyse...

İki millet çok farklı; birbirlerini sevmeyi bırakın, bir arada olmayı da istemiyorlar.

Genel bir tarif yaparsak...

Alman her zaman kibar, insani ilişkileri sıcak, sakin ortamı seviyor; aile birliğine önem veriyor. Ruslar kaba; selamsız, soğuk ve uyumsuz; açıkçası insani ilişkileri zayıf... Tatil kültürüne yeni yeni alışıyorlar.

Ruslar, tekne turuna çıkıp, Antalya'ya gidip gerektiğinde şık bir lokantada yemek yiyebiliyor. Alman için böyle şey pek mümkün görülmüyor.

Rus, Türkiye'nin sebze ve meyvesine bayılıyor; tabağını üç kişilik yemekle dolduruyor. Alman ise yiyeceği kadar alıyor; geride artık bırakmıyor.

Ruslar normal yaşamlarında olduğu gibi tatilde de çok içiyor; masasını her çeşit içki ile dolduruyor. Alman ise keyif noktasında kesiyor birasını... Onun için sağlığı daha önemli...

Almanlar iki yıl öncesine kadar gerektiğinde alışveriş ederdi. Şimdi sudan başka bir şey almamaya özen gösteriyor.

Rusların alışverişte en çok aldıkları şey; deri...

Almanlar kumar oynamıyor; Ruslar ise bayılıyor. Bir de casino açılırsa...

MAFYA DEĞİL MİSİNİZ

Türkiye'ye tatile gelenlerin çoğunluğunun ‘kara para'cı aileler olduğu genel kabul gören bir olgu... Gerçi bundan kimsenin rahatsız olduğu yok... Ancak önceki akşam otelin barının önünde gördüğümüz bir kavga ‘mafya' olgusu tartışmalarının buraya kadar taşındığını gösteriyor. Yandaki Simena Oteli'nde kalan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev'in iki korumasından birinin, Moskova'da oturan yedi Rus çifti ile tartışmaları.... Korumaların, gençleri ‘animasyon ekibinden' sanıp asılmak istemeleri sonucu, ‘body' yapan iri yarı gençler tarafından eşek sudan gelinceye kadar dövülmelerinin ardında ‘Siz mafya değil misiniz?' sorusunun yattığı öğrenildi. Rus-Kazak kavgasının altında biraz da ırkçılık yatıyordu.

MESAJ


- Y.T.D ve D. (B)'den.... Hayatımıza girdiğin ilk günden beri bize verdiğin sevgiye, mutluluğa ve yaşattığın anılara binlerce teşekkür... Seni unutmayacağız Raki... Huzur içinde yat!
Yazının Devamını Oku

Hatalı değil misiniz?

24 Mayıs 2003
HÜKÜMET ilgilileri, yapılaşmış 2/B alanlarının görüntülerini TV´lerde sürekli göstermekte ve bunların orman niteliğinde olmadığını belirtmektedir. Halbuki, tartışılan asıl konu; yapılaşmaya uğramış 2/B alanlarının orman niteliğinde olup olmadıkları değil, bu alanların satılması yöntemidir.

Diğer bir anlatımıyla konu çarpıtılmaktadır. Başbakan ve Orman Bakanı´nın önerdiği bu yöntemin ise savunulacak hiçbir yönü bulunmamaktadır. Çünkü bu yöntem:- İlgili sivil toplum örgütleri ve uzmanlarla hiç tartışılmadan belirlenmiş olup, işgalcileri hem ödüllendirmekte ve hem de teşvik etmektedir. Bu tür bir uygulama, hukukun temel esaslarına olduğu gibi, sizin partinizin iki temel kuralı olan 'Katılımcılık ve Adalet' kavramlarıyla da çelişmektedir.- Dinimizin en büyük günah saydığı 'kul hakkının' yenmesi anlamında olup, yasalara uygun hareket eden kişileri cezalandırmaktadır.- 25 milyar dolar gelir getiremeyebilir. Zira, daha önceki hükümetin Orman Bakanlığı tarafından bu kapsamda beklenen gelir 1.8 milyar dolar olarak tahmin edilmiştir.- Bir imar affı olduğu için, 2/B alanlarındaki derme çatma yapıların bir depremle yıkılması ve böylece büyük oranda can ve mal kayıplarını da beraberinde getirmesi olasıdır.

Buna karşılık, ecrimisil yoluyla 2/B alanlarından sürekli kira geliri elde edilebilir veya açık artırmalı satış yöntemiyle 25 milyar dolardan daha fazla gelir sağlanabilir. Bu şekilde, sorun daha adil bir yaklaşımla çözülebilir. Bununla birlikte yapılaşmış 2/B alanları için kanımca en uygunu bu alanların toplulaştırılması, yapıların belirli bir sürede yıkılarak depreme dayanıklı konutların yapılması ve bunlardan bir dairenin işgalcisine uzun vadeli bir ödemeyle satılmasıdır. Bu sistem, kendi parasal kaynağını da karşılayabilir. Aynı zamanda Sayın Erdoğan´ın 'İnsan yaşamının parayla ölçülemeyeceği' (27.01.2003 günlü ATV Ana Haber bülteni) cümlesinde de uygun bir çözümdür.KAÇAK YAPILAR YIKILMALI

Gelin bu yöntemleri tartışalım.Diğer taraftan Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, 2/B alanlarının satışından elde edilen geliri ormanların yenilenmesi için kullanmalıdır. Böylece ormanlarımız muhafazasında öncelikli konu, haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunan ve orman içinde yer alan ve sayıları yaklaşık 4000´e ulaşan kaçak yapıların yıkılmasıdır.Orman Bakanımız bu konuda ne düşünmektedir?2/B alanlarından çok daha önemli olan başka bir konu 'ormanlarımızın işlettirilmesi'ne ilişkin yapılması istenilen düzenlemedir. Orman Bakanımız TV´lerde 2/B alanlarını gösterirken halkımızı bilgilendirmek için yasalara aykırı olarak 2/B alanları gibi yapılaşmış İstanbul´daki özel ormanları gösterebilirdi. Bunu niçin yapmadığını merak ediyorum!Bütün açıklamalar, Anayasa´da ormancılıkla ilgili yapılacak yeni düzenlemeler için izlenen yolun hatalı olduğunu göstermiyor mu?

Prof. Dr. Ahmet HIZAL-İ. Ü. Orman FakültesiGÜNÜN SÖZÜ

 

''Doğru zaman, doğru gerçek, doğru amaçlar olmadan ve de içinde bilimin gösterdiği ışık olmadan vizyon yaratılamaz ve lider olunamaz.''(Doğan Cücenoğlu)Her devrin adamı

ANKARA´dan arayan okurumuz, ''Beni Çankaya´dan bir bürokrat olarak biliniz'' dedi. Anlattıkları mektup birkaç gün önce gelmişti bize... Zaten bu mektup bazı bürokratlara ve milletvekillerine gönderilmiş... Sözünü ettikleri bürokrat; İstanbul Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü görevini 14 yıldır yürüten ve 'her iktidarın adamı' olarak anılan Hilmi Sezer... Yazılanlara bakılırsa Türkiye´de 'eşi bulunmaz' bir bürokratmış... Hakkında, 1996´da bakanlık başmüfettişi İsmail Ulusan´ın hazırladığı teftiş raporunu okumamızı salık verdi. Tabii birisi gönderirse okumak isteriz... CHP´li bakanla çalışırsa 'Kardeşimi ülkücüler bıçaklamıştı'; MHP´li bakan zamanında ise 'Öğrenciliğinde Erzurum yurdunda kaldığını, ancak olaylara karışmayan beyin takımı olduğunu' söylermiş... Şirket ve kooperatif kongrelerinde bakanlık komiseri olarak görev almak için Hilmi Sezer´in özel listesinde yer almak gerekiyormuş...´As kadro´daki çalışan akraba ve kendisine yakın saydığı memurların malvarlıkları ise ayrı bir konu; ona girmek istemiyoruz... Belki kayınvalideleri zengindir. Damadı ´A.Ş. kuruluşları ve tadil servisinde çalışıyormuş; limited şirketlere ise yeğeni bakıyormuş... Sirkeci´de İstanbul İl Müdürlüğü binasının depreme karşı ne kadar dayanıksız olduğu üniversite raporlarıyla belirlenmesine karşın ve memurların korkularına karşın hiçbir önlem almaması, diğer işlem ve eylemleri gibi dikkat çekiyormuş. Acaba Cumhurbaşkanı Sezer´in adını da kullanıyor mu?Bilemeyiz bunlardan Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun´un haberi var mıdır?

Yazının Devamını Oku